kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kimseyi takip etmek için bir ölçüt koymam. bugün yazdığı çok hoşuma gider, yarın yazdıkları sinirlerimi hoplatabilir. bu gayet normal ve sırf bu yüzden değerlendirme yapmam. tanımadığım, görmediğim, üç oturup beş kalkmadığım bir yazarı sırf okumak için kriter koymak ne kadar da komik geldi bana. insanlar her şeyi kategorize etme merakı içindeler. maslow'un kankası çoğu. bir grafik, bir piramit, bir hiyerarşi olsun bunlara. sen şusun, bu budur, şu da şundan aparmış, bu da bundan koparmış, bu aslında bunu yapmıştı. aynen benim şimdi yaptığım gibi, üzgünüm. ama şunu itiraf etmeliyim bak. niklerinin altına "şahane yazıyor tebrik etmeliyim" yazısını görünce kendinden geçip orgazm olan tipler var. sırf o yazıyı görebilmek için bir günde yüz entry girebilecek duruma gelebiliyorlar bunlar. benden uzak dursunlar.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

lise yıllarımda şiirlerini tanıdığım ve ne zaman şiirlerine denk gelsem buruk bir gülümseme ile andığım talihsiz şair. lise yıllarım, devlet kütüphanesinin demir kapısının orada sigara içiyorum bir yandan da bir an önce bitse de içeri girsem diye ellerimi ovuşturup duruyorum. benden nereden baksan iki kafa uzun bir genç durdu önümde, çakmak rica etti. cebimdeki kibrit kutusunu çıkarıp verirken gözüm elindeki kağıtlara ve bir kaç kitaba ilişti ama ses etmedim. köşeye yaslanıp sigarasını içmeye başladı ama ben meraktan çatlayacağım, alamıyorum gözlerimi elindeki kitaplardan ve kağıtlardan. ben öyle elindekilere dik dik bakınca ister istemez anladı muhtemelen ve bakmak ister misin diye seslendi. bugün çok sevdiğim bir kaç şairin şiir derlemesi vardı elinde ama kağıda kötü bir şekilde karalanmış olan arkadaş zekai özger'in aşkla sana şiiri çok dikkatimi çekmişti. sigarayı telaşla atıp, beş dakika bekleyebilirse eğer içeriden çantamı almam gerektiğini izin verirse şiiri kağıda geçirmek istediğimi söylediğimde suratında oluşan ifadeyi hatırladığım zaman hâlâ gülümsüyorum. iyi bir insandı, gerçekten beklemişti ve şiiri kağıda geçirmeme izin vermişti. şiir beni o kadar etkilemişti ki günlerce başka bir şey okumadım. ne zaman kütüphaneye gitsem gözlerim onu arardı, beni gördüğünde gülümser el sallar ve selam arkadaş derdi. isimlerimizi hiç söylemeden aylarca yalnızca arkadaş diye seslendik birbirimize zaman geçti ve sonra bir daha hiç karşılaşmadık ama arkadaş ve arkadaş zekai özger'in yeri bende hep ayrıdır. tekrar o şehre dönersem eğer o kütüphanenin kapısına bir not bırakacağım: niye kapalı kapılarınız - bulamıyoruz


alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağinda gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
birgün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun

söyle bana ey
ölümün açıklayıcı pervanesi
hangi yavru tek başına yiğittir
hangi yangın bir başına söndürülür
ah herkes susuyor
hiçkimse bilmiyor içimin yangınını
ah herkes mi susuyor
kalbimi kalbine bağladığım dostum
ah herkes mi susuyor
kalbi kalbimize benzeyen dostlar
bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya
hayatın ateş renkli kelebekleri
bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için
ah herkes mi susuyor

bağırsam içimdeki dehşeti
hırsım deler mi toprağı
beni
acısıyla onduran
dostumu
aşkla vurduran hayat
sana
yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
dünyanın yeni baharına
çatlarken kadim güneş
bağrım delinirken fidanların kanıyla
anamın doğurgan karnıdır diye
sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye
dostumun üretken gülüdür diye
sana bağlandım
sana sarıldım

beni umutsuz koma
tarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sana
sana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
körpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutma
umutsuz koma beni

akıtsam deliren sevdamı
köpürürmü hayatı besleyen su
ey benim
yedi başlı kartalım
her başını
bir dağ başlangıcında koyanım
senin
böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
bizim aşkımızı solduranların korkusu
çünki elbette bir su
kendi akacağı toprağın sertliğini bilir
ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
artık ırmak mı ne denir
işte devrim
ona benzer bir akışın hızına denir
yarın ne olur bilirim ben
bahar gelir, otlar büyür
ölüm de yapraklanır
bir dağ bulur uzun uzun bakarım
bir çam ağacı gölgesi
güzel kokular veren
bir damla güneş görünce
sana da gülümseyeceğim yarin

şimdi senin uzanıp yattığın otlarda
yarın yeni bir yeşillik büyüyecek
devamını gör...

bazı yazarların farklılık dediği ama aslında hastalık olan durumdur. bilimde duygular yoktur. gerçekler vardır. bazı tarama ve tanı testleri ile anne karnında öğrenilebilen bir hastalıktır. pahalı ama kesine yakın sonuç veren non invaziv prenatal test kullanılabilir.

farklılık değil, hastalık dediysek de bunu kötü niyetli olduğumuz için söylemedik. elbette farklılıktır ama ''hastalık değil, farklılık.'' demek polyannacılığı oynamaktır.
devamını gör...

196. eğer bir adam başka bir adamın gözünü çıkarırsa onun gözü de çıkarılır.
197. eğer bir kişi başkasının kemiğini kırarsa onun kemiği de kırılır.

yukarıdaki hammurabi kanunları günümüzde hükmünü yitirmiştir elbette. ancak bazen insan düşünmeden edemiyor, kısasa kısas ilkesi hala bazı suçlar için uygun olabilir mi diye? her şeyi bir kenara bırakalım bütün suçları ve tecavüzü başka bir noktaya alalımve onun üzerinde yazalım biraz. daha önce “ 12 yaşındaydım bisikletime atladım ve okulun yolunu tuttum başka bir kitabın yorumunu yazarken de bahsetmiştim, hem de çok kısa bir zaman önce. tecavüz, basit bir ceza ile geçiştirilecek bir suç değildir. bence kısasa kısas ilkesi bu suç için bire birdir. hatırlayın, toplumsal hafızadaki gedikler ve güdüklükler eğer size uğramadıysa unutmadınız zaten, pippa bacca olayını, barış gelini picca, üzerinde gelinliği ile ülke ülke gezen bir sanatçıdır. bizde de bilirsiniz, hem kadın kutsaldır, hem gelinlik… picca, yolculuğu esnasında bir kaç hayvan pisliğinin tecavüzüne uğradıktan sonra öldürülür. bu haberi okuduğumda günlerce beynimde dolaşıp durmuştu hala da aklımın bir köşesindedir. ancak yapılan yorumlar televizyonda elbette ki bu tecavüzü lanetler nitelikteydi ama halk arasında pippa’ya kızanların sayısı da az değildi. ne işi vardı mesela kadın başına yollarda? neden otostop yapıyordu ki sanki, burası türkiye, başka yere benzemez? başka bir şey bulamamış mıydı üzerine giyecek? şimdi bu sorulara ben yanıt veriyorum: pippa bir amaç uğruna yollara düşmüştü, anlatacak şeyleri vardı. olmasaydı bile, tecavüz haklı görülemezdi. otostopta eylemin bir aracıydı ve evet burası türkiye, namus erkeklerin çarpık zihinlerinden sorulur, tecavüz ettikleri insanların namusu kirlenir, kendilerininkine halel gelmez. bir boy abdestidir erkeğe gereken, arınmak için. gelinlik, birçok insana sadece gerdek anını hatırlatsa da daha derin manaları vardı, anlatmama bile gerek yok. pippa’ya reva görülenden sonra hammurabi kanunlarının tecavüz konusunda uygulanması gerektiğini ciddi ciddi düşünmeye başlamıştım ki marta tıkkanen bu konuyu kendince ve de dahice kurgulamış.


kitap iki çocuk annesi olan ve çocuklarının velayeti mahkeme tarafından boşandığı eşine verilen kütüphan yardımcısı tova’nın bir barda dans ettiği adamın tecavüzüne uğraması ve bu olayı polise bildirmemesi üzerine kurulmuş. tova polise gidemiyor çünkü bütün toplumlarda tecavüzün utancı failde değil mağdurda saklanmaktadır. tecavüz etmek değil, tecavüze uğramak utanç vesilesidir. tova, erkek egemen bir toplumda her alanda kadınların arka planda kalmasındanzaten mustariptir.kadınlar yaşlandıklarında yenisiyle değiştirilecem bir meta olarak görülürler. kadınlanr aşağılanmaktan ve tartaklanmaktan hoşlanan acizlerdir. tova buna şiddetle karşı çıkar. başına gelen tecavüzden sonra içinde büyüyen şiddet ve kin ona parlak bir fikir esinler. tova, tecavüzcüsü martti wester’e tecavüz etmeye ve onu da aynı utanca düşürmeye karar verir. olayların gelişimindeki ahenk ne kadar büyük ve dertli bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu bize gösterir. ayrıca hikaye sadece tecavüzle sınırlı kalmaz. tova’nın geçmişte kalan üç aşkı da farklı şekillerde karşımıza çıkar. çocuk yetiştirme konusunda eski kocası olan ve ziyadesiyle maço davranan jon randrers’la düştüğü anlaşmazlık da bize başka bir hikaye anlatmaktadır.
“bir erkeğe nasıl tecavüz edilir?” erkek egemen toplumlara, erkek çocukların yetiştirilme tarzındaki çarpıklıklara, erkeklerin kadınlar hakkında sahip olduğu hastalıklı saplantılara kin dolu ama mantıklı ve akıllıca bir cevap.
devamını gör...

genelde kolpacı itemidir.
devamını gör...

koskoca ülkeyi kurarsın. dehasındır.
gözlerin yaşarana kadar kitap okursun.
hatta gazi olursun.
ama gelir içtiĝin iki yudum rakıyı görürler.
biz başarılı insanları cezalandıran bir toplumuz. kabul edin.
devamını gör...

bencillikten arınmış, düşünmeyi öğrenmiş ve ahlaki temelleri oturmuş bir insanlıktır. bunların hepsi de düzgün bir eğitim öğretim ile olabilecek şeyler. yani eğitim sistemini düzeltmek şart*.
devamını gör...

- anna karenina.
konusundan dolayı biraz ağır bir roman ama okurken heyecanlandırdığı kısımlar da bir hayli fazla.
devamını gör...

ee hani siz atom parcaliyordunuz..
uzaya ilk çıkan siz değil miydiniz..
erkek demek güç.. zeka.. kabiliyetin en büyük çarpanı değil miydi?
şimdi ağlamayı bırak..
devamını gör...

tuvaletinde peçete olan okul mu varmış diye sorduran başlık. sabun bile zor bulunuyordu..
devamını gör...

cuma günü her duanın kabul edildiği bir saat vardır derler. duanı o saate denk getiremediysen allah'ın ne suçu var.
devamını gör...

nereye gidiyoruz? yedikule hayvan barınağına mı?

laf aramızda kulübeler, puflar falan 10 numara.

oraya gidiyorsak geliyorum. yoksa kabuğumu oynatmam.
devamını gör...

cinayet, hırsızlık gibi konuları işleyen ve genellikle sürükleyici ve karmaşık olan roman türüdür.

eğer ilk defa polisiye okuyacaksanız agatha christie'nin ''on küçük zenci'' romanını tavsiye edebilirim.

türk yazarlardan da ahmet ümit'in kitapları tavsiyemdir.
devamını gör...

kpss puansız bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kadro ve pozisyonlarına yerleştirme sonuçlarının açıklanmasıdır. türkiye uzay ajansında memur olarak atanmayı beklerken hiçbir yere yerleşemediniz yazısıyla karşılaşmam bir miktar üzdü, yalan yok.
devamını gör...

şöyle bir dolaşıp gelmek anlamına gelen deyim.
devamını gör...

hayatımın sonuna kadar hiç sıkılmadan dinleyebileceğim ve her dinleyişimde daha farklı hislerin şahsıma eşlik etmesine izin vereceğim michael kiwanuka şarkısı.

şarkı, en sevdiğim yağmurlu hava- gri atmosfer ikilisi ile başlıyor. gri atmosfer klip boyunca devam ediyor ve çekim açılarıyla sizi farklı bir boyuta götürüyor. başlangıcı ve sonu güzel olan şarkılar nadirdir fakat bu şarkı başlangıcından sonuna kadar, her ayrıntısıyla güzel.

''maybe this time i can be strong
but since i know who i am
i'm probably wrong
maybe this time i can go far
but thinking about where i've been
ain't helping me start.''


devamını gör...

kenetlenmişsin kalbime
ilmek ilmek...
işlenmiş gibisin
hasretinle,
yüreğime....
nereye böyle?
bileyim söyle...

-bilinmeyen bir şiirsavarın veresiye defterinden...
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim