ay sevdim ben bu programı. şarkılar çok güzeeell. iyi yayınlar dilerim efenimm.
devamını gör...

barney stinson’ın* tanımladığı deli gözleri* var adamda. işlerini ciddiye almaları güzel de halıya duygusallık beslemek trajikomik.
devamını gör...

iyi ki varsın kıymetli sözlük ve sizler de iyi ki varsınız kafa sözlüğü var eden tüm yazar arkadaşlarım.
devamını gör...

(bkz: cep telefonunda kafasözlük okurken birisine yakalanmak) ne yazıyorsun sen öyle,sakın söyleme..nick'ini bulur sıkıntı çıkar.
kafa sözlük'ün telefonumu bozması sözlük yaptı ya hepsi sözlük yüzünden diyenleri mevcuttur.
(bkz: telefonunu açmadığın halde ısrarla aramaya devam eden kişi) bu esnada sözlüktesin açmıyorsun aslında takmıyorsun, fırçayı yersin.
devamını gör...

ölmüş olan yazarlar başlığı bir aydınlatırsa seviniriz, insan merak ediyor sonuçta.*
devamını gör...

güneşte oturamamak, oturursan da tüm o acıyı çekmek demek. aynı zamanda utandığında asla saklayamamaktır, kıpkırmızı olur bunu gören insanların yüzlerdeki ifade sebebiyle daha da utanır kızarırsın. bide şekilcilik tarafı var fakat oraya hiç girmeyeceğim, benim için yukarıda anlattığım durumlardan dolayı mükemmel bi durum değil.
devamını gör...

bir ölümüne sevenler
durmadan denerler
ı̇natla kaybederler
ı̇ki yapış yapış sevenler
mesafeler girince
nedense vazgeçerler
üç platonik sevenler
hüzünlü şarkılar sever
hayatta kaybederler
dört sevmeden sevenler
seviyormuş gibiler
daha çok küçükler
devamını gör...

aynı zamanda mary jane'in pek güzel coverladığı parçadır.

devamını gör...

altered carbon adlı netflix dizisinde, kuzgun otel'in işletmecisi olan yapay zekâ olarak karşımıza çıkan poe karakterinin esin kaynağıdır.

kitaplarını ve şiirlerini okumaya en kısa sürede başlamak istediğim yazardır ayrıca.
devamını gör...

üç erkek kardeş ablası olarak; el becerisine dayanan her şeyi bilmektir. günü gelir montaj yapar,* günü gelir musluk tamiri, günü gelir bilgisayar kasası toplar, günü gelir duvara tv, raf bilumum şeyin montajını yapar.( tuhaf olan ben 15-16 yaşındayken de bunlar benden soruluyordu, 10 yıl geçti hala benden soruluyor.)
perde bile asmayan bu boyumu aşan kardeşler niye var? elbette boyuna bakmak için seyirlik olarak doğmuşlar.
devamını gör...

alakasız ama bunu köfteci yusuf'da tahinli ve kaymaklı şeklinde harika yapıyorlar , çoğu tatlıcıdan daha güzel oluyor tadı.
devamını gör...

30 yaş altı, şehirli yazar başlığı.
derdin bu olsun.
benim öyle bir derdim yok çünkü benim zamanında anaokulu yoktu.
bazen ben bu sözlüğe bir kaç baden büyük müyüm diye düşünüyorum.
devamını gör...

2021 başında çıkan bir mini dizi ve konusu fran lebowitz. bu dobra kadın ile yapılan enfes bir söyleşi/sohbet (belki de belgesel).  her bölüm yaklaşık 30 dakika ve 7 bölüm. kullanılan müzik ve görseller diziye çok hoş bir hava katıyor. bu mini dizi birkaç saatte,  yavaş yavaş sindirilerek izlenmek isterse en fazla 1 haftada izlenebilir.

fran lebowitz 70 yaşında ve birçok tecrübesi var. liseden atıldıktan sonra ve 20 yaşında tecrübesiz bir şekilde new york'a geliyor ve her ne kadar şehirden nefret ediyor gibi görünse de hayatının kalan yıllarını bu şehirde devam ettiriyor. bu süreçte birçok tecrübesi de oluyor tabii ki. kendisinin ayrıca birçoğumuzun toplumda söylemeye korkacağı fikirleri var fakat kendisi bunları çok açık bir şekilde dile getirebiliyor. aslına bakılırsa neşeli ve espritüel bir insan ama espri tarzı daha çok iğneleyici ve ironik. hayatında birçok alanda cinsiyetçiliğe maruz kalmış aslında fakat bunlar onu engelleyememiş. taksicilik anılarını anlatırken bir daha yaşasa asla yapmayacağını söylüyor. kadın oluşu bu alanda onun çok fazla zorbalığa maruz kalmasına sebep olmuş. yemek yemeye gittiğinde bile kimse onla konuşmazmış.
•••geriye kalan kısım dizideki sohbetleri kapsıyor eğer izleyeceksiniz alt kısmı sakın okumayın. bu kısım size yeter•••

•••spoiler bölgesi••••
•••ama aslında fran'ın düşünceleri var sadece•••

ilk dakikalardan itibaren yalnızlığı insanlara yeğlediğini üstüne basa basa söylüyor. hatta kalabalık insan topluluklarından nefret ettiğinde de hem fikiriz. küçük çocukları da çok sevdiği söylüyor. sanırım sorunu yetişkin insanlar ve kalabalıkla. öyle ki filmleri genelde sinemada izleyemiyor çünkü insanlardan rahatsız oluyor. insanlara asla güvenmiyor. elinde bir kalem olsa ve karşısında birisi olsa o kaleme sıkı sıkıya sarılacağını asla elinden bırakmayacağını söylüyor. insanları sevmiyor fakat partiye gitmeyi de çok seviyor hatta hayatındaki çoğu kişiyle partilerde tanıştığını varsayıyor.

yaşam tarzını tam olarak şu şekilde tanımlıyor: emin olun, ben bu yaşam tarzına “yaşam tarzı” demezdim. neden hala new york’ta olduğu sorulunca ise aklına başka bir yer gelmediğini söylüyor. aslında bu soruya verdiği cevap birçoğumuzun yaşadığı problemi gözler önüne seriyor. yaşadığımız şehirden ya da değiştirebileceğimiz bir şeylerden memnun değiliz ama başka gidecek bir yer ya da yapacak başka bir şey aklımıza gelmiyor.

new york belediyeciliğinden ve toplu taşımadan nefret ettiğini fazlasıyla dile getiriyor ve anılarını anlatırken gözlemlediğim kadarıyla teknoloji ve bilime olan yakınlığı göz yaşartıyor. teknolojiden nefret ettiğini ve bilmediği için değil bildiği için kullanmadığını söylüyor.

kendi züppeliklerinden bahsederken bunların kendine ait olan şeyler olduğunu gözlemliyoruz. züppelik adını verdiği şeyler ailesinin mesleği, okuduğu okullar, yaşadığı yer değil tamamen kendi emeği ve düşünceleriyle kazandığı şeyler. bu söylediklerine fazlasıyla katılıyorum, züppelik kötü bir şey ama eğer züppelik yapmak istiyorsa birisi bu tarz şeylerle yapmalı.

parayı sevmeyip eşyaları sevdiğini söylüyor. sorulması üzerine new york’a ilk geldiği zamandaki kendine bir tavsiye vermesi gerekecekse paralı gelmesi gerektiğini de ekliyor. para konusunda bu kadar tembel olmasının sebebini 50’lerde küçük bir kız olmaya bağlıyor yani cinsiyetçiliğe. erkek olsaydı para daha düşkün olabileceğini söylüyor. new york’a ilk geldiği zaman cebinde 200 doları olduğunu ve bu paranın ömür boyu yeteceğini düşünmüş ama new york’a geldiği günden sonra şoförlük, satıcılık, temizlikçilik yapmış. haftanın 5-6 günü çalışmış. umudunu kaybetmeyip her gün daha iyi bir iş bulacağını düşünmüş.

zindeliği aç gözlülük olarak görüyor ve tahammül edemiyor. zindeliği fazladan sağlık olarak görüyor. ayrıca sağlığın abartıldığını ve üstüne fazla düşünüldüğünü düşünüyor. küçükken sağlıksız bir ortamda büyümesine ve sağlıksız bir bağımlılığı olmasına rağmen onun hayatta ve bir dostunun da sağlığına çok dikkat etmesine rağmen mezarda oluşunu buna kanıt olarak gösteriyor. sporla da ilgilenmiyor hatta nefret ediyor. spor dallarını da seksek ve beş taş gibi bir oyun olarak görüyor. sporu çocuk işi olarak görüyor -çocuk işi derken kastettiği şey insanların yüzlerini boyayıp kazanıldığında deli gibi eğlenmesi-. spordan nefret etmesinin diğer sebebi ise sporu genel olarak erkeklerin yönetmesi. buna rağmen daha çok spor yapan kadın olmasını değil de mecliste daha çok kadın olmasını yeğlermiş.

fran bir bölümde şöyle diyor “insanlar bana sık sık gıcık oluyor hatta öfkeleniyorlar. oysaki ben kimse yerine karar vermiyorum. herhangi bir şeyi değiştirebilecek bir yetkim yok. eğer böyle bir yetkim olsa kızmalarını anlardım. belki değiştirebilseydim ben de daha az öfkeli olurdum. bir sürü fikrim var ama yetkim yok, ben buna öfkeliyim.” diyor. belki de birçok kişinin problemi bu fikrimiz var ama bazen kendi hayatımızda bile yetkimiz yok. istediğimiz mesleği yapmak için hatta ve hatta herkesin olan bu gezegende farklı topraklara gitmek için bile birçok kişiden izin almamız gerekiyor. bu gezegende benim de en büyük öfkelerimden biri buna. kontrolün bir şekilde bizde olamayışına.

her şeyin sanat olmadığını savunuyor –ki bence de öyle-. her şey sanat olamaz. 1 saat sonra yenecek bir pasta sanat olamaz. sanat kalıcı olmalıdır ve yetenek işidir. herkes sanatta yetenekli de olamaz ve kötü olan ve sanat olduğunu düşünülen şeylerin kişinin kendisine saklaması gerektiğini savunuyor. bu kısma katılmıyorum çünkü geri bildirimlerle yeteneğini kanıtlayabilecek binlerce kişi var. yetenek çok özel bir şey ve keşfedilmesi için adımlar atılmalıdır. bir kısımda kapitalizm ve sanatla ilgili önemli bir örnekte bulunuyor. picasso’nun tablosu açık arttırmaya sunulduğunda ve satıldığında eserin değil verilen paranın alkışlandığını söylüyor. kapitalizm daha iyi bir örnekle açıklanamazdı.

kitapların en büyük zenginlik olduğunu düşünüyor. bunun sebebi kitapların sayısız dünya ve hayat barındırması. okumaya başlar başlamaz zengin olduğunu söylüyor. bu konu hakkında şunları söylüyor “sürekli okuyabilsek para düşünmeye zamanımız kalmaz. para teferruattır, kitapsa devasadır.”. sonuna kadar katıldığım bir söylemdi bu. para sadece küçük bir ayrıntı, bir teferruattır fakat kitaplar her şeyi kapsayabilecek bir güç.
devamını gör...

pink floyd olsun taştan olsun(bkz: swh)
devamını gör...

sözlük şarkı yarışmasına, uber kategorisinde olduğu için alınmayacağı konusunda duyumlar aldığım yazar.

canım sen unkapanı ben? bak kırarız parayı?
devamını gör...

evet evet doğru duydunuz gelelim efenim nedir bu banka? niye kuruldu?
antibiyotik kullanımı sonucu ortaya çıkan ve sık sık tekrarlayan "clostridium difficile" enfeksiyona sahip kişiler, "dışkı nakli" yöntemi ile yeniden sağlığına kavuşturmak için kurulan banka. hollanda da bir tane bundan mevcuttur.
devamını gör...

osmanlı imparatorluğu döneminde, sosyal yardım ve destekler vakıflar aracılığı ile yapılıyordu.
vakıflar genellikle istanbul'da bulunurken, eski başkentler bursa ve edirne'de de vakıflar bulunmaktaydı.
kudüs,mekke, medine gibi osmanlının önemsediği şehirlerde vakıf bulunmazken; osmanlı bu üç şehre bu vakıflardan yardım aktarmaktaydı.
bu yardım , ödenek adına her ne derseniz, her sene hiç aksatılmadan surre adı verilen askeri alaylarla bu şehirlere gönderilirdi.
osmanlı vakıfları, devlet adına gönderilecek parayı her yıl düzenli olarak toplar, merkezden mekke, medine ve kudüs'e aktarılır. o zamanlar banka havalesi yok tabe... bu nedenle surre alayları organize edilir, gidecek kervanlar hazırlanır, yol boyunca ihtiyaçların giderilmesine yönelik önlemler alınırdı efem...
bu kervanların giderleri vakıflardan sağlanırdı.

medine'ye ayrılan bütçe; kudüs ve mekke'ye ayrılandan çok fazlaydı.
bu sebeple, medine de bulan ve bu sosyal yardımdan faydalanmak isteyenler gerçek fakirler ve elbisesini, fistanını parçalayan, üstüne başına karalar sürme suretiyle , ''fakir görüntüsü'' yaratan uyanıklar sıraya girerlerdi.
bu görüntüyü yaratan uyanık kesim o kadar başarılı olmuştur ki; medine dilencisi kavramı ortaya çıkmıştır efem.
perperişan üstü başı dökülen kişilere '' medine fukarası'' denmeye başlanmıştır.
devamını gör...

bizim ev tam bir kitap kuyusu, sondaj yaptıkça çıkıyor :)
geçtiğimiz hafta silvan’da bir okula ulaşmıştı gönderdiklerim.öğretmenimiz kitap okuyan miniklerin fotoğraflarını paylaşmış( haklarını korumak adıma ben burada yayınlamayacağım). o kadar mutlu oldum ki, bana bu kadar kitap gelse hem de içlerinde okumaya doyamadıklarım olsa yine de bu kadar sevinemezdim.
kafa sözlükçülerin de yaptıkları gerçekten çok güzel, onlar da mutlu olsun minik yürekler de.
bende bir deney seti var onu gönderebilirim, içine de hikaye kitaplarından eklerim.
bir hikaye kitabı, bir kalem bazen dünyaya bir pencere açar, kalpten kalbe bir yol gözükür oradan.
sevgiyle kalın sözlükçüler.
devamını gör...

y kuşağı mensubu bireylerde akademik, iş hayatı ve yaşam verimini artırıcı etkisi üzerinde bir makale hazırlamaktayım.
devamını gör...

genelde, sara hastalığının tedavisi için uygulanan ayrık beyin ameliyatı olan kişilerde görülen bozukluk.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim