iç enerji
bir sistem içindeki parçacıkların sahip olduğu her türlü hareketten kaynaklanan potansiyel ve kinetik enerjilerin toplamı. bu enerjinin kendisi doğrudan ölçülemez. ancak 2 farklı sistemin 2 farklı durumda ortaya çıkardığı iç enerji değişimi ölçülebilir.
bulunduğu ortamdan ısı alan sistemlerde iç enerji artar. ısı kaybı yaşayan sistemlerde ise iç enerji azalır.
bulunduğu ortamdan ısı alan sistemlerde iç enerji artar. ısı kaybı yaşayan sistemlerde ise iç enerji azalır.
devamını gör...
memlekette hala güzel insanlar var dedirten olaylar
geçenlerde arabamın bagajı bozulmuştu. ne zaman açsam, elimle destek vermediğim halde, kafama düşme eğilimindeydi. tabi ben kaç kez düzeltmeye çalıştım. o bagajı tutan demirle kapısı arasında kaldı elim bikeresinde. eeeeh dedim ne halin varsa gör.
ev alışverişi için markete girdim, çıktım. “bagaj kafama düşme seni mahfederim bak” diye tehditler savuruyorum içimden. bi elim kapakta tek elle aldıklarımı yerleştirmeye çalışıyorum.
sonra bi mucize oldu. ak sakalsız bir dede geldi, sorunumu gözlemlemiş. dur bekle diyip koştu arabasından alet takımını kaptı geldi. o bagajı tutan iki demiri de sabitledi. amca teşek... dediğimle kaldım. koşar adım bindi arabasına gitti.
işte o gün insanlık ölmemiş ya helal sana be dedem dedim ve yeniden umutlanmaya başladım.
ev alışverişi için markete girdim, çıktım. “bagaj kafama düşme seni mahfederim bak” diye tehditler savuruyorum içimden. bi elim kapakta tek elle aldıklarımı yerleştirmeye çalışıyorum.
sonra bi mucize oldu. ak sakalsız bir dede geldi, sorunumu gözlemlemiş. dur bekle diyip koştu arabasından alet takımını kaptı geldi. o bagajı tutan iki demiri de sabitledi. amca teşek... dediğimle kaldım. koşar adım bindi arabasına gitti.
işte o gün insanlık ölmemiş ya helal sana be dedem dedim ve yeniden umutlanmaya başladım.
devamını gör...
sözlük yazarlarının başucu kitapları
benim için şöyle olan listedir:
1. dönüşüm - kafka
2. karanlığın yüreği - joseph conrad
3. kedi beşiği - kurt vonnegut
4. kutu adam - kobo abe
5. varolmanın dayanılmaz hafifliği - milan kundera
6. beni asla bırakma - kazuo ishiguro
7. saf - andrew miller
8. körleşme - elias canetti
9. faust- goethe
10. kanını satan adam - yu hua
1. dönüşüm - kafka
2. karanlığın yüreği - joseph conrad
3. kedi beşiği - kurt vonnegut
4. kutu adam - kobo abe
5. varolmanın dayanılmaz hafifliği - milan kundera
6. beni asla bırakma - kazuo ishiguro
7. saf - andrew miller
8. körleşme - elias canetti
9. faust- goethe
10. kanını satan adam - yu hua
devamını gör...
istanbul sözleşmesini savunan müslüman
benim o müslüman. bal gibi savunuyorum hem de. dahası bir müslümanın feminist olabileceğini de savunuyorum. aksini iddia eden ispat eder. bu kadar da iddialıyım.
#653402 (bkz: hem feminist hem müslüman olunabilir mi sorunsalı)*
bir kişiye müslüman diyebilmemiz için iman esaslarını ve hz. muhammed'in allah'ın elçisi olduğunu kabul etmesi gerekir. müslüman olmak için bu kadarı yeterlidir. bir müslüman inandığı kitabın öngördüğü kurallara uymamakla dinden çıkmaz.
dinden çıkabilmesi, müslüman kimliğini kaybedebilmesi için allah'a şirk koşması gerekir. mesela allah'a kalorifer peteğini ortak koşsa dese ki evreni tanrı ve kalorifer peteği birlikte yaratmıştır, şirke girer ve müslüman sıfatını kaybeder.
bu bağlamda kişi bilinen büyük günahlardan içki içmek veya zina yapmak fiillerini işlese yine müslüman sıfatını kaybetmez. ya da mesela kur'andaki miras hükümlerini bir müslüman uygulamasa diyelim müslümanlığından bir şey kaybeder mi? kaybetmez.
diyelim ki feminist olan bir kişi islam dininin hükümlerine aykırı hareket etmek zorunda olsun, feminist olabilmek için. onun bu aykırı davranışları iman dairesinden çıkmasını sonuçlar mı? bence sonuçlamaz. olsa olsa tutarsız ve çelişkili davranmış olur.
şunu derseniz; bir müslüman feminist olmamalı, buna hiçbir şey demem. gerçekten de feminist teori ile islam dini örtüşüyor gibi görünmüyor. her iki alana da hakim olmadığım için daha fazla bir şey diyemem açıkçası.
ama feminist olmakla kişi dinden çıkar müslüman kimliğini kaybeder diyorsanız, lütfen bu tanıma anti-tez geliştirin.
sonuç olarak bir müslüman feminist olabilir ve müslüman kimliğini kaybetmez dediğim sorunsaldır.
#653402 (bkz: hem feminist hem müslüman olunabilir mi sorunsalı)*
bir kişiye müslüman diyebilmemiz için iman esaslarını ve hz. muhammed'in allah'ın elçisi olduğunu kabul etmesi gerekir. müslüman olmak için bu kadarı yeterlidir. bir müslüman inandığı kitabın öngördüğü kurallara uymamakla dinden çıkmaz.
dinden çıkabilmesi, müslüman kimliğini kaybedebilmesi için allah'a şirk koşması gerekir. mesela allah'a kalorifer peteğini ortak koşsa dese ki evreni tanrı ve kalorifer peteği birlikte yaratmıştır, şirke girer ve müslüman sıfatını kaybeder.
bu bağlamda kişi bilinen büyük günahlardan içki içmek veya zina yapmak fiillerini işlese yine müslüman sıfatını kaybetmez. ya da mesela kur'andaki miras hükümlerini bir müslüman uygulamasa diyelim müslümanlığından bir şey kaybeder mi? kaybetmez.
diyelim ki feminist olan bir kişi islam dininin hükümlerine aykırı hareket etmek zorunda olsun, feminist olabilmek için. onun bu aykırı davranışları iman dairesinden çıkmasını sonuçlar mı? bence sonuçlamaz. olsa olsa tutarsız ve çelişkili davranmış olur.
şunu derseniz; bir müslüman feminist olmamalı, buna hiçbir şey demem. gerçekten de feminist teori ile islam dini örtüşüyor gibi görünmüyor. her iki alana da hakim olmadığım için daha fazla bir şey diyemem açıkçası.
ama feminist olmakla kişi dinden çıkar müslüman kimliğini kaybeder diyorsanız, lütfen bu tanıma anti-tez geliştirin.
sonuç olarak bir müslüman feminist olabilir ve müslüman kimliğini kaybetmez dediğim sorunsaldır.
devamını gör...
bir kadının kendine yapabileceği en iyi şey
bağımsız olmak
devamını gör...
çin'in wuhan kentinde yılbaşı kutlaması
nefret dolu söylemlere sahne olan kutlama.
oradaki insanlar da dayanılmaz çileler çektiler. bu nefret, kültürlerinde binlerce yıldır var olan yeme-içme alışkanlıkları yüzünden ise çok saçma. adamlar bize göre iğrenç şeyler tüketiyorlar evet ama biz de mesela hayvan bağırsağı, cinsel organı v. s. yiyoruz. bu bir argüman olamaz.
ha bu nefret çin devletinin bu virüsü bilerek ve isteyerek üretip yaydığı tezine dayanıyorsa o daha da saçma. velev ki böyle oldu, oradaki halkın bunda doğrudan ne suçu var? adamlar sevdikleri ile yılbaşını kutlamamalı mı? geleceğe ümitle bakmamalı mı?
bu mantıkla, ikinci dünya savaşında ve sonrasında dünyanın ağzına s. çan alman halkının, rus halkının, ortaçağda şehir altyapılarına gerekli yatırımı yapmayan, temizlikten bi haber olup insanlık tarihinin gördüğü en ağır ve uzun süren veba salgınına sebep olan ingiliz ve fransız halkının doğum günü bile kutlamaması lazım.
sırf yazmış olmak için cahilce şeyler yazmayın. "kafa" nızı kullanın.
oradaki insanlar da dayanılmaz çileler çektiler. bu nefret, kültürlerinde binlerce yıldır var olan yeme-içme alışkanlıkları yüzünden ise çok saçma. adamlar bize göre iğrenç şeyler tüketiyorlar evet ama biz de mesela hayvan bağırsağı, cinsel organı v. s. yiyoruz. bu bir argüman olamaz.
ha bu nefret çin devletinin bu virüsü bilerek ve isteyerek üretip yaydığı tezine dayanıyorsa o daha da saçma. velev ki böyle oldu, oradaki halkın bunda doğrudan ne suçu var? adamlar sevdikleri ile yılbaşını kutlamamalı mı? geleceğe ümitle bakmamalı mı?
bu mantıkla, ikinci dünya savaşında ve sonrasında dünyanın ağzına s. çan alman halkının, rus halkının, ortaçağda şehir altyapılarına gerekli yatırımı yapmayan, temizlikten bi haber olup insanlık tarihinin gördüğü en ağır ve uzun süren veba salgınına sebep olan ingiliz ve fransız halkının doğum günü bile kutlamaması lazım.
sırf yazmış olmak için cahilce şeyler yazmayın. "kafa" nızı kullanın.
devamını gör...
kağıttan hayatlar
boşa geçen 1 saat 37 dk’ma oturup hüngür hüngür ağlayacağım netflix dizisi. ilk 15 dk da izleyemeyeceğimi anladım ama yarım bırakılan kitap- dizi- filmlere karşı takıntılıyım. zoraki bitirdim. emeğe saygım var ama beğenemedim. kendim adına zaman kaybı bulduğum film.
devamını gör...
benden bu kadar
orjinal adı "as good as it gets" olan jack nicholson ve helen hunt'ın başrollerini oynadığı bir komedi filmidir. homofobi, obsesif kompulsif bozukluk gibi durumlara sahip bencil, huysuz, aksiii, naletttt, değişikliğe kapalı ama ünlü bir yazarın hikayesinden bir kesit sunmaktadır. (pandemi zamanında tekrar izlenmesi gereken filmlerden biridir diye düşünüyorum, özellikle temizlikle ilgili ufak takıntılı davranışlar bize bu dönem yardımcı olabilir)*. başrolümüz; eşcinsel komşusuyla ve onun köpeğiyle vakit geçirir, her zaman gittiği restorandaki garsona aşık olur ve hayatı yavaştan değişmeye başlar. aşkın ve insan sevgisinin tedavi edeceği şeylerin de olabileceğini anlatır bu film bize...
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan yazarın asıl amacı
profil fotoğrafı koyabilme hakkını kullanmak istemesidir muhtemelen.
neden sürekli insanları eleştirmek için gereksiz şeylere takılıyorsunuz ki ?
neden sürekli insanları eleştirmek için gereksiz şeylere takılıyorsunuz ki ?
devamını gör...
tek gecelik manitayla gezerken hızla yapılan para hesabı
eve gidene kadar gocertmis kadınla da seks yapma mümkünse.. her işin bir adabı var dostum.. ya kadını iyi seçeceksin ya da para hesabı yapmayacaksın.. fakir gibi düşünüp zengin gibi yiyemezsin..
devamını gör...
devinimsizlik
durağanlık, monotonluk.
can yayınları'ndan aykut derman çevirisi josé saramago - görmek romanında bu kelimenin yanına huzursuzluk kelimesi parantezlenmiş.
salonda yalnızca loş bir avluya bakan iki dar pencere bulunduğundan, güneşli havalarda bile havayı daha boğucu kılan nemin dışında, yerel bir deyimle söyleyecek olursak, bıçakla kesilebilecek bir devinimsizlik (huzursuzluk) vardı.
can yayınları'ndan aykut derman çevirisi josé saramago - görmek romanında bu kelimenin yanına huzursuzluk kelimesi parantezlenmiş.
salonda yalnızca loş bir avluya bakan iki dar pencere bulunduğundan, güneşli havalarda bile havayı daha boğucu kılan nemin dışında, yerel bir deyimle söyleyecek olursak, bıçakla kesilebilecek bir devinimsizlik (huzursuzluk) vardı.
devamını gör...
türkiye'nin en güzel kadını
benim. çünkü iddia etmek bedava.
devamını gör...
iyi insanlara devamlı nankörce muamele edilmesi
şevkle çalışanı,zevkle öperlermiş diye düşünüyorum şahsen. insan denen mahlukat maalesef kii iyilikten hoşgörüden anlamıyor. lakin nerde onu ezikleyen sindirmeye çalışan bir kitle varsa onun kölesi oluyor.
devamını gör...
vladimir putin
putin'in hayatıyla ilgili okuduğum en ilginç bilgi hillary clinton’ın “zor seçenekler” adlı kitabından bir alıntı.
dünya'nın kaderini belki de bir çift ayakkabı değiştirdi.
ikinci dünya savaşı’ydı. savaş bölgesinden memleketi olan leningrad'a (st. petersburg) izne gelmiş bir asker, evinin bulunduğu caddeye doğru giderken, alman bombardımanı sonucu ölenleri taşıyan bir kamyonla karşılaştı. ölüler “toplu gömülmek” üzere mezarlığa götürülüyordu. cesetlerin arasında askerin dikkatini çeken bir şey vardı; bir ayakkabı…
eşine aldığı ayakkabıya benziyordu. eve gidip gitmeme konusunda tereddüt geçirdikten sonra, görevliye, “ayakkabıyı giyen ölüyü görmek istediğini” söyledi. görevli izin verdi. asker kamyona çıktı, cesede baktı… karısıydı…
görevliye “cesedin kendi karısı olduğunu onu alıp kendisinin gömmek istediğini” söyledi. görevlinin yardımıyla ceset indirildi. asker karısının zor da olsa nefes aldığını gördü ve onu alıp hastaneye götürdü… yapılan müdahaleler sonucu kadın kurtarıldı, iyileşti ve normal hayata döndü…
işte o kadın hamile kaldı ve 7 ekim 1952’de rusya cumhurbaşkanı vladimir vladimiroviç putin’i doğurdu…
tesadüfün böylesine ne demeli?… en umulmadık yerlerde ve zamanlarda insan aklının zor kabul edeceği dramlar yaşanabilir.
dünya'nın kaderini belki de bir çift ayakkabı değiştirdi.
ikinci dünya savaşı’ydı. savaş bölgesinden memleketi olan leningrad'a (st. petersburg) izne gelmiş bir asker, evinin bulunduğu caddeye doğru giderken, alman bombardımanı sonucu ölenleri taşıyan bir kamyonla karşılaştı. ölüler “toplu gömülmek” üzere mezarlığa götürülüyordu. cesetlerin arasında askerin dikkatini çeken bir şey vardı; bir ayakkabı…
eşine aldığı ayakkabıya benziyordu. eve gidip gitmeme konusunda tereddüt geçirdikten sonra, görevliye, “ayakkabıyı giyen ölüyü görmek istediğini” söyledi. görevli izin verdi. asker kamyona çıktı, cesede baktı… karısıydı…
görevliye “cesedin kendi karısı olduğunu onu alıp kendisinin gömmek istediğini” söyledi. görevlinin yardımıyla ceset indirildi. asker karısının zor da olsa nefes aldığını gördü ve onu alıp hastaneye götürdü… yapılan müdahaleler sonucu kadın kurtarıldı, iyileşti ve normal hayata döndü…
işte o kadın hamile kaldı ve 7 ekim 1952’de rusya cumhurbaşkanı vladimir vladimiroviç putin’i doğurdu…
tesadüfün böylesine ne demeli?… en umulmadık yerlerde ve zamanlarda insan aklının zor kabul edeceği dramlar yaşanabilir.
devamını gör...
bonnie and clyde
tam olarak romantize edildikleri an; 12 nisan günü bonni ve clayd'ında olduğu 5 suçlunun eller yukarı dışarı çıkın demesiyle başlıyor. müthiş bir çatışma çıkıyor. o sırada bonnie ve clayde kaçıyorlar. arkalarında ise banyo edilmemiş film ruloları ve aşk şiirleri bırakıyorlar. o andan itibaren gazete manşetlerini süslüyorlar.
''
''
130 kurşun atılarak, delik deşik olmuş çaldıkları araba, sahibi tarafında küçük bir servete satılmıştır. şu an nevada'da bir kumarhanede sergilenmektedir. ''
''
adli tabip, clyde'da 17 ve bonnie'de 26 giriş yarası olduğunu söyledi.
öldükleri araba şehir merkezine çekilince insanlar etrafını sararar cesetlerde hatıra almaya çalıştılar. kimisi kanlı elbiselerini, kimisi saçlarını yağmalıyordu. inanmayacaksınız belki ama barrow'un tetik parmağını kopartmaya çalışanlar bile vardı.
olaylardan sonra polis memuru prentiss oakley kanun kaçaklarına teslim olma imkanı verilmediği için pişmanlık duyduğunu ifade etmiştir.
şimdi bu aşıklar özellikle gemiyi azıya aldıktan sonra özellikle eyalet sınırlarında konaklıyor
neden?
çünkü; eyalet sınırı yasası var.
bu yasaya göre polisler görevli oldukları eyaletten, diğer eyalete geçemiyorlar. bu sebeple bizim aşıklar hep sınırlarda suç işliyorlar.
tabi sadece bonnie ve clyde değil...tüm suçlular aynı taktiği kullanıyor.
hal böyle olunca; banka soygunu, adam kaçırma gibi suçlar için ,eyalet sınırlarını geçerek yakalanabilmesine olanak sağlayan fbi kurulmuş oluyor.
''

130 kurşun atılarak, delik deşik olmuş çaldıkları araba, sahibi tarafında küçük bir servete satılmıştır. şu an nevada'da bir kumarhanede sergilenmektedir. ''

adli tabip, clyde'da 17 ve bonnie'de 26 giriş yarası olduğunu söyledi.
öldükleri araba şehir merkezine çekilince insanlar etrafını sararar cesetlerde hatıra almaya çalıştılar. kimisi kanlı elbiselerini, kimisi saçlarını yağmalıyordu. inanmayacaksınız belki ama barrow'un tetik parmağını kopartmaya çalışanlar bile vardı.
olaylardan sonra polis memuru prentiss oakley kanun kaçaklarına teslim olma imkanı verilmediği için pişmanlık duyduğunu ifade etmiştir.
şimdi bu aşıklar özellikle gemiyi azıya aldıktan sonra özellikle eyalet sınırlarında konaklıyor
neden?
çünkü; eyalet sınırı yasası var.
bu yasaya göre polisler görevli oldukları eyaletten, diğer eyalete geçemiyorlar. bu sebeple bizim aşıklar hep sınırlarda suç işliyorlar.
tabi sadece bonnie ve clyde değil...tüm suçlular aynı taktiği kullanıyor.
hal böyle olunca; banka soygunu, adam kaçırma gibi suçlar için ,eyalet sınırlarını geçerek yakalanabilmesine olanak sağlayan fbi kurulmuş oluyor.
devamını gör...
eski sevgili
sigarayı bırakmak gibi, beynimin bir köşesinde her an ‘uyudun mu’ mesajı atmaya hazır bir bölge var.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
nazım hikmet
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
nazım hikmet
devamını gör...