normal sözlük yazarlarının en yaşlı özelliği
durduk yere derin nefes alıp allah diyerek vermek
devamını gör...
yazarların garip huyları
dizi film izlerken çoğu sahnede durdurup "ben olsam şöyle oynardım" diyip karakteri canlandırıyorum. e tabi 1 saatlik şeyi iki saatte anca bitiriyorum.
devamını gör...
sanrı
sanrının tdk sözlük tanımı:
'uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması, varsanı, birsam, halüsinasyon'
bu tanımda halüsinasyonun tanımı yapılmış ve sanrı(hezeyan,delüzyon) ile halüsinasyon(varsanı) eş anlamlıymış gibi ifade edilmiş.
halüsinasyon algısal bir bozuklukken, sanrı düşünce içeriğindeki bozukluktur. halüsinasyon, herhangi bir dış uyaran olmadan ortaya çıkan algılamalardır. kapının, telefonun çaldığını duymak gibi herkeste görülebilecek basit şekilleri olduğu gibi tanımlanmış olan bazı çeşitleri psikotik bozukluklar için tipiktir, mesela birbiriyle konuşan sesler tanımlanmış halüsinasyon çeşitlerinden birisidir ve şizofrenide çok sık görülür. psikiyatrik hastalıklarda en çok işitmeyle ilgili halüsinasyonlar görülür, diğerlerinin altında organik bir bozukluk çıkması daha olasıdır. bir de illüzyon kavramı var ki bu da var olan bir dış uyaranın yanlış algılanmasıdır.
sanrının tanımı bana hep felsefi olarak problemli gelmiştir. sanrı; kişinin yaşadığı çağa ve kültüre uymayan, tersi yönde önemli kanıtlar bulunan, gerçekliğe uymayan, yanlış, inatçı inançlardır. mantıklı açıklamalarla değiştirilemez. kişi, düşünceleri üzerindeki kontrolünü yitirmiştir. takıntılı hastalar da akla aykırı düşünceler geliştirebilir ama onlardaki karşı koyma sanrıda yoktur, kişi kuvvetli bir biçimde inanır düşüncelerine. sanrılar genellikle yavaş ve sinsi gelişir, birçok olguda çocuklukta filizlenir. çocukluk dönemi insanın ruhsal travmalara çok açık olduğu bir dönem ve o dönemdeki herhangi bir yanlışlık sanrının temelini atabilir, gelecekte de bunu tetikleyebilecek çeşitli durumlarla karşılaşıldığında dünyayı algılamanın değiştiği, olayları çok yoğun hissettiği, çepeçevre kuşatıldığını hissettiği sanrısal ruh haline girebilir ve korkunun, şüphenin, rahatsızlığın, acının vb çok yoğun olduğu sanrısal atmosferden kaçış olarak sanrıyı keşfedebilir ve bu atmosferi yatıştırır böylece. sanrı adeta bir sığınak olur. yani psikososyal faktörlerin etkileşimiyle ruhsal bir soruna telafi olarak sanrı gelişebilir, kişi gerilimi yatıştırır. zıt şekilde toplumsal ve ruhsal sorunlar olmadan aniden başlayan sanrılara birincil sanrı denir. birincil sanrıyı diğer sanrılardan ayıran özellik birincil sanrının anlaşılamaz olmasıdır.
sanrı, çok çeşitli konularda olabilir. büyüklük, kıskançlık, cinsellik ,aşk, zarar görme, hastalık...
bizar tip: olağan yaşam deneyimleriyle uyuşmayan, inanılması güç sanrılardır. namümkün olarak görülen sanrılardır ama tabii teknoloji geliştikçe olanaksız görülen durumlar gerçekleşebiliyor. bu tip sanrılar şizofreniyle daha çok ilişkilidir.
erotomanik tip: aşk ve cinsellikle ilgili olan sanrı tipidir. örneğin, cinsel yönden çeşitli fanteziler veya bir başka kişinin kendisine aşık olduğunu düşünmesi. genellikle bu kişi kendisinden sosyal olarak üst seviyede bir kişidir.
grandiyöz tip: büyüklük sanrısı. kişi kendisini çok üstün, özel, seçilmiş hissedebilir. doğaüstü güçleri olduğunu düşünebilir. çok büyük şeyler başardığını ve bu şeylerin diğer insanlar tarafından anlaşılamadığını düşünebilir. bu yüzden diğer insanların onu kıskandığını ona düşman olduğunu düşünebilir. benlik saygısının düşük olması buna sebep olabilir. çehov 'kara keşiş' hikayesinde bu durumu çok güzel analiz etmiştir. bu tip sanrı dinsel şekilde olduğu zaman kişi kendini peygamber, mehdi vs olarak ilan edebilir.
persekütuvutar tip: kendisinin veya sevdiklerinin kötülüğe uğrayacağını düşünme tipinde olan sanrıdır. bu durumdaki kişi sürekli şüphe ve korku içinde olup çok sıkı güvenlik önlemleri alabilir. bir kişide oluşan sanrı, onun çevresindeki insanlarda da sanrı oluşmasına yol açabilir. bu durum en çok persekütuvar tip sanrıda görülür.
kıskançlık tipi: kişinin sadakatsizliğe uğradığını düşünmesidir. partnerinin her davranışından şüphelenebilir, sürekli bir şekilde onu suçlar.
somatik tip: bedensel özelliklerle ilgili olan sanrıdır. mesela bir organının olmadığını düşünebilir veya bir hastalığa sahip olduğunu düşünebilir.
sanrısal bozukluk: en az 1 ay süren bir veya daha fazla sanrının varlığıdır. şizofrenide görülen ruhsal yıkım yoktur. kişinin sanrısı dışındaki konularda işlevselliğinde bozulma olmaz. genellikle sanrısı kendi içinde tutarlıdır, sorulan sorulara mantıklı cevaplar verebilir. halüsinasyon genellikle görülmez ama bazen sanrısıyla ilgili halüsinasyonlar görülebilir ama asıl problem sanrıdır.
sanrı,aynı zamanda çok güzel bir zakkum şarkısı. benim için de yazıldığını hissettiğim şarkılardan birisi ve öyle ki ankara detayından bile bahsetmiş. bazı şarkılar sohbet eder ya insanla benim için öyle bir şarkıdır, sorular bile sorarım. cevapsız sorular...
''gün yeni doğarken odanın balkonuna
sabahın ilk kahvesi doluyor yanaklarına
birkaç saat daha var seslerin çoğalmasına
bakir telaşlar için insanların uyanmasına
her ankara sabahı gibi belki biraz üşüyorsun
ama olsun, eskiden beri üşümeyi seviyorsun
çöpleri karıştıran sokak kedileri gibi
kurcalıyorsun fark etmeden geçmişteki günleri
çocukluğun sessizce tırmanıyor kucağına
şöyle bir gülümsüyor kıvırcık saçlarıyla
babanı andırıyor sanki bu sessiz duruşuyla
ve ne kadar eksildiğini hatırlatıyor sana
ne kadar güzelmişsin
hayat henüz çırılçıplak
hiçbir şey el değmemiş
günler birer salıncak
seni unutmuyor
büyüdüğün sokaklar
dokunuyor ankara
gözyaşına rüzgârıyla''
ne kadar da güzel sözleri var. zaman geçtikçe insanın üşümesi de değişiyor. kırılganlığın belirtisi oluyor o üşümeler ve öylesine üşüyor ki insan ölüm soğukluğu tecelli ediyor kalbinde. çocukluk da öyle bir gülümsüyor ki ölüm soğukluğunu bile ısıtabiliyor ve de hiç eksilmiyor gülüşünden.. iç ısıtan bir gülümseme ama acı dolu, ne kadar eksildiğini insana en iyi anlatan şey belki de. gerçekten de ne kadar eksilmişim, nasıl bu kadar işlevsizleşmişim. o zamanlar hatırlıyorum da gelecek ne kadar da umut dolu gelirdi, hepsini tüketmişim kocaman bir hiç kalmış.
'uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması, varsanı, birsam, halüsinasyon'
bu tanımda halüsinasyonun tanımı yapılmış ve sanrı(hezeyan,delüzyon) ile halüsinasyon(varsanı) eş anlamlıymış gibi ifade edilmiş.
halüsinasyon algısal bir bozuklukken, sanrı düşünce içeriğindeki bozukluktur. halüsinasyon, herhangi bir dış uyaran olmadan ortaya çıkan algılamalardır. kapının, telefonun çaldığını duymak gibi herkeste görülebilecek basit şekilleri olduğu gibi tanımlanmış olan bazı çeşitleri psikotik bozukluklar için tipiktir, mesela birbiriyle konuşan sesler tanımlanmış halüsinasyon çeşitlerinden birisidir ve şizofrenide çok sık görülür. psikiyatrik hastalıklarda en çok işitmeyle ilgili halüsinasyonlar görülür, diğerlerinin altında organik bir bozukluk çıkması daha olasıdır. bir de illüzyon kavramı var ki bu da var olan bir dış uyaranın yanlış algılanmasıdır.
sanrının tanımı bana hep felsefi olarak problemli gelmiştir. sanrı; kişinin yaşadığı çağa ve kültüre uymayan, tersi yönde önemli kanıtlar bulunan, gerçekliğe uymayan, yanlış, inatçı inançlardır. mantıklı açıklamalarla değiştirilemez. kişi, düşünceleri üzerindeki kontrolünü yitirmiştir. takıntılı hastalar da akla aykırı düşünceler geliştirebilir ama onlardaki karşı koyma sanrıda yoktur, kişi kuvvetli bir biçimde inanır düşüncelerine. sanrılar genellikle yavaş ve sinsi gelişir, birçok olguda çocuklukta filizlenir. çocukluk dönemi insanın ruhsal travmalara çok açık olduğu bir dönem ve o dönemdeki herhangi bir yanlışlık sanrının temelini atabilir, gelecekte de bunu tetikleyebilecek çeşitli durumlarla karşılaşıldığında dünyayı algılamanın değiştiği, olayları çok yoğun hissettiği, çepeçevre kuşatıldığını hissettiği sanrısal ruh haline girebilir ve korkunun, şüphenin, rahatsızlığın, acının vb çok yoğun olduğu sanrısal atmosferden kaçış olarak sanrıyı keşfedebilir ve bu atmosferi yatıştırır böylece. sanrı adeta bir sığınak olur. yani psikososyal faktörlerin etkileşimiyle ruhsal bir soruna telafi olarak sanrı gelişebilir, kişi gerilimi yatıştırır. zıt şekilde toplumsal ve ruhsal sorunlar olmadan aniden başlayan sanrılara birincil sanrı denir. birincil sanrıyı diğer sanrılardan ayıran özellik birincil sanrının anlaşılamaz olmasıdır.
sanrı, çok çeşitli konularda olabilir. büyüklük, kıskançlık, cinsellik ,aşk, zarar görme, hastalık...
bizar tip: olağan yaşam deneyimleriyle uyuşmayan, inanılması güç sanrılardır. namümkün olarak görülen sanrılardır ama tabii teknoloji geliştikçe olanaksız görülen durumlar gerçekleşebiliyor. bu tip sanrılar şizofreniyle daha çok ilişkilidir.
erotomanik tip: aşk ve cinsellikle ilgili olan sanrı tipidir. örneğin, cinsel yönden çeşitli fanteziler veya bir başka kişinin kendisine aşık olduğunu düşünmesi. genellikle bu kişi kendisinden sosyal olarak üst seviyede bir kişidir.
grandiyöz tip: büyüklük sanrısı. kişi kendisini çok üstün, özel, seçilmiş hissedebilir. doğaüstü güçleri olduğunu düşünebilir. çok büyük şeyler başardığını ve bu şeylerin diğer insanlar tarafından anlaşılamadığını düşünebilir. bu yüzden diğer insanların onu kıskandığını ona düşman olduğunu düşünebilir. benlik saygısının düşük olması buna sebep olabilir. çehov 'kara keşiş' hikayesinde bu durumu çok güzel analiz etmiştir. bu tip sanrı dinsel şekilde olduğu zaman kişi kendini peygamber, mehdi vs olarak ilan edebilir.
persekütuvutar tip: kendisinin veya sevdiklerinin kötülüğe uğrayacağını düşünme tipinde olan sanrıdır. bu durumdaki kişi sürekli şüphe ve korku içinde olup çok sıkı güvenlik önlemleri alabilir. bir kişide oluşan sanrı, onun çevresindeki insanlarda da sanrı oluşmasına yol açabilir. bu durum en çok persekütuvar tip sanrıda görülür.
kıskançlık tipi: kişinin sadakatsizliğe uğradığını düşünmesidir. partnerinin her davranışından şüphelenebilir, sürekli bir şekilde onu suçlar.
somatik tip: bedensel özelliklerle ilgili olan sanrıdır. mesela bir organının olmadığını düşünebilir veya bir hastalığa sahip olduğunu düşünebilir.
sanrısal bozukluk: en az 1 ay süren bir veya daha fazla sanrının varlığıdır. şizofrenide görülen ruhsal yıkım yoktur. kişinin sanrısı dışındaki konularda işlevselliğinde bozulma olmaz. genellikle sanrısı kendi içinde tutarlıdır, sorulan sorulara mantıklı cevaplar verebilir. halüsinasyon genellikle görülmez ama bazen sanrısıyla ilgili halüsinasyonlar görülebilir ama asıl problem sanrıdır.
sanrı,aynı zamanda çok güzel bir zakkum şarkısı. benim için de yazıldığını hissettiğim şarkılardan birisi ve öyle ki ankara detayından bile bahsetmiş. bazı şarkılar sohbet eder ya insanla benim için öyle bir şarkıdır, sorular bile sorarım. cevapsız sorular...
''gün yeni doğarken odanın balkonuna
sabahın ilk kahvesi doluyor yanaklarına
birkaç saat daha var seslerin çoğalmasına
bakir telaşlar için insanların uyanmasına
her ankara sabahı gibi belki biraz üşüyorsun
ama olsun, eskiden beri üşümeyi seviyorsun
çöpleri karıştıran sokak kedileri gibi
kurcalıyorsun fark etmeden geçmişteki günleri
çocukluğun sessizce tırmanıyor kucağına
şöyle bir gülümsüyor kıvırcık saçlarıyla
babanı andırıyor sanki bu sessiz duruşuyla
ve ne kadar eksildiğini hatırlatıyor sana
ne kadar güzelmişsin
hayat henüz çırılçıplak
hiçbir şey el değmemiş
günler birer salıncak
seni unutmuyor
büyüdüğün sokaklar
dokunuyor ankara
gözyaşına rüzgârıyla''
ne kadar da güzel sözleri var. zaman geçtikçe insanın üşümesi de değişiyor. kırılganlığın belirtisi oluyor o üşümeler ve öylesine üşüyor ki insan ölüm soğukluğu tecelli ediyor kalbinde. çocukluk da öyle bir gülümsüyor ki ölüm soğukluğunu bile ısıtabiliyor ve de hiç eksilmiyor gülüşünden.. iç ısıtan bir gülümseme ama acı dolu, ne kadar eksildiğini insana en iyi anlatan şey belki de. gerçekten de ne kadar eksilmişim, nasıl bu kadar işlevsizleşmişim. o zamanlar hatırlıyorum da gelecek ne kadar da umut dolu gelirdi, hepsini tüketmişim kocaman bir hiç kalmış.
devamını gör...
evrenin şekli
şu anki bilgilerimize göre düz olan geometri. karıştırmayalım; düz olan dünya değil, evren.
evrenin tamamını göremiyoruz ve görebildiğimiz kadarına gözlenebilir evren diyoruz. bu nedenle konuştuğumuz birçok konu aslında evrenin tamamından ziyade görebildiğimiz kısmıyla ilgili. bu konu da öyle...
yerel bir ölçekte baktığımızda evren bize inişli çıkışlı, pürüzlü bir yapı olarak görülür çünkü içinde birçok kütle var ve bunlar uzay - zaman dokusunda dalgalanmalar oluşturuyor. mikro ölçekte baktığımızda da yine evren dalgalanmalar gösterir. ancak kozmolojik ölçekte baktığımızda bizi bekleyen sonuç farklıdır.
***
evrenin şekli neye bağlı? anahtar kelime: yoğunluk.
fizikçiler işin hesabını kitabını yapmış ve sonuçlar böyle çıkmış karşılarına:
1. durum: eğer evrenin maddesel yoğunluğu çok yüksek olursa, evren pozitif eğriliğe sahip olur ve küresel bir şekil alır. kapalı olan bu evren modeli, genişlemesinin gittikçe yavaşlaması sonucu kendi üzerine çöker. böyle bir evrende paralel 2 ışın demeti bir yerlerde mutlaka kesişir.
2. durum: eğer evrenin maddesel yoğunluğu çok düşük olursa, evren negatif eğriliğe sahip olur. hiperbolikuzay da denilen bu modelde evren, azalan bir değerle de olsa genişlemeyi sürdürür. böyle bir evrende paralel 2 ışın demeti gittikçe birbirinden uzaklaşır.
3. durum: eğer evrenin maddesel yoğunluğu, adına "kritik yoğunluk" denen dengeli bir değerdeyse, evren açık ve düz bir geometriye sahip olur. bu durumda evren genişlemeye devam eder ve paralel 2 ışın demeti sonsuza dek paralel kalır.
kozmik mikrodalga arka plan ışınımı gözlemleri ve başka bazı çalışmalar, evrenin 3. durumdaki kritik yoğunluk değerine sahip olduğunu gösteriyor. bu durumda, eğer bir gün aksini ispatlayacak kanıtlar ortaya çıkmazsa, evrenin düz olduğunu söylemeye devam edebiliriz.
evrenin tamamını göremiyoruz ve görebildiğimiz kadarına gözlenebilir evren diyoruz. bu nedenle konuştuğumuz birçok konu aslında evrenin tamamından ziyade görebildiğimiz kısmıyla ilgili. bu konu da öyle...
yerel bir ölçekte baktığımızda evren bize inişli çıkışlı, pürüzlü bir yapı olarak görülür çünkü içinde birçok kütle var ve bunlar uzay - zaman dokusunda dalgalanmalar oluşturuyor. mikro ölçekte baktığımızda da yine evren dalgalanmalar gösterir. ancak kozmolojik ölçekte baktığımızda bizi bekleyen sonuç farklıdır.
***
evrenin şekli neye bağlı? anahtar kelime: yoğunluk.
fizikçiler işin hesabını kitabını yapmış ve sonuçlar böyle çıkmış karşılarına:
1. durum: eğer evrenin maddesel yoğunluğu çok yüksek olursa, evren pozitif eğriliğe sahip olur ve küresel bir şekil alır. kapalı olan bu evren modeli, genişlemesinin gittikçe yavaşlaması sonucu kendi üzerine çöker. böyle bir evrende paralel 2 ışın demeti bir yerlerde mutlaka kesişir.
2. durum: eğer evrenin maddesel yoğunluğu çok düşük olursa, evren negatif eğriliğe sahip olur. hiperbolikuzay da denilen bu modelde evren, azalan bir değerle de olsa genişlemeyi sürdürür. böyle bir evrende paralel 2 ışın demeti gittikçe birbirinden uzaklaşır.
3. durum: eğer evrenin maddesel yoğunluğu, adına "kritik yoğunluk" denen dengeli bir değerdeyse, evren açık ve düz bir geometriye sahip olur. bu durumda evren genişlemeye devam eder ve paralel 2 ışın demeti sonsuza dek paralel kalır.
kozmik mikrodalga arka plan ışınımı gözlemleri ve başka bazı çalışmalar, evrenin 3. durumdaki kritik yoğunluk değerine sahip olduğunu gösteriyor. bu durumda, eğer bir gün aksini ispatlayacak kanıtlar ortaya çıkmazsa, evrenin düz olduğunu söylemeye devam edebiliriz.
devamını gör...
başörtülü biri ile evlenmek
sevdiğin insanla evlenmektir. farkı yoktur.
insanları ayrıştırmaktan vazgeçtiğimizde insan olmanın huzurunu kucaklayacağız.
insanları ayrıştırmaktan vazgeçtiğimizde insan olmanın huzurunu kucaklayacağız.
devamını gör...
küçükken inandığımız yalanlar
leyleklerin bebek getirdiği.
devamını gör...
ölülerin yakılması
yaşamın kaynağı olan toprağı öldükten sonra yücelteyim; tüm organikliğimden yararlansın, benden bitkiler, ağaçlar çıksın amacıyla asla istemeyeceğim bir uygulamadır. (bkz: kremasyon)
islam'a göre; insan vücudu kutsaldır, o yüzden alkol ya da herhangi bir uyuşturucu madde kullanımına izin verilmez. bir insanın aklı her zaman yerinde olmalı ve vücuduna da sağlıklı bakmalı der. güzel bir bakış bence.*
islam'a göre; insan vücudu kutsaldır, o yüzden alkol ya da herhangi bir uyuşturucu madde kullanımına izin verilmez. bir insanın aklı her zaman yerinde olmalı ve vücuduna da sağlıklı bakmalı der. güzel bir bakış bence.*
devamını gör...
george orwell
"bilinçlenene kadar asla isyan etmeyecekler, isyan edene kadar bilinçlenmeyecekler'' sözünün sahibi gazeteci, yazar ve gerilla...
devamını gör...
politik insan olmak
insanların oluşturduğu süregelen düzen içerisinde hayatta kalarak yükselme ihtimalini en yüksek düzeye çıkaran durumdur.
devamını gör...
istanbul sözleşmesi olayının çok abartılması
trollse kötü değilse daha kötü bir başlık.
devamını gör...
didim
bırakın denizi, güneşi bir kenara da önce tarihine bakalım diyeceğim amma malesef tarihi çalınmış bir beldedir.
efendim, anne babanın yazlık tercihi didim olunca her yaz hem ziyaret, hem tatil için uzun zamandır gittigim yerdir. bu sene üç beş on kez plan yaptıysamda henüz gidemedim. ancak annem sık sık arıyor ve “ne zaman geleceksin?” diye soruyor. gelde gitme! ancak özel nedenlerden dolayı son yıllarda gitmek istemedim. bu yaz da aileyi iki gün gördükten sonra, göcek istikametine devam edip, tatilimi burada eda etmeyi planlıyorum. *
benim gibi tarih meraklısı biri için öncelik antik kenti gezmektir. didim’e gittigim ilk yıl dedim ki ben şu ören yerlerini gezeyim.
amma velakin...
ana! kent yok. yani bildiğiniz yok. ulen bu kadar çalınır mı ya? ayakta kalan tek yapı apollon tapınağı. antik kent malesef diğer birçok tarihi eserlerimiz gibi yağmalanmış. apollon tapınağını ise büyük cüssesi nedeniyle götürülememiş olabilir. ne acı değil mi? ayrıca tapınağa gelirseniz hemen etrafına bakın evler, cafeler, dükkanlar. sit alanı olması gereken yere, dönemin sit kafalı yöneticileri tarafından imar izni verilmiş. lan oranın altında tarih yatıyor ya.

didyma, ikiz veya ikiz tepeler anlamına geliyor. didim adı antik kente benzerlikten dolayı sonradan verilmiştir. apollon tapınağına ise, kehanetler tapınağı denir. tarihi m.ö. 7 yy. kadar uzanır. nedeni ise, tapınak içerisinde din adamlarının gelecek hakkında kehanette bulunmalarıdır. konu hakkında pek bilgi yok. tapınağın yapımı bitirelememiştir. devasa boyutları ile yapı tamamlanmış olsaydı, sanırım dünya harikaları listesine girerdi. o derece görkemli bir yapı. helenistik dönemin en büyük 3 tapınağından biridir. mitolojiye göre müziğin, sanatın ve güneşin tanrısı apollon için yapılmıştır.

gelelim medusa hanım kızımıza, ilçenin sembolüdür. apollon tapınağı girişinde heykel ve kabartmaları vardır. sanırım hakkında en çok mit üretilen karakterlerden biridir. ben bilinen iki medusayı yazayım, siz karar verin. ilki bu tarz kabartma ve heykeller, o bölgeyi kötülüklerden korumak için yapılmış olmasıdır. ancak buradan bir hikaye çıkmaz. ikincisi daha esrarengizdir. mitoloji candır ya! gözlerine bakanı taşa çeviren, yılan saçlı bir hatundur medusa. bunlar aslında üç kız kardeşler. gorgon kardeşler denir. insan değil, canavar olarak tanımlanır. içlerinden biri ölümlüdür. tabii ki bu bizim didimli medusadır. insanların kahramanı “perseus” tarafından öldürülür. kelle, bedenden ayrılır. rivayet o ya, medusa öldüğünde hamiledir ve çocuğunun babası denizler ve depremler tanrısı “poseidon”dur. gerçi poseidon medusaya zorla sahip olmuş derler ama artık nabalı günahı onun boynuna.
tüm koylarını bilirim ki, az değil 27 koy vardır. gerçi ben o kadarını sayamadım ama var diyolla! denizi sakin ve sıcaktır. konum olarak ise kuşadası, çeşme ve bodrum’a yaklaşık bir saatlik mesafededir. yani sıkıldın mı? kaç git! benim tercihim genelde bodrum oluyordu. nedense bir türlü sevemedim kuşadası ve çeşmeyi.
başlığa yazan bir arkadaş, didim için kekoların yeri demiş. ulen ülkede aristokrasi var da bizim mi haberimiz yok? elin ingilizi gelmiş yerleşmiş. oksijeni bol diye. ayrıca ben avam olduğum ve herhangi bir hanedan soyundan gelmediğim için sorun yok.
bırakın altınkum plajını, yakın koylara gidin. ege bölgesini iyi bilirim. bir çok yerinden denize çivileme dalmışımdır. ancak didim bu anlamıyla fark yaratır. havuz gibidir denizi. yürü ha yürü boyu aşmıyor ve en önemlisi deniz suyu sıcaktır.
gelelim eğlenmeye. eskiden akşam eğlencesi için iyi mekanlar yoktu. ancak son yıllarda birbirinden güzel cafeler açıldı. ben bu yazıyı yazarken bakmadım ama umarım duruyorlardır. eflatun bar, temmuz bar, rehab barı öneririm. müzik dinlenilecek ve eş, dost varsa sevgili ile gidilecek iyi mekanlardır. ben annemi alır giderim, iki rock şarkı dinleriz artık.
olurda yolunuz düşerse bize uğrayın. ev giderken solda, dönerken solda. biz soldayız yani. çaya bekleriz.
efendim, anne babanın yazlık tercihi didim olunca her yaz hem ziyaret, hem tatil için uzun zamandır gittigim yerdir. bu sene üç beş on kez plan yaptıysamda henüz gidemedim. ancak annem sık sık arıyor ve “ne zaman geleceksin?” diye soruyor. gelde gitme! ancak özel nedenlerden dolayı son yıllarda gitmek istemedim. bu yaz da aileyi iki gün gördükten sonra, göcek istikametine devam edip, tatilimi burada eda etmeyi planlıyorum. *
benim gibi tarih meraklısı biri için öncelik antik kenti gezmektir. didim’e gittigim ilk yıl dedim ki ben şu ören yerlerini gezeyim.
amma velakin...
ana! kent yok. yani bildiğiniz yok. ulen bu kadar çalınır mı ya? ayakta kalan tek yapı apollon tapınağı. antik kent malesef diğer birçok tarihi eserlerimiz gibi yağmalanmış. apollon tapınağını ise büyük cüssesi nedeniyle götürülememiş olabilir. ne acı değil mi? ayrıca tapınağa gelirseniz hemen etrafına bakın evler, cafeler, dükkanlar. sit alanı olması gereken yere, dönemin sit kafalı yöneticileri tarafından imar izni verilmiş. lan oranın altında tarih yatıyor ya.

didyma, ikiz veya ikiz tepeler anlamına geliyor. didim adı antik kente benzerlikten dolayı sonradan verilmiştir. apollon tapınağına ise, kehanetler tapınağı denir. tarihi m.ö. 7 yy. kadar uzanır. nedeni ise, tapınak içerisinde din adamlarının gelecek hakkında kehanette bulunmalarıdır. konu hakkında pek bilgi yok. tapınağın yapımı bitirelememiştir. devasa boyutları ile yapı tamamlanmış olsaydı, sanırım dünya harikaları listesine girerdi. o derece görkemli bir yapı. helenistik dönemin en büyük 3 tapınağından biridir. mitolojiye göre müziğin, sanatın ve güneşin tanrısı apollon için yapılmıştır.

gelelim medusa hanım kızımıza, ilçenin sembolüdür. apollon tapınağı girişinde heykel ve kabartmaları vardır. sanırım hakkında en çok mit üretilen karakterlerden biridir. ben bilinen iki medusayı yazayım, siz karar verin. ilki bu tarz kabartma ve heykeller, o bölgeyi kötülüklerden korumak için yapılmış olmasıdır. ancak buradan bir hikaye çıkmaz. ikincisi daha esrarengizdir. mitoloji candır ya! gözlerine bakanı taşa çeviren, yılan saçlı bir hatundur medusa. bunlar aslında üç kız kardeşler. gorgon kardeşler denir. insan değil, canavar olarak tanımlanır. içlerinden biri ölümlüdür. tabii ki bu bizim didimli medusadır. insanların kahramanı “perseus” tarafından öldürülür. kelle, bedenden ayrılır. rivayet o ya, medusa öldüğünde hamiledir ve çocuğunun babası denizler ve depremler tanrısı “poseidon”dur. gerçi poseidon medusaya zorla sahip olmuş derler ama artık nabalı günahı onun boynuna.
tüm koylarını bilirim ki, az değil 27 koy vardır. gerçi ben o kadarını sayamadım ama var diyolla! denizi sakin ve sıcaktır. konum olarak ise kuşadası, çeşme ve bodrum’a yaklaşık bir saatlik mesafededir. yani sıkıldın mı? kaç git! benim tercihim genelde bodrum oluyordu. nedense bir türlü sevemedim kuşadası ve çeşmeyi.
başlığa yazan bir arkadaş, didim için kekoların yeri demiş. ulen ülkede aristokrasi var da bizim mi haberimiz yok? elin ingilizi gelmiş yerleşmiş. oksijeni bol diye. ayrıca ben avam olduğum ve herhangi bir hanedan soyundan gelmediğim için sorun yok.
bırakın altınkum plajını, yakın koylara gidin. ege bölgesini iyi bilirim. bir çok yerinden denize çivileme dalmışımdır. ancak didim bu anlamıyla fark yaratır. havuz gibidir denizi. yürü ha yürü boyu aşmıyor ve en önemlisi deniz suyu sıcaktır.
gelelim eğlenmeye. eskiden akşam eğlencesi için iyi mekanlar yoktu. ancak son yıllarda birbirinden güzel cafeler açıldı. ben bu yazıyı yazarken bakmadım ama umarım duruyorlardır. eflatun bar, temmuz bar, rehab barı öneririm. müzik dinlenilecek ve eş, dost varsa sevgili ile gidilecek iyi mekanlardır. ben annemi alır giderim, iki rock şarkı dinleriz artık.
olurda yolunuz düşerse bize uğrayın. ev giderken solda, dönerken solda. biz soldayız yani. çaya bekleriz.

devamını gör...
şu anda ihtiyacınız olan buluş
migrenimi tamamen geçirebilecek herhangi bir buluş olabilir. günlerdir geçmedi kafamı duvara vuracağım artık.
devamını gör...
sözlüğün kalitesinin çok düşmesi
bu durumu kalitenin düşmesinden ziyade kalitenin hiç artmaması olarak kabul ediyorum.
bu durum hakkında birkaç kelâm etmek istiyorum.
şöyle ki;
karma puan bahsi
bu sistemin varlığı, girilen tanımlarda nitelin değil nicelin daha önemli olduğunu söylüyor bize.
yazarlar bir yarış halinde, üç dört kelimeden ibaret anlık düşündüğünü tanım olarak giriyor.
bu da kaliteyi düşüren yegane sebeplerden biri.
karma sisteminin puanlama metodu, nitelikli tanımlara daha kıymet verecek şekilde yeniden düzenlenmeli diye düşünüyorum.
hiç olmasa da olur da hadi neyse yazma motivasyonunu arttırıyor diyelim.
evet, bilgi kategorisi bunun için yapıldı, gayette iyi oldu.
#317930 tanımda dediğim gibi (bkz: yetmez ama evet). yetmedi.
el emeği göz nuru tanımlar giren yazarlara adres olarak wikipedia'yı göstermek
bu durum epey can sıkıcı olmaya başladı. peki bunu yaparken ne gibi bir argüman sunuluyor? biz buraya kafa dağıtmaya, eğlenmeye geliyoruz deniliyor.
tamam ne güzel hep birlikte kafa dağıtalım.
kafa dağıtma, kafa dağıtma peki neymiş bu kafa dağıtma?
(bkz: bir kezbanla karşılaşıldığında yapılması gerekenler)
(bkz: kafa sözlük'te kızların teklif etmesi)
(bkz: kadın dediğin ince belli ve bakımlı olmalı diyen erkek)
burada asıl sıkıntı bu başlıkların açılıp tanımların girilmesinden çok, bu tanımları girenlerin kendini haklı ilan ederek bilgi tanımları girenlere yallah wikipedia'ya diyerek yol göstermesi olsa gerek.
çaylak(!) yazarlara yapılan adaletsizlik
hukukta temel bir ilke vardır. kanunların geriye yürümezliği ilkesi, kazanılan hakkın geriye alınamayacağı gibi de yorumlanır.
dört beş tane tanım girmesine rağmen kaliteleriyle kendilerini açıp açıp okutturan yazarlar bir gecede çaylak oldu. böyle insanları yazarlıktan çaylaklık mertebesine düşürmek hiç yakışık almadı.
bana yapılan bir eylem olsa bu, 100 karma puanı falan umrumda olmadan bir daha yazmazdım herhalde.
ayrıca;
kalemi sağlam, bilgilerinden nasiplendiğimiz yazarlara şükranlarımı sunuyorum.
mahrum etmeyin bendenizi yazılarınızdan. yazmaya devam ediniz.
kısa bir ekleme: işbu tanım, öznel görüşleri yansıtmakta olup, tartışılmaya her daim açıktır.
bu durum hakkında birkaç kelâm etmek istiyorum.
şöyle ki;
karma puan bahsi
bu sistemin varlığı, girilen tanımlarda nitelin değil nicelin daha önemli olduğunu söylüyor bize.
yazarlar bir yarış halinde, üç dört kelimeden ibaret anlık düşündüğünü tanım olarak giriyor.
bu da kaliteyi düşüren yegane sebeplerden biri.
karma sisteminin puanlama metodu, nitelikli tanımlara daha kıymet verecek şekilde yeniden düzenlenmeli diye düşünüyorum.
hiç olmasa da olur da hadi neyse yazma motivasyonunu arttırıyor diyelim.
evet, bilgi kategorisi bunun için yapıldı, gayette iyi oldu.
#317930 tanımda dediğim gibi (bkz: yetmez ama evet). yetmedi.
el emeği göz nuru tanımlar giren yazarlara adres olarak wikipedia'yı göstermek
bu durum epey can sıkıcı olmaya başladı. peki bunu yaparken ne gibi bir argüman sunuluyor? biz buraya kafa dağıtmaya, eğlenmeye geliyoruz deniliyor.
tamam ne güzel hep birlikte kafa dağıtalım.
kafa dağıtma, kafa dağıtma peki neymiş bu kafa dağıtma?
(bkz: bir kezbanla karşılaşıldığında yapılması gerekenler)
(bkz: kafa sözlük'te kızların teklif etmesi)
(bkz: kadın dediğin ince belli ve bakımlı olmalı diyen erkek)
burada asıl sıkıntı bu başlıkların açılıp tanımların girilmesinden çok, bu tanımları girenlerin kendini haklı ilan ederek bilgi tanımları girenlere yallah wikipedia'ya diyerek yol göstermesi olsa gerek.
çaylak(!) yazarlara yapılan adaletsizlik
hukukta temel bir ilke vardır. kanunların geriye yürümezliği ilkesi, kazanılan hakkın geriye alınamayacağı gibi de yorumlanır.
dört beş tane tanım girmesine rağmen kaliteleriyle kendilerini açıp açıp okutturan yazarlar bir gecede çaylak oldu. böyle insanları yazarlıktan çaylaklık mertebesine düşürmek hiç yakışık almadı.
bana yapılan bir eylem olsa bu, 100 karma puanı falan umrumda olmadan bir daha yazmazdım herhalde.
ayrıca;
kalemi sağlam, bilgilerinden nasiplendiğimiz yazarlara şükranlarımı sunuyorum.
mahrum etmeyin bendenizi yazılarınızdan. yazmaya devam ediniz.
kısa bir ekleme: işbu tanım, öznel görüşleri yansıtmakta olup, tartışılmaya her daim açıktır.
devamını gör...
beyaz gemi
zift karası kalpli damadı başta olmak üzere kaba davranışlara maruz kalan iyi niyetli bir dede, sığ düşünceli bir üvey nine ve belli belirsiz birkaç akrabayla birlikte küçük,belirsiz bir köy bozması beldede yaşayan, annesi ve babası tarafından öylece bırakılmış yapayalnız, kayalarla arkadaşlık yapan, her zaman ilerideki beyaz gemide babasına kavuşmayı hayal eden bu uğurda canından olan bir çocuğun hikayesi.
duzeltme: geyiklere karşı dedesiyle birlikte ayrı hayranlık besliyorlar.
duzeltme: geyiklere karşı dedesiyle birlikte ayrı hayranlık besliyorlar.
devamını gör...
makarna ile iyi giden şeyler
kola.
devamını gör...
karakter oluşumunda internetin önemi
etkisi çok büyük olan önemdir.
iyi ya da kötü tartışması yapmak yerine birkaç örnek vermek istiyorum, tabii ki istisnalar var.
hepsi öznel fikirlerim, bir kanıt sunmak ya da tez yazmak gibi bi gayem yok, umarım fazla ciddiye alınmaz.
sanırım ebeveynlik kavramının değeri azaldı, bir çocuğa teker teker değerleri öğretmek yerine kendi başına öğrenmesi için çabalıyor artık aileler, bizim küçükken aile toplantılarında yapıp dayak yiyeceğimiz* bir hareketi şimdinin çocukları rahatlıkla yapıyor.
üstelik üzerine alkış alıp, bütün ailenin profillerinde paylaşılıyor, çocuk hareketinin yanlış olduğunu idrak edemiyor bile.
ebeveynler çok rahatlaşmaya, çocuklar çok garip davranmaya başladı.
internet sayesinde bir şeyin fanatiği, geek'i olmak çok basitleşti. insanlar okumadığı kitap, bilmediği yazar hakkında bile hiç zorlanmadan konuşabiliyor. hatta birbirleriyle tartışıyorlar bile, ''x'i okuyan da ne bileyim...''
fanatiklerde de gereksiz bi özgüven patlaması var, en ''elit'' çevrede bile lakayt, saygısızca konuşan tipler azınsanmayacak kadar çok. müzik ekipmanı forumunda bile ''bu marka dışını almayın, aptallar!'' gibi konuşanlar var.
sürekli olarak inanç tartışmasına maruz kalıyoruz, bu bizi daha mı esnek yoksa daha mı muhafazakar yapıyor, pek bi fikrim yok.
en komik, en eğlenceli konularda bile birbirimize tahammülümüz yok, espri yapana ''esprin kötü!'' demek için fırsat kolluyoruz, e tamam da adamın mizahi personası o belki, neden abartıyoruz?
zamanla eklerim bir şeyler, dursun başlığım başımın ucunda, daha kahvaltımı bile etmedim yahu!
iyi ya da kötü tartışması yapmak yerine birkaç örnek vermek istiyorum, tabii ki istisnalar var.
hepsi öznel fikirlerim, bir kanıt sunmak ya da tez yazmak gibi bi gayem yok, umarım fazla ciddiye alınmaz.
sanırım ebeveynlik kavramının değeri azaldı, bir çocuğa teker teker değerleri öğretmek yerine kendi başına öğrenmesi için çabalıyor artık aileler, bizim küçükken aile toplantılarında yapıp dayak yiyeceğimiz* bir hareketi şimdinin çocukları rahatlıkla yapıyor.
üstelik üzerine alkış alıp, bütün ailenin profillerinde paylaşılıyor, çocuk hareketinin yanlış olduğunu idrak edemiyor bile.
ebeveynler çok rahatlaşmaya, çocuklar çok garip davranmaya başladı.
internet sayesinde bir şeyin fanatiği, geek'i olmak çok basitleşti. insanlar okumadığı kitap, bilmediği yazar hakkında bile hiç zorlanmadan konuşabiliyor. hatta birbirleriyle tartışıyorlar bile, ''x'i okuyan da ne bileyim...''
fanatiklerde de gereksiz bi özgüven patlaması var, en ''elit'' çevrede bile lakayt, saygısızca konuşan tipler azınsanmayacak kadar çok. müzik ekipmanı forumunda bile ''bu marka dışını almayın, aptallar!'' gibi konuşanlar var.
sürekli olarak inanç tartışmasına maruz kalıyoruz, bu bizi daha mı esnek yoksa daha mı muhafazakar yapıyor, pek bi fikrim yok.
en komik, en eğlenceli konularda bile birbirimize tahammülümüz yok, espri yapana ''esprin kötü!'' demek için fırsat kolluyoruz, e tamam da adamın mizahi personası o belki, neden abartıyoruz?
zamanla eklerim bir şeyler, dursun başlığım başımın ucunda, daha kahvaltımı bile etmedim yahu!
devamını gör...
gölgede aynı
mustafa sandal'ın 1996 çıkışlı albümü.
ismi kalıcı olmuş, 90'lar popun sembolü haline gelmiştir.
ismi kalıcı olmuş, 90'lar popun sembolü haline gelmiştir.
devamını gör...