ebru
kitre ile yoğunlaştırılan, sığır ödüyle koyulaştırılan suya, boyaların fırçayla serpiştirilerek şekil verilen geleneksel türk sanatıdır.
devamını gör...
sahibini arayan mektuplar
altıncı mektup *
bugün bir yalnızlığa düştüm yine..
başımı ellerimin arasına aldım, sessizce ağlamaya başladım. önümde yarıya gelmiş bir konyak şişesi "beni iç" diye fısıldıyordu, "beni iç." sonra yalvarmaya başladı: "ne olur" dedi "ne olur haydi iç beni." bir bardak doldurdum, tepeme diktim. şişe rahatladı, sustu.
hani ellerimiz birbirine değince nasıl oluyorduk? işte öyle oldum. hani bakışlarımız buluştuğu zaman, bir başka türlü atması vardı yüreklerimizin, onu hatırladım. sonra bir tren hareket etti. sabahtı. karşı karşıyaydık. konuşuyorduk. ben sevmek diyordum durmadan. gözlerim gözlerine soruyordu. "seviyor musun?" diye. hep evet diyordu gözlerin, ellerin, dudakların hep evet diyordu.
oysa ki bir çok hayır diyen insanlar vardı çevremizde. örneğin: bir çocuk hayır diyordu, bir kadın, bir adam, bir başkası hayır diyordu. "hayır"lar arasında ezilmeye mahkumdu "evet"lerimiz.
tren ilerliyordu. gözlerin gözlerime soruyordu ne olacak diye. sigara üstüne sigara yakıyordum, kadeh kadeh içki içiyordum; fakat bilmiyordum ben de ne olacağını. bizi sürükleyen bir akıntıydı. durduramazdık onu, hükmedemezdik ona. bir anafora rastlayıp yok oluncaya kadar akıp gidecektik işte. peki anafor neredeydi? uzak mıydı? belki çok yakındı kim bilir. biz onu göremeyecektik. o gözlerimizi kör ettikten sonra saracaktı bizi buz gibi kollarıyla.
tren ilerliyordu. pencereden deniz görünüyordu. denize akşam güneşi vurmuştu. renk renk kayıklar gördük kıyılarda. denize taş atan çocuklar gördük. uzakta bir balıkçı ağlarını topluyordu.
ve tren ilerliyordu. kadere yaklaşıyorduk. bir alaca karanlık * bastı zamanı. gözlerim gözlerindeydi. ellerini tuttum. titredin. acı acı bir düdük öttü. bir şeyler koptu içimizden. sonra tren durdu, indik, yollarımız ayrı ayrıydı.
şimdi o gün verdiğin yalnızlığı yaşıyorum...
yalnızlık senfonisi... *
bugün bir yalnızlığa düştüm yine..
başımı ellerimin arasına aldım, sessizce ağlamaya başladım. önümde yarıya gelmiş bir konyak şişesi "beni iç" diye fısıldıyordu, "beni iç." sonra yalvarmaya başladı: "ne olur" dedi "ne olur haydi iç beni." bir bardak doldurdum, tepeme diktim. şişe rahatladı, sustu.
hani ellerimiz birbirine değince nasıl oluyorduk? işte öyle oldum. hani bakışlarımız buluştuğu zaman, bir başka türlü atması vardı yüreklerimizin, onu hatırladım. sonra bir tren hareket etti. sabahtı. karşı karşıyaydık. konuşuyorduk. ben sevmek diyordum durmadan. gözlerim gözlerine soruyordu. "seviyor musun?" diye. hep evet diyordu gözlerin, ellerin, dudakların hep evet diyordu.
oysa ki bir çok hayır diyen insanlar vardı çevremizde. örneğin: bir çocuk hayır diyordu, bir kadın, bir adam, bir başkası hayır diyordu. "hayır"lar arasında ezilmeye mahkumdu "evet"lerimiz.
tren ilerliyordu. gözlerin gözlerime soruyordu ne olacak diye. sigara üstüne sigara yakıyordum, kadeh kadeh içki içiyordum; fakat bilmiyordum ben de ne olacağını. bizi sürükleyen bir akıntıydı. durduramazdık onu, hükmedemezdik ona. bir anafora rastlayıp yok oluncaya kadar akıp gidecektik işte. peki anafor neredeydi? uzak mıydı? belki çok yakındı kim bilir. biz onu göremeyecektik. o gözlerimizi kör ettikten sonra saracaktı bizi buz gibi kollarıyla.
tren ilerliyordu. pencereden deniz görünüyordu. denize akşam güneşi vurmuştu. renk renk kayıklar gördük kıyılarda. denize taş atan çocuklar gördük. uzakta bir balıkçı ağlarını topluyordu.
ve tren ilerliyordu. kadere yaklaşıyorduk. bir alaca karanlık * bastı zamanı. gözlerim gözlerindeydi. ellerini tuttum. titredin. acı acı bir düdük öttü. bir şeyler koptu içimizden. sonra tren durdu, indik, yollarımız ayrı ayrıydı.
şimdi o gün verdiğin yalnızlığı yaşıyorum...
yalnızlık senfonisi... *
devamını gör...
yapılan espriyi açıklamak
devamını gör...
en güzel yaş
henüz o yaşlara gelmedim ama 27-35 yaş arası gibi geliyor bana. öyle hissediyorum sanki o yaş aralığını çok sevecekmişim gibi.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
gündüz gördüğüm ya da geceleri görmek istediğim rüyalara adadığım şahsım adına konuşuyorum, benden iz olmaz. olmaz çünkü yazgının hiç olmayan tarafını yaşarım.
- gerçeklere dön.
- düşünmeden konuşma.
düşünmeden konuşanlara kızarız ya hep; aslında üzerinde durulması gereken konuşmadan düşünmenin olmazı. dil, zincirimse eğer; kırarsam anlatamam ki. heidegger’in eviyken bu çember, nietzsche’den gadamer’e kadar birçok düşünür de unutulmuşluğuna dikkat çeker.
çok unutulmuş bir söz olsun. dikkatimi çek içine. asıl.
unutulmuşluk, ölüm korkusunun başlıca nedeni. eski paradigmayı yıkmayı başaran einstein’ın fiziğindeki kaos aslında bu. bilimin dışladığı mitleri de kucaklaması gayet doğal. tıpkı modern mitlerdeki kaos tanrısının yok ettikleri gibi asıl kâbus, gitmek değil; unutulmak. mezarlar evlerimizden ne kadar uzaksa, ölüm o kadar hatırlanmayacak. bu yüzden herkes birbirinin tarihine geçmek ister. tanrı öldürürse hayat ile ayrılırsın. ama kaos öldürürse daha önce hiç var olmamış gibi hafızalardan yok olursun. kaos öldürürse kimseden iz olmaz. neyse ki birlikte dua eden çiftler ayrılmazmış.
hava da çok erken.
hazır bir kış daha geçerken suretimden, dilimi unuttum. rüzgardan sayfa kapanmasa benim de daha yazacaklarım vardı elbet. bugün rüzgara rağmen düşen her damlanın tadını çıkardım. çok tehlikeli bir şey yaptım. aslında ben de herkes gibi dengemi sağlamaya çalışıyorum. fena halde zamansız. kapıyı açtığım anda içeri hücum eden bir anıydı çünkü. o zaman kitabına on ayraç gerekir. yine yeniden kurulmaktan sıkılmış bir tuzak kadar av aslında. yeniden sıkılmaktan tetik.
kar sustursun şehri, gece olsun.
- gerçeklere dön.
- düşünmeden konuşma.
düşünmeden konuşanlara kızarız ya hep; aslında üzerinde durulması gereken konuşmadan düşünmenin olmazı. dil, zincirimse eğer; kırarsam anlatamam ki. heidegger’in eviyken bu çember, nietzsche’den gadamer’e kadar birçok düşünür de unutulmuşluğuna dikkat çeker.
çok unutulmuş bir söz olsun. dikkatimi çek içine. asıl.
unutulmuşluk, ölüm korkusunun başlıca nedeni. eski paradigmayı yıkmayı başaran einstein’ın fiziğindeki kaos aslında bu. bilimin dışladığı mitleri de kucaklaması gayet doğal. tıpkı modern mitlerdeki kaos tanrısının yok ettikleri gibi asıl kâbus, gitmek değil; unutulmak. mezarlar evlerimizden ne kadar uzaksa, ölüm o kadar hatırlanmayacak. bu yüzden herkes birbirinin tarihine geçmek ister. tanrı öldürürse hayat ile ayrılırsın. ama kaos öldürürse daha önce hiç var olmamış gibi hafızalardan yok olursun. kaos öldürürse kimseden iz olmaz. neyse ki birlikte dua eden çiftler ayrılmazmış.
hava da çok erken.
hazır bir kış daha geçerken suretimden, dilimi unuttum. rüzgardan sayfa kapanmasa benim de daha yazacaklarım vardı elbet. bugün rüzgara rağmen düşen her damlanın tadını çıkardım. çok tehlikeli bir şey yaptım. aslında ben de herkes gibi dengemi sağlamaya çalışıyorum. fena halde zamansız. kapıyı açtığım anda içeri hücum eden bir anıydı çünkü. o zaman kitabına on ayraç gerekir. yine yeniden kurulmaktan sıkılmış bir tuzak kadar av aslında. yeniden sıkılmaktan tetik.
kar sustursun şehri, gece olsun.
devamını gör...
değersizlik hissi
aşamadığım. ne yaparsam yapayım sıyrılamıyorum, canım yanıyor artık. nispeten akıllı birisiyim de oysa, halledemedim şu durumu bir şekilde.
devamını gör...
kahvenin tarihine dair
kahve ağacının geçmişi tarih öncesi afrika’sına kadar uzanmaktadır. bugün etiyopya ve kenya’nın bulunduğu orta ve batı afrika’da o dönemlerde, kahve ağacı olduğu varsayılmaktadır. bu bölgelerde, kahve yemişleri başlangıçta bütün olarak veya kırılarak, yağ ile karıştırılıp yenmekteydi. kahve yemen’den öncelikle mekke ve medine’ye ve 15. yy. sonunda ise islam gezginleri tarafından iran, mısır, türkiye ve tüm islam dünyasına yayılmıştır. kahvenin keşfiyle ilgili çeşitli rivayetler vardır. bunlardan biri tarihçi ahmet efendi tarafından aktarılmıştır: tekkesinden kovulan ve dağlara sürülen bir dervişin, bir başka rivayete göre ise bu kişi mokka
kentinin şeyhi ali bin ömer el-şazilidi'nin dağlara sürgün edilip aç kaldığında kahve tanelerini kaynatarak suyunu içtiği ve yaşamını bu şekilde sürdürdüğü söylenir. kahvenin keşfiyle ilgili bilinen en yaygın rivayet ise etiyopyalı çoban kaldi ile ilgilidir. kaldi, keçilerinin bazı yemişleri yedikten sonra canlandığını ve geceleri bile çok az uyuduğunu fark etmiştir. bunun üzerine kaldi, bu yemişleri denemiş ve kendini daha dinç hissetmiştir. kahvenin keçilere yaptığı etkinin kısa sürede farkına varan insanlar, çekirdekleri toplayıp kullanmaya başlamışlardır. bununla birlikte, olgunlaşmış kırmızı renkli meyvelerin toplanıp içerilerindeki tohumlarının yenip içilebilecek hâle gelmesi için gerekli işlemlerin bulunup uygulanması oldukça uzun yıllar almıştır.
kaynak:
gürsoy, d., (2005), sohbetin bahanesi kahvesi, oğlak yayınları.istanbul.
kentinin şeyhi ali bin ömer el-şazilidi'nin dağlara sürgün edilip aç kaldığında kahve tanelerini kaynatarak suyunu içtiği ve yaşamını bu şekilde sürdürdüğü söylenir. kahvenin keşfiyle ilgili bilinen en yaygın rivayet ise etiyopyalı çoban kaldi ile ilgilidir. kaldi, keçilerinin bazı yemişleri yedikten sonra canlandığını ve geceleri bile çok az uyuduğunu fark etmiştir. bunun üzerine kaldi, bu yemişleri denemiş ve kendini daha dinç hissetmiştir. kahvenin keçilere yaptığı etkinin kısa sürede farkına varan insanlar, çekirdekleri toplayıp kullanmaya başlamışlardır. bununla birlikte, olgunlaşmış kırmızı renkli meyvelerin toplanıp içerilerindeki tohumlarının yenip içilebilecek hâle gelmesi için gerekli işlemlerin bulunup uygulanması oldukça uzun yıllar almıştır.
kaynak:
gürsoy, d., (2005), sohbetin bahanesi kahvesi, oğlak yayınları.istanbul.
devamını gör...
normal sözlük moderatörlerinin kafalarına göre başlık taşıması
enteresan olay. ben ikinci abdülhamid başlığına yazmışım, adam benim yazdığımı sultan ikinci abdülhamid han diye saçma sapan tamamen hamaset dolu, tarafgir bir başlığa taşımış. ben abdülhamid'e sultanımız efendimiz devletlimiz hanımız demek istesem ona göre başlık açarım ama istemiyorum ki açmamışım tamamen tarih kitaplarında yazdığı gibi ve tarafsız olacak şekilde ikinci abdülhamid başlığına yazmışım. kafa sözlük moderasyonunu ve yönetimini bize zorla birilerinin şakşakçılığını yaptırdıkları için kınıyorum. enver paşa başlığını da şehid-i ala gazi-i namdar damad-ı hünkar enver paşa başlığı açıp oraya taşıyın olmadı.
devamını gör...
ağaç adam hastalığı
dünyaca bilinen adı epidermodysplasia verruciformis olan, kabuk benzeri büyümelere sahip olan son derece nadir bir cilt hastalığıdır. kalıtsal bir genetik bağışıklık bozukluğudur.
devamını gör...
başlayınca durdurulamayan şeyler
öksürmek.
siyah kola içmek
çekirdek
arka sokaklar izlemek
saçı kısa kesmek.
karna kramp girene kadar gülmek
yalnızlık.
siyah kola içmek
çekirdek
arka sokaklar izlemek
saçı kısa kesmek.
karna kramp girene kadar gülmek
yalnızlık.
devamını gör...
brezilya denince akla gelenler
2002 dünya kupası ve baba ronaldo'nun über salak saç stili. aynı zamanda şenol güneşin berbat kıyafet seçimleri. *
devamını gör...
spotify podcast önerileri
şahane podcast önerileriniz varsa paylaşmanızı istediğim başlıktır.
buyrunuz.
kendinizi iyi hissettiren türden bir podcast:olumlu dünya
şiir ve kitap alıntıları bulabileceğiniz bir podcast daha:okuyorum dinliyor musun?
buyrunuz.
kendinizi iyi hissettiren türden bir podcast:olumlu dünya
şiir ve kitap alıntıları bulabileceğiniz bir podcast daha:okuyorum dinliyor musun?
devamını gör...
dişler uyanınca mı yoksa kahvaltıdan sonra mı fırçalanır sorunsalı
normalde kahvaltıdan sonra fırçalardım ama son okuduğum makaleden sonra uyanınca yüzümü yıkadıktan sonra ilk iş fırçalıyorum.
makalenin özeti ise gece dişlerimizde bakteriler ve zararlı asitler çoğalıyor eğer yemek yersek onları beslemiş ve boğazımıza doğru indirmiş oluyoruz ama tabi bunun zıttı görüşlerde mevcut.
siz hangisini yapıyorsunuz ?
makalenin özeti ise gece dişlerimizde bakteriler ve zararlı asitler çoğalıyor eğer yemek yersek onları beslemiş ve boğazımıza doğru indirmiş oluyoruz ama tabi bunun zıttı görüşlerde mevcut.
siz hangisini yapıyorsunuz ?
devamını gör...
öğretmen fetişizmi
çok üzüldüm, bugüne kadar bir öğretmen bile kalbine dokunamamış. birçok öğrencisiyle hala iletişimde olan biri olarak üstüme alınmıyorum.
ayrıcalık meselesine gelirsek, öğretmenler bu ülkenin şımarık çocuklarıdır.
ayrıca genellemelerin hepsi yanlıştır.
ayrıcalık meselesine gelirsek, öğretmenler bu ülkenin şımarık çocuklarıdır.
ayrıca genellemelerin hepsi yanlıştır.
devamını gör...
mezarlık
çocukluğumdan beri içinde bulunmaktan hiç hoşlanmadığım alan.
iki sebep var, çok eskiden beri tesir eden. biri insan bedeninin toprak altında uğradığı değişim. hayal etmesi bile ürkütücü. bu yüzden yakılmayı dilerim nazım gibi. ki bunu anlattığı 'ben senden önce ölmek isterim' şiirini de çok severim.
ben senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi,beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni gorebilesin
fedakarliğimi anlıyorsun vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için.
ikincisi de gözü yaşlı insanları görmeye çokça dayanamıyor oluşum. acının göz önüne açık bir şekilde serildiği tek yer oluşu sebep. hiçbir umudun kalmadığı bir nokta. minicik bir 'belki' bile yok. bitti. gitti.
işte bu yüzden sevmiyorum. vedaları da sevmiyorum. ama son iki haftadır çokça gitmek zorunda kaldım mezarlığa. kendi kayıplarımda tercihti ama eşimin canı yanarken onu yalnız bırakamadım. oradaydım. dua da etmediğim için etrafta minik yürüşlere çıktım, ona alan bırakmak için. içim daralsa da mezarlara baktıkça huzursuz olsam da çiçekleri suladım. mezar taşlarını okudum. bir yanda bebeleri, bir yanda yaşlı insanları gördükçe adaletsiz hayata kızdım.
ama en zoru sanırım mezara bırakıldığı ilk andı. haberi aldıktan sonra afallayıp 800 km yol boyunca biriktirdiğim; vedaydı, namazdı derken güçlü durmaya çalıştığım 16 saatin sonunda mezarlığın bir köşesinde başımı farklı bir yana çevirmiş olsam da zihnimden gitmeyen şu kelimeler dağılmama, içimi çeke çeke ağlamama sebep oldu "baba toprak altına bırakılır mı?"
iki sebep var, çok eskiden beri tesir eden. biri insan bedeninin toprak altında uğradığı değişim. hayal etmesi bile ürkütücü. bu yüzden yakılmayı dilerim nazım gibi. ki bunu anlattığı 'ben senden önce ölmek isterim' şiirini de çok severim.
ben senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi,beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni gorebilesin
fedakarliğimi anlıyorsun vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için.
ikincisi de gözü yaşlı insanları görmeye çokça dayanamıyor oluşum. acının göz önüne açık bir şekilde serildiği tek yer oluşu sebep. hiçbir umudun kalmadığı bir nokta. minicik bir 'belki' bile yok. bitti. gitti.
işte bu yüzden sevmiyorum. vedaları da sevmiyorum. ama son iki haftadır çokça gitmek zorunda kaldım mezarlığa. kendi kayıplarımda tercihti ama eşimin canı yanarken onu yalnız bırakamadım. oradaydım. dua da etmediğim için etrafta minik yürüşlere çıktım, ona alan bırakmak için. içim daralsa da mezarlara baktıkça huzursuz olsam da çiçekleri suladım. mezar taşlarını okudum. bir yanda bebeleri, bir yanda yaşlı insanları gördükçe adaletsiz hayata kızdım.
ama en zoru sanırım mezara bırakıldığı ilk andı. haberi aldıktan sonra afallayıp 800 km yol boyunca biriktirdiğim; vedaydı, namazdı derken güçlü durmaya çalıştığım 16 saatin sonunda mezarlığın bir köşesinde başımı farklı bir yana çevirmiş olsam da zihnimden gitmeyen şu kelimeler dağılmama, içimi çeke çeke ağlamama sebep oldu "baba toprak altına bırakılır mı?"
devamını gör...
geceye bir söz bırak
hiçbir şey idealize edilecek kadar kusursuz değildir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
#923597
çocukluk fotoğraflarımın izinsizce ve haince yayınlandığı başlık. puh!
(bkz: kınım kınım kınamak)
editinine edit : aman ben de pek meraklıydım, hıhhhhhh!
çocukluk fotoğraflarımın izinsizce ve haince yayınlandığı başlık. puh!
(bkz: kınım kınım kınamak)
editinine edit : aman ben de pek meraklıydım, hıhhhhhh!
devamını gör...
yolda yürürken yapılmaması gerekenler
tanıdık birini görünce yolun ortasında dikilip sohbet etmek. kenara çekilip konuş kardeşim ne konuşacaksan.
devamını gör...

