1961.
bütün suç yıldızların, hep onlar vaat etti bana yarınları.
devamını gör...
1962.
ardından yazılacak en etkili şiirleri, en hüzünlü manzumeleri giderken toplamaya cesaret edemediğin çekmecede bırakmışsın.
devamını gör...
1963.
japonya'da yaşamak isterdim hayaline kapıldım. ve bu oluru olmasa da düşünmesi hoş bir fikir gibi geliyor.
devamını gör...
1964.
uzak diyarlardaydı hayallerimin anahtarı. gidebilecek miydim, gücüm yeter miydi bu şehri terketmeye? belki sonunda mutlu olacaktım ama korkuyordum yeni şeyler yaşayıp keşfetmeye. ya da hiç uğraşasım yoktur. kim bilirdi seneler sonra tekrar aynı yere geleceğimi?
devamını gör...
1965.
bugün bir randevum var. ben, sırt ağrım, alamadığım uyku ve kış birlikte gideceğiz randevuya. bu yıl sanki hiç yaz gelmeyecekmiş gibi ya. nasıl bi soğuk. betonsu bir soğuk. üf.
devamını gör...
1966.
karalama defterinin olayı depresiflik kusmak anladığım kadarıyla.

birkaç sayfa tanım okuduktan sonra ali rıza bey gibi boş bakmaya başladım ekrana...

çok güzel müzikler dinliyorum şu an, uykum da daha gelmedi.
devamını gör...
1967.
boş bir gerçekliğe sahibiz derdi inanmazdı hiç birşeye. şüphe duyardı özbenliğinden sorgulardı aynaya baktığında gördüğün kişiyi. nasıl geçmişti sahi yılları daha dün değilmiydi üniversite sevinçleri falan ya aslında yaşadığı dünde kalmıştı çocuk yada yaşadığı şuan tam bir fiyasko idi.

sahi fiyasko neydi beklentinin karşılanmaması durumumu, hayal kırıklığı mı, mutsuzluk mu vay be ne kadar çok şeye sahip olmuş bu saçmalık...
devamını gör...
1968.
kusulası entryler gördüğümde türevleriyle tekrar karşılaşmamak adına yazarını blockluyorum bunların çoğu sözlüğe yeni gelmiş yazarlar oluyo tabi zaten eskilerin çoğu blocklu* her neyse daha sonra bu blocklu körpe yazar daha sonra sözlükte fenomen oluyo hatta sözlüğü bırakıyo haberim bile olmuyo. bu, sözlüğü yazarları için kullanışlı bi hale getiriyo gerçekten.

edit: bi de şöyle bi kafa var yazmışken onlara da sallıyım bari, efendim neymiş sözlüğe kıymet vermiyosak niye burada yazıyomuşuz da madem o kadar kişiyi blocklayacaktın da niye burada yazıyosun da cart curt. iq'larına ekmek bandıklarım zannediyolar ki kendileri bu platformda oldukları için defacto kaliteli oluyo burası.
devamını gör...
1969.
insan yutkunur ve sabahı düşler her gece olduğunda ve gündüzün ilk ışıkları ise akşamı özletir. yaz geldimi serin bir baharı, baharın ortasında artık yeter bir kar yağmalı diyerek kışı arar insan. halbuki nede güzeldir yaşadığın zaman dün değil yarın değil yaşadığın bu an.
devamını gör...
1970.
bir ışığa kapıldım.
gözlerimi kör edecek kadar parlak.
ve göz bebeklerimin ortasından süzülüp ruhumu aydınlatacak kadar şeffaf.
bazen zihnime gölgeler düşürüp, bazen yüreğimi ısıtacak kadar garip bir ışık.
ve şimdi, sahne burası.
kaçacak tek bir yer yok.
saygıyla eğilirim ayaklarıma değin.
ve sırayla söylerim.
bütün repliklerimi...
devamını gör...
1971.
kendimi en son bu kadar çağresiz hissettiğimi hatırlamıyorum. beynim yorgun, bedenim yatak istiyor. galiba bundan 3 sene önceki ağlama krizleri geri geliyor ve ben buna çok savunmasızım. önümü göremiyorum, üstümde baskı var ve ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. gece yatmadan gelen gelecek kaygısı perileri artık her an yanımdalar.
devamını gör...
1972.
gitmem gerekiyor, bunu kendim için yapmam gerekiyor. burada kalırsam, bir gölge gibi hep hayatımda olacaksın, muhakkak denk geleceğiz, denk gelmeyi bıraktım durmayacak ve beni görmek isteyeceksin. birbirimizi gördükçe başka yollara da gidemiyoruz. hem bir süre tek başıma bilmediğim sokaklarda olmak, hiç bilmediğim ülkede kendime hayat kurmak da bana iyi gelecek, kendimi daha da güçlü hissedeceğim. o ülkeyi, insanları, kültürü keşfederken kendime geleceğim, seni düşünmeyeceğim, nedenlerine, sonuçlarına dalmayacağım yaşadıklarımızın. ve sen de beni kaybettiğini adın gibi biliyorsun ve benim de söylememem için elinden geleni yapıyorsun ama çok iyi biliyorsun. böyle olacağını asla kestiremedin ama ben de böylesi hayal kırıklığını beklemiyordum zaten. bu sefer benim bile şaşırdığım derecede yolundaydın ve güzeldi her şey ama bir yere kadarmış. burada düzenim, kurulu hayatım, çevrem var ama ben burada durmayacağım, zaten ruhum bir yerde durmaya uygun da değil. gideceğim, yollarda olacağım, yeniler göreceğim. zaten ben de hep hayatımdaki insana “yol arkadaşım” gözüyle bakıyordum, oradan bile anlamışsındır bir yerde kalamayacağımı.
sanırım bunu yapacağım, arkamda sadece ailemden birini bırakıp gideceğim, o da buraya ara ara dönme sebebim olacak zaten. onu da kaybettiğim gün, bir daha benim de buralara dönme ihtimalim kalmaz…
devamını gör...
1973.
gardımı indirdiğimde neler olduğunu gördüm, bu filmi önceden pek çok defa izledim. hem de farklı kanallardan. kandırılmaktan ziyade birilerine güvenmenin verdiği huzuru pek çok kez farkına vardım. bazen hayal kırıklığına da uğradım.
kendimi bildim, kendimi tanıdım. çok güldüm, çok yazdım, çok üzüldüm, çok ağladım, çok affettim, tekrar güldüm.
bir şeyi hiç affedemedim, içimde büyüdü. zehirli bir sarmaşık gibi tüm içimin toprağını kuruttu. tabiatın sancısıdır bu da geçecek dedim, ama onu da bastım bağrıma. öyle olunca bazen ben acıyı, bazen acı beni güçsüzleştirdik birbirimizi.
sevdim, sevildim de. yoldan geçerken gülümsedim de. ama aldığım mor menekşeleri kuruttuğun için sana hiç küsmedim. hayatta hiçbir eylemi yazmak kadar sevmedim. her şeyi zorunluluktan yaptım belki ama bir beyaz kağıdın uğruna ettim tüm yeminleri. şimdi yetmiyor yazmak da tıpkı kardeşi konuşmak gibi.
devamını gör...
1974.
yıldım be.*
devamını gör...
1975.
insanların kelimenin tam anlamıyla her şeyi iki türe indirgemek gibi bir huyu var. buna en basit örnek iyi ve kötü gibi zıtlıklar. fakat bunlar yalnızca basit zıtlıklar, komplike zıtlıklar dahi aynı kategorizasyona maruz kalıyor. bunun kökenine teolojik diyebiliriz fakat benim ilgilendiğim bu değil. eğer en basitinden iyi ve kötü gibi zıtlıkları "mutlak doğru" olarak kabul etmeyeceksek, en komplike zıtlıkları, örneğin iki ters ideolojiyi de mutlak doğru kabul etmeyeceğiz. tamam, dediğim zaten objektivitenin temeli olarak görülebilir fakat burada bir doğa yasası var gibi ya da gece gece beynim sulandı.

bir argümanı ele alalım. mesela kadın erkek ilişkisine yönelik olsun. örnek olarak kaçan kovalanır mı yoksa kovalanmaz mı ya da kadınlar kötü çocuk mu sever yoksa iyi çocuk mu'yu gösterelim. veyahut kadın erkek ilişkilerinden değil de "doğru nedir" üzerinden gidelim. ama bundan ötesini de soralım: gerçek nedir? kant üzerinden gidip "ölmek üzere olan bir anneye oğlunun gelmek üzere olduğunu mu yoksa oğlunun trafik kazasında öldüğünü mü söylemeli?" örneğini vermeye lüzum yok.

aslında binamızın temeli gerçek ile doğru kavramlarında gizli. o yüzden kadın erkek ilişkisinden de gidebilirdim. yaşam öyle bir şey ki, her şey belirsizlik etrafında dönüp duruyor. bu belirsizliği de şartların bilinemezliği olarak ele alıyorum bu sefer. çevresel, bireysel, toplumsal, evrensel binlerce faktör var. bizlerse belli kalıplara indirgeyip rahatlatmaya çalışıyoruz kendimizi. kadınlar hem iyi çocuk hem de kötü çocuk sever o yüzden! fakat belli sosyokültürel çevrelerde kötü çocuk daha çok sevilebilir, yahut ötekinde iyi çocuk... hem yaş da önemli bir bireysel faktördür. fakat sadece yaşı da ele almamak gerek, toplum ve çevre bir yana, evrensel faktörler de önemli. bu evrensel faktör dediğim de sanırım doğa yasaları.

o yüzden doğru dediğiniz şey yok. gerçekler var ve bu gerçekleri biz insanlar şartlardan sıyrılıp bilemeyiz! belirsizlik deyip duruyorum iki üç yazıdır, budur belirsizlik korkusu ve açtığımız savaş! zihin sadece doğrularla ilgilenir, doğrudur bu. ama gerçekleri bildiğimizi iddia ettiğimiz an, mevcut paradigma bizi öylesine şaşırtır ki!

soyut ve kanıtlanması zor olanlardan örnekledik durumu. daha somut ve bilimsel verilere dayalı kanıtlar ne olacak dediğinizi duyar gibiyim. (hayır, duyduğum yok.) burada da aklıma gödel gelip duruyor. bilim yapan biri değilim o yüzden ben yalnızca işin düşünme boyutuyla ilgileneceğim şimdilik. gödel'i de okurlara bırakıyorum.
evet, hanımlar, baylar; insan uyuyamayınca bunları düşünüyormuş.

sonuç olarak... her zaman üçüncü bir seçenek vardır! o da ilk iki seçeneği dışlamak ve sonsuz seçeneğin kapılarını açmaktır! fakat bu doğrulara, bir diğer deyişle inançlara terstir. o yüzden yapılmaz zaten. ve bu kadar.
devamını gör...
1976.
virane olmuş kalbime ne yaptın?
bak! divane aşkım ne yaptın?
alışkanlığın ipeğinde rahat uyuyordum.
kelebek gibi kanadıma ne yaptın?
gözünün kadehinden daha içmeden sarhoş oldum.
meyhanem sarhoş oldu, ne yaptın?
omzuma yaslanmaya değmez miydim?
omuzlarımın hasretine ne yaptın?
beni yordun, kendin de yorgun gittin.
ey yolcu!.. evime ne yaptın?
gözyaşlarının yağmurundan dünyam ıslandı
yuvamın çatısına ne yaptın?

(farsça bir şiir)
devamını gör...
1977.
rüzgarda ki mumun titrek alevi.
kara sularda, kadırganın kemikli sesi.
kim ister ki sevilmeden ölmeyi?
devamını gör...
1978.
diyorum ki o yol oraya çıkmaz. station falan dolaşıyor bir ağzımda. abii diyorum arabic falan yok no arabic. anlatamıyorsun ki derdini... bakıyorsun etrafa. dön geri diyorsun kendine. geri dönüyorsun biraz yürüyorsun başladığın noktaya. sonra arkana bakıyorsun diyorsun ne yapıyorsun bak orada bir şeyler var. belki bir direk. tekrar ileri gidiyorsun. sıkılıyorsun çok sıkılıyorsun. bakıyorsun etrafa herkes mi aynı acaba diye bir düşünce geçiyor aklından. herkes aynı.. sıkılmaya devam ediyorsun. güneş vuruyor tenine. biraz kendini hissediyorsun. yok ama bakıyorsun diyor 2 tl. iki lira mı diyorum. evet kaç para olsun diyor. insan kandırıyorsunuz diyorum. yürüyorum.. elimde çikolata. kafa eğik. kim var kim yok etrafta önemli olmuyor. çünkü o an teksin.. baktığın yer beklediğin gibi çıkmıyor. bu ne lan diyorsun. geri dönüyorsun...
devamını gör...
1979.
yani şuraya alelade canımız sıkkın, allah kahretsin böyle işi, canı cehenneme falan yazsak?
olmaz mı sevgili okuyucu?
illaki, bu arada illaki'deki ki ayrı yazılmazmış ama söylerken ilaaa kiiii diyoruz, illaki mi diyoruz pilaki gibi, illaki ne la, ne diyordum ben heh illaaaa kiiii böyle ağdalı mı anlatıcaz derdimizi?

derdimiz ne peki?
size anlatmam.
e niye burdasın?
hiiç kelimeler cümleler..
vakit geçiyor, bir de yazınca kafa dağılıyor.

neyse zaten siz de dert babası değilsiniz.
benim de derdim dağlardan büyük değil.
e dağlar kadar da değil
ama biri bir of çekse de derdimi alıp götürse.

tamam tamam şöyle yapalım.
ne diyordu erkin baba?
fesuphanallah değil
illaki muhabbetimiz şalgamlı olsun, burada yanında adana kebap da istemiyor bence ahahah
bir de hep sonsuz olsun diyor.


erkin baba'nın sözlerine bee.
hangi kafayla yazdıysa artık?
devamını gör...
1980.
ve yine hareket zamanı. sanki kıçıma bir şeyler batırmışlar gibi durduğum yerde duramayan benim yine yeni yeniden macerası başlıyor yarın. hafif kalp çarpıntısı, biraz heyecan ve bir miktar korkuyla. bilinmezliğin peşinden giderken öngörülen şeylerin tespitini yapıp biraz kendini rahatlatma hali. eh azcık da yorgunluk haliyle. hayata karşı işte.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim