üçlü alfa süreci
3 adet, alfa parçacığı olarak da bilinen helyum çekirdeğinin karbona dönüşmesiyle yaşlı yıldızlarda gerçekleşen süreç.
yıldızlar çekirdeklerinde hidrojenden enerji ürettikleri sürece anakol yıldızı olarak hayatlarını sürdürürler. çekirdekte hidrojen tükenince yıldız, kütlesine bağlı olarak enerji üretecek farklı yolları dener.
çekirdekte hidrojenin bitmesi, çekirdeğin artık helyum atomlarıyla dolması anlamına gelir. birtakım tepkimelerle, hidrojen helyuma dönüşmüştür çünkü. çekirdek çok sıcak ve yoğun olduğundan, 2 helyum atomu kaynaşarak berilyum atomuna dönüşür. ortamda artık hem helyum hem berilyum vardır. bu kez 1 helyum atomuyla 1 berilyum atomu da kaynaşabilir ve 1 karbon atomu çıkar ortaya. bu tepkimeler sırasında da, ihtiyaç duyulan enerji açığa çıkmış olur.
tüm bunların olabilmesi, çekirdek sıcaklığının yaklaşık 100.000.000 kelvin olmasına bağlıdır. bu yüksek sıcaklıkta farklı yan tepkimeler de oluşabilir.
üçlü alfa süreci, bildiğimiz anlamdaki yaşamın oluşması için gerekli olan karbon elementini evrene sağladığı için önemlidir.
yıldızlar çekirdeklerinde hidrojenden enerji ürettikleri sürece anakol yıldızı olarak hayatlarını sürdürürler. çekirdekte hidrojen tükenince yıldız, kütlesine bağlı olarak enerji üretecek farklı yolları dener.
çekirdekte hidrojenin bitmesi, çekirdeğin artık helyum atomlarıyla dolması anlamına gelir. birtakım tepkimelerle, hidrojen helyuma dönüşmüştür çünkü. çekirdek çok sıcak ve yoğun olduğundan, 2 helyum atomu kaynaşarak berilyum atomuna dönüşür. ortamda artık hem helyum hem berilyum vardır. bu kez 1 helyum atomuyla 1 berilyum atomu da kaynaşabilir ve 1 karbon atomu çıkar ortaya. bu tepkimeler sırasında da, ihtiyaç duyulan enerji açığa çıkmış olur.
tüm bunların olabilmesi, çekirdek sıcaklığının yaklaşık 100.000.000 kelvin olmasına bağlıdır. bu yüksek sıcaklıkta farklı yan tepkimeler de oluşabilir.
üçlü alfa süreci, bildiğimiz anlamdaki yaşamın oluşması için gerekli olan karbon elementini evrene sağladığı için önemlidir.

devamını gör...
her ortamda sakinliğini korumak
her şeyden nem kapmayan, mantıklı ve kendinden emin davranan kişilerin yaptığı harekettir. gereksiz gerginlik ve sinirlenmelerden uzak durur, öfkeyle hareket etmekten kaçınırlar. genellikle sakin, kibar, anlayışlı ve çözüm odaklıdırlar.
en kötü özellikleri ise, bir şeye sinirlendiklerinde öfkelerinin normal bir kişiden çok daha fazla olmasıdır. çünkü çığırından çıkarılmadıkları sürece öfkelenecek insanlar değillerdir. öfkeleri yıkıcı bir hal alabilir. bu tür durumlarda mantıklı birkaç şey söyleyip uzak durmak her zaman için daha sağlıklı bir hareket olacaktır.
tüm bunları nereden biliyorsun derseniz, ben de bu insanlardan biriyim. neredeyse her ortamda veya olayda sakinliğimi korur, kolay kolay tepki vermez, sinirlenmem. lakin sinirlendiğimde gerçekten kötü şeyler olabilmekte..
en kötü özellikleri ise, bir şeye sinirlendiklerinde öfkelerinin normal bir kişiden çok daha fazla olmasıdır. çünkü çığırından çıkarılmadıkları sürece öfkelenecek insanlar değillerdir. öfkeleri yıkıcı bir hal alabilir. bu tür durumlarda mantıklı birkaç şey söyleyip uzak durmak her zaman için daha sağlıklı bir hareket olacaktır.
tüm bunları nereden biliyorsun derseniz, ben de bu insanlardan biriyim. neredeyse her ortamda veya olayda sakinliğimi korur, kolay kolay tepki vermez, sinirlenmem. lakin sinirlendiğimde gerçekten kötü şeyler olabilmekte..
devamını gör...
you’re mine
oscar and the wolf’un 2015 yılında çıkarttığı albüm ve bu albümün çıkış parçası. bir yanınızı acıtırken diğer yanınızı dans ettirecek bir şey:
devamını gör...
jose saramago
1922-2010 yılları arasında yaşamış portekizli ‘özgün’ yazabilen yazar. özgün dedim, buna sonradan değineceğim.
öncelikle kendisinin fakir bir ailede doğduğunu belirteyim. hatta ekonomik problemlerden okulu da yarım bırakmış; sonrasında bir çok farklı işlerde çalışmış. yazarlığa geçişinin başlangıcı, bir yayınevinde çalışması ile başladı. sonrasında kitaplarında da havası hissedilen ‘siyasi’ yazılar yazdı. sonrasında ise kendini kitap yazarlığına verdi.
aslında ilk kitabı 1947’de yayımlanan günah ülkesi adlı kitabı. 1966’da şiir kitabı olan olası şiirler ‘i ; 1977’de ise ressamın günlüğü adlı kitapları yayımlandı. bu sıralar maddi olarak zorluk yaşan yazar, fransızca çeviriler yapıyordu. 1969’da ‘portekiz komünist partisi’ üyeliği, kitaplarına siyaseti serpiştirmesinin kapılarını araladı. ‘toprağın uyanışı’ ve baltasar ve blimunda’ aflı kitapları ona ödüller ve ün kazandırdı. ama onu üne kavuşturup, 1998’de nobel ödülü kazandıran kitabı körlük kitabı oldu. ödülü kazadıktan sonra ona duyguları sorulunca şöyle cevap vermiştir:
her yerde gösterilmesi gereken güzellik yarışmasının galibiymişim gibi nobel’in görevini bu şekilde göstermeyeceğim… böyle bir tahta talip değilim, olamam da tabii ki.”
yazarın ilk yasağı ise ‘körlük’ kitabından önce 1991’de yayımlanan isa’ya göre incil adlı kitabıyla oldu. yarışmaya da aday gösterilen bu kitap, dini engellere tosladı. yazarı oldukça üzen bu durumu şöyle ifade etmiştir:
böyle barbarca bir eylemi haklı çıkarabilecek herhangi bir hükümet var mı? benim için çok acı vericiydi.
ayrıca ‘isa’ya göre incil’ kitabı yazarın aforoz edilmesine neden olan kitaptır. çünkü kitapta isa kutsallıktan çıkarılmış;her davranışıyla normal insan olarak tasvir edilmiştir. ha aforoz edilmesi ateist olan saramago için bir şey ifade etmiş midir, bilemem*. ama kilise uzun zaman hıncını alamamış olacak ki, yazar öldükten sonra kilise şu açıklamayı yapmıştır:
saramago dünyaya kötülüğü yaymak için gelmişti.”
yazarın yazım şekli kendine özgüdür. konuşma çizgileri çekmeyi sevmez; konuşmalar da tasvirler de hepsi düz yazı şeklindedir. cümleleri uzun, konudan kopmaya müsait. ama bir o kadar muzip, ciddi konuları bile ince mizahla birleştirebilen bir yazar. yukarıda özgün demiştim kendisi için. kitapları kendini tekrar etmez, konular farklı ,mekanlar farklıdır. yazım diliyle , anlatım tarzıyla tamamen özgün bir yazardır. politik düzen ve din karşıtlığını kitaplarında mutlaka görürsünüz;çünkü fakir bir ailede yaşayıp, o zorluğu yaşayan bir yazardır. kiliseden aforoz edilmiş, kitapları sansüre uğramış; faşizm karşıtı, filistin- israil savaşı’nda israil’in haksızlığını dile getirecek kadar cesur bir yazar. evet onu tam olarak böyle nitelendirebilirim: ‘cesur’.
yazımı onun ‘görmek’ kitabından bir alıntıyla bitirmek istiyorum:
sizin suçunuz hanımefendi, o adamı öldürmek değil, hepimiz körken kör kalmamış olmak
öncelikle kendisinin fakir bir ailede doğduğunu belirteyim. hatta ekonomik problemlerden okulu da yarım bırakmış; sonrasında bir çok farklı işlerde çalışmış. yazarlığa geçişinin başlangıcı, bir yayınevinde çalışması ile başladı. sonrasında kitaplarında da havası hissedilen ‘siyasi’ yazılar yazdı. sonrasında ise kendini kitap yazarlığına verdi.
aslında ilk kitabı 1947’de yayımlanan günah ülkesi adlı kitabı. 1966’da şiir kitabı olan olası şiirler ‘i ; 1977’de ise ressamın günlüğü adlı kitapları yayımlandı. bu sıralar maddi olarak zorluk yaşan yazar, fransızca çeviriler yapıyordu. 1969’da ‘portekiz komünist partisi’ üyeliği, kitaplarına siyaseti serpiştirmesinin kapılarını araladı. ‘toprağın uyanışı’ ve baltasar ve blimunda’ aflı kitapları ona ödüller ve ün kazandırdı. ama onu üne kavuşturup, 1998’de nobel ödülü kazandıran kitabı körlük kitabı oldu. ödülü kazadıktan sonra ona duyguları sorulunca şöyle cevap vermiştir:
her yerde gösterilmesi gereken güzellik yarışmasının galibiymişim gibi nobel’in görevini bu şekilde göstermeyeceğim… böyle bir tahta talip değilim, olamam da tabii ki.”
yazarın ilk yasağı ise ‘körlük’ kitabından önce 1991’de yayımlanan isa’ya göre incil adlı kitabıyla oldu. yarışmaya da aday gösterilen bu kitap, dini engellere tosladı. yazarı oldukça üzen bu durumu şöyle ifade etmiştir:
böyle barbarca bir eylemi haklı çıkarabilecek herhangi bir hükümet var mı? benim için çok acı vericiydi.
ayrıca ‘isa’ya göre incil’ kitabı yazarın aforoz edilmesine neden olan kitaptır. çünkü kitapta isa kutsallıktan çıkarılmış;her davranışıyla normal insan olarak tasvir edilmiştir. ha aforoz edilmesi ateist olan saramago için bir şey ifade etmiş midir, bilemem*. ama kilise uzun zaman hıncını alamamış olacak ki, yazar öldükten sonra kilise şu açıklamayı yapmıştır:
saramago dünyaya kötülüğü yaymak için gelmişti.”
yazarın yazım şekli kendine özgüdür. konuşma çizgileri çekmeyi sevmez; konuşmalar da tasvirler de hepsi düz yazı şeklindedir. cümleleri uzun, konudan kopmaya müsait. ama bir o kadar muzip, ciddi konuları bile ince mizahla birleştirebilen bir yazar. yukarıda özgün demiştim kendisi için. kitapları kendini tekrar etmez, konular farklı ,mekanlar farklıdır. yazım diliyle , anlatım tarzıyla tamamen özgün bir yazardır. politik düzen ve din karşıtlığını kitaplarında mutlaka görürsünüz;çünkü fakir bir ailede yaşayıp, o zorluğu yaşayan bir yazardır. kiliseden aforoz edilmiş, kitapları sansüre uğramış; faşizm karşıtı, filistin- israil savaşı’nda israil’in haksızlığını dile getirecek kadar cesur bir yazar. evet onu tam olarak böyle nitelendirebilirim: ‘cesur’.
yazımı onun ‘görmek’ kitabından bir alıntıyla bitirmek istiyorum:
sizin suçunuz hanımefendi, o adamı öldürmek değil, hepimiz körken kör kalmamış olmak
devamını gör...
deep purple
mor ve ötesi grubunun ismi konusunda ne derece ilham kaynağı olduklarını sorgulatan efsane grup.
devamını gör...
grass widow
2009 yılında san fransisco'da kurulmuş ama ne yazık ki 2013 yılında son bulmuş, noise pop diyebileceğimiz ama tam olarak tarzını anlatmaya gerçekten gücümün yetmediği, deneysel ve bir o kadar da karmaşık bir müzik grubu; aynı zamanda en sevdiğim müzik grubu!
bu müzik grubunu size şöyle anlatabilirim aslında, surf rock ritimlerine eşlik eden korosal indie pop vokaller?! evet, yine anlatamadım ama olsun. bateride minnoş lillian maring, basta sevimli hannah lew, ve gitarda minnako raven mahon bulunuyor bu müzik grubunda.
şarkı sözlerinde de oldukça yerinde feminizm göndermeleri ve zamanın erkek egemenliği hakkında eleştiriler yapıyorlar bu ablalar.
bu ablalarımızın 3 adet çok hoş stüdyo albümü mevcut.
ilki kendi isimlerini kullandıkları debut albüm olan, 2009 yılında çıkmış grass widow albümü. bu albüm ilk olmasına rağmen benim için en başarılı olanı, hele ilk giriş şarkıları to where var ya... durun ben buraya bırakayım da dinleyin; to where
hemen ardından bir yıl kadar sonra past time çıkmış, past time içlerinde en piyasa yapmış olanı diyebiliriz, en bilindik şarkıları bu albümde yer alıyor.
ve sene 2012 olduğunda ise internal logic cıkmış ve hemen ardından da dağılmak zorunda kalmışlar. internal logic, oldukça underrated bir albüm diyebiliriz, tabi sebeplerinin başında bir klip çekemeden veyahut bir turnede şarkılarını doğru düzgün seslendiremeden dağılmış olmalarını da ekleyebiliriz bir kenara.
keşke hiç dağılmasalarmış diyorum kendilerini ne zaman dinlesem... çünkü benim için bir alternatifleri yok, müziklerine benzeyen şeyler üreten bir müzik grubu ne yazık ki yok; kendileri benim için eşsiz kelimesinin karşılığı
bu müzik grubunu size şöyle anlatabilirim aslında, surf rock ritimlerine eşlik eden korosal indie pop vokaller?! evet, yine anlatamadım ama olsun. bateride minnoş lillian maring, basta sevimli hannah lew, ve gitarda minnako raven mahon bulunuyor bu müzik grubunda.
şarkı sözlerinde de oldukça yerinde feminizm göndermeleri ve zamanın erkek egemenliği hakkında eleştiriler yapıyorlar bu ablalar.
bu ablalarımızın 3 adet çok hoş stüdyo albümü mevcut.
ilki kendi isimlerini kullandıkları debut albüm olan, 2009 yılında çıkmış grass widow albümü. bu albüm ilk olmasına rağmen benim için en başarılı olanı, hele ilk giriş şarkıları to where var ya... durun ben buraya bırakayım da dinleyin; to where
hemen ardından bir yıl kadar sonra past time çıkmış, past time içlerinde en piyasa yapmış olanı diyebiliriz, en bilindik şarkıları bu albümde yer alıyor.
