41.
dalgın dalgın kasadan ürünlerin geçmesini beklerken canım sakız istedi. kasiyerin yanındaki renkli paketleri gösterip çilekli karpuzlu var mı demiştim. meğer sakız değilmiş onlar çok utanmıştım. lise 1 de başıma gelmişti.
devamını gör...
42.
bir mağazadan çıkarken cam kapıyı farketmeyip çarpmak.
devamını gör...
43.
eminim buna benzer bir şeyi bir çok kişi yapmıştır. böylesini yapmış mıdır bilmiyorum:
bir elinde çöp torbası, bir elinde içinde annenin lahmacun yaptırtmak üzere hazırladığı harçtan hangisini çöpe atmak? evet. daha da acayibi yanlış torbayı attığını ne zaman fark etmek? evet. pideciye çöpü uzatmak. o kadar dalgın ve beter durumda olmak. pidecinin çöpü açıp dehşetle sana bakması. senin "kaç tane çıkar usta?" diye sorman, iyice s.çıp sıvaman.
bir elinde çöp torbası, bir elinde içinde annenin lahmacun yaptırtmak üzere hazırladığı harçtan hangisini çöpe atmak? evet. daha da acayibi yanlış torbayı attığını ne zaman fark etmek? evet. pideciye çöpü uzatmak. o kadar dalgın ve beter durumda olmak. pidecinin çöpü açıp dehşetle sana bakması. senin "kaç tane çıkar usta?" diye sorman, iyice s.çıp sıvaman.
devamını gör...
44.
liseye gidiyorum evden çıktım başladım yürümeye ama böyle bende bir ferahlık var bir rahatlık var. diyorum ki allah allah ben neden bu kadar ferah hissediyorum kuş gibiyim anasını satayım. okulda baya uzak. yarı yolu geçtim baktım okula giden insanlara rast gelmeye başladım. orda aklıma dank etti millette okul çantası var. ben o gün çantamı almayı unutmuşum ondan mutluyum ondan hafif hissediyorum. buda böyle bir anımdır işte.
devamını gör...
45.
gözde olmayan lensi gözden çıkarmaya çalışmak, gözde olan lensin üzerine lens takmaya çalışmak, kutuyu açıp lensi bulamayınca saniyelik “lenslerimi çalmışlar” korkusu.
devamını gör...
46.
7 sınıfım bir kız var okulda böyle havalı havalı takılan güzel mi güzel bir kız. bizim evde de kumanda kırılmış yenisini alacağım neyse gidiyorum elektronikçiye tam içeri girecekken bir bakıyorum bu kız elim ayağıma dolanıyor tabi girmeden kapıyı çalıyorum kız da buyurun kapı açık diyor ve hafiften sırıtıyor. işimi halledip hızlıca uzaklaşıyorum ve bir daha o kızı görmüyorum.
devamını gör...
47.
okula gitmek için hazırlanıp, dışarı çıkmak. asansörlerin bozuk olması dolayısıyla beş katı inip kapıdan çıkarken terlikle çıktığını fark etmek, o beş katı geri çıkmanın gözünde büyüyüp devleşmesi, okula terlikle gitsem ne olur ki sorgulamaları, en nihayetinde mecburen o beş katı küfrede küfrede geri çıkmak, ayakkabı giymek ve geri inmek, moral bozukluğu, kapanış.
devamını gör...
48.
ha bak aklıma geldi. benim aptallıklarım max. lvlde. rakip tanımam. dinle :
üniversitedeyim. izmir'deyim o zamanlar. bir kız arkadaşım var. genelde otobüs, dolmuş takılıyoruz. malum öğrenci hayatı işte. ama babamda araba var ve bu konudaki ilişkimiz de başka bir entryde ele alınmıştı : kafasozluk.com/entry/78206
neyse ben dedim "lan ben neden arabayla kızı bi gezdirmiyorum?" planı yaptım. o bornova'dan ben ise bostanlı'dan evlerimizden çıkıp alsancak'ta buluşacaktık her zamanki gibi. ben tabi sürpriz yapıp arabayla gidecektim. takılıp eğlendikten sonra da arabanın yanına gidip "tataaaa" diye sürpriz yapıp sahilde gezdirecektim.
e tabi n'oldu tahmin edersiniz? ben mal, kızla beraber otobüse bin bornova'ya git kızı eve bırak. ordan dolmuşa atla karşıyaka'ya git, bostanlı otobüsüne bin, evin önündeki durakta in, balkondaki babanla göz göze gelip 180 derece dönüp yine otobüsle alsancak'a dön, arabayı al, tek başına mal gibi eve gel. ahahah.
cin gibi adamımdır. repleri göreyim.
üniversitedeyim. izmir'deyim o zamanlar. bir kız arkadaşım var. genelde otobüs, dolmuş takılıyoruz. malum öğrenci hayatı işte. ama babamda araba var ve bu konudaki ilişkimiz de başka bir entryde ele alınmıştı : kafasozluk.com/entry/78206
neyse ben dedim "lan ben neden arabayla kızı bi gezdirmiyorum?" planı yaptım. o bornova'dan ben ise bostanlı'dan evlerimizden çıkıp alsancak'ta buluşacaktık her zamanki gibi. ben tabi sürpriz yapıp arabayla gidecektim. takılıp eğlendikten sonra da arabanın yanına gidip "tataaaa" diye sürpriz yapıp sahilde gezdirecektim.
e tabi n'oldu tahmin edersiniz? ben mal, kızla beraber otobüse bin bornova'ya git kızı eve bırak. ordan dolmuşa atla karşıyaka'ya git, bostanlı otobüsüne bin, evin önündeki durakta in, balkondaki babanla göz göze gelip 180 derece dönüp yine otobüsle alsancak'a dön, arabayı al, tek başına mal gibi eve gel. ahahah.
cin gibi adamımdır. repleri göreyim.
devamını gör...
49.
kavanozdaki sumağı türk kahvesi sanmak..devamını sormayın..
devamını gör...
50.
bir süredir mide ile alakalı bir rahatsızlıktan ötürü tedavi görüyorum ve bu tedavi neticesinde de zorunlu diyet yapıyorum. rüyalarımın içeriği ile emine beder'in tarif kitabı içeriği aynı. normalde yemek içmekle pek arası olmayan ben, doktor yasaklayınca, ara sıcak niyetine alexis texas yerine paçanga böreği görmeye başladım.
dün gece rüyamda mehmet şef, yemek yapmaktan ziyade yediğim için masterchef'ten eleme kararını açıklarken, ben ekmek arasına yaz helvası koyuyordum diyeyim siz anlayın halimi. ardı arkası kesilmeyen bir aşerme hali.
bugün doktorum "kardeşim haberler güzel, harika gidiyoruz. tedavi aynen devam edecek. sen de yoruldun, en iyisi mi bu haftasonu fazla abartmadan kendini ödüllendir bu yeme içme konusunda moral olur" diye cümleye başlayınca, sekreter kıza bir klark çekip, yorgun ve aç bedenimi, avının peşindeki bir aslan gibi dışarı attım. sabahın seherinde kalkmışım, tahliller vs. derken saat epey geçmiş, hayvan gibi açım ve sekreterin gözleri çok güzel.
hastanenin hemen yanında kebapçı, karşısında da yanyana carrefour ve migros var. kebapçıya hemen bir dürüm sipariş edip dönüşte alacağım dedim ve daldım carrefour'a. dolaptan, üzüm buğusu kıvamında 4 şişe carslberg çektim. iflah olmaz bir varoş olarak tuzlu fıstık takviyesi yapıp, fişi bile almadan elimde poşetle attım kendimi dışarı. birkaç adım gittim, "lan" dedim "hayvancıklara da kıyak geçeyim" deyip bu kez yandaki migros'a daldım.
sepeti koluma takıp, biraları evladımı yatırır gibi usulca yatırdıktan sonra, sekreter kızı düşünmeye başladım yeniden. gözleri ne kadar da güzeldi. keşke eski zamanlarda olsaydık. atardım sırtıma, doğru mağarama. ona bizon avlardım. o da çocuklarımı doğururdu. çocuklarımız duvarlara, gelecek nesillerin anlam yüklemeye çalıştığı garip resimler çizerdi. ne var ya? doktor da mümkün olduğu kadar "vegan beslen, ilk insan gibi beslenmeye çalış" dedi neticede. doktor genç ama çok kaliteli bir insan maşallah. yakışıklı da. devlet hastanelerinde böyle doktorlara denk gelmedim. bir hastaneye ne kadar fazla para ödüyorsan, personel de o kadar güzel ve yakışıklı oluyor. ilginç. acaba yatıyorlar mıdır lan? yok yok. yatmıyorlardır. sekreter kız öyle birisi değil. ya öyleyse? ya benim hemen dürümcüye koşacak bir mal olduğumu anlayıp, bir an önce başbaşa kalmak için öyle dedilerse? ben odadan çıkar çıkmaz, minicik sovyet burnunun hemen altındaki dudaklarından "of hiç gitmeyecek sandım" deyip doktorun boynuna atıldıysa? sonra da çılgınlar gibi sevişmeye başladılarsa?
hayır hayır. benim çakır gözlüm yapmaz öyle şey. güzel kızlar hastanede sevişmezler ve kakaları pembe renktedir. ayrıca ayıp, adam koskoca doktor. hayat filan kurtarıyor. düşündüğün şeye bak! olm hem doktor çok efendi. kesin uzun ilişki adamıdır. doğu görevinde olan, fakülteden beri aşık olduğu bir doktor sevdiceği vardır. evlenmek için gün sayıyorlardır. hem doğu'da para biriktirmek daha kolay olur. düğüne çağırırlarsa altın şu kadar olmuş filan demem vallahi giderim takarım çeyreğimi. hiç üşenmem.
lan adam bana abartma dedi şu halime bak. sokağa çıkma yasağı ilan edilir edilmez luppo alan adamdan hiçbir farkım yok. dürüm ne olm? hadi dürüm karın doyurmak için de bira nedir lan. hem ilaç kullanıp hem bira içecek kadar salak mısın? ilacını içmezsen bu kez de ağrı çekeceksin. daha geçenlerde çektiğin ağrılar yüzünden "n'olur vurun beni, nasılsa naciz bedenim elbet bir gün toprak olacak, şimdi olsun" diye yalvarmadın mı? bira dokunur da tekrar hastanelik olursan, doktorun yüzüne nasıl bakacaksın? en iyisi mi bırakayım. tabi lan. ne gerek var. çay yaparım kendime. dürümü de boşver. zaten önemli olan niyet.
diyen iç sesimi dinledim, üzüm buğusu kıvamındaki vasati 4 şişe carslberg'i dolaba bıraktım. doktorun bu kadar emeğinin ve çektiğim ızdırabın zayi olmasını istemedim. dürümü gençlerden birine iteleyip, mama kaplarını doldurduktan sonra eve geldim. kendime kepek ekmeğine, beyaz peynir ve çılgın orman domateslerinin muhteşem birlikteliğinden oluşan tostumu hazırlarken, doktorun düğününde ne giyeceğimi düşündüm. çakır gözlü yarimin elbisesine göre kravat takmam gerekirdi çünkü. aşk-ı memnu'dan öğrendiğimiz gibi elimize birer kadeh alıp kenarda asilzade gibi dikilirdik.
beslenme konusundaki prensibimden vazgeçmemiş olmanın haklı gururu ve sekreter kızın maviş gözlerinin hayranlığı ile tostumdan bir ısırık aldım. tost, aç bünyeye ilaç gibi geldi ki kafam çalışmaya başladı. lan! ben o biraları carrefour'dan alıp migros'a bırakmışım ya la! resmen bira bağışladım. şimdi gidip durumu izah etsem. abi desem, sekreter kızı düşünürken oldu, üzüm buğusu kıvamında. yok yok, kız değil, 4 şişe carslberg" desem budaklı meşe odunu ile döverler. midem bu kez stresten ağrımaya başladı.
sovyet burunlu, çakır gözlü yarim umarım yarın çalışıyorsundur, yeniden geleceğim gibi duruyor. migros, senden 4 adet bira alacağım var. bul beni aslanım!
not: biralar soğuktu. 4 tane. carslberg. yeşil şişeli olandan.
dün gece rüyamda mehmet şef, yemek yapmaktan ziyade yediğim için masterchef'ten eleme kararını açıklarken, ben ekmek arasına yaz helvası koyuyordum diyeyim siz anlayın halimi. ardı arkası kesilmeyen bir aşerme hali.
bugün doktorum "kardeşim haberler güzel, harika gidiyoruz. tedavi aynen devam edecek. sen de yoruldun, en iyisi mi bu haftasonu fazla abartmadan kendini ödüllendir bu yeme içme konusunda moral olur" diye cümleye başlayınca, sekreter kıza bir klark çekip, yorgun ve aç bedenimi, avının peşindeki bir aslan gibi dışarı attım. sabahın seherinde kalkmışım, tahliller vs. derken saat epey geçmiş, hayvan gibi açım ve sekreterin gözleri çok güzel.
hastanenin hemen yanında kebapçı, karşısında da yanyana carrefour ve migros var. kebapçıya hemen bir dürüm sipariş edip dönüşte alacağım dedim ve daldım carrefour'a. dolaptan, üzüm buğusu kıvamında 4 şişe carslberg çektim. iflah olmaz bir varoş olarak tuzlu fıstık takviyesi yapıp, fişi bile almadan elimde poşetle attım kendimi dışarı. birkaç adım gittim, "lan" dedim "hayvancıklara da kıyak geçeyim" deyip bu kez yandaki migros'a daldım.
sepeti koluma takıp, biraları evladımı yatırır gibi usulca yatırdıktan sonra, sekreter kızı düşünmeye başladım yeniden. gözleri ne kadar da güzeldi. keşke eski zamanlarda olsaydık. atardım sırtıma, doğru mağarama. ona bizon avlardım. o da çocuklarımı doğururdu. çocuklarımız duvarlara, gelecek nesillerin anlam yüklemeye çalıştığı garip resimler çizerdi. ne var ya? doktor da mümkün olduğu kadar "vegan beslen, ilk insan gibi beslenmeye çalış" dedi neticede. doktor genç ama çok kaliteli bir insan maşallah. yakışıklı da. devlet hastanelerinde böyle doktorlara denk gelmedim. bir hastaneye ne kadar fazla para ödüyorsan, personel de o kadar güzel ve yakışıklı oluyor. ilginç. acaba yatıyorlar mıdır lan? yok yok. yatmıyorlardır. sekreter kız öyle birisi değil. ya öyleyse? ya benim hemen dürümcüye koşacak bir mal olduğumu anlayıp, bir an önce başbaşa kalmak için öyle dedilerse? ben odadan çıkar çıkmaz, minicik sovyet burnunun hemen altındaki dudaklarından "of hiç gitmeyecek sandım" deyip doktorun boynuna atıldıysa? sonra da çılgınlar gibi sevişmeye başladılarsa?
hayır hayır. benim çakır gözlüm yapmaz öyle şey. güzel kızlar hastanede sevişmezler ve kakaları pembe renktedir. ayrıca ayıp, adam koskoca doktor. hayat filan kurtarıyor. düşündüğün şeye bak! olm hem doktor çok efendi. kesin uzun ilişki adamıdır. doğu görevinde olan, fakülteden beri aşık olduğu bir doktor sevdiceği vardır. evlenmek için gün sayıyorlardır. hem doğu'da para biriktirmek daha kolay olur. düğüne çağırırlarsa altın şu kadar olmuş filan demem vallahi giderim takarım çeyreğimi. hiç üşenmem.
lan adam bana abartma dedi şu halime bak. sokağa çıkma yasağı ilan edilir edilmez luppo alan adamdan hiçbir farkım yok. dürüm ne olm? hadi dürüm karın doyurmak için de bira nedir lan. hem ilaç kullanıp hem bira içecek kadar salak mısın? ilacını içmezsen bu kez de ağrı çekeceksin. daha geçenlerde çektiğin ağrılar yüzünden "n'olur vurun beni, nasılsa naciz bedenim elbet bir gün toprak olacak, şimdi olsun" diye yalvarmadın mı? bira dokunur da tekrar hastanelik olursan, doktorun yüzüne nasıl bakacaksın? en iyisi mi bırakayım. tabi lan. ne gerek var. çay yaparım kendime. dürümü de boşver. zaten önemli olan niyet.
diyen iç sesimi dinledim, üzüm buğusu kıvamındaki vasati 4 şişe carslberg'i dolaba bıraktım. doktorun bu kadar emeğinin ve çektiğim ızdırabın zayi olmasını istemedim. dürümü gençlerden birine iteleyip, mama kaplarını doldurduktan sonra eve geldim. kendime kepek ekmeğine, beyaz peynir ve çılgın orman domateslerinin muhteşem birlikteliğinden oluşan tostumu hazırlarken, doktorun düğününde ne giyeceğimi düşündüm. çakır gözlü yarimin elbisesine göre kravat takmam gerekirdi çünkü. aşk-ı memnu'dan öğrendiğimiz gibi elimize birer kadeh alıp kenarda asilzade gibi dikilirdik.
beslenme konusundaki prensibimden vazgeçmemiş olmanın haklı gururu ve sekreter kızın maviş gözlerinin hayranlığı ile tostumdan bir ısırık aldım. tost, aç bünyeye ilaç gibi geldi ki kafam çalışmaya başladı. lan! ben o biraları carrefour'dan alıp migros'a bırakmışım ya la! resmen bira bağışladım. şimdi gidip durumu izah etsem. abi desem, sekreter kızı düşünürken oldu, üzüm buğusu kıvamında. yok yok, kız değil, 4 şişe carslberg" desem budaklı meşe odunu ile döverler. midem bu kez stresten ağrımaya başladı.
sovyet burunlu, çakır gözlü yarim umarım yarın çalışıyorsundur, yeniden geleceğim gibi duruyor. migros, senden 4 adet bira alacağım var. bul beni aslanım!
not: biralar soğuktu. 4 tane. carslberg. yeşil şişeli olandan.
devamını gör...
51.
üniversiteye geçiş yapma sınavı sırasında yaptığım dalgınlıktır.
devamını gör...
52.
çakmağı ağzıma götürüp sigara ile yakmaya çalışmam
devamını gör...
53.
iş görüşmesinde insan kaynakları uzmanının göğüslerine dalmışım baya baya kadın uyardıydı.
benzerini üniversitede yaşadım ama onda da kızlar uyarmıştı bir daha pek başıma gelmemişti ki yazarken aklıma geldi yine takılmıştım.
benzerini üniversitede yaşadım ama onda da kızlar uyarmıştı bir daha pek başıma gelmemişti ki yazarken aklıma geldi yine takılmıştım.
devamını gör...
54.
elinde çöp ve para varken parayı çöp kutusuna atmak.
devamını gör...
55.
aynı evden okula gitmek için hazırlanıp otobüse bindiğim arkadaşımı otobüse bindikten sonra tanımamam. sabahın körüne ders koyarlarsa olacağı bu. otobüse bindikten sonra o arkadaşım otobüsün derinliklerine doğru ilerledi ben daha ön taraftardaydım. sonra yeni gelen yolcularla arkaya doğru gitmek zorunda kaldım. arka taraf o kadar doluydu ki tutunacak yer yoktu neredeyse. bir kız bana gel buradan tut dedi kenara çekildi. içimden de vay ne iyi kızmış ya dedim. sonra camdan dışarıyı seyretmeye başladım. arada da kıza bakıyorum. ama kızın çoğunlukla sırtını görüyorum. neyse böyle bir on dakika gittikten sonra kız yan durduğunda ne göreyim. yahu bu benim ev arkadaşımmış. üstüne arkadaşıma sinirlenmiştim o kadar yan yana duruyoruz insan konuşturur diye.
devamını gör...
56.
boyu benden uzun diye aylar sonra karşılaştığım erkek kardeşimin elini öpmeye çalışmam..
devamını gör...
57.
dalgınlık değilde,
rahmehetli ecevitin macaristan cumhurbaşkaninin elindeki kadehi alip kendi kadehini ona vermesi ve kadinin o anki şaşkınliğini hala hatirlar ve üzülürum.
rahmehetli ecevitin macaristan cumhurbaşkaninin elindeki kadehi alip kendi kadehini ona vermesi ve kadinin o anki şaşkınliğini hala hatirlar ve üzülürum.
devamını gör...
58.
bu içinde odun yakılarak çay demlenen aletten dışarıya köz düşmüştü ben de elimle alıp geri içine attım. sonra ilk yardım amaçlı suya tuttum. evet malesef... kaynıyormuş.
devamını gör...
59.
sevgiline eski sevgilinin adıyla seslenmek...
devamını gör...
60.
üniversitede güvenlikten geçerken sensörlü kapıdan geçmek yerine güvenliğin çantalara tuttuğu o aleti alıp kendimi taramıştım.
devamını gör...
"yapılmış en aptalca dalgınlık" ile benzer başlıklar
aptalca
1