kız kıza ormana gitmek
aklıma iskandinav mitolojisindeki kadın kahinler olan volvakarla ilgili ritüelleri günümüzde devam ettirmekte olan iskandinav kadınlarını getirmiş başlık.
ünlü bir program sunucusunun kadın savaşçılar ile ilgili programında bu konu açılmış ve ilgili zat bu psikopat bacılarımızı ziyaret edip o ritüelleri yerine getirmişti. ritüel de yanlış hatırlamıyorsam şöyle: vikings dizisini izleyenler prenses aslaug'dan hatırlayacaktır. volvalar gelecekten gelen vizyonlar görürler. kehanetleri olur yani. ve bu arkadaşlar da bunu yapabilmek adına sembolik olarak bir geceyi yalnız başlarına hiçbir ışık, yardım ve malzeme olmadan zifiri karanlıkta oturup meditasyon yaparak geçiriyorlar. orman da norveç ormanları bu arada. feci derecede göt isteyen bir eylem olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım.
kendi kendine ormanın derinliklerinde ayin yapıp kendinle başbaşa kalmak da kız kıza sayılıyorsa bu da olabilir bence. swh
ayrıca:
(bkz: voluspá)*
ünlü bir program sunucusunun kadın savaşçılar ile ilgili programında bu konu açılmış ve ilgili zat bu psikopat bacılarımızı ziyaret edip o ritüelleri yerine getirmişti. ritüel de yanlış hatırlamıyorsam şöyle: vikings dizisini izleyenler prenses aslaug'dan hatırlayacaktır. volvalar gelecekten gelen vizyonlar görürler. kehanetleri olur yani. ve bu arkadaşlar da bunu yapabilmek adına sembolik olarak bir geceyi yalnız başlarına hiçbir ışık, yardım ve malzeme olmadan zifiri karanlıkta oturup meditasyon yaparak geçiriyorlar. orman da norveç ormanları bu arada. feci derecede göt isteyen bir eylem olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım.
kendi kendine ormanın derinliklerinde ayin yapıp kendinle başbaşa kalmak da kız kıza sayılıyorsa bu da olabilir bence. swh
ayrıca:
(bkz: voluspá)*
devamını gör...
kibar olayım derken keriz olan insan
benimdir. allah belamı versin.
devamını gör...
türkiye'de üniversitelerin bilim üretememe nedenleri
her yere apartman dairesi gibi üniversite açılması, açılan bu yerlere liyakat gözetmeksizin soy ve sadakat bağıyla kadro kurulması, böylece eğitimin hem öğrenci hem akademik açıdan niteliksizleşmesi ilk nedendir. ikinci nedense bilim üretmek için imkan tanınmamasıdır. ne üretilmesi için bütçe ayrılır ne de ürettiğiniz şey değer görür. böyle devam ettiği sürece haberlerde türk projelerinin yurt dışında nerelere geldiğini okuyup haddimize olmadığı halde gururlanmaya devam ederiz.
devamını gör...
ilişkilerden edinilen tecrübe
- %100 güvenmeyin
- insanlar zamanla değişir, ilişkiye başladığı gibi kalmayabilir bu aklınızda bulunsun
- ilişki dediğin şey karşılıklıdır, hep kendinizden vermeyin
- saygı kalmadıysa, o ilişkiden kaçarak uzaklaşın
- her zaman ilk gün ki gibi ilişkinin canım cicimli süreceğini düşünmeyin, ilişki dediğin şeyde zaman zaman tartışmalar ve üzüntüler de mevcuttur
son olarak ilişkiyi bu kadar kafaya takmayın, zamanla herşey olur, zorlamayın.
- insanlar zamanla değişir, ilişkiye başladığı gibi kalmayabilir bu aklınızda bulunsun
- ilişki dediğin şey karşılıklıdır, hep kendinizden vermeyin
- saygı kalmadıysa, o ilişkiden kaçarak uzaklaşın
- her zaman ilk gün ki gibi ilişkinin canım cicimli süreceğini düşünmeyin, ilişki dediğin şeyde zaman zaman tartışmalar ve üzüntüler de mevcuttur
son olarak ilişkiyi bu kadar kafaya takmayın, zamanla herşey olur, zorlamayın.
devamını gör...
polovetsian dances
t: rus besteci ve kimyager aleksandr borovin'in prince igor adlı operasının en ünlü bölümü. buradan. hem bozkırda gezdirir hem de savaşa götürür. hem dingin hem de epiktir.
polovets, rusların kıpçaklara verdiği isimdir.* prens igor ise edebiyat derslerinde destanlar bahsinde hepimizin gördüğü igor destanı'nın kahramanıdır. her ne kadar kıpçaklar tarafından mağlup edilse de cesurca savaştığı söylenir.
besteye gelirsek, şiddetle tavsiye edilir.
polovets, rusların kıpçaklara verdiği isimdir.* prens igor ise edebiyat derslerinde destanlar bahsinde hepimizin gördüğü igor destanı'nın kahramanıdır. her ne kadar kıpçaklar tarafından mağlup edilse de cesurca savaştığı söylenir.
besteye gelirsek, şiddetle tavsiye edilir.
devamını gör...
dünya dursa zaman da durur mu sorunsalı
dünya, döndüğün yönün tersi yönünde dönmeye başlasa(ki aniden olacak şey değildir önce hız azalır, bir anlığına durur ve eksi yönde tekrar hızına kavuşur.) zaman geriye doğru akmaz. sadece kavramlar değişir güneşin batışına gündoğumu, güneşin doğuşuna da günbatımı deriz artık. zamana hiçbir şekilde etki etmez. sadece yavaşlayıp durup ve tekrar eksi yönde hız kazandığı süreçte günlerin uzunluğu değişir.
devamını gör...
başlık açmayı hobi edinmiş yazar
valla başlık açmayınca canı sıkılan, içine sinmeyen yazardır. sözlüğün cirosunu yükseltiyor daha n'psın.*
devamını gör...
kadın yazarların nickaltı
"kız yazarlar" tabiriyle güldürmüş başlıktır.
devamını gör...
keşke ben yazsaydım denilen kitap
kapıların dışında -wolfgang borchert
devamını gör...
david attenborough
8 mayıs 1926 tarihinde londra’da dünyaya gelen, sir david attenborough ya da tam bilinen adı david frederick attenborough olan ingiliz çevreci, doğa tarihçisi, belgesel yapımcısı ve yayıncı.
1952 yılında cambridge üniversitesi doğa bilim fakültesinden mezun olmasının ardından bbc’de işe başladı ve 13 bölümden oluşan ilk belgesel serisi life on earth, 1979 yılında yine bbc’de yayınlandı. bu tarihten günümüze sayısız belgesele imza atan david attenborough; büyüleyici ses tonu ve anlatımıyla milyonlarca insanın doğa, vahşi yaşam, çevre duyarlılığı gibi birçok konuda bilgi sahibi olmasına katkıda bulunmuştur. gerek insanlığa, gerekse de ingiliz televizyonculuğuna sağladığı bu katkılar sebebiyle 1985 yılında ingiliz monarşisi tarafından sir unvanına layık görülmüştür.

kendisinin seslendirdiği ya da yapımına doğrudan katkı sağladığı, en bilinen belgesel içeriklerinden bazıları şöyle:
(bkz: life on earth) (1979)
(bkz: the living planet) (1984)
(bkz: the trials of life) (1990)
(bkz: the private life of plants) (1994)
(bkz: the life of birds) (1998)
(bkz: the life of mammals) (2002)
(bkz: life in the undergrowth) (2005)
(bkz: life in cold blood) (2007)
(bkz: a life on our planet) (2020)
1952 yılında cambridge üniversitesi doğa bilim fakültesinden mezun olmasının ardından bbc’de işe başladı ve 13 bölümden oluşan ilk belgesel serisi life on earth, 1979 yılında yine bbc’de yayınlandı. bu tarihten günümüze sayısız belgesele imza atan david attenborough; büyüleyici ses tonu ve anlatımıyla milyonlarca insanın doğa, vahşi yaşam, çevre duyarlılığı gibi birçok konuda bilgi sahibi olmasına katkıda bulunmuştur. gerek insanlığa, gerekse de ingiliz televizyonculuğuna sağladığı bu katkılar sebebiyle 1985 yılında ingiliz monarşisi tarafından sir unvanına layık görülmüştür.

kendisinin seslendirdiği ya da yapımına doğrudan katkı sağladığı, en bilinen belgesel içeriklerinden bazıları şöyle:
(bkz: life on earth) (1979)
(bkz: the living planet) (1984)
(bkz: the trials of life) (1990)
(bkz: the private life of plants) (1994)
(bkz: the life of birds) (1998)
(bkz: the life of mammals) (2002)
(bkz: life in the undergrowth) (2005)
(bkz: life in cold blood) (2007)
(bkz: a life on our planet) (2020)
devamını gör...
günün sözü
devamını gör...
eski fotoğraflar
leman sam’ın sevilen bir şarkısıdır.
şarkıyı daha iyi hissetmek için önce eski bir fotoğrafa bakalım…
“avrupa bizim topraklarımızdan çıkan eserleri değerlendirmesini bilmiş, biz bilmiyoruz. bu bir para meselesi değil, bir kafa meselesidir” diyen deneme ve inceleme yazarı, eski yunan ve roma dilleri uzmanı, filolog, arkeolog, çevirmen ve düşünce insanı azra erhat’ın yanında
“huzur bulunan yerde, gurbet hasreti çekilmez” sözüyle bizi düşündüren nurullah ataç.
“unutmayın ki, dünyada en korkunç şey, ümidini kaybetmektir” diyerek bizi ümitli olmaya teşvik eden sabahattin ali’nin yanında “bütün şairler gökyüzüne pencereden bakarlar, halbuki kuş yuvalarının üstü açıktır ve kuşlar şiir yazmazlar” diyerek şiir yazmanın inceliklerini öğreten bedri rahmi eyüboğlu.
“insanı insan yapan duyguların ilkidir aşk. bir kişiyi seven, bütün insanları sever” diyen necati cumalı’nın yanında “yaşamın olmadığı her bir gezegen, başlayacak olan bir hayata işaret edebileceği gibi orada yaşamış canlıların tükettiği, hatta yok ettiği bir aleme dair izler de bırakmış olabilir bize” diyerek doğayı korumanın önemini anlatan orhan veli kanık'ın eserleri akla gelir... leman sam’ın eski fotoğraflar şarkısını dinlerken.
“bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı
elbet vardır demiş büyükler
sulanmış akşamüstü bahçelerinde
dostluk kokan kahveler içmişler
arıyorum nerde o bahçeler
dostluk dumanıyla tütsülü geceler
kaybetmeyin bu fotoğrafları
kaybolan dünümün son yadigarları
yok artık her gün son seferde geçerken
tüm yalıları selamlayan kaptan
ya da ince bir tebessümle balıkçıdan
küçücük paketini alan madam
ah çok mu zor karşıki komşuya
serin sabahlarda bir günaydın demek
ah çok mu zor eve dönüşlerde
yoldan geçenlere iyi akşamlar demek
karanlıkta kaybolmuşsa eğer zaman
yoksa aşk için konuşmaya bir an
utanırsam bir gün eğer ağlamaktan
düş olup akarım camlardan.”
“kayıp fotoğraflar bulunur ansızın, hayatın ve yılların gizli deliklerinde” -didem mamak.
şarkıyı daha iyi hissetmek için önce eski bir fotoğrafa bakalım…
“avrupa bizim topraklarımızdan çıkan eserleri değerlendirmesini bilmiş, biz bilmiyoruz. bu bir para meselesi değil, bir kafa meselesidir” diyen deneme ve inceleme yazarı, eski yunan ve roma dilleri uzmanı, filolog, arkeolog, çevirmen ve düşünce insanı azra erhat’ın yanında
“huzur bulunan yerde, gurbet hasreti çekilmez” sözüyle bizi düşündüren nurullah ataç.
“unutmayın ki, dünyada en korkunç şey, ümidini kaybetmektir” diyerek bizi ümitli olmaya teşvik eden sabahattin ali’nin yanında “bütün şairler gökyüzüne pencereden bakarlar, halbuki kuş yuvalarının üstü açıktır ve kuşlar şiir yazmazlar” diyerek şiir yazmanın inceliklerini öğreten bedri rahmi eyüboğlu.
“insanı insan yapan duyguların ilkidir aşk. bir kişiyi seven, bütün insanları sever” diyen necati cumalı’nın yanında “yaşamın olmadığı her bir gezegen, başlayacak olan bir hayata işaret edebileceği gibi orada yaşamış canlıların tükettiği, hatta yok ettiği bir aleme dair izler de bırakmış olabilir bize” diyerek doğayı korumanın önemini anlatan orhan veli kanık'ın eserleri akla gelir... leman sam’ın eski fotoğraflar şarkısını dinlerken.
“bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı
elbet vardır demiş büyükler
sulanmış akşamüstü bahçelerinde
dostluk kokan kahveler içmişler
arıyorum nerde o bahçeler
dostluk dumanıyla tütsülü geceler
kaybetmeyin bu fotoğrafları
kaybolan dünümün son yadigarları
yok artık her gün son seferde geçerken
tüm yalıları selamlayan kaptan
ya da ince bir tebessümle balıkçıdan
küçücük paketini alan madam
ah çok mu zor karşıki komşuya
serin sabahlarda bir günaydın demek
ah çok mu zor eve dönüşlerde
yoldan geçenlere iyi akşamlar demek
karanlıkta kaybolmuşsa eğer zaman
yoksa aşk için konuşmaya bir an
utanırsam bir gün eğer ağlamaktan
düş olup akarım camlardan.”
“kayıp fotoğraflar bulunur ansızın, hayatın ve yılların gizli deliklerinde” -didem mamak.
devamını gör...
yeni hayat (orhan pamuk)
çok sevdiğim çok beğendiğim orhan pamuk romanıdır.
kitap iddialı bir cümleyle başlar.
bir kitap okudum bütün hayatım değişti.
yeni hayat kitabı çok yoğun ve ağır bir kitaptır.
okuyucuya kendini teslim etmekten son derece uzak bir yazı ele almış orhan pamuk.
maalesef bazı okuyucuları (klasik normal roman) okumayı seven insanları aşırı derecede sıkan bir kitaptır. özellikle kitaptaki otobüs yolculukları insanı sıkıntıdan mahveder.
ama ben kitabı çok beğendim sebebi ise çok fazla gönderme olması ve bunların ustalıkla ele alınmış olmasından kaynaklanıyor.
--! spoiler !--
kitaptaki otobüs yolculuklarının kişinin olgunlaşmasını ve hakikate ulaşmasını tahayyül etmesi çok hoştur. kitaptaki karakterimiz kendi iç yolculuğuna çıkar. peki bu abi kitapta neden yolculuğa çıkıyor? sevgilisi canana kavuşmak için. canan bize neyi çağrıştılmalı. allahı çağrıştırmalıdır. zaten kitaptaki bahsedilen kitap kutsal kitaplardan biridir.
--! spoiler !--
kitapta çok fazla hoşuma giden göndermeler var kaza , kader , ışıklar , otobüs yolculukları , kutsal kitaplar ve artarak çoğalır.
fuzuli ne diyor: canan yoksa can gerekmez diyor. bu söz kitaba çok uygun bir söz.
bir alıntı ekleyeyim ve yazımı bitireyim. --- alıntı ---
benim hayatın kendisi sanarak mutlulukla karşıladığım , aşkla sevdiğim rastlantı bir başkasının kurgusuymuş yalnızca.
--- alıntı ---
kitap iddialı bir cümleyle başlar.
bir kitap okudum bütün hayatım değişti.
yeni hayat kitabı çok yoğun ve ağır bir kitaptır.
okuyucuya kendini teslim etmekten son derece uzak bir yazı ele almış orhan pamuk.
maalesef bazı okuyucuları (klasik normal roman) okumayı seven insanları aşırı derecede sıkan bir kitaptır. özellikle kitaptaki otobüs yolculukları insanı sıkıntıdan mahveder.
ama ben kitabı çok beğendim sebebi ise çok fazla gönderme olması ve bunların ustalıkla ele alınmış olmasından kaynaklanıyor.
--! spoiler !--
kitaptaki otobüs yolculuklarının kişinin olgunlaşmasını ve hakikate ulaşmasını tahayyül etmesi çok hoştur. kitaptaki karakterimiz kendi iç yolculuğuna çıkar. peki bu abi kitapta neden yolculuğa çıkıyor? sevgilisi canana kavuşmak için. canan bize neyi çağrıştılmalı. allahı çağrıştırmalıdır. zaten kitaptaki bahsedilen kitap kutsal kitaplardan biridir.
--! spoiler !--
kitapta çok fazla hoşuma giden göndermeler var kaza , kader , ışıklar , otobüs yolculukları , kutsal kitaplar ve artarak çoğalır.
fuzuli ne diyor: canan yoksa can gerekmez diyor. bu söz kitaba çok uygun bir söz.
bir alıntı ekleyeyim ve yazımı bitireyim. --- alıntı ---
benim hayatın kendisi sanarak mutlulukla karşıladığım , aşkla sevdiğim rastlantı bir başkasının kurgusuymuş yalnızca.
--- alıntı ---
devamını gör...
abartılan tatlı
başıma bir şey gelmeyecekse çikolatadır.
devamını gör...
adana deyince akla gelenler
devamını gör...
kendine biyopsi yapan doktor
jerri lin nielsen.
amundsen - scott güney kutbu istasyonu'nda çalışan bir doktor olan nielsen, mayıs ayı içerisinde sağ memesinde bir yumru fark etti. istasyondan çıkabilmesi için * 5 ay daha beklemesi gerekiyordu. ancak yumru bekleyemezdi. nielsen indianapolis'te yaşayan bir onkolog ile internet üzerinden temas kurdu. e-posta aracılığıyla aldığı yardımlar, teşhis ve tedavi süresince kendisine önderlik etti.
istasyonda çalışan bir kaynakçı, nielsen'in kendi vücudundan bir parça alarak biyopsi yapmasına yardım etti. fakat kullanılan aletler, teşhis için pek de yeterli değildi.
uçaklar o mevsimde bölgeye inemediğinden, abd hükümeti tarafından, askeri araçla havadan yardım gönderilmesi kararlaştırıldı. tedavi için gereken malzemeler bu şekilde kendisine ulaştırıldı.
uydu bağlantısı aracılığıyla doktorlarla haberleşen nielsen, kendine kemoterapi uygulamaya başladı. ancak aşırı soğuk nedeniyle tedavi olumsuz etkileniyordu. ekim ayında nielsen oradan alınarak amerika'ya getirildi. birçok ameliyat geçirdi, memesi alındı. ne yazık ki kanser 4 yıl sonra yeniden hayatına girdi ve metastaz yaptı. en sonunda bir beyin tümörü şeklinde geri dönen korkunç hastalık, 2009 yılında nielsen'in sonu oldu.
ice bound adlı 2003 tarihli film, nielsen'in gerçek hayat hikâyesini anlatıyor. ancak o sıralarda henüz hayatta olan nielsen, başroldeki ünlü aktris susan sarandon'ın kendisini canlandırma biçiminden pek de hoşlanmadığını ifade etmiş, filmde oldukça asık suratlı ve aksi şekilde betimlendiğini, oysa gerçekte son derece coşkulu ve mutlu olduğunu söylemişti.
amundsen - scott güney kutbu istasyonu'nda çalışan bir doktor olan nielsen, mayıs ayı içerisinde sağ memesinde bir yumru fark etti. istasyondan çıkabilmesi için * 5 ay daha beklemesi gerekiyordu. ancak yumru bekleyemezdi. nielsen indianapolis'te yaşayan bir onkolog ile internet üzerinden temas kurdu. e-posta aracılığıyla aldığı yardımlar, teşhis ve tedavi süresince kendisine önderlik etti.
istasyonda çalışan bir kaynakçı, nielsen'in kendi vücudundan bir parça alarak biyopsi yapmasına yardım etti. fakat kullanılan aletler, teşhis için pek de yeterli değildi.
uçaklar o mevsimde bölgeye inemediğinden, abd hükümeti tarafından, askeri araçla havadan yardım gönderilmesi kararlaştırıldı. tedavi için gereken malzemeler bu şekilde kendisine ulaştırıldı.
uydu bağlantısı aracılığıyla doktorlarla haberleşen nielsen, kendine kemoterapi uygulamaya başladı. ancak aşırı soğuk nedeniyle tedavi olumsuz etkileniyordu. ekim ayında nielsen oradan alınarak amerika'ya getirildi. birçok ameliyat geçirdi, memesi alındı. ne yazık ki kanser 4 yıl sonra yeniden hayatına girdi ve metastaz yaptı. en sonunda bir beyin tümörü şeklinde geri dönen korkunç hastalık, 2009 yılında nielsen'in sonu oldu.
ice bound adlı 2003 tarihli film, nielsen'in gerçek hayat hikâyesini anlatıyor. ancak o sıralarda henüz hayatta olan nielsen, başroldeki ünlü aktris susan sarandon'ın kendisini canlandırma biçiminden pek de hoşlanmadığını ifade etmiş, filmde oldukça asık suratlı ve aksi şekilde betimlendiğini, oysa gerçekte son derece coşkulu ve mutlu olduğunu söylemişti.
devamını gör...
tehlikeli oyunlar
“düşüncelerimin acısına bazen ben de dayanamıyorum doktor. öyle yoğun geliyorlar ki, bir aralık durmazsam, bu şiddete katlanamam.”
devamını gör...
akineton
firavun akhenaton ile arasında bir türkü ilişki kuramadığım antiparkinson ilacı. çoğu zaman ekstrapiramidal yan etki oluşturan antipsikotiklerin bu etkilerini aza indirmek için reçete edilir.
devamını gör...
sürekli linç yiyen yazar
çünkü herkes mükemmel ama sen değilsin*.
linç, tartışma kültürünün olmadığı yerlerde görülür. cebinde kelimeleri olmayan insanlar, yukarıya çıkarlar ve kendilerini ilgili yazarın üstüne atarlar. neden ve niçin yaptıklarını kendilerinin de bildiğini sanmıyorum. çünkü o irade ve anlayışa sahip olsalardı, görüş ne olursa olsun saldırmamayı bilirlerdi.
insanlar konuşa konuşa efendim... aşağılamak ve ötekileştirmek insana yakışmaz. buna maruz kalan yazar ise içselleştirmesin, kendine acı çektirmesin. vardır her ortamda öyle insanlar. çeşitlilik olmasa, yanlışı görmesek, doğruyu nasıl ayırt edebiliriz ki? varsın birileri linç etsin, diğerleri de bunu göğüslesin. öldürmeyen acı güçlendirir, acı yok rocky*.
linç, tartışma kültürünün olmadığı yerlerde görülür. cebinde kelimeleri olmayan insanlar, yukarıya çıkarlar ve kendilerini ilgili yazarın üstüne atarlar. neden ve niçin yaptıklarını kendilerinin de bildiğini sanmıyorum. çünkü o irade ve anlayışa sahip olsalardı, görüş ne olursa olsun saldırmamayı bilirlerdi.
insanlar konuşa konuşa efendim... aşağılamak ve ötekileştirmek insana yakışmaz. buna maruz kalan yazar ise içselleştirmesin, kendine acı çektirmesin. vardır her ortamda öyle insanlar. çeşitlilik olmasa, yanlışı görmesek, doğruyu nasıl ayırt edebiliriz ki? varsın birileri linç etsin, diğerleri de bunu göğüslesin. öldürmeyen acı güçlendirir, acı yok rocky*.
devamını gör...