geceye nazım hikmet'ten bir şiir bırak
başlık "1barfilozofu" tarafından 22.11.2020 21:53 tarihinde açılmıştır.
121.
sen buradasın henri martin
türkülerle ve bayraklarla karşıladık seni
arkamızda bütün berlin
türkülerimiz gençliğin türküsüydü
yaşamın türküsü
barışın türküsü
alnına çizgi, saçına ak düşmemişlerin türküsü.
türkülerle ve bayraklarla karşıladık seni
arkamızda bütün berlin
türkülerimiz gençliğin türküsüydü
yaşamın türküsü
barışın türküsü
alnına çizgi, saçına ak düşmemişlerin türküsü.
devamını gör...
122.
onlar ümidin düşmanıdır sevgilim
akar suyun
meyve çağında ağacın
serpilip gelişen hayatın düşmanı
bursada havlucu receb’e
karabük fabrikasında tesviyeci hasan’a düşman
fakir köylü hatçe kadına
ırgat süleymana düşman
sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman
vatan ki bu insanların evidir, sevgilim onlar vatana düşman..
çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına
çürüyen diş, dökülen et
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler
ve elbette ki sevgilim elbet
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet!
akar suyun
meyve çağında ağacın
serpilip gelişen hayatın düşmanı
bursada havlucu receb’e
karabük fabrikasında tesviyeci hasan’a düşman
fakir köylü hatçe kadına
ırgat süleymana düşman
sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman
vatan ki bu insanların evidir, sevgilim onlar vatana düşman..
çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına
çürüyen diş, dökülen et
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler
ve elbette ki sevgilim elbet
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet!
devamını gör...
123.
karımın istanbul’dan yazdığı mektup
canım,
uzandığım yerde yazıyorum.
yorgunum pek.
aynada yüzümü gördüm, adeta yeşil.
havalar soğuk, yaz gelmeyecek.
haftada otuz liralık odun lazım,
başa çıkılır gibi değil.
sofada demin iş görürken,
battaniyemi aldım sırtıma.
camlar çerçeveler kırık, kapılar
kapanmıyor,
burda barınmamız imkansız artık,
taşınmalı!
ev yıkılacak üstümüze.
kiralarsa pahalımı pahalı.
sana bunları ne diye anlatırım?
üzüleceksin.
derdimi kime dökeyim?
kusura bakma.
ısınsa, iyice ısınsa ortalık ama,
hele geceler.
bıktım usandım üşümekten.
rüyalarımda afrika’ya gidiyorum.
cezayir’deydim bir sefer.
sıcaktı.
alnımı bir kurşun deldi,
bütün kanım aktı,
ama ölmedim.
bana bir hal geldi.
çok ihtiyarladığımı hissediyorum.
halbuki biliyorsun,
henüz kırkıma basmadım.
çok ihtiyarladığımı hissediyorum,
söylüyorumda,
söyleyince kızıyorlar,
konferans dinliyorum herkesden.
her neyse bu bahsi kapat.
paraguay halk türkülerini çaldı radyo.
bunlar dikenli bir yaprağın üzerine
aşkla, güneşle, insan teriyle yazılmış.
acıda, umutluda…
bayıldım paraguay türkülerine.
adviye’den mektup aldım.
beni çok göresi gelmiş,
hiç unutamıyormuş….
şaştımda kaldım.
yıllardır,
sen memleketten gittin gideli,
ne kapımı çaldı,
ne bir haber yolladı hatta.
hatta sokakta karşılaştık.
bir bayram sabahı,
başını çevirip geçti.
en yakın arkadaştık!
ama arkadaşlık ağaca benzer,
kurudumu,
yeşermez artık.
ben cevap yazmadım.
neye yarar?
evime bile gelse şimdi,
söyleyecek lakırdım yok.
düşmanlığımda yok elbet.
otursun güle güle,
zengin bir koca bulmuş
hastalıklı bir şeymiş adam
manyağın biri.
halbuki adviye ne canlı kadındır.
gidip baktım oğlumuza,
pembe, kumral, uyuyor mışıl mışıl.
yorganı açılmış, örttüm.
bir kara haberde verdi bu akşam radyo;
iren jolio küri ölmüş.
yıllar var
bir kitap okudumdu
ölenin anısı üstüne yazılmış.
bir yerinde iki kız çocuğundan bahseder.
-satırlar gözümün önüne geldi-
sarışın iki yunan heykeli gibi der.
işte bu çocuklardan biri öldü.
bilmem ki nasıl anlatsam,
büyük bilgin, büyük adam,
ama şimdi lösemiden ölen
o sarışın kız çocuğuda.
bu ölüm bana çok dokundu.
iren jolio küri için
ağladım bu akşam.
ne tuhaf,
iren deselerdi, iren
öldüğün zaman
deselerdi,
istanbul’lu bir kadın
hemde hiç tanımadığın,
ağlayacak arkandan, deselerdi
şaşardı.
kocası geldi aklıma,
bir mektup yazsam,
başsağlığı dilesem
diye düşündüm.
adresini bilmiyorum ama
paris, frederik jolio küri desem
gidermiydi?
birde fransız yazarı öldü.
gazetede okudum.
adını bile duymamışsındır.
çok ihtiyardı zaten,
üstelikte egoist,
sinik,
cenabet herifin biri.
herşeyle alay etmiş ömrü boyunca.
hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevmemiş,
bir köpeklerle kedileri,
ama yalnız kendininkileri.
mülakat vermiş ölmeden bir kaç gün önce.
ölümü alaya alıyor aklınca.
ama belli dehşetlide korkuyor.
resmide var.
büyükannemizi erkek yap,
tepesine bir takke koy,
işte herif.
korkunç bir yalnızlık içinde
sıska bir ihtiyar.
o’nada acıdım
belki büyükannemize benzediğinden,
belkide yalnızlığına.
acıdım.
aynı acıma değil elbet.
acıyorsun iren küri’ye,
çocuklarını düşünüyorsun, kocasını,
ama daha çok dünyaya acıyorsun,
büyük bir insan öldü diye.
sana bir müjdem var;
okumayı öğreniyor tembel oğlun.
epeyi söktü kerata;
tut, koş, kitap, kalem, çanta….
mükemmel değil mi?
her harfi birşeye benzetiyor;
a bir evmiş,
b göbekli bir adam,
t bir keser.
ödüm kopuyor tembel olacak diye.
hep o’na iş yaptırmak istiyorum.
kız olsaydı kolaydı.
kadınların her yaşta
her iş gelir elinden.
ama beş yaşında bir oğlan,
ne becerebilir?
ah bir ısınsa havalar…
ısınacak.
uzadıkça uzadı mektubum.
kendine iyi bak,
bana hemen cevap ver.
beni unutma.
bana hemen cevap ver,
akıllıdır münevver,
nasıl olsa ne yapıp eder,
falan filan diye kendini avutma.
sensiz perişanım,
beni unutma.
kendine iyi bak.
gözlerinden öperim canım.
güzel geceler.
kendine iyi bak.
bana hemen cevap ver,
dertlerimi aklında tutma,
unut.
beni unutma…
nazım hikmet rankarimdan-mektup
devamını gör...
124.
"delikanlım!
iyi bak yıldızlara, onları belki bir daha göremezsin
belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin
delikanlım!
senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir.
delikanlım!
sen ki, ya bir köşe başında kan sızarak kaşından gebereceksin, ya da bir darağacında can vereceksin.
iyi bak yıldızlara onları göremezsin bir daha
delikanlım!
belki beni anladın, belki anlamadın. kesiyorum sözümü.
sevmek mükemmel iş delikanlım. sev bakalım
mademki kafanda ışıklı bir gece var, benden izin sana, sev sevebildiğin kadar."
ayrıca deniz gezmiş'in takıntılı bir şekilde sevdiği kendini o delikanlı yerine koyduğu şiirdir.
iyi bak yıldızlara, onları belki bir daha göremezsin
belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin
delikanlım!
senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir.
delikanlım!
sen ki, ya bir köşe başında kan sızarak kaşından gebereceksin, ya da bir darağacında can vereceksin.
iyi bak yıldızlara onları göremezsin bir daha
delikanlım!
belki beni anladın, belki anlamadın. kesiyorum sözümü.
sevmek mükemmel iş delikanlım. sev bakalım
mademki kafanda ışıklı bir gece var, benden izin sana, sev sevebildiğin kadar."
ayrıca deniz gezmiş'in takıntılı bir şekilde sevdiği kendini o delikanlı yerine koyduğu şiirdir.
devamını gör...
125.
herkes kendi payına ölür.
devamını gör...
126.
bulut mu olsam
'denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
ne o, ne o, ne o.
deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.'
dedi nazım, nasıl da manidar.
'denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
ne o, ne o, ne o.
deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.'
dedi nazım, nasıl da manidar.
devamını gör...
127.
bir hatıra
ikimiz yan yana ilerliyorduk
o gece ilk defa konuştum sizle
birbirimize çok sualler sorduk
asıl tanışırken gözlerimizle
sizde sır dolu bir güzellik vardı
iri gözleriniz ta ruhu sarardı
kalbimde yer tutan her şey karardı
bende bıraktığınız çok derin izle..
ikimiz yan yana ilerliyorduk
o gece ilk defa konuştum sizle
birbirimize çok sualler sorduk
asıl tanışırken gözlerimizle
sizde sır dolu bir güzellik vardı
iri gözleriniz ta ruhu sarardı
kalbimde yer tutan her şey karardı
bende bıraktığınız çok derin izle..
devamını gör...
128.
tahirle zühre meselesi
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.
meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.
meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
devamını gör...
129.
ben
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
ıyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni gorebilesin
fedakarliğimi anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum
yaşiyorum yanında senin.
sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacagız.
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
ıyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni gorebilesin
fedakarliğimi anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum
yaşiyorum yanında senin.
sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacagız.
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
devamını gör...
130.
"seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak"
sema moritz'in "nâzım'a armağan" oyunundaki performansı için
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak"
sema moritz'in "nâzım'a armağan" oyunundaki performansı için
devamını gör...
131.
"antep sıcak,
antep çetin yerdir.
antepliler silâhşor olur.
antepliler yiğit kişilerdir.
karayılan
karayılan olmazdan önce
antep köylüklerinde ırgattı.
belki rahatsızdı, belki rahattı,
bunu düşünmeğe vakit bırakmıyordular,
yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur,
onun atı, silâhı, toprağı yoktu.
boynu yine böyle çöp gibi ince
ve böyle kocaman kafalıydı
karayılan
karayılan olmazdan önce.
düşman antep'e girince
antepliler onu
korkusunu saklayan
bir fıstık ağacından
alıp indirdiler.
altına bir at çekip
eline bir mavzer
verdiler.
antep çetin yerdir.
kırmızı kayalarda
yeşil kertenkeleler.
sıcak bulutlar dolaşır havada
ileri geri...
düşman tutmuştu tepeleri,
düşmanın topu vardı.
antepliler düz ovada
sıkışmışlardı.
düşman şarapnel döküyordu,
toprağı kökünden söküyordu.
düşman tutmuştu tepeleri.
akan : antep'in kanıydı.
düz ovada bir gül fidanıydı
karayılan'ın
karayılan olmazdan önceki siperi.
bu fidan öyle küçük,
korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun,
namlıya tek fişek sürmeden
yatıyordu yüzükoyun.
antep sıcak,
antep çetin yerdir.
antepliler silâhşor olur.
antepliler yiğit kişilerdir.
fakat düşmanın topu vardı.
ve ne çare, kader,
düz ovayı antepliler
düşmana bırakacaklardı.
«karayılan» olmazdan önce
umurunda değildi karayılan'ın
kıyamete dek düşmana verseler antep'i.
çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.
yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
siperi bir gül fidanıydı onun,
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun
ak bir taşın ardından
kara bir yılan
çıkardı kafasını.
derisi ışıl ışıl,
gözleri ateşten al,
dili çataldı.
birden bir kurşun gelip
kafasını aldı.
hayvan devrildi kaldı.
karayılan
karayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini .
«ibret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»
ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı anteplileri,
seğirttiler peşince.
düşmanı tepelerde yediler.
ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olana :
karayılan dediler.
«karayılan der ki : harbe oturak,
kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür...»
ve biz de bunu böylece duyduk
ve çetesinin başında yıllarca nâmı yürüyen
karayılan'ı
ve anteplileri
ve antep'i
aynen duyup işittiğimiz gibi
destânımızın birinci bâbına koyduk."
her okuduğumda tüylerimi diken diken eden kurtuluş savaşı destanı'nda en sevdiğim kısımdır.
antep çetin yerdir.
antepliler silâhşor olur.
antepliler yiğit kişilerdir.
karayılan
karayılan olmazdan önce
antep köylüklerinde ırgattı.
belki rahatsızdı, belki rahattı,
bunu düşünmeğe vakit bırakmıyordular,
yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur,
onun atı, silâhı, toprağı yoktu.
boynu yine böyle çöp gibi ince
ve böyle kocaman kafalıydı
karayılan
karayılan olmazdan önce.
düşman antep'e girince
antepliler onu
korkusunu saklayan
bir fıstık ağacından
alıp indirdiler.
altına bir at çekip
eline bir mavzer
verdiler.
antep çetin yerdir.
kırmızı kayalarda
yeşil kertenkeleler.
sıcak bulutlar dolaşır havada
ileri geri...
düşman tutmuştu tepeleri,
düşmanın topu vardı.
antepliler düz ovada
sıkışmışlardı.
düşman şarapnel döküyordu,
toprağı kökünden söküyordu.
düşman tutmuştu tepeleri.
akan : antep'in kanıydı.
düz ovada bir gül fidanıydı
karayılan'ın
karayılan olmazdan önceki siperi.
bu fidan öyle küçük,
korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun,
namlıya tek fişek sürmeden
yatıyordu yüzükoyun.
antep sıcak,
antep çetin yerdir.
antepliler silâhşor olur.
antepliler yiğit kişilerdir.
fakat düşmanın topu vardı.
ve ne çare, kader,
düz ovayı antepliler
düşmana bırakacaklardı.
«karayılan» olmazdan önce
umurunda değildi karayılan'ın
kıyamete dek düşmana verseler antep'i.
çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.
yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
siperi bir gül fidanıydı onun,
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun
ak bir taşın ardından
kara bir yılan
çıkardı kafasını.
derisi ışıl ışıl,
gözleri ateşten al,
dili çataldı.
birden bir kurşun gelip
kafasını aldı.
hayvan devrildi kaldı.
karayılan
karayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini .
«ibret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»
ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı anteplileri,
seğirttiler peşince.
düşmanı tepelerde yediler.
ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olana :
karayılan dediler.
«karayılan der ki : harbe oturak,
kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür...»
ve biz de bunu böylece duyduk
ve çetesinin başında yıllarca nâmı yürüyen
karayılan'ı
ve anteplileri
ve antep'i
aynen duyup işittiğimiz gibi
destânımızın birinci bâbına koyduk."
her okuduğumda tüylerimi diken diken eden kurtuluş savaşı destanı'nda en sevdiğim kısımdır.
devamını gör...
132.
seni düşünmek
güzel şey
ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
dünyanın en güzel şarkısını dinlemek gibi bir şey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum
güzel şey
ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
dünyanın en güzel şarkısını dinlemek gibi bir şey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum
devamını gör...
133.
yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
hem de o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
ınsanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, artık o beyaz masadan hiç kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
orda daha ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki de yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
biz yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
ınsanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ ölü bir bulut
yahut bir buz yığını gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden acısı çekilecek bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
yaşadım...
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
hem de o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
ınsanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, artık o beyaz masadan hiç kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
orda daha ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki de yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
biz yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
ınsanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ ölü bir bulut
yahut bir buz yığını gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden acısı çekilecek bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
yaşadım...
devamını gör...
134.
"güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde
iyi ki geçtin dünyadan
sahi ya doğmasaydın?"
iyi ki geçtin dünyadan
sahi ya doğmasaydın?"
devamını gör...
135.
sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin,
sen ülkemin yaz geceleri gibisin .
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında,
beni unutma.
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin.
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin,
ve güzel kal!
(bkz: aşk mönüsü)
sen ülkemin yaz geceleri gibisin .
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında,
beni unutma.
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin.
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin,
ve güzel kal!
(bkz: aşk mönüsü)
devamını gör...
136.
günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
günü gelir sualiniz sorulur :
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
günü gelir hesabınız görülür.
günü gelir sualiniz sorulur :
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
devamını gör...
137.
tanıdık gelecek...
nazım hikmet ran - bu vatana nasıl kıydılar
insan olan vatanını satar mı?
suyun içip ekmeğini yediniz.
dünyada vatandan aziz şey var mı?
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : "buyur..." dediler.
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
oturmuş göğsüne teksaslı çavuş.
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
günü gelir sualiniz sorulur :
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
geldi, değil mi..*
nazım hikmet ran - bu vatana nasıl kıydılar
insan olan vatanını satar mı?
suyun içip ekmeğini yediniz.
dünyada vatandan aziz şey var mı?
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : "buyur..." dediler.
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
oturmuş göğsüne teksaslı çavuş.
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
günü gelir sualiniz sorulur :
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
geldi, değil mi..*
devamını gör...
138.
düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
devamını gör...
139.
“seviyorum seni
denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
istanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
seviyorum seni
yaşıyoruz çok şükür!’ der gibi.”
seviyorum seni.
devamını gör...
140.
sen yoktun
ellerimle dokundum sana,
ellerim yüzümdeydi.
ellerimle dokundum sana,
ellerim yüzümdeydi.
devamını gör...
"geceye nazım hikmet'ten bir şiir bırak" ile benzer başlıklar
nazım hikmet ran
373