kullanıcı adın bir cevap olsaydı sorusu ne olurdu sorunsalı
nedir bu kullanıcı adlarının sizden çektiği.
devamını gör...
ekşi sözlük hakkında soruşturma başlatılması
hoş olmayan durumdur. açılan bir başlık ve yazarların bu başlık altına yazdıkları görüşler üzerinden soruşturma açılması ve emri bizzat şahsımın vermesi akla, vicdana ve hukuka aykırıdır.
8/10 yıl önce yazılmış tweetlerden dolayı davaların açıldığı muz cumhuriyetinde, yolsuzluklar için bir tane soruşturma açılmaması adalet sisteminin ne kadar güvenilir olduğunu ortaya koyuyor.
bugün ekşi sözlük yazarlarına yapılan haksızlık, yarın bizlere yapılacak. gerçi bizim akışa bakıldığında daha çok ahlak büroluk olsak da, burada amaç muhalif seslerin susturulmasıdır.
aktrollerin fişeklediği olaya bakarsak. biz ekşi’de açılmış ne başlıklar, muhalif ne yazılar gördük. olay sadece gündem değiştirme gibi geliyor bana.
8/10 yıl önce yazılmış tweetlerden dolayı davaların açıldığı muz cumhuriyetinde, yolsuzluklar için bir tane soruşturma açılmaması adalet sisteminin ne kadar güvenilir olduğunu ortaya koyuyor.
bugün ekşi sözlük yazarlarına yapılan haksızlık, yarın bizlere yapılacak. gerçi bizim akışa bakıldığında daha çok ahlak büroluk olsak da, burada amaç muhalif seslerin susturulmasıdır.
aktrollerin fişeklediği olaya bakarsak. biz ekşi’de açılmış ne başlıklar, muhalif ne yazılar gördük. olay sadece gündem değiştirme gibi geliyor bana.
devamını gör...
srebrenitsa katliamı
bundan tam 26 yıl önce 11 temmuz 1995'te başlayan katliam. 26 yıl önce avrupa'nın göbeğinde gerçekleşen, kimsenin “dur” demediği bir soykırım. yakın tarihte gerçekleşen en acı verici, en utanç verici olaylardan biri.
srebrenitsa, bosna-hersek'in doğusunda sırbistan sınırına 10 km. uzaklıkta bir boşnak şehridir. şu anda nüfusunun çoğunluğunu sırpların oluşturduğu srebrenitsa şehrinin nüfusunun çoğunluğunu 1992 yılında başlayan bosna savaşı öncesi boşnaklar oluşturuyordu. 1991'de yapılan yugoslavya nüfus sayımlarına göre 36 bin nüfuslu srebrenitsa şehrinde %75.2 oranında boşnaklar %22.7 oranında sırplar yaşıyordu.
1992 yılında büyük sırbistan kurma hayalindeki sırplar, devlet başkanı slobodan milošević ve general momčilo perišić'in desteğini alarak sözde bosna sırp devleti ve sırp demokrat partisi başkanı olan radovan karadžić ve general ratko mladić öncülüğünde bosna-hersek'te etnik arındırma çalışmalarına başladılar.
bosna savaşı'nın başlamasıyla beraber sırp ordusu doğuya doğru hızla ilerledi ve nüfusunun %75.2'sini boşnakların oluşturduğu 36 bin nüfuslu srebrenitsa'yı ele geçirdi. birkaç ay sonra boşnaklar srebrenitsa'yı geri aldı.
ocak 1993'te sırplar boşnakların elinde tuttuğu bölgelere saldırmaya başladı. bijeljina, bratunac ve zvornik gibi sırp saldırısına uğrayan çevre şehirlerden kaçan boşnakların göçü sonucu srebrenitsa'nın nüfusu 60 bine çıktı. srebrenitsa'da gıda, su ve tıbbi malzeme kıtlığı başladı.
16 nisan 1993'te birleşmiş milletler güvenlik konseyi, saraybosna, tuzla, žepa, goražde, bihać ve srebrenitsa’yı birleşmiş milletler korumasına alarak güvenli bölge ilan etti. birleşmiş milletler barış gücü srebrenitsa'ya asker sevk etti. artık bijeljina, bratunac ve zvornik gibi sırp saldırısına uğrayan çevre şehirlerden kaçan binlerce sivil ve srebrenitsa halkı birleşmiş milletler barış gücü’nü temsil eden 429 hollandalı askerin koruması altındaydı. bu tarihten sonra sırp saldırıları durdu ama srebrenitsa çevresindeki sırp kuşatması devam etti. sırplar srebrenitsa’ya gelen insani yardım konvoylarının çoğunu şehre sokmuyorlardı. srebrenitsa halkı açlık, susuzluk ve sefaletle boğuşuyordu.
mart 1995'te radovan karadžić žepa ve srebrenitsa'nın dış dünyadan tamamen koparılması emrini verdi. sırplar gelen insani yardım konvoylarının tamamını engellemeye başladılar.
6-8 temmuz 1995:
sırp kuvvetleri sabaha karşı bombardımana başladılar. boşnaklar kendilerini korumak için daha önce birleşmiş milletler barış gücü'ne teslim ettikleri silahların geri verilmesini istediler fakat isteklerine olumsuz cevap aldılar.
bombardımanın ağırlaşması ve atılan roketlerin sığınmacıların tutulduğu merkezin ve birleşmiş milletler barış gücü'nün gözlem noktalarının yakınlarına düşmesi sonucu hollandalı komutan thom karremans birleşmiş milletler'den yardım istedi. birleşmiş milletler yugoslavya koruma gücü komutanı general bernard janvier bu isteği reddetti.
9 temmuz 1995:
sırp kuvvetleri bombardımanı daha da ağırlaştırdılar, hollanda gözlem noktalarına saldırdılar ve 14 hollandalı askeri rehin aldılar.
10 temmuz 1995:
hollandalı komutan thom karremans sırpların hollanda mevzilerini bombalaması sonucu birleşmiş milletler'den tekrar yardım istedi. birleşmiş milletler yugoslavya koruma gücü komutanı general bernard janvier bu sefer yardım isteğini kabul etti. birleşmiş milletler uçakları şehre ulaşmadan sırplar saldırılarını geçici olarak durdurdu.
general bernard janvier yaptığı basın toplantısında, birleşmiş milletler koruma gücünün bu tepkisizliğini savunarak “herkese bir kez daha hatırlatmak isterim ki, bosna hükümet ordusu birlikleri kendilerini savunacak güce sahiptir. hem srebrenitsa'ya yönelik bir müdahale yapmamız da boşnaklar tarafından istenmemektedir. oradaki durum 1993'teki gibi değil. aldığım bilgilere göre boşnak askerler srebrenitsa yolu üzerindeki hollanda askerlerine ateş etmekte ve srebrenitsa üzerinde uçan nato uçaklarına saldırmaktadırlar. müslümanlar bizi arzulamadığımız bir yola çekmeye çalışmaktadırlar.” açıklamasını yaptı.
birleşmiş milletler yugoslavya özel temsilcisi yashushi akashi de “saldırıları müslümanlar başlatıyor. sonra da birleşmiş milletler ve uluslararası gücü yanlış kararlarına ortak etmeye çalışıyorlar.” diyerek general bernard janvier'in bu açıklamasına destek verdi.
hollandalı komutan thom karremans sırplar 11 temmuz saat 06.00'a kadar güvenlikli bölgeden çekilmezlerse nato uçaklarının büyük bir hava saldırısı başlatacağını söyledi.
11 temmuz 1995:
sırp kuvvetleri beklenen saatte geri çekilmedi. saat 09.00'da hollandalı komutan thom karremans saraybosna'daki birleşmiş milletler merkezinden hava desteğinin yanlış bir şekilde istendiğine dair bir mesaj aldı. saat 10.30'da tekrar gönderilen dilekçe general bernard janvier'e ulaştı. ancak saat 06.00'dan beri havada olan nato uçakları yakıt ikmali yapmak için italya'ya dönmek zorunda kalmışlardı. saat 14.30'da hava desteği sorunu çözüldü ve hollanda'ya ait iki adet f-16 uçağı srebrenitsa'yı kuşatan sırp mevzilerine iki adet bomba bıraktı. bombalardan biri sırp kuvvetlerine ait bir zırhlı personel taşıyıcıyı vurdu, diğeri sırp kuvvetlerine ait bir tanka isabetsiz bir atış yaptı. sırplar bu saldırılara karşılık ellerindeki hollandalı rehineleri öldüreceklerini ve bombardımana başlayacaklarını tehdidinde bulununca saldırılar durdu.
iki saat sonra sırp general ratko mladić sırp kameranlarla birlikte srebrenitsa'ya girdi. akşam saatlerinde mladić, karremans'ı yemeğe davet ederek şehirdeki müslümanların canlarını garanti altına almak için silahlarını teslim etmeleri gerektiğini söyledi. ratko mladić hem srebrenitsa saldırısı'nı hem de bunu takip eden srebrenitsa soykırımı'nı bizzat yönetti.
11-18 temmuz 1995:
11 temmuzu 12 temmuza bağlayan gece 15 bin kadar boşnak, dağları aşarak srebrenitsa'dan tuzla'ya kaçmak için ormanlık bölgeye girdiler. fakat kaçmaya çalışırlarken sırplar tarafından bombardımana tutuldular. birçok boşnak topçu ateşi ve keskin nişancı ateşiyle, bazıları ise sırp askerleri tarafından yakalanarak öldürüldü.
sırp askerleri srebrenitsa içinde kalan boşnak kadın ve çocukları otobüs ve kamyonlarla boşnakların elindeki müslüman bölgelerine gönderdiler. 30 saat içerisinde 23 bin civarı kadın ve çocuk srebrenitsa’dan tahliye edildi.
16 yaş ile 70 yaş arasındaki 8 binden fazla boşnak erkeği ise “savaş suçlusu sanıkları olarak sorguya çekmek” için toplanarak depolara, okullara ve ambarlara dolduruldu ve kurşuna dizilerek toplu mezarlara gömüldü.
11-12 temmuz tarihlerinde sırp general ratko mladić'in hollanda üssünde hollandalı yetkililerle yaptığı görüşmeler sonucu birleşmiş milletler barış gücü hollanda üslerine sığınan 5 bin civarı boşnak sırplara teslim edildi. bunun karşılığında sırplar rehin tuttukları 14 hollandalı askeri serbest bıraktılar.
sırp general ratko mladić kameralar karşısında kimseye hiçbir şey yapılmayacağı ve herkesin güvenle srebrenitsa dışına çıkarılacağı garantisi verdi. kamyon ve otobüslere bindirilen boşnak erkeklere esir değişimi için tuzla'ya gönderilecekleri söylendi.
tüm bu olaylar yaşanırken birleşmiş milletler barış gücü'nü temsil eden ve boşnakları korumakla görevli olan hollandalı komutan thom karremans ve hollandalı askerler boşnak sığınmacıları sırplara teslim etmekten başka bir şey yapmıyordu.
not: akp genel başkanı recep tayyip erdoğan'ın 2012 yılında başlattığı kürtaj tartışmaları üzerine 2002-2013 arası ve 2016-2017 arası sağlık bakanlığı görevini üstlenen recep akdağ isimli şahıs “tecavüze uğrayan kadın doğursun, gerekirse devlet bakar.” minvalinde bir açıklama yapmıştı. recep akdağ'ın bu açıklamasını savunmak için dönemin akp sakarya milletvekili ayhan sefer üstün srebrenitsa katliamı hakkında “bosna’da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular. anne karnında hepsi öldürülseydi o tecavüzcülerin yaptığından çok daha büyük bir dram, suç ortaya çıkacaktı.” demişti. recep akdağ'ın ve ayhan sefer üstün'ün bu utanç verici açıklamaları da unutulmasın istedim.
srebrenitsa, bosna-hersek'in doğusunda sırbistan sınırına 10 km. uzaklıkta bir boşnak şehridir. şu anda nüfusunun çoğunluğunu sırpların oluşturduğu srebrenitsa şehrinin nüfusunun çoğunluğunu 1992 yılında başlayan bosna savaşı öncesi boşnaklar oluşturuyordu. 1991'de yapılan yugoslavya nüfus sayımlarına göre 36 bin nüfuslu srebrenitsa şehrinde %75.2 oranında boşnaklar %22.7 oranında sırplar yaşıyordu.
1992 yılında büyük sırbistan kurma hayalindeki sırplar, devlet başkanı slobodan milošević ve general momčilo perišić'in desteğini alarak sözde bosna sırp devleti ve sırp demokrat partisi başkanı olan radovan karadžić ve general ratko mladić öncülüğünde bosna-hersek'te etnik arındırma çalışmalarına başladılar.
bosna savaşı'nın başlamasıyla beraber sırp ordusu doğuya doğru hızla ilerledi ve nüfusunun %75.2'sini boşnakların oluşturduğu 36 bin nüfuslu srebrenitsa'yı ele geçirdi. birkaç ay sonra boşnaklar srebrenitsa'yı geri aldı.
ocak 1993'te sırplar boşnakların elinde tuttuğu bölgelere saldırmaya başladı. bijeljina, bratunac ve zvornik gibi sırp saldırısına uğrayan çevre şehirlerden kaçan boşnakların göçü sonucu srebrenitsa'nın nüfusu 60 bine çıktı. srebrenitsa'da gıda, su ve tıbbi malzeme kıtlığı başladı.
16 nisan 1993'te birleşmiş milletler güvenlik konseyi, saraybosna, tuzla, žepa, goražde, bihać ve srebrenitsa’yı birleşmiş milletler korumasına alarak güvenli bölge ilan etti. birleşmiş milletler barış gücü srebrenitsa'ya asker sevk etti. artık bijeljina, bratunac ve zvornik gibi sırp saldırısına uğrayan çevre şehirlerden kaçan binlerce sivil ve srebrenitsa halkı birleşmiş milletler barış gücü’nü temsil eden 429 hollandalı askerin koruması altındaydı. bu tarihten sonra sırp saldırıları durdu ama srebrenitsa çevresindeki sırp kuşatması devam etti. sırplar srebrenitsa’ya gelen insani yardım konvoylarının çoğunu şehre sokmuyorlardı. srebrenitsa halkı açlık, susuzluk ve sefaletle boğuşuyordu.
mart 1995'te radovan karadžić žepa ve srebrenitsa'nın dış dünyadan tamamen koparılması emrini verdi. sırplar gelen insani yardım konvoylarının tamamını engellemeye başladılar.
6-8 temmuz 1995:
sırp kuvvetleri sabaha karşı bombardımana başladılar. boşnaklar kendilerini korumak için daha önce birleşmiş milletler barış gücü'ne teslim ettikleri silahların geri verilmesini istediler fakat isteklerine olumsuz cevap aldılar.
bombardımanın ağırlaşması ve atılan roketlerin sığınmacıların tutulduğu merkezin ve birleşmiş milletler barış gücü'nün gözlem noktalarının yakınlarına düşmesi sonucu hollandalı komutan thom karremans birleşmiş milletler'den yardım istedi. birleşmiş milletler yugoslavya koruma gücü komutanı general bernard janvier bu isteği reddetti.
9 temmuz 1995:
sırp kuvvetleri bombardımanı daha da ağırlaştırdılar, hollanda gözlem noktalarına saldırdılar ve 14 hollandalı askeri rehin aldılar.
10 temmuz 1995:
hollandalı komutan thom karremans sırpların hollanda mevzilerini bombalaması sonucu birleşmiş milletler'den tekrar yardım istedi. birleşmiş milletler yugoslavya koruma gücü komutanı general bernard janvier bu sefer yardım isteğini kabul etti. birleşmiş milletler uçakları şehre ulaşmadan sırplar saldırılarını geçici olarak durdurdu.
general bernard janvier yaptığı basın toplantısında, birleşmiş milletler koruma gücünün bu tepkisizliğini savunarak “herkese bir kez daha hatırlatmak isterim ki, bosna hükümet ordusu birlikleri kendilerini savunacak güce sahiptir. hem srebrenitsa'ya yönelik bir müdahale yapmamız da boşnaklar tarafından istenmemektedir. oradaki durum 1993'teki gibi değil. aldığım bilgilere göre boşnak askerler srebrenitsa yolu üzerindeki hollanda askerlerine ateş etmekte ve srebrenitsa üzerinde uçan nato uçaklarına saldırmaktadırlar. müslümanlar bizi arzulamadığımız bir yola çekmeye çalışmaktadırlar.” açıklamasını yaptı.
birleşmiş milletler yugoslavya özel temsilcisi yashushi akashi de “saldırıları müslümanlar başlatıyor. sonra da birleşmiş milletler ve uluslararası gücü yanlış kararlarına ortak etmeye çalışıyorlar.” diyerek general bernard janvier'in bu açıklamasına destek verdi.
hollandalı komutan thom karremans sırplar 11 temmuz saat 06.00'a kadar güvenlikli bölgeden çekilmezlerse nato uçaklarının büyük bir hava saldırısı başlatacağını söyledi.
11 temmuz 1995:
sırp kuvvetleri beklenen saatte geri çekilmedi. saat 09.00'da hollandalı komutan thom karremans saraybosna'daki birleşmiş milletler merkezinden hava desteğinin yanlış bir şekilde istendiğine dair bir mesaj aldı. saat 10.30'da tekrar gönderilen dilekçe general bernard janvier'e ulaştı. ancak saat 06.00'dan beri havada olan nato uçakları yakıt ikmali yapmak için italya'ya dönmek zorunda kalmışlardı. saat 14.30'da hava desteği sorunu çözüldü ve hollanda'ya ait iki adet f-16 uçağı srebrenitsa'yı kuşatan sırp mevzilerine iki adet bomba bıraktı. bombalardan biri sırp kuvvetlerine ait bir zırhlı personel taşıyıcıyı vurdu, diğeri sırp kuvvetlerine ait bir tanka isabetsiz bir atış yaptı. sırplar bu saldırılara karşılık ellerindeki hollandalı rehineleri öldüreceklerini ve bombardımana başlayacaklarını tehdidinde bulununca saldırılar durdu.
iki saat sonra sırp general ratko mladić sırp kameranlarla birlikte srebrenitsa'ya girdi. akşam saatlerinde mladić, karremans'ı yemeğe davet ederek şehirdeki müslümanların canlarını garanti altına almak için silahlarını teslim etmeleri gerektiğini söyledi. ratko mladić hem srebrenitsa saldırısı'nı hem de bunu takip eden srebrenitsa soykırımı'nı bizzat yönetti.
11-18 temmuz 1995:
11 temmuzu 12 temmuza bağlayan gece 15 bin kadar boşnak, dağları aşarak srebrenitsa'dan tuzla'ya kaçmak için ormanlık bölgeye girdiler. fakat kaçmaya çalışırlarken sırplar tarafından bombardımana tutuldular. birçok boşnak topçu ateşi ve keskin nişancı ateşiyle, bazıları ise sırp askerleri tarafından yakalanarak öldürüldü.
sırp askerleri srebrenitsa içinde kalan boşnak kadın ve çocukları otobüs ve kamyonlarla boşnakların elindeki müslüman bölgelerine gönderdiler. 30 saat içerisinde 23 bin civarı kadın ve çocuk srebrenitsa’dan tahliye edildi.
16 yaş ile 70 yaş arasındaki 8 binden fazla boşnak erkeği ise “savaş suçlusu sanıkları olarak sorguya çekmek” için toplanarak depolara, okullara ve ambarlara dolduruldu ve kurşuna dizilerek toplu mezarlara gömüldü.
11-12 temmuz tarihlerinde sırp general ratko mladić'in hollanda üssünde hollandalı yetkililerle yaptığı görüşmeler sonucu birleşmiş milletler barış gücü hollanda üslerine sığınan 5 bin civarı boşnak sırplara teslim edildi. bunun karşılığında sırplar rehin tuttukları 14 hollandalı askeri serbest bıraktılar.
sırp general ratko mladić kameralar karşısında kimseye hiçbir şey yapılmayacağı ve herkesin güvenle srebrenitsa dışına çıkarılacağı garantisi verdi. kamyon ve otobüslere bindirilen boşnak erkeklere esir değişimi için tuzla'ya gönderilecekleri söylendi.
tüm bu olaylar yaşanırken birleşmiş milletler barış gücü'nü temsil eden ve boşnakları korumakla görevli olan hollandalı komutan thom karremans ve hollandalı askerler boşnak sığınmacıları sırplara teslim etmekten başka bir şey yapmıyordu.
not: akp genel başkanı recep tayyip erdoğan'ın 2012 yılında başlattığı kürtaj tartışmaları üzerine 2002-2013 arası ve 2016-2017 arası sağlık bakanlığı görevini üstlenen recep akdağ isimli şahıs “tecavüze uğrayan kadın doğursun, gerekirse devlet bakar.” minvalinde bir açıklama yapmıştı. recep akdağ'ın bu açıklamasını savunmak için dönemin akp sakarya milletvekili ayhan sefer üstün srebrenitsa katliamı hakkında “bosna’da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular. anne karnında hepsi öldürülseydi o tecavüzcülerin yaptığından çok daha büyük bir dram, suç ortaya çıkacaktı.” demişti. recep akdağ'ın ve ayhan sefer üstün'ün bu utanç verici açıklamaları da unutulmasın istedim.
devamını gör...
duyguları bastırdıkça o duyguyu hiç yaşamamış gibi hissetmek
his karmaşasıdır.
'insan bastırdığı duygunun esiri olur.' diye bir söz vardır.belki şimdilik bir sıkıntı olmayabilir hatta bunu yıllarca bastırabilirler ancak mutlaka o duygu bir yerde ortaya çıkacaktır.
er ya da geç.
rahatsız ukdesi
'insan bastırdığı duygunun esiri olur.' diye bir söz vardır.belki şimdilik bir sıkıntı olmayabilir hatta bunu yıllarca bastırabilirler ancak mutlaka o duygu bir yerde ortaya çıkacaktır.
er ya da geç.
rahatsız ukdesi
devamını gör...
kişinin 17 yaşındaki haline vereceği öğüt
lütfen günlük tut. ileride o anlarını çok özleyeceksin ve ''en büyük pişmanlıklarımdan biri 17 yaşımda günlük tutmamamdır'' diyeceksin.
devamını gör...
evgeny grinko
dinlerken huzura erdiğim piyanist
devamını gör...
kurban kesemeyen erkek
kıyamadığım için yapmayacağım bir eylem. bir tane psikopat için masumun canını almaya hakkım yok. cennete gitmek için can alan bir korkak değilim.
devamını gör...
nomadland
2020 yılında yayınlanan ve bir sürü ödül alan chloé zhao'nun senaryosunu ve yönetmenliğini üstlendiği dram western filmidir.
filmin başrolünde frances mcdormand bulunuyor ve muazzam bir oyunculuk performansı sergiliyor.
film kocasını kaybettikten sonra karavanıyla dolaşan güçlü bir kadını konu alıyor.
izlerken çok büyük keyif aldım hem oyunculuk hem sinematografi olarak güçlü bir film olmuş yanında da o nefis müzikler eklenince ödüllere doymayan bir film ortaya çıkmış.
filmde frances mcdormand dışında bulunan oyuncular gerçekten o hayatı yaşayan insanlarmış. bu durum filmi daha güzel bir film haline getirmiş.
kesinlikle tavsiye edeceğim keyifle izlenebilecek ve size "yolda olmak" ne demek anlatacak güzel bir film.
ben bu filmi yapsaydım filmin sonuna neşet ertaş yolcu şarkısını koyardım işte o zaman oscar'ı direkt evime kargoyla gönderirlerdi.
film bir şeyler için çaba göstermeden anlatmak istediğini anlatan bir film olmuş.
fern karakteri kocasını kaybettikten sonra yuva kavramını kaybetmiş bir kadın haline gelmiş ve bu seyirciye çok güzel aktarılmış (zorlama olmadan) gitmek zorunda kalmış güçlü bir kadın, her şeye karşı dimdik durmaya çalışan bir kişi haline gelmiş.
her şeyi kendi kendine yapmaya o kadar alışmış ki bir sahnede ona yardım etmek isteyen adamı şiddetli bir şekilde geri çeviriyor.
kendi yarattığı evine yatağına daha doğrusu yuvasına o kadar alışmış ki kardeşinde kalmayı reddediyor.
fiziksel olarak evsiz ama kocası gittikten sonra ruhani olarak da evsiz kalıyor.
gitmek zorunda olanlara adanmış bir film son derece şiirsel bir tat bırakıyor.
resimag.com/p1/461272aee375.jpeg
filmin başrolünde frances mcdormand bulunuyor ve muazzam bir oyunculuk performansı sergiliyor.
film kocasını kaybettikten sonra karavanıyla dolaşan güçlü bir kadını konu alıyor.
izlerken çok büyük keyif aldım hem oyunculuk hem sinematografi olarak güçlü bir film olmuş yanında da o nefis müzikler eklenince ödüllere doymayan bir film ortaya çıkmış.
filmde frances mcdormand dışında bulunan oyuncular gerçekten o hayatı yaşayan insanlarmış. bu durum filmi daha güzel bir film haline getirmiş.
kesinlikle tavsiye edeceğim keyifle izlenebilecek ve size "yolda olmak" ne demek anlatacak güzel bir film.
ben bu filmi yapsaydım filmin sonuna neşet ertaş yolcu şarkısını koyardım işte o zaman oscar'ı direkt evime kargoyla gönderirlerdi.
film bir şeyler için çaba göstermeden anlatmak istediğini anlatan bir film olmuş.
fern karakteri kocasını kaybettikten sonra yuva kavramını kaybetmiş bir kadın haline gelmiş ve bu seyirciye çok güzel aktarılmış (zorlama olmadan) gitmek zorunda kalmış güçlü bir kadın, her şeye karşı dimdik durmaya çalışan bir kişi haline gelmiş.
her şeyi kendi kendine yapmaya o kadar alışmış ki bir sahnede ona yardım etmek isteyen adamı şiddetli bir şekilde geri çeviriyor.
kendi yarattığı evine yatağına daha doğrusu yuvasına o kadar alışmış ki kardeşinde kalmayı reddediyor.
fiziksel olarak evsiz ama kocası gittikten sonra ruhani olarak da evsiz kalıyor.
gitmek zorunda olanlara adanmış bir film son derece şiirsel bir tat bırakıyor.
resimag.com/p1/461272aee375.jpeg
devamını gör...
dünyanın en genç kadın başbakanı

sanna marin.
d. 16 kasım 1985 helsinki, finlandiya.
finlandiya sosyal demokrat partisi'nden finlandiyalı bir politikacı.
finlandiya başbakanı seçilmiş olup, 10 aralık 2019 tarihinde görevi üstlenmiştir.
tr.euronews.com/2019/12/09/...
devamını gör...
en güzel ismet özel sözleri
uzak nedir?
kendinin bile ücrâsında yaşayan benim için gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
kendinin bile ücrâsında yaşayan benim için gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
devamını gör...
bizim rütbesiz yazara verecek kızımız yok diyen adam
müstakbel kayınbabam oluyor sevgili dostlar.
biliyorsunuz esra ile yıllardır süren düzenli bir ilişkimiz var. müstakbel kayınbabam murat bey ve eşi cevahir hanım teyze oldukça pimpirikli bir çift. barış manço'nun işte hendek işte deve şarkısındaki bedbaht damat adayı gibi sürekli farklı koşulları yerine getiremediğimiz için geri dönüyoruz. sürekli hendekler var fakat atlatamıyoruz deveyi. sürekli madlen çikolata götüre götüre boyuna eti'yi ülker'i zengin ettik anasını satim.
neyse işte bugün fabrikada vardiya bitti. yorgun argın eve geldim. akşamleyin esra'mı (yani ay çöreğimi) istemeye gideceğimden içimde hoş bir umut vardı. zaten iyi kötü bir mesleğim var, evim vs. var onlarda sıkıntı yok gül gibi yaşarız. cevahir teyze vegan olduğu için %100 polyesterden yapılmış takım elbisemi giydim. çünkü daha önceden ipek takım elbiseyi gördüğünde kriz geçirmişti. sütlü çikolata getirdiğimiz gün, evine polonyalı yahudi girmiş bir nazi subayı edasıyla sonsuz bir nefret + tiksintiyle karışık bir yüz ifades takınarak bakmıştı. çikolatalar da %100 vegan. tam takım hazırız yani.
babamcağızla, müstakbel kayınpederim arap baharından, türkiye'nin suriye sınırındaki söz hakkından, ali babacan'ın partisinden bahsederken; annemceğiz ile müstakbel kayınvalidem yeni aldıkları koltuklarından bahsedip birbirlerine caka satıyorlardı. oldum olası kadınların böylesine mobilya takıntısı olmasına anlam veremem. mobilya fetişizmi mi desem ne desem... mobilya yenileyip durmak zaten başlı başına saçmalık ötesi değil midir? o esnada chuck palahniuk'un fight club'ından bir aforizma patlattım;
"mobilya satın alırsınız. kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe... bir zamanlar sahip olduklarınız artık sizin sahibiniz olur"
bir süre yüzüne özel harekat feneri tutulmuş esenyurt torbacısı gibi mel mel baktılar, sonra:
cevahir teyze: bir şey mi istedin oğlum.
annem: susadın mı guzum?
ben: eheh yok bir şey siz devam edin.
esra'mın yanına gittim sonra. ona arkadan sinsice yaklaştım, az daha kahveyi dökecekti.
ben: aklından bile geçirme seni küçük tatlı şey.
esra: ya furkan ödümü patlattın! neyi geçirmeyeyim, ne diyorsun?
ben: tükürmek ya da tuz katmak gibi köylüce bir âdete teşebbüs etmeyeceksin değil mi söz ver.
esra: tabii ki de hayır furkan! ne alakası var hihi
ben: tamam ben yine de güvenmiyorum. tarkan arkası dönükken, yüzüğündeki zehri kadehe gizlice dolduran viking prensesi gibi iş yapmayasın sonra?
esra: furkan üçe kadar sayıyorum gitmezsen kahveyi suratına atacağım hah hah!
ben: ok... ok... i know i know
murat bey: furkan oğlumuz ne iş yapar?
babam: oğlum?
ben: kafa sözlük'te yazarım efendim.
murat bey: heh daha önce söylemiştin oğlum hatırladım. nasıl durumlar.
ben: çok şükür efendim. daha iyi günlerimiz oldu buna da şükür tabii.
murat bey: olsun olsun maaşallah. hangi rütbeliydin oğlum?
babam söze karıştı:
"aman efendim ne rütbesi... bedelli yaptı geçen sene. bakaya bu"
murat bey: biliyorum efendim onu sormadım. kafa sözlük'te yazıyor oğlumuz maaşallah ne güzel... yazarlık rütbesi neydi diye soruyorum.
ben: rütbe yok bildiğim kadarıyla efendim.
murat bey: var oğlum yeni geldi. hah hah ben senden iyi biliyorum demek ki, işe bak.
"hemen bakıyorum efendim" dedim. elime telefonumu aldım. yanıma sokulmuş telefonumu dikizliyor. arama geçmişi görünüyor orada. çok utandım ve sıkıldım bu duruma... "sagopa ile ceza neden küstü. van gogh neden kulağını kesti, caillou son bölüm, saddam'ın idam edilişi" vs. gibi absürt aramaların hepsini gördü. o an yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim dedim. bunu gerçekten istedim dostlarım. allahtan daha ötesini görmedi diye kendimi teselli ediyorum.
bir de baktık ki herkes şövalye, para babası, filozof, ninja vs. diye rütbelenmişken bende bomboş bir ekran çıktı. bir iki saniye odaklanınca o ekranda nah çeken çocuk gifi çıkıyor. o bana baktı ben ona baktım. şaban oğlu şaban filminde kemal sunal ile onun kumandanı şener şen'in birbirlerine mel mel baktığı sahne gibi baktık birbirimize.
murat bey: öhöm.. efendim çocuklar birbirlerini sevmiş lakin onların biraz daha birbirlerini tanıması icap eder diye düşünüyorum. delikanlı henüz çok toy. bizim kız da fakülteyi yeni bitirdi, yeni işe girdi.. biraz bekleyelim isterim.
o anda tamamıyla yıkılmıştım. kafa sözlük yine bize giderayak yaptı yapacağını. sezercik gibi sesim ağlamaklı : "kıyak adammışsın.. helal olsun..." demek istedim o'na o an... yine avucumuzu yalayarak döndük 14. kere ...
bu iş burada bitmeyecek ama. dönüşüm fena olacak ve esra'mı bir romans şövalyesi olup kurtaracağım o derebeyinin evinden!
biliyorsunuz esra ile yıllardır süren düzenli bir ilişkimiz var. müstakbel kayınbabam murat bey ve eşi cevahir hanım teyze oldukça pimpirikli bir çift. barış manço'nun işte hendek işte deve şarkısındaki bedbaht damat adayı gibi sürekli farklı koşulları yerine getiremediğimiz için geri dönüyoruz. sürekli hendekler var fakat atlatamıyoruz deveyi. sürekli madlen çikolata götüre götüre boyuna eti'yi ülker'i zengin ettik anasını satim.
neyse işte bugün fabrikada vardiya bitti. yorgun argın eve geldim. akşamleyin esra'mı (yani ay çöreğimi) istemeye gideceğimden içimde hoş bir umut vardı. zaten iyi kötü bir mesleğim var, evim vs. var onlarda sıkıntı yok gül gibi yaşarız. cevahir teyze vegan olduğu için %100 polyesterden yapılmış takım elbisemi giydim. çünkü daha önceden ipek takım elbiseyi gördüğünde kriz geçirmişti. sütlü çikolata getirdiğimiz gün, evine polonyalı yahudi girmiş bir nazi subayı edasıyla sonsuz bir nefret + tiksintiyle karışık bir yüz ifades takınarak bakmıştı. çikolatalar da %100 vegan. tam takım hazırız yani.
babamcağızla, müstakbel kayınpederim arap baharından, türkiye'nin suriye sınırındaki söz hakkından, ali babacan'ın partisinden bahsederken; annemceğiz ile müstakbel kayınvalidem yeni aldıkları koltuklarından bahsedip birbirlerine caka satıyorlardı. oldum olası kadınların böylesine mobilya takıntısı olmasına anlam veremem. mobilya fetişizmi mi desem ne desem... mobilya yenileyip durmak zaten başlı başına saçmalık ötesi değil midir? o esnada chuck palahniuk'un fight club'ından bir aforizma patlattım;
"mobilya satın alırsınız. kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe... bir zamanlar sahip olduklarınız artık sizin sahibiniz olur"
bir süre yüzüne özel harekat feneri tutulmuş esenyurt torbacısı gibi mel mel baktılar, sonra:
cevahir teyze: bir şey mi istedin oğlum.
annem: susadın mı guzum?
ben: eheh yok bir şey siz devam edin.
esra'mın yanına gittim sonra. ona arkadan sinsice yaklaştım, az daha kahveyi dökecekti.
ben: aklından bile geçirme seni küçük tatlı şey.
esra: ya furkan ödümü patlattın! neyi geçirmeyeyim, ne diyorsun?
ben: tükürmek ya da tuz katmak gibi köylüce bir âdete teşebbüs etmeyeceksin değil mi söz ver.
esra: tabii ki de hayır furkan! ne alakası var hihi
ben: tamam ben yine de güvenmiyorum. tarkan arkası dönükken, yüzüğündeki zehri kadehe gizlice dolduran viking prensesi gibi iş yapmayasın sonra?
esra: furkan üçe kadar sayıyorum gitmezsen kahveyi suratına atacağım hah hah!
ben: ok... ok... i know i know
murat bey: furkan oğlumuz ne iş yapar?
babam: oğlum?
ben: kafa sözlük'te yazarım efendim.
murat bey: heh daha önce söylemiştin oğlum hatırladım. nasıl durumlar.
ben: çok şükür efendim. daha iyi günlerimiz oldu buna da şükür tabii.
murat bey: olsun olsun maaşallah. hangi rütbeliydin oğlum?
babam söze karıştı:
"aman efendim ne rütbesi... bedelli yaptı geçen sene. bakaya bu"
murat bey: biliyorum efendim onu sormadım. kafa sözlük'te yazıyor oğlumuz maaşallah ne güzel... yazarlık rütbesi neydi diye soruyorum.
ben: rütbe yok bildiğim kadarıyla efendim.
murat bey: var oğlum yeni geldi. hah hah ben senden iyi biliyorum demek ki, işe bak.
"hemen bakıyorum efendim" dedim. elime telefonumu aldım. yanıma sokulmuş telefonumu dikizliyor. arama geçmişi görünüyor orada. çok utandım ve sıkıldım bu duruma... "sagopa ile ceza neden küstü. van gogh neden kulağını kesti, caillou son bölüm, saddam'ın idam edilişi" vs. gibi absürt aramaların hepsini gördü. o an yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim dedim. bunu gerçekten istedim dostlarım. allahtan daha ötesini görmedi diye kendimi teselli ediyorum.
bir de baktık ki herkes şövalye, para babası, filozof, ninja vs. diye rütbelenmişken bende bomboş bir ekran çıktı. bir iki saniye odaklanınca o ekranda nah çeken çocuk gifi çıkıyor. o bana baktı ben ona baktım. şaban oğlu şaban filminde kemal sunal ile onun kumandanı şener şen'in birbirlerine mel mel baktığı sahne gibi baktık birbirimize.
murat bey: öhöm.. efendim çocuklar birbirlerini sevmiş lakin onların biraz daha birbirlerini tanıması icap eder diye düşünüyorum. delikanlı henüz çok toy. bizim kız da fakülteyi yeni bitirdi, yeni işe girdi.. biraz bekleyelim isterim.
o anda tamamıyla yıkılmıştım. kafa sözlük yine bize giderayak yaptı yapacağını. sezercik gibi sesim ağlamaklı : "kıyak adammışsın.. helal olsun..." demek istedim o'na o an... yine avucumuzu yalayarak döndük 14. kere ...
bu iş burada bitmeyecek ama. dönüşüm fena olacak ve esra'mı bir romans şövalyesi olup kurtaracağım o derebeyinin evinden!
devamını gör...
makinist ile son istasyon radyo yayını
ikinci sezon heyecanıdır bu. sezon tatilinden dönen radyonun ilk gününde sevdiğim programın olması ekstra mutlu etti ve elbette orada olacağım. ıyi yayınlar hepimize madem.
devamını gör...
yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar
sevdiğim kedinin ya da köpeğin yol boyunca beni takip etmesi.
devamını gör...
3 şubat 2021 devlet bahçeli'nin öğrencileri hedef alan açıklamaları
devlet'in önündeki bahçede çay pisküvit keyfi yaparak boş zamanlarında hobi amaçlı hedef göstermek pek zor olmasa gerek. meral akşener'e geri dön çağrısından sonra umduğunu bulamamış hedeflerini şaşırmaya devam etmiştir.
devamını gör...
richard dawkins
"mem" kavramını bulmuştur. dünyanın sayılı biyologlarından biridir. ingiltere'de sürekli tv lerde boy gösterip din düşmanlığı yapmaktadır. (çok da iyi yapmaktadır.) ingiltere'de otobüslere tanrı yoktur yazacak kadar cesur bir adamdır.
devamını gör...
iznim olmadan dışarı çıkıyordu namusunu temizledim
"kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu odur." nietzsche
şu tesbite deyim yerindeyse cuk oturan olaydir. ızni olmadan disari ciktigi icin namussuzluk yaptigini dusunuyorsa, kendi bir haltlar karistiriyor demektir. ne de olsa kisi kendinden bilir işi...tez zamanda sen ve senin gibi zihniyetlerin soyu tukenir umarim. soludugunuz hava, yediginiz iki kap yemek ziyan cunku...
şu tesbite deyim yerindeyse cuk oturan olaydir. ızni olmadan disari ciktigi icin namussuzluk yaptigini dusunuyorsa, kendi bir haltlar karistiriyor demektir. ne de olsa kisi kendinden bilir işi...tez zamanda sen ve senin gibi zihniyetlerin soyu tukenir umarim. soludugunuz hava, yediginiz iki kap yemek ziyan cunku...
devamını gör...
güne bir söz bırak
insanın oturduğu toprağın altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.
gabriel garcia marquez-yüzyıllık yalnızlık
gabriel garcia marquez-yüzyıllık yalnızlık
devamını gör...


