41.
mutluluğun tanımını en iyi yapmış şairimizdir kendisi.
ve mutluluk bir kibrit çöpü.
artık ne kadar yanarsa...
ve mutluluk bir kibrit çöpü.
artık ne kadar yanarsa...
devamını gör...
42.
"edip şiiri bozarken şiir edip’i düzeltmiştir."
cemal süreya
cemal süreya'dan edip cansever tasviri.
cemal süreya
cemal süreya'dan edip cansever tasviri.
devamını gör...
43.
hiç böyle ısınmamıştım;
daldaki vişneye,
vitrindeki aydınlığa,
salça kokusuna mutfağımın,
akan dereye, uçan buluta,
hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya.
daldaki vişneye,
vitrindeki aydınlığa,
salça kokusuna mutfağımın,
akan dereye, uçan buluta,
hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya.
devamını gör...
44.
edebiyat diasporasının avangart ismidir, akabinde de küçük iskender gelir zannımca. tek başına ikinci, üçüncü ve hatta beşinci yeni bile olabilmeye muktedirdir. hiç unutmam merhum arkadaşım ve meslektaşım küçük iskender'in bir röportajını. kitaplarla dolu bir odada büyüyen bir insan iskender. babası emekçi komünist bir ressam. şiirler en nadide arkadaşları. tabi edip okuyor henüz yeni yeni filizlendiği zamanlarda. birden anlamsız buluyor bir şiirini edip'in ve kitabı duvara fırlatıyor. o şiir de edip cansever'in " phoen ix" şiiri. şiirde bir mısrada köpeklerden bahsediyor ve şöyle diyor: "kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam" sonra aradan birkaç gün geçtikten sonra trenle bir yolculuğa çıkıyor iskender ve bir köpek görüyor arazide. köpek alabildiğine ufka doğru manalı-manasız bakıyor, yalnızca bakıyor... o an edip cansever'in şiiri geliyor aklına ve eve vardığında kitabı alıp bağrına basıyor. en sevdiği şairdir iskender'in edip. sorarım sizlere, sevilmeyecek biri midir? ve şiirin tamamı da şöyledir:
ben orada, akşamına orospular dadanan
camlarında pis sinekler gezinen, ben orada
eskimiş bir tutuşla şarabını içiyor
kadınlarda ölüyor kadınsız bakışlarla
başıyla öne düşmüş yüreğiyle beraber
ya tanrıya inanır ya da isyana.
kimseye vermiyor ki acılardan artarsa
kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan
bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla
ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan
öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa
kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam.
orası bir ölümdür şarabımı doyuran
ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar
vaftizi gün ışığında bir garip protestan
tanrısıyla sevişir, herkes bilir sevişmeyi o kadar
kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum
yeniden doğmak için çıkardığım yangından
ben orada, akşamına orospular dadanan
camlarında pis sinekler gezinen, ben orada
eskimiş bir tutuşla şarabını içiyor
kadınlarda ölüyor kadınsız bakışlarla
başıyla öne düşmüş yüreğiyle beraber
ya tanrıya inanır ya da isyana.
kimseye vermiyor ki acılardan artarsa
kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan
bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla
ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan
öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa
kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam.
orası bir ölümdür şarabımı doyuran
ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar
vaftizi gün ışığında bir garip protestan
tanrısıyla sevişir, herkes bilir sevişmeyi o kadar
kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum
yeniden doğmak için çıkardığım yangından
devamını gör...
45.
edip cansever'i bir kere anlarsanız işiniz yaş demektir, artık hep anlayan-düşünen-sorgulayan biri olacaksınız demektir.
cansever hiçbir şairle kıyaslanamaz; o kendi başına bir edebiyat akımıdır. vesselam.
cansever hiçbir şairle kıyaslanamaz; o kendi başına bir edebiyat akımıdır. vesselam.
devamını gör...
46.
-masa da masaymış ha-
adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kâseye çiçekleri koydu
sütünü, yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini, çıkrık sesini
ekmeğin, havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu, kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı, gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu, uyanıklığını koydu
tokluğunu, açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı, durdu
adam ha babam koyuyordu...
(bkz: edip cansever)
t:93 yıl önce bugün, dünya'ya ölümsüzlüğü kanıtlamak için teşrif etmiş şairdir. şiirleri sonsuzluğa atılan en güzel imzadır.
tanım girmeden önce başlığa yazılanları bir tarayım dedim. "acaba hayatımın şiirini kendine düstur edinen var mı?" diye. yokmuş. şiir çok girift bir yapı. ikinci yeni şairleri de bu durumu destekliyor bana göre. bir halkiyatçı olarak görüş farklılıklarımız olsa da hepsine ayrı ayrı hayranım. en çok da edip cansever'e. 3 yıl önce bir doğum günümde yakın arkadaşlarım olan iki güzel kadın bana yerçekimli karanfil ve ben ruhi bey nasılım kitabını hediye etmişlerdi. o gün ve gece doğum günüm şiir şölenine dönmüştü. hayatımın en güzel günlerinden biriydi muhakkak. ayda bir şiir ve türkü gecemiz olurdu. kimi türkü söyler, kimi bağlamasını konuşturur, kimi de şiir okurdu. güzel günlerdi. dolu dolu geçti. geleyim asıl meseleye biraz uzattım affedin. ben o gecelerde hep -masa da masaymış ha- şiirini okurdum. bazıları anlardı beni, acı'yı birlikte sevmiştik onlarla. bazıları da "neden bu şiir" diye sorarlardı. "hayatımın gerçeğine dokunduğundan" derdim, uzatmazdım. 14 yaşındaydım bu şiirle tanıştığımda. biraz zor zamanlardı. 10 gün boyunca -uyanık kalabildiğim zamanlar tabii- sürekli okudum, dinledim. hayat ayaklarımın altından kayıp giderken bir şiire tutundum. vertigo atakları da edip cansever'e hayran oldu yani. o'nun imgesi, benim anlamım oldu. kimdi o adam ya da kadın? belki de cismani bir varlık değil. bir yaratıcı! verdikleriyle, aldıklarıyla anlatmaya çalıştığı neydi? amacı neydi ya da ne? şeklimi ceviz ağacından vermiş belli. bir "masa" bu kadar dayanaklı olabilir miydi? her neyse "ben bir ceviz ağacıydım*, yaşanmışlıklarla dolu bir evin sessizliğinde" o da bilmiyordu bu kadar dayanıklı bir masa olacağımı.* halbuki ezel ve ebed ellerinde...
iyi ki doğdun canım edip cansever.
adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kâseye çiçekleri koydu
sütünü, yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini, çıkrık sesini
ekmeğin, havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu, kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı, gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu, uyanıklığını koydu
tokluğunu, açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı, durdu
adam ha babam koyuyordu...
(bkz: edip cansever)
t:93 yıl önce bugün, dünya'ya ölümsüzlüğü kanıtlamak için teşrif etmiş şairdir. şiirleri sonsuzluğa atılan en güzel imzadır.
tanım girmeden önce başlığa yazılanları bir tarayım dedim. "acaba hayatımın şiirini kendine düstur edinen var mı?" diye. yokmuş. şiir çok girift bir yapı. ikinci yeni şairleri de bu durumu destekliyor bana göre. bir halkiyatçı olarak görüş farklılıklarımız olsa da hepsine ayrı ayrı hayranım. en çok da edip cansever'e. 3 yıl önce bir doğum günümde yakın arkadaşlarım olan iki güzel kadın bana yerçekimli karanfil ve ben ruhi bey nasılım kitabını hediye etmişlerdi. o gün ve gece doğum günüm şiir şölenine dönmüştü. hayatımın en güzel günlerinden biriydi muhakkak. ayda bir şiir ve türkü gecemiz olurdu. kimi türkü söyler, kimi bağlamasını konuşturur, kimi de şiir okurdu. güzel günlerdi. dolu dolu geçti. geleyim asıl meseleye biraz uzattım affedin. ben o gecelerde hep -masa da masaymış ha- şiirini okurdum. bazıları anlardı beni, acı'yı birlikte sevmiştik onlarla. bazıları da "neden bu şiir" diye sorarlardı. "hayatımın gerçeğine dokunduğundan" derdim, uzatmazdım. 14 yaşındaydım bu şiirle tanıştığımda. biraz zor zamanlardı. 10 gün boyunca -uyanık kalabildiğim zamanlar tabii- sürekli okudum, dinledim. hayat ayaklarımın altından kayıp giderken bir şiire tutundum. vertigo atakları da edip cansever'e hayran oldu yani. o'nun imgesi, benim anlamım oldu. kimdi o adam ya da kadın? belki de cismani bir varlık değil. bir yaratıcı! verdikleriyle, aldıklarıyla anlatmaya çalıştığı neydi? amacı neydi ya da ne? şeklimi ceviz ağacından vermiş belli. bir "masa" bu kadar dayanaklı olabilir miydi? her neyse "ben bir ceviz ağacıydım*, yaşanmışlıklarla dolu bir evin sessizliğinde" o da bilmiyordu bu kadar dayanıklı bir masa olacağımı.* halbuki ezel ve ebed ellerinde...
iyi ki doğdun canım edip cansever.
devamını gör...
47.
türk edebiyatında dizeleri en iyi felsefi duyuma sahip şair.
"ımgesiyim ölümün..."
"ımgesiyim ölümün..."
devamını gör...
48.
"ve işte bir dip balığı su boşluğunda
çırparaktan yüzgeçlerini
hiç kimseye uymayan bir mevsim öneriyor."
çırparaktan yüzgeçlerini
hiç kimseye uymayan bir mevsim öneriyor."
devamını gör...
49.
rengini dünyaya ilk defa sunan
adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
sevgilim
bana 'sen bir şairsin' dediğin zaman.
yalnız sana yazıyorum bu şiiri
istersen bir şiir gibi okuma
çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
soğuklar başlayınca havalanıp
millerce yol katettikten sonra
güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.
ve yazmış olacağım bir de
her dönemde her çağda
sevdanın kendine özgü diliyle.
muhteşem dizelerinin sahibidir.
devamını gör...
50.
korkmuyorum artık solmaktan
solmaktan ve solgunluktan
gelmişim nerelerden böyle
kurumuş bir dere yatağı gibi
ya da pek kurumamış da
baygın, hasta ya da cançekişen
çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
yorgun düşerek taşımaktan
ve ne çıkar ayırmasam kendimi
suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.
koylardan
kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
ayırmasam kendimi
diyorum ayırmasam
köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
içindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
cepleri yüreği cepleri
ayırmasam da ben
kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
bu kımıltısız gövde
görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
o müthiş öğle sıcağında
pencerenin önünde örgü ören birinin
- örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
görülmediği gibi
ama var mıydı sanki görülmek isteyen
var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden. insanın başını döndürür, aynamız mı acaba dediğimdir.
solmaktan ve solgunluktan
gelmişim nerelerden böyle
kurumuş bir dere yatağı gibi
ya da pek kurumamış da
baygın, hasta ya da cançekişen
çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
yorgun düşerek taşımaktan
ve ne çıkar ayırmasam kendimi
suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.
koylardan
kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
ayırmasam kendimi
diyorum ayırmasam
köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
içindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
cepleri yüreği cepleri
ayırmasam da ben
kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
bu kımıltısız gövde
görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
o müthiş öğle sıcağında
pencerenin önünde örgü ören birinin
- örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
görülmediği gibi
ama var mıydı sanki görülmek isteyen
var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden. insanın başını döndürür, aynamız mı acaba dediğimdir.
devamını gör...
51.
“kuş olsun, insan olsun.
yalnızlık sevmeyi bilmeyenlerin icadı.”
yalnızlık sevmeyi bilmeyenlerin icadı.”
devamını gör...
52.
"ben sanki bir gazetenin hiç okunmayan yerlerindeyim"
"kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum, yeniden doğmak için çıkardığım yangından."
"bir bakın, uyanıp kalkınca çocuk olmalarım var benim."
"gitsem de her yerde biraz vardır. hatırda zamansız bir plak. bir otel kapısı, biraz istasyon. vardır o seninle birlikte olmak. buluşur çok uzaktan ellerimiz. ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak."
"unutulmuş gibiyim ben. ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir. bilmem ki nasıl anlatmalı? yalnız bile değilim."
güzel adamdır edip cansever.
"kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum, yeniden doğmak için çıkardığım yangından."
"bir bakın, uyanıp kalkınca çocuk olmalarım var benim."
"gitsem de her yerde biraz vardır. hatırda zamansız bir plak. bir otel kapısı, biraz istasyon. vardır o seninle birlikte olmak. buluşur çok uzaktan ellerimiz. ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak."
"unutulmuş gibiyim ben. ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir. bilmem ki nasıl anlatmalı? yalnız bile değilim."
güzel adamdır edip cansever.
devamını gör...
53.
başım dönüyor ikimizden
çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
ön dişleriyle belli belirsiz
bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan
çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz
evet mi hayır mı pek anlamadan.
ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız
bir tayın dişinde ince taflan
az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının
yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından
dönüp iç çekmesine gece kuşlarının.
sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan
süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.
muhteşem dizelerin sahibidir.
devamını gör...
54.
dam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kaseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı durdu
adam ha babam koyuyordu.
muhteşem dizelerin sahibidir.
devamını gör...
55.
adam hayatını koymuş masaya, her okuduğumda yaşamımı sorguladığım, tercihlerim, kararlarım, doğru ya da yanlışlarım bir koyalım masaya hangisi ağır gelecek.
adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kâseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı durdu
adam ha babam koyuyordu.
edip cansever
adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kâseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı durdu
adam ha babam koyuyordu.
edip cansever
devamını gör...
56.
cumhuriyet dönemi ve ikinci yeni akımının öncü şairlerindendir. yalnız kalmış bireyin şehir yaşamına olan yabancılığını konu edinmiştir. sosyal kurallar içinde bunalan bireyi, zengin bir imgesel anlatımla yazıya dökmüştür. şiirlerinde öyküleyici ve betimleyici anlatıma, diyaloğa, dramaya önem vermiştir.
devamını gör...
57.
küçük iskender' in anlattığına göre, tanışmayı çok istediği, tam tanışacakları gün, üstelik iskender' in doğum günü olan 28 mayıs' ta hayatını kaybeden ikinci yenici türk şair.
yerçekimli karanfil.
ben ruhi bey, nasılım?
en bilindik kitapları, masa şiiri, en meşhur şiiridir.
yerçekimli karanfil.
ben ruhi bey, nasılım?
en bilindik kitapları, masa şiiri, en meşhur şiiridir.
devamını gör...
58.
bu aralar ellerim hep üşür benim... doktor kansızlık der, ben sensizlik derim.
edip cansever
edip cansever
devamını gör...
59.
seni sevmek intihar da
sevmemek ihtimal bile değil.
edip cansever.
devamını gör...
60.
ömer edip cansever 8 ağustos 1928 istanbul doğumludur. dört kardeşten üçüncüsü olarak doğmuştur. ortaokul ve liseyi istanbul erkek lisesi'nde tamamlamıştır.
şiir yazma hevesi istanbul erkek lisesi'nde başlamıştır. ilerleyen yaşlarında marksizm ve sol düşünce ile tanışmıştır. türkiye işçi partisi'ne üye olmuş sonradan politikadan anlamadığını düşünerek partiden çıkmıştır. yerçekimli karanfil en bilinen şiir kitaplarından biridir; özgün oluşu daha çok sevilmesine neden olmuştur.
edip cansever, ikinci yeni'nin şairlerindendir, ayrıca ölmeme günü'nde başı çeken şairlerden biridir. tomris uyar'a deli gibi aşık olmuştur... edip cansever, cemal süreya'ya göre fazla şiirden ölmüştür.
bugün edip cansever'in ölüm yıldönümü. o öleli otuz altı sene oluyor. kendisi geçirdiği beyin kanaması yüzünden ameliyata alınmış ama kurtulamamıştır ve elli yedi yaşında ölmüştür... bize de rahmetle anmak düşer.
biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
oysaki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o başkası yok mu bir yanındakine veriyor
derken karanfil elden ele.
görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk birleşiyoruz sessizce.
şiir yazma hevesi istanbul erkek lisesi'nde başlamıştır. ilerleyen yaşlarında marksizm ve sol düşünce ile tanışmıştır. türkiye işçi partisi'ne üye olmuş sonradan politikadan anlamadığını düşünerek partiden çıkmıştır. yerçekimli karanfil en bilinen şiir kitaplarından biridir; özgün oluşu daha çok sevilmesine neden olmuştur.
edip cansever, ikinci yeni'nin şairlerindendir, ayrıca ölmeme günü'nde başı çeken şairlerden biridir. tomris uyar'a deli gibi aşık olmuştur... edip cansever, cemal süreya'ya göre fazla şiirden ölmüştür.
bugün edip cansever'in ölüm yıldönümü. o öleli otuz altı sene oluyor. kendisi geçirdiği beyin kanaması yüzünden ameliyata alınmış ama kurtulamamıştır ve elli yedi yaşında ölmüştür... bize de rahmetle anmak düşer.
biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
oysaki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o başkası yok mu bir yanındakine veriyor
derken karanfil elden ele.
görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk birleşiyoruz sessizce.
devamını gör...
"edip cansever" ile benzer başlıklar
cansever
6