''herkes her şeyleşiyordu'' ''ulus baker''
devamını gör...
yaşarken anlaşılır gibi yapanların teveccühüyle konuşurdu. bu dünyadan göçtükten kelli anlaşılırlığı tezahür eden feylesoftur.
devamını gör...
özgün ve yetkin bir beyin olduğu kesin. tanıyan, söyleşen dostlarımdan dinledim.
devamını gör...
ne yazık ki youtube üzerinden dinleme imkanına sahip olabildiğim düşünür diye kendisine seslenmek istiyorum.

keşke aynı okulda, aynı sıralarda ya da bir ortamda kendisiyle karşılaşıp sohbet edebilme keyfine ya da dinleme şansına sahip olabilseydim.
devamını gör...

hiç düşündünüz mü, neden spinoza, deleuze ya da marx gibi isimler, asırlar geçmesine rağmen hala düşüncelerimize musallat olmuş durumda? ne zaman özgürlükten, fikirlerden ya da günlük hayatımızın normlarına karşı çıkmaktan bahsetsek oradalar. görünmez bir harita gibi yollarımızı çizmişler. ulus baker’in düşüncesinde de spinoza’nın bu hayaleti var, düşüncelerini bedensellikten öte bir yere koyan o `intellect` (entellektüel düşünce) anlayışından bahsediyorum. ve belki de bizi huzursuz eden şey, işte tam da burada, “normal” algımızı yeniden düşünmemize neden olması.

spinoza, her şeyin “tek bir öz” olduğunu düşünürdü; gerçekliğin sonsuz ve sınırsız bir akış olduğuna inanırdı. ona göre, her şey bağlantılı, zihin ile beden arasında kesin bir sınır yok. spinoza bizleri arzularımız ve düşüncelerimizle şekillenen ama tam anlamıyla kontrol edemediğimiz varlıklar olarak görüyordu. bu bakış açısı biraz rahatsız edici – kendimizi özgür bireyler olarak görmek isteriz değil mi? ama spinoza şunu hatırlatırdı aynı zamanda: “bak, sen çevrendeki güçler tarafından etkileniyorsun, şekilleniyorsun; sana dair her şey, çok daha büyük olan bir akışın parçası.”

ulus baker ve onun gibi entelektüellere dair konuşmalarımızda spinoza’nın etkisini burada görebiliyoruz. ulus da sınırları zorlayan bir düşünürdü. spinoza’nın hayaleti gibi, geleneksel rollerden ve beklentilerden bağımsız bir düşünce ruhu gibi hareket ederdi. bir bakıma, ulus da spinoza’nın “entellektüelin etiği” dediği şeye inanıyordu – yani, toplumsal normlar veya elde ettiği başarılar ile değil, zihninin özgürlüğüyle kendini var etmeye. cv’ye ya da indeksli makale sayısına önem vermemesi, ona göre akademinin dar kalıplarının dışına taşma cesaretini gösteriyordu. spinoza da muhtemelen bu yaklaşıma bayılırdı.


böylesi birinin çevresindekileri rahatsız etmesi de çok olağan. çünkü “normal” olarak kabul ettiğimiz şeyleri sorgular. ulus’un, geleneksel anlamda anlaşılmayı veya “öğretim görevlisi”, “akademisyen” ya da “entellektüel” olarak görülmeyi umursamadığı aşikâr. spinoza’ya göre, gerçekten özgür olmak işte böyle bir şey – belirli bir kimliğe ya da role sığma ihtiyacını bırakmak, tıpkı onun bahsettiği saf “öz” gibi akmak. rahatsız edici, değil mi? insan kendi hayatına bakıp, ne kadarının kendine ait, ne kadarının “olması gereken” olduğu sorusunu sormaya başlıyor.
devamını gör...
sevmek mi, sevilmek mi daha iyidir? yegâne bir yanıt vardır; sevmek daha iyidir, çünkü seven kişi ‘aktif’tir’ ve sevilmek daima başkasının bir lütfudur"

ulus burda saçmalamış.

neden? çünkü sevmek çoğu zaman tek başına kaldığında çileye dönüşür. karşılık bulmadığında insanı içten içe çürütür. o yüzden aktiflik dediği şey aslında gururunu paspas etmekten başka bir şey değil.

ama sevilmek öyle mi? beleş bir lütuf mu hayır. hak edene verilen değerin ta kendisi. bu da insanın varlığının başkası tarafından onaylandığının en açık göstergesidir. dolayısıyla mesele sadece yanmakta değil, ışık olmayı hak etmekte.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ulus baker" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim