gördüğüm rüyalar 3 kategoriye ayrılıyor.
1)korkunçlu rüya: inanılmaz korkunç olan rüyalar bunlar. çok sık görürüm. 6-7 yaşlarında gördüğüm bir rüyada şeytan babamla anlaşma yapıyordu ve amcamı masaya yatırıp yemeye başlıyorlardı. son zamanda gördüğüm rüyada ölüyordum ve hiçliğin içine düşüyordum, ölümün kendisi bana konuşuyordu ve bana "herşey bu kadar, ölümden sonra hiçbir şey yok, sonun bu" diyordu. o rüyayı görürken içimde de büyük bir boşluk hissettim. hayatımdaki en kötü kabustu.

2)aksiyonlu rüya: hep kaçış, kovalama içinde olduğum rüyalar. bir rüyada uzaylılar dünyayı ele geçirmek için geliyordu ve ben onlarla anlaşma yapıp onları durdurmaya çalışıyordum. uzaylılar görev verdiler fakat ben o görevi zamanında yapmadığım için dünyayı havaya uçurdular. diğer bir rüyamda ise kardeşim(gerçekte tek çocuğum) ve ben zombi istilasında hayatta kalmaya çalışıyorduk.

3)absürt/saçma rüyalar: hiçbir mantığı olmayan ve uyandığınızda gülmekten altınıza yapacağınız rüya. en komik örneği; okuldayım hoca matematik sınavı yapacağız diyor, herkese boyama kağıdı veriyor. ben diyorum buna çalışmadım ne edecem şimdi. tam sınavı yaparken okul bir anda masterchefe dönüyor, mercimek çorbası yapacağım diyorum. sonra bir kadın bana yardım edeceğini söylüyor ve adres veriyor, adreste en iyi mercimek çorbası yapan adamın adresi. ben koşa koşa gidiyorum ama adamın dükkan önü kalabalık, atv falan adamla röportaj yapıyor. ben kalabalığı yararak geçip adama çorbanın sırrını vermesi için yalvarıyorum. adam bunu öğrenmek için haketmen lazım diyor, beni teste sokuyor, başarıyla bitirip öğreniyorum. yarışmaya zamanında gidiyorum, çorbayı yapmaya çalışıyorum, süre yetmiyor...
devamını gör...
bankadaki finans işlemlerimi bitirdim, sonrasında çıkıp arkadaşlarımla şehrin sonuna doğru olan ormanlık bir bölgeden gökyüzünü izlemek ve sohbet etmek için toplandık. muhteşem doğa kokusu ve ortamı izliyorduk, sonra birden gökyüzünde devasa ateş topları belirmeye başladı, göktaşı gibiydiler ama değildiler, bunların hepsi aynı model toplardı, sanki fabrikada yapılmış gibi.

bazı toplar ilerde ormanın yüzeyine düştü ve biz sadece bir dakikaya yakın bir süre boyunca tepkisiz bakakalmıştık. olduğumuz bölgeye de düşeceğini öngördüğümüz büyüklüğü bir bina kadar gözüken, çok büyük bir top bize doğru geliyordu. ormanlık alandan, yerleşim yerine kaçmaya başladık, aileme ulaştım ve onlara olduğum yere gelmelerini söyledim. geldiklerinde bir arkadaşım da korkudan benim yanımdan ayrılmamıştı, araç 5 kişi olduğu için içeride sıkışmak zorunda kalmıştık.

birlikte arabaya binip bölgeyi hızlıca terk etmeyi hedefledik. bu süreçte top gitgide yaklaşıyor ve düşmesi için geriye bir dakikadan az bir zaman kalmış gibi görünüyordu. altımızda minivan bir araç vardı. şehirden çıkmadan önce babamın otuz saniyeliğine bir evrağı almak için durduğunu hatırlıyorum.

nihayetinde bize en yakın olan top düştü, yer yerinde oynadı, bazı binalar yüksek titreşime dayanamadığı için yıkılmaya başladı, top düştüğü yere adeta gömülmüştü. biz ise aracı durdurmadan devamlı şehirin dışında bir yerlere sürmeye çalışıyorduk. bu şey her ne ise, dünyanın her yerine oluyorsa, nereye kadar kaçacaktık ki? toplar bir bir düşüyor ve düştüğü bölgede büyük bir hasar bırakıyordu.

sonra bir şey fark ettim, tesadüf müydü yoksa henüz gerçekleşmemiş bir olay mıydı bilemiyorum. düşmüş bir topun yakınına bir top daha düşmüyordu, aralarında mesafe olması gerekiyordu. aracın arkasından ancak bunları çıkartabilmiştim. babama aracı hemen bir topun yakınına sürmesini söyledim, başlarda saçmaladığımı düşünse de, yapılacak başka bir şey olmadığını biliyorduk.

bize en yakın olan bir tanesine yaklaştık, devasa büyük bir kayanın kusursuz bir şekilde yuvarlak oyması gibi duruyordu, üstünde düşerken gördüğümüz ateş düştüğünde sönmüş gibi görünüyordu, çevresini incelediğimde kazınmış yazılar gördüm, yazıya benziyordu. tanıdık bir dil değildi ama bu mutlaka bir yazıydı. araçtan çıkardığım beyzbol sopasıyla yavaşça yaklaştım ve dokundum, daha sonra vurdum ve çok küçük bir şekilde parçalanmaya başladı, içinde büyük bir boşluk var gibiydi. tuhaf bir ses geldi, yaklaşıp sese odaklanmaya çalıştım, çarklarda sıkışmış plastik sesini andırıyordu, ses giderek artıyordu ve en son uyanmışım.
devamını gör...
gece 4.5 gibi yatağa geçtim, ışıkları kapattım ve uyku moduna geçtim, uyku ile uyanıklık arası bir şeydi, ilk etapta gördüğüm rüya, bir sandalyeye oturmuş kağıtlara imza atıyordum. turuncu açılır kapanır sandalyelerdendi.
birden sandalyenin açılır kapanır oturma bölümü boşluğa düştü ve kendimi derin bir boşlukta süzülürken buldum.
diğer sahnede bir ceset eritiyordum, yatağa serilen şu lastikli kılıflardan bir kaç tanesini bir yerden bulmuştum ama nerden bulduğumu bilmiyorum, cesedi asidik kimyasallar ile eritmeye çabalıyordum ama tam da erimiyordu, böyle doku iyice yumuşamış, kan ve irin cesedin gözeneklerinden akmaya başlamıştı ama tam da erimemişti.
en son cesedi o lastikli yastık kılıflarına geçirmeye başladım, kat kat kılıf geçirip, önümde bulunan yatağın bazasının altına atmıştım. neden ? nasıl hiç sorgulamadan yapıyordum bunu.
bazayı kapatıp yatağın üstünde oturup bir şeyleri bekliyordum, birisi geldi.
ve sonra şöyle saçma sapan bir diyalog geçti o tanımadığım kişiyle ben arasında.
-kimseyi öldürmedin değil mi ?
+hayır canım ne alakası var ? ''yatağın üzerinden kalkıp tanımadığım yüze doğru yaklaştım.''
- bakalım şu yatağın altında ne var ?
kişi yatağı açıp nevresimlerle sarılı, artık insanlıktan çıkmış et yığınına bakıyor.
-neyse ben de öyle tahmin etmiştim, bir araba gerek bize, araba sürebiliyor musun ?
+evet ?
burada bitiyor rüya, devamında ne oluyor ne bitiyor öğrenmek isterdim.
onun öncesinde ne olmuş onu da bilmek isterdim.
devamını gör...
süper lig 2019-2020 sezonu açılışını yapmış, galatasaray ilk maçına çıkıyor. bendeniz de kendimi yedek kulübesinde fatih terim'in yanında görüyorum. uğurlu geleyim diye beni yanına almış hoca. daha başlama düdüğü çalar çalmaz takım ilk dakikalarda golü atıyor. stadyumda bir sevinç, bir coşku ortamı. golden sonra fatih terim'e " bak gördün mü hocam, nasıl uğurlu geldim ama" diyerekten bir güzel böbürlenişim oluyor.
devamını gör...
dün gece gördüğüm rüya enteresan ögelerin iç içe geçmesiyle muhteşem bir bağımsız film haline geldi. komedi ve gerilim unsurlarını güzelce harmanlamış olmasının yanı sıra yarattığı ''ne oluyor ulan burada!'' hissiyatı ile benden 8.3 puanı kaptı. tabi içerdiği ütopik ve distopik ögeler de rüyayı görülesi kılıyor. herkese bu rüyayı görmesini tavsiye edebilirim. *

rüyamızda kim jong-un türkiye'de muhalefet partisi lideri olmuş. oyunuzu bana verin ülkeyi uçarayım diye konuşmalar yapıyor. ülkeyi havaya uçuracak zahar. yer miyiz yemeyiz! ancak enteresan bir şekilde bu noktada rüyaya umurumda bile olmaz nükleer denemeler adlı arkadaş dahil oluyor. *

tosbağa: kime oy vereceksin?'
nükleer: kime oy vereceğim tabii ki.
tosbağa: sakın kime oy verme.
nükleer: e kime oy vereceğiz peki?
tosbağa: kime verirsen ver ama kime verme!
nükleer: yahu kime vereceğim zaten sen kimi kast ediyorsun?
tosbağa: hayır kimi kast etmiyorum sen beni yanlış anladın.
nükleer: açık konuş be tosbağa!
tosbağa: adam ülkeyi patlatacak yahu!
nükleer: kim? kim mi? umurumda bile olmaz nükleer denemeler...

bildiğiniz kısır döngüye giriyoruz. muhabbet kim vurduya gitti gidecek. o esnada reis çıkıp geliyor ortama. diyoruz ki bu sefer olacak herhalde. bizi kurtaracak. o da ''eyyy kim, sen kimsin be!'' diye bağırmasın mı? umudum kursağımda kalıyor. kime oy vereceğiz, kime mi oy vereceğiz, kim bizi yere serecek. kim kimdir derken bay kemal giriş yapıyor ortama. ''aile sigortanız benden!'' deyip bir elini yumruk yapıp diğer elini şakkk diye onun üzerine vuruyor. yahu dur bir demokrat dedem. ortalık zaten karışmış demeye varmadan mekanda kocaman bir ekran beliriyor. ekrana kim çıkıyor beğenirsiniz? adını söylememe bile gerek yok. söylediklerini yazsam kafi. ''bu kim kimdir? ne yapmak, nereye varmak istemektedir?'' bunu duyduğum anda bana afakanlar basıyor. daralıyorum. çıkarın beni buradan diye bağırmak istiyorum. o esnada göklerden starcraft oyunundan efsane bir replik geliyor. "nuclear launch detected!" kaçın diye bağırıyorum ama kimsenin umurunda olmuyor nükleer denemeler.

biraz terlemiş bir vaziyette uyandım. acıktığımı fark edip mutfağa doğru yol aldım. ama kendi kendime nasıl gülüyorum. rüyayı sabah eşime anlatınca o da patlattı kahkahayı. eh dedim bizim sözlük ahalisi de bu muhteşem rüyadan eksik kalmasın diye düşünerek yazıverdim gitti. *

kime oy vermeyin sakın!
devamını gör...
bir koydayım. yanımda özkan uğur var. yüzüyoruz özkan abimle, abi kardeş tatile gelmişiz (asla tanımıyorum normalde). sonra denizden bir yaratık çıkıp bize saldırmaya başlıyor. özkan abi kaçarken "yara" diye bağırıyordu. biraz daha sansürlü yazmaya çalıştım ama eğer televizyonda sansürlenmediyse burada da böyle kalması mümkün olmalı.
devamını gör...
kıyametin koptuğunu gördüm rüyamda imdb 10
devamını gör...
o kadar çok kiii.
bazı rüyalarımdan öyle filmler çıkarki inanamazsınız ve ayrıca alt başlık açmam gerek.
devamını gör...
evet yakın zamanda film çekimlerine başlayacağız gerekli görüşmeler yapılıyor *

anlattığım arkadaşlarımın ısrarına daha fazla dayanadım. bu rüyalardan film olur dediler ben aslın da kitap yazmak istiyordum. olsun onuda yaparım. film bir çekilsin*
devamını gör...
geçen gün almanya'da uyandım.
rüyamın başlangıcı bile bir film gibiydi.
niye almanya la diye bana sormayın.
zihnimin bu konu hakkında hiçbir fikri yok.
son günlerde çok fazla hitler araştırması yapmış olmalıyım...
birlikte donut yiyorduk.
sen bunu yer misin bilmiyorum ama biz donut yedik.
dedim bre hakkında yazılıp çizilenler doğru mu?
tam cevap alacakken uyuyakalmışım..
bir daha almanya'da uyanırsam gelip edit girerim ballarım...
devamını gör...
böyle bizim eski evdeymişiz ama ev teyzeminmiş, kaynım var ama meğerse kaynım değilmiş. aynaya bakıyorum bıyıklarım var ama sakalmış onlar aslında. odanın duvarları ananemin eski evindeki duvar kağıdıyla kaplı ama ev bizim ev, rüyamda teyzemin olan, kaynım birden kalkıp oynamaya başlıyor ve diyor ki "vela di seau diftiri, dil esvuayyini murraaaaa". sonra diyor ki ben mezdekenin gizli elemanıyım ama kimseye söyleme peşimde adamlar var. ben de diyorum ki al sana koyun budu, o da diyor ki yalan söyleme bu dana döş. dana döş möölemeye başlayınca ter içinde uyandım... hayırlar olsun.
devamını gör...
bankamatikten dolar çektim. ondan sonra masteng arabama atlayıp sahil yolunda turladım.
devamını gör...
birisini hatırlarım.

abi şimdi ben kelle avcısıyım beni bir okula jedi öldürmem için göndermişlerdi. sonra ben o okulda eğitim falan almış gücü kullanmayı daha iyi kavramıştım. sonra bunu fark eden nick fury beni dövmüştü. sonra tekrar dövmüştü. ve yine. bu süre içerisinde ben de yaşıtım olan diğer jedilerle anlaşmış ve kelle avcılığından vazgeçmiştim. sonrasında okulun tepesinde kurtlar vadisindeki karahallı’yı aşağıda da kılıcı gördüm. kılıca sordum nedir bu hal?

karahanlı seni öldürecek dedi. sonra ben herkese bağırdım kaçın burada silahlı bir adam var diye ve uçmaya başladım. o sırada karahanlının adamları da beni öldürmek için kanat takmış geliyorlardı. ardından kaça kaça hiç suyun olmadığı kupkuru bir köye geldim. orada kaçmak için gizemli bir banka kasası gibi bir kasa açtığımda köye su geldi ve ben de kurtuldum. sonra siren kafanın olduğu yere geldik. siren kafa bizi gölgelerde bulamıyor aydınlıkta öldürüyordu. ondan dolayı gölgelere saklandık.

sonra da uyandım zaten.
devamını gör...
çocuktum rüyayı gördüğümde pokemondaki roket takımı beni kaçıyordu ben de sizi anneme söylerim falan diyordum.aynı rüyanın içinde her zıplayışta daha da irileşen bir kurbağa falan da vardı bilinçaltım efsane
devamını gör...
şimdi ölmüşüm cehenemden içeri giriyorum kapıda bir baktım hakan altun.
aaa nabersin şeklinde merhabalaşıyoruz sarılıyoruz sanırsın bin yıllık dost. neyse ilerliyoruz giriyoruz daha derinlerine cehenemin. her yer ateş her yer alev.
hakan altun diyor ki,
gel şurda seninle şöyle güzel bir közde türk kahvesi yapalım. ben durur muyum okeyliyorum tabi hemen.
cehenemin alevinde yaptığımız türk kahvesi eşliğinde uzun uzun sohbet ediyoruz.
o gün ne yaşadığım, nasıl bir kafayla yattım hiçbir fikrim yok.
devamını gör...
muhtemelen nisan sonu, mayıs başı gibi bir zaman… güneşin batmasına 2 saatten az kalmış… yine de bulutsuz, açık bir gökyüzü, ağır ağır batan güneşin kızıllığıyla turuncuya boyanmış… yeni biçilmiş gür ama kısa çimlerde yalınayak dolaşan 8-10 kişilik bir erkek grubu… ağaç dallarının arasından sızan güneş ışıkları yer yer şeritler halinde üzerimize düşüyor…

keyifler yerinde. rakı kadehleri sık sık havaya kalkıyor hararetli konuşmaların arasında ve pos bıyıklarımızın arasından sızıp midemize doğru yol alıyor. burnumuza düşen cam çerçeveli gözlükleri ancak ara sıra kaldırmaya fırsat verecek kadar hararetli ama yine de fazlasıyla umut dolu konuşmaların arasında, dumanın arkasında kalmış, bizi doyurmaya yemin etmiş gibi mangalın başında hiç dinlenmeden et pişiren adama doğru yaklaşıyorum…


sırrı süreyya önder…

“sırrı abi” diyorum… “yeter, allah seni inandırsın çatladık, çatlayacağız. kurban olayım yeter.”

“yav” dedi, “dünya” dedi, “bize bir şeyi vaktinde yemenin kıymetini de öğretti; herkesin yemesinin zorunluluğunu da…”

“biliyorum sırrı abi” dedim. “erkan abi’ler 1 saattir buna benzer bir şeyi tartışıyorlar sofrada” dedim…

“yav” dedi, “bırak hele şu gomünistleri. bunların bildikleri yanıldıklarına yetmiyor. sen hele şurdan şu pul biberi uzatıver hele bana” dedi…

tam konuşmanın ortasında ağzında pos bıyıkları ve elinde 8-10 patlıcan ve biber dolu bir tepsiyle erkan baş bize doğru yaklaşmaya başladı…

tepsiyi görünce iki elimi yana açarak sırrı abi’ye doğru eğilip “abi yeter vallahi patladık, kurban olayım yeter” dedim.

o ise hunharca gülerek uyanmama sebep olan şu cümleyi erkan baş’a doğru elini kolunu sallayarak kurdu:

“yav bırakın gelsin. gel hele gel, gel hele gel!”
devamını gör...
ohoo, şimdi bir sıralardım da. şunu anlatayım:

evde ben, annem ve kardeşim oturuyorduk. sonra avizeye bakınca hafiften sallandığını gördük. deprem oluyordu. hızlıca dışarı çıkmak istedik. dışarıda da bir yağmur yağıyor ki, fırtına bildiğiniz. annem ve kardeşim dışarı çıktı fakat bir gök gürlüyor ki ben sadece kapı önünde kaldım. (gök gürültüsü ve yıldırımlardan korkuyorum) yer zaten sallanıyor. sonra bir yıldırım düştü ki, slowmotion gördüm. önce bem beyaz bir ışık ve ardından kulakları sağır edecek bir gümbürtü. bizim çaprazımızda duran apartmanın tepesine düşmüştü yıldırım. oradan alevler yükselmeye başladı. ama rüzgar çok kuvvetli estiğinden diğer evlere de sıçrayacak gibi olmaya başladı. o sıra bakış açım değişti ve sanki bir film izliyormuş gibi 3. şahıs bakış açısıyla polis ve itfaiye arabalarının gelişini izlemeye başladım. binanın önüne gelince tekrardan 1. şahıs bakış açısına döndüm. deprem o sıra son bulmuştu. annemle kardeşim fena ıslanmıştı ve yıldırımlar düşmeye devam ediyordu. ne içeri girebildim ne dışarı çıkabildim. sonrasında zaten uyandım.
devamını gör...
az önce bir rüya gördüm. son 2-3 senedir ara ara köpek öldürüyorum rüyamda. genelde bize korkunç görünen köpek tiplerini öldürüyorum. öldürmek değilde nasıl öldürdüğüm ilginç. ölecek köpek her rüyada kolumu ağzına alıyor. ısırıyor fakat acısına dayanıyorum. diğer elimle köpeği çenesinden tutup adeta yırtarak öldürüyorum.

