zaman tüneli

yaşadığı yerde ve zamanda savaşarak büyüyen insanların aksine kendisi daha bir şey yapmamış bir gencin hikayesini izliyoruz.

gencimiz kralın yeğenidir ve tahtında tek varisidir ama bir şeyler yapmaya ihtiyacı vardır. annesi büyücü olan çocuk dayısının yanına gittiğinde yemek yiyip eğlenirken atının üstünde heybetli bir şövalye kendisi ile kapışacak ama şartlarını kabul ederek kapışacak olan birine ihtiyacı olduğunu söyler. şartlar ise kendisi ile kapışırken kanını akıtacak biri bir yıl sonra kendisini bulmaya gelecek ve aynı şekilde yara almayı kabul edecek biri olmalıdır.

genç öne atılıp şövalyenin kellesini kafasından ayırır ama işin tuhaf yanı şövalye kafasını kesmesi için ona sunar resmen. genç bunu yaptıktan sonra şövalye yerden kafasını alıp kalkıp gider ve sözünü tutmasını beklemeye geçer. zaman geçip gitmesi gerektiğinde ise genç gitmek zorunda kalır çünkü sözünü tutmazsa bir değeri kalmayacaktır kimsenin gözünde. yola çıktığında başta normal bir yol olsa da yaklaştıkça işler tuhaflaşır. genç adama bir çocuk denk gelir onu yönlendirdiği yerde ise iki kadın ile birlikte onu soyup elinden baltayı alıp gider çocuk ama daha sonra balta bir şekilde genç adamın eline geri gelir hatta atı da gelir ama o durumdan kurtulması kolay olmuyor. çocuk ve kadınlar onu bağlayıp kaçıp gitmişti. adam yerde kalan kılıcı ile iplerini kesip kurtulduktan sonra varacağı yere gitmeye devam etti. aç bir şekilde günler geçtikten sonra bir kulübeye denk gelip geceyi orada geçirirken bir kız gelip onu uyandırır ve kafasının suyun altında olduğunu söyler. genç adam her ne kadar kafan yerinde dese de kız ısrar edince suya girip ararken bir kafatası bulup kulübeye getirdiğinde kızın iskeletinin yatakta olduğunu görür. hayaller gördüğünü düşünse de bu tuhaf işi bir şekilde halledip kafayı vücudun yerine koyar tabii kız kendi hikayesini anlatmıştı. kafasını bir şövalye koparmıştı öncesinde ise kendisine tecavüz etmiş tabii. oradan ayrıldıktan sonra bir zor bir halde kendilerini bulup bir kaç gün misafir eden insanlara denk gelir. her ne kadar kendilerine iyi davransalar da bir süre sonra kendisinin oyalandığı hissine kapılıp zamanının az kaldığını da anlayınca oradan ayrılıp yeşil şövalyeyi bulur. kafasını kesmesi için önünde eğilir ama cesaret edip kestiremez ve kaçıp evine döner ya da o öyle görür kötü bir hayat yaşadığını bir hayal şeklinde görüp tekrar yeşil şövalyenin baltasının altındaki konumuna geri döner. kafasını kesmesi için artık hazır olduğunda ise şövalye onu bağışlar.

film görsel anlamda güzel olsa da ben neden o oldu ya da burada neden şu oldu diye diye izledim. filmin başında şövalyenin şartları apaçık ortadayken ve adam kafasını ortaya koyarken neden öne atılıp adamın kafasını kesersin. yani acaba çeviri hatası mı bilmiyorum ama kanımı akıtan kişi kazanmış olur diyor ama genç öne atılıp kafasını kesiyor. ulan salak küçük bir kesikle de kanı akmaz mı. ya ben filmi anlamadım ya da başrol gerçekten orijinal bir salak ki orada bir çok savaşçı insan varken bom boş biri öne atılıyor. tamam annesi büyü yaptıktan sonra şövalye geliyor ama kafasını kesmeseydin o kadar saçma sapan ölümden korkmana da gerek kalmazdı sözümü tutamazsam ne olur demene de gerek kalmazdı. sanırım ben gerçekten filmi anlamadım başka türlü bu kadar saçma sonuçlar doğmaması lazım.