ve sene 2012 olduğunda ise internal logic cıkmış ve hemen ardından da dağılmak zorunda kalmışlar. internal logic, oldukça underrated bir albüm diyebiliriz, tabi sebeplerinin başında bir klip çekemeden veyahut bir turnede şarkılarını doğru düzgün seslendiremeden dağılmış olmalarını da ekleyebiliriz bir kenara.
keşke hiç dağılmasalarmış diyorum kendilerini ne zaman dinlesem... çünkü benim için bir alternatifleri yok, müziklerine benzeyen şeyler üreten bir müzik grubu ne yazık ki yok; kendileri benim için eşsiz kelimesinin karşılığı
devamını gör...
iki çocuğun kediyi bayıltana kadar dövmesi
yine aile terbiyesinin ve ailede verilen eğitimin ne kadar önemli olduğunu gösteren video.
çocuklara hayvan sevgisini aşılamazsak bu tür insanın kanını donduran görüntülerle karşılaşırız. saldirganca davranıp çevresindekilere zarar verirler. bu çocukların büyüdüğünü ve ileride aile kurduklarını veya büyüdükten sonraki yaşantilarinda nasıl bireyler olacağını tahmin etmek çok da zor değil.
çocuklara hayvan sevgisini aşılamazsak bu tür insanın kanını donduran görüntülerle karşılaşırız. saldirganca davranıp çevresindekilere zarar verirler. bu çocukların büyüdüğünü ve ileride aile kurduklarını veya büyüdükten sonraki yaşantilarinda nasıl bireyler olacağını tahmin etmek çok da zor değil.
devamını gör...
normal sözlük yaş ortalaması
12 eylül darbesine teğet geçtik hamdolsun.
devamını gör...
sözlükte her gün yeni bir yazarın popülerleşmesi
nasıl buluyorsunuz, nasıl gelişiyor hadiseler bilmiyorum ama her gün yeni birinin övüldüğünü, allanıp pullandığını görmekteyim. biz-sözlüğün kurulduğu ilk 2 ayda kayıt olan yazarlardan bahsediyorum.- geldiğimizde kimse bizi böyle karşılamadı. 2 günde 1000 karma puana ulaşmış yazarlar görmekteyim, sistemin bugını bulduysanız bize de söyleyin ey sevgili yazarlar. zira bizim popişimiz çatlıyor 1000 puanı toplamak için.
devamını gör...
sana bir daha bunları yaşatmayacağım diyen insan
herkes ikinci şansı hak eder mi bilmiyorum. ama bir kere yaşatan ikinciyi de yaşatır. ha başkasının yaşattığını yaşatmayacağını söylüyorsa o ayrı.
devamını gör...
1990'lı yıllardaymış gibi yazmak
annee gocuğum nerdee?
devamını gör...
klasik motivasyon cümleleri
"bu gerizekalı yapıyorsa ben de yaparım"
"aslansın lan sen"
iyiler her zaman kazanır"
"başlamak bitirmenin yarısıdır."
"aslansın lan sen"
iyiler her zaman kazanır"
"başlamak bitirmenin yarısıdır."
devamını gör...
karma puanı idareli kullanmak
kötü günler için biriktiriyorum, her an zam gelirse tedarikli olalım.
devamını gör...
girift radyo yayını
yayın partnerim * salt kötü bir birey olduğu için kendisine bir takım kızgınlıklarım olduğundan bu akşam yapamayacağımız yayın.
dizlerinin üzerine çöküp * özür dilediği videosu gelene kadar yayın yapar mıyım bilemem.
şaka şaka kendisi güce ve paraya taptığı için mesai kaldı, bir mani olmazsa haftaya görüşürüz.
profesyonel insanlarız.
bir de şey mesaiye kaldı demişken, allah tüm çalışan bireylere kolaylıklar versin.
dizlerinin üzerine çöküp * özür dilediği videosu gelene kadar yayın yapar mıyım bilemem.
şaka şaka kendisi güce ve paraya taptığı için mesai kaldı, bir mani olmazsa haftaya görüşürüz.
profesyonel insanlarız.
bir de şey mesaiye kaldı demişken, allah tüm çalışan bireylere kolaylıklar versin.
devamını gör...
geceye bir sanat eseri bırak
bugünün kepenklerini muhteşem bir ivan ayvazovski eseriyle kapatıyorum. iyi geceler dünya.
ivan aivazovsky - shipwreck on a stormy morning (1895)

devamını gör...
ilişkilerin son zamanlarda hızlı tükenme sebebi
tüketim toplumunun "insan tüketme" noktasına ulaşmasının bir sonucudur. sosyal medyanın hayatımızın her alanını ele geçirmesi, insanlara empoze edilen ilişki algıları artık tahammülsüz birer bireye dönüştürdü. insanlar her şeyi tükettikleri gibi artık birbirlerini tüketiyor.
devamını gör...
şarkılarla geçtim aranızdan radyo yayını
haluk levent benim için bir miktar umut, bir miktar gelecek, bir miktar da özgürce zıplamak *
arkadaşlarımla pandemi sonrası, konserinde özgürce zıplayıp şarkılarına eşlik edeceğimiz zamanların geleceği umudu ile yaşıyoruz.
arkadaşlarımla pandemi sonrası, konserinde özgürce zıplayıp şarkılarına eşlik edeceğimiz zamanların geleceği umudu ile yaşıyoruz.
devamını gör...
i am melting lannn melting
sanki bir daha gelmeyecek gibi pılını pırtını alıp gitmiş rütbedaşım.*
yapman guzum,nazenim.
yapman guzum,nazenim.
devamını gör...
schindler’s list
1993 yılında yayıma giren savaş / drama konulu bir filmdir. konusu gerçek bir hayat hikayesine dayanmaktadır. filmin ambiyansı, oyunculukları ve en önemlisi duygusal müziği filmi adeta üst noktalara taşıyan unsurlardır. yönetmenliğini steve stelberg'in üstlendiği 2. dünya savaşı ve sonrasında geçen olayların anlatıldığı bir filmdir. filmde dikkat çeken bir diğer unsur ise, geneli siyah - beyazın hakim olduğu ama sadece bir yerde kırmızı paltolu küçük bir kızın geçtiği yerdir. bu film, umutların ve acıların birbiriyle beraber olduğunu gösteriyor. ilk izlediğim zaman gerçekten belki saatlerce ağlamışımdır. ilk başta bu filmi bilmiyordum ve müziğini dinliyordum. müziği o kadar güzel ve hüzünlüydü ki bunun bir film müziği olduğunu öğrendim. öğrenir öğrenmez de direk schindler's list yazarak filmi açıp izledim. biraz uzun olsa da o kadar akıcı ve güzeldi ki bir çırpıda izleyip bitirdim. hala etkisinde kaldığımı söylemeliyim. izlemeyenler varsa mutlaka izlesin derim.
filmin ayrıntılı konusuna gelecek olursak; 2. dünya savaşı yıllarının nazi almanyasında bir girişimci olan oscar shindler, askeri alanda malzemeler üreten ve geliştiren bir fabrika kurar ve burada yahudileri çalıştırarak sermayesine sermaye katar. ilk başlarda her ne kadar bu insanlara karşı çok ılımlı olmasa da, gün geçtikçe ve savaşta ölen insanları gördükçe vicdanı sızlamaya başlar. bunları çok görmezden gelmeye çalışsa da vicdanı rahat etmez ve yahudileri bu savaştan kurtarabilmek ve onları yaşatmak amacıyla, ne kadar kişi varsa hepsinin bir listesini çıkarttırır. bununla görevli kişi ise yine bir yahudi olan, aynı zamanda oscar schindler'in arkadaşı itzhak stern'dir. birlikte ne kadar yahudi varsa isimlerini alırlar ve ellerinden geldikçe onları fabrikaya alarak canlarını kurtarırlar. ama bu fabrikada çalışmayan insanların çoğu öldürülmüştür ve sadece oscar schindler'in fabrikasında çalışan 1100 polonyalı yahudi kurtulabilmiştir. en sonunda oscar'ın konuşması ve insanların ona bu yaptıklarından dolayı minnettar olduklarını göstermesiyle duygusallaşır ve pişman olur. ama iş işten geçmiştir. sadece 1100 polonyalı yahudi kurtulmuştur ve onun sayesinde soyları tükenmemiştir. ve oscar öldüğünde soyları tekrar artan polonyalı yahudiler, her yıl onu anmak amacıyla mezarına gelerek bir taş koyarlar ve onun için dualar okurlar.
