ingilizce öğretmenlerinin genel özellikleri
sürekli hamile olmaları. bu cefakar bu cengaver kadınlar olmasa genç nüfus oranı yüzde üçe düşer.
devamını gör...
netflix
benim bu platform ile problemim eşcinselliğin kendisi ile alakalı değil. aksine son derece lgbt destekçisi bir adamım.
benim problemim olay örgüsüyle alakalı olsun ya da olmasın, mantıklı olsun ya da olmasın, karakterlerin o anki ruh hallerine, senaryonun gelişimine uygun olsun ya da olmasın bunun laaps diye bir anda kucağa bırakılmasıyla alakalı.
o yüzden çoğu sinema sever bir ajenda var diyor.
mesela örnek vereyim;
+kaptan robert, uzaylılar hyperspace'den çıktılar. hızla üzerimize geliyorlar. hızları 20000 km/s
-kahretsin. güç kalkanları full. photon torpidoları hazır olsun.
-derhal kaptan. tahmini varış süreleri 16 dakika 7 saniye.
+gemiyi 18 derece sancak tarafına çevirin. onları kafa kafaya karşılamak istiyorum.
-emredersiniz efendim.
(burada seyirci olarak heyecanlanmışız. olay örgüsünün gelişimi bakımından epik bir uzay savaşı bekliyoruz)
+ve james?
-evet kaptan?
+uzaylılar gelmeden son bi posta vuruşmaya ne dersin?
-hiç sormayacaksınız sandım kaptan=) (kontrol panelinin üzerine domalır)
(haydaaa)
yani bu ne olm? neden konu bütünlüğünü alakasız ve inanılması zor şeyler yaparak bozuyorsunuz? buradaki ilişki heteroseksüel de olsa aynısını düşünürdüm.
ve bunu her dizide yapmak?
bir kendinize gelin lan. *
benim problemim olay örgüsüyle alakalı olsun ya da olmasın, mantıklı olsun ya da olmasın, karakterlerin o anki ruh hallerine, senaryonun gelişimine uygun olsun ya da olmasın bunun laaps diye bir anda kucağa bırakılmasıyla alakalı.
o yüzden çoğu sinema sever bir ajenda var diyor.
mesela örnek vereyim;
+kaptan robert, uzaylılar hyperspace'den çıktılar. hızla üzerimize geliyorlar. hızları 20000 km/s
-kahretsin. güç kalkanları full. photon torpidoları hazır olsun.
-derhal kaptan. tahmini varış süreleri 16 dakika 7 saniye.
+gemiyi 18 derece sancak tarafına çevirin. onları kafa kafaya karşılamak istiyorum.
-emredersiniz efendim.
(burada seyirci olarak heyecanlanmışız. olay örgüsünün gelişimi bakımından epik bir uzay savaşı bekliyoruz)
+ve james?
-evet kaptan?
+uzaylılar gelmeden son bi posta vuruşmaya ne dersin?
-hiç sormayacaksınız sandım kaptan=) (kontrol panelinin üzerine domalır)
(haydaaa)
yani bu ne olm? neden konu bütünlüğünü alakasız ve inanılması zor şeyler yaparak bozuyorsunuz? buradaki ilişki heteroseksüel de olsa aynısını düşünürdüm.
ve bunu her dizide yapmak?
bir kendinize gelin lan. *
devamını gör...
en yüksek maaşı hak eden meslek grupları
ilk önce öğretmenlerin maaşı yüksek olmalı. sonrasında sağlık çalışanlarıdır.
devamını gör...
çocukluğunu yaşayamayan insan
çocukluk dönemlerini olması gibi geçiremeyen insandır. sorunlu aileler içerisinde büyüyen çocuklara verilen sorumluluklar içinde kaybolan ve çocukluğunu yaşayamayan insanlardır. bir çocuğa küçük yaşta gereksiz sorumluluklar yükleyip, kendi işlerini görmesini sağlamak bir nevi kullanması yanlıştır. erken yaşta ölen anne/baba durumlarında bir abla kardeşlerine anne olabiliyor, bir abi kardeşlerine babalık yapmak için eve ekmek getirmek için erken yaşta çalışıyor olabilir. mecburen büyümüş gibi davranmak zorunda kalıyor, ileriye dönük baktığımız zaman ise psikolojik sorunlar yaşamaktadırlar. her çocuğun hakkıdır güzel şeyler yaşamak. hayat acımasızlığını erken tattırıyor ne yazık ki.
devamını gör...
insanın kendine itiraf edemediği gerçekler
yalnız ölecek olmamızdır. ama tanım girerken itiraf ettim sanırım.
devamını gör...
gençlerde işsizlik diye bir kaygının bulunmaması
bence gençlere gelene kadar biraz daha geçmişten günümüze gelerek jenerasyonları incelemek gerekir.
jenerasyonlara baktığımızda x didindi, çalıştı, para kazanma önceliğiydi, siyasi çalkantılardan en çok onlar etkilendiler ve sorumlulukları fazlaydı. x jenerasyona kıyasla y jenerasyon nispeten rahat ve apolitik, neme lazımcı yetiştirildi, y ler şimdi prens prenses yetiştirmekle meşguller.
ben sosyal medyanın zaten şu an dünyanın afyonu olduğunu düşünüyorum, buraya harcanan enerjiyi doğru kanalize edebilseydik şu an dünyamızın çözemediği sorun kalmazdı. bu yüzden sadece gençler değil, gençleri maruz bıraktığımız dünyayı sadece izleyerek ya da en fazla bir yerlerde yorum yazarak içimizi rahatlatan bizler de suçluyuz.
çocukları, gençleri dört duvar arasında yaşamaya mahkum ettik, oyalanmaları için ellerine telefonlar ipad ler verdik, iyi bir eğitim veremedik, gelir dağılımındaki adaletsizlik aldı başını gitti. kısacası nasıl bir dünya bıraktık ve ne bunun karşılığında ne bekliyoruz?
şapkayı bütün jenerasyonların önüne koyması ve düşünmesi gerekiyor.
gençler konusunda genelleme yapılması da hakkaniyetli olmaz.
bazı gençler evet çok rahat, belki ömür boyu çalışmasalar da sorun olmayacak, maddi anlamda çalışmalarına gerek de yok (ki çalışmak sadece para kazanmak için gereklidir düşüncesine katılmıyorum) .
ama benim üzüldüğüm şu; pırıl pırıl gençler de var istihdam sağlanamadığı için amaçsızlık içinde boğulan ve çürüyüp giden.
jenerasyonlara baktığımızda x didindi, çalıştı, para kazanma önceliğiydi, siyasi çalkantılardan en çok onlar etkilendiler ve sorumlulukları fazlaydı. x jenerasyona kıyasla y jenerasyon nispeten rahat ve apolitik, neme lazımcı yetiştirildi, y ler şimdi prens prenses yetiştirmekle meşguller.
ben sosyal medyanın zaten şu an dünyanın afyonu olduğunu düşünüyorum, buraya harcanan enerjiyi doğru kanalize edebilseydik şu an dünyamızın çözemediği sorun kalmazdı. bu yüzden sadece gençler değil, gençleri maruz bıraktığımız dünyayı sadece izleyerek ya da en fazla bir yerlerde yorum yazarak içimizi rahatlatan bizler de suçluyuz.
çocukları, gençleri dört duvar arasında yaşamaya mahkum ettik, oyalanmaları için ellerine telefonlar ipad ler verdik, iyi bir eğitim veremedik, gelir dağılımındaki adaletsizlik aldı başını gitti. kısacası nasıl bir dünya bıraktık ve ne bunun karşılığında ne bekliyoruz?
şapkayı bütün jenerasyonların önüne koyması ve düşünmesi gerekiyor.
gençler konusunda genelleme yapılması da hakkaniyetli olmaz.
bazı gençler evet çok rahat, belki ömür boyu çalışmasalar da sorun olmayacak, maddi anlamda çalışmalarına gerek de yok (ki çalışmak sadece para kazanmak için gereklidir düşüncesine katılmıyorum) .
ama benim üzüldüğüm şu; pırıl pırıl gençler de var istihdam sağlanamadığı için amaçsızlık içinde boğulan ve çürüyüp giden.
devamını gör...
yaşayan kütüphane
(bkz: insan kütüphanesi)
devamını gör...
kısa şiirler
"nasıl bir his biliyor musun?
oda geniş ama sığamıyorsun,
bak kapı orada ama çıkamıyorsun,
pencere açık ama nefes alamıyorsun,"
oda geniş ama sığamıyorsun,
bak kapı orada ama çıkamıyorsun,
pencere açık ama nefes alamıyorsun,"
devamını gör...
tulum
memleketim erzincan'ımın efsane peynirinin adıdır.
devamını gör...
baylan pastanesi
çocukluğumda annemle çarşı pazar gezmelerinden sonra oturup 'cup grille' yediğimiz pastane. (eskisi gibi yiyemiyorum artık çok ağır gelmeye başladı tabi) baylan her jenerasyon için kadiköy'ün de sembol mekanlarından biridir.
1920'lerde kurulmuş, batı usulü tatlı ve kurabiyeleriyle efsaneler arasına ismini yazdırmış. kurucusu, rum filip lenas. ilk türkiye'ye geldiğinde çeşitli pastacılarda çalışmış. daha sonra istiklal caddesi'nde* ''loryan'' * isimli bir pastane açar. yabancı isimlerin türkçeleştirilmesini öngören saçma sapan bi yasa peydah olunca ''baylan'' diye değiştirirler. 50'lili yıllarda karaköy'e de bi şube açmış lenas. kadiköy şubesi ise 61 de lenas'ın küçük oğlu mihal tarafından açılmış. ancak bildiğim kadarıyla beyoğlu ve karaköy şubeleri daha sonra kapanmış. bir tek kadiköy kalmış. ünlü edebiyatçıların müdavim olduğu bi yer olmuş zamanla. tarık buğra'lar, cemal süreya'lar, tomris uçar'lar ''baylancılar'' olarak anılırmış.
özellikle arka taraftaki sarmaşıklarla kaplı bahçesi yazın ayrı bi güzelliktir. yolu düşen mutlaka bi italyan espressosu içsin, krokanlı çikolatasından yesin sevgili yazarlar.*
1920'lerde kurulmuş, batı usulü tatlı ve kurabiyeleriyle efsaneler arasına ismini yazdırmış. kurucusu, rum filip lenas. ilk türkiye'ye geldiğinde çeşitli pastacılarda çalışmış. daha sonra istiklal caddesi'nde* ''loryan'' * isimli bir pastane açar. yabancı isimlerin türkçeleştirilmesini öngören saçma sapan bi yasa peydah olunca ''baylan'' diye değiştirirler. 50'lili yıllarda karaköy'e de bi şube açmış lenas. kadiköy şubesi ise 61 de lenas'ın küçük oğlu mihal tarafından açılmış. ancak bildiğim kadarıyla beyoğlu ve karaköy şubeleri daha sonra kapanmış. bir tek kadiköy kalmış. ünlü edebiyatçıların müdavim olduğu bi yer olmuş zamanla. tarık buğra'lar, cemal süreya'lar, tomris uçar'lar ''baylancılar'' olarak anılırmış.
özellikle arka taraftaki sarmaşıklarla kaplı bahçesi yazın ayrı bi güzelliktir. yolu düşen mutlaka bi italyan espressosu içsin, krokanlı çikolatasından yesin sevgili yazarlar.*
devamını gör...
normal sözlük'teki gruplaşmanın hissedilmeye başlanması
bugün sabahtan beri online olup bir şey yazmadım. yazasım gelmedi. biliyorum özlediniz.
yazmayıp gözlemlemeye başladım ve güzelim sözlüğün adeta bir lise sınıfına döndürüldüğünün farkına varmam zaman almadı.
bütün ketumluğumla gözlemeye devam edeceğim ve gerekirse asgarddan bütün çeteyi çağırıp burayı başınıza yıkacağım.
yazmayıp gözlemlemeye başladım ve güzelim sözlüğün adeta bir lise sınıfına döndürüldüğünün farkına varmam zaman almadı.
bütün ketumluğumla gözlemeye devam edeceğim ve gerekirse asgarddan bütün çeteyi çağırıp burayı başınıza yıkacağım.
devamını gör...
hiç korona olmamış efsane nesil
içine dahil olduğum gruptur. aile bireyleri de (anne,baba,kardeşler) gruba dahildir. neden virüse enfekte olmadığımızın bilimsel bir açıklaması var. şudur;
ben çocukken annem, nefesi tsunamiden kuvvetli bir teyzeye kurşun döktürmüştü. tüm aileyi kurşuna dizen teyze artık nasıl üfürmüşse, virüs mirüs hak getire. şimdi bunun neresi bilimsel diyenlere cevabım;
“tabi lan bilimsel manyak mısın?”dır.
belki şu ana kadar bana ve aileme bir şey olmadıysa da, yakın çevremden bu illet nedeniyle kayıplar oldu. çok acı! çok. geride tertemiz yaşamlar bırakarak, dönülmeze gittiler. hani derler ya “ateş düştüğü yeri yakar.” ben o ateşi gördüm. çok acı! çok.
dikkat edin kendinize. öyle bir zamandayız ki; ölmek kolay, yaşamak zor.
ben çocukken annem, nefesi tsunamiden kuvvetli bir teyzeye kurşun döktürmüştü. tüm aileyi kurşuna dizen teyze artık nasıl üfürmüşse, virüs mirüs hak getire. şimdi bunun neresi bilimsel diyenlere cevabım;
“tabi lan bilimsel manyak mısın?”dır.
belki şu ana kadar bana ve aileme bir şey olmadıysa da, yakın çevremden bu illet nedeniyle kayıplar oldu. çok acı! çok. geride tertemiz yaşamlar bırakarak, dönülmeze gittiler. hani derler ya “ateş düştüğü yeri yakar.” ben o ateşi gördüm. çok acı! çok.
dikkat edin kendinize. öyle bir zamandayız ki; ölmek kolay, yaşamak zor.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının maaşları
maaşlarda ciddi bir düzenlemeye gidilmesi gerekiyor. özellikle insan yazarlara iltimas geçildiğini duyuyoruz. bizim üç dört katımız maaş aldıklarını beyan ediyorlar.
oysa bu sözlükte porsuk, yılan, panda, tosbağa ve bilumum farklı evrenlerden bir sürü canlı var, onu bunu bırakın sütün kaymak tabakası bile var.
eşit muamele görmek istiyoruz.
insan yazarlar ne alıyorsa, aynısını bize de ödemek zorundasınız.
emeğimizi sömürmeyiniz rica ederim.
oysa bu sözlükte porsuk, yılan, panda, tosbağa ve bilumum farklı evrenlerden bir sürü canlı var, onu bunu bırakın sütün kaymak tabakası bile var.
eşit muamele görmek istiyoruz.
insan yazarlar ne alıyorsa, aynısını bize de ödemek zorundasınız.
emeğimizi sömürmeyiniz rica ederim.
devamını gör...
zima blue
şiir gibi bölümdür. en sevdiğim (bkz: love death robots) bölümüdür. bilim kurguyla felsefenin birlikteliğinin zaten hastasıyız ancak meramını bu kadar kısa ve öz anlatabilmesi zima mavisini bir adım öne çıkarıyor.
zima mavisi hepimiziz. hikayenin sonunda kendimizi nerede bulursak bulalım, nerede ne zaman nasıl olursak olalım, kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım bize çok önceden kazınmış 'öz' oralarda bir yerde. ve ondan ne kadar uzaklaşırsak huzursuzluğumuz o kadar artıyor. ondan kopamıyor, ayrılmıyoruz. zaten şimdiye kadar bizden başka da kopmaya çalışan olmamıştı. özden kopuş bir modern dünya problemidir. bizi izleyebilen insan sayısı artınca bir şeyler gösterme isteğimiz, gösterme isteğimiz artınca sahteliğimiz arttı. çünkü 'beğenilmek' zorundaydık, takdir ve kabul görmeliydik. zima mavisi modern bir martin eden, başarıyı yakalayıp merdivenleri tırmandıkça kendinden uzaklaşan ama bunu aslında hiç istemeyen ve zaten beceremeyen. martin eden'den daha dengeli bir kişilik olduğu için özüne dönmeyi seçti, ancak martin eden gibi çoğu insan için de bu çatışmanın sonu parçalanmadır. biz, modern zamanın kayıp insanları, özümüzden uzaklaştıkça derinleşen bir melankoliye ve ölüme doğru sürükleniyoruz. aslımıza dönmek ise tek çıkış yolumuz.
zima mavisi hepimiziz. hikayenin sonunda kendimizi nerede bulursak bulalım, nerede ne zaman nasıl olursak olalım, kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım bize çok önceden kazınmış 'öz' oralarda bir yerde. ve ondan ne kadar uzaklaşırsak huzursuzluğumuz o kadar artıyor. ondan kopamıyor, ayrılmıyoruz. zaten şimdiye kadar bizden başka da kopmaya çalışan olmamıştı. özden kopuş bir modern dünya problemidir. bizi izleyebilen insan sayısı artınca bir şeyler gösterme isteğimiz, gösterme isteğimiz artınca sahteliğimiz arttı. çünkü 'beğenilmek' zorundaydık, takdir ve kabul görmeliydik. zima mavisi modern bir martin eden, başarıyı yakalayıp merdivenleri tırmandıkça kendinden uzaklaşan ama bunu aslında hiç istemeyen ve zaten beceremeyen. martin eden'den daha dengeli bir kişilik olduğu için özüne dönmeyi seçti, ancak martin eden gibi çoğu insan için de bu çatışmanın sonu parçalanmadır. biz, modern zamanın kayıp insanları, özümüzden uzaklaştıkça derinleşen bir melankoliye ve ölüme doğru sürükleniyoruz. aslımıza dönmek ise tek çıkış yolumuz.
devamını gör...
tek cümlelik korku hikayesi
karne aldım ve eve gidiyorum, babam smackdown izleyip dövüş hareketleri öğreniyor.
devamını gör...
six day war
colonel bagshot'ın 1971 tarihinde çıkan oh! what a lovely war albümünde yer alan mükemmel parçası. altı gün savaşını konu almaktadır. mahmut orhanın remix yapmasından sonra popüler olmuştur ama şahsi cover* tercihim deniz tekin'dir.
colonel bagshot
deniz tekin
mahmut
colonel bagshot
deniz tekin
mahmut
devamını gör...
6 nisan 2021 covid-19 tablosu
6 nisan 2021 tarihinde türkiye'de covid-19 vaka sayısının 49.584, vefat sayısının 211 olması durumudur.
bütün dünyadaki vaka sayılarına bakıldığında türkiye, bugün vaka sayısında dünya'da hindistan'ın (115,246 vaka) ardından 2. olmuştur.
işbu rakamlar neticesinde işlevi sadece tavsiye vermekten ibaret olan ve sonuçlarına bakıldığında tavsiyeleri işe yaramadığı görülen bilim kurulu'nun toplu istifası erdemlilik örneği olarak tarihe geçecektir.
bütün dünyadaki vaka sayılarına bakıldığında türkiye, bugün vaka sayısında dünya'da hindistan'ın (115,246 vaka) ardından 2. olmuştur.
işbu rakamlar neticesinde işlevi sadece tavsiye vermekten ibaret olan ve sonuçlarına bakıldığında tavsiyeleri işe yaramadığı görülen bilim kurulu'nun toplu istifası erdemlilik örneği olarak tarihe geçecektir.
devamını gör...