kraliçe arı sendromu
1973'te tanımlanan kraliçe arı sendromu, otorite pozisyonundaki kadınların, kendi altında çalışan diğer kadınlara karşı daha eleştirel tutumlarda bulunması olarak tanımlanmıştır. bu sendroma sahip kişiler genellikle kariyerinde başarılı ve sosyal ilişkileri kuvvetli insanlardır. çevrelerindeki diğer kadınların eşit derecede başarılı olmalarını istemezler. bunun en önemli nedeni "rekabet" duygusudur. birazcık kıskançlıklar birazcık çekemezlilik de denebilir.
devamını gör...
mizaç
huy, yaradılış, tabiat, karakter manalarına gelir.
akla ibn-i sina’nın mizaç teorisini getirmiştir.
akla ibn-i sina’nın mizaç teorisini getirmiştir.
devamını gör...
normal sözlük'te anonim olmak
aslında sadece yüzümüzü göstermiyoruz.
reelde konuşmadıklarımızı, anlatamadıklarımızı buraya yazıyoruz.
düşündüm de esasında reelde buradakinden daha anonim takılıyorum la ben.
reelde suret var detay yok, burada detay var suret yok.
yüzümüzü göstermesek ne olacak ki, biz buraya içimizi döküyoruz.
reelde konuşmadıklarımızı, anlatamadıklarımızı buraya yazıyoruz.
düşündüm de esasında reelde buradakinden daha anonim takılıyorum la ben.
reelde suret var detay yok, burada detay var suret yok.
yüzümüzü göstermesek ne olacak ki, biz buraya içimizi döküyoruz.
devamını gör...
göksel
kurşuni renkleri sezen aksu'dan bile güzel yorumlayan sanatçı *.
ayrıca taş gibi, fıstık gibi hatundur. *
ayrıca taş gibi, fıstık gibi hatundur. *
devamını gör...
orta çağ'da yaşayacak olsan yapacağın meslek
valla günümüzde yüzlerce meslek var hala bişey olamadım. orta çağı hayal dahi edemem. sanırım köle olurdum
devamını gör...
netflix almak yerine internetten film izleyen insan
sigaraya günde 15 lira verip, netflixe günde 70 kuruş vereni eleştiren kişi hem matemetik bilmiyordur hem kıskançtır. başka izahı yoktur. sigara içmeyip netflixe günde 50 kuruş vermem diyen de yerde 50 kuruş görse almaz. bu kişi de toplumsal tabuların takıntılısıdır. netflixe kaka diyen zümreye ait olma hissiyatı maksatlıdır eleştirisi. yerde bulduğu 50 kuruşu alıp sigara da içmeyen kişi ise etflix almak yerine internetten xbet sürümlü filmleri izleyebilir. o da ilerleyen zamanda yeterli maddi güce ulaştığında o zaman ne varsa onun üyeliğini alacaktır. yani o kişi için zaman meselesidir*. sadece "ne seyretsem" diyerek menüsünde yarım saat dolaşmak bile verdiğim 70 kuruşa değer. neticede zaman geçirmek için üyeyim. nasıl geçirdiğime çok takmıyorum. yarım kilo çekirdek alıp show ana haber de seyretsem hem aynı zaman geçecek hem daha maliyetli olacak. neticede 70 kuruşa artık sakız bile yok.
netflix+amazon prime+spotify üyeliği kim ne hesap yaparsa yapsın. her akşam ulusal kanalların herhangi birindeki "yengemi kim düdükledi" temalı diziyi seyrederken tüketilecek bir paket cips fiyatından ucuzdur. hulu da gelirse eğer, cips paketi bir boy büyür. o kadar.
netflix+amazon prime+spotify üyeliği kim ne hesap yaparsa yapsın. her akşam ulusal kanalların herhangi birindeki "yengemi kim düdükledi" temalı diziyi seyrederken tüketilecek bir paket cips fiyatından ucuzdur. hulu da gelirse eğer, cips paketi bir boy büyür. o kadar.
devamını gör...
duolingo
(bkz: busuu) ile birlikte en güzel iki mobil dil öğrenme uygulamasından biridir. tabii ki dil öğrenmede devamlılık şarttır, bir gün kullanıp bir gün kullanmamak olmaz.
devamını gör...
sevgiliyle ortak açılan instagram hesabı
çok gereksiz bir olay. bence herkes kendi hesabından yapsın istediğini neden böyle bir şey yapılıyor?
devamını gör...
genç werther'in acıları
gerçekten de ya çok sevilen ya da sonuna kadar abartıldığı düşünülen garip bir johann wolfgang von goethe eseri.
werther isimli duygularını insana adeta nakışla işleyen bir gencimiz var. bu genç bir kasabaya gidiyor. ilk günleri gayet sağlıklı, pozitif, hayat dolu geçiyor. bir gün allah'ın belası iki kişi onu parti gibi şen ortamlardan birine götürüyorlar, yanılmıyorsam partiydi hatta. gitmeden evvel o evdeki kızdan bahsediyorlar ve "sakın âşık olma çünkü o nişanlı." diye uyarıyorlar. genç adam önce anlam veremiyor ancak kızı görür görmez vurulmasıyla ne dediklerini gayet net anlıyor. bahsedilen genç kız yüzünden birinin delirdiğini ve de katil olduğunu unutmayalım. olaylar, şunlar, bunlar derken kız evleniyor ve werther'in o muazzam günleri sona eriyor. neşe ve heyecanla anlattığı günler sona eriyor.
okurken biraz korkarak okuduğumu söylemek isterim. kime bahsettiysem "dikkat et de çelmesin aklını" gibisinden şeyler dedi lakin bitirdikten sonra duvara boş boş bakmak dışında bir şey yapmadım. belki de aşkı bu denli yoğun yaşamadığından yahut sevdiğim kişi benden evli olacak kadar uzak olmadığından etkisi az olmuştur, bilemiyorum.
her şeye rağmen okunmaya değer, her cümlesi altın değerinde, betimlemeleri mükemmel bir kitaptı. goethe gibi yazarların neden kültleştiğini açıkça gösterdi bana. şöyle ki; insana içinde yaşadığı durumu en yalın, en içten sözlerle anlatmaktı onları değerli yapan.
altı çizilen birkaç cümle;
- "insanlar bu dünyada birbirlerini ne kadar nadir anlıyorlar!"
- "doğamız gereği, kendimizi diğerleriyle kıyaslamaya meyilliyizdir. mutluluğumuz ve acılarımız da genellikle çevremizdeki nesneler ve insanlardan kaynaklıdır. bu yüzden, hiçbir şey yalnızlıktan daha tehlikeli değildir. "
- "hayatın çiçekleri hep hayali. kaç tanesi solup gidiyor da arkasında hiçbir iz bırakmıyor."
- "dünyada sevgi kadar vazgeçilmez bir şey daha yok!"
werther isimli duygularını insana adeta nakışla işleyen bir gencimiz var. bu genç bir kasabaya gidiyor. ilk günleri gayet sağlıklı, pozitif, hayat dolu geçiyor. bir gün allah'ın belası iki kişi onu parti gibi şen ortamlardan birine götürüyorlar, yanılmıyorsam partiydi hatta. gitmeden evvel o evdeki kızdan bahsediyorlar ve "sakın âşık olma çünkü o nişanlı." diye uyarıyorlar. genç adam önce anlam veremiyor ancak kızı görür görmez vurulmasıyla ne dediklerini gayet net anlıyor. bahsedilen genç kız yüzünden birinin delirdiğini ve de katil olduğunu unutmayalım. olaylar, şunlar, bunlar derken kız evleniyor ve werther'in o muazzam günleri sona eriyor. neşe ve heyecanla anlattığı günler sona eriyor.
okurken biraz korkarak okuduğumu söylemek isterim. kime bahsettiysem "dikkat et de çelmesin aklını" gibisinden şeyler dedi lakin bitirdikten sonra duvara boş boş bakmak dışında bir şey yapmadım. belki de aşkı bu denli yoğun yaşamadığından yahut sevdiğim kişi benden evli olacak kadar uzak olmadığından etkisi az olmuştur, bilemiyorum.
her şeye rağmen okunmaya değer, her cümlesi altın değerinde, betimlemeleri mükemmel bir kitaptı. goethe gibi yazarların neden kültleştiğini açıkça gösterdi bana. şöyle ki; insana içinde yaşadığı durumu en yalın, en içten sözlerle anlatmaktı onları değerli yapan.
altı çizilen birkaç cümle;
- "insanlar bu dünyada birbirlerini ne kadar nadir anlıyorlar!"
- "doğamız gereği, kendimizi diğerleriyle kıyaslamaya meyilliyizdir. mutluluğumuz ve acılarımız da genellikle çevremizdeki nesneler ve insanlardan kaynaklıdır. bu yüzden, hiçbir şey yalnızlıktan daha tehlikeli değildir. "
- "hayatın çiçekleri hep hayali. kaç tanesi solup gidiyor da arkasında hiçbir iz bırakmıyor."
- "dünyada sevgi kadar vazgeçilmez bir şey daha yok!"
devamını gör...
kaktüs beslemek
çiçeklerden daha çok sevdiğim ama bir tanecik bile çiçek vermek istemeyen bitki. 4 tane kaktüsüm var sadece bir tanesi şımardı büyüdü diğerleri duruyor. sebebi neydi ki...
devamını gör...
normal sözlük seni seviyorum mesajı etkinliği
burayı canlandıracak bir etkinlik. herkes ufak bir hoşlantı da olsa bir gönül kayma olasılığı da olsa bunu yaşadığı kişiye 'seni seviyorum' mesajı yazacak... ortalık kızışır biraz belki...
atıp gelin buraya yazın... hayır duası edin biraz bana... iyi ki varsın abdul sen olmasan içimde patlayacaktı deyin.
karşılık da alırsınız belki belli olmaz.
atıp gelin buraya yazın... hayır duası edin biraz bana... iyi ki varsın abdul sen olmasan içimde patlayacaktı deyin.
karşılık da alırsınız belki belli olmaz.
devamını gör...
oytun erbaş'ın tuzlu ayran zararlı iddiası
offf. adam bangır bangır asperger sendromluyum diye bağırıyor, hâlâ bazı hareketlerinin altında derin anlamlar arıyoruz. bunları hakaret etmek için kullanıyoruz.
çoğu zaman psikolojik durumu kötü insanları idare ettim. kendini kontrol edebilse yapmayacağı hareketleri yapan çok fazla insana katlanmaya çalıştım. bu davranış benim karakterime bile uygun değil ama ne yapacağım? psikolojisi bozuk, kontrolü tamamen yitirmiş, psikiyatri servisinde tedavi görmesi gereken insanla mı tartışacağım? sağlıklı olduğumu iddia eden bir insan olarak böyle insanlara yardım etmem, yardım edemiyorsam hayatlarını zorlaştırmamam, en önemlisi onlar üzerinden ego tatmini yapmamam gerekiyor.
bu adam defalarca kez asperger sendromlu olduğunu söylemiş. asperger sendromu özellikle bir erkek için çok daha zorludur. belirtileri arasında ilgi alanı hakkında konuştuğu zaman tek taraflı iletişim vardır. yani kimseyi dinlemez, sadece kendisi konuşur. nedir bu adamın ilgi alanı? tıp. tus sınavında 7 kez derece yapmış. takmış çünkü onu kafaya. daha durduramazsın.
asperger sendromlular tepki çekmek için açıklamalar yapar. çok anormal değil. aleksitimi ve empati sorunları ile uğraşan insanların daha keskin, daha çarpıcı tepkilere ihtiyacı vardır. tüy gibi okşanmaktan anlamaz çoğu, balyoz ile vurmak gerekir. bunu ister. bi de troll tipler olma hali eklenince olan bu.
bunun haricinde söylediği şeye odaklanalım. ne diyor? tuzlu ayran otizme neden oluyor.
bir asperger sendromlu olarak söylediği şeye otizme neden oluyor diye destek vermem mümkün değil ancak evet tuzlu ayran otizmli bir insan için öyle pek iyi bir şey değil. daha önce tuzlu ayran içtiğim için yaşadığım sorunlar nedenli aynı gün acile kaldırıldım. bırakın bir otizmli neyin otizmi şiddetlendireceğini sizden daha iyi bilsin değil mi?
bunun yanında kokoreç otizmi hafifletir. bazı gıdalar otizmi şiddetlendirir. zaten çoğu otizmli çocukluk boyunca bunu içsel şekilde bilir, çoğu gıdayı tüketmez, tek tip beslenir.
arkadaşlar lütfen otizmi otizmlilerden daha iyi de bilmeyin. bi zahmet. herbokolog ilan ettiğiniz bu insanlardan daha çok şey biliyorsunuz. birkaç saniyelik video sonrası linç gösterileri düzenliyorsunuz.
sahiden şu adamı koruma içgüdüm beni yoruyor. bir şeyleri biliyor ama düşüncelerinin hızına yetişemediği için düzgün şekilde anlatamıyor. sonra olan bana oluyor. 5 dakikam gidiyor.
oytun 783839 bilgi geçiyorsa aklından bi otur soluklan hepsini söylemeye çalışma çiçeğim ya. valla yoruyon beni.
çoğu zaman psikolojik durumu kötü insanları idare ettim. kendini kontrol edebilse yapmayacağı hareketleri yapan çok fazla insana katlanmaya çalıştım. bu davranış benim karakterime bile uygun değil ama ne yapacağım? psikolojisi bozuk, kontrolü tamamen yitirmiş, psikiyatri servisinde tedavi görmesi gereken insanla mı tartışacağım? sağlıklı olduğumu iddia eden bir insan olarak böyle insanlara yardım etmem, yardım edemiyorsam hayatlarını zorlaştırmamam, en önemlisi onlar üzerinden ego tatmini yapmamam gerekiyor.
bu adam defalarca kez asperger sendromlu olduğunu söylemiş. asperger sendromu özellikle bir erkek için çok daha zorludur. belirtileri arasında ilgi alanı hakkında konuştuğu zaman tek taraflı iletişim vardır. yani kimseyi dinlemez, sadece kendisi konuşur. nedir bu adamın ilgi alanı? tıp. tus sınavında 7 kez derece yapmış. takmış çünkü onu kafaya. daha durduramazsın.
asperger sendromlular tepki çekmek için açıklamalar yapar. çok anormal değil. aleksitimi ve empati sorunları ile uğraşan insanların daha keskin, daha çarpıcı tepkilere ihtiyacı vardır. tüy gibi okşanmaktan anlamaz çoğu, balyoz ile vurmak gerekir. bunu ister. bi de troll tipler olma hali eklenince olan bu.
bunun haricinde söylediği şeye odaklanalım. ne diyor? tuzlu ayran otizme neden oluyor.
bir asperger sendromlu olarak söylediği şeye otizme neden oluyor diye destek vermem mümkün değil ancak evet tuzlu ayran otizmli bir insan için öyle pek iyi bir şey değil. daha önce tuzlu ayran içtiğim için yaşadığım sorunlar nedenli aynı gün acile kaldırıldım. bırakın bir otizmli neyin otizmi şiddetlendireceğini sizden daha iyi bilsin değil mi?
bunun yanında kokoreç otizmi hafifletir. bazı gıdalar otizmi şiddetlendirir. zaten çoğu otizmli çocukluk boyunca bunu içsel şekilde bilir, çoğu gıdayı tüketmez, tek tip beslenir.
arkadaşlar lütfen otizmi otizmlilerden daha iyi de bilmeyin. bi zahmet. herbokolog ilan ettiğiniz bu insanlardan daha çok şey biliyorsunuz. birkaç saniyelik video sonrası linç gösterileri düzenliyorsunuz.
sahiden şu adamı koruma içgüdüm beni yoruyor. bir şeyleri biliyor ama düşüncelerinin hızına yetişemediği için düzgün şekilde anlatamıyor. sonra olan bana oluyor. 5 dakikam gidiyor.
oytun 783839 bilgi geçiyorsa aklından bi otur soluklan hepsini söylemeye çalışma çiçeğim ya. valla yoruyon beni.
devamını gör...
bahar yorgunluğu
2017 ilkbaharından beri vücudumda konaklayan yorgunluktur. misafirliğe diye gelip “ya çok iyi muhabbetin varmış, az daha durayım” diyerek nisan ikibinyirmibir itibariyle dördüncü yaşına girmiştir. kaldı ki doğum günü kutlamasını şöyle bir onüç saat uyku ile gerçekleştirmiş, ofise gitmeyerek kendisini iyice şımartmıştır. hoş bu konaklamanın uzun soluklu olacağını birinci hafta dolduğu gün sabah iki yumurta kırıp kahvaltı hazırladığında anlamıştım da yine de gider diye umudum var idi. konaklamasının ilk ayında bir kez laf arasında “sen bir arkadaşa gidecektin ya naptı o geçmedi mi daha yeni evine, yanlış anlama rahatsız değilim senden, istediğin kadar kalabilirsin de arkadaşı merak ettim.” diye sorunca “daha dün konuştuk ya bikaç güne tamamdır, ben de zaten yük olmaktan çekiniyorum size, bikaç güne geçerim” cevabını almıştım. bu muhabbeti bi on defa falan yaptıktan sonra bana kiraya ortak olma teklifiyle geldiğinde, sifonu çekerek sinirden ağladığımı kendisinden gizlemiş olduğumu umuyorum. duyarlılığına nasıl minnettarım bilemezsiniz. bu sıralar halen ne zaman gidecek diye dört gözle bekliyorum. gittiği gün onüç saatlik derin bir uyku ile kutlama planlarım var.*
devamını gör...
sürekli yorgun hissetmek
b12,d vitaminleri ile kan değerleri ve ferritin düzeyleri alarm veriyor olabilir.baktırmak gereklidir.
devamını gör...
eşyaların eskimesi
yaşanmışlıklar güzeldir bırakın eskisin dediğim durum.
devamını gör...
grey’s anatomy
başlarken öylesine başladığım ve 10. sezon finalini de izledikten sonra en iyi drama tv serisi olduğu kanaatine vardığım dizi.
öncelikle bu tür dizilerin normal şartlarda ilgimi çekmediğini söyleyebilirim. ancak 1. sezondan başlayarak karakterlerin çocukluğundan erişkinliğine dek oturtulmuş mantıklı temellerle hikaye örgüsünün desteklenmesi ilgimi çekmeye başladı. dizi bir hastane dizisi olmaktan çok daha öte. insan ilişkilerinin abartısız ve olağan şekilde işlendiği nadir dizilerden. günlük yaşamda, insanlarla, ailemizle, okulumuzla, işimizle, bireysel anlamda kendimizle ne yaşıyorsak bir yansımasını görüyoruz tüm dizide. bu anlamda benim için diziyi diğer tüm drama serilerinden ayıran özelliği, son derece gerçekçi olması. türk dizilerinde ve bazı yabancı dizilerde rastladığımız sebep-sonuç ilişkisinin boku çıkarılmamış. tıpkı bizim kendi hayatlarımızda yaptığımız/yaşadığımız gibi karakterler ani karar değişikliği yaşayabiliyorlar. ve bunu bir sebebe bağlama mücadelesi içine girmiyorlar. duygusal anlamda gerçekçi çünkü doğal hikayeler söz konusu... karakter sadece öyle yapmak istediği için ayrılıyor şehirden örneğin, çünkü öyle hissediyor/istiyor; davranışı ya da kararı bir zorunluluğa bağlanmıyor. karakterlerin sıkışıp kaldığı sorunlar fazlasıyla tanıdık ve açıkçası senarist shonda rhimes bazı bölümlerde o kadar beklenmeyecek işler çıkıyor ki gerçekten diziyi izlediğiniz dönemde içinden çıkamadığınız işlere ilginç bakış açıları bile kazandırıyor diyebilirim. bazı önemli anlamsal geçiş bölümlerinde bilim kurgu dizisi özellikleri taşıyan hikayeler de bulunmakta.
senarist shonda rhimes'ın bir diğer özelliği de dizinin en önemli özelliğini oluşturuyor; önemli karakterlerin çatır çatır ve ani ölümleri. sanıyorum bu özellik izlemediğim dizilerden biri olan game of thrones'da da bulunmakta. bu anlamda dizinin got'tan farklı olarak günümüz mantalitesiyle işlendiğini düşünecek olursak ciddi bir gerçekçiliği olduğunu söylemek mümkün. hepimizin hayatlarında kaybettiği, ayrıldığı, üzdüğü, mutlu ettiği, ilgilenmediği, ilişmediği, değer verdiği, değer gördüğü, emek verdiği, onun için çabaladığı, arkasını dönüp gittiği, geride bıraktığı, geride bırakmak zorunda olduğu, saygı duyduğu, seviştiği insanlar olduğunu göz önünde bulundurarak medikal olması bir yana gerçekçi kavramına yakıştığını çekinmeden savunabiliyorum. dolambaçsız ve net. olduğu gibi bir hayat.
senaryonun tek sıkıntısı ''amerika için savaş'' düşüncesi. karakterlerden birinin ordu/ırak savaşı geçmişi bu anlamda diziye yansıtılan bir diğer mesele. yine de boku çıkarılmadığı için göz ardı edilebiliyor. 20'li yaşlarımın ortasında bir kadın olarak dizide izlediğim pek çok mesele ile şu yaşıma kadar karşılaştığım ve mücadele ettiğim gerçeği de beni bu yapıma bağlamış olabilir öte yandan... karakterlerin başlarına gelen bir takım olaylar sonucu geçirdikleri travmalar, o travmalardan sıyrılmaya çalışmaları, sıyrılışları ve hayatlarına her şeye rağmen kaldıkları yerden değil de başka bir noktadan devam etmelerini gerçekçi sayabilmek için travma yaşamış olmanıza gerek yok elbette. zorlamasız... bu bakımdan dizi bir çeşit empati hapı görevi görüyor çoğu zaman.
otobüsün altında kalarak can veren bir karakterin cenazesinde en yakın arkadaşlarının kahkahalara boğulduğu bir diziden söz ediyorum. sanıyorum drama etiketi yapıştırmak çok da yerinde bir hareket olmaz. bu ''vuhhuuu hayat devam ediyor'' mesajı verme amacı gütmüyor. ancak, hayat devam ediyor. bu açıdan asıl başarılı olan şey dizinin üslubu. nasıl ki okuduğumuz şiirlerin çoğu aynı meselelerden bahsediyor ama farklı bir üslupla yazıldığı için biri oldukça epik, diğeri ise oldukça lirik geliyorsa bu serinin üslubu da öyle. yine de; sözlükler ve bloglardan okuduğum kadarıyla çoğu izleyici bu diziyi izlediği süre boyunca depresif ruh halinde olduklarını belirtmiş. izledikçe hüzünleniyorlarmış falan filan... sanıyorum bu yaşamı algılayış biçimi ile alakalı. ancak karakterleri bir noktada içselleştirmeye başladığınızda iyileştirici bir gücü olduğunu söylemek de mümkün. kendi hayatı konusunda son derece büyük umutsuzluklara kapılan insanların ''hayır lan aslında siki tutmuş değilim'' mesajı alarak tv başından kalktığını da biliyorum. dizinin bu mesajı verdiği en önemli kısımları şüphesiz ki her bölümün başında ve sonundaki speech'ler...
diziye adını veren grey adlı karakter her ne kadar dizinin başrolü gibi gözükse ve aslında tüm hikayenin onun merkezinde bulunduğu bir kurguda canlansa da yan karakterlerin gücü yadsınamaz. bu açıdan da izleyici kitlesinin pek hoşlanmadığı cristina yang karakterinin gelmiş geçmiş en başarılı ve yoğun yan karakter olduğunu düşünüyorum.
(bkz: cristina yang)
dizinin bir diğer önemli özelliği ise başarılı soundtrack'i.
10 sezon boyunca bölüm bölüm kullanılmış tüm parçaları bulabilmek mümkün.
okuduğumuz/üzerinde çalıştığımız onca sosyolojik, siyasi, ekonomik, alegorik, matematiksel eserlere baktıktan sonra; bir amerikan drama dizisi size hayatınızı ne derece sorgulatabilir? hımm, sanırım gündelik hayatı aslında çok basit detayların oluşturduğunu göz önünde bulundurursak, bazen basit şeylere odaklanmak gereklidir.
öncelikle bu tür dizilerin normal şartlarda ilgimi çekmediğini söyleyebilirim. ancak 1. sezondan başlayarak karakterlerin çocukluğundan erişkinliğine dek oturtulmuş mantıklı temellerle hikaye örgüsünün desteklenmesi ilgimi çekmeye başladı. dizi bir hastane dizisi olmaktan çok daha öte. insan ilişkilerinin abartısız ve olağan şekilde işlendiği nadir dizilerden. günlük yaşamda, insanlarla, ailemizle, okulumuzla, işimizle, bireysel anlamda kendimizle ne yaşıyorsak bir yansımasını görüyoruz tüm dizide. bu anlamda benim için diziyi diğer tüm drama serilerinden ayıran özelliği, son derece gerçekçi olması. türk dizilerinde ve bazı yabancı dizilerde rastladığımız sebep-sonuç ilişkisinin boku çıkarılmamış. tıpkı bizim kendi hayatlarımızda yaptığımız/yaşadığımız gibi karakterler ani karar değişikliği yaşayabiliyorlar. ve bunu bir sebebe bağlama mücadelesi içine girmiyorlar. duygusal anlamda gerçekçi çünkü doğal hikayeler söz konusu... karakter sadece öyle yapmak istediği için ayrılıyor şehirden örneğin, çünkü öyle hissediyor/istiyor; davranışı ya da kararı bir zorunluluğa bağlanmıyor. karakterlerin sıkışıp kaldığı sorunlar fazlasıyla tanıdık ve açıkçası senarist shonda rhimes bazı bölümlerde o kadar beklenmeyecek işler çıkıyor ki gerçekten diziyi izlediğiniz dönemde içinden çıkamadığınız işlere ilginç bakış açıları bile kazandırıyor diyebilirim. bazı önemli anlamsal geçiş bölümlerinde bilim kurgu dizisi özellikleri taşıyan hikayeler de bulunmakta.
senarist shonda rhimes'ın bir diğer özelliği de dizinin en önemli özelliğini oluşturuyor; önemli karakterlerin çatır çatır ve ani ölümleri. sanıyorum bu özellik izlemediğim dizilerden biri olan game of thrones'da da bulunmakta. bu anlamda dizinin got'tan farklı olarak günümüz mantalitesiyle işlendiğini düşünecek olursak ciddi bir gerçekçiliği olduğunu söylemek mümkün. hepimizin hayatlarında kaybettiği, ayrıldığı, üzdüğü, mutlu ettiği, ilgilenmediği, ilişmediği, değer verdiği, değer gördüğü, emek verdiği, onun için çabaladığı, arkasını dönüp gittiği, geride bıraktığı, geride bırakmak zorunda olduğu, saygı duyduğu, seviştiği insanlar olduğunu göz önünde bulundurarak medikal olması bir yana gerçekçi kavramına yakıştığını çekinmeden savunabiliyorum. dolambaçsız ve net. olduğu gibi bir hayat.
senaryonun tek sıkıntısı ''amerika için savaş'' düşüncesi. karakterlerden birinin ordu/ırak savaşı geçmişi bu anlamda diziye yansıtılan bir diğer mesele. yine de boku çıkarılmadığı için göz ardı edilebiliyor. 20'li yaşlarımın ortasında bir kadın olarak dizide izlediğim pek çok mesele ile şu yaşıma kadar karşılaştığım ve mücadele ettiğim gerçeği de beni bu yapıma bağlamış olabilir öte yandan... karakterlerin başlarına gelen bir takım olaylar sonucu geçirdikleri travmalar, o travmalardan sıyrılmaya çalışmaları, sıyrılışları ve hayatlarına her şeye rağmen kaldıkları yerden değil de başka bir noktadan devam etmelerini gerçekçi sayabilmek için travma yaşamış olmanıza gerek yok elbette. zorlamasız... bu bakımdan dizi bir çeşit empati hapı görevi görüyor çoğu zaman.
otobüsün altında kalarak can veren bir karakterin cenazesinde en yakın arkadaşlarının kahkahalara boğulduğu bir diziden söz ediyorum. sanıyorum drama etiketi yapıştırmak çok da yerinde bir hareket olmaz. bu ''vuhhuuu hayat devam ediyor'' mesajı verme amacı gütmüyor. ancak, hayat devam ediyor. bu açıdan asıl başarılı olan şey dizinin üslubu. nasıl ki okuduğumuz şiirlerin çoğu aynı meselelerden bahsediyor ama farklı bir üslupla yazıldığı için biri oldukça epik, diğeri ise oldukça lirik geliyorsa bu serinin üslubu da öyle. yine de; sözlükler ve bloglardan okuduğum kadarıyla çoğu izleyici bu diziyi izlediği süre boyunca depresif ruh halinde olduklarını belirtmiş. izledikçe hüzünleniyorlarmış falan filan... sanıyorum bu yaşamı algılayış biçimi ile alakalı. ancak karakterleri bir noktada içselleştirmeye başladığınızda iyileştirici bir gücü olduğunu söylemek de mümkün. kendi hayatı konusunda son derece büyük umutsuzluklara kapılan insanların ''hayır lan aslında siki tutmuş değilim'' mesajı alarak tv başından kalktığını da biliyorum. dizinin bu mesajı verdiği en önemli kısımları şüphesiz ki her bölümün başında ve sonundaki speech'ler...
diziye adını veren grey adlı karakter her ne kadar dizinin başrolü gibi gözükse ve aslında tüm hikayenin onun merkezinde bulunduğu bir kurguda canlansa da yan karakterlerin gücü yadsınamaz. bu açıdan da izleyici kitlesinin pek hoşlanmadığı cristina yang karakterinin gelmiş geçmiş en başarılı ve yoğun yan karakter olduğunu düşünüyorum.
(bkz: cristina yang)
dizinin bir diğer önemli özelliği ise başarılı soundtrack'i.
10 sezon boyunca bölüm bölüm kullanılmış tüm parçaları bulabilmek mümkün.
okuduğumuz/üzerinde çalıştığımız onca sosyolojik, siyasi, ekonomik, alegorik, matematiksel eserlere baktıktan sonra; bir amerikan drama dizisi size hayatınızı ne derece sorgulatabilir? hımm, sanırım gündelik hayatı aslında çok basit detayların oluşturduğunu göz önünde bulundurursak, bazen basit şeylere odaklanmak gereklidir.
devamını gör...
dolar gibi yükselen yazarlar
euro gibi yükselmedikçe yahut doğuştan sterlin gibi yüksek olmadıkça önemi olmayan durum. bir süre sonra düşebilir de sonra yine yükselebilir de... *
devamını gör...
lip gloss
ne zaman süresim gelse, dışarıda istisnasız rüzgarlı hava olur ve saçlarım ağzıma yapışır.
devamını gör...
osmanlı döneminde sözlük olsaydı alınabilecek nickler
alemintümşöhretlilerinintıraşolurkenkullandığıustura.
devamını gör...