son olarak oscar'ın son sahnede konuştuğu anlam ve hüzün dolu cümleleri sizler için buraya yazacağım.
daha fazla insanı kurtarabilirdim. bu araba. satsam, goeth bu arabayı alırdı. arabayı neden satmadım ki? on kişi ederdi. on kişi. on kişi daha. bu iğne, iki kişi. bu altın. iki kişi. buna karşılık bana iki kişi verirdi. en azından bir. bana bir kişi verirdi, bir kişi daha. bir insan daha. bir insan, stern. bunun için… daha fazlasını kurtarabilirdim. kurtarmadım! kurtarmadım!
her kim bir hayat kurtarırsa, bütün dünyayı kurtarmış sayılır.
schinder: kuvvetli bir iraden var. irade güç demektir. evet, işte buna güç denir, bu yüzden de bizden korkuyorlar. onları istediğimiz gibi gebertebildiğimiz için korkuyorlar. onları öldürme hakkına sahip olduğumuz için bizden korkuyorlar. suç işleyen birini cezalandırabiliyoruz, adamı öldürüp kendimizi iyi hissedebiliyoruz. aslında buna güç denmez adalet denir, güç farklı bir şeydir. öldürme yetkisine sahip olup da öldürmüyorsan güçlüsündür.
goeth: demek sence güç bu?
schindler: evet güç bu amon, güç buna denir.
bir de filmin müziğinin bir başka versiyonu olanı dinlemeniz için aşağıya bırakıyorum. dinleyin, pişman olmazsınız.
https://youtu.be/nwsfa0ixnu8
filmin ayrıntılı konusuna gelecek olursak; 2. dünya savaşı yıllarının nazi almanyasında bir girişimci olan oscar shindler, askeri alanda malzemeler üreten ve geliştiren bir fabrika kurar ve burada yahudileri çalıştırarak sermayesine sermaye katar. ilk başlarda her ne kadar bu insanlara karşı çok ılımlı olmasa da, gün geçtikçe ve savaşta ölen insanları gördükçe vicdanı sızlamaya başlar. bunları çok görmezden gelmeye çalışsa da vicdanı rahat etmez ve yahudileri bu savaştan kurtarabilmek ve onları yaşatmak amacıyla, ne kadar kişi varsa hepsinin bir listesini çıkarttırır. bununla görevli kişi ise yine bir yahudi olan, aynı zamanda oscar schindler'in arkadaşı itzhak stern'dir. birlikte ne kadar yahudi varsa isimlerini alırlar ve ellerinden geldikçe onları fabrikaya alarak canlarını kurtarırlar. ama bu fabrikada çalışmayan insanların çoğu öldürülmüştür ve sadece oscar schindler'in fabrikasında çalışan 1100 polonyalı yahudi kurtulabilmiştir. en sonunda oscar'ın konuşması ve insanların ona bu yaptıklarından dolayı minnettar olduklarını göstermesiyle duygusallaşır ve pişman olur. ama iş işten geçmiştir. sadece 1100 polonyalı yahudi kurtulmuştur ve onun sayesinde soyları tükenmemiştir. ve oscar öldüğünde soyları tekrar artan polonyalı yahudiler, her yıl onu anmak amacıyla mezarına gelerek bir taş koyarlar ve onun için dualar okurlar.
son olarak oscar'ın son sahnede konuştuğu anlam ve hüzün dolu cümleleri sizler için buraya yazacağım.
daha fazla insanı kurtarabilirdim. bu araba. satsam, goeth bu arabayı alırdı. arabayı neden satmadım ki? on kişi ederdi. on kişi. on kişi daha. bu iğne, iki kişi. bu altın. iki kişi. buna karşılık bana iki kişi verirdi. en azından bir. bana bir kişi verirdi, bir kişi daha. bir insan daha. bir insan, stern. bunun için… daha fazlasını kurtarabilirdim. kurtarmadım! kurtarmadım!
her kim bir hayat kurtarırsa, bütün dünyayı kurtarmış sayılır.
schinder: kuvvetli bir iraden var. irade güç demektir. evet, işte buna güç denir, bu yüzden de bizden korkuyorlar. onları istediğimiz gibi gebertebildiğimiz için korkuyorlar. onları öldürme hakkına sahip olduğumuz için bizden korkuyorlar. suç işleyen birini cezalandırabiliyoruz, adamı öldürüp kendimizi iyi hissedebiliyoruz. aslında buna güç denmez adalet denir, güç farklı bir şeydir. öldürme yetkisine sahip olup da öldürmüyorsan güçlüsündür.
goeth: demek sence güç bu?
schindler: evet güç bu amon, güç buna denir.
bir de filmin müziğinin bir başka versiyonu olanı dinlemeniz için aşağıya bırakıyorum. dinleyin, pişman olmazsınız.
https://youtu.be/nwsfa0ixnu8
devamını gör...
phalaenopsis
evet sevgili kafa sözlüğün kadim üyeleri. phalaenopsis migrosta, ıkeada karşılaştığınız; işe girdiğinizde masasınıza hediye olarak gelen orkide olarak bildiğiniz arkadaşın ismidir. onu havadar bir ortamda, neme doyurarak, şeffaf bir plastik saksıda tutun ve on günde bir sulayın. olduğu yer aydınlık olacak ama güneş direkt vurmayacak. bunları gerçekleştirirseniz öldüremezsiniz. çünkü orkideler ölmez. ortalarından çıkan yapraklar zamanla zamanla bitkinin alt tabakası olur. yani bir nevi kendini klonlar phalaenopsis. ayrıca phalaenopsis bir bağımlılıktır. türkiye’de olan orkidelerin (ziya soner ve belki birkaç isim dışında) tamamı no identification anlamına gelen noid orkide sınıfındadırlar. e diğerleri ne diyecek olursanız tek anlamlı farkı çiçeklerin türlerini bilmenizden gelir.dolayısıyla o çiçeğe ait daha fazla bilgiye hakim olur ve phalaenopsis e (ana türler ve doğada bulunanları dışında) emek veren insanların bitki sanatını incelemiş olursunuz. almanyadaki insanları bu konu için schwerter orchideenzucht olacak oraya transfer ediyorum. biz türkiyede olan arkadaşlar için zor ve uzun bir yol biliyorum. biz şimdilik migroslardaki phalaenopsisleri kurtaralım o da yeter. ben noidları da seviyorum çünkü o ayrı konu. ama bu konu ilginizi çektiyse ve pastirmalicorek bende para çok harcamak istiyorum diyorsanız bigleaforchids ve lousiana orchids connection unu inceleyebilirsiniz. louisiana’daki yeri bizzat gördüm ve emeklerine şait oldum. bigleaforchids ve schwerter den de alışveriş yaptım. bigleafs in forumu var çok güzeldir (rv orchidworkste güzeldir ama ben bigleaf inkini daha çok severim) ondan kafa sözlüğün duygu özaraslanı (kendisine bir garezimde yok) influencer ı olma gibi bir amacım yoktur.
devamını gör...