1859-1942 yılları arasında yaşamış, danimarkalı realist ressam.
resimlerinde seyahat ettiği ülkelerden ve danimarka'dan manzaralar görüyoruz.
eserleriyle kış mevsiminden karlı manzaraları seyredebilir a mountain torrent in a winter landscape, wood in snow,
kendinizi orman ve nehir manzaralarında bulabilir river landscape, sunset over a forest lake (1895), white ducks in a pond (1918),
italya'ya summer in capri (1885), mısır'a view of cairo (1894) ya da cezayir'e street in algiers (1889) gidebilirsiniz.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel cows grazing (1904)
eserlerindeki çok gerçekçi üslup beni benden alıyor. bulutlara, çiçeklerin rengine, otların suda bıraktığı yansımaya, ineklere, uzaktaki uçan minik kuşlara kadar tüm resme hayran kaldım. manzarayı tüm detaylarına kadar kusursuz çizebilen bir ressam. doğayla buluşabileceğim bir yere gidene kadar resimlerine bakıp iç çekeceğim.*
tüm eserlerini incelemek isteyenler için buradan
devamını gör...

kamyon,tır şöförlerinin yokuşta birbirini sollayarak,arkalarında konvoy oluşturması.bence başka bir ülke bizi bu konuda geçemez.
devamını gör...

henüz yeniyim bu nedenle 5 takipcimin olmasına müteşekkirim. sizi bilginin nirvanasinda buluşturmayi temenni ediyor ve musadenizle şımarmak adına mübalağa sanatına başvurmak arzusundaym. sevgiler...
devamını gör...

kapadokya dünyada en fazla yer altı şehirleri bulunan yerlerden bir tanesidir. kat kat farklı eserler görebileceğiniz yer altı şehrinin ilk katında ahırlar bulunuyor. zamanında hayvanların saklanmış olduğu yer altı şehrinde hala ahırlar görmek mümkün. yüzey seviyesinden 55 metre aşağı inen derinkuyu, dünyanın en ilginç yer altı şehirleri arasında bulunmaktadır.
devamını gör...

sözlüğü bilmem de yazarları arasından dünyanın en yalakası falan çıkabilir.
devamını gör...

diğer ismi arpacıktır çünkü halk arasında arpa ile tedavi edilir. ayrıca bu tanım ilaç ve tedavi tavsiyesi değildir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

makyaj yapınca ne kadar kötü olursa olsun, hiçbir şey bir kadına "su aygırı" deme hakkını size vermez dediğim başlık. güzel veya değil. insanları oturduğunuz yerden eleştirmeyi bırakın. hoşunuza gitmiyorsa bakmayın, bitsin!
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

budur bir tanesi dediğim defter.
devamını gör...

biraz daha uzaktan bakar mısınız?
devamını gör...

devamını gör...

"dediler ki; gözden ırak olan gönülden de ırak olur. dedim ki; gönüle giren, gözden ırak olsa ne olur."
-mevlana
gözden ırak olan gönülden de ırak olur sadece bir bahanedir. mevlana'nın da dediği gibi biri gönlünüze girmişse gözünüz görmese de olur. zaten o hep kalbinizdedir.
devamını gör...

şu an en merak ettiğim yaş 30 yaşım. kaldı 8. hayallerime ulaşabilmiş miyim? hayatımda kim var? mutlu muyum yoksa şimdi ki gibi mutsuz mu?
devamını gör...

aramızdan ayrıldığı gün gökyüzünden düğmeler yağan bir insan. ondan sonra ise gelmedi bir daha önünde düğme iliklemeye değer bir kimse.

yeri dolmayan güzel insan.
büyük özlem ile.
devamını gör...

sri lanka'daki biyoçeşitlilik kompleksi. kule, yaklaşık 3500 metre yükseklikteki bir dağın üzerinde yer alıyor. 80 farklı türde ağaç bulunduruyor. içinde çeşitli dinlere yönelik her türden tapınak bulunuyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, attractionsinsrilanka. com'dan alıntıdır.)
devamını gör...

yeni sezonu'nu beklediğim efsane dizi.özellikle wendy karakteri kadınların ne kadar tehlikeli olaileceklerini gözler önüne seriyor.o dev anası avukatı bile arada yedi kadın,daha ne olsun.
devamını gör...

içimde depreşen o saklı gizli yareyi, artık sizlerle paylaşmam gerektiğine karar verdim ki bu hem benim için büyük bir itiraftır, hem de her ilişkimde terk eden taraf ben oluşuma karşın karmanın biçtiği bir cezadır efenim.

bu erkekler, genellikle fırıncı babalarının paralarını yiyen, serseri, sorumsuz erkeklerdir ve telegram, whatsapp gibi applerin kullanılmadığı dönemlerde bunu yapmışlardır.

sizlere önce o melun, o bedbaht aşk hikayemi anlatacağım ki gezegenlerin 30943 yılda bir aynı hizaya gelmesi gibi nadir rastlanacak olan bu efsanevi aşkın bitişi, böyle olmamalıydı, efenim bu aşk böyle bir bitişi hak etmiyordu. ben gibi nadide bir çiçek, allahın siz erkek kullarına bir lütfu olan bu kadını terk etmek de, her babayiğidin harcı değildir, buna da değinmeden edemeyeceğim.

sene, üniversite ikiyi okuduğum seneler, günler aynı monotonlukla geçerken, son ayrıldığım ayak fetişi çocuktan sonra nihayet siyah fileli çoraplarımı rahatlıkla çıkarıp, anneannemin ördüğü kahverengi kilim desenli patiklerimi giyebilir olmuştum. siz güzel hanımlara tavsiyemdir ki; ayaklar konusunda takıntılı bir erkek arkadaş edinmeye karar veriyorsanız, onunla en başında örme patikler konusunda anlaşın. kış zamanı narin ayacıklarınızı ince file çoraplar içerisinde üşütüp sık sık motoru bozmayın. tanrım, o'ndan ayrıldıktan sonra boşaltım sistemim eski aydınlık günlerine geri dönmüştü nihayet.

neyse, bu ayak fetişisti oğlanı kendisine çektiğim "yeter artık, kalın yün çoraplar giymek istiyorum, defol hayatımdan!" kısa mesajı ile gayet haklı bir şekilde dehledikten yaklaşık bir üç ay kadar sonra, o'nunla karşılaştım. buram buram ekmek ve simit kokan o fırında, köşeye iliştirilmiş tahta bir sandalye üzerinde, bacaklarını çaprazlama uzatmış, umursamaz bir tavırla oturuyor ve muhtemelen telefonunda yılan oyunu oynuyordu.

deri ceketi içinde nasıl da cool görünüyordu öyle. üzerine bir beden büyük gelen kotuna uyumlu olarak seçtiği ayakkabıları hele, dahiyane bir kombin... ah yüce nike air jordanlar aşkına, körle yatan şaşı kalkar misali, eski ayak faşizişti erkek arkadaşımın huyundan mı kapmıştım?

çocuk cooldu, görünüşü, arkaya doğru taradığı açık kumral saçlarının telinin ucundan, ayak baş parmağı tırnağı ucuna kadar "ben seni üzerim kızım" diye bağırıyordu.

kendisinin, babasının meşhur ekmek fırınına, kasadan bilmem kaç yüz bin lira alıp cep harçlığı yapmak için geldiğini ve biraz dinlenmekte olduğunu öğrenmem uzun sürmedi. güzel kızdım, muhabbeti nasıl açacağımı bilirdim, türlü ortamlardan geçmiş, çeşit çeşit avları tanımıştım. bu beyi düşürmem de nasıl olsa uzun sürmezdi.

-yaa ceketine bayıldım. ay söylemeden edemedim, çok yakışmış size.
-teşekkür ederim. hakkıı, hak.. neyse, ben hazırlayayım siparişinizi, ne istiyordunuz?
-ehi ehi iki zeytinli poğaça alabilirim. burada mı çalışıyorsunuz?
-yok ya, bizimkilerin fırın bu.
-daha önce sizi görmemiştim, ben hep buradan alırım ekmeği filan.
-pek sık uğramam, ben de sizi görmemişim, görsem kesinlikle hatırlardım.
-ehi ehi (yavşıyo bana evet)

aldığım yok zeytinli poğaçaları poşetime koyarken hala daha sohbet etmekteydik. belliydi, o da bana kıyın kıyın yürümekteydi ve artık oracıkta telefon numaralarımızı takas edivermiştik bile.

gel zaman git zaman, fırıncının oğlu, serseri piç ile takılmaya başladık. kendisinin işi gücü yoktu, herhangi bir gelecek kaygısı da. nitekim babasının dükkanlarının başına geçecekti işte, hayata tutunabilmek için niye çabalasındı? ağzına gümüş kaşıkla doğan oğlanlarla da daha önce muhabbetlerim olmuştu, kendini beğenmiş olan ve marka eşyalarını göstererek göz boyamaya çalışan o tiki tayfadan biri olmadığı çok belliydi kendisinin ve fakat, ancak para yemesini bilen, başka da bir halta yaramayan bu cool çocuğun, hiç bonkör biri olmadığını da yazmadan edemeyeceğim.

insan bir çay, çorba bir şeyler ısmarlamaz mı sevgilisine? o kadar paran var!!1111

hayır arkadaşlar, aksine ben fakir öğrenci halimle memur babamın yolladığı harçlıklardan bu oğlana yedirmeye başladım. o zamanlar için, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez diye mi düşünüyordum, bilmiyorum ama üçün birini almak üzere olduğumdan habersiz, minik buluşmalarımızı gerçekleştirdiğimiz ve sürekli takıldığımız o kafede, hesapları sürekli ben kapatmaya devam ediyor, bir yandan da adamın sigara parasını cebine iliştiriveriyordum. lanet olasıca zenginlerin cimri olanları hiç çekilmiyor ama çocuk her bakışında kalbimi güm güm attırmayı başarıyordu. nesine bu kadar sevdalandığımı hala daha anlayamadığım ve belki de sadece yokluktan, boşluktan kendisine sardığım bu serseri zengin gence para yetirmek için, merkez camii önünde kör, sağır, dilsiz bir dilenci taklidi yaparak dilenme düşüncesinden, kötü yollara düşme fikrine kadar içimden geçirmiştim.

nihayetinde o terk ediliş olayına gelelim efenim:

mevsim yaz, terli, nemli, kokulu ve pis bir yaz günü, güneşin adeta bizlere orta parmağını çektiği o temmuz sıcağının altında, yaz okuluna kaldığım okulumdan evime doğru geri dönmekteyim efenim. bindiğim otobüste solumakta olduğum kokuyla birlikte dimağım bir miktar bulanmış, terli bedenlere sıkılmış ucuz parfüm kokularından baygınlık geçirecek hale gelmişim. lanet olasıca pis fakirler, kokuyorlar!!!1111 bir kalıp zeytinyağlı yeşil sabun ve bir kova suya erişmek bu kadar mı lüks??!!!111

her ne ise, bu melun otobüs yolculuğunun ardından varacağım evime geçmeden önce, mis kokulu zengin serseri fırıncı boyfrendimi görmek için, üniversite gençleri arasında da popüler olan, birlikte ve onun hemen hemen her boş vaktinde takıldığı kafeye uğramaya karar verdim. zaten yolumun üstü sayılırdı, emindim onu orada bulacağımdan, ikinci adresi gibi bir yerdi.

gittim ki ne göreyim efenim, fettan, sarışın, barbie bir kız ile birlikte oturmuyorlar mı?

ah dedim morticia, yapma, yapma bunu. kötü düşünmeye ne kadar meyillisin, yapma. kuzenidir.

hemen uzaktan adını çağırarak selam ettim ve yanlarına gittim. işte masadaki kızla tanıştırdı efenim, tam da tahmin ettiğim gibi kuzeni çıktı. az daha günahını alıyordum çocuğun. neyse, biraz sohbet ettik, kuzeni benden pek hoşlanmadı niye bilmiyorum, sonrasında ikisine de "hadi size güzel sohbetler" dedim ve masadan kalkarak evimin yolunu tuttum. nitekim boşa geçirecek pek vaktim yoktu, kalan derslerimi temizlemeliydim.

aynı gün içerisinde zengin serseriden bir kısa mesaj aldım efenim.
tanrım, insan bir kısa mesajla terk eder mi? bu ne bedbaht bir terk ediliştir. işte karmaya o gün inandım arkadaşlar ki, demek kısa mesajla terk edilmek böyle hissettiriyormuş dedim.

ah, gelecekteki çocuklarımın babası olacak o zengin, cool, serseri adam, benden şöyle bir mesajla ayrılmıştı:

morticia, bunu uzun zamandır düşünüyordum ama söyleyecek cesareti ancak buldum. habersizce gitmeyi düşünüyordum hayatından ama bu kadarını bilmeye hakkın var. senden ayrılıyorum.

hemen gerisin gerisi aradım ve telefonu açtığı an "neden ya, noluyoruz, neden?1!!" diyerek bir hışımla sormaya başladım.

"bir sebebi yok" dedi.

evet. sebep yokmuş.
ayrılmak için hiçbir sebep yokken insan neden ayrılır arkadaşlar sorarım size?
bundan daha saçma bir şey olabilir mi?!!!1111

neyse... sonrasında birkaç kez daha sürekli takıldığı kafede gördüm onu uzaktan. sarışın kuzeniyle takılıyorlardı ve çok mutlu görünüyordu. hayır hayatına başkası girdi de öylece terk etti desem o da değil ki... sebepsiz terk edildim, hem de bir kısa mesajla arkadaşlar.
ama görünmeyen bir sebebi kesinlikle vardı bunun: ayak fetişi ex sevgilinin, tutan bedduası.

bu da böyle bir anımdır.
devamını gör...

bir gün oğlum olursa ona öğreteceğim şey, gönül almak için uğraşmanın erkeklik gururundan hiç bir şey götürmeyeceğidir. sözünün sahibidir.
devamını gör...

umursamamak değilde doğal bir süreçtir bu. bizim ülkemizde cinsellik eğitimi yok,bireyler kendi vücudunu tanımıyor. bugün klitoris nerede diye sorsam o ne diyecek kişiler var. kadınların masturbasyon yapması bile ayıp sayılıyor,ülkemizde ‘hymen’ yani halk arasında kızlık zarı tartışması var ki böyle bir şeyin varlığı bile şüpheli. bu tarz ortamlarda büyüyen kişiler için ‘ayy kapat ışığı utanıyorum’ erkeğin haldır küldür içeri girmeye çalışmasını saymıyorum bile. taraflardan biri cinsel eğitim alsa tamam diyeceğim ama iki tarafda da olmayınca sorun yaşanıyor. bir kadının hamile kalması,yada kalabilmesi çok zorlu bir süreç. vajinusmus diye birşey var belli bir tabu içinde büyüyen kişilerin ilişkiden korkması ki bugün 10 kadından 5i bu korkuyu yaşıyor, herhangi bir destek de almıyor. erkek için ise evlilik tamamen kendi üzerine binen bir yük olduğu için sevişmeyi bir görev gibi biliyor. bugün boşanma davalarının çoğu erkeğin aleyhine sonuçlanıyor ve bu durumun %80 sebebi ‘erkeğin kocalık görevini yerine getirmemesi’ kocalıktan kasıt birlikte olmak. neyse fikir firar etmesin,bir kadının hamile kalabilmesi için ayda minimum 15-18 kez ilişkiye girmesi lazım. bunu bir düşünün türkiye şartlarında ? kadının çocuk isteyip,erkeğin çocuk istememesi yada tam tersi durumlarda ailelerin devreye girmesi,kuvvet macunları falan.

herşeyi geçtik ve kadın hamile kaldı diyelim asıl süreç burda başlıyor. hormonlar değişiyor,vücut değişiyor,bu da kadını doğal olarak da erkeği etkiliyor. bugün kadınların bile yanlış bildiği bir bilgi var ‘hamilelikte ilişkiye girersem çocuk zarar görür,yada düşük olur’ bu yanlış, erken düşük genel olarak kromozom anomalileri ya da gelişmekte olan bebekte görülen sağlık sorunlarına bağlı olarak ortaya çıkar. yani bu dönemde cinsel ilişki düşüğe etki etmez. fakat bu dönemde gebelik belirtileri yoğun olarak yaşandığı için çiftlerin geneli ilişki yaşamaz. (3 ay) herşeyi yolunda giden bir hamilelikte son 4 haftaya kadar ilişki yaşanabilir. hamilelik zaten başlı başına zor bir süreç, aş ermeler,sürekli değişen hormon değişiklikleri bla bla bla insanı yıpratır. herşey yolunda gitti ve bu 9 aylık süreci atlattınız lohusalık dönemi başlar. doğum eylemi bittikten sonra plasenta ve zarlarının ayrılmasından sonraki 6-8 (42 gün) haftalık dönemi kapsar. bu sürenin sonunda gebelikte meydana gelen tüm değişiklikler gebelik öncesine döner. lohusalık döneminde anne ve bebeğin hastalıklardan korunması için özenli bir bakıma ihtiyacı bulunmaktadır. çiftlerin çoğu için bu zor bir süreçtir. çünkü erkek,artık karısını ‘anne’ rolünde gördüğü için ilişkiden uzaklaşır ve ‘anne’ görür artık. yani aslında yaratılış amacı estetik kaygılardan ziyade çocuğu beslemek olan bir organ (bkz: ğöğüs) içinden süt çıktığını ve çocuğu emzirdiğini görünce erkek doğal olarak uzaklaşıyor,yaklaşırsam incitirim diye düşünüyor. kadınların çoğu, forumlarda bu durumdan şikayetçi, ‘kocam doğum yaptıktan sonra benimle ilişkiye girmiyor’ minvalinde bir çok şikayet mevcut. eğer destek alınmazsa bu durum ilerliyor ve çiftler boşanıyor, kaldı ki çocuk doğduktan sonra da ‘aman çocuk uyanacak,aman çocuk görür’ diye ilişki sürekli ertelenir. standart ilişki haftada 2 defadır,uzmanlar tarafından önerilen fakat bugün çoğu çift ayda 1 bile zor oluyor diyorlar. bu 5-10 yılı aşkın evliliklerde daha da artıyor. yani aslında bir canlının,içinde başka bir canlıyı barındırması,doğurması,büyütmesi bana göre mükemmel birşey,sırf şu olay bile kadınlara hayran bırakıyor beni ama bu durum herkes için geçerli değil. evlilik-çocuk-çocuk sonrası bunların hepsi yıpratıcı bir süreç. kısaca evlilik insanı yıpratır,arkadaşlar. duygusal aforizmaları bırakıp gerçeklerle yüzleşin.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim