inside no. 9
kara komedinin çok güzel örneği bir dizidir. birbirinden bağımsız bölümlerden oluşması ayrıca izlettirir. 9'un anlamını izledikçe anlayacaksınız.
devamını gör...
en hüzünlü kelime
öldü..
devamını gör...
kasım kasım kasılmak
büyüklenmek, böbürlenmek anlamına gelen deyim.
marttan beklerim senden beklemem ukdesi.
böbürlenmek başlı başına itici bir anlam taşısa da bu deyim ondan bir tık daha itici insanlar için kullanılır. özellikle vasfı ile duruşu birbirine uymayan kişiler için cuk gelen bir deyimdir.
örnek: torpille memur olduğu halde kasım kasım kasılıyor.
marttan beklerim senden beklemem ukdesi.
böbürlenmek başlı başına itici bir anlam taşısa da bu deyim ondan bir tık daha itici insanlar için kullanılır. özellikle vasfı ile duruşu birbirine uymayan kişiler için cuk gelen bir deyimdir.
örnek: torpille memur olduğu halde kasım kasım kasılıyor.
devamını gör...
ölüm denince ilk akla gelen şeyler
mezar ve toprak altında yalnız kalma düşüncesi.
devamını gör...
huzursuz bacak sendromu
yattıktan kısa bir süre sonra alt ekstremitelerde uyuşma,yanma,batma, iğneleme tarzında şikayetlerin görüldüğü hastalıktır.
bu hastalıkta hasta kalkıp yürüyünce şikayetleri geçici olarak düzelir.
nedenleri arasında demir eksikliği ve düşük ferritin düzeyi,folik asit eksikliği vardır.
tedavide levodopa, benzodiazepin türevi ilaçlar kullanılmaktadır.
bu hastalıkta hasta kalkıp yürüyünce şikayetleri geçici olarak düzelir.
nedenleri arasında demir eksikliği ve düşük ferritin düzeyi,folik asit eksikliği vardır.
tedavide levodopa, benzodiazepin türevi ilaçlar kullanılmaktadır.
devamını gör...
yeni yıl ile yazarların aldığı kararlar
1- kendime daha fazla özenip, kendimi daha çok seveceğim. herkese bol keseden dağıtıp kendimi geçiştirmeyeceğim. (yeter be, herkes akıllı olsun.)
2- spora başlayacağım, daha fazla adım atıp daha az araba kullanacağım. (vallahi reformer pilatese başladım, aferin bana.)
3- babamın işinde çalışıyor gibi davranmayacağım, bana enflasyonun altında zam veren şirketin kölesi olmayacağım.
4- alma verme dengesine dikkat edeceğim. kendimi kullanırmayacağım. 40 yıllık huy nasıl törpülenir bilmiyorum ama en azından insanlara niyetleri ile paralel davransam yeter.
5- biraz daha sakinleşip yavaşlamaya çalışacağım.
6- daha çok kitap okuyup, okurken daha fazla altını çizeceğim.
7- 40 yaş sonrası alternatif bir kariyer için bir şeyler yapacağım. yogaya asılıp çocuk yogası eğitimi alacağım.
8- trendyol'dan çerçöp almayacağım. (en önemlisini en sona sakladım.)
haydi bakalım, girdik yeni bir yıla, girdik yeni bir yola. kendime kalp.
2- spora başlayacağım, daha fazla adım atıp daha az araba kullanacağım. (vallahi reformer pilatese başladım, aferin bana.)
3- babamın işinde çalışıyor gibi davranmayacağım, bana enflasyonun altında zam veren şirketin kölesi olmayacağım.
4- alma verme dengesine dikkat edeceğim. kendimi kullanırmayacağım. 40 yıllık huy nasıl törpülenir bilmiyorum ama en azından insanlara niyetleri ile paralel davransam yeter.
5- biraz daha sakinleşip yavaşlamaya çalışacağım.
6- daha çok kitap okuyup, okurken daha fazla altını çizeceğim.
7- 40 yaş sonrası alternatif bir kariyer için bir şeyler yapacağım. yogaya asılıp çocuk yogası eğitimi alacağım.
8- trendyol'dan çerçöp almayacağım. (en önemlisini en sona sakladım.)
haydi bakalım, girdik yeni bir yıla, girdik yeni bir yola. kendime kalp.
devamını gör...
sakalsız erkekler istiyoruz
saçmalamayın. beyler sakın şu başlığın gazına gelip de ortalıkta baby face gezmeyin. sakal hacı dayı sakalı gibi olmadığı sürece hepinize çok yakışıyor.
devamını gör...
uyurken babanın çocuğunu öpmesi
kültür kisvesi altında sevgisini gösteremeyen baba hareketidir. bu yüzden sevilmenin ne olduğunu bilmeden büyüdü çocuklar, bu yüzden sevgi sandıkları hastalıklı duygulara sahip insanlar tarafından katledildi...
gösterin sevginizi, öğretin gerçek sevgi'nin ne demek olduğunu.. kimse can yakmasın, kimsenin canı yanmasın artık!
gösterin sevginizi, öğretin gerçek sevgi'nin ne demek olduğunu.. kimse can yakmasın, kimsenin canı yanmasın artık!
devamını gör...
firavunun laneti
howard carter ve lord carnarvon tarafından açılan çocuk kral tutankamon'un mezarında yazdığı iddia edilen bir cümle nedeniyle ortalığı kasıp kavuran sözde lanet.
mezar açıldığında, kapısında "(gbkz: firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır.)" yazdığı iddiası ortaya atılmıştı atılmasına ama gerçekte ortada böyle bir yazı yoktu. ancak mezarın açılmasından sonra üst üste yaşanan talihsiz kaza ve ölümler, insanları, firavunun mezarını açan herkesten intikam alacağı fikrine inandırmıştı.
mezarın açılışından kısa bir süre sonra, bir kobra yılanı carter'ın kanaryasını yuttu. bir süre sonra carter ve carnarvon bir nedenden ötürü tartıştılar. bu tartışmadan sonra carnarvon ingiltere'ye döndü. orada bir sivrisinek ısırığı yüzünden enfeksiyon kaptı. bu sebeple öldüğü sırada köpeği de birden ulumaya başlamış ve hemen arkasından o da ölmüştü.
böylece lanet iddiası insanların gözünde kuvvetlenmeye başladı.
bu olaylar ilkti ama son olmadı. mezarı ziyaret edenlerden ikisi, carter'ın yanında çalışanlardan biri ve mumyanın yaşını tespit eden kişi de öldü. daha sonra carnarvon'un mezarını ziyaret eden bir arkadaşı da hayatını kaybetti.
***
bu iddialardan meşhur gemi titanik de nasibini aldı. gemi sefere çıktığında içinde bir mumya bulunuyordu. kayıtlarda böyle bir mumyanın varlığına rastlanmasa da geminin akıbetine bu mumyanın neden olduğu, söylentiler arasındaydı.
her ne kadar peş peşe gelen bu ölümler gerçekten tuhaf görünse de, mezarı ilk açan kişi olan carter dahil birçok kişinin hayatta kalması, bu durumun bir tesadüften öte olmadığını gösteriyordu. yine de firavunların, mezarlarını açanları lanetlediğine ilişkin söylentiler uzun süre boyunca insanlar arasında gerçek bir olaymış gibi kabul gördü.
mezar açıldığında, kapısında "(gbkz: firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır.)" yazdığı iddiası ortaya atılmıştı atılmasına ama gerçekte ortada böyle bir yazı yoktu. ancak mezarın açılmasından sonra üst üste yaşanan talihsiz kaza ve ölümler, insanları, firavunun mezarını açan herkesten intikam alacağı fikrine inandırmıştı.
mezarın açılışından kısa bir süre sonra, bir kobra yılanı carter'ın kanaryasını yuttu. bir süre sonra carter ve carnarvon bir nedenden ötürü tartıştılar. bu tartışmadan sonra carnarvon ingiltere'ye döndü. orada bir sivrisinek ısırığı yüzünden enfeksiyon kaptı. bu sebeple öldüğü sırada köpeği de birden ulumaya başlamış ve hemen arkasından o da ölmüştü.
böylece lanet iddiası insanların gözünde kuvvetlenmeye başladı.
bu olaylar ilkti ama son olmadı. mezarı ziyaret edenlerden ikisi, carter'ın yanında çalışanlardan biri ve mumyanın yaşını tespit eden kişi de öldü. daha sonra carnarvon'un mezarını ziyaret eden bir arkadaşı da hayatını kaybetti.
***
bu iddialardan meşhur gemi titanik de nasibini aldı. gemi sefere çıktığında içinde bir mumya bulunuyordu. kayıtlarda böyle bir mumyanın varlığına rastlanmasa da geminin akıbetine bu mumyanın neden olduğu, söylentiler arasındaydı.
her ne kadar peş peşe gelen bu ölümler gerçekten tuhaf görünse de, mezarı ilk açan kişi olan carter dahil birçok kişinin hayatta kalması, bu durumun bir tesadüften öte olmadığını gösteriyordu. yine de firavunların, mezarlarını açanları lanetlediğine ilişkin söylentiler uzun süre boyunca insanlar arasında gerçek bir olaymış gibi kabul gördü.
devamını gör...
kadınların abi diyeyim de yavşamasın mantığı
yavşama diye değildir o senin sınırını bilmeyeceğinden korkmasındandır. o güveni vermezsen uzak tutmak için abi de der yeğenim de.
devamını gör...
öz güveni zedeleyen öğretmen
bir insanın hayat çizgisini, kendine verdiği değeri temelden değiştirdiğinin farkında olmayan öğretmendir.
devamını gör...
kadın bir yazarın nickaltına yengeniz olur yazmak
lucifer zamanında yapmıştı.karşılıklı olması lazım yoksa sıkıntı.
devamını gör...
yaprak sarma
(bkz: yaprak sarma fan kılap) hayranları var sözlükte.
devamını gör...
maruz kalınmak istenmeyen sorular
birçok soru var böyle ama son zamanlarda, yani çalışmak durumunda kaldığım dönemin başından itibaren, çalıştığım her yeni iş yerinde ya da iş bünyesinde tanıştığım her insanla aramda geçen diyaloglar hep aynı. tahmin edileceği üzere karşı taraf bu söz konusu maruz kalınmak istenmeyen soruları soruyor:
birinci soru: "ee, madem meslek sahibisin, neden burada bu işi yapıyorsun?"
(cevap veririm)
ikinci soru: "anne baba neci, neredeler?"
(cevap veririm, detay vermesem de verdiğim genel cevaptan annemle babamın ayrı olduğu açığa çıkar)
üçüncü soru: "birbirlerine hayırları olmamış, sana da mı faydaları yok, yardım etmiyorlar da mı çalışıyorsun?"
(biraz sinirlenirim, yansıtmadan cevap veririm, diyalog soru cevap formatından çıkıp benim adıma "acıyan" ifadeler kullandıkları, benim de "yapacak bir şey yok, başımın çaresine bakıyorum" ana fikirli ifadeler kullandığım bir şekle bürünür, sonra da biter.)
yaklaşık on kez bu konuşmayı yapmışımdır, daha doğrusu kendimi bu konuşmanın içinde bulmuşumdur. bunların birçoğu meraklı ve işgüzar insanlardı, ama bir iki tanesi gerçekten beni merak ederek ve anlamaya çalışarak yaklaştı. geçenlerde müşterinin biri erken geldi, yanımdakilerle sohbet ederken dikkatini çektim, yine o klasik diyalog yaşandı. anlattım, benzer cümleler duydum ama adam halime yazıklanmak yerine benim ne kadar sorumluluk sahibi ve güçlü birisi olduğuma odaklandı. işletme sahibine beni övdü bir süre, biraz çekindim. lafını yarıda kesip bana döndü ve "sizi utandıracak bir şey söylemiyorum umarım?" dedi kibar bir şekilde. bilakis memnun olduğumu, çalışmaktan da utanmadığımı söyledim. hala her geldiğinde selam verip hal hatır sorar misal. ama herkes böyle değil işte. çoğunlukla sizin hikayenizdeki zayıflığınızı görüp, yarın öbür gün bunu size karşı kullanabilmek için bilmek isterler. böyle insanların sorduğu düz bir "nasılsın?" a bile maruz kalmak istemiyorum artık.
birinci soru: "ee, madem meslek sahibisin, neden burada bu işi yapıyorsun?"
(cevap veririm)
ikinci soru: "anne baba neci, neredeler?"
(cevap veririm, detay vermesem de verdiğim genel cevaptan annemle babamın ayrı olduğu açığa çıkar)
üçüncü soru: "birbirlerine hayırları olmamış, sana da mı faydaları yok, yardım etmiyorlar da mı çalışıyorsun?"
(biraz sinirlenirim, yansıtmadan cevap veririm, diyalog soru cevap formatından çıkıp benim adıma "acıyan" ifadeler kullandıkları, benim de "yapacak bir şey yok, başımın çaresine bakıyorum" ana fikirli ifadeler kullandığım bir şekle bürünür, sonra da biter.)
yaklaşık on kez bu konuşmayı yapmışımdır, daha doğrusu kendimi bu konuşmanın içinde bulmuşumdur. bunların birçoğu meraklı ve işgüzar insanlardı, ama bir iki tanesi gerçekten beni merak ederek ve anlamaya çalışarak yaklaştı. geçenlerde müşterinin biri erken geldi, yanımdakilerle sohbet ederken dikkatini çektim, yine o klasik diyalog yaşandı. anlattım, benzer cümleler duydum ama adam halime yazıklanmak yerine benim ne kadar sorumluluk sahibi ve güçlü birisi olduğuma odaklandı. işletme sahibine beni övdü bir süre, biraz çekindim. lafını yarıda kesip bana döndü ve "sizi utandıracak bir şey söylemiyorum umarım?" dedi kibar bir şekilde. bilakis memnun olduğumu, çalışmaktan da utanmadığımı söyledim. hala her geldiğinde selam verip hal hatır sorar misal. ama herkes böyle değil işte. çoğunlukla sizin hikayenizdeki zayıflığınızı görüp, yarın öbür gün bunu size karşı kullanabilmek için bilmek isterler. böyle insanların sorduğu düz bir "nasılsın?" a bile maruz kalmak istemiyorum artık.
devamını gör...
anneliğin kutsallaştırılması
toplumların dahiyane buluşu, büyük kandırmaca. muazzam bir emeğin göz boyayan rahatlatıcı karşılığı.
biyolojik bir olay olan doğurma eylemi, beraberinde kadına çocuğu büyütme yükünün büyük kısmını veriyor. belki evrimsel açıdan bakıldığında birçok memeli türü de bu görevi anneye bırakıyor. aslında buraya kadar bir sorun görünmüyor. fakat insan, içgüdüleriyle savaşmaya başlayan bir bilince sahip olunca, işler insansı atalarının izinde kalamıyor.
evin içini çekip çeviren bir kadın ve dışarıda çalışan, maddi yükü sırtlayan bir erkekten oluşan ailede kadın görünmez oluyor, tek gayesi çocukları yetiştirmeye yöneliyor. aile, toplum ve devlet, yolunda gibi görünen bu düzenin bozulmaması adına müthiş bir kavram üretiyor. anneliğin kutsallığı. bu öyle bir kavram ki, en çok inanan, emeğine karşılık arayan anneler oluyor. bir çeşit savunma mekanizması. değerini yüceltecek bir tanım.
kutsiyet ağına düşmüş ve bunu içselleştirmiş olan kadın yüceltilirken, anne olamayan veya olmayan, kutsal mertebesine ulaşamayan kadın bunun baskısı altında eziliyor. baskının altından kalkamayan kadın üreyerek döngünün devamını sağlıyor. artık hayatını adaması gereken bir varlığa sahip olduğunda ise bu kandırmacanın devamını sağlayan role bürünüyor. çünkü buna ihtiyacı var ve emeğin bir karşılığı olmalı. böylece kutsallık kendini yeniden üretiyor.
üremeyi teşvik etmek devletin en önemli uğraşlarındandır. işçi, asker ve vergi ihtiyacı bitmeyecektir. cumhurbaşkanı “en az üç çocuk” diye boşuna bağırmıyor. dikkat edilirse bu konuşmaları da genellikle kadın kollarına yapıyor. onlara diyeceği şeyler bellidir. annelik kutsaldır. cennet annelerin ayakları altındadır.
anneliğin içgüdüsel olduğu tezi ise türümüz için artık tek gerçek değildir. tercihin olduğu bir yerde sadece içgüdüden bahsedemeyiz. eğitim ve üremenin ters orantılı bağıntısını kabul etmek durumundayız. eğitim arttıkça kutsallık azalmaya mahkumdur.
annelik kutsal değildir. cennet de anaların ayakları altında değildir. sadece biyolojik bir olaydır. fakat şu bir gerçek ki; yaşamını başka bir canlıya adamaya rıza kazandıran “kutsallık” buluşu büyük başarıdır.
biyolojik bir olay olan doğurma eylemi, beraberinde kadına çocuğu büyütme yükünün büyük kısmını veriyor. belki evrimsel açıdan bakıldığında birçok memeli türü de bu görevi anneye bırakıyor. aslında buraya kadar bir sorun görünmüyor. fakat insan, içgüdüleriyle savaşmaya başlayan bir bilince sahip olunca, işler insansı atalarının izinde kalamıyor.
evin içini çekip çeviren bir kadın ve dışarıda çalışan, maddi yükü sırtlayan bir erkekten oluşan ailede kadın görünmez oluyor, tek gayesi çocukları yetiştirmeye yöneliyor. aile, toplum ve devlet, yolunda gibi görünen bu düzenin bozulmaması adına müthiş bir kavram üretiyor. anneliğin kutsallığı. bu öyle bir kavram ki, en çok inanan, emeğine karşılık arayan anneler oluyor. bir çeşit savunma mekanizması. değerini yüceltecek bir tanım.
kutsiyet ağına düşmüş ve bunu içselleştirmiş olan kadın yüceltilirken, anne olamayan veya olmayan, kutsal mertebesine ulaşamayan kadın bunun baskısı altında eziliyor. baskının altından kalkamayan kadın üreyerek döngünün devamını sağlıyor. artık hayatını adaması gereken bir varlığa sahip olduğunda ise bu kandırmacanın devamını sağlayan role bürünüyor. çünkü buna ihtiyacı var ve emeğin bir karşılığı olmalı. böylece kutsallık kendini yeniden üretiyor.
üremeyi teşvik etmek devletin en önemli uğraşlarındandır. işçi, asker ve vergi ihtiyacı bitmeyecektir. cumhurbaşkanı “en az üç çocuk” diye boşuna bağırmıyor. dikkat edilirse bu konuşmaları da genellikle kadın kollarına yapıyor. onlara diyeceği şeyler bellidir. annelik kutsaldır. cennet annelerin ayakları altındadır.
anneliğin içgüdüsel olduğu tezi ise türümüz için artık tek gerçek değildir. tercihin olduğu bir yerde sadece içgüdüden bahsedemeyiz. eğitim ve üremenin ters orantılı bağıntısını kabul etmek durumundayız. eğitim arttıkça kutsallık azalmaya mahkumdur.
annelik kutsal değildir. cennet de anaların ayakları altında değildir. sadece biyolojik bir olaydır. fakat şu bir gerçek ki; yaşamını başka bir canlıya adamaya rıza kazandıran “kutsallık” buluşu büyük başarıdır.
devamını gör...




