46 madalyalı yazar. birinci.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yorgunluktur o. dert tasa ruhunu yıpratırken, bedenen ayakta durmak daha da zordur. hayatınız yoğun ve tempolu geçiyorsa ne yapacaksınız cancağızlarım, uyuyacaksınız elbet.
devamını gör...

sakızı yutarsam midemden sakız ağacı çıkacağı. o kadar saftım ki buna gerçekten inanıyordum.
devamını gör...

bir jorge luis borges kitabıdır.

dante edebiyatta çok şey demekti. edebiyattaki etki alanı o kadar büyüktü ki hangi yazarı, hangi edebiyatı etkilediğini saymakla bitiremeyiz. biz onu dev bir destan olan ve italyan edebiyatının yapı taşını oluşturan ilahi komedya ile tanıyoruz. bu dev yapıtta yanımıza önce vergilius ardından da beatrice ile cehennem, araf, cennet gezisi yaparken edebi zevkin de doruklarına çıkıyoruz.

shakespeare tiyatroyu yeniden yarattı. romeo ve juliet değil sadece söylediğim, onlarcası. tiyatro shakespeare’den önce yoktu sanki, sanki o dünyaya tiyatroyu yaratmak için gönderilmiş bir edebiyat peygamberi idi. gizemli yaşamı da onun dev bir tiyatro eserine dönüşmesine katkı yapmadı değil. çok şey değiştirdi dünyada.

ve borges denemelerinde iki ustayı bize kendince anlattı. kendince dememin elbette özel bir nedeni var. borges’in bir şeyi borgesce anlatması ona yepyeni bir anlam kazandırmıştır her zaman. kimsenin görmediği, kimsenin bakmayı düşünmediği bir açıdan bakar olaylara çünkü borges. borges muhteşem bir yazar olmasının yanı sıra çok yetkin bir okurdur da.

okuyun bu kitabı, size yepyeni yollar açacak.
devamını gör...

trollerin ilgi meraklısı insanların uykuya dalmasından kaynaklandığını düşündüğüm başlıktır.
şu an sözlük gerçekten çok keyifli oluyor.
sanki bütün bilinçli insanlar uyanık gibi hissediyorum.
sözlükte şu an online olan herkese sarılmak istiyorum öyle keyifli geceleri burası.
sarılmak derken şaka yaptım corona var.
devamını gör...

seveni kadar sevmeyeni de var bu meretin. seveni dibine kadar övüyor, sevmeyeni de bir o kadar gömüyor. ortası yok, seviyorum işte diyemiyor kimse.

benim fikrimi sorarsanız tek başına yendiğinde yanına mutlaka tatlı bir içecek olmalı. çikolata soslu olanı tercih sebebim, yanında sert ve soğuk bir kahveyle müthiş ötesi olur.
devamını gör...

şu dünyada bir insanın öğrenmesi gereken en önemli şey ne zaman ve ne kadar susması gerektiğini doğru ayarlamak. sonrası çocuk oyuncağı. çok susarsan merak uyandırır. susmazsan seni avuclarının içinde oynatırlar. tüm kartlarını açık oynayanlar ile ilk başta sonsuz kredi verenler yenilgiye hep mahkumdur. takimlar eşit değilse atılan gollerin ne önemi var?
topta umrumda degil, oyunda. sakatlanmış gibi yapıp kenara geçip oturuyorum artık. kim kazanirsa kazansın. en güzel galibiyet; kazanacağını bile bile oynamamak belki de. kafamın içinde mahkemeler kurup savunmalar sunmuyorum yüce divana. "tamam ben öldürdüm" deyip suçu kabul etmek daha kolay. ispatlamak zevkini vermiyorum kimseye. beklemek, umut etmek hep bir mahpusluk. ne zaman ki yeterince bekliyorsun da artık gelse de bir anlamı kalmıyor o zaman kuş gibi özgürsün işte. hani diyor ya şair ; bırak vehmimde gölgeni, gelme artık neye yarar?
"olmuyor ya, olmayacak. ne kadar ugrassam yine de olmayacak." diye bir cümle duymuştum bir zamanlar. çok acımıstım ne çabuk pes ediyor insanoğlu diye. oysa o mertebeye ulaşmak kolay mı ? düşünsene, deneyip deneyip yıkılan bir kuleyi her defasında yine ayağa kaldırmaya calismak. o yıkıntıların üzerine çıkıp , parmak uçlarında yükselip manzarayı görmekmiş zor olan. manzara çok güzel gerçekten. bakmaya değer.
devamını gör...

oğlum zaten helak olduk . ne yapacaklar bundan sonra, gelip g...zu mu s....ler ? git allasen.
devamını gör...

savaşma seviş mottosuyla..
görünce ben mutlu oluyorum..
devamını gör...

adı türkiye olmayan bir ülkenin meclis genel kurul salonu'nun giriş kapısının tamiri gerekiyormuş.

konuyla ilgili bürokrat, iki ayrı firmadan marangoz davet ederek kapıyı göstermiş ve fiyat istemiş.
birinci marangoz:
“500 tlye olur bu iş” demiş. “200 malzeme, 200 işçilik, 100 kâr.”
bürokrat ikinci marangoza dönmüş:
- siz aynı işi kaça yaparsınız?
- 2,500 lira.
- nasıl olur bu kadar fiyat farkı?
- 1000 bana, 1000 size... 500 de bu arkadaşa veririz kapıyı yapar.

ihale ikinci marangoza verilmiş.
devamını gör...

motherland fort salem
salem
a series of unfortunate events
the good place
once upon a time
good amens
tales from the loop
downton abbey
parks and recreation
dr. house
hanna
russian doll
virgin river
haunting house 1-2
dark
sherlock
sex education
criminal minds
utopia
reign
princess hours
playful kiss
the heirs
descendants of the sun
pinocchio
heartstrings
doctors
jewel in the palace
dong yi
the princess' man
moon embracing the sun
empress ki
jumong
high school love on
aftermath 1-2 (kore dizisi)
school 2017
blood
goblin
mirror of the witch
(aklıma geldikçe yazarım)
devamını gör...

1967 yılında yayınlanan bir guy debord kitabıdır. debord bu kitapta marx'ın kapitalini güncellemek iddiasındadır. kitap, kapitalin ilk cümlesinin detourne edilmiş halidir. kapitalin birinci cümlesi şu şekildedir:

"kapitalist üretim şeklinin hakim olduğu toplumların zenginliği, kendisini 'metaların devasa bir birikimi' olarak gösterir."

gösteri toplumunun başlangıç cümlesi ise aşağıdaki gibidir:

"modern üretim koşullarının hakim olduğu bir toplumda tüm yaşam, kendisini gösterilerin devasa bir birikimi olarak gösterir."

debord'un iddiasına göre, marx'ın kapitalde incelediği meta ekonomisi 1960'lar itibarı ile öyle bir aşamaya gelmiştir ki, artık bu ekonominin temel üretim birimi meta değil, gösteriler olmaya başlamıştır. gösteriden kastettiği yalnızca televizyon ile (o dönem için) birlikte hayatın her alanına nüfuz eden imajlar değildir. kapitalist üretim sisteminde nihai amaç satılacak bir ürün (yani meta) üretmek olduğuna göre ve insanların hayatlarının bütünü (çalışma ve boş zamanın toplamı) bu metaların üretilmesi (çalışma) ve tüketilmesi (boş zaman) çerçevesinde organize edildiğine göre, hayatlarımızın bütünü metaların çevresinde dönen bir gösteri haline gelmiştir. çünkü kapitalist üretim tarzı, marx'ın onu incelediği yıllardan beri giderek genişleyerek hayatın her alanını işgal etmiştir.

kitle iletişim araçlarının ürettiği imajların her yeri işgal etmesi bu üretim tarzının olağan bir sonucudur debord'a göre. gittikçe yoğunlaşarak birer imaj haline gelen metalar, modern bireyin yaşamının her bir anını doldurmaktadır. sanırım debord yaşasaydı, internet medyasının sonuçlarını kendi teorisinin bir doğrulanması olarak okurdu. çünkü 1960'lı yıllar ile kıyasladığımızda, hem imajlar akıllı telefonlar sayesinde hayatın her bir köşe bucağını daha fazla nüfuz eder olmuştur, hem de izleyicisini kendine bağlama kapasitesi (siyah beyaz tüp televizyonlar ile kıyaslanınca) muazzam bir şekilde artmıştır.

fakat debord'un üstünde önemle durduğu şey yalnızca insanların boş zamanlarının gittikçe artan bir şekilde tüketim ve imajlar ile dolması değildir, aynı zamanda üretimin ortaya çıkardığı bu imajların insanların gerçek karakterini ve gerçek hayatlarını da şekillendirmesidir (yani bir anlamda insanları baştan üretmesidir.) yani insanların dünya görüşleri, inançları, davranışları, konuşma şekilleri –büyük ölçüde– gösteri haline gelmiş metalar tarafından şekillendirilmektedir. burada anlatılmak isteneni daha iyi anlayabilmek için, konuşma tarzınızın, dünya görüşlerinizin (politik fikirler, genel anlamda ahlaki ve etik duruş, kadın-erkek ilişkileri hakkındaki görüşleriniz), zevklerinizin (kıyafetlerden, hobilerinize) ne ölçüde izlediğiniz televizyon programları, filmler, youtube kanalları vb. ile şekillendirildiğini düşünün. sonuç olarak, modern üretim sistemi metaları ve metaların daha yoğunlaşmış bir biçimi olan gösterileri ürettiği gibi (çalışma hayatı), aynı zamanda bu metaları ve gösterileri tüketecek (boş zaman) insanları da üretmektedir. [debord'un bu tezlerinin günther anders'in matriks teorisi ile oldukça benzeştiğini de belirtmem gerekir. ya bu iki düşünür çok benzer sonuçlara varmaktadırlar ya da debord'un bir aşırması söz konusudur bilemedim.)
devamını gör...

kambersiz düğün mü olurmuş
buralara hep çaylaklar doluşmuş
kenara çekilin şöyle bir
nizanimi gören mum gibi olmuş
devamını gör...

dün çok eğlendik, yarın çok sıkılacağız günü.
devamını gör...

3 çocuğa 6 isim vererek, benim de zamanında takip ettiğim moda.
dahaden çocuklarımın bundan muzdarip olduğunu görmedim. soyadı kısa olan herkes verebilir, uzun soyadlarında handikap yaratabilir.
devamını gör...

just ice diye bir yazar gördüm bugün. bir de ide var.

bu iki arkadaşın nicklerini de benzetiyorum.
(bkz: freshandnatural)
(bkz: fearofartemisia)
devamını gör...

karla karışık yağmur yağması olayı.

ayrıca kafasözlük yazarıymış, hoş gelmiş sefalar getirmiş efendim.
devamını gör...

cino.
devamını gör...

napoli romanları'nın da yazarı olan (bkz: elena ferrante) nin mükemmel kitabı. ben napoli kitapları'nı (4 kitaptan oluşan bir seri) henüz okumadım ancak bu kitaptan sonra direkt sepetime koydum ve okuyacağım. elena ferrante bildiğim kadarıyla yazarın gerçek ismi değil. takma isim kullanıyor ve ismi bilinmiyor. kitaptan biraz bahsetmek gerekirse çocukluktan ergenliğe geçmekte olan gioavanna'nın yaşı ilerledikçe ve aklı erdikçe etrafında olan bitenlerin farkına varması ve gerçekten de yetişkinlerin hayatlarının yalanlar üzerine kurulu olmasını okuyoruz. kitapta giovanna ile birlikte şaşırıp, birlikte üzülüyoruz. anne ve babası gayet kültürlü, zengin, okumuş entellektüel tipler. ancak babası napoli'nin gettolarında büyümüş ve babasının ailesi ile neredeyse hiç görüşmüyorlar. annesi ise daha aristokrat bir ailede büyümüş napoli2nin zengin muhitinden gelen bir tip. babası kendi ailesinden adeta utanıyor. giovanna büyüdükçe ters giden bir şeyler olduğunu fark ediyor. laf arasında evlerinde adeta lanetle bahsedilen halasına benzediğini duyuyor. ve halasını ve babasının ailesini kültürünü büyüdüğü yerleri öğrenmek tanımak istiyor. bu sırada aile dostları olan bir diğer çift ve çocuklarıyla da yakın arkadaşlıkları var. aile dostlarının iki kız çocuğu ile adeta kardeşmiş gibi birbirlerini seviyorlar. giovanna hem halası ile görüşmelerinde babası ile ilgili bazı gerçekleri öğreniyor hem de anne ve babasının birbirlerini aldatmalarına şahit oluyor.
kitap o kadar akıcı ki adete napoli'de bir gezinti yapıyor gibi hissediyorsunuz bazı bölümlerde. güney italya'nın o çekici alt kültürünü iliklerinize kadar hissediyorsunuz. aynı zamanda gioavanna ile birlikte siz de büyüyorsunuz kitabı okurken. ve büyüdükçe masumiyetinizin kaybolduğunu, hatta bütün yetişkinlerin artık masum olmadığını görüyorsunuz. ben kitabı bitirdiğimde içimde bir napoli gezisi yapma isteği oluştu. ve ilk işim yazarın diğer eseri olan napoli romanları'nı almak oldu.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
aklıma şu görüntüleri geldi... kaynak
yemediğimiz yarasanın, yüzümüze sürmediğimiz dışkının çilesi bizi bulmasın artık yeteer!
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim