#ödüllü filmler
2003 yılı yapımı,edward zwick yönetmenliğinde savaş-aksiyon filmi. film 1870'li yıllarda geçiyor. amerikan ordusunda görevli nathan, japonya'ya japon orduysunu eğitmek için yola çıkar. bir kaza sonucu samuraylarla birlikte zaman geçirdikçe, iki taraf arasında kalacaktır.
imdb puanı:7,8/10.
imdb puanı:7,8/10.
yönetmeni: edward zwick
oyuncular:
tom cruise
timothy spall
ken watanabe
shin koyamada
billy connolly
tony goldwyn
hiroyuki sanada
koyuki kato
oyuncular:
tom cruise
timothy spall
ken watanabe
shin koyamada
billy connolly
tony goldwyn
hiroyuki sanada
koyuki kato
*afı yılın filmleri
2003 · tom cruise
*yabancı dilde en iyi film dalında japon akademi ödülü
2005
*satellite en iyi görüntü yönetimi ödülü
2004 · john toll
*satellite en iyi özgün müzik ödülü
2004 · hans zimmer
*satellite en iyi kostüm tasarım ödülü
2004 · ngila dickson
*national board of review en iyi yönetmen ödülü
2003 · edward zwick
*satellite en iyi kurgu ödülü
2004 · steven rosenblum, victor du bois
*florida film eleştirmenleri birliği en iyi erkek oyuncu ödülü
2003 · tom cruise
2003 · tom cruise
*yabancı dilde en iyi film dalında japon akademi ödülü
2005
*satellite en iyi görüntü yönetimi ödülü
2004 · john toll
*satellite en iyi özgün müzik ödülü
2004 · hans zimmer
*satellite en iyi kostüm tasarım ödülü
2004 · ngila dickson
*national board of review en iyi yönetmen ödülü
2003 · edward zwick
*satellite en iyi kurgu ödülü
2004 · steven rosenblum, victor du bois
*florida film eleştirmenleri birliği en iyi erkek oyuncu ödülü
2003 · tom cruise
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "fuser" tarafından 30.06.2021 11:36 tarihinde açılmıştır.
1.
*2004 şubat’ında piyasaya çıkmış savaş* filmi. malum her savaş aynı zamanda bir dramdır da aslında.
filmin başrolünde tom cruise oynuyor. ona japon oyuncu ken watanabe ve shin koyamada eşlik etmiş. iyi ki de etmiş. bu sayede harika bir film çıkmış ortaya.
filmi hiç izlemediysem 50 defa izlemişimdir. ilk izlediğimde, kimliğimi bırakarak kiraladığım orjinal* film cdsinden izlemiştim. nasılsa haftasonu bende diye üç dört defa izlemiştim.*
daha sonra defalarca izleyerek japon disiplini ve azmini takdir ettim. japonların eskiyi ve yeniyi bir arada tutmalarını hep hayranlıkla karşılamışımdır. günümüzde bu kadar modern ve gelişmiş bir toplum yaratmak sadece çalışmayla olmaz.
sadece çalışmak bir şeyler inşa etmenizi sağlar ama temeliniz sağlam değilse inşa ettiğinizin ömrü de uzun olmaz. onun için, geçmişin ışığında geleceğin peşinden koşmak gerekir. *
sadece koşmak da yetmez. yeni değerler var ederken bir diğer yandan varolan değerlerin korunması ve muhafazası da çok önemli. bir değeri var ederken mevcut değerleri örselemeden devam ettirmek gerek çünkü.
filmde mevcut değerlerin varlığı ve kıymeti vurgulanır, eski ile yeninin birlikte de güzel yaşayabileceği savunulur. hem savunulan mevcut değerler öyle üstün körü inanılmış dogmalara veya kulaktan dolma duyumlara dayanmaz.
öylesine güzel, sürükleyici bir anlatım ve akış yakalanmış ki geleneksel değerlerin mükemmelliği ve doğanın samuraylık geleneğiyle kusursuz uyumu izleyiciyi filme hayran bırakır.
her izlediğimde apayrı bir keyif ve tad alarak izler yeni bir detay farkederim.
neyse filmin içeriğine girmeden pazarınızı güzelleştirecek bir film önerimin sonuna geldim. iyi seyirler dilerim.
beyazperde.com dan konusunu alıntılayarak tanımıma son vereyim.
amerikan ordusunda, ukala ve aynı zamanda da kıdemli bir kaptan olarak bilinen nathan algren, 1870’lerde japonya’dan bir teklif ve davet alır. kendisinden, japon imparatorluğu’nun ilk ordusuna askeri eğitim vermesi talep edilmektedir. her ne kadar modern savaş yöntemleri açısından gelişim gösterseler de samuray kültürü de hem devam etmekte hem de önemsenmektedir. ancak algren, başına gelen bir kaza sonucu, samurayların lideri tarafından kurtarıldığı vakit, esas samuray kültürüyle tanışır ve bundan ziyadesi ile etkilenir. bir samuray savaşçısı gibi hareket etmeyi öğrenmesi onu son derece önemli bir kararın eşiğine taşıyacaktır. başrolde tom cruise’un oluşu filme ekstra bir cazibe katıyor.
filmin başrolünde tom cruise oynuyor. ona japon oyuncu ken watanabe ve shin koyamada eşlik etmiş. iyi ki de etmiş. bu sayede harika bir film çıkmış ortaya.
filmi hiç izlemediysem 50 defa izlemişimdir. ilk izlediğimde, kimliğimi bırakarak kiraladığım orjinal* film cdsinden izlemiştim. nasılsa haftasonu bende diye üç dört defa izlemiştim.*
daha sonra defalarca izleyerek japon disiplini ve azmini takdir ettim. japonların eskiyi ve yeniyi bir arada tutmalarını hep hayranlıkla karşılamışımdır. günümüzde bu kadar modern ve gelişmiş bir toplum yaratmak sadece çalışmayla olmaz.
sadece çalışmak bir şeyler inşa etmenizi sağlar ama temeliniz sağlam değilse inşa ettiğinizin ömrü de uzun olmaz. onun için, geçmişin ışığında geleceğin peşinden koşmak gerekir. *
sadece koşmak da yetmez. yeni değerler var ederken bir diğer yandan varolan değerlerin korunması ve muhafazası da çok önemli. bir değeri var ederken mevcut değerleri örselemeden devam ettirmek gerek çünkü.
filmde mevcut değerlerin varlığı ve kıymeti vurgulanır, eski ile yeninin birlikte de güzel yaşayabileceği savunulur. hem savunulan mevcut değerler öyle üstün körü inanılmış dogmalara veya kulaktan dolma duyumlara dayanmaz.
öylesine güzel, sürükleyici bir anlatım ve akış yakalanmış ki geleneksel değerlerin mükemmelliği ve doğanın samuraylık geleneğiyle kusursuz uyumu izleyiciyi filme hayran bırakır.
her izlediğimde apayrı bir keyif ve tad alarak izler yeni bir detay farkederim.
neyse filmin içeriğine girmeden pazarınızı güzelleştirecek bir film önerimin sonuna geldim. iyi seyirler dilerim.
beyazperde.com dan konusunu alıntılayarak tanımıma son vereyim.
amerikan ordusunda, ukala ve aynı zamanda da kıdemli bir kaptan olarak bilinen nathan algren, 1870’lerde japonya’dan bir teklif ve davet alır. kendisinden, japon imparatorluğu’nun ilk ordusuna askeri eğitim vermesi talep edilmektedir. her ne kadar modern savaş yöntemleri açısından gelişim gösterseler de samuray kültürü de hem devam etmekte hem de önemsenmektedir. ancak algren, başına gelen bir kaza sonucu, samurayların lideri tarafından kurtarıldığı vakit, esas samuray kültürüyle tanışır ve bundan ziyadesi ile etkilenir. bir samuray savaşçısı gibi hareket etmeyi öğrenmesi onu son derece önemli bir kararın eşiğine taşıyacaktır. başrolde tom cruise’un oluşu filme ekstra bir cazibe katıyor.
devamını gör...
2.
imparatorluk yanlılarıyla, kültürlerini terk etmek istemeyen samurayların arasındaki çekişmeyi anlatan film.
samuraylar, bushido geleneğinden gelmiş profesyonel kılıç ustalarıdır. eline ilk defa kılıç almış amerikalı bir subay, rahat 20 samurayı biçiyor. tam öldürüleceği sırada da samurayların başı "durun bu adam işimize yarayabilir" deyip hayatını kurtarıyor.
amerikan saçmalıklarıyla dolu bir filmdir. kuzey kore film sektörüne girmedi ki adam gibi film izleyelim.
samuraylar, bushido geleneğinden gelmiş profesyonel kılıç ustalarıdır. eline ilk defa kılıç almış amerikalı bir subay, rahat 20 samurayı biçiyor. tam öldürüleceği sırada da samurayların başı "durun bu adam işimize yarayabilir" deyip hayatını kurtarıyor.
amerikan saçmalıklarıyla dolu bir filmdir. kuzey kore film sektörüne girmedi ki adam gibi film izleyelim.
devamını gör...
3.
amerikan romantizminin tarihi yönden objektif olunmaya çalışılan bir senaryoyi bile nasıl zehirlediğini illa hollywood etkisi ile realiteden uzak klişe sekanslarin olacağını herkes bilir.
ama bu filme bok atmadan önce şunu iyii anlamak gerekiyor last samurai kimseye tarihi bir olayı en güzel şekilde yansıtacsgim vaadini vermiyor. geçmişinde korkunç şeyler yapmış bir askerin hiç bir sey bilmediği tanımadığı en ufak fikir sahibi olmadığı japonların hayatına bir tutsak olarak girdiği ve onları incelediği ve tecrübelerini hayatına aktardığı muhteşem bir filmdir.
her şeyi bir kenara bırak filmini geçtiği ortam ve üstad hans zimmer in eşi benzeri olmayan kulak ve ruh ziyafeti yaşatan kusursuz müzikleri bile yeter.
onlarca defa izledim ve şu an yine izliyorum şüphesiz en sevdiğim top 5 film arasında muhteşem bir yapımdır last samurai.
ama bu filme bok atmadan önce şunu iyii anlamak gerekiyor last samurai kimseye tarihi bir olayı en güzel şekilde yansıtacsgim vaadini vermiyor. geçmişinde korkunç şeyler yapmış bir askerin hiç bir sey bilmediği tanımadığı en ufak fikir sahibi olmadığı japonların hayatına bir tutsak olarak girdiği ve onları incelediği ve tecrübelerini hayatına aktardığı muhteşem bir filmdir.
her şeyi bir kenara bırak filmini geçtiği ortam ve üstad hans zimmer in eşi benzeri olmayan kulak ve ruh ziyafeti yaşatan kusursuz müzikleri bile yeter.
onlarca defa izledim ve şu an yine izliyorum şüphesiz en sevdiğim top 5 film arasında muhteşem bir yapımdır last samurai.
devamını gör...
4.
favori filmlerimdendir. benim için her zaman ilk üçte yer alır. sanırım tom cruise film çekimleri boyunca ücret almamış hasılat sonrasına bırakmış o işleri. hans zimmerin de katkilariyla insanin samuray olası geliyor izledikten sonra, en azından samuraylara saygı duymaya başlıyorsunuz.
devamını gör...
5.
yine izliyorum ve yine izliyorum.
onlarca defa izledim bir onlarca defa izleyeceğim.
içinde istediği kadar amerikan esintileri bulunsun cheesylikler bulunsun, last samurai n büyüsu benim için her zaman ayrı bir yerde olacak. zaten hans zimmer in müziğini isteseniz somun ekmeğine koy michelin yıldızlı restoranın en premium ürünü oluverir.
bir kere taka nin buğulu gözleri ve asaleti yeter. dünyayı yakarsın şoyle bakan gözler için.
onlarca defa izledim bir onlarca defa izleyeceğim.
içinde istediği kadar amerikan esintileri bulunsun cheesylikler bulunsun, last samurai n büyüsu benim için her zaman ayrı bir yerde olacak. zaten hans zimmer in müziğini isteseniz somun ekmeğine koy michelin yıldızlı restoranın en premium ürünü oluverir.
bir kere taka nin buğulu gözleri ve asaleti yeter. dünyayı yakarsın şoyle bakan gözler için.
devamını gör...
6.
hollywood'un yerel bir fenomene daha amerikan payesi cikardiği filmlerden . hayatta kalan neredeyse son samurayin amerikan kökenli (nathan algran) olmasi ve bir sekilde hayatta kalmasi, filmin kurgusunun gercek bir hikayeden üretilmesi kısmına olan inanci zedelese de gene de gercekle bağini tamamen koparmadiğini dusundugum (buna inandigimdan) bir film.bir sürü elestiri yöneltilebilir filme ama daha yapici düşünmek istiyorum bu aksam.
ızlediğim en güzel ve anlamli filmlerdendi.özellikle düzenli ordunun (!) tamamiyle süvarilerden olusan samuray ordusuna karsi ormanda verdiği (daha dogrusu vermeye calistigi) ilk savasta , nathan'in tabancasinin mermisi bittiğinde süvari kilicini cekip at sirtinda samuraylara karsi mücadele ettiği sahne gercekten oldukca epikti ve siyasi görüş ve dünyayi anlamlandirma konularinda hollywood ile ne kadar farklilasirsak farklilasalim gercekten etkileyici bir sahneydi.hollywood bosuna hollywood değil bunu bu filmde anladim.
evet gise odakli, evet ticari bir meta. ama kaliteli bir metaydi gercekten.
mutlaka izleyin.düşmanin aslinda düşmaniniz olmadigini anladiginiz anda bazen hayatiniz degisebiliyor ve dusman saydiklariniz icin caninizi bile verebilecek duruma gelebiliyorsunuz.
ızlediğim en güzel ve anlamli filmlerdendi.özellikle düzenli ordunun (!) tamamiyle süvarilerden olusan samuray ordusuna karsi ormanda verdiği (daha dogrusu vermeye calistigi) ilk savasta , nathan'in tabancasinin mermisi bittiğinde süvari kilicini cekip at sirtinda samuraylara karsi mücadele ettiği sahne gercekten oldukca epikti ve siyasi görüş ve dünyayi anlamlandirma konularinda hollywood ile ne kadar farklilasirsak farklilasalim gercekten etkileyici bir sahneydi.hollywood bosuna hollywood değil bunu bu filmde anladim.
evet gise odakli, evet ticari bir meta. ama kaliteli bir metaydi gercekten.
mutlaka izleyin.düşmanin aslinda düşmaniniz olmadigini anladiginiz anda bazen hayatiniz degisebiliyor ve dusman saydiklariniz icin caninizi bile verebilecek duruma gelebiliyorsunuz.
devamını gör...
7.
the last of the mohikan gibi filmin 2. baş karakterinin hayatının halivud ünlüsü 1. karakter üzerinden anlatıldığı bir diğer film. yani son samurai nathan değil katsumoto ve film katsumoto üzerine kurulu. yani son samurai üzerine.
filmde amerikan ahlakının ruhunda açtığı derin yarayı alkolle temizlemeye çalışan asker eskisi nathan algren'ın hikayesinin , yaşayan son bir kaç samuraydan birine katsumoto 'ya küçük bir karşılaşmada esir düştüğünde - ki diğeri general hasegawa zaten aynı karşılaşmada artık düşman kabul edilen samuraylar karşısında savaşmamış ve bozguna uğramanın utancından hayatını sona erdirerek kurtulmayı seçmişti - başlayan ilişkileri ,dönemin olayları ve nathan 'ın iç hesaplaşması ile sentezlenerek anlatılışına tanıklık ediyoruz.
algren esir olarak girdiği köyde önce alkolden kurtuluyor , sonra kendiyle ve japon kültürü ile yüzleşiyor , kılıç kullanmayı - daha doğrusu kılıç gibi olmayı - samuraylardan öğreniyor ve sonunda katsumotonun dostu olarak ayrılıyor . esir düşmeden önce para karşılığı japon düzenli ordusuna eğitim vermek üzere kiralanan algren , sözde modern japonya düsturu ile fimin kötü karakter kadrosunu dolduran omuro şeytanının katsumotoyu öldürüleceğini anladığında onu kurtarmak üzere harekete geçiyor. ve olaylar olaylar olaylar..
filmi izleyen izlemiştir zaten , izlemeyen de benim yazdığımla izlemeyecek nasıl olsa zira ben bile filme girerken
- ulan yine ve yeniden amerika'nın yediği boku temizleyen bir halivud özür filmi diyerek girmiştim ama çıkarken fikrim değişmişti.
neyse the last samurai filminde beni çok etkileyen 3 önemli sahne vardı.
birincisi katsumoto 'nun kehanetinin gerçekleştiği sahne . burada nathan'ın kanının son damlasına kadar mücadele eden karakterine tanık olduk ve bu tema katsumoto ile aralarında gelişen dostluk sırasında da , filmin sonunda da yer verilen kader ve mücadele temalarını çok iyi bir zemindi.
ikinci sahne ise nobutada'nın tokyoya geldikleri ilk saatlerde japon askerleri tarafından üst topuzunun kesildiği sahne. bence bu sahne omuro'nun samurayları artık japonyada istemediğini son derece saygısız bir yolla ve değersizleştirerek anlatmanın en kuvvetli yoluydu. beni çok etkiledi ve omura'dan nefret ettim gerçekten!
üçüncü sahne ise aşk filmlerine taş çıkartan o meşhur nathan'ın öldürdüğü samurayın karısı taka tarafından giydirildiği sahne. vay arkadaş! o neydi öyle ! başka hiç bir halivud filminde asla göremeyeceğimiz tarzda romantizmi (ne adam ne kadın soyunmadığı gibi adam giyindi yahu) , hatta bir miktar erotizmi bile hiç eğreti durmayacak şekilde taşıyan unutulmaz bir sahneydi.
filmde amerikan ahlakının ruhunda açtığı derin yarayı alkolle temizlemeye çalışan asker eskisi nathan algren'ın hikayesinin , yaşayan son bir kaç samuraydan birine katsumoto 'ya küçük bir karşılaşmada esir düştüğünde - ki diğeri general hasegawa zaten aynı karşılaşmada artık düşman kabul edilen samuraylar karşısında savaşmamış ve bozguna uğramanın utancından hayatını sona erdirerek kurtulmayı seçmişti - başlayan ilişkileri ,dönemin olayları ve nathan 'ın iç hesaplaşması ile sentezlenerek anlatılışına tanıklık ediyoruz.
algren esir olarak girdiği köyde önce alkolden kurtuluyor , sonra kendiyle ve japon kültürü ile yüzleşiyor , kılıç kullanmayı - daha doğrusu kılıç gibi olmayı - samuraylardan öğreniyor ve sonunda katsumotonun dostu olarak ayrılıyor . esir düşmeden önce para karşılığı japon düzenli ordusuna eğitim vermek üzere kiralanan algren , sözde modern japonya düsturu ile fimin kötü karakter kadrosunu dolduran omuro şeytanının katsumotoyu öldürüleceğini anladığında onu kurtarmak üzere harekete geçiyor. ve olaylar olaylar olaylar..
filmi izleyen izlemiştir zaten , izlemeyen de benim yazdığımla izlemeyecek nasıl olsa zira ben bile filme girerken
- ulan yine ve yeniden amerika'nın yediği boku temizleyen bir halivud özür filmi diyerek girmiştim ama çıkarken fikrim değişmişti.
neyse the last samurai filminde beni çok etkileyen 3 önemli sahne vardı.
birincisi katsumoto 'nun kehanetinin gerçekleştiği sahne . burada nathan'ın kanının son damlasına kadar mücadele eden karakterine tanık olduk ve bu tema katsumoto ile aralarında gelişen dostluk sırasında da , filmin sonunda da yer verilen kader ve mücadele temalarını çok iyi bir zemindi.
ikinci sahne ise nobutada'nın tokyoya geldikleri ilk saatlerde japon askerleri tarafından üst topuzunun kesildiği sahne. bence bu sahne omuro'nun samurayları artık japonyada istemediğini son derece saygısız bir yolla ve değersizleştirerek anlatmanın en kuvvetli yoluydu. beni çok etkiledi ve omura'dan nefret ettim gerçekten!
üçüncü sahne ise aşk filmlerine taş çıkartan o meşhur nathan'ın öldürdüğü samurayın karısı taka tarafından giydirildiği sahne. vay arkadaş! o neydi öyle ! başka hiç bir halivud filminde asla göremeyeceğimiz tarzda romantizmi (ne adam ne kadın soyunmadığı gibi adam giyindi yahu) , hatta bir miktar erotizmi bile hiç eğreti durmayacak şekilde taşıyan unutulmaz bir sahneydi.
devamını gör...