zeytinyağı
tekli doymamış yağlardan zengin bir besindir. yani kalp dostu , iyi kolesterolün can yoldaşı, kötü kolesterolünde baş düşmanıdır. ayrıca meme ve kolon kanserine karşı safları sık tutup kötülere geçit vermemek adına da oldukça azimlidir.
devamını gör...
üniversitede yaşanmış en büyük pişmanlık
erasmusu kazanmış olmama rağmen ailede yaşanan sağlık durumundan ötürü son anda vazgeçmem.
devamını gör...
alttaki yazara seri oy atıyoruz
dev bir amme hizmeti. karma puana ihtiyacı olan yazarlarımıza destek amaçlı açılmış başlık.
(bkz: benim neden yeşil mahlasım yok)
(bkz: benim neden yeşil mahlasım yok)
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
en yakın arkadaşımın lisede kitabı çıkmıştı, kitabın başlangıcından sonuna kadar her aşamasına tanık oldum, başrolün ismini ben bulmuştum hatta
son sayfada da kitabı bana ve bir iki arkadaşımıza ithaf etmişti, hala bakar bakar duygulanırım.
havam olsun diye yazdım *
son sayfada da kitabı bana ve bir iki arkadaşımıza ithaf etmişti, hala bakar bakar duygulanırım.
havam olsun diye yazdım *
devamını gör...
hırvatı ben yalamadım
kendini beğenmiş bir yazardır. böyle insanlar bayağı bir toksik olurlar. ekşide iyiymiş, hatırlatalım burası kafa sözlük.
zaten ekşi değil diye buradayız bana ne ekşide seviliyorsan.
burada da mı sevileceğini zannediyorsun? bu tavırların seni acayip soğutuyor haberin olsun. tanımlarında kendini beğenen yazar ben seni beğenmiyorum.
zaten ekşi değil diye buradayız bana ne ekşide seviliyorsan.
burada da mı sevileceğini zannediyorsun? bu tavırların seni acayip soğutuyor haberin olsun. tanımlarında kendini beğenen yazar ben seni beğenmiyorum.
devamını gör...
bearwithtear
yaptigi begenilerle dikkatimi cekmis cokkk tatli bir yazardir. peki ben bos durur muyum,durmadim tanimlamalarina goz gezdirdim ve hemen takibe aldim. girdigi tanimlamalar oldukca bilgilendirici, yazim stili oldukca akici cok daha onemlisi inanilmaz tatli, inanilmaz naif birisi... ayrica ufak bir detay duseyim, yazdiklarini begenince yuzu guluyor, gunu guzellesiyormus. boyle tatli bir yazarin bence gununu hep guzellestirelim. sozlugumuze iyi ki gelmis hos gelmis, kendisi de varligiyla sozlugumuzu guzellestirmis.
devamını gör...
şarkılarda geçen acımasız cümleler
hep kaçıp yeni bir adım atarken
dibine kadar çileye batıp çıkarken
içine atıp atıp yoluna basıp giderken
su gibi akıp geçer zaman.
dibine kadar çileye batıp çıkarken
içine atıp atıp yoluna basıp giderken
su gibi akıp geçer zaman.
devamını gör...
yazarların unutamadıkları dizi replikleri
"insanlar etrafta dolaşıp nefretin ne olduğunu bildiklerini düşünüyorlar.
kimse bilmez; ta ki kendinden nefret edene kadar."
(bkz: mr robot)
kimse bilmez; ta ki kendinden nefret edene kadar."
(bkz: mr robot)
devamını gör...
jim button
lokomotifli bir çizgi film. aklıma kazınmış çok çok güzel bir sahnesi var.
bu sahnede neredeler hatırlamıyorum ama karanlık bir yer ve ışık oldukça uzun bir merdivenin sonunda. buradan çıkamayacağız diye düşünmelerine ve umutsuzluğa kapılmalarına neden olabilecek kadar uzun bir merdiven. bir şekilde karar veriyorlar. lokomotifin altına tahtalar koyarak itmeye ve lokomotifi yukarıya çıkarmaya başlıyorlar. bir anda o uzun merdivenin bir illüzyondan ibaret olduğunu ve aslında 4-5 basamaktan oluştuğunu görüyorlar.
o zamanlar bu anlamı düşünüp bulmuş olamam ama hissettirmeyi başarmış demek ki. bir işe başladığımda o işin zannettiğim kadar zor olmayabileceğini anlatır bana. ama burada bir ayrım var, anlamlılık. bu işi yapacağım ama sonucunda karşılaşacaklarım, bu iş için göstereceğim çabaya değecek mi?
bu sahnede neredeler hatırlamıyorum ama karanlık bir yer ve ışık oldukça uzun bir merdivenin sonunda. buradan çıkamayacağız diye düşünmelerine ve umutsuzluğa kapılmalarına neden olabilecek kadar uzun bir merdiven. bir şekilde karar veriyorlar. lokomotifin altına tahtalar koyarak itmeye ve lokomotifi yukarıya çıkarmaya başlıyorlar. bir anda o uzun merdivenin bir illüzyondan ibaret olduğunu ve aslında 4-5 basamaktan oluştuğunu görüyorlar.
o zamanlar bu anlamı düşünüp bulmuş olamam ama hissettirmeyi başarmış demek ki. bir işe başladığımda o işin zannettiğim kadar zor olmayabileceğini anlatır bana. ama burada bir ayrım var, anlamlılık. bu işi yapacağım ama sonucunda karşılaşacaklarım, bu iş için göstereceğim çabaya değecek mi?
devamını gör...
dataizm
dataizm kavramı ilk olarak david brooks tarafından 2013 yılında new york times "veri felsefefi" isimli makalede bahsedilmiştir. ünlü tarihçi yuval noah harari'nin yoğun araştırma ve çalışmaları sonrasında daha popüler bir hale gelmiştir.
internette yaptığımız tüm arama geçmişleri, telefon veya diğer cihazlardaki hareketlerimiz, konumumuz, beğeni ve tercihlerimiz, internet alışveriş geçmişlerimiz gibi insana dair tüm verilerin herkese açık hale getirilmesi nasıl bir şeye sebep olurdu, diye bir soru soracak olursak karşımıza bu kavram çıkacaktır.
dataizm'in temel düşüncesi veri işlemeye en fazla katkıda bulunan kişilere (sistem, toplum veya birey olabilir) evrenin çok daha fazla değer atfetmesidir. harari'nin ifade ettiği şekliyle, dataizm, evrenin bir veri akışından meydana geldiğini ve bireylerin değerinin veri akışındaki sürece katkısı ile belirlendiğini söyler. daha açık bir ifade için şu örnek verilebilir: mesela teknolojinin daha zayıf veya hiç olmadığı bir çağda herhangi bir aktivitenin değeri insanda yarattığı duygu ile belirlenirdi. bir kafeye giderdiniz ve atmosfer veya menü veya aurası sizde olumlu şeyler yarattıysa bu eyleminiz değerli olurdu. dataizm'e veya dataizm çağa göre eylemin insanda yarattığı anlam önemli değildir. eğer eylemler verilere yani paylaşıma dönüşmüyorsa değersizdir. bu da şuna çıkıyor: bir kafeye gidersiniz, telefonunuzu çıkarıp fotoğrafını çeker ve sosyal medyada paylaşırsınız. aldığınız etkileşim de eyleminizin değerini belirler. bu aynı zamanda insanın hayatta kalma mücadelesi gibidir de, kişi deneyimlerini verilere dönüştürerek değerli olduğunu göstererek sistem içinde kendini var etmelidir.
dataizm'e inanan kişilere dataist veya vericiler denir. eğer dataizm'i gerçek bir din olarak düşünürsek bir dataist'in işleyebileceği en büyük günah veri akışı sürecine olumsuz bir etki yaratmaktır. yine tam tersi şekilde, olumlu bir etki de onun için sevap niteliği taşır, çok daha fazla iletişim aracına ulaşmalı, veri üretim ve tüketimini üst seviyelere çıkarmak için uğraşmalıdır. aynı zamanda dataizm'e inanmayan ve bağlanmaktan uzak duran "her şeyi" (evet her şeyi, insanı da aşan bir boyutta) de sistemin içerisine dahil etmelidir.
tüm bunlar insana çok çılgınca geliyor değil mi? ama dönüp bakınca şimdiden bu dini kabul ettiğimizi ve kurallarına sorgusuz uyduğumuzu görebiliriz. harari dataizm'in hümanist arzuları vaat ederek hızlıca yükseleceğini söyler. bugün veriye bağlı, sosyal medya, internet alışverişleri, müzik-film gibi aktiviteler düşünüldüğünde bizim arzularımızı tatmin eden sistemler olduğunu görebiliriz. ama aynı zamanda bizi sanki bir kutsal kitapmış gibi yönlendiren algoritmalara sahip olduğunu da söyleyebiliriz bence. aslında dataizm'in tam olarak ortaya çıktığı nokta da bu. bugün kendimizden, başka insanlardan daha çok algoritmalara, verilere güveniyoruz. önceki dinler, kutsal kitaplar her zaman bizim hayatımızı yönlendiren, iyi ve kötü arasındaki seçimlerimi şekillendiren olgular olmuştu. şimdi ise bizi bizden daha çok tanıyan veriler var. üstelik bir kutsal kitap bize doğru ve yanlışı söyleyebilir belki ama yanlışı seçmemize sebep olan insani duyguların nasıl oluştuğunu anlayabilir mi? basit örnekler olarak, spotify, netflix gibi platformaların bize önerdiği şeylerin zevklerimize hitap ettiğini görebiliriz. çünkü bizi her an izliyor, hangi müzikleri ne kadar dinlediğimizi, hangi filmi kapattığımızı, ve bu bakımdan bizi de tanıyor. "rastgele karşıma çıktı" dediğimiz herhangi bir şey gerçekten "rastgele" mi karşımıza çıkıyor? :)
işte bu örnekler çoğaltılabilir. gelecekte, mesela yüz sensörleri ile desteklenirse bu algoritmalar, herhangi bir insan karşısında duyduğumuz heyecanı ölçebilse, ya da kalp ritmimizi, bizim için hangi insanın ötekinden daha büyük bir değeri olduğunu dahi bilemez mi? şöyle bir senaryo canlanabilir: "google, sence ben a ve b kişisinden hangisini daha çok seviyorum?" bu soru karşısında da google bu zamana dek iki insan ile olan tüm yazışma geçmişimizi tarar, karşılarında yaşadığımız duyguları analiz eder, sonuçları dünyadaki tüm diğer eğilimlerle karşılaştırır ve istatistiklere dayanarak bizim karakterimizdeki bir kişinin bu iki karakter arasında uyumlu olduğunu bulur ve bize evleneceğimiz kişiyi söyleyebilir.* elbette tüm bu konforun yanında bambaşka sorunlar da ortaya çıkacaktır. içinde bulunduğumuz dönem için oldukça önemli ve ilgi çekici bir konu.
konuya ilgi duyan arkadaşlar evrim ağacı'nda bu konuyla ilgili yazdığım makaleyi okuyabilirler. ya da daha ileri okumalar için kaynaklara göz atabilirler.
kapsamlı bir diğer kaynak: yuval noah harari
internette yaptığımız tüm arama geçmişleri, telefon veya diğer cihazlardaki hareketlerimiz, konumumuz, beğeni ve tercihlerimiz, internet alışveriş geçmişlerimiz gibi insana dair tüm verilerin herkese açık hale getirilmesi nasıl bir şeye sebep olurdu, diye bir soru soracak olursak karşımıza bu kavram çıkacaktır.
dataizm'in temel düşüncesi veri işlemeye en fazla katkıda bulunan kişilere (sistem, toplum veya birey olabilir) evrenin çok daha fazla değer atfetmesidir. harari'nin ifade ettiği şekliyle, dataizm, evrenin bir veri akışından meydana geldiğini ve bireylerin değerinin veri akışındaki sürece katkısı ile belirlendiğini söyler. daha açık bir ifade için şu örnek verilebilir: mesela teknolojinin daha zayıf veya hiç olmadığı bir çağda herhangi bir aktivitenin değeri insanda yarattığı duygu ile belirlenirdi. bir kafeye giderdiniz ve atmosfer veya menü veya aurası sizde olumlu şeyler yarattıysa bu eyleminiz değerli olurdu. dataizm'e veya dataizm çağa göre eylemin insanda yarattığı anlam önemli değildir. eğer eylemler verilere yani paylaşıma dönüşmüyorsa değersizdir. bu da şuna çıkıyor: bir kafeye gidersiniz, telefonunuzu çıkarıp fotoğrafını çeker ve sosyal medyada paylaşırsınız. aldığınız etkileşim de eyleminizin değerini belirler. bu aynı zamanda insanın hayatta kalma mücadelesi gibidir de, kişi deneyimlerini verilere dönüştürerek değerli olduğunu göstererek sistem içinde kendini var etmelidir.
dataizm'e inanan kişilere dataist veya vericiler denir. eğer dataizm'i gerçek bir din olarak düşünürsek bir dataist'in işleyebileceği en büyük günah veri akışı sürecine olumsuz bir etki yaratmaktır. yine tam tersi şekilde, olumlu bir etki de onun için sevap niteliği taşır, çok daha fazla iletişim aracına ulaşmalı, veri üretim ve tüketimini üst seviyelere çıkarmak için uğraşmalıdır. aynı zamanda dataizm'e inanmayan ve bağlanmaktan uzak duran "her şeyi" (evet her şeyi, insanı da aşan bir boyutta) de sistemin içerisine dahil etmelidir.
tüm bunlar insana çok çılgınca geliyor değil mi? ama dönüp bakınca şimdiden bu dini kabul ettiğimizi ve kurallarına sorgusuz uyduğumuzu görebiliriz. harari dataizm'in hümanist arzuları vaat ederek hızlıca yükseleceğini söyler. bugün veriye bağlı, sosyal medya, internet alışverişleri, müzik-film gibi aktiviteler düşünüldüğünde bizim arzularımızı tatmin eden sistemler olduğunu görebiliriz. ama aynı zamanda bizi sanki bir kutsal kitapmış gibi yönlendiren algoritmalara sahip olduğunu da söyleyebiliriz bence. aslında dataizm'in tam olarak ortaya çıktığı nokta da bu. bugün kendimizden, başka insanlardan daha çok algoritmalara, verilere güveniyoruz. önceki dinler, kutsal kitaplar her zaman bizim hayatımızı yönlendiren, iyi ve kötü arasındaki seçimlerimi şekillendiren olgular olmuştu. şimdi ise bizi bizden daha çok tanıyan veriler var. üstelik bir kutsal kitap bize doğru ve yanlışı söyleyebilir belki ama yanlışı seçmemize sebep olan insani duyguların nasıl oluştuğunu anlayabilir mi? basit örnekler olarak, spotify, netflix gibi platformaların bize önerdiği şeylerin zevklerimize hitap ettiğini görebiliriz. çünkü bizi her an izliyor, hangi müzikleri ne kadar dinlediğimizi, hangi filmi kapattığımızı, ve bu bakımdan bizi de tanıyor. "rastgele karşıma çıktı" dediğimiz herhangi bir şey gerçekten "rastgele" mi karşımıza çıkıyor? :)
işte bu örnekler çoğaltılabilir. gelecekte, mesela yüz sensörleri ile desteklenirse bu algoritmalar, herhangi bir insan karşısında duyduğumuz heyecanı ölçebilse, ya da kalp ritmimizi, bizim için hangi insanın ötekinden daha büyük bir değeri olduğunu dahi bilemez mi? şöyle bir senaryo canlanabilir: "google, sence ben a ve b kişisinden hangisini daha çok seviyorum?" bu soru karşısında da google bu zamana dek iki insan ile olan tüm yazışma geçmişimizi tarar, karşılarında yaşadığımız duyguları analiz eder, sonuçları dünyadaki tüm diğer eğilimlerle karşılaştırır ve istatistiklere dayanarak bizim karakterimizdeki bir kişinin bu iki karakter arasında uyumlu olduğunu bulur ve bize evleneceğimiz kişiyi söyleyebilir.* elbette tüm bu konforun yanında bambaşka sorunlar da ortaya çıkacaktır. içinde bulunduğumuz dönem için oldukça önemli ve ilgi çekici bir konu.
konuya ilgi duyan arkadaşlar evrim ağacı'nda bu konuyla ilgili yazdığım makaleyi okuyabilirler. ya da daha ileri okumalar için kaynaklara göz atabilirler.
kapsamlı bir diğer kaynak: yuval noah harari
devamını gör...
duvara karşı
hatırlıyorum da ilk izlediğimde küçük yaşlardaydım ve galiba da bu yüzden filmi çok sıradışı ve mantığa ters bulmuştum.şimdi düşününce tam olarak olmasa da ;aklımdaki evlilik ilişkisine yakın bir ilişkinin konu edildiğini fark ediyorum.sonu da güzel bitseydi iyi olurdu tabi.
devamını gör...
kendi kendine konuşurken lafın lafı açması
müthiş bir kafadır. zaman zaman kendi kendime bir şeyler anlattıp katıla katıla güldüğüm bile oluyor. canım kendim, pek matrak.
devamını gör...
gereği düşünüldü
samanyolu tv'de uzun yıllar yayınlanan mahkeme parodisi. iki bölümden oluşan bu programın ilk adı "aile mahkemesi"yken sonra nedense isim değiştirdiler.
program iki bölümden oluşuyordu: gizli kamera ve duruşma. gizli kameralı bölümde top muhabirle kameramanı, muhbir vatandaş ve dış ses akın altan'daydı. bu bölümün genel seyri şöyle olurdu:
* muhbir vatandaşla görüşüp ihbarı alma veya doğrudan mağdurla karşılaşma (mağdur bir çocuk, yaşlı bir teyze veya amca yahut kaybını arayan biri olabilir, güya muhabir sokakta görmüş ve yardımcı olmaya karar vermiş işte).
* şüpheliyi bulma (genellikle elinde bira şişesi olan erkek veya başı açık bir kadın olan şüpheli olayı kesinlikle reddeder ama muhabir kül yutmazdı).
* feci final (mağdurun başına bir şey gelir, hastanelik olur ve muhabir mağdura dava açması için yardımcı olur, ikinci bölüm başlar).
* tabii dış sesin "biçare" kelimesini iki cümlenin birine yerleştirip, "zalimler vicdansızlar" diye şikayet ettiği kötü adamları da aynı ajitatif üslupla yermesi de allahın emriydi. bir de araya bir iki acıklı türkü döşendi mi, oh...
en önemlisi, tüm bu hengamede muhabir, gizli kamerasını muhbir vatandaşa verir, "bir punduna getirip bunu olaylı eve koyun, sonra görüntüleri delil olacak" derdi, gerçekten de her türlü suç o kameranın önünde işlenir, hd netliğinde ses ve görüntü alınırdı. bu görüntüler delil olurdu.
ikinci bölümse mahkeme stüdyosunda, hakim (aslen avukat) lütfi ural'ın huzurunda geçerdi.
* hakim peşin hükümlü gibi sanıkların her lafında fırça atacak bahane bulurdu.
* davacı ile davalı mutlaka canlı yayında birbirine girer, hakim direkt davalıyı azarlardı.
* sonra hakim mübaşire "yavrum mithat, kaseti oynat" diye delilleri (gizli kamera görüntüleri) tek tek oynattırır, sanıkların "bu ben değilim" "o benden çirkin" gibi kıvırmalarına ve birbirlerini satmalarına yine kızardı.
* nihayet savcıdan mütalaayı alan hakim, sanıklara belli bir süre ceza verir, hırsızlık ve cinayet gibi ağır cezalık fiiller varsa "görevsizlik"le ağır ceza mahkemelerine müzekkere yazar, sanıklara ayrıca cezaevinde angaryayla davacıya bakma cezası verir, üstüne biraz seyircilere vaaz vererek programı kapatırdı.
2009'da başlayan program 2012'ye kadar sürmüştü. 2009 öncesi mahkeme sahneleri "boşanmak istemiyorum" adında boşanma davaları adı altında evlilik sorunlarının işlendiği bir programdı, gizli kameraysa "hayat dersi" adında, kamera kayıtları izletildikten sonra feyizli bir hocanın vaaz verip kötülere irşad ettiği ayrı bir program. bu dönemde de satanist evlat arif efsanedir: https://youtu.be/wdmqy_pzifc
sonradan hâkimi oynayan lütfü amca hakkında dolandırıcılık suçlaması yapılmıştı (tabii artık "ne istediniz de vermedik" dönemiydi): haber.
program iki bölümden oluşuyordu: gizli kamera ve duruşma. gizli kameralı bölümde top muhabirle kameramanı, muhbir vatandaş ve dış ses akın altan'daydı. bu bölümün genel seyri şöyle olurdu:
* muhbir vatandaşla görüşüp ihbarı alma veya doğrudan mağdurla karşılaşma (mağdur bir çocuk, yaşlı bir teyze veya amca yahut kaybını arayan biri olabilir, güya muhabir sokakta görmüş ve yardımcı olmaya karar vermiş işte).
* şüpheliyi bulma (genellikle elinde bira şişesi olan erkek veya başı açık bir kadın olan şüpheli olayı kesinlikle reddeder ama muhabir kül yutmazdı).
* feci final (mağdurun başına bir şey gelir, hastanelik olur ve muhabir mağdura dava açması için yardımcı olur, ikinci bölüm başlar).
* tabii dış sesin "biçare" kelimesini iki cümlenin birine yerleştirip, "zalimler vicdansızlar" diye şikayet ettiği kötü adamları da aynı ajitatif üslupla yermesi de allahın emriydi. bir de araya bir iki acıklı türkü döşendi mi, oh...
en önemlisi, tüm bu hengamede muhabir, gizli kamerasını muhbir vatandaşa verir, "bir punduna getirip bunu olaylı eve koyun, sonra görüntüleri delil olacak" derdi, gerçekten de her türlü suç o kameranın önünde işlenir, hd netliğinde ses ve görüntü alınırdı. bu görüntüler delil olurdu.
ikinci bölümse mahkeme stüdyosunda, hakim (aslen avukat) lütfi ural'ın huzurunda geçerdi.
* hakim peşin hükümlü gibi sanıkların her lafında fırça atacak bahane bulurdu.
* davacı ile davalı mutlaka canlı yayında birbirine girer, hakim direkt davalıyı azarlardı.
* sonra hakim mübaşire "yavrum mithat, kaseti oynat" diye delilleri (gizli kamera görüntüleri) tek tek oynattırır, sanıkların "bu ben değilim" "o benden çirkin" gibi kıvırmalarına ve birbirlerini satmalarına yine kızardı.
* nihayet savcıdan mütalaayı alan hakim, sanıklara belli bir süre ceza verir, hırsızlık ve cinayet gibi ağır cezalık fiiller varsa "görevsizlik"le ağır ceza mahkemelerine müzekkere yazar, sanıklara ayrıca cezaevinde angaryayla davacıya bakma cezası verir, üstüne biraz seyircilere vaaz vererek programı kapatırdı.
2009'da başlayan program 2012'ye kadar sürmüştü. 2009 öncesi mahkeme sahneleri "boşanmak istemiyorum" adında boşanma davaları adı altında evlilik sorunlarının işlendiği bir programdı, gizli kameraysa "hayat dersi" adında, kamera kayıtları izletildikten sonra feyizli bir hocanın vaaz verip kötülere irşad ettiği ayrı bir program. bu dönemde de satanist evlat arif efsanedir: https://youtu.be/wdmqy_pzifc
sonradan hâkimi oynayan lütfü amca hakkında dolandırıcılık suçlaması yapılmıştı (tabii artık "ne istediniz de vermedik" dönemiydi): haber.
devamını gör...
babadan öğrenilen kıymetli şeyler
sorgulamayı öğretti. herhangi bir konuda konuşmadan önce konuyu tüm yönleriyle ele almam gerektiğini öğretti.
aile yahut çocuk sahibi olucaksan bunun mesuliyet gerektirdiğini öğretti. çocukla çocuk olmayı, en yakın arkadası olmayı, onu dinlemeyi öğretti bana babam.
insan olmayı öğretti. bu hayatta bir şeyler yapmak için birilerine ihtiyaç duymamayı, kendi kendime mutlu olabileceğimi öğretti. bir şeyler yapmak için birilerine muhtaç olmamayı.
doğaya ait olduğumu öğretti. ona ne kadar benzediğimi gösterdi bir gün bastığım toprak olucağımı hatırlatır bana sürekli.
öğrenmeyi öğretti bana babam. bunun okuldan bağımsız olduğunu insanı ancak kendi istediği zaman kendi kendini geliştirebilceğini gösterdi.
teşekkür ederim baba. en yakın arkadaşım olduğun için teşekkür ederim, bana hayatı tanıttığın elimden tuttuğun için. sağ ol
aile yahut çocuk sahibi olucaksan bunun mesuliyet gerektirdiğini öğretti. çocukla çocuk olmayı, en yakın arkadası olmayı, onu dinlemeyi öğretti bana babam.
insan olmayı öğretti. bu hayatta bir şeyler yapmak için birilerine ihtiyaç duymamayı, kendi kendime mutlu olabileceğimi öğretti. bir şeyler yapmak için birilerine muhtaç olmamayı.
doğaya ait olduğumu öğretti. ona ne kadar benzediğimi gösterdi bir gün bastığım toprak olucağımı hatırlatır bana sürekli.
öğrenmeyi öğretti bana babam. bunun okuldan bağımsız olduğunu insanı ancak kendi istediği zaman kendi kendini geliştirebilceğini gösterdi.
teşekkür ederim baba. en yakın arkadaşım olduğun için teşekkür ederim, bana hayatı tanıttığın elimden tuttuğun için. sağ ol
devamını gör...
kitap önerileri
başlayalım bakalım...
jack landon - martin eden
albert camus - veba-yabancı
adam faver - empati-olasılıksız
jean paul sarte - bulantı
nikolay gogol - ölü canlar
thomas more - utopia
chuck palahniuk - dövüş kulübü
nikos kazanacakis - zorba
dostoyevski - suç ve ceza- yer altından notlar
kral marx - komünist manifesto
uğur mumcu - sakıncalı piyade
yaşar kemal - ince mehmed
yusuf atılgan - aylak adam
oğuz atay - tutunamayanlar-tehlikeli oyunlar
ahmet hamdi tanpınar - saatleri ayarlama enstüsü-huzur
orhan pamuk - kırmızı saçlı kadın-kara kitap
vedat türkali - birgün tek başına-güven
gündüz vassaf - cehenneme övgü
sait faik abasıyanık - semaver
adalet ağaoğlu - ölmeye yatmak
tezer özlü - çocukluğun soğuk geceleri
sabahattin ali ve aziz nesinin tüm kitapları..
daha birçok yazmadığım kitap.. sadece aklıma gelenleri yazdım..
kitaplar hakkında konuşmayı seven biriyimdir.. önlenebileceğiniz kitaplar varsa, bekliyor olacağım..*)
jack landon - martin eden
albert camus - veba-yabancı
adam faver - empati-olasılıksız
jean paul sarte - bulantı
nikolay gogol - ölü canlar
thomas more - utopia
chuck palahniuk - dövüş kulübü
nikos kazanacakis - zorba
dostoyevski - suç ve ceza- yer altından notlar
kral marx - komünist manifesto
uğur mumcu - sakıncalı piyade
yaşar kemal - ince mehmed
yusuf atılgan - aylak adam
oğuz atay - tutunamayanlar-tehlikeli oyunlar
ahmet hamdi tanpınar - saatleri ayarlama enstüsü-huzur
orhan pamuk - kırmızı saçlı kadın-kara kitap
vedat türkali - birgün tek başına-güven
gündüz vassaf - cehenneme övgü
sait faik abasıyanık - semaver
adalet ağaoğlu - ölmeye yatmak
tezer özlü - çocukluğun soğuk geceleri
sabahattin ali ve aziz nesinin tüm kitapları..
daha birçok yazmadığım kitap.. sadece aklıma gelenleri yazdım..
kitaplar hakkında konuşmayı seven biriyimdir.. önlenebileceğiniz kitaplar varsa, bekliyor olacağım..*)
devamını gör...
saçmalıyorsun demenin farklı yolları
kafan mı güzel?...
devamını gör...