ülkenin geri kalmışlık belirtileri
teyzemin karşı komşusuna cin kaçmış, çalıyor ama çalışıyor, diğerleri sanki çalmayacak türevi cümleler duymak.
devamını gör...
yalnızlığın anlaşıldığı anlar
şüphesiz annesiz kaldığın andır. o olmayınca dünya tekinsiz bir yere dönüşüverir.
devamını gör...
kadıköy belediyesi net işçi maaşının 5275 tl olması
demek ki kaynaklar düzgün yönetilince işçiye hakkı verilebiliyormuş. bu tarz hareketlerin sürekli chp belediyelerinde olması, ileride ülkeyi nasıl yöneteceklerine örnek teşkil eder. alkışlamak gerek.
devamını gör...
kötü ilişki vs yalnızlık
"sana ihtiyacım yok ki benim. insan yalnız da mutsuz olabilir çünkü."
sabahattin ali'nin de dediği gibi onunlayken mutlu değilseniz onsuz da mutsuz olabilirsiniz. en azından kötü ilişkide her gün daha fazla yıpranmaktansa tek başıma mutsuz olurum daha iyi.
sabahattin ali'nin de dediği gibi onunlayken mutlu değilseniz onsuz da mutsuz olabilirsiniz. en azından kötü ilişkide her gün daha fazla yıpranmaktansa tek başıma mutsuz olurum daha iyi.
devamını gör...
okapi
pasaport soran yok, vize soran yok, ama 30 milyon km² afrika kıtasında, sadece demokratik kongo cumhuriyeti'nde yaşıyorlar. bizim soy kütüğünde hep aynı köyde yaşayan dedeler gibi başka yere gitmemişler.
devamını gör...
hercaimiş çiçeği
arasında brenna maccrimmon esintileri bulunan kırıka şarkısı.
şarkıyı pek kimse bilmez, zaten kırıka'yı da pek insan bilmez, ben bilirim, curcuna'nın ve ege'nin güzel bi sesi onlar, severiz.
hele bu şarkı?
mesajlaştığım çoğu insana yollamışımdır, - sanırım - 2012'den beri dilimde, benim gibi tuhaf bi' şarkı işte. sakız adasında geldiğim bilinince masadaki nevalenin yanına konulan ilk şeydi bu, orada adımızın metizmenos tourkos* kalmasının sebeplerinden.
denize karşı kurulan akşam sofralarının herkes tarafından söyleyen milli marşı.
9/8'lik kavga ve aşk'lara meftunum, daim olsun. *
sözler ;
"seni biraz bilseydim
of, aman aman
kalbimi verir miydim?
ah yandım!
yıllarca hiç gülmeden
of, aman aman
ızdırap çeker miydim?
ah yandım!
bana yıllar boyunca unutturdun gülmeyi
unutturdun, ah unutturdun gülmeyi
ne bileyim aşkının hercaimiş çiçeği?
hercaimiş, ah hercaimiş çiçeği
şimdi gündüzden de çok seviyorum geceyi
seviyorum, ah seviyorum geceyi
ne bileyim aşkının hercaimiş çiçeği?
hercaimiş, ah hercaimiş çiçeği
oh!
yaşa!
hadi bakalım
sevdamı harman ettin
of, aman aman
rüzgarlarda savurdun
namussuz
aşkımı kıyım ettin
of, aman aman
ateşlerde kavurdun
ah yandım!
bana yıllar boyunca unutturdun gülmeyi
unutturdun, ah unutturdun gülmeyi
ne bileyim aşkının hercaimiş çiçeği?
hercaimiş, ah hercaimiş çiçeği
şimdi gündüzden de çok seviyorum geceyi
seviyorum, ah seviyorum geceyi
ne bileyim aşkının hercaimiş çiçeği?
hercaimiş, ah hercaimiş çiçeği"
şarkıyı pek kimse bilmez, zaten kırıka'yı da pek insan bilmez, ben bilirim, curcuna'nın ve ege'nin güzel bi sesi onlar, severiz.
hele bu şarkı?
mesajlaştığım çoğu insana yollamışımdır, - sanırım - 2012'den beri dilimde, benim gibi tuhaf bi' şarkı işte. sakız adasında geldiğim bilinince masadaki nevalenin yanına konulan ilk şeydi bu, orada adımızın metizmenos tourkos* kalmasının sebeplerinden.
denize karşı kurulan akşam sofralarının herkes tarafından söyleyen milli marşı.
9/8'lik kavga ve aşk'lara meftunum, daim olsun. *
sözler ;
"seni biraz bilseydim
of, aman aman
kalbimi verir miydim?
ah yandım!
yıllarca hiç gülmeden
of, aman aman
ızdırap çeker miydim?
ah yandım!
bana yıllar boyunca unutturdun gülmeyi
unutturdun, ah unutturdun gülmeyi
ne bileyim aşkının hercaimiş çiçeği?
hercaimiş, ah hercaimiş çiçeği
şimdi gündüzden de çok seviyorum geceyi
seviyorum, ah seviyorum geceyi
ne bileyim aşkının hercaimiş çiçeği?
hercaimiş, ah hercaimiş çiçeği
oh!
yaşa!
hadi bakalım
sevdamı harman ettin
of, aman aman
rüzgarlarda savurdun
namussuz
aşkımı kıyım ettin
of, aman aman
ateşlerde kavurdun
ah yandım!
bana yıllar boyunca unutturdun gülmeyi
unutturdun, ah unutturdun gülmeyi
ne bileyim aşkının hercaimiş çiçeği?
hercaimiş, ah hercaimiş çiçeği
şimdi gündüzden de çok seviyorum geceyi
seviyorum, ah seviyorum geceyi
ne bileyim aşkının hercaimiş çiçeği?
hercaimiş, ah hercaimiş çiçeği"
devamını gör...
çocukken sahip olunan yanlış bakış açıları
el ele tutuştuğum ve yanağından öptüğüm benimle yaşıt komşu kızının hamile olabileceğini sanmak. hamileliğin duyguların birleşimi ile oluştuğunu sanıyordum.
devamını gör...
istanbul'u çekici yapan detaylar
boğaziçi.
devamını gör...
moda
kendine ait bir ambiansı vardır, sokaklarında dolaşınca hissedilir, binalarındanmıdır, insanlarındanmıdır, her nedense, bir araya gelince, ilham veren, huzur veren istanbulun en güzel semti oluşmuştur.
devamını gör...
tarihten olmak isteyeceğiniz karakter
atatürk olup bütün islâmcıların kökünü kuruturdum.
devamını gör...
yayın önerisi
eğer talep olursa bir geceyi beraber kapatalım dostlar.
yayında mesajlar atılsın,dertler, sıkıntılar paylaşılsın.
şöyle güzel bir arabesk gecesi yaparız.
tıpkı 90'lı yıllardaki kral fm gibi.
nöbetçi erdem gibi.
katılım ve isteğe bağlı elbette.
teveccühünüz arkadaşlar. isterim ki sadece dertleşelim, bizbize olalım. şöyle bir efkarlanalım.
olursa yayın bizim olur. öyle plan falan yok. gönlümüze ne geldiyse devam...
damar bizim işimiz damar bizim olayımız damar bizim güzelliğimiz...
yayında mesajlar atılsın,dertler, sıkıntılar paylaşılsın.
şöyle güzel bir arabesk gecesi yaparız.
tıpkı 90'lı yıllardaki kral fm gibi.
nöbetçi erdem gibi.
katılım ve isteğe bağlı elbette.
teveccühünüz arkadaşlar. isterim ki sadece dertleşelim, bizbize olalım. şöyle bir efkarlanalım.
olursa yayın bizim olur. öyle plan falan yok. gönlümüze ne geldiyse devam...
damar bizim işimiz damar bizim olayımız damar bizim güzelliğimiz...
devamını gör...
800 tanım giren 100 yazar
an itibariyle benim de dahil olduğum grup.
devamını gör...
emeklilere verilen bayram ikramiyesinin artırılması
dram nedir biliyor musun sözlük? dram, emeklilerin de bu artışa sevinmeleri. o, değeri yer bezi olmuş banknot ile bir açıklarını kapatma umudu. benim annem de emekli 27 yıllık öğretmenlik yapmış bir emekli! öğrencileri orta yaşa geldi ve önünde hala el pençe dururlar markette gördüklerinde sırada en öne alırlar zorla. onların gösterdiği değerin 100 de birini devletimiz de tüm emeklilere göstersin inşallah. sarayın ışıkları az yansın, ejder kokteyli yerine malatya kayısı suyu içsinler zor mu ?
devamını gör...
rüzgar gibi geçti
amerikan sinemasının belki de en başarılı filmidir. ona bu sıfat yakışıyor; zira toplumsal ve siyasi konuları perdeye yansıtış şeklinde çok ciddi sorunlar ve tuhaflıklar olmasına rağmen yıllardır listelerin başını çeken, inanılmaz bir ticari getirisi olan, ve törenden 10 oscar ile dönen bir film tüm bunları başarmışsa, "en başarılı film" olmaması için de bir sebep yok benim bakışımla.
neden ciddi sorunları ve tuhaflıkları olduğu konusuna gelinirse...gone with the wind, bilindiği üzere planında iç savaş'ın işlendiği, yaklaşık dört saat uzunluğunda bir film. fakat film boyunca kölelik sistemi yanlısı güney, hak verilmesi gereken taraf olarak yüceltiliyorken; kölelik karşıtı kuzey resmen çarmıha geriliyor. savaşın yıkıcı etkilerinin sadece güney'in uğradığı yıkım ve şiddet üzerinden gösterilişi, filmin tarihi açıdan objektiflik kavramından hayli uzaklaşmasına sebep oluyor. iç savaş, karakterlerin yaşadığı duygusal değişimler ve gelgitlerin arkasına yedirilmiş vaziyette; lakin savaşta verilen kayıplar, filmin romantik komedi unsurlarına yem edilmiş bir nevi. misal, scarlett'ın ashley'e nispet olsun diye evlenmiş olduğu charles'ın savaşta ölmesi, scarlett için sadece siyahlar giymek zorunda kalacağı önemsiz bir yas gününün sebebi olarak aktarılıyor.
en temel sorunlardan biri, ırkçılık. gone with the wind, margaret mitchell'ın kaleme aldığı romanın uyarlaması. ve roman, basıldığı ilk dönemde, içinde çokça ırkçı söylem bulunduğu için fazlasıyla tepki çekmişti. filmin yönetmenleri (ismen bir yönetmen geçmesine rağmen, filmde aslında iki yönetmen çalıştı. film yönetilmesi açısından bir "sinir krizi" olduğu için ilk ilk yönetmen bir yerden sonra bırakıp filmden çekilmişti ve ikincisi de çekilmek üzereydi) her ne kadar ırkçı yaklaşımları filmden uzak tutmaya çabalasa da, film bu etkiden tamamen sıyrılamamıştı. bir sahnede babası scarlett'a "alt sınıfa, bilhassa siyahilere karşı acımasız olman gerek" tavsiyesini veriyor. bir başka sahnede, siyahi bir hizmetçi scarlett'tan dayak yiyor. (salt filmde değil, ödül töreninde dahi siyahi ayrımcılığı yapılmıştı. hattie mcdaniel, mammy rolüyle oscar alan ilk siyahi oyuncu olmuştu; fakat törende rol arkadaşlarının yanında oturmasına müsaade edilmemişti.)
çıkarcı, yalancı, umarsız ve bencil bir karakter olan scarlett'ın, filmin sonuna dek dört ayağının üstüne düşmesi ve bunun hep bir başkasının ölümüyle, iflasıyla ya da yalnız kalmasıyla gerçekleşmesi seyirciyi biraz huzursuz etse de, final sahnesi çok tatmin edici. scarlett'ın bu tavırlarına, elindekinin kıymetini o gitmeden asla anlayamayan karakterine daha fazla dayanamayan rhett, evi terk eder. kapıdan çıkmak üzereyken, scarlett gözyaşları içerisinde onu durdurur ve o giderse kendisinin ne yapacağını sorar. aldığı cevap hala bile sinema tarihinin en ikonik repliklerinden biridir: frankly my dear, i don't give a damn! ayrıca bu sahnenin aynısı yahut çok benzerleri, pek çok yapımda yeniden canlandırılmış; bir nevi filme selam çakılmıştır.
filmi izlediğimde henüz lisedeydim, sinemayı yeni yeni keşfettiğim yıllardı. belki de bu yüzden -biraz da bir filmi okumak konusunda şimdiye kıyasla daha fazla olan cahilliğimden-pek sevmiştim şahsi olarak. moralim bozuk olduğunda yahut uyuyamadığımda soluğu bu filmde alırdım. benim için anlamı büyük olan bir film. müzikleri de çok hoştur. max steiner'ın bestelerini içeren albümü buradan dinleyebilirsiniz.
neden ciddi sorunları ve tuhaflıkları olduğu konusuna gelinirse...gone with the wind, bilindiği üzere planında iç savaş'ın işlendiği, yaklaşık dört saat uzunluğunda bir film. fakat film boyunca kölelik sistemi yanlısı güney, hak verilmesi gereken taraf olarak yüceltiliyorken; kölelik karşıtı kuzey resmen çarmıha geriliyor. savaşın yıkıcı etkilerinin sadece güney'in uğradığı yıkım ve şiddet üzerinden gösterilişi, filmin tarihi açıdan objektiflik kavramından hayli uzaklaşmasına sebep oluyor. iç savaş, karakterlerin yaşadığı duygusal değişimler ve gelgitlerin arkasına yedirilmiş vaziyette; lakin savaşta verilen kayıplar, filmin romantik komedi unsurlarına yem edilmiş bir nevi. misal, scarlett'ın ashley'e nispet olsun diye evlenmiş olduğu charles'ın savaşta ölmesi, scarlett için sadece siyahlar giymek zorunda kalacağı önemsiz bir yas gününün sebebi olarak aktarılıyor.
en temel sorunlardan biri, ırkçılık. gone with the wind, margaret mitchell'ın kaleme aldığı romanın uyarlaması. ve roman, basıldığı ilk dönemde, içinde çokça ırkçı söylem bulunduğu için fazlasıyla tepki çekmişti. filmin yönetmenleri (ismen bir yönetmen geçmesine rağmen, filmde aslında iki yönetmen çalıştı. film yönetilmesi açısından bir "sinir krizi" olduğu için ilk ilk yönetmen bir yerden sonra bırakıp filmden çekilmişti ve ikincisi de çekilmek üzereydi) her ne kadar ırkçı yaklaşımları filmden uzak tutmaya çabalasa da, film bu etkiden tamamen sıyrılamamıştı. bir sahnede babası scarlett'a "alt sınıfa, bilhassa siyahilere karşı acımasız olman gerek" tavsiyesini veriyor. bir başka sahnede, siyahi bir hizmetçi scarlett'tan dayak yiyor. (salt filmde değil, ödül töreninde dahi siyahi ayrımcılığı yapılmıştı. hattie mcdaniel, mammy rolüyle oscar alan ilk siyahi oyuncu olmuştu; fakat törende rol arkadaşlarının yanında oturmasına müsaade edilmemişti.)
çıkarcı, yalancı, umarsız ve bencil bir karakter olan scarlett'ın, filmin sonuna dek dört ayağının üstüne düşmesi ve bunun hep bir başkasının ölümüyle, iflasıyla ya da yalnız kalmasıyla gerçekleşmesi seyirciyi biraz huzursuz etse de, final sahnesi çok tatmin edici. scarlett'ın bu tavırlarına, elindekinin kıymetini o gitmeden asla anlayamayan karakterine daha fazla dayanamayan rhett, evi terk eder. kapıdan çıkmak üzereyken, scarlett gözyaşları içerisinde onu durdurur ve o giderse kendisinin ne yapacağını sorar. aldığı cevap hala bile sinema tarihinin en ikonik repliklerinden biridir: frankly my dear, i don't give a damn! ayrıca bu sahnenin aynısı yahut çok benzerleri, pek çok yapımda yeniden canlandırılmış; bir nevi filme selam çakılmıştır.
filmi izlediğimde henüz lisedeydim, sinemayı yeni yeni keşfettiğim yıllardı. belki de bu yüzden -biraz da bir filmi okumak konusunda şimdiye kıyasla daha fazla olan cahilliğimden-pek sevmiştim şahsi olarak. moralim bozuk olduğunda yahut uyuyamadığımda soluğu bu filmde alırdım. benim için anlamı büyük olan bir film. müzikleri de çok hoştur. max steiner'ın bestelerini içeren albümü buradan dinleyebilirsiniz.
devamını gör...
the break-up
başrollerinde vince vaughn ve jennifer aniston'ın oynadığı 2006 yapımı film. romantik komedi olarak nitelendirilse de bence komedi değil, dram filmi gibi bir şey. isminden de anlaşıldığı üzere film ayrılığı anlatıyor. ayrılık ve ayrılıkta kadın ve erkek tarafının neler yaşadığını anlatıyor diye özetlenebilir hatta.
filmin konusu için,
chicago’da yaşayan brooke meyers, yeterince olgun olmayan erkek arkadaşı gary grobowski tarafından hak ettiği saygıyı görmediğini ve ihmal edildiğini hissetmektedir. ondan ayrılarak, kendisini özletmeyi planlar. ancak evden kim gidecektir? her ikisi de bu noktada direnç gösterince ev bir savaş alanına döner. yaşantıları çekilmez hale gelince aileleri de müdahele etmeye başlarlar.
filmde ayrılığın hem kadın hem erkek gözünden nasıl göründüğü iyi işlenmiş. tabii eski film, yine romantik film klişelerini barındırsa da diğer romantik komediler gibi değil çünkü ayrılığın gerçekçi yanını göstermeyi başarmış gibi.
erkeklerin ilgisiz halleri, kadınların tüm ilgiyi kendi üzerine çekmek istemesi... erkeklerin ev işlerine laf söylenmedikçe yardım etmemesi ama kadınların ev işlerinin ortak yapılması gereken işler olarak görmesi...*
birtakım anlaşmazlıklar ve hop, ayrılık!
ayrılık sonrası muhakkak birilerinin geri döneceğine inanılıyor tabii ki bu filmde de gerçek hayatta olduğu gibi ama yine gerçek hayatta olduğu gibi bazı girişimler olsa da herkes yoluna gidiyor sonunda.
her zamanki romantik film önerilerim gibi bunu da boş vaktinizde izlemenizi önerebilirim. bu arada filmin imdb puanı 5,8 ve bence jennifer aniston çok güzel bir kadın.*
filmin konusu için,
chicago’da yaşayan brooke meyers, yeterince olgun olmayan erkek arkadaşı gary grobowski tarafından hak ettiği saygıyı görmediğini ve ihmal edildiğini hissetmektedir. ondan ayrılarak, kendisini özletmeyi planlar. ancak evden kim gidecektir? her ikisi de bu noktada direnç gösterince ev bir savaş alanına döner. yaşantıları çekilmez hale gelince aileleri de müdahele etmeye başlarlar.
filmde ayrılığın hem kadın hem erkek gözünden nasıl göründüğü iyi işlenmiş. tabii eski film, yine romantik film klişelerini barındırsa da diğer romantik komediler gibi değil çünkü ayrılığın gerçekçi yanını göstermeyi başarmış gibi.
erkeklerin ilgisiz halleri, kadınların tüm ilgiyi kendi üzerine çekmek istemesi... erkeklerin ev işlerine laf söylenmedikçe yardım etmemesi ama kadınların ev işlerinin ortak yapılması gereken işler olarak görmesi...*
birtakım anlaşmazlıklar ve hop, ayrılık!
ayrılık sonrası muhakkak birilerinin geri döneceğine inanılıyor tabii ki bu filmde de gerçek hayatta olduğu gibi ama yine gerçek hayatta olduğu gibi bazı girişimler olsa da herkes yoluna gidiyor sonunda.
her zamanki romantik film önerilerim gibi bunu da boş vaktinizde izlemenizi önerebilirim. bu arada filmin imdb puanı 5,8 ve bence jennifer aniston çok güzel bir kadın.*
devamını gör...
burama kadar geldi
''bura'' kelimesinin sınırı belli olmayan bir yakınma cümlesidir.
devamını gör...
demet akalın'ın skandal paylaşımı
"yorumsuz" kelimesini doğru yazmayı başardığı için gurur duyduğum, yalan yanlış içerikli paylaşım.
bunu, yani türkiye sanarak başka yerleri paylaşma işini yapan çok insan var ülkede. artık bilinçli mi yapıyorlar cehaletten mi bilemiyorum.
bunu, yani türkiye sanarak başka yerleri paylaşma işini yapan çok insan var ülkede. artık bilinçli mi yapıyorlar cehaletten mi bilemiyorum.
devamını gör...
24 aralık 2020 twitter’da ziya selçuk istifa hashtag’inin gündem olması
öğrencilerin yaptığı protestodur. 1. dönemin sınavının yüz yüze yapılması kararından sonra yüzbinlerce öğrenci karara karşı çıkmıştı. son açıklamalarda bu konunun konuşulmaması ise öğrencileri sinirlendirdi. an itibariyle meb artık duy bizi hashtag’inde 500 bin küsur, ziya selçuk istifa hashtag’inde 100 bin küsur tweet var.
etkili olur mu? bence olmaz ama berat albayrak istifasında, pardon af çıkmasında gördüğümüz üzere olabilir de.
edit: etkili olmuş sınavlar yarıyıl tatilinden sonra yapılcakmış. ey twitter sen nelere kadirsin.
etkili olur mu? bence olmaz ama berat albayrak istifasında, pardon af çıkmasında gördüğümüz üzere olabilir de.
edit: etkili olmuş sınavlar yarıyıl tatilinden sonra yapılcakmış. ey twitter sen nelere kadirsin.
devamını gör...
ceyda düvenci'nin kızının regl olmasını sosyal medyadan duyurması
aylar oldu buna. şimdi neden fırsattan fesat çıkarılıyor ki?
milyonlarca erkeğin sünneti alkışlarla kutlanırken genç bir kızın ilk regl oluşu neden tiksinilip ayıplanıyor anlamak kábil değil. gerdek çarşafını yedi sülaleye göstermek isteyen erkekler regli sevmiyor. anladım ki insanoğlu bir tek kendi döktüğü kanı göstermeyi seviyor. okey.
milyonlarca erkeğin sünneti alkışlarla kutlanırken genç bir kızın ilk regl oluşu neden tiksinilip ayıplanıyor anlamak kábil değil. gerdek çarşafını yedi sülaleye göstermek isteyen erkekler regli sevmiyor. anladım ki insanoğlu bir tek kendi döktüğü kanı göstermeyi seviyor. okey.
devamını gör...
