5241.
örselendim.
devamını gör...
5242.
tütsünün dumanı odada ağır ağır dönüyor, her kıvrımıyla geçmişin ve özlemin kokusunu getiriyor. kalbim seninle dolu ama bir o kadar da hüzünle yanıyor her hatıran bir ışık, her hatırlayışın bir sızı. kelimelerim seni çağırıyor, her mısra seni özlüyor bazen bir tebessümle, bazen sessiz bir gözyaşıyla düşüyor kağıda.aşk, içimde bir ışık kadar sıcak, ama bir boşluk kadar soğuk. seni düşündükçe zaman ağırlaşıyor, dakikalar saat gibi uzuyor ve ben sadece sessizce bekliyorum, belki bir gün bu hüzün yerini bulut gibi dağılan bir umut alır diye. tütsünün kokusu, anılarımın üzerini örten ince bir örtü gibi dokunmak istedikçe ulaşamyorum, nefes almak istedikçe seni daha çok özlüyorum.gecenin sessizliğinde, kalbimdeki her çarpıntı seni çağırıyor. her yazdığım satır bir dua, bir iç çekiş, bir özlem. belki de senin varlığın yokluğunla bütünleşmiş gibi ne zaman seni hatırlasam, yanında olsam da olmasam da kalbim sızlıyor. ve ben yalnızca yazıyorum… seni, özlemimi, kırık umutlarımı, tütsüyle dolu odada sessizce. her kelime özgürleşiyor, her damla duygum kağıtta şekil buluyor, ama ruhumdaki boşluk hâlâ seninle dolu.
devamını gör...
5243.
sabır ve bolca mental amin
devamını gör...
5244.
içime bir dert düştü mü kendime engel olamıyorum. şimdi aklımda ya. numarası da bende ya. "arama." da demedi ya. ama "ara." da demedi. "arayamam." dedi. "gönlümce hareket edemem." dedi. ama "arama." demedi. son zarfımı atmaya karar verdim ben de.
yarın yola çıkıyorum. çarşambam boş. ben topu çıkarayım. gole giderse ne alâ dedim. mesaj yazdım. konuştuk. "çay simit ısmarlayayım sana." dedim. "haber ederim." dedi.
gelirse benimdir. gelemezse hiç benim olmamıştır diyerek silerim numarayı.
gel ama be. gel.
devamını gör...
5245.
yargılama hissettiğim yerde içime kapanıyorum. o konu içimde büyüyor dışına da set oluyor. kimse incitmesin diye.

sonra o insandan uzaklaşıyorum adım adım, kaçıyorum kendi içimde, farkında olmadan bam tellerine basıyorum. bilinçaltım yolunu ayırmaya odaklanıyor çünkü. çünkü diyor ki: bu bana zarar verir. verdi. mümkünatı elimde olmayan yerden vurmaya çalıştı. o an belli etmedim ama, vurdu da.

artık gerisi toplayınca sessizce uzaklaşmak oluyor. içime kapanmak, büyüyememek, gelişememek. düşünüyorum acaba vurdum mu yaralandığı bir yerden hiç? vurdum belki ben de farkında olmadan, tıpkı onun gibi.

yar - gı: hüküm bildiren önerme. bununla başa çıkmayı öğrenmem lazım. bana mantık lazım. duygularım kırılınca sadece içe kapanıyor çünkü, büyüyemiyorum.

aslında ben bir aşırı düşünenim. aşırı aşırı düşünen. overthinker.

buradan bir çıkış bulmam lazım. yıllarım acımakla, aşırı düşünmek arasında geçmiş. sonsuza dek bir hedef bulmak/olmak lazım..

nefes al.
kabuğuna ger çekilirsen bil ki orada bilmediğin bir şey kalmadı.
anlamlı ol biraz daha.
inan.
teslim ol.
devamını gör...
5246.
fazla iyi bir hafızaya sahip olmak, düşünmek için bolca zamanının olması ve beyninin hiç susmaması. cehennemin tanımlarından birkaçı işte. insanın çaresizce kendisine boyun eğmesi, buna zorunda kalması...

genellikle çok gerçekçi rüyalar görürüm. az çok da kontrol ederim rüyalarımı. ama bugün gördüğüm rüya, rüya mıydı emin olamadım. bundan bir yıl önce bir kafede çalışıyordum. sabah 7'de dükkanı açıyorum, akşam 7ye kadar neredeyse hiç oturmadan ben idare ediyorum dükkanı. klima, vantilatör hiçbir şey yok, izmir sıcağı. cıvkım çıkıyor anlayacağın. akşama kadar dükkanda tek olduğum için sigara alacak fırsatım olmuyor, sabah dükkana geçmeden tek açık olan büfeden sigara stoğumu yapıyorum. gel zaman git zaman kasadaki 27,28 yaşlarındaki adam saçma sapan sorular sormaya başladı. işte buralı mısın, nerede çalışıyorsun, kaç yaşındasın vs. ben dükkana girdiğimde başka müşteri olsa bile sadece benimle ilgilenmeler, ben gitmeden içtiğim sigarayı hazır etmeler, neler neler. anladım bir bokluk olduğunu. bir daha o büfeye uğramamak için akşam işten çıkarken marketten almaya başladım sigarayı. neyse üç dört gün ya geçti ya geçmedi, dükkanda tekim. mutfakta pasta böreklerle uğraşıyorum. bir müşteri geldiğini anlayıp kasaya geçtim. karşımda tekeldeki adam. benimle konuşmak için geldiğini söyledi. ben de konuşacak bir şeyimin olmadığını, dükkandan çıkmasını söyledim. ilk gördüğü anda bana aşık olduğunu, beni tanımak istediğini vs sıralamaya başladı. istemiyorum diyorum, kovuyorum ama adam inat etti gitmiyor. en son polis çağırmakla tehdit edince dükkandan çıkmak zorunda kaldı. birkaç gün sonra telefonuma bilinmeyen bir numaradan yine bana nasıl tutulduğunu, ona bir şans vermem gerektiğiyle ilgili tonlarca mesaj geldi. mesajları kimin attığını biliyordum ama telefon numaramı nereden bulduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. daha sonra öğrendiğim kadarıyla akşam vardiyasında çalışan garson arkadaşımın bir arkadaşıymış beyefendi. öylelikle bulmuş telefon numaramı. tabi ben yine bin tane tehdit savuşturup engelledim bunu. ama bir yandan da o kadar korkuyorum ki. bütün gün dükkanda tekim, dükkandan eve geliyorum evde tekim. evimi bulsa ya da dükkana gelip bana bir şey yapsa hiçbir şey yapamam. savunmasızım yani. birkaç gün sonra tekrardan dükkana geldi. nişanlı olduğumu (yalan), birkaç ay sonra düğünüm olduğunu söyledim. o kadar korkunç şeyler söyledi ki bana. birkaç ay sonra nikah masasına oturacağın adam ben olacağım, o adamın mezarına bile gidemeyeceksin, sana bakanın yedi sülalesini... ve daha nicesi. o zamanlar bir ilişkim var ama uzak mesafe ilişkisi olduğu için ona da her şeyi anlatamıyorum. kalkıp yanıma gelebilecek durumda değil, oradan beni korumasının imkanı yok. gelse zaten adamı bulduğu yerde öldürecek. neyse ben kendimi tuvalete kapattım ve polisi aradım. polis geldiğinde ortalıkta kimse yoktu tabi ki. adamın adını sanını hiçbir şeyini bilmiyorum. dükkanda kamera yok. bana mesaj attığı numarayı ve çalıştığı yeri söyledim ama bir şey çıkmayacağından o kadar eminim ki. akşamına başka bir numaradan o adam ve sabah dükkana gelen polislerin bira içerken çekilmiş fotoğrafı geldi. küçücük bir ilçede yaşadığım için şaşırmasam da artık yapabileceğim hiçbir şey yoktu. patronlarımla da ettiğim birkaç kavga tuzu biberi oldu ve ben işten ayrıldım. bir süre evden çıkamadım. sonra şehir değiştirmemle olay kapandı gitti.

bu yaşadıklarımın her anını, her saniyesini rüyamda tekrar yaşadım. sabah 6 sularında kan ter içinde nasıl uyandığımı hatırlamıyorum bile. peki bitti mi? tabi ki hayır. bütün gün içimde dolaşan huzursuzluğun üzerine bir de yıllar öncesinde kalmış biri çıktı karşıma. hayatımın en boktan dönemini hatırlatan bir sima. o süre zarfında hissettiğim, yaşadığım ne varsa; dinlediğim şarkılar, çevremdeki insanlar, bütün anılar birer birer geçti gözümün önünden. hiçbir şey yapamadım, hiçbir tepki veremedim. evet geçmiş geçmişte kaldı, evet hiçbirinin güncel halimde bir karşılığı yok. ama her şeyi öyle tüm ayrıntılarına kadar hatırlıyorum ki. kafam bir süreliğine o anılarda kayboluyor. boğuluyorum sanki. çok yorgun ve bitkin hissediyorum kendimi. en iyi bir sigara yakayım, bir sigara daha yani...
devamını gör...
5247.
ben kadar ya!ben kadar olsun her şey... ben kadar anlamaktan başlayabilirsin, ben kadar sevmek zordur.
devamını gör...
5248.
umudun düşmanı yenildi umutsuzluğa. yenildi sınırlı neşeye karşı kederde hudutsuzluğa.
devamını gör...
5249.
korkmaktan korkmuyorum ve bu pek çoğu için en korkuncu yapabileceğim şeylerin
gerçi yapabileceğim şeylerin sonucunun ne olacağını hep yanlış hesapladım. iyilik yapmak istedikçe açıkça hem kendime hem başkasına kötülük yaptım. oysa çölde bir yudum su vermeyeceğim insanlar hep gerçekten bir kıymet verdi verdiyse. gerçi alabileceğim kıymetin hepsini aldım ve galiba kıymete doydum. ilgiye, sevgiye, g*t kalkıklığına doymam sanıyordum ama doydum. iyi hissediyorum. şımarık değilim, ben zaten buyum. mütevazı olmaya çalıştıkça daha böbürlenen itici bir yapıya bürünüyorum.
gerçi size ne tüm bunlardan
umursayamıyorum
umursayamıyorum
devamını gör...
5250.
saglik teknisyeni olan suriyelilerin savasta diplomamizi kaybettik diyip ulkemizde doktor olmasi mi kotu. depremde hayatini kaybeden insanlarin diplomalarini calip baskalarini mimar muhendis doktor yapmalari mi kotu. insanlarin sokakta evde heryerde can almasi mi kotu. ev sahipleri operatorler ve daha baska bi suru seyde hak etmemesine ragmen kendi yurdumuzun insanini fahis fiyatlarla kaziklamalari mi kotu. halkin kendi malina sacma sapan sebeplerden el koymalari mi kotu. kendi cikarlari icin agaclari ormanlari canlilari oldurmeleri mi kotu. kendi ulkesini unutup baska ulkelere yardim etmeleri mi kotu. cozum sureci diye yutturup rezil insanlarla bizi muhatap etmeleri mi kotu. yasim kadar zamandir basta olup algisi kapali mahluklar yuzunden bunlara bir uc sene daha hatta daha fazla katlanacak olmamiz mi kotu. yargi mensuplarinin bile islerini dogru duzgun yapamamalari mi kotu.

daha sayamadigim bi ton sey vardir valla. hangisi daha kotu ben bilmiyorum artik. yazarken yoruldum ama bunlarin hepsini yasiyoruz. hastaneye gitmeye bile korkuyorum. ya gercek doktor degilse diye. ozeli de kalmadi bu isin. saglik turizm adalet sosyal askeri ekonomi egitim butun alanlarda curuyoruz. ve bir sey yapamamak cok caresiz hissettiriyor.
devamını gör...
5251.
her allahın günü hiçbir şey yapmamak için ofise geliyorum. yalandan yere bi dünya saçma muhabbetin, belki dedikodunun içinde kalıyorum. giden zamana o kadar üzülüyorum ki. şunu dönüşümlü yap. bi hafta biri gelsin. bi hafta biri gelsin. ya da gün aşırı dönüşeceğiz. ne gerek var buna? geldim. oturdum. dizi falan izledim ya da bütün gün telefonda geyik yaptım. ne geçti eline?
o kadar boş işler ki. yazık. evde olsam bi dünya iş bitirmiştim. bi dünya iş çıkarmıştım elimden. ama burada olmuyor. üç dört kişi bir aradayken mümkün değil. hele bu sıcakta.
ha bir de o var. bari ofis ortamımı düzenle. bi klima ver. ya da şahsi ofis ver. yok. hiçbiri yok ama geleceksin, oturacaksın. istersen bütün gün odada uyu ama gel yani. o götünü kaldır. gel. verim merim beklemiyor kimse.
devamını gör...
5252.
doğrularının çok olması, bir yanlışını örtmeye yetmiyor.
duygularının derin olması, öfkenin ayıbını örtmeye yetmiyor.
sevginin içten olması, saygısızlığının kırıcılığını azaltmıyor.
niyetinin hâlis olması, davranışının kötülüğünü hafifletmiyor.
ve sonuçta kalbinin temiz olması, attığı anlamına gelmiyor.
devamını gör...
5253.
yukarıdaki tanımdan sonra uzun uzun düşündüm ve üstüne çıkarım yaptım, her dakika yaptığım şey zaten. bu ülkede namusuyla sıradan bir vatandaş olarak yaşamak günden güne imkansız hâle geliyor. özellikle de genç olarak yaşamak, çünkü bize zerre kadar rahatla yaşayabileceğimiz en azından temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayabileceğimiz bir ülke ortamı bırakmıyorlar. üstelik bunların çoğunluğu buralara hak etmeden gelen, yetkin olamayacak insanlar tarafından yapılması daha çok canımı yakıyor.


şu ortamda bir şey olabilmek zaten hayal olmuş, yıllarca emek verip okul okudum ve 2 tane diploma sahibi oldum ama şu anki düzende ikisini de yırtıp atma seviyesine geldim hiçbir işime yaramıyor çünkü, biz emeğimizle bir yerlere gelmeye çalışırken birileri dümenini kurup kısa yoldan bir yerlere gelmişler bile. şu hayatta en çok çekindiğim şey hak etmediğim hiçbir şeyi yaşamamak veya elde etmemek bundan dolayı da hak etmediğim tek bir kuruşu kazanmak istemem ama böylelerinin ne ilahi adaletten ne normal vicdandan korkuları kalmış sürekli hırs ile doğruluğuna yanlışlığına bakmadan hepimizin hakkına girerek ceplerini doldurmuşlar, bizim sırtımızdan hâlâ doldurmaya devam ediyorlar.


bu işin belki de kişisel kısmı ama bu kişisel kısmı etkileyecek bir de kamu vicdanı var asıl önemli olan orası çünkü orada yaşanacak en ufak bir bozulma tüm toplumu etkileyecek öneme sahip olduğunu düşünüyorum. şu an yaşadığımız devirde de onun zirvesini yaşıyoruz diyebiliriz. ülkede çürümüşlük resmen korkunç boyutlara gelmiş her gün ayrı bir rezalete şahit oluyoruz ülkenin tüm dinamiklerine, temeline kastediliyor eğitiminden sağlığına, tarımından ekonomisine, dış ve iç güvenliğine hatta bölünmez bütünlüğüne bile göz dikilmiş vaziyette ormanlara, havaya, toprağa, denizlere akla gelebilecek tüm olgulara düşman bir düzen kurulmuş durumda atatürk'ün gençliğe hitabesinde dediği gibi, "millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş" noktasındayız, bu sefalet ve rezalet içinde payımıza düşeni yaşıyoruz ve adına siyaset denen, adeta bir cambaza bak oyunu kurulmuş, insanlar da buna alet olmuş durumda. baştaki malum zihniyetin ne mal olduğu belli zaten üstüne konuşmaya gerek yok fikirlerim az çok bilinir ama onların yaptıklarına adeta çanak tutan, bu halkı düşünüyormuş gibi durup aslında yine onların yanında olan muhalefetten de ümidi keseli şahsen çok oldu. ve koltuklarında kalmak için her türlü şeyi yapabilecek hatta adına çözüm süreci denen bir ihanet sürecini bile yapabileceklerini de gördüm ya artık bu sözün bittiği yer, bu kafayla bu ülkenin sonu hiç iyi değil.
devamını gör...
5254.
baştan beri seziyordum. söz geçiremedim kendime. en çok da buna yanarım. zorla güven olmaz, bunu öğrendim elbet.

bir derede de iki kere yıkanılmaz, başkasının bıraktığı enkaz da kaldırılmaz. bunu yaşayarak tecrübe ettim.

mağdurun yanında mağrur da olunmaz, akıl tutulması geçirip gurur da ayaklar altına alınmaz. bunu da acı bir şekilde gördüm.
devamını gör...
5255.
sabah uyandığımda gömleğimde ve pantolonumda kan lekesi vardı, başım ağrıyordu ama alkolün sonraki günü değildi ve sağ elimde yaralar vardı. beni gece birisi/birileri dövmüş heralde. hatırladığım son şey mekan sahibinin bana dokunma demesiydi.
bugün tekrar gittim beni siz mi dövdünüz diye sormaya ama onlar dövmemiş.
şapkamı ve gözlüklerimi de almışlar dövenler bir de.


uzun bir süre alkol almayacağım ve spora başlayacağım tekrardan. doktorumun verdiği vitaminleri de kullanacağım. düzenli beslenme alışkanlığım ve rutinlerim olacak. beni yolculuğuma hazırlayan, hikayeme ve bütün günahlarıma vakıf olan insan da böyle olmasını isterdi.

beni kim ya da kimler dövdü bilmiyorum ancak yaşanması gerekiyormuş. teşekkür ederim tadında ve karar aldıracak kadar dövmüşler. inşallah karşılık vermemişimdir. dayak gerçekten cennetten çıkma olabilir. aylardır alamadığım kararları bir anda aldırdı.
devamını gör...
5256.
işte o soru: bugün canını sıkan bir şey olmadığına emin misin?
olmuyor. sadece bazı günler "ben" oluyorum o kadar. bu ne anlama geliyor bi bilinse.
bilinmediği iyi ama: bi yaratıcı olsa en çok buna şükreder en çok da bundan yakınırdım ona
herkesin kendi sessizliğindeki varlığını yüceltme hastalığı işte
çocuklukta geçirmediysen mutlaka yakalanacağın o hastalık.
ilginçtir ki çocukluğunda geçirmişsen de yakalanırsın buna. katmerli acı o halde
insanı kurtaran kutsal hastalık. yaşam hastalığından kurtarır üstelik yaşatarak.
herhangi bir insan olarak yaşamın anlamıyla kimsenin sahip olmadığı sana özgü bir varlık ve zihin tasarısına sahip olmanın verdiği usul kibirliliğin sunduğu yaşamın anlamı elbette aynı olmayacaktır.
ya bunun bilincinde olanlar? daha hakikatin aydınlatacağı onca bilinçlilik olanağı varken matah bir şeymiş gibi bunun bilincinde olanlar ne olacak?
devamını gör...
5257.
‎bitkin çehremin gözaltlarında uykusuzluk; dimağımı zorlar.
‎hayat , cevabı kendinden gizleyen sorular sorar.
‎kalbim, anılar aktıkça, gözlerimle ayrı bir okyanus taşır.
‎hırçın karadeniz gibiydim; fırtınaydım…
‎şimdi, durgun dalgaların ıslattığı adamım.

‎geceleri, kendimi tüketirim; düşünce denen ur, uykuya gölge düşürür.
‎vefasızlıklar yıpratır; fakat ahlâkıma dokunamaz yasalar.
‎kalbim, hiçbir mahkemenin tahtına oturamayacağı tek yasadır.

‎diyar diyar yürürüm; çaresizlikle dolan yolların tozu,
‎nefesime siner;
‎ve her taş, ayak izimde bir yemin saklar.
‎kolayı görmek, zoru arzulamaktır.
‎zira zirveye çıkan, yalnız basamakları değil, gölgesini de taşır.

‎bitap düşsem de, bahtıma sorarım:
‎duvarlarım, hangi sessizlikte yıkılır?
‎lakırtılar… kulaklarımı dolduran paslı çiviler.
‎cebinde kuklalar taşıyan insan,
‎ellerini kesmeden ipleri koparabilir mi?

‎olumsuz cümlelerimi cımbızla ayıklarım;
‎dilimde kalan kıymıklar, ruhumu kanatır.
‎kendimi tanıdıkça sessizleşirim;
‎çünkü içimdeki ses, dışımdaki her yankıyı boğar.

‎ben giderim… yazdıklarım, gariban kalır.
‎ve belki bir gün, bir yabancı okur;
‎bir yabancı; adımı bilmeden,
‎yorgun bir sokak lambasının altında,
‎sözcüklerime tutunan gölgemle konuşur.

‎ben sustukça büyür cümlelerim;
‎ben var oldukça eksilirim.
‎ve gün gelir beni taşımaktan yorulan bedenim,
‎kalemimi toprağa gömer;
‎ama kelimelerim,
‎çürümeyi bilmeyen bir diken gibi,
‎hep kanatır birilerini.
devamını gör...
5258.
çok sevdiğim ağacın çevresinde birtakım değişiklikler yapılmış. görünce içim burkuldu, umarım bir sonraki geldiğimde insanlar onu kesmiş olmaz. çevreye zarar veren hiçbir durumu kabullenemiyorum. keyfim kaçtı.
devamını gör...
5259.
içimde bir kırgınlık var. neye, kime, ne için olduğunu bilmediğim bir kırgınlık. öyle yoğun bir şekilde sardı ki ruhumu...
devamını gör...
5260.
uzun zaman bir girdabın pençesinde kıyıya ulaşmak için çırpındım. artık ne kollarımda ne bacaklarımda derman vardı. beni oradan çekip çıkaracak insanlar çok uzağımdaydı. sesim onlara ulaşmıyordu ve ne olduğunu anlayamıyorlardı. nihayet bir el tutup çekti dalgaların arasından beni. sonunda kurtuldum diye sevinirken bunun zihnimin bana oynadığı bir oyun olduğunu fark ettim. bunun idraki, artık pes etme zamanı geldi diye fısıldadı kulağıma.

sonra hiç beklemediğim bir anda, hiç tahmin etmediğim bir yerden gelen ses bana yeniden mücadele etme gücünü verdi.

"yalnız değilsin!"

biçare şekilde, bitap düşmüş ve kimsesiz kaldığımı düşündüğüm anda gelen o ses.

"yalnız değilsin."
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim