1.
türklerin tarihi boyunca olan bir şeydir aksi halde göktürk alfabesini kullanırdık.
reform hareketleri ile atağa kalkan avrupa, bizim kalem işcileri ac kalmasın diye matbaayı bizden 200 yıl evvel kullanmaya baslamıs ardından sanayi devrimini de bizden önce yapınca almış basını gitmiştir bu durumda bizim için geriye tek kalan onların kaynaklarından faydalanmak için ortak bir alfabeye geçmekti ve yapılması gereken bu hareket geç kalınmıs olsa bile yapıldı hepsinden önce şok edici bilgi olarak söylemek gerekirse abdülhamit zamanında da böyle bir düşünce olmuştu! eğer bu devrimi abdulhamit yapmış olsa acaba yine "bla bla bla" diyenler olacak mıydı merak ediyorum.
reform hareketleri ile atağa kalkan avrupa, bizim kalem işcileri ac kalmasın diye matbaayı bizden 200 yıl evvel kullanmaya baslamıs ardından sanayi devrimini de bizden önce yapınca almış basını gitmiştir bu durumda bizim için geriye tek kalan onların kaynaklarından faydalanmak için ortak bir alfabeye geçmekti ve yapılması gereken bu hareket geç kalınmıs olsa bile yapıldı hepsinden önce şok edici bilgi olarak söylemek gerekirse abdülhamit zamanında da böyle bir düşünce olmuştu! eğer bu devrimi abdulhamit yapmış olsa acaba yine "bla bla bla" diyenler olacak mıydı merak ediyorum.
devamını gör...
2.
bir gecede cahil kaldığımız inkılaptır.
keşke arapçaya geçmek yerine göktürkçe de kalsaydık. cahil kaldık. göktürkçe okuyamıyoruz.
keşke arapçaya geçmek yerine göktürkçe de kalsaydık. cahil kaldık. göktürkçe okuyamıyoruz.
devamını gör...
3.
4.
saray çevresi tarafından 'bir gecede cahil kaldık' denilerek eleştirilen devrimdir.
devamını gör...
5.
genç türkiye cumhuriyeti'nde 1 kasım 1928'de gerçekleşen türk alfabesinin kabulü* ve ardından başlatılan okuma yazma seferberliğine verilen isim. atatürk devrimlerinin herhalde en önemlilerinden biridir. buna göre, türkçe'nin fonetiğine kesinlikle uymayan osmanlı alfabesinin* yerini özellikle kolay öğrenilebilecek bir çeşit latin alfabesi modifikasyonu* almıştır.
esasında alfabenin değiştirilmesi gerektiği meselesi çok daha önceden beri gündemdeydi. 19. yüzyılın osmanlı'sının çıkarabildiği yüksek zümre, osmanlı elitleri; halihazırda alfabe reformu üzerine kafa yoruyorlardı. fakat mevzubahis alfabe reformu; araya giren savaşlar, 19. yüzyılın sonlarının osmanlı'ya getirdiği siyasi hareketlilik ve özellikle dini çevrelerin alfabe değişikliğini bir "islami köklerden kopma" olarak değerlendirmesi sebepleriyle osmanlı zamanında gerçekleştirilememişti.
peki neden bir alfabe değişikliği yapılmak zorundaydı?
dedenizin mezar taşını okuyamayın diy... yok yok, tam aksine, insanlar okuyabilsin diye. kullanılan alfabe halkın diliyle o kadar alakasız ve öğrenmesi de o kadar zordu ki, zaten okuma yazmanın bu denli önemsenmediği bir toplumda kimsenin bu meşgalelerle uğraşmamasına sebep oluyordu. böylece devamlı süregelen bir cehalet kısır döngüsü yaratıyor, insanlar "okumak yerine karın doyuran şeylerle" ilgileniyorlardı.
1923'te cumhuriyet'in ilanı ile birlikte yapılan rejim değişikliği ve memleketin rotasını batıya çevirmesiyle birlikte devrim yolundaki gerekli zemin sağlanmış oldu. birbiri ardına yapılan modernist ve başarılı devrimler; zaten osmanlı zamanından beri alfabe ve dil reformlarını destekleyen yeni cumhuriyet elitlerinin yanında, kamuoyunun da desteğinin alınmasını sağladı. böylece devrimin önündeki en büyük olası sorun da çözülmüş oldu. artık yüzyıllarca bu toprakları tutsak etmiş cehalet esareti sonlandırılacak, türk toplumu da bilginin engin hazinesine muvaffak olabilecekti.
öncelikle bir dil komisyonu kuruldu. yalnızca türkiye'den de değil, bütün türk dünyasından dil bilimcilerin ve edebiyatçıların fikirleri alındı. çalışmalar tamamlandı, yeni türk alfabesi kararlaştırıldı. işbu giride ve zamanının devrimcileri tarafından ısrarla "latin alfabesi" yerine "türk alfabesi" ifadesinin kullanılması boşuna değildir. zira süreç ciddi bir modifikasyonu beraberinde getirmiştir. türkçe'nin ifadesine ve yazımına uygun olmayan harfler (örneğin q, w, x) dahil edilmemiş, gerekli durumlar için yeni harfler (ğ, ı, ş, büyük i) bizzat türetilmiş ya da hazırdaki özel harfler (ç, ö, ü) kullanılmıştır.
dil bilimcilerin aylar ve hatta yıllarla zaman biçtikleri devrime atatürk tarafından 3 ay zaman verilir. her ne yapılacaksa 3 ay içinde yapılmalı, bu denli kökten bir değişimin sebep olacağı sarsıntı olabildiğince çabuk atlatılmalıdır. nitekim öyle de olacaktır. önce kanunun çıkarılmasından hemen bir ay sonra, 1 aralık 1928'de her türlü gazete, dergi, ilan, afiş ve benzerinin yeni harflerle basılması emri verilir. 1 ocak 1929'dan itibaren ise kitaplar da bu emre dahil edilir. ayrıca bütün resmi dairelerin ve diğer kurum ve kuruluşların yapacakları bütün yazışmaları yeni alfabeyle yapmaları zorunlu tutulur.
hızlıca bir eğitim öğretim seferberliği başlatılır. atatürk memleketin her bir köşesini gezerek insanlara yeni alfabeyi tanıtır. zaten başöğretmen unvanını da faraziden değil, bizzat halkın öğretmeni olduğu için alacaktır.
o meşhur fotoğraf. atatürk diyar diyar gezip insanlara alfabeyi bizzat kendisi öğretiyor.
seferberlik atatürk'le de kalmayacak, açılan okuma yazma kursları ve hatta akşam okulları aracılığıyla cumhuriyetin idealist öğretmenleri tarafından devam ettirilecektir. bu sayede cumhuriyet kurulduğunda %5'leri bulmayan okuma yazma oranı, devrimin 10. yıl dönümünde %25'lere kadar gelmiş olacak ve o tarihten sonra da sürekli olarak, muhteşem bir ivmeyle artacaktır.
bugün hala daha birtakım çevrelerin eleştirisi altındaki harf devrimi; işte böylesine bir sürecin ürünü olarak, bir nebze de olsa eğitimli bir toplum olmamızın en büyük nedenidir. bugün harf devrimi'nin ve bizzat bizim alfabemizin, türk alfabesinin başarısı sayesinde okuyup yazabilen* insanlar, varsın durmaksızın yersinler onu. çünkü onun başarısı, cumhuriyetin çıkardığı ve birtakım insanlara rağmen çıkarmakta olduğu harikulade nesillerde saklıdır.
esasında alfabenin değiştirilmesi gerektiği meselesi çok daha önceden beri gündemdeydi. 19. yüzyılın osmanlı'sının çıkarabildiği yüksek zümre, osmanlı elitleri; halihazırda alfabe reformu üzerine kafa yoruyorlardı. fakat mevzubahis alfabe reformu; araya giren savaşlar, 19. yüzyılın sonlarının osmanlı'ya getirdiği siyasi hareketlilik ve özellikle dini çevrelerin alfabe değişikliğini bir "islami köklerden kopma" olarak değerlendirmesi sebepleriyle osmanlı zamanında gerçekleştirilememişti.
peki neden bir alfabe değişikliği yapılmak zorundaydı?
dedenizin mezar taşını okuyamayın diy... yok yok, tam aksine, insanlar okuyabilsin diye. kullanılan alfabe halkın diliyle o kadar alakasız ve öğrenmesi de o kadar zordu ki, zaten okuma yazmanın bu denli önemsenmediği bir toplumda kimsenin bu meşgalelerle uğraşmamasına sebep oluyordu. böylece devamlı süregelen bir cehalet kısır döngüsü yaratıyor, insanlar "okumak yerine karın doyuran şeylerle" ilgileniyorlardı.
1923'te cumhuriyet'in ilanı ile birlikte yapılan rejim değişikliği ve memleketin rotasını batıya çevirmesiyle birlikte devrim yolundaki gerekli zemin sağlanmış oldu. birbiri ardına yapılan modernist ve başarılı devrimler; zaten osmanlı zamanından beri alfabe ve dil reformlarını destekleyen yeni cumhuriyet elitlerinin yanında, kamuoyunun da desteğinin alınmasını sağladı. böylece devrimin önündeki en büyük olası sorun da çözülmüş oldu. artık yüzyıllarca bu toprakları tutsak etmiş cehalet esareti sonlandırılacak, türk toplumu da bilginin engin hazinesine muvaffak olabilecekti.
öncelikle bir dil komisyonu kuruldu. yalnızca türkiye'den de değil, bütün türk dünyasından dil bilimcilerin ve edebiyatçıların fikirleri alındı. çalışmalar tamamlandı, yeni türk alfabesi kararlaştırıldı. işbu giride ve zamanının devrimcileri tarafından ısrarla "latin alfabesi" yerine "türk alfabesi" ifadesinin kullanılması boşuna değildir. zira süreç ciddi bir modifikasyonu beraberinde getirmiştir. türkçe'nin ifadesine ve yazımına uygun olmayan harfler (örneğin q, w, x) dahil edilmemiş, gerekli durumlar için yeni harfler (ğ, ı, ş, büyük i) bizzat türetilmiş ya da hazırdaki özel harfler (ç, ö, ü) kullanılmıştır.
dil bilimcilerin aylar ve hatta yıllarla zaman biçtikleri devrime atatürk tarafından 3 ay zaman verilir. her ne yapılacaksa 3 ay içinde yapılmalı, bu denli kökten bir değişimin sebep olacağı sarsıntı olabildiğince çabuk atlatılmalıdır. nitekim öyle de olacaktır. önce kanunun çıkarılmasından hemen bir ay sonra, 1 aralık 1928'de her türlü gazete, dergi, ilan, afiş ve benzerinin yeni harflerle basılması emri verilir. 1 ocak 1929'dan itibaren ise kitaplar da bu emre dahil edilir. ayrıca bütün resmi dairelerin ve diğer kurum ve kuruluşların yapacakları bütün yazışmaları yeni alfabeyle yapmaları zorunlu tutulur.
hızlıca bir eğitim öğretim seferberliği başlatılır. atatürk memleketin her bir köşesini gezerek insanlara yeni alfabeyi tanıtır. zaten başöğretmen unvanını da faraziden değil, bizzat halkın öğretmeni olduğu için alacaktır.
o meşhur fotoğraf. atatürk diyar diyar gezip insanlara alfabeyi bizzat kendisi öğretiyor.
seferberlik atatürk'le de kalmayacak, açılan okuma yazma kursları ve hatta akşam okulları aracılığıyla cumhuriyetin idealist öğretmenleri tarafından devam ettirilecektir. bu sayede cumhuriyet kurulduğunda %5'leri bulmayan okuma yazma oranı, devrimin 10. yıl dönümünde %25'lere kadar gelmiş olacak ve o tarihten sonra da sürekli olarak, muhteşem bir ivmeyle artacaktır.
bugün hala daha birtakım çevrelerin eleştirisi altındaki harf devrimi; işte böylesine bir sürecin ürünü olarak, bir nebze de olsa eğitimli bir toplum olmamızın en büyük nedenidir. bugün harf devrimi'nin ve bizzat bizim alfabemizin, türk alfabesinin başarısı sayesinde okuyup yazabilen* insanlar, varsın durmaksızın yersinler onu. çünkü onun başarısı, cumhuriyetin çıkardığı ve birtakım insanlara rağmen çıkarmakta olduğu harikulade nesillerde saklıdır.
devamını gör...
6.
abartısız en büyük hizmettir. teşekkürler büyük atatürk.
devamını gör...
7.
"türkçe'nin fonetiğine kesinlikle uymayan" alfabe?
phonetics'i zorlamayla fonetik'e evriltip; ingilizce terimle, halihazırdaki türkçeyi savunmak.
konuşulan lisan zaten türkçeydi. osmanlıca denilen arap/fars aşure lisanı, saray çevresi (bkz: entelijansiya) ve resmi yazışmalarda kullanılıyordu.
harf devrimiyle amaçlanan şey; türkçeye geçiş ve türkçe kelimeler kullanmak idiyse, mevcut alfabeyle ne kazanıldı?
çiçekten nebata, karanfilden mügeye.. laleye kadar.
timsah, fare, zürafa, akrep'ten pitona.. kukumavdan jaguara kadar
çorbadan yahniye, lahmacundan kebapa.. keşkülden palamuta oradan milföye kadar.
malatyadan tarsusa, edirneden karsa.. manisadan antalyaya.. trabzon, kayseri, keşan, sivas.
ahmet, osman, hasan, hüseyin, ali, veli, melisa, fulya, tayfun.. hepsini çağırsak buraya sığmaz.
devrim neyi türkçