eser miktarda
yok denecek kadar az, belli belirsiz, önemsenmeyecek kadar az anlamına gelir.
yiyecek paketlerinin üzerinde bu ibarenin bulunması olası durumlarda sorumluluk almamak içindir. açıklamak gerekirse herhangi bir bulaş yoluyla(hazırlanan ekipman, hava, su, damlacık) yiyeceğin içinde o maddenin bulunması ve kişinin allerjik reaksiyon göstermesi olasılığıdır. mesela bazı bireylerin fıstığa allerjisi olabiliyor ve kazara da olsa bisküvisine fıstıklı olan herhangi birşeyin teması kişinin hayatını tehlikeye sokar. bundan ötürü firmalar tüm olasılıkları göz önüne alıp bu ibareyi belirterek sorumluluk kabul etmezler.
yiyecek paketlerinin üzerinde bu ibarenin bulunması olası durumlarda sorumluluk almamak içindir. açıklamak gerekirse herhangi bir bulaş yoluyla(hazırlanan ekipman, hava, su, damlacık) yiyeceğin içinde o maddenin bulunması ve kişinin allerjik reaksiyon göstermesi olasılığıdır. mesela bazı bireylerin fıstığa allerjisi olabiliyor ve kazara da olsa bisküvisine fıstıklı olan herhangi birşeyin teması kişinin hayatını tehlikeye sokar. bundan ötürü firmalar tüm olasılıkları göz önüne alıp bu ibareyi belirterek sorumluluk kabul etmezler.
devamını gör...
etna yanardağının yeniden faaliyete geçmesi
italya'daki 3326 metre yüksekliğe sahip aktif bir volkan olan etna yanardağı dün gece tekrar aktif olarak patlama ve lav çıkışları meydana getirdi.
kaynak
kaynak
devamını gör...
süper mavi kanlı ay tutulması
arada bir güzide medyamızın(!) "bilmem kaç yılda bir gerçekleşiyor" nidalarıyla insanları gökyüzüne bakmaya davet ettiği, ancak görsel olarak çok da farklı bir şey olmayan doğa olayı.
süper, mavi ve kanlı sıfatları nereden geliyor, kısaca anlatayım.
***
süper ay, ay'ın dünya'ya en yakın olduğu nokta ile ilgili bir terimdir. ay'ın yörüngesi eliptiktir. dünya'ya her zaman eşit mesafede dolanmaz. dünya'ya yakın olduğunda da, normalde gördüğümüzden daha büyük görürüz onu. yani bize "süper büyük" görünür.
***
mavi ay, bir mevsimde görülebilecek 4 dolunaydan 3.'sü ya da 1 ay içerisindeki 2. dolunaya verilen addır. yani sadece bir dolunaydır aslında. ay mavi görünmez.
eğer ay mavi görünüyorsa, yakında orman yangını ya da volkanik patlama gibi bir doğa olayı vardır ve atmosferdeki küller nedeniyle ay mavi görünüyordur. bu bambaşka bir konu.
***
kanlı ay, hemen hemen tüm ay tutulmalarında görülen kırmızı renkle ilgilidir. bir ay tutulması sırasında uzaydaki dizilim güneş - dünya - ay şeklindedir. yani dünya, güneş ile ay'ın arasına girer. güneş'ten gelen ışık, önce dünya atmosferinden geçer, sonra ay'ın üzerine düşer. atmosferin etkisi nedeniyle ay'a kadar ulaşan ışık, sadece kırmızı ışığa karşılık gelen uzun dalga boylu ışıktır. detayına girmiyorum.
***
sonuçta ay;
- yörüngesinde bulunduğu konum nedeniyle süper,
- dolunayın görüldüğü dönem nedeniyle mavi,
- doğal bir sonuçla kırmızı göründüğü için kanlı ay adını alır ve neticede göreceğiniz şey, yine normal bir tutulmadaki manzarayla hemen hemen aynıdır:
süper, mavi ve kanlı sıfatları nereden geliyor, kısaca anlatayım.
***
süper ay, ay'ın dünya'ya en yakın olduğu nokta ile ilgili bir terimdir. ay'ın yörüngesi eliptiktir. dünya'ya her zaman eşit mesafede dolanmaz. dünya'ya yakın olduğunda da, normalde gördüğümüzden daha büyük görürüz onu. yani bize "süper büyük" görünür.
***
mavi ay, bir mevsimde görülebilecek 4 dolunaydan 3.'sü ya da 1 ay içerisindeki 2. dolunaya verilen addır. yani sadece bir dolunaydır aslında. ay mavi görünmez.
eğer ay mavi görünüyorsa, yakında orman yangını ya da volkanik patlama gibi bir doğa olayı vardır ve atmosferdeki küller nedeniyle ay mavi görünüyordur. bu bambaşka bir konu.
***
kanlı ay, hemen hemen tüm ay tutulmalarında görülen kırmızı renkle ilgilidir. bir ay tutulması sırasında uzaydaki dizilim güneş - dünya - ay şeklindedir. yani dünya, güneş ile ay'ın arasına girer. güneş'ten gelen ışık, önce dünya atmosferinden geçer, sonra ay'ın üzerine düşer. atmosferin etkisi nedeniyle ay'a kadar ulaşan ışık, sadece kırmızı ışığa karşılık gelen uzun dalga boylu ışıktır. detayına girmiyorum.
***
sonuçta ay;
- yörüngesinde bulunduğu konum nedeniyle süper,
- dolunayın görüldüğü dönem nedeniyle mavi,
- doğal bir sonuçla kırmızı göründüğü için kanlı ay adını alır ve neticede göreceğiniz şey, yine normal bir tutulmadaki manzarayla hemen hemen aynıdır:
devamını gör...
gençlerin kolay evlenip kolay boşanması
eskiden insanların boşanması kocaman bir tabu ve ahlahsızlık olarak görüldüğü için şimdi daha sık görülmesi gayet normal bir olay. kadınların hayat standartlarının artması nedeniyle hayat boyu istemedikleri evliliklerini sürdürmeleri olayının azaldığını gösterir.
devamını gör...
albert camus
"felsefenin temel sorusu, yaşamın yaşanmaya değip değmeyeceğine karar vermektir."
7 kasım 1913'te cezayir'in mondovi kasabasında doğmuştur. ı. dünya savaşı'nda albert camus henüz 11 aylık iken babasını kaybetmiştir. albert camus'un babasına ait hatıraları maalesef ki birkaç fotoğraf ve annesinin anlattığı birkaç hikayeden ibaret olacaktır ömrü boyunca. babasının mezarını da ancak 40 yıl sonra, camus 40 yaşındayken bulabilmiştir. mezar taşının altında yatan kişi 29 yaşındayken vefat etmişti. hiç tanımadığı babasının kendinden genç olduğu bir buluşmaydı bu. ilk adam adlı eserinde de dediği gibi: "oğlunun babadan daha yaşlı olduğu yerde, yalnızca çılgınlık ve kaos vardı."
babasının ölümünden sonra, camus ve ailesi oldukça zor geçen günlerin içine girmiştir. maddi yetersizlikler aileyi günden güne zorlamıştır. anne catherine, evlere temizlik işlerine giderek iki oğlunu da okutmuştur. bu yıllarda yaşadıklarını "tersi ve yüzü" adlı eserinde anlatmıştır camus.
liseyi burslu okuyan camus daha sonra felsefe okumak için cezayir üniversitesi'ne girmiştir. bu yıllarda üç tutkusu vardır camus'nün: futbol, felsefe ve tiyatro. futbol, camus için hayata ve ahlaka dair gerçekçi bir pratik olmuştur her zaman. işte bu yüzden futbolu çok önemsemiştir. tam da bu yüzden ölümünden birkaç sene önce racing paris ile monaco arasında oynanan futbol karşılaşmasında da rastlarız camus'ye. kendisi de futbol oynamayı çok sevmektedir. ne yazık ki genç yaşta yakalandığı tüberküloz hastalığı, onun kalecilik kariyerine son vermesine neden olmuştur. felsefe ve tiyatro, onun için tutunacak son dallardır artık.
1936 yılında, "plotinos ve aziz augustinus" üzerine yazdığı tez ile felsefe eğitimini tamamlamıştır. aynı yıllarda ise bir grup arkadaşı ile iş tiyatrosu'nu kurmuştur. yine aynı yıllarda komünist partisi'ne katılmış ancak anlaşmazlık sebebiyle kısa sürede ayrılmıştır.
tam da bu yıllarda camus'nün eserleri peş peşe gelecektir. 1937'de tersi ve yüzü, 1942'de yabancı ve sisifos söyleni, 1947'de veba, son eseri sayılabilecek düşüş ise 1956 yılında yayımlandı. 1957 yılında ise "çağımızdaki insan vicdan problemini, keskin görüşlü bir ciddiyet ile aydınlatan edebi üretimi"nden ötürü nobel edebiyat ödülü'nü kazanmıştır. ödülü alırken ise şöyle demiştir camus: "kendi adıma ben sanatım olmadan yaşayamam."
camus'nün yaşadığı yıllarda paris, mükemmel bir entelektüel çevreye sahipti. ressamlar, şairler, yazarlar, filozoflar... varoluşçu felsefenin öncüsü sayılabilecek jean paul-sartre de paris'in sakinlerinden birisiydi o yıllarda. camus ile de oldukça sıkı bir dostlukları vardı. lakin bu dostluk 1950'lerin hemen başında son bulmuştur. sartre, camus ile dostlukları ile ilgili olarak şunları yazmıştır:
"o ve ben bir fikir ayrılığına düşmüştük. bir fikir ayrılığının önemi yok-bu ayrılığa düşenler birbirlerini bir daha hiç görmeseler bile- bu yalnızca, bizi ayıran kısıtlı, ufak dünyada birbirinin görüş alanını yitirmeden başka bir şekilde yaşama biçimi. bu durum beni onu düşünmekten, okuduğum kitapta ya da gazetede onun gözlerini hissetmekten ve merak etmekten alıkoyamadı: bununla ilgili ne düşünüyor? bununla ilgili şu anda ne düşünüyor?"
camus, 1960 yılının ocak ayında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. ailesiyle birlikte, lourmarin'de geçirdiği yılbaşından sonra paris'e dönerken gerçekleşmiştir. eşi ve iki çocuğu ile beraber tren ile dönecek iken son anda fikrini değiştirmiş ve yayıncısı ve arkadaşı michel gallimard'ın kullandığı araba ile dönmeye karar vermiştir. ölüm anında cebinde paris için bir tren bileti ve 1994 yılında yayımlanacak olan otobiyografik roman ilk adam'ın el yazmaları bulunmuştur. genç yaşta hayatını kaybeden ünlü yazar, eğer o gün fikrini değiştirmeyip ailesi ile trene binseydi belki çok daha farklı şeyler konuşuyor olacaktık. işin ilginç ve bir o kadar üzücü olan kısmı ise camus daha öncesinde, araba kazasıyla ölmeyi, en absürt ölüm olarak ifade etmiştir.
camus felsefesinin temelinde iki kavram bulunur: absürd ve intihar. insanın bu iki kavram ile karşılaşması, kaçınılmazdır. çünkü insan yaşamın anlamı ile oyalandıkça, yaşamın kendisinden ve bilincinden uzaklaşmıştır. işte tam da bu yüzden, dolaysız ve içten bir hesaplaşma gereklidir. absürd kavramı, dünya ile insan arasındaki anlamsızlık ve uyumsuzluk döngüsünü, birbirine yabancı olma durumunu ifade eder. bu varlığın kendi absürtlüğüdür. camus, bu kavramı sisifos söyleni adlı eserinde detaylı olarak incelemiştir. bu düşünce daha sonra absürdizm akımını ortaya çıkarmıştır. absürdizm, insanlığın evrende bir anlam bulma çabalarının boşa olduğunun ve bu uğraşın elbet başarısızlıkla sonuçlanacağını söyleyen bir akımdır. işte bu noktada sorulması gereken soru tüm bu absürtlüğün içinde yaşam yaşamaya değer mi? yoksa bütün bu absürtlüğe rağmen yaşamaya devam etmek, onu bir yükümlülük haline mi getirir? camus intihar sorusunu felsefenin temel sorusu haline getirirken aslında bunu amaçlamıştır. çünkü bu sorgulama gereklidir. absürd yaşama karşı, intihar düşüncesi absürde, boyun eğmek olduğu için camus tarafından ilk seçenek olarak görülmemiştir. absürde başkaldırı için, yaşamakta ısrar etmek, yaşamakta diretmek gerekir.
insan absürd olanı ve absürdün tam ortasında kaldığından beri dünyaya yabancı kalmıştır. bu yabancılık, bir kayıtsızlık, tepkisizlik olarak kendini ortaya koyar. camus'nün, "yabancı" adlı eserindeki meursault karakteri aslında bu yabancılaşmayı, kayıtsızlığı en üst perdeden aktarmayı başarmıştır. camus'nün, absürde karşı ortaya koymuş olduğu yol ise, yaratmaktır. o, yaşam ile intihar arasındaki çıkmazda yaşamdan tarafa olan yolun seçilebileceğine inanıyordu. onun için, yaşam elbette yaşanmaya değerdi, çünkü yaratma ve üretme imkânı bizim elimizdeydi. absürd olana karşı başkaldırı ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. yaratmalıydık çünkü, gerçekliğin aşağı çeken çirkinliğini bu sayede alt edebilirdik. sanattan ve yaratımdan uzak bir yaşam, bizi ölüm safına zaten en başta alacaktır. "yaratmak yazgıya biçim vermektir."
7 kasım 1913'te cezayir'in mondovi kasabasında doğmuştur. ı. dünya savaşı'nda albert camus henüz 11 aylık iken babasını kaybetmiştir. albert camus'un babasına ait hatıraları maalesef ki birkaç fotoğraf ve annesinin anlattığı birkaç hikayeden ibaret olacaktır ömrü boyunca. babasının mezarını da ancak 40 yıl sonra, camus 40 yaşındayken bulabilmiştir. mezar taşının altında yatan kişi 29 yaşındayken vefat etmişti. hiç tanımadığı babasının kendinden genç olduğu bir buluşmaydı bu. ilk adam adlı eserinde de dediği gibi: "oğlunun babadan daha yaşlı olduğu yerde, yalnızca çılgınlık ve kaos vardı."
babasının ölümünden sonra, camus ve ailesi oldukça zor geçen günlerin içine girmiştir. maddi yetersizlikler aileyi günden güne zorlamıştır. anne catherine, evlere temizlik işlerine giderek iki oğlunu da okutmuştur. bu yıllarda yaşadıklarını "tersi ve yüzü" adlı eserinde anlatmıştır camus.
liseyi burslu okuyan camus daha sonra felsefe okumak için cezayir üniversitesi'ne girmiştir. bu yıllarda üç tutkusu vardır camus'nün: futbol, felsefe ve tiyatro. futbol, camus için hayata ve ahlaka dair gerçekçi bir pratik olmuştur her zaman. işte bu yüzden futbolu çok önemsemiştir. tam da bu yüzden ölümünden birkaç sene önce racing paris ile monaco arasında oynanan futbol karşılaşmasında da rastlarız camus'ye. kendisi de futbol oynamayı çok sevmektedir. ne yazık ki genç yaşta yakalandığı tüberküloz hastalığı, onun kalecilik kariyerine son vermesine neden olmuştur. felsefe ve tiyatro, onun için tutunacak son dallardır artık.
1936 yılında, "plotinos ve aziz augustinus" üzerine yazdığı tez ile felsefe eğitimini tamamlamıştır. aynı yıllarda ise bir grup arkadaşı ile iş tiyatrosu'nu kurmuştur. yine aynı yıllarda komünist partisi'ne katılmış ancak anlaşmazlık sebebiyle kısa sürede ayrılmıştır.
tam da bu yıllarda camus'nün eserleri peş peşe gelecektir. 1937'de tersi ve yüzü, 1942'de yabancı ve sisifos söyleni, 1947'de veba, son eseri sayılabilecek düşüş ise 1956 yılında yayımlandı. 1957 yılında ise "çağımızdaki insan vicdan problemini, keskin görüşlü bir ciddiyet ile aydınlatan edebi üretimi"nden ötürü nobel edebiyat ödülü'nü kazanmıştır. ödülü alırken ise şöyle demiştir camus: "kendi adıma ben sanatım olmadan yaşayamam."
camus'nün yaşadığı yıllarda paris, mükemmel bir entelektüel çevreye sahipti. ressamlar, şairler, yazarlar, filozoflar... varoluşçu felsefenin öncüsü sayılabilecek jean paul-sartre de paris'in sakinlerinden birisiydi o yıllarda. camus ile de oldukça sıkı bir dostlukları vardı. lakin bu dostluk 1950'lerin hemen başında son bulmuştur. sartre, camus ile dostlukları ile ilgili olarak şunları yazmıştır:
"o ve ben bir fikir ayrılığına düşmüştük. bir fikir ayrılığının önemi yok-bu ayrılığa düşenler birbirlerini bir daha hiç görmeseler bile- bu yalnızca, bizi ayıran kısıtlı, ufak dünyada birbirinin görüş alanını yitirmeden başka bir şekilde yaşama biçimi. bu durum beni onu düşünmekten, okuduğum kitapta ya da gazetede onun gözlerini hissetmekten ve merak etmekten alıkoyamadı: bununla ilgili ne düşünüyor? bununla ilgili şu anda ne düşünüyor?"
camus, 1960 yılının ocak ayında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. ailesiyle birlikte, lourmarin'de geçirdiği yılbaşından sonra paris'e dönerken gerçekleşmiştir. eşi ve iki çocuğu ile beraber tren ile dönecek iken son anda fikrini değiştirmiş ve yayıncısı ve arkadaşı michel gallimard'ın kullandığı araba ile dönmeye karar vermiştir. ölüm anında cebinde paris için bir tren bileti ve 1994 yılında yayımlanacak olan otobiyografik roman ilk adam'ın el yazmaları bulunmuştur. genç yaşta hayatını kaybeden ünlü yazar, eğer o gün fikrini değiştirmeyip ailesi ile trene binseydi belki çok daha farklı şeyler konuşuyor olacaktık. işin ilginç ve bir o kadar üzücü olan kısmı ise camus daha öncesinde, araba kazasıyla ölmeyi, en absürt ölüm olarak ifade etmiştir.
camus felsefesinin temelinde iki kavram bulunur: absürd ve intihar. insanın bu iki kavram ile karşılaşması, kaçınılmazdır. çünkü insan yaşamın anlamı ile oyalandıkça, yaşamın kendisinden ve bilincinden uzaklaşmıştır. işte tam da bu yüzden, dolaysız ve içten bir hesaplaşma gereklidir. absürd kavramı, dünya ile insan arasındaki anlamsızlık ve uyumsuzluk döngüsünü, birbirine yabancı olma durumunu ifade eder. bu varlığın kendi absürtlüğüdür. camus, bu kavramı sisifos söyleni adlı eserinde detaylı olarak incelemiştir. bu düşünce daha sonra absürdizm akımını ortaya çıkarmıştır. absürdizm, insanlığın evrende bir anlam bulma çabalarının boşa olduğunun ve bu uğraşın elbet başarısızlıkla sonuçlanacağını söyleyen bir akımdır. işte bu noktada sorulması gereken soru tüm bu absürtlüğün içinde yaşam yaşamaya değer mi? yoksa bütün bu absürtlüğe rağmen yaşamaya devam etmek, onu bir yükümlülük haline mi getirir? camus intihar sorusunu felsefenin temel sorusu haline getirirken aslında bunu amaçlamıştır. çünkü bu sorgulama gereklidir. absürd yaşama karşı, intihar düşüncesi absürde, boyun eğmek olduğu için camus tarafından ilk seçenek olarak görülmemiştir. absürde başkaldırı için, yaşamakta ısrar etmek, yaşamakta diretmek gerekir.
insan absürd olanı ve absürdün tam ortasında kaldığından beri dünyaya yabancı kalmıştır. bu yabancılık, bir kayıtsızlık, tepkisizlik olarak kendini ortaya koyar. camus'nün, "yabancı" adlı eserindeki meursault karakteri aslında bu yabancılaşmayı, kayıtsızlığı en üst perdeden aktarmayı başarmıştır. camus'nün, absürde karşı ortaya koymuş olduğu yol ise, yaratmaktır. o, yaşam ile intihar arasındaki çıkmazda yaşamdan tarafa olan yolun seçilebileceğine inanıyordu. onun için, yaşam elbette yaşanmaya değerdi, çünkü yaratma ve üretme imkânı bizim elimizdeydi. absürd olana karşı başkaldırı ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. yaratmalıydık çünkü, gerçekliğin aşağı çeken çirkinliğini bu sayede alt edebilirdik. sanattan ve yaratımdan uzak bir yaşam, bizi ölüm safına zaten en başta alacaktır. "yaratmak yazgıya biçim vermektir."
devamını gör...
erkeğimin malı olmaktan mutluyum
şu kadının bu kadar gündeme gelmesi kadar saçma bir şey yok.
devamını gör...
az konuşan insan
“neden konuşmuyorsun?” sorusundan nefret eder.
devamını gör...
normal sözlük'te türkçe öğretmeni aramak
virgül yanlış, üstten ayraç olmalı mı, de ,da yı bitişik yazmışsın diyen biiir sürü öğretmen var burda, neden bu kadar zorlandınız bulmakta acaba ?
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının süper güçleri
annem namazdayken allahu ekber diyince ses tonundan ne demek istediğini anlayabiliyorum
devamını gör...
körler sağırlar birbirini ağırlar
bazen kulladığım bu atasözünün bu kadar kötü bir manası olduğunu düşünmemiştim. daha hafif birbirinin sırtını sıvazlayanlar falan gibi düşünmüştüm oysa ki tdk ya göre;
kötü nitelikte olan kişi grupları için söylenmiş olan bu atasözü, nankörlükler, riyakarlıklar, hırsızlık, yalan konuşma, ırz düşmanlıkları, fesatlık gibi konularda insanların yüz karalısı durumunu yaşayan kişiler, bunları yapan ve yaşayan diğer kişilerle oldukça iyi anlaşırlar.
ruhları kör olanlar görmemiş gibi davranarak, manevi kişilikleri ise sağır olanlar duymamış gibi davranır ve birbirlerini idare ederler.
kötü nitelikte olan kişi grupları için söylenmiş olan bu atasözü, nankörlükler, riyakarlıklar, hırsızlık, yalan konuşma, ırz düşmanlıkları, fesatlık gibi konularda insanların yüz karalısı durumunu yaşayan kişiler, bunları yapan ve yaşayan diğer kişilerle oldukça iyi anlaşırlar.
ruhları kör olanlar görmemiş gibi davranarak, manevi kişilikleri ise sağır olanlar duymamış gibi davranır ve birbirlerini idare ederler.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
hadi es biraz daha
çok tatlısın
es hafif hafif
dağılsın yorgunluğum
nasıl da nazlısın
biliyorsun ki bekliyorum
hasretin nasıl yakıyor
ama biliyorum
her gece benimlesin
hasta etme bu hastanı...*
çok tatlısın
es hafif hafif
dağılsın yorgunluğum
nasıl da nazlısın
biliyorsun ki bekliyorum
hasretin nasıl yakıyor
ama biliyorum
her gece benimlesin
hasta etme bu hastanı...*
devamını gör...
bacha bazi
bir an önce son bulması gereken sapık bir afganistan geleneğidir. geleneğe göre 5 yaşından itibaren erkek çocuklar ailelerinden para karşılığı satın alınarak oryantal dans eğitimlerine tabi tutulur. 8 yaşından itibaren ise orta yaş ve üzeri kodomanlara meze edilir. kadınsı kıyafetler ile dans ettirilir ve tecavüze uğrar. bu gelenek osmanlı devletinde zenne kültürü olarak karşılık bulmuş ve saray eğlencelerine bolca yer almıştır. hala günümüzde köçek kültürü olarak doğu karadeniz'de sürdürülmektedir. köçek kültürü artık profesyonel meslek olarak yetişkin erkeklerce sürdürülmektedir ancak kökeni bu leş afgan geleneğine dayanır. insan hakları komisyonundan unicef'e hiç bir global kuruluş bu geleneğin sürdürüldüğü arap ülkelerine ses çıkarmamaktadır.
sırrı süreyya önder'in beynenmilel filminin bir sahnesinde bu konuya şöyle değiniyor;
yerel müzisyenler olan gevendeler'in sorumlusu olan abuzer karakteri kızı ile girdiği diyalogda şöyle bir cümle kuruyor; ''benim annem açlıktan öldü, babam ise kardeşlerim ölmesin diye bana etek giydirip ağlayarak oynattı.''
sırrı süreyya önder'in beynenmilel filminin bir sahnesinde bu konuya şöyle değiniyor;
yerel müzisyenler olan gevendeler'in sorumlusu olan abuzer karakteri kızı ile girdiği diyalogda şöyle bir cümle kuruyor; ''benim annem açlıktan öldü, babam ise kardeşlerim ölmesin diye bana etek giydirip ağlayarak oynattı.''
devamını gör...
amelie
şu anda kaç çift orgazm oluyor?
14!
14!
devamını gör...
ekliptik
dünya'nın güneş etrafında dolandığı yörüngenin bulunduğu düzlem. tutulum olarak da bilinir.
görselin kaynağı
görselin kaynağı
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin
fiziğini değil yüzünü merak ediyoruz yoldaş'ın.yine göremedik.
devamını gör...
insanı tüketen şeyler
anksiyete
bizi bitirdiniz be!
bizi bitirdiniz be!
devamını gör...
gamalı haç
asya'da yaygın olan inanışlarda ve bu bölgede yaşamış olan uygarlıklarda da rastlanan, 20. yüzyıl başlarında avrupa'da yaygın şekilde kullanılan ve özellikle almanya ile özdeşleşmiş sembol. swastika olarak da bilinir.
aslında eskiden iyi şansı ve uğuru temsil eden, biraz da dini bir semboldü. zamanla naziler ve aşırı sağcılar tarafından sahiplenildi ve aryan ırkını temsil etmeye başladı.
aslında eskiden iyi şansı ve uğuru temsil eden, biraz da dini bir semboldü. zamanla naziler ve aşırı sağcılar tarafından sahiplenildi ve aryan ırkını temsil etmeye başladı.
devamını gör...
makyajını sil tecavüzden kurtul
böylelerini gördükçe hindistan'daki gibi toplaşıp linçleyesim geliyor. sen uçkuruna sahip çık diye insanlar istediklerini yapamayacak mı? yine buraya destan yazasım geliyor da anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az. o yüzden yormayacağım kendimi.
devamını gör...