182
ulaşılması rahat ve hızlı olan, çalışanları oldukça kibar olan ; sağlık bakanlığına bağlı olarak işleyen hastanelerden randevu alma sistemidir.
mhrs yani merkezi hasta randevu sistemi olarak geçer.
mhrs yani merkezi hasta randevu sistemi olarak geçer.
devamını gör...
domuz sıkısı
rakı kadehi ölçüsü, son nokta.
normalde son halka buz payı'dır ama ben rakıya buz koymam cemilem oy cemilem.
bir de yaban domuzu gibi battal boy vahşi hayvanları vurmak için kullanılan fişek ve içindeki kocaman tek saçmanın adı.
edit : aferin, rezil ettin beni jskksks
malgaca pazarında adı saçma, kusura bakma yiğidim, affola kdkksks çünkü ; saçma?
edit : battal boy fişek de dememişim zaten? bana ne ya, ben işin rakı rengindeyim.
normalde son halka buz payı'dır ama ben rakıya buz koymam cemilem oy cemilem.
bir de yaban domuzu gibi battal boy vahşi hayvanları vurmak için kullanılan fişek ve içindeki kocaman tek saçmanın adı.
edit : aferin, rezil ettin beni jskksks
malgaca pazarında adı saçma, kusura bakma yiğidim, affola kdkksks çünkü ; saçma?
edit : battal boy fişek de dememişim zaten? bana ne ya, ben işin rakı rengindeyim.
devamını gör...
akp çocukları
küfür olarak algılanmalıdır.
"akp çocuğu! "
"akp çocuğu! "
devamını gör...
kimera efsanesi
antik yunan döneminde argos ilinde ephyra kralı’nın yiğit bir oğlu yaşarmış. asıl adı hipponus olan bu delikanlı, bir gün avlanırken yanlışlıkla talihsiz bir şekilde kardeşi belleron’u öldürmüş. bu olaydan sonra ona “belleron’u yiyen” anlamında olan ‘bellerophon’ ismini takmışlar. kardeşinin ölümüne ve bu olaylara çok üzülen yiğit hipponus, keder içinde baba ocağını terk ederek; o zamanki tiryns şehrine, o bölgenin kralı olan proitos’un yanına gitmiş ve onun konuğu olmuş.
kral proitos’un güzel karısı ante, yakışıklı ve yiğit hipponus’a tutulmuş. ne var ki, yiğit olduğu kadar dürüst de olan delikanlı, kralın karısının bu aşkına karşılık vermemiş ve her defasında kraliçenin yakınlaşma çabalarından bir şekilde yolunu bularak, kurtulmuş.
aşkına bir türlü karşılık bulamayan ante, hırsla ve kinle kocasına: “bana aşkını ilan ederek, benimle birlikte olmak isteyen bellerophon’u öldürmezsen, tanrılardan senin lanetini isterim.” demiş.
karısının bu sözleri üzerine çok kızan kral yine de elini, konuğunun kanıyla kirletmek istememiş. bir tahtanın üzerine bir şeyler yazmış, tahtayı dokuz kez sarmış onu, bellerophon’un eline tutuşturarak delikanlıya elindekini; akrabası olan lykia kralı lobates’e götürmesini söylemiş. tahtada, delikanlının kraliçeye sarkıntılık ettiği ve bu yüzden öldürülmesi gerektiği yazılıymış. tüm bu olanlardan habersiz olan delikanlı, ölüm fermanı koltuğunun altına alarak lykia ülkesinin başşsehri olan xanthos (kınık)’taki kralın sarayına varmış.
kral lobates, delikanlıyı sevgiyle karşılamış, onu dokuz gün dokuz gece konuk etmiş. konuğuna, her gün bir boğa kestirip, ikramda bulunmuş. onuncu günün sabahı kral, damadı proitos’tan gelen mektubu istemiş. kral, mektubu okuduğunda bellerophon’un öldürülmesi gerektiğini anlamış. ne var ki, lobates de elini kana bulamak istememiş ve onu lykia ülkesinde dehşet saçan chimera ejdarhasına göndermiş.
chimera ejdarhası o zamanlar chimera’da, olympos dağının eteklerinde yaşarmış. ejderha; bir aslan gibi kükreyerek, ağzından ateşler saçarmış ve bu ateşin alevleri, değdiği her şeyi yakıp kül edermiş. bu ejderhanın kafası aslan kafası, vücudunun yarısı keçi vücudu ve vücudunun arka kısmı da yılan şeklindeymiş.
delikanlı, kendisine söylenen, ejderhanın yaşadığı yere gitmiş ve bu canavarla karşılaşmış. canavar, gördüğü yerde delikanlıya, ağzından ateşler saçmaya başlamış. bellerephon, tek başına bu ejderhayla baş edemeyeceğini anlamış ve tanrılardan yardım istemiş.
mitolojide kanatlı at olarak bilinen pegasus, tanrılar tarafından delikanlıya yardım etmesi için gönderilmiş. delikanlı, kendisine yardım için gelen bu atı yakalamış ve üzerine binmiş. atın üzerinde, bellerephon’u gören ejderha, doğuya doğru kaçmaya başlamış ancak, ejderhanın önüne deniz çıkmış. delikanlı, ejderhayı denizin kıyısında yakalayarak, atıyla gökyüzüne yükselmiş ve onu yukarıda tam yanartaş tepesinin üzerinde mızraklayarak, onu öldürmüş.
ejderha ölmeden önce son bir kez olanca gücüyle ağzından saçtığı alevler her yere düşmüş. ejderhanın bu yakan kavuran ateşinin, tam öldürüldüğü yerde hala daha yandığına inanılır.
bu efsaneye göre ejderhanın ateşinin düştüğü yerin antalya'da bulunan çıralı yanartaş olduğu bilinmektedir ama oradaki ateşin asıl kaynağı metan gazıdır.


kaynak
devamını gör...
peter pan sendromu
peter pan sendromu, büyümekten korkan çocuklarda ve olgun olduğu halde çocuk gibi davranan yetişkinlerde görülen davranış bozukluğudur. ilk sendrom 1983'te dan kiley isimli bir psikanalist tarafından bulunmuştur. sendromum ismi, james matthew barrie'nin peter pan isimli romanından geliyor.peter pan sendromu en çok olgun yaşta ortaya çıkan bir sendrom. en çok bekar insanlarda ve erkeklerde görülüyor. dan kiley'e göre, bu sendromun küçüklükte, annenin baskısı ve babanın otoritesizliğinden kaynaklanıyor.
uzmanlar, peter pan sendromu yaşayan erkeklerin genellikle aile içi iletişim sorunları yaşadığı, duygusal paylaşımlarının olmadığına dikkat çekiyor.
uzmanlar, peter pan sendromu yaşayan erkeklerin genellikle aile içi iletişim sorunları yaşadığı, duygusal paylaşımlarının olmadığına dikkat çekiyor.
devamını gör...
dingin bir ruha sahip olabilmenin yolları
karşı karşıya kaldığımız tüm zorluklar geçicidir. tıpkı gökyüzünün bazı zamanlar bulutlarla kaplı olması gibi. geçici olmayan şey gökyüzünün kendisidir. unutmayalım ki kalıcı olan bizim öz benliğimizdir. hayatlarımız iniş ve çıkışlardan ibarettir. inişlerde kendimizi çok yıpratmamanın yolu onun bir gün biteceğine olan inancımızı yitirmemekten geçer.
zihnimize gelen olumsuz düşüncelerin zihnin bir oyunu olduğunu, bu düşünceler hakkında yorum yapmadan onları gökyüzündeki bulutları izler gibi izleyip, olumsuz düşüncelerin zihnimizden geçip gitmesine sadece tanıklık etmek bizleri rahatlacaktır.
bol bol sevmek. kendini, canlıları, doğayı herhangi bir karşılık beklemeden sevmek.
mutluluğun ve mutsuzluğun dışarıdan alınacak şeyler olmadığını ve beklentilerden vazgeçmeden mutlu olmanın zor olduğunu bilmek lazım.
şimdilik bu kadar dostlar. sevgiyle kalın.
zihnimize gelen olumsuz düşüncelerin zihnin bir oyunu olduğunu, bu düşünceler hakkında yorum yapmadan onları gökyüzündeki bulutları izler gibi izleyip, olumsuz düşüncelerin zihnimizden geçip gitmesine sadece tanıklık etmek bizleri rahatlacaktır.
bol bol sevmek. kendini, canlıları, doğayı herhangi bir karşılık beklemeden sevmek.
mutluluğun ve mutsuzluğun dışarıdan alınacak şeyler olmadığını ve beklentilerden vazgeçmeden mutlu olmanın zor olduğunu bilmek lazım.
şimdilik bu kadar dostlar. sevgiyle kalın.
devamını gör...
freud'u sevmemek
sevmeme nedenlerimden biri, eşi martha'nın mutsuzluğudur:
martha, çok soylu bir ailenin kızıdır ve ailesi freud'u onaylamaz. ama freud yazdığı binlerce mektupla martha'yı resmen ince ince işler.
hatta kendisine "senin entelektüel kapasitene hayranım, benimle evlenirsen entelektüel birikimine de katkıda bulunurum" gibi vaatlerde bulunup kendisini evlenmeye ikna etmiştir.
peki sonra ne mi olmuştur?
evlendikten sonra martha;
9 yıl içerisinde 6 tane çocuk doğurmuş(tabi o zamanlar doğum kontrol hak getire)ve evinin hanımı çocuklarının annesi olmuştur.
evlilikleri çok kısa zamanda oldukça sıkıcı ve monotonlaşmıştır.
hatta öyle ki freud 40 yaşına geldiğinde martha'yla olan cinsel münasebeti tamamen kesmiştir. daha doğrusu freud, hayatından cinselliği ve libidoyu tamamen çıkarmıştır.
martha'ya düşen ise çocuklarıyla birlikte kendi içine kapanmak olmuştur.
martha, çok iyi bir yahudi terbiyesi almış ve yahudi dinine de çok sadık olarak yetişmişti.
freud, martha'nın inandığı dinin görevlerini yerine getirmesine bile izin vermemiştir.
ancak freud öldükten sonra, 12 sene dul kaldığı dönemde dinî görevlerini yerine getirmeye başlamıştır.
ah martha...
martha, çok soylu bir ailenin kızıdır ve ailesi freud'u onaylamaz. ama freud yazdığı binlerce mektupla martha'yı resmen ince ince işler.
hatta kendisine "senin entelektüel kapasitene hayranım, benimle evlenirsen entelektüel birikimine de katkıda bulunurum" gibi vaatlerde bulunup kendisini evlenmeye ikna etmiştir.
peki sonra ne mi olmuştur?
evlendikten sonra martha;
9 yıl içerisinde 6 tane çocuk doğurmuş(tabi o zamanlar doğum kontrol hak getire)ve evinin hanımı çocuklarının annesi olmuştur.
evlilikleri çok kısa zamanda oldukça sıkıcı ve monotonlaşmıştır.
hatta öyle ki freud 40 yaşına geldiğinde martha'yla olan cinsel münasebeti tamamen kesmiştir. daha doğrusu freud, hayatından cinselliği ve libidoyu tamamen çıkarmıştır.
martha'ya düşen ise çocuklarıyla birlikte kendi içine kapanmak olmuştur.
martha, çok iyi bir yahudi terbiyesi almış ve yahudi dinine de çok sadık olarak yetişmişti.
freud, martha'nın inandığı dinin görevlerini yerine getirmesine bile izin vermemiştir.
ancak freud öldükten sonra, 12 sene dul kaldığı dönemde dinî görevlerini yerine getirmeye başlamıştır.
ah martha...
devamını gör...
lubunca
trans bireylerin yaşadığı zulüm ve baskı sonucu birbirlerini tanımak ve özel konuşmalarını birilerinin anlamasını engellemek amacıyla oluşturduğu dildir.
devamını gör...
covid - 19 hastası için immün plazma kan aranıyor
umarım iyileşir.
devamını gör...
insanı değiştiren şeyler
en güvendiğin kişiden hiç beklemediğin anda kazığı yediğin an. geçmiş olsun artık sen o eski sen değilsin bir daha da olamazsın.
devamını gör...
renklerin yazarlar için anlamı
yeşil - murat
mavi - umut.
mavi - umut.
devamını gör...
yazarların üzülünce yaptıkları şeyler
hiç bişey yapamayacak kadar yorgun düşmek.
devamını gör...
kız çocuğu
bir nazım hikmet şiiri;
kız çocuğu
kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.*
kız çocuğu
kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.*
devamını gör...
akışta kendi nickini gören yazarın kalp çarpıntısı
biz oraları geçeli çok oldu yeğen! nickaltımızı övdüler de sıvadılar da! alıştık artık, aşağılık insanoğluyuz sonuçta! (bkz: sısısısı)
devamını gör...
sürekli akp'yi ve akp’lileri aşağılamaya çalışmak
çalışmak derken? bunun için özel bir çalışmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. kendileri onları aşağılamamız konusunda fazlasıyla malzeme veriyorlar zaten.
devamını gör...
mesajlara geç cevap veren insan
biri 3 gün sonra "evet haklısın" yazmış.hangi konuda haklı olduğumu 1 gün falan düşünmüşümdür.
devamını gör...
biyoloji
biyolojiyi seviniz, merak ediniz, anlamaya çalışınız. sayısalcıların sözel, sözelcilerin sayısal olarak gördüğü; biyologların ise sadece biyoloji olmadığını bildiği bilim dalıdır. medikal doktorluk ne kadar sözel alansa biyoloji de o kadar sözeldir. abd ve avrupa’da bir fakültenin bölümü olarak değil, tek başına fakülte olarak işler. zooloji, genetik, botanik gibi bölümler fakültenin içerisindedir.
mezun olmak türkiye’de oldukça kolay olsada gelişmiş ülkelerde oldukça zordur. biyoistatistik kanımca en kazık alanıdır ki türkiye’de hakkıyla bilen/yapan 10 kişiden fazla bilim insanı yoktur. bu nedenle biyologlar istatistik bölümlerinden destek alırlar. her çalışmada neredeyse bir istatistikçinin adının görünmesi bundandır.
sayısal alan olmadığını iddia edenleri organik kimya, biyoistatistik, evrim konularına davet edelim.
türkiye’de verilen değeri hes projeleri, kaz dağları altın araması, atık su arıtma sorunu, gdo’ların yaygınlığı, tohumların heba edilmesi, her görülen bataklığın kurutulmaya çalışılması, ötofikasyona uğrayan tatlısu kaynaklarının sayısı gibi başlıklara bakarak değerlendirebilirsiniz.
her ne kadar zooloji, genetik gibi gibi bir sürü alt kolu var gibi görünsede temelde saha-laboratuvar-masabaşı çalışmaları döngüsünde alt kolların kombinasyonu ile çalışır. yani tek bir alanda yetkin olmak yine türkiye’ye özgü bir durumdur. sitoloji çalışan bir biyoloğun, genetikten nasibini almaması bankamatik memuru olduğu anlamına gelir. ekolojik alan değerlendirmesi yapan birisi limnoloji, organik kimya (bkz: fosfat döngüsü) bilmiyor olması düşünülemez. (bkz: multidisipliner bilim)
biyoloji candır. bezelye çaprazlamak çok ilkel kaldı.
mezun olmak türkiye’de oldukça kolay olsada gelişmiş ülkelerde oldukça zordur. biyoistatistik kanımca en kazık alanıdır ki türkiye’de hakkıyla bilen/yapan 10 kişiden fazla bilim insanı yoktur. bu nedenle biyologlar istatistik bölümlerinden destek alırlar. her çalışmada neredeyse bir istatistikçinin adının görünmesi bundandır.
sayısal alan olmadığını iddia edenleri organik kimya, biyoistatistik, evrim konularına davet edelim.
türkiye’de verilen değeri hes projeleri, kaz dağları altın araması, atık su arıtma sorunu, gdo’ların yaygınlığı, tohumların heba edilmesi, her görülen bataklığın kurutulmaya çalışılması, ötofikasyona uğrayan tatlısu kaynaklarının sayısı gibi başlıklara bakarak değerlendirebilirsiniz.
her ne kadar zooloji, genetik gibi gibi bir sürü alt kolu var gibi görünsede temelde saha-laboratuvar-masabaşı çalışmaları döngüsünde alt kolların kombinasyonu ile çalışır. yani tek bir alanda yetkin olmak yine türkiye’ye özgü bir durumdur. sitoloji çalışan bir biyoloğun, genetikten nasibini almaması bankamatik memuru olduğu anlamına gelir. ekolojik alan değerlendirmesi yapan birisi limnoloji, organik kimya (bkz: fosfat döngüsü) bilmiyor olması düşünülemez. (bkz: multidisipliner bilim)
biyoloji candır. bezelye çaprazlamak çok ilkel kaldı.
devamını gör...