ben yaparım da tutuklanmam umarım.
(bkz: al bunu al al al)
devamını gör...

kalabalıkta kimsenin yüzü kendisinin değildir.*
devamını gör...

cemal süreya'nın genel sanılanın aksine babası hayattayken yazdığı infial barındıran şiiri.

amma velakin babası sağ olana dahi yaşatır ızdırabı.
devamını gör...

hollanda'lı ressam pieter brueghel'in 1568 tarihinde, tuval üzerine yağlı boya ile çizdiği eserinin ismidir. brueghel benim en çok sevdiğim ressamlar arasındadır. rönesans dönemi ressamı olan brueghel, döneminin en büyük sanatçılarından biri olarak gösterilir. kilisenin etkisinden kurtulan avrupa, bu dönemde, her alanda olduğu gibi sanatta da özgür, hümanist ve yenilikçi eserler vermeye başlamıştır. brueghel' de son derece hümanist ve toplumcu resimler yapmıştır. flemenk atasözleri adlı eserinde, yaklaşık 100 adet atasözü ve deyimi resmetmiştir.
gelelim körlerin kıssası adlı eserine. bu esere, birbirine kılavuzluk eden körler adı da verilmiştir. bu resimde, sopalara ve birbirlerinin omuzlarına tutunarak yürümeye çalışan körler konu edilmiştir. brueghel körlerin göz kısmını ve yüzlerindeki ifadeleri çok ayrıntılı çizmiştir. ilk kör çukura düşmüş, ikincisi düşmek üzere, üçüncüsü bu durumdan yoğun bir şekilde etkilenmiş, dördüncüsü işlerin yolunda gitmediğini anlamış ve başını yukarı doğru kaldırmış, beşinci ve altıncı körler ise durumun pek farkında değiller gibi görünmektedirler. bana göre ressam bu eserde bizlere üç tane mesaj vermekte. (ilk ikisinden emin olmakla birlikte üçüncüsünden pek emin değilim).
ilk konu körlerin birbirlerine kılavuzluk edemeyeceği. bu durumu sadece fiziksel anlamda körlük olarak düşünmeyelim. ikinci konu aynı özellikteki kişilerin birbirlerine kılavuzluk edemeyeceği. kılavuzluk etmesinin bir faydasının olmayacağını anlatmakta. üçüncü konu ise resmin arka kısmında kilise görülmektedir. ve körler, o kiliseden uzaklaşmaktadırlar. sanki ressam burada, kiliseden uzaklaşanlar cezalarını çekerler demektedir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

benim için cevabı, 90'lı yılların ilk yarısı olan anket sorusu.

bilim konusunda bildiğim her şeyi zaman makinesi yapımında kullanıp oraya geri dönmek ve orada kalmak istiyorum. gitmek isteyeni de yanımda götürebilirim.
devamını gör...

üvey evlat olduğumu düşündüren girdi.
devamını gör...

yolluk da denen devamlı ya da geçici bir görevle bir yere gönderilen görevlilere, bu yere gidebilmeleri, orada yeme içme ve konaklama gibi ihtiyaçlarını giderebilmeleri için verilen para.
devamını gör...

ermeni asıllı belçikalı şarkıcıdıe. asıl adı henry markarian olan şarkıcı, 1960'lı yıllarda birçok kez türkiye'ye gelerek konserler vermiş ve türkçe plaklar doldurmuştur. çok sevdiği türkiye'ye adadığı "istanbul" adlı fransızca bir şarkı bestelemiştir.

kalbin yok mu isimli şarkısıyla zihinlerimizde yer edinmiş, türkiye aşığı sanatçıdır.
devamını gör...

efendim geceden güzeli var mı?

balkona çıktığın anda yüzüne vuran hafif esinti ve rüzgarın eşsiz kokusu, bizi huzura boğan sessizlik, bizlere ay tarafından bahşedilmiş loş ışığın bir benzeri dünyada var mıdır? huzur... vakit... müzik...

"yaşam, gecenin konusudur."
devamını gör...

gördüğüm taktirde ev onun oluyor.
devamını gör...

sanırım espiri yapıyor yazar kişisi. elbette istediği gibi düşünmekte espiri yapmakta özgür. bu da seviyesini (zeka, karakter) ortaya çıkardığından iyi oluyor bence.
devamını gör...

hakikat esintileri taşıyan bir film. belki her şeyin hakikat esintisi dediğim husustan pay aldığından ötürü böyledir bu durum. lakin filmin insanlara anlattığı ve onlarda uyandırdığı hisler, dürtüler paha biçilemez de. açıkçası filmi izlediğim süreç boyunca güldüğüm, kahkaha attığım da oldu. fakat insan şöyle diyebilir bu duruma: "böyle bir filme nasıl gülebilir, kahkaha atabilirsin?" - "neden güldün?" - "ağlamaktan, korkmaktan başka nasıl gülebilecek bir şey buldun?"

açıkça bilmiyorum diyebilirim bu soruların cevabına. şahsım adına konuşacak olursam, bu filmde kendimde bir şey gördüm. filmin içeriğinden bahsetmiyorum elbette, bir şey öğrendim demek istiyorum kendimle ilgili. ben olanca hassaslığımı gözler önüne sererken aslında edebiyat tutkusu içinde yanıp tutuşan bir bireyin yaptıklarına benzer davranıyormuşum. yani sanırım. belki diyeceklerim gücendirici olabilir ama kendimde görmeyi umduğum derinliği bu filmde apaçık görebilme fırsatı buldum. belki film varoluşa hitap ediyordur da. ki bence öyle... yahut gülmemin hatta kahkaha atmamın sebeplerinden birisi insan denilen yaratığın özünde ne kadar da vahşi, ne kadar da acımasız olduğudur. hatırlıyorum da final sahnesinde oturduğum yerden dikelmiştim. ağzım açık bir şekilde ekrana bakıyordum. "bu da mı?" gibi bir yorumum oldu o esnada.

dünya bir trajedi mekanı. "hayatın dehşetine karşı verilebilecek tek zekice taktik ona karşı küstahça gülmektir." diyen kierkegaard'a selam veriyorum. özünde bu gogolvari davranıştır belki de yaptığım.

film korkunç muydu? evet! yani kısmen olsa da korkunçtu. pek çok insan bakmak istemeyecektir ve anında filmi kapatacaktır. konuşulanlardan bazılarını aşağıda paylaşacağım az sonra. onu da lütfen okumayın eğer rahatsız olacaksanız. fakat bir anlam bulma umuduyla okuyacak olanlarınız varsa da kendilerini hazırlasın.

film güzel miydi? fena değildi. ama güzel miydi? hayır, sanıyorum. alt metinden bazı çıkarsamalar edinebilirsiniz ve belki benim yaşadıklarımı yaşayabilirsiniz. yani özünde benim gibi bir insan -ki övünüyor gibi olmayayım, normal bir insan işte-sadece görmek istediğim hakikati, yani bilgiye karşı koyamadığım o doyumsuzluğu göz önüne alıyorum- benim gibi bir insan özünü görme şansını yakaladı. bu öz neydi? işte bunu kimsecikler cevaplandıramaz benlikleri için. sanıyorum hayattaki en zor işlerden biridir. belki sibirya'ya sürgüne gidersek fyodor mihayloviç dostoyevski gibi, anca öyle görme şerefine erişebiliriz kendimizi.

belki beni psikopat olarak nitelendirecek olacaktır filmi izledikten sonra. ki mutlaka olacaktır, böyle insanları tanıyorum. fakat onları sevgiyle kucaklıyorum. belki benim gibi bir bedbaht (çok affedersiniz) böyle bir çukura düşerekten kendi varoluşuna hakaret ediyor. "hanımlar! baylar!" diyerekten üslubumu pekiştireyim öyleyse. edebiyat yapmaya gelmediğimin pekala farkında olsam da hislerimi olanca açıklığıyla sizlere gösterebilme derdindeyim. af buyurunuz.

kısaca şunu diyebilirim sanırım, filmin sinematografisini beğenmedim. diyaloglar da pek oturaklı değildi. fakat alt metinden çok yararlandım.

son olarak bu filmi izlemenizi önerir miyim? belki film kültürünüz oturduktan sonra evet, ondan önce hayır. böylesine basit anlatılmış ve bir noktada da anlatılamamış bir gerçeği izlemenizi ilk etapta önermiyorum.

filmde dikkatimi çeken bir şey de bunca zalimliği sergilemekten geri durmayan adamların, kadınların friedrich nietzsche, charles baudelaire gibi insanlardan bahsedebilmeleri. entelektüel bir birikimlerinin olduğu izlenimi verilmiş olduğunu düşünmekteyim. aynı zamanda hakikati kendilerince keşfettiklerini. çünkü:

ağlamaktansa gülmeyi tercih ederler. şeytana uyuyoruz, günah işliyoruz ama bunda ağlanacak bir şey yok ki, gibi bir düşüncedeler. önemli olan mutlu olmak. "mutlu olun! gülün" diye bağırılır...

şimdi alıntılar.

--- alıntı ---

bölüm isimleri:
antinferno - girone delle manie - girone della merda - girone del sangue

"her şeyin aşırısı iyidir."

"yetişme çağını yaşarken, yalnızca aşkla yatıp aşkla kalkar kızlar. radyo dinleyip çaylarını içerler ve umursamazlar özgür olmanın anlamını. ve hiçbir zaman düşünmezler, burjuvazi tereddüt etmeden neden öldürür çocuklarını."

"değerli arkadaşlar birbirimizin kızlarıyla evlenerek, yazgılarımızı sonsuza dek bir kılıyoruz."

"yazgıları, zevkimize uşaklık etmekten ibaret olan güçsüz yaratıklar. dış dünyanın bahşettiği o özgürlük denen saçmalığı umarım burada bulmayı beklemiyorsunuzdur. herhangi bir yasal hakka sahip olmaktan uzaksınız. dünya üzerinde hiç kimse burada olduğunuzu bilmiyor. dünyanın ilgisinden o kadar uzaksınız ki, bu açıdan zaten ölüsünüz. işte yaşamlarınıza hükmedecek kurallar:

saat tam 6.00'da, tüm grup içinde hikaye anlatıcılarının olduğu ve bunların sırayla oturup belirlenen bir konu üzerine seri öyküler anlatacağı, adına alem odası denilen yerde toplanmak zorundadır.
arkadaşlarımız herhangi bir anında toplantıyı bölebilirler ve bunu mümkün olduğunca sık yapmayı severler. hikayelerin amacı da zaten hayal gücünü harekete geçirmektir. her çeşit müstehcenlik serbesttir. akşam yemeğinden sonra, beyler, genellikle baküs alemi olarak bilinen seks partisini yöneteceklerdir. alem gereğince salon ve diğer odalar şehvet ateşiyle tutuşmuş olacaktır. tüm katılımcılar ritüele uygun bir biçimde giyinmiş olarak koridorda hazır bulunacaklardır. takip eden süreçte, pozisyon değiştirerek, eş değiştirerek karışık halde ve ensest türde olmak üzere hayvanlar gibi çiftleşilecek, zina ve anal seks yapılacaktır. bu şekilde bunu her gün sürdüreceğiz. eğer bir erkek bir kadınla seks yaparken yakalanırsa bir uzvunu kaybedecek şekilde cezalandırılacaktır. en büyük saygısızlık olması bakımından, dini bir davranışta bulunan herhangi biri ölümle cezalandırılacaktır."

"bazıları yalnızca tutkuları onları zorladıklarında kötülük yapabilirler. bazıları daima mutsuzdur ve onların hayatlarının tamamı bir gece önce yaptıklarından ötürü her sabah yaşadıkları pişmanlıktır."

"görkemli olan ne varsa kökeni kanla yıkanmıştır. ve bununla birlikte, dostlarım, belleğim beni yanıltmıyorsa, evet, öyle. 'kan dökmeden, merhamet olmaz. kan dökmeksizin.' "

--- alıntı ---

hakikati kanla mı haykırıyor bu film yoksa? sanmıyorum. sadece kendinize bir şey katabilirsiniz belki benim gibi. ki önemli olan kendinize bir şey katmak da değil. önemli olan duyumsamaktır. varlığı ve vahşeti duyumsamak. bu da sezgiyle olacaktır elbette.

gördüklerim... hiçbir şeydi özünde. ama kendimi gördüm bir şekilde. akıl sarayımın zindanlarına gizlediğim kendimi gördüm. creepy? nope. o ben çoktan zindandan kaçmıştı belki de. benliğim ikiye bölünmüştür yahut. gülücükler.
devamını gör...

ben sana mecburum / attila ilhan



ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum.

ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun.

sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşamüstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu.

fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun.

belki haziran'da mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir sileb sızıyor ıssız gözlerinden
belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki korsun kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzğar saçlarını götürüyor.

ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak

ben sana mecburum bilemezsin...
devamını gör...

eleştirdikleri akp’nin son dönemi, vadettikleri akp’nin ilk dönemi. bu da böyle bir gerçek. aynı yolun yolcusu iki parti benim için, ne bir beklenti içerisindeyim ne de bir şeylerin değişeceği yönünde umudum var.
devamını gör...

bilim, kültür, doğa, teknoloji, tarih, sanat alanlarında, belirlenen bir konuya yönelik olarak kurgulanan, açık veya kapalı mekanlarda eğlenceli bir çok etkinliğin düzenlenendiği yerlerdir.
ilk tema park 1955 yılında walt disney tarafından kurulan disneyland'dır.
devamını gör...

antik mısır'ın mumyalama tekniğinde, mumyanın konulduğu sandukanın yüz kısmına ahşaptan bir plaka konularak ölen kişinin portresi çizilir. bizde mezarlıklarda çok yaygın olmasa da ölen kişinin mezar taşının üzerine vesikalık fotoğraf baskısı yapılmasına benzer. bu tekniğin oluşmasında romalılar'ın etkisi vardır. herkese değil, yüksek tabakadan ölenlere yapılır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"bir gün bu ülkenin başucuna bir not yanağına da bir öpücük kondurup gideceğim. çok tatlı uyuyordun uyandırmaya kıyamadım diyeceğim."

"hayalim; küçük bir çocuğa ‘ne kadar seviyorsun' dediğinde, açıp elini iki yana ‘işte bu kadar' derkenki o masum sevgiyi bulmaktı."

"aynı kağıdın arka ve on yüzleri gibiyiz. sonsuza dek beraber; ama hiçbir zaman birbirlerini görmeyen."
devamını gör...

ezginin günlüğü’nün 2002 yılında çıkardığı "her şey yolunda" albümündeki tatlı şarkı. hüsnü arkan’ın güzel eserlerinden, dinleyeni yumuşacık yapar.

devamını gör...

ilişkilere devam etmek için değil, seks yapabilmek için birileri tarafından uydurulmuş kelimeler öbeğidir. eğer siz bir kişiyi gerçekten seviyorsanız, iyi ve kötü zamanlarında onu dinliyor ve hep yanında oluyorsanız, yani ruh uyumu sağlanmışsa, ten uyumu hayli hayli sağlanır dediğimdir.
devamını gör...

miko'nun tatlı sesi*
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim