geceleri mutfaktan şu içtikten sonra korktuğum için koşarak yatağıma gidiyorum.
devamını gör...

selam karalama defteri! karalayamayacak kadar bıhmış durumdayım. görüşme üzere iyi bayramlar..
devamını gör...

enteresan olmuş. gayet başarılı bir yönetimi vardı.

takip ettiğim mizahi yayınlar içerisinde, yayınladıkları raporların güzide bir yeri var.

çizgilerini bozmadan devam etmeleri en büyük dileğim. zira mizah yapmak her babayiğidin harcı değil. harika iş çıkarıyorlar.
devamını gör...

edinip ne yapacaksınız?? normalde arkadaşım dediklerinizin ne hayrını gördünüz ki burda sadece yazdıklarından ibaret tanımaya çalıştıklarınıza güveneceksiniz?? too risky dude.
devamını gör...

buradaki bütün yazarlardan ve ailelerinden uzak dursun. öyle bir illet ki bu, dağ gibi adamlar eridi gitti bu savaşta..

edit: 03/04/2021

dün itibariyle babama bağırsak kanseri teşhisi konuldu. buradaki yazar arkadaşlardan babam için dua bekliyorum. allah kimseye bu durumu yaşatmasın.
devamını gör...

an itibariyle kitapyurdu sesli kitap uygulamasından bir hafta boyunca ücretsiz dinleyebileceğiniz kitap.
devamını gör...

aynı zamanda kendini içinde bulunduğu durumdan kurtarmak adına hiçbir girişimde bulunmayan tiptir. bu tip insanlar olumsuz duygulardan beslenirler. sürekli diğer insanları kendi başlarına gelen olumsuzluklar yüzünden suçlamakla kalmazlar; küçümseme, saldırganlık, hoşgörüsüzlük ve hatta şiddet içeren tutumlar da takınırlar.
devamını gör...

bu ülkede veganlar ile feministler asla kabul görmüyor şaka gibi demek istediğim başlıktır.
sözüm feminist olmaya çalışan ama olamayan insanları kapsamıyor onlar gerizekalı.
devamını gör...

bunun layıkı ile yapılmış olanını bulduğunuzda, bünyenizdeki doyma reseptörleri devre dışı kalacaktır.
devamını gör...

bugün üzerinden 568 yıl geçmiş olan olay.

konstantinopolis zaten defalarca farklı milletler tarafından kuşatılmış ve alınamamıştı, çünkü halkın inancına göre tanrı ve theotokos* tarafından korunmaktaydı. bir efsaneye göre ayasofya'nın inşaası sırasında iustinianus bir meleğe ayasofya'yı koruyacağına söz verdirmişti ve o melek kenti koruyordu. avar kuşatması sırasında ise surlarda gezdirilen meryem ikonası avarlar'ı püskürtmüştü. bunların çok da doğru olmadığı 1204'teki latin işgali ve sonrasında kentin tekrar romalılar tarafından ele geçirilmesi sırasında anlaşıldı, çünkü şehir iki kez düşmüş oldu. bundan sonra 1453'e değin yine pek çok kuşatma olsa da şehir düşmedi ve 15. yüzyılda roma imparatorluğu'nun başkenti olarak varlığını sürdürmeye devam etti.
sultan ikinci mehmed'in ise belki diğer tüm kuşatmacılardan daha büyük bir ideali vardı: roma imparatorluğu'nun başkentini kendi başkenti yapmak ve yeni roma imparatoru olarak doğu ve batı'ya hükmetmek. çünkü antik imparatorluk anlayışına göre tek bir imparatorluk ve tek bir imparator vardır. bu önce pagan roma imparatorluğu, sonra bizim bizans dediğimiz hıristiyan roma imparatorluğu idi ve eğer mehmed konstantinopolis'i alırsa üçüncü imparatorluk müslüman bir roma imparatorluğu olacak, mehmed acem diyarından britannia ve hispania'ya kadar uzanan eski imparatorluk topraklarında hak sahibi olacaktı.
mehmed han bu idealini gerçekleştirmek için gözünü karartıp büyük bir donanma ve muhtemelen o dönemde görülmüş olan en büyük orduyu topladı, bilimsel yayınlar bu ordunun yaklaşık 80 bin askerden oluştuğunu söyler. konstantinopolis'i savunanlar ise bir avuç bizanslı, giovanni giustiniani komutasında bir ceneviz kumpanyası, papa'nın çok büyük yardım göndereceğim diye gönderdiği 200 napolili okçu ve osmanlı şehzadesi prens orhan'ın emrindeki hıristiyan türkler ile birlikte 8 bin kişiden ibaretti. mehmed han kentin teslim edilmesini ve halkın mora'ya gönderilerek imparatorun mora despotu olarak hüküm sürmesini birkaç kez teklif ettiyse de imparator konstantinos palaiologos "şehrin kaderinin kendi kaderiyle aynı olacağını ve tarihe şehrini teslim eden imparator olarak geçmeyeceğini" söyleyerek bu teklifleri reddetti. bu sırada kentte de pek çok bürokrat ve siyasi de imparatorun kentten kaçırılmasını ve başka bir yerde gücünü topladıktan sonra şehri geri almasını savunuyordu, tıpkı 1204'ten sonra nikaia'ya sürgüne giden ve sonra şehri geri alan iznik imparatorları gibi. ancak konstantinos bunların hepsini reddetti ve gücü yettiği kadar şehrini savunmaya karar verdi.

kuşatma uzadıkça iki taraf da yorgun düştü, bizanslıların ölenlerin yerine koyabilecekleri askerleri yoktu, türklerin büyük topları vardı ve sayıları çok fazlaydı. ancak çandarlı halil ve taifesi de kuşatmanın çok uzadığını ve kaldırılması gerektiğini söyleyerek türk tarafında huzursuzluk yaratmaktaydı. ne olacaksa bir an önce olmalıydı ve iki taraf da kanlarının son damlasına kadar dökmeye karar verdi.

29 mayıs günü bizanslılar bir avuç kalmış, haliç'teki zincir gemiler karadan yürütülerek geçilmiş; bir önceki gece de ayin sırasında ayasofya'dan yükselerek gökte kaybolan bir ışık huzmesi kenti koruyan meleğin gittiğini, şehrin düşeceğini haber vermişti. kentin kaderi çizilmek üzereydi ve türklerin son hücumu, romalıların son savunması başladı.

surlar birkaç yerden geçilse de türkler hala şehre girememiş, azapların hızla şehit düşmesiyle yeniçeriler bile gırtlak gırtlağa mücadeleye dahil olmuştu. mehmed elindeki tüm kozları kullanmakta kararlıydı. bu sırada giustiniani ise askerleriyle müthiş bir savunma vermekteydi, ta ki yaralanıp ceneviz gemilerinden birine taşınana dek. komutanlarının yaralanması ve hatta ölmüş olduğunun düşünülmesi ceneviz askerlerinin hızla dağılmasına ve yeniçerilerin kente girmesine sebep olmuştu. durumu gören imparator konstantinos, şehirden kaçma teklifini son bir kez reddederek tacını ve pelerinini çıkararak kılıcını çekmiş ve sıradan bir asker gibi kalan askerleriyle birlikte yeniçeri kalabalığının üzerine atılmıştı; bu son roma imparatorunun son görüldüğü andı. o gün şehir düştü, imparatorun cesedi bulunamadı. bazı efsanelere göre artık fatih sultan mehmed olan mehmed han imparatorun cesedini imparatorlara özgü kırmızı çizmelerinden teşhis ettirmiş ve bu yüce komutana yaraşır bir imparatorluk seremonisiyle defnetmişti. diğer bir efsane ise imparatorun cesedinin surlara asıldığı, ancak ilki çok daha dokunaklı ve fatih'in kişiliğine daha uygun bir davranış olurdu.

fethin ertesi günü sultan mehmed ayasofya'da patriğin elinden roma tacını giyerek doğu ve batı'nın basileosu oldu. dünyanın en uzun süre ayakta kalan imparatorluğu roma ise kimisine göre yok oldu, kimisine göre osmanoğullarına geçti.

bir de kuşatma sırasında yaşananlar arasındaki favori hikayelerimden birini anlatayım. batı'dan yardım gelip gelmediğini görmek için küçük bir bizans gemisi kuşatmayı yarar ve midilli açıklarında demirler. üç gün boyunca ufku gözleyip yardım gelmediğine kanaat getirince tornistan yapıp kente dönmeye karar verirler. bu sırada tayfadan birisi "aman abi deli miyiz, şehir düşecek, biz hazır kaçtık niye geri gidiyoruz" diye müthiş bir düşünce ortaya atar ve neticesinde direğe bağlanarak şehre geri gelene kadar dövülür.
devamını gör...

(bkz: tbmm)

yani maalesef.
devamını gör...

suç oranlarının arttığı durumlarda insanların bu duruma getirdiği çözüm, genellikle, cezaların ağırlaştırılmasıdır. bu çözüm önerisinin temelinde bulunan varsayım, cezanın ağırlığı ile cezalandırılan davranışın sıklığı arasında sürekli bir ters orantı bulunduğudur. oysa bazı araştırmalar bunun tam tersini işaret etmekte ve cezanın ağırlaştırılmasının suçu azaltma konusunda etkili olmayabileceğini göstermektedir. hatta cezanın aşırı ağırlaştırıldığı ve şiddet içerdiği bazı durumlarda, suçların şiddetinde bir artışa sebep olabildiği de görülmektedir. bu görüş ve bulgulara karşın, en uç cezalardan biri olarak görülen idam cezasının etkileri hakkında yapılan analizler, idamın kaldırılmasının veya yeniden yürürlüğe konulmasının (dolayısıyla cezanın ağırlaştırılmasının veya hafifletilmesinin), cinayet gibi vahşi davranışların sıklığını arttırma ya da azaltma yönünde hiçbir etkide bulunmadığını ortaya koymaktadır.
devamını gör...

"depresyondayım anne bir şey yemeyeceğim ben" sözleri anne kişisi tarafından "aç aç depresyon mu doyur karnını bakarsın sonra" şeklinde savuşturulur. masaya oturduktan sonra çatalla önündeki tabak oynanmaya başlar bunu gören baba kişisi "yemeyeceksen bana ver dolma güzel olmuş" diyerek görmezden gelir.
devamını gör...

sevgili kendim,

şimdi sen bunları okuyabiliyorsan eğer yaşam savaşından galip çıkıp ta bugünlere gelebilmişsin. bunun için tebrik ederim demek ki 5 yıl daha yaşayabilmişsin. senin değişmeyecek huylarını bildiğim için şu anda da bir mücadelenin içinde olduğunu çok net söyleyebilirim. çok yoruldun bunun da farkındayım. herşeyi idare etmek ne kadar zor değil mi? tek temennim bu yazıyı okurken hedeflerinden şaşmadan, dimdik durarak, inandığın şeyi başarmış olman. başarı odaklı olduğunu bildiğim için ne şartta olursa olsun onu başarmışsındır tahmin edebiliyorum. ama yapamadıysan da sorun yok daha önce de çok denedin sadece uygun zamana az kalmıştır sabret. kendini geliştirmeyi de bırakma sakın 5 yıl geçti kafam almıyor bahanesini sakın alma üstüne. çokça güldün, çokça eğlendin, çok yer gezdin, çok dertlendin, çok sıkıntılandın, istediğin bazı şeyleri aldın, hayal olarak şimdi kurduğun şeyleri başarmana da ya az kaldı ya da onları da başardın eminim. zaman çok kısa değil mi bak bunları yazalı 5 yıl olmuş. hiçbir karşılaşma tesadüf değildir, sen tesadüfe inanmayan bir insansın. karşılaşıp hayatına aldığın her insan ya cezadır, ya imtihandır ya da bir lütuf. ne olursa olsun her şartta yanında kalanları sakın üzme. sonuçta herkesi yarına götüremiyorsun demek ki bazıları dünde kalmalıymış. dünde kalanlara üzülme. gerçek güzelliği, gerçek değeri, gerçek sevgiyi tanımamış, görmemiş, tatmamış insanların yargıları ne kulağında ne de kalbinde yer etsin. ayrıca hiçbirşeyi başaramadıysan da kendini suçlama sen elinden geleni yaptın. zaman zaman kalbin sıkıştı belki ruhun yorgun düştü. korkma! sen yeniden ışık saçana kadar karanlığında sabırla oturup bekleyebilirim.
ve son olarak, her ne halde ne şekilde olursan ol olduğun halinle muhteşemsin. bunu sana her unutturmaya çalıştıklarında bıkmadan hatırlatmaya devam edeceğim.
sevgiler,
kendin*
devamını gör...

özellikle istanbul sözleşmesi hakkında sözleşmenin metnini okumadan kulaktan dolma bilgilerle "ıbırtıyısınız yea" diyenleri gördükçe şöyle:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ben kalender meşrebim güzel çirkin aramam şarkısını aklıma getiren yazarımız.
devamını gör...

sözlüğün ilk günü olduğu için heyecanlı.

dünyanın gidişatı için tedirgin.
devamını gör...

tahin ve pekmez.
devamını gör...

aşkın üç rengi
bölüm 1

bir varmış bir yokmuş. zamanın birinde gökten üç elmanın düşmediği, muradına eremeyen sahte aşklarla dolu bir dünyada gerçek aşkı arayan, hikayemizin kahramanı olan, bir prens varmış. hadi, gelin bakalım neler gelmiş prensimizin başına.

bu dünya öyle bir dünyaymış ki, herkes güvensiz ve mutsuzmuş. maskeli yüzlerin istekleri bencil ve bireysel, sevinçleri ise sahteymiş. ama nefret, en keskin en yoğun haliyle var olmaya devam ediyormuş. prensimiz de sahte sevgi sözcükleri ile dolu bu dünyada gerçek aşkı yaşamak istiyormuş ve bu isteğinin verdiği şevkle arayışlarını sürdürüyormuş.

günlerden bir gün karşısına ona hissettiklerini yansıtabilecek ayna yürekli bir prenses çıkmış. birbirlerine baktıkları zaman sanki aynaya bakıyormuş gibi hissetmişler. öyle ki ikisi de cemal süreya'nın da dediği gibi: "elden düşme sevdalar değil benim istediğim. ya yüreğinin sahibi olmalıyım ya da hiçbir şeyin." diye düşünümüşler. ama birbirlerinin bu hislerinden ve düşüncelerinden habersizlermiş. yürekleri ne kadar uyumlu görünse de ağızdan, yürek kapısını çalan o sözler çıkmadıkça, o ilk adım atılmadıkça bu aşk dolu serüven başlayamıyormuş. nasıl tanıştıklarının bir önemi yokmuş. çünkü onlar için önemli olan yollarının kesişmiş olması, birbirlerini bulmuş olmalarıymış.

kısa sürede arkadaş olmuşlar. iyi anlaşıyorlarmış, şakalaşıyorlarmış, aralarında bir şeyler varmış ama onlar dostluk zannediyorlarmış. zaman geçtikçe daha da yakınlaşmışlar. birbirlerini koruyup kollamaya başlamışlar. içlerinde bir his varmış ama ikisi de susuyorlarmış. günden güne arkadaşlıkları farklı bir şekile bürünmeye başlamış. karşılıklı olarak hissettikleri duygular, diğer arkadaşlarına hissettiklerine benzemiyormuş. öyle ki bu duygular ağızlarını adeta mühürlüyormuş ve birbirlerine açılmalarına mani oluyormuş.

zaman iplikleri kader makarasına dolanmaya devam ediyorken ömürleri azalıyormuş fakat hissettikleri duygular çoğalıyormuş. buna rağmen kendilerinden bile saklıyorlarmış yüreklerinde yatan gizli gerçeği. onlar kirlenmiş dünyanın beyaz kalpli çocuklarıydı ve elbette onlara zarar vermek isteyenler çıkacaktı. bu iyi ve saf duyguları anlayamayan kıskanç ve yüzlerinde gülen maskeleri olan kötü insanlar, bu iki güzel yüreğe sahip sevdalıları ayırmaya çalışmışlar fakat onların kötülük akan kalplerinden gelen kıskançlık ile sarf ettikleri bu çabalar hep boşa çıkmış ve tüm bu olanlar birbirlerine açılamayan sevdalıların daha da kenetlenmesine neden olmuş.

kader makarasına sarılacak olan ipler azalırken, daha önce bu kadar yoğun bir duygu yaşamamış olduklarından olsa gerek bu hislerinin aşk olduğunu anlamaya başlamışlardı. sürekli arayışı içinde oldukları o duyguyu artık bulmuşlardı. buna rağmen korkuyorlardı, söyleyemiyorlardı.uzun süren bu sessizliğin ardından gecenin karanlık perdelerini yırtarak doğan güneş ile beraber prensimiz artık bu bilinmezliğe dayanamamış ve prensese gidip duygularını açmaya karar vermiş. güneş ışığını kendine yoldaş alarak prensesin kapısına gitmiş. kaybetme riskini göze alarak prenses için atan kalbi elinde, ya şimdi ya da hiçbir zaman diyerek, her şeyi anlatmış. prenses onun bu cesaretinden etkilenmiş olsa gerek o da duygularını açmış. bu konuşmadan ikisi de mutlu ayrılmışlar.

bu dostluğun aslında çoktan aşka evrilmiş olduğunu fark etmeleri uzun sürmemiş.

zaten onları her gören de çok yakıştıklarını söylemiyor muydu? hakları da vardı, çok yakışıyorlardı. fakat onlar birbirlerini bu kadar severken yazgılarına melekler bile üzülüyordu, kaderi değiştirmek istercesine tanrıya yalvarıyorlardı.

edit: merhaba artık bu başlık altında hikayeler yazmaya başlıyorum. bölümlere ayrılmış bu kısa hikayeleri her hafta paylaşmayı düşünüyorum. şimdilik ilk hikayenin ilk bölümü sizlerle umarım beğenmişsinizdir. bu arada bu hikaye @rurouni kenshin ile birlikte yazılmıştır. ikinci bölümde görüşmek üzere*.
devamını gör...

milli değerimiz ajdar'ın özgün bir yapımı;
şurup gibiyim şurup
turp gibiyim turp turp
ben ateş sen barut hmmmm
öptüm seni şap şup (haşaaap haşuuuup)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim