hoşlanılan kişinin önünde rezil olmak
genelde hep öyle olur zaten. ah bir sakarlık gelir elim ayağıma dolanır, saçma sapan konuşur cümlelerimi toplayamam.
devamını gör...
pantolon
orijini fransızca le pantolon kelimesidir.
kelimenin kökeni roma’da ruhani kişiliğiyle tanınan ve yine burada 303 yılında diocletion tarafından başı kesilmek suretiyle öldürülmüş bir din adamı, fizikçi ve aynı zamanda hıristiyan hekimlerin piri olarak anılan aziz pantaleone’e dayanır. buradan
pantolonun ilk defa asyada kullanıldığı düşünülmekte. pantolana dair ilk kayıtlar m.ö 6. yüzyılda avrasya'dan gelen kabilelerde kadın ve erkeklerin giydiği diz altı - bilek seviyesinde pantolondan bahsedilmekte. bu dönemde farsların, sarmatyalıların, ermenilerin ve orta asya halklarının pantolon giydiği belgelenmekte.
kimi türk tarihçiler ise pantolonun orijini türklerin giydiği potura dayandırmakta.
orijini hangi millet olursa olsun pantolon ilk çıkış noktasında hem kadınların hem erkeklerin giydiği bir kıyafetken, zaman içinde modern anlamda pantolon batı dünyasında sadece erkek kıyafetine dönüşmüştür. türkiye'de dahil olmak üzere asyada ise pantolon tarzı şalvar ve benzerleri kadın tarafından kullanılmıştır.
amerika'da ve avrupa'da kadınlar son derece rahat ve kullanışlı olan bu kıyafeti günlük hayatta kullanabilmek için mücadele etmek zorunda kalmışlardır. 1851'de elizabeth smith miller amerika'da etek altı türk pantolonu denilen şalvarı sunmuştur. bloomers olarak adlandırılan u kıyafet kısa ceketle giyilmekteydi.

1960 ve 70'lerde kadın haklları derneklerinin eylemleri ve baskılarıyla amerika ve avrupa'da pantolon kadınlar için uygun bir kıyafet olarak görülmeye başlamıştır. bugün pantolon tekrar ilk çıkış noktasında olduğu gibi her cinsiyetten insanın günlük kıyafeti olmuştur.
türkiye'de ise 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başından itibaren şalvar ve potur gibi kıyafetler aşağılanmaya başlanırken, 19. yüzyılda modern kadın demek avrupanın sıkıcı ve cinsiyetçi modern kıyafetini giyen kadın anlamına gelmiştir. şalvarın yerine artık dar, diz altı etekler vardır.
şalvar giymek köylü kıyafeti olarak aşağılanmakla birlikte hala namus anlamında kabul edilirken, modern anlamda pantolon özellikle anadolu kasabalarında tepkiyle karşılanmıştır. ilk defa modern anlamda pantolon giyen kadınlara 1910 - 1920'lerde rastlamakla birlikte
kadınların pantolonu sıradan günlük kıyafet olarak yurdun hemen her yerinde kullanabilir hale gelmesi 1990'ları bulmuştur. bugün hala kimi muhafazakar ailelerde tartışma yaratan bir kıyafettir. 2000'li yıllarda pantolon giydiği için ailesi tarafından öldürülen, şiddete uğrayan kadınların haberleri hala zaman zaman gazetelerde yer almaktadır. pantolon giydiği için 2005 yılında öldürülen 18 yaşındaki halime, pantolon giydiği için şiddete uğrayan kadınlar türkiye'de özellikle kimi sosyal gruplarda kadının kıyafetini seçme özgürlüğünün bile olmadığını göstermektedir.
kelimenin kökeni roma’da ruhani kişiliğiyle tanınan ve yine burada 303 yılında diocletion tarafından başı kesilmek suretiyle öldürülmüş bir din adamı, fizikçi ve aynı zamanda hıristiyan hekimlerin piri olarak anılan aziz pantaleone’e dayanır. buradan
pantolonun ilk defa asyada kullanıldığı düşünülmekte. pantolana dair ilk kayıtlar m.ö 6. yüzyılda avrasya'dan gelen kabilelerde kadın ve erkeklerin giydiği diz altı - bilek seviyesinde pantolondan bahsedilmekte. bu dönemde farsların, sarmatyalıların, ermenilerin ve orta asya halklarının pantolon giydiği belgelenmekte.
kimi türk tarihçiler ise pantolonun orijini türklerin giydiği potura dayandırmakta.
orijini hangi millet olursa olsun pantolon ilk çıkış noktasında hem kadınların hem erkeklerin giydiği bir kıyafetken, zaman içinde modern anlamda pantolon batı dünyasında sadece erkek kıyafetine dönüşmüştür. türkiye'de dahil olmak üzere asyada ise pantolon tarzı şalvar ve benzerleri kadın tarafından kullanılmıştır.
amerika'da ve avrupa'da kadınlar son derece rahat ve kullanışlı olan bu kıyafeti günlük hayatta kullanabilmek için mücadele etmek zorunda kalmışlardır. 1851'de elizabeth smith miller amerika'da etek altı türk pantolonu denilen şalvarı sunmuştur. bloomers olarak adlandırılan u kıyafet kısa ceketle giyilmekteydi.

1960 ve 70'lerde kadın haklları derneklerinin eylemleri ve baskılarıyla amerika ve avrupa'da pantolon kadınlar için uygun bir kıyafet olarak görülmeye başlamıştır. bugün pantolon tekrar ilk çıkış noktasında olduğu gibi her cinsiyetten insanın günlük kıyafeti olmuştur.
türkiye'de ise 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başından itibaren şalvar ve potur gibi kıyafetler aşağılanmaya başlanırken, 19. yüzyılda modern kadın demek avrupanın sıkıcı ve cinsiyetçi modern kıyafetini giyen kadın anlamına gelmiştir. şalvarın yerine artık dar, diz altı etekler vardır.
şalvar giymek köylü kıyafeti olarak aşağılanmakla birlikte hala namus anlamında kabul edilirken, modern anlamda pantolon özellikle anadolu kasabalarında tepkiyle karşılanmıştır. ilk defa modern anlamda pantolon giyen kadınlara 1910 - 1920'lerde rastlamakla birlikte
kadınların pantolonu sıradan günlük kıyafet olarak yurdun hemen her yerinde kullanabilir hale gelmesi 1990'ları bulmuştur. bugün hala kimi muhafazakar ailelerde tartışma yaratan bir kıyafettir. 2000'li yıllarda pantolon giydiği için ailesi tarafından öldürülen, şiddete uğrayan kadınların haberleri hala zaman zaman gazetelerde yer almaktadır. pantolon giydiği için 2005 yılında öldürülen 18 yaşındaki halime, pantolon giydiği için şiddete uğrayan kadınlar türkiye'de özellikle kimi sosyal gruplarda kadının kıyafetini seçme özgürlüğünün bile olmadığını göstermektedir.
devamını gör...
normal sözlük'e üye olmak isteyenlere nick tavsiyeleri
(bkz: endoplazmik bir kulum)
burada hala alınmamışır muhtemelen.
edit: arkadaşlar varyasyonlu gördüm, endoplazmik garip bir kulum geziyor aramızda, hayırlı olsun.
burada hala alınmamışır muhtemelen.
edit: arkadaşlar varyasyonlu gördüm, endoplazmik garip bir kulum geziyor aramızda, hayırlı olsun.
devamını gör...
kitap alıntıları
akıllı ile deli arasındaki fark odur ki ; biri bildiğini söylemez diğeri söylediğini bilmez.
(bkz: mihmandar)
(bkz: mihmandar)
devamını gör...
istavroz
pek yaygın olarak bilinmese de; istavroz çıkarırken yapılan hareketlerin bir diğer anlamı da; inanışa göre isa'nın babasız dünyaya gelmesinden mütevellit; meryem'in insanlara seslenişidir. şöyle ki; sağımdaki solumdaki melekler şahittir ki; karnımdaki çocuk alnımın akıdır.
devamını gör...
ateist kaplumbağa
tanımlarıyla bilgilendiğim ve üslubunu pek sevdiğim, sözlüğün en kaliteli yazarlarından.
ayrıca kendisi bilmese de sparta'ya tatil planı yaparken #526915 tanımıyla bana çok yardımı dokunmuş yazar, oralarda aç kalacağımı anladığım için biletleri iptal etmiştim.
bu tanımı sözlükte en beğendiğim tanım olarak aklımın bir köşesine kaydetmiştim, okurken çok eğlenmiştim çünkü. paylaşmak uzun zaman almış, o da benim ayıbım.
ayrıca kendisi bilmese de sparta'ya tatil planı yaparken #526915 tanımıyla bana çok yardımı dokunmuş yazar, oralarda aç kalacağımı anladığım için biletleri iptal etmiştim.
bu tanımı sözlükte en beğendiğim tanım olarak aklımın bir köşesine kaydetmiştim, okurken çok eğlenmiştim çünkü. paylaşmak uzun zaman almış, o da benim ayıbım.
devamını gör...
islamcıların sevdiği her şeyden nefret etmek
parayı severler en çok. evet ben de severim. lan yoksa ...
devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
merhaba, sevgili kafa sözlük ve meyhane sakinleri! bendeniz piyanist meşguliyetten bu hafta sizlerle beraber olamayacak. fakat sizlere bu programın niçin böyle olduğundan bahsetmek isterim. niçin bir meyhane burası ve niçin agora'dayız?
bizler de sizler gibi kanlı canlı insanlarız. kafa sözlük bir noktada aile gibi, belki de bir meyhane. amacımız böylesine sıcak bir ortam oluşturmak ve sizlerle yuvarlak bir masa etrafında münakaşa etmek. fakat bu masada sadece bizler ve sizler olmayacak. sokrates, weber, feuerbach, philip k. dick, nietzsche, freud, dostoyevski, tarantino, p. t. anderson vs. bilumum isimlerle olacağız! fakat bir sempozyumda değiliz, bir meyhanedeyiz! agora meyhanesi'nde!.. nitekim her şey her şeyle ilgilidir. her isim birbirini etkilemiştir. bizler de bunun farkında olarak "hayat" hakkında dedikodu yapacağız. *
içeceklerinizi hazırlayın, koltuklarınıza gömülün! programımız başlıyor!
bizler de sizler gibi kanlı canlı insanlarız. kafa sözlük bir noktada aile gibi, belki de bir meyhane. amacımız böylesine sıcak bir ortam oluşturmak ve sizlerle yuvarlak bir masa etrafında münakaşa etmek. fakat bu masada sadece bizler ve sizler olmayacak. sokrates, weber, feuerbach, philip k. dick, nietzsche, freud, dostoyevski, tarantino, p. t. anderson vs. bilumum isimlerle olacağız! fakat bir sempozyumda değiliz, bir meyhanedeyiz! agora meyhanesi'nde!.. nitekim her şey her şeyle ilgilidir. her isim birbirini etkilemiştir. bizler de bunun farkında olarak "hayat" hakkında dedikodu yapacağız. *
içeceklerinizi hazırlayın, koltuklarınıza gömülün! programımız başlıyor!
devamını gör...
fyodor mihayloviç dostoyevski
tanrı sendromu olan herif.
kitabında (suç ve ceza)bizzat kendini över. kendisinin bir seçilmiş insan olduğunu, suç işlerse bile bunun normal insanların işleyeceği suçlarla aynı olmadığını ima eder. raskolnikov üzerinden ortaya çıkardığı kibir tiksinti uyandırıcıdır ve raskolnikov, sherlock holmes'ün bir değişik versiyonudur.
bazı kitaplarını her 2 yılda bir tekrar okuduğum bir şahıstır. kafayı bozmuş bir haldeyim kendisi ile. ayrıca kitaplarını tekrar okuma sebebim, her seferinde başlık başlık internete yazıp türkçe bölümlerden sonra rusça tekrardan okuyup aşina olmaktır. benim kadar obsesif, dostoyevski ile kafayı bozmuş bir insan bulunur mu bilmem.
yeni bir kitap okumaktansa bazen bir kitabının bir bölümünü tekrar okumayı dahi yeğlerim.
son olarak bir not vereyim size. ergin altay çevirileri(iletişim yayınları) çok keyifle okumama rağmen gerçekten birçok bölümde yetersiz kalmıştır. ben çeviri tarzına inanan bir insan olduğum için bütün kitaplarını ergin altay versiyonlarından aldım. bu yüzden ufak şikayetlerim olsa dahi başka çevirmenlere geçiş yapmadım.
bu yüzden size tavsiyem, internette en az 2 hafta didik didik bütün çevirilerin kalitesini ve insanların yorumlarını karşılaştırın. çevirmeni seçip bütün (evet yanlış duymadınız) kitaplarını o çevirmenden okuyun.
kitabında (suç ve ceza)bizzat kendini över. kendisinin bir seçilmiş insan olduğunu, suç işlerse bile bunun normal insanların işleyeceği suçlarla aynı olmadığını ima eder. raskolnikov üzerinden ortaya çıkardığı kibir tiksinti uyandırıcıdır ve raskolnikov, sherlock holmes'ün bir değişik versiyonudur.
bazı kitaplarını her 2 yılda bir tekrar okuduğum bir şahıstır. kafayı bozmuş bir haldeyim kendisi ile. ayrıca kitaplarını tekrar okuma sebebim, her seferinde başlık başlık internete yazıp türkçe bölümlerden sonra rusça tekrardan okuyup aşina olmaktır. benim kadar obsesif, dostoyevski ile kafayı bozmuş bir insan bulunur mu bilmem.
yeni bir kitap okumaktansa bazen bir kitabının bir bölümünü tekrar okumayı dahi yeğlerim.
son olarak bir not vereyim size. ergin altay çevirileri(iletişim yayınları) çok keyifle okumama rağmen gerçekten birçok bölümde yetersiz kalmıştır. ben çeviri tarzına inanan bir insan olduğum için bütün kitaplarını ergin altay versiyonlarından aldım. bu yüzden ufak şikayetlerim olsa dahi başka çevirmenlere geçiş yapmadım.
bu yüzden size tavsiyem, internette en az 2 hafta didik didik bütün çevirilerin kalitesini ve insanların yorumlarını karşılaştırın. çevirmeni seçip bütün (evet yanlış duymadınız) kitaplarını o çevirmenden okuyun.
devamını gör...
normal sözlük moderasyonu
normal sözlük moderasyonu'dur o, kafa sözlük olsa duramayız. duramadık da. *
(bkz: yapma ercan yanarız)
(bkz: yapma ercan yanarız)
devamını gör...
edepsiz komedya
bir adet sakin şarkısıdır. girişi ve kapanışı ayrı güzeldir. tanımlayamadığım kadar değişik ama güzel bir müziği var.
(bkz: sulukule susmayacak)
(bkz: sulukule susmayacak)
devamını gör...
mera
bu bir dopaminendorfin ukdesidir.
orman içi, orman altı ve orman üstü olarak incelenmesi gereken, ot alanların yetişmesine elverişli alanlar olarak nitelendirilebilir.
orman altında bulunan meralar yaz sıcaklığında, ilk kuruyan alanlardır. bu alanlar kuruduğunda; orman altı ve üstü otlaklar, hayvancılık ve arıcılık gibi faaliyetler için kullanılmaya başlar.
arkadaşlar insanlar var olduğundan beri meralar, insan hayatında önemli yer tutar. özellikle hayvancılık faaliyetleri için çok önemlidir.
ancak orman içi mera alanları, yeterli güneşi görmediğinden ve gölgelik olduğundan ''açık altlar'', geç kurusa da, hem besleyici olmasından hemde, geç kurumasından dolayı önemli bir yem kaynağıdır.
ancak bu orman içi alanlarının ''gölge'' olmasından dolayı ve aşırı tüketim ile birlikte bazı sorunlar meydana gelebilir.
vejetatif üreme, bazı bitkilerin, ana kökten belli bir kısımların sürgün vererek yeni ''ana kökler'' oluşturması olayıdır. bu bir eşeysiz üreme çeşididir.
bazı bitkiler ise, tohumların toprağa düşmesi ile ürerler örneğin; buğdaygiller.
ancak aşırı otlatma sebebiyle, vejatatif üreyen bu ''kısa'' bitkilerin yerini, tohumla üreyen daha uzun bitkiler alır. meralardaki bitki konsantrasyonları bozulur. kısa boylu,vejetatif üreyen bitkiler azalmaya başlar.
şunu unutmayalım ki , hayvanların, arıların,insanların bünyelerine aldıkları protein ve vitaminler tek tipleşir. buda besin yetersizliğine sebep olur.
açık alanlarda da benzer durumlar yaşanır.
uzun boylu tohumla üreyen buğdaygiller, kısa boylu vejetatif üreyen kısa boylu bitkileri gölgeler ve artık meramızda sadece buğdaygiller bulunmaya başlar.
işte bu olumsuz durumun yaşanmasını istemiyorsak meralarımızı etkili ve planlı bir şekilde kullanmak zorundayız.
tabi bizim hayvancılıktan kaynaklı aşırı otlatma sorunundan ziyade, '' beton'' gibi daha öncelikli sorunlarımızda vardır.
''b'' bağımlısı bir arkadaşın da dediği gibi
''rib''
orman içi, orman altı ve orman üstü olarak incelenmesi gereken, ot alanların yetişmesine elverişli alanlar olarak nitelendirilebilir.
orman altında bulunan meralar yaz sıcaklığında, ilk kuruyan alanlardır. bu alanlar kuruduğunda; orman altı ve üstü otlaklar, hayvancılık ve arıcılık gibi faaliyetler için kullanılmaya başlar.
arkadaşlar insanlar var olduğundan beri meralar, insan hayatında önemli yer tutar. özellikle hayvancılık faaliyetleri için çok önemlidir.
ancak orman içi mera alanları, yeterli güneşi görmediğinden ve gölgelik olduğundan ''açık altlar'', geç kurusa da, hem besleyici olmasından hemde, geç kurumasından dolayı önemli bir yem kaynağıdır.
ancak bu orman içi alanlarının ''gölge'' olmasından dolayı ve aşırı tüketim ile birlikte bazı sorunlar meydana gelebilir.
vejetatif üreme, bazı bitkilerin, ana kökten belli bir kısımların sürgün vererek yeni ''ana kökler'' oluşturması olayıdır. bu bir eşeysiz üreme çeşididir.
bazı bitkiler ise, tohumların toprağa düşmesi ile ürerler örneğin; buğdaygiller.
ancak aşırı otlatma sebebiyle, vejatatif üreyen bu ''kısa'' bitkilerin yerini, tohumla üreyen daha uzun bitkiler alır. meralardaki bitki konsantrasyonları bozulur. kısa boylu,vejetatif üreyen bitkiler azalmaya başlar.
şunu unutmayalım ki , hayvanların, arıların,insanların bünyelerine aldıkları protein ve vitaminler tek tipleşir. buda besin yetersizliğine sebep olur.
açık alanlarda da benzer durumlar yaşanır.
uzun boylu tohumla üreyen buğdaygiller, kısa boylu vejetatif üreyen kısa boylu bitkileri gölgeler ve artık meramızda sadece buğdaygiller bulunmaya başlar.
işte bu olumsuz durumun yaşanmasını istemiyorsak meralarımızı etkili ve planlı bir şekilde kullanmak zorundayız.
tabi bizim hayvancılıktan kaynaklı aşırı otlatma sorunundan ziyade, '' beton'' gibi daha öncelikli sorunlarımızda vardır.
''b'' bağımlısı bir arkadaşın da dediği gibi
''rib''
devamını gör...
ünvandaş
iko'cuğum, canımın içi, üzümlü kekim; sen de biliyorsun ki bir gözlüklü şirin kolay yetişmiyor. canına yandığımın algoritman bir tane daha üretmezse oldukça sevinirim.
yalnız ben değil, diğer şirinler köyü ahalisi de bu durumdan hoşnut olmaz. köyde herkesten bir tane var. düşünsene hepimizden kırk tane olduğunu? hele şu sevimsiz şirin baba'dan? bence alma başına belayı, yapma, gözünü seveyim. kalbimdesin. *
yalnız ben değil, diğer şirinler köyü ahalisi de bu durumdan hoşnut olmaz. köyde herkesten bir tane var. düşünsene hepimizden kırk tane olduğunu? hele şu sevimsiz şirin baba'dan? bence alma başına belayı, yapma, gözünü seveyim. kalbimdesin. *
devamını gör...
frequency modulation
kısaltması fm.
taşıyıcı sinyalin anlık frekansı, gönderilecek olan sinyalin genliğine göre değişir. fm bandından yayın radyo istasyonlarının, şehir ortamında performansı yüksek iken, şehir ortamından çıkıldığı zaman da dezavantajlı olur. .
taşıyıcı sinyalin anlık frekansı, gönderilecek olan sinyalin genliğine göre değişir. fm bandından yayın radyo istasyonlarının, şehir ortamında performansı yüksek iken, şehir ortamından çıkıldığı zaman da dezavantajlı olur. .
devamını gör...
kemal sayar
1966 ordu doğumlu psikiyatrist, tıp doktoru ,yazar şairdir.
en sevdiğim kitaplarından biri olan' beni sessiz de sevebilir misin?'de yer alan bir şiir ise şu şekilde:
sessiz oturabilir miyiz seninle?
aramızda yaprakların hışırtısından,
ve ceylanların hayata çıkışından
başka bir ses olmadan.
beni sessiz de sevebilir misin?
yağmur almış toprağı
ve üşüyen kainatı dinlerken,
araya dünya sözleri karışmadan.
biliyor musun çekirgelerin,
unutulmuş ülkelerin,
kahrından kuruyan nehirlerin
diliyle konuşabilirim seninle!
duyabilirim seni hiç konuşmadan.
kalbinin atışlarını duyabilirim
içinde bir yaz gezmesine çıkan çocuğu
ve dudağın en uzak sokağında
biriken dilini hayatın
sökebilirim, öğrenebilirim
sözcükler bağırtılar klaksonlar
ona karışmadan.
ay sesiyle, gün sesiyle, gül sesiyle
tırmanırım kalbinin tepesine ve işte,
zakkumların diliyle konuşabilirim seninle.
rüzgarın ve acının bildiği dilde
acelesiz, hiç yarışmadan,
sessiz oturabilir miyiz seninle?
en sevdiğim kitaplarından biri olan' beni sessiz de sevebilir misin?'de yer alan bir şiir ise şu şekilde:
sessiz oturabilir miyiz seninle?
aramızda yaprakların hışırtısından,
ve ceylanların hayata çıkışından
başka bir ses olmadan.
beni sessiz de sevebilir misin?
yağmur almış toprağı
ve üşüyen kainatı dinlerken,
araya dünya sözleri karışmadan.
biliyor musun çekirgelerin,
unutulmuş ülkelerin,
kahrından kuruyan nehirlerin
diliyle konuşabilirim seninle!
duyabilirim seni hiç konuşmadan.
kalbinin atışlarını duyabilirim
içinde bir yaz gezmesine çıkan çocuğu
ve dudağın en uzak sokağında
biriken dilini hayatın
sökebilirim, öğrenebilirim
sözcükler bağırtılar klaksonlar
ona karışmadan.
ay sesiyle, gün sesiyle, gül sesiyle
tırmanırım kalbinin tepesine ve işte,
zakkumların diliyle konuşabilirim seninle.
rüzgarın ve acının bildiği dilde
acelesiz, hiç yarışmadan,
sessiz oturabilir miyiz seninle?
devamını gör...
benjamin franklin
abd'nin kurucu babalarından biri olmasının yanı sıra, aynı zamanda bir bilim insanı, müzikolog ve mucittir de. günümüz şehirlerinde kullanılan ve yıldırımları elimine eden paratoner, yüzme paleti, bifokal gözlük, elektrostatik makine ve franklin sobası adını taşıyan bir tür kuzine kendisinin buluşlarıdır. cam armonika denilen bir müzik enstrümanının da yaratıcısıdır. bir çok ünlü besteci bu enstrümana özel besteler yapmıştır.
bitti mi? tabii ki de hayır. filolog olmasa da filoloji alanının da çalışmalar yapmıştır. ingilizcenin yazılışıyla okunuşu arasındaki tutarsızlıkları fark etmiş ve ingiliz alfabesindeki x, q, w gibi gereksiz harfleri atarak, kendinden de bazı harfler atayarak okunduğu gibi yazılan daha sade bir ingiliz alfabesi geliştirmiştir. franklin alfabesi denilen bu alfabe ne yazık ki resmiyet kazanmamıştır. kazansaymış iyi olurmuş aslında.
vefat ettiğinde uygar dünyanın her yerinde onurlandırılmıştır. fransa'da rönesans insanı ünvanı verilmiştir. abd'nin kurucu babalarından her biri franklin gibi rönesans insanıydı. zaten böylesine vizyoner bir ekibin kurduğu devletin şimdiki gücü de ortada. bunun üzerine söylenecek pek bir şey yok.
bitti mi? tabii ki de hayır. filolog olmasa da filoloji alanının da çalışmalar yapmıştır. ingilizcenin yazılışıyla okunuşu arasındaki tutarsızlıkları fark etmiş ve ingiliz alfabesindeki x, q, w gibi gereksiz harfleri atarak, kendinden de bazı harfler atayarak okunduğu gibi yazılan daha sade bir ingiliz alfabesi geliştirmiştir. franklin alfabesi denilen bu alfabe ne yazık ki resmiyet kazanmamıştır. kazansaymış iyi olurmuş aslında.
vefat ettiğinde uygar dünyanın her yerinde onurlandırılmıştır. fransa'da rönesans insanı ünvanı verilmiştir. abd'nin kurucu babalarından her biri franklin gibi rönesans insanıydı. zaten böylesine vizyoner bir ekibin kurduğu devletin şimdiki gücü de ortada. bunun üzerine söylenecek pek bir şey yok.
devamını gör...
imdat çekici
kernel panic isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.
genellikle toplu taşıma araçlarında gördüğüm, olası tehlikeler esnasında camın kırılması için bulunan alettir.
şahsım tarafından hiç kullanılmamıştır, umarım kimse de kullanacak durumda olmaz.
genellikle toplu taşıma araçlarında gördüğüm, olası tehlikeler esnasında camın kırılması için bulunan alettir.
şahsım tarafından hiç kullanılmamıştır, umarım kimse de kullanacak durumda olmaz.
devamını gör...
kadın ve erkeğin arkadaş olması
kimse kimseyi yanlış anlamayacaksa, yanlış anlayan ötekini ya da öteki onu ikna edebilecek kadar anlayış sahibi ise ikisi de bal gibi de olur. alan razı satan razı ise boyut da değiştirebilir. kime ne bundan.
devamını gör...