bugün ise telefon'da açık unuttuğum ferhangi şeyler oyunu yüzünden işim içine ferhan şensoy da girdi. daha komik olan ise köpeksiz olarak ferhan şensoy'u geçen hafta da gördüm. bu hafta da aynısının biraz gelişmişini gördüm. geçen hafta bana yakın bir semtte ferhangi şeyler oyununa gitmiştim. oyunun oynandığı mekan ilginç. bir fabrikanın yekhanesi gibi yarı açık bir ortam. fakat sandalye masa yok. kalas ve tuğlalardan oturak yapılmış. sigara falan içerek oyunu izleyebiliyorsun.

az önce ise köpek ve ferhan şensoy'lu rüyaları birleştirdim. ferhan şensoy aynı şekilde oyununu oynadı. oyun boyunca bulunduğumuz ortamın neresi olduğunu çözmeye çalıştım. çünkü vardiya değiştiren işçiler geçiyor etrafta. ne ürettiklerini merak ettim.

oyun bittikten sonra mı oyunun ortasınsa mı olduğunu anlamadığım bir şekilde hep beraber askerdeki gibi sigara izmariti toplamaya çıkıldı. baya ferhan şensoy başımızda bekliyor biz de sigara izmariti topluyoruz yerden. bu davranışları gferhan şensoy'un komunist tarafına yoruyorum. ferhan şensoy'un yanına gidip tanışıyorum sonra. aynı oyunlarındaki ukaka tavırla yaklaşıyor sinir oluyorum.

daha sonra köpek ısırıyor fabrika bahçesinde. bu sefer sol kolumu ısırmışken sağ kolumla onun boğazına parmakla bastırıyorum. bu onun hassas olduğu bir noktaya geliyor. evet kolumu bırakıyor artık fakat ben köpeği bırakmıyorum diğer rüyalardan farklı olarak. iyice bastırıyorum boğazına. iş artık işkenceye dönüyor köpek için. bıraktıktan sonra köpek benden kaçıyor. ferhan şensoy gelip noldu diyor. ben de yok bir şey deyip iznarit topluyorum. rüyaya göre köpeği boğduğumu görmemiş ferhan şensoy. daha sonra yine ferhan şensoy ile muhabbet ede ede yukarı doğru yürürken ferhan şensoy'a ikimiz de aynıyız aslında falan diyorum. kendine has cevaplar veriyor. yürürken köpek beni uzaktan görüp tekrar boğazına yapışırım korkusuyla benden kaçıyor. halbuki bana saldıran ilk oydu.

bu kadar net ve her detayı nasıl hatırladığımı da gram anlamıyorum. rüyanın içindeki anlamsız kesitleri yazmadım bile. örneğin yan tarafımda otyuran gençten adamın sigaralarını yerlere düşürmesi ve benim sigaraların düştü diye uyarmam gibi.

ozet olarak saçma şeylerdir fakat bütün rüyayı hatırlayınca unutmamak için buraya yazdım.
devamını gör...
görmek sorun değil abbas. ne rüyalar görüyorum, onlarca film konusu çıkar. ama hatırlamıyorum.
hatırlıyor ise güzeldir.
devamını gör...
baba 1-2-3.
sonra bir baktım yapılmışı var.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sözlükçülerin gördüğü film tadında rüyalar" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim