güzel bir (bkz: mike cahill) filmidir. aşk şu güzel cümlelerle tarif
edilmiştir:

--! spoiler !--

büyük patlama gerçekleştiğinde, evrendeki tüm atomlar hep birlikte dışa doğru patlayan küçük bir noktanın içinde çarpışmaktaydı.

yani benim atomlarımla senin atomların kesinlikle o zaman birlikteydiler, ve kim bilir, belki de son 13,7 milyar yılda birçok kez birlikte çarpıştılar. yani benim atomlarım senin atomlarını tanıyordu ve her seferinde de tanıdı. benim atomlarım senin atomlarını hep sevdi.


--! spoiler !--
devamını gör...

benim jenerasyondan olan, tanımları ve yazışması neşeli olan yazar. insanın jenerasyonu bir başka.
devamını gör...

üzerine düşünüp ilk önce doğrulamaya ihtiyaç duyduğum kelime.
tdk'e tarafından nefret:
1. bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu.
2. tiksinme, tiksinti
şeklinde tanımlanmıştır.
bende bıraktığı iz ise çok eskilere dayanmakta. çünkü bu yaşıma dek; beni üzen, kıran birçok insan olmasına rağmen nefret ediyorum dediğim yalnızca bir kişi oldu. henüz lise zamanlarımda tanıdığım bir kız. içimde hiç hoşlanmadığım, varlığından haz etmediğim bir hisse neden oluyordu. bahsetmek ya da yakınında olmak tahammül sınırımın çok dışındaydı üstelik.
sonra büyüdüm. zamanla birilerine bu enerjiyi harcamanın benim için nedenli büyük bir yük olduğunu fark ettim. kalbimi kıran, canımı acıtan insanlara dair hissetiğim his ise ilk baş üzüntü oldu. sonrasında ise yok saymak ya da affetmek. yaşamımdaki izlerine göre değer atfettim böylelikle. yokluk ya da iz oldular zamanla. ama o kızdan sonra bu ağırlığı taşımadım bir daha. onu da geride bıraktım. hatta öyle ki bugün sadece zihnimde beni çok etkileyen bir his ile ilişkilenmiş olmasına rağmen ne adını ne de ona karşı nefret uyandıracak ne yaptığını hatırlamıyorum bir türlü.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

güzel pandora gibi bir zamanlar ben de açtım o kutuyu. saçıldı ne kadar kötülük varsa dışarıya. korkup kapattım hızlıca kapağı ama kutunun dibine saklanıp kalmış yusufcuk misali umudu da serbest bıraktım zamanla. ve o gün bugündür nefretin yerine umudu koydum çoğu zaman. başaramadığımda da kapadım gözlerimi ya da çevirdim yönümü başka bir rotaya nazım gibi.


‘’büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.”


görsel kaynağı
devamını gör...

dışarıya rahatsızlık verilmediği sürece yapılması oldukça normal ve güzel olan eylemdir.

aksi takdirde güzel olmaktan çıkar ve oldukça çirkinleşir.
devamını gör...

şaka gibi
devamını gör...

dışlanmak, ötelenmek, geri plana atılmak..
(bkz: sen gelme ulan ayı)

çocukluğumdan bu yana hep yaşadığım durumdur.
insanlar ne yazik ki farklı olanı istemiyorlar yanlarında. iriyseniz, topallıyorsanız veya gözlerinizde sorunlar varsa, kekemeyseniz, içine kapanık konuşmayı pek sevmeyen biriyseniz vs vs istenmiyorsunuz. vebalı gibi yanınızdan kaçışıveriyorlar.
çocukluk çağında oyun için takım kurulurken en son sizi seçerler mesela o da diğer takımla oyuncu eşitliği sağlamak için yani mecburi. gençlik ve diğer dönemlerde de bu değişmiyor aşağı yukarı.
kutlamalara, eğlencelere, sohbetlere çağırılmazsınız. telefonlarınız çalmaz, kimse sizi aramaz sormaz. sokakta görseler nezaketen selam verirler belki ama ortada bir samimiyet kurulmaz.
ben bu durumu hayat boyu hep yaşadım ama en kötüsü sanırım çocukken yaşadığım bir olaydı.
ilkokulun ilk haftası olabilir bir kızın yanına oturmuştum, o zamanlar da iriydim. kız öte baktı beri baktı sonra yan sıramızda ikili oturan kızların yanına gitti, oraya oturdu. sırada tek kalmıştım.
ee ne nolmuş yani ahaaha diyenleri duyar gibiyim.
kendi kendime çocuk halimle içimden geçirdim "seninle oturmaktansa o kızlarla sıkış tepiş oturmayı tercih ediyor... seninle oturmaktansa..."
senelerce unutamadım o olayı. ara sıra hep aklıma gelip durdu. çok sıradan ve basit bir durum belki ama bende nasıl yara ettiyse konu dışlanma olunca hep bu anı gözümde canlanıveriyor.
bu olay bende ne kadar yara açtıysa o kadar da olaylara karşı, acılara karşı espritüel bakmamı da sağladı.
yanımdan gidince önce bi tiriplere girdim doğal olarak sonra baktım baktım yapacak bir şey yok bende sığmıyoruz diye yere koyduğum çantamı onun boşalttığı yere koydum. dedim ohh koca sıra bana kaldı.
bugün de pek sevgili oda arkadaşım odamızda sözde masa yok diye çook sevdiği arkadaşlarının odasına taşınacağını söyledi. oda iki kişilik ama gideceği yer üç kişilik. yaanii anlayacağınız yedi yaşında yaşadığım o olay tekerrür etti. ulan kızdan pek haz etmiyorum, ki bu anıyı yaşatan o kızdan da haz etmezdim, ama gideceğini duyunca yine bi tuhaf hissettim. demek ki sorun benim birini sevip sevmemem değil başka birine tercih edilmem. ağrıma giden nokta buymuş.
oda arkadaşım bu duyurusunu yapınca aklıma ister istemez yine o belalı anı geldi üstüne bir de böyle bir başlıkla karşılaştım. başlığı açan yazar arkadaş soruyorsun ya bununla nasıl başa çıkabiliyorsunuz diye, söylüyorum canım: kısa bir süreliğine bile olsa oda bana kaldı nereye gidersen git ohhh...
devamını gör...

bunu eniştene sorsana delikanlı.
devamını gör...

içerisinde olmaktan gurur duyduğum koro. bana bu guzel teklif ile gelen (bkz: miko) ya çoook teşekkür ediyorum. biz söylerken çok eğlendik umarım sizler de eğlenmişsinizdir. çoook keyifli aksamlarrrr.
devamını gör...

(bkz: murphy kanunları)
devamını gör...

en sevdiğim çorbalardandır...
lakin yapımı uğraştırıcı olduğundan hazır alıyorum, tabii yerini tutmuyor.
devamını gör...

bir bilgiyi yasaklamaya veya gizlemeye çalıştığımız zaman, istemediğimiz bir şekilde bilginin hızla yayılma durumudur.
devamını gör...

bugün sizlere ön raffaelloculuk akımını kısaca anlatmak istiyorum ama önce...

yazıma başlamadan önce, sizlere iki resim göstereceğim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
john everett millais'in ophelia'sı

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
john william waterhouse'un shallot leydisi

bu iki güzel resmi birçok yerde gördünüz değil mi? hatta birçoğunuz bu resimler sonrası john everett millais'i john william waterhouse'u araştırıp yaptığı resimleri hayranlıkla izledi...

işte, ön raffaelloculuk birçoğumuzun aşina olduğu, hayranlık duyduğu ama hakkında pek bilgi sahibi olmadığı bir resim akımı.

nedir bu ön raffaelloculuk, kimlerdir bu ön raffaellocular önce bundan bahsedelim.

ön raffaelloculuk veyahut özgün adıyla pre-raphaelita art, cennet vatan ingiltere'de, 1848 yılında ortaya çıkan sanat ve edebiyat akımıdır. bu sanat akımının isminin pre-raphalite art olma sebebi ise, raffaello öncesi sanatın daha saf, daha bilgelik ve donanım gerektirdiği düşündükleri için, o saf ve bilge sanatı geri getirmeyi amaçladıklarından dolayı pre-raphaelite art, yani ön raffaelloculuk olarak kararlaştırılmıştı.

gelelim en güzel ve en önemli kısma, kimdi bu ön raffaellocular?

bu akımın çekirdek kadrosu, ingiltere'nin kraliyet akademisinin belki de en donanımlı öğrencileri içerisinde yer alan william holman hunt, john everett millais ve dante gabriel rossetti'dir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
rosetti'nin leydi lilith'i.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
william holman hunt'ın dünyanın ışığı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
john everett millais'in mariana'sı.

daha sonraları, james collinson, william michael rossetti, frederic george stephens ve bir heykeltıraş olan thomas woolner'ın da katılması ile, yedi kişilik ön raffaellocu kardeşler tamamlanmış oldu.

bu ön raffaellocuların tablolarında nelerden esinlendikleri, neleri resmettikleri ve o resimlerde neler anlatmak istediklerinden de kısaca bahsedelim madem.

başlarda kutsal kitaplardaki metinleri resmediyor ve bunu olabildikçe saf bir biçimde tuvale aktarmayı deniyorlardı. ama daha sonraları, arkeolojik kazılar neticesinde gerek antik yunan-roma, gerek orta çağ efsanelerine de bir şekilde bulaşmış oldular ve bu kısım, ilk başta aktarmayı denedikleri kutsal kitaplardaki metinlerden birkaç tık daha öne geçti.

antik yunan ve roma efsanelerinden, kral arthur efsanesine... orta çağ'ın epik şiirlerine ve hatta shakespeare'ın eserlerine kadar birçok şeyi resmettiler.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bunları resmederken ise, simgecilik üzerine kurulu üsluplarını hem daha da süslediler, hem de daha çarpıcı renkler ile bizlere aktardılar.

bu akıma kesin olarak bağlı diyemeyeceğimiz ama eserlerine belirgin bir biçimde ön raffaelloculuk sezilen sanatçılardan da birkaç örnek vermek isterim.
yazının en başında örneğini verdiğim sevgili john william waterhouse
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

frederic leighton
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
sophie gengembre anderson

charles william mitchell
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ve son olarak girdiyi dante gabriel rosetti'nin bu akımı sürdürmüş şiirlerinden biri ile noktalıyorum.

"the ark of the lord of hosts
whose name is called by the name of him
who dwelleth between the cherubim.
o thou that in no house dost dwell,
but walk'st in tent and tabernacle.
for god of all strokes will have one
ın every battle that is done.
lancelot lay beside the well:
(god's graal is good)
10 oh my soul is sad to tell
the weary quest and the bitter quell;
for he was the lord of lordlihood,
and sleep on his eyelids fell.
lancelot lay before the shrine;
(the apple tree's in the wood)
there was set christ's very sign,
the bread unknown and the unknown wine
that the soul's life for a livelihood
craves from his wheat and vine."
devamını gör...

kavuniçi ile pembe arasında bir renktir. çok hoş bir tonu vardır. normal sözlük'ün turuncusunun doygunluğu biraz azaltılsa, bu renge oldukça benzeyen bir ton elde edilir. ne tam kavuniçidir, ne de tam pembedir. 2 rengin arasında bir renk skalasındadır.

rengin ismi yeni doğan ördek yavrularının ağızlarından esinlenilmiştir.
devamını gör...

türkçe derslerine de kendisi yerine arkadaşının girdiğini düşündüğüm kız.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
alper tüydeş çekimli (bkz: şakrak kuşu).
hem kuşların, hem alper'in fanıyım.
devamını gör...

devamını gör...

toprağa basmak, tabi şu da var;
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

atatürk’e bağlanan cumhuriyettir. özgürlüktür. kadın olarak birinin bilmem kaçıncı karısı olmayışımdır. atatürk’e bağlanan benim bir birey olabilmem. evet olmasaydı olmazdım. *
devamını gör...

fransız yazar laurent gounelle tarafından kaleme alınan psikolojik kurgu romanıdır.

kitap baş karakter alan'ın etrafında dönüyor. hayatı boyunca küçük ya da büyük sürekli başka insanlar için fedakarlık yapan alan'ın hayatından zevk almaması nedeniyle intihara teşebbüs etmesiyle başlıyor kitap. tam intihar edecekken yanında beliren adam ona bir teklifte bulunuyor. kabul ederse eğer onun dediği her şeyi yaptığı takdirde hayatını düzelteceğini, yapmazsa da hayatına son vereceğini söylüyor. son anda ölmekten korkan alan bu teklifi kabul ediyor. alan'ın bu adamın verdiği görevleri yaparkenki maceralarını ve kendini geliştirmesini okuyoruz kitapta.

tamamen insan ilişkileri, manipülasyon ve özgüven duygularına odaklanmış bir kitap. okursanız size çok şey katacağını düşünüyorum. mutlaka bir şans verin.
devamını gör...

sözlükte takılıp maç saatini bekliyor. (bkz: 17 ocak 2021 beşiktaş galatasaray maçı)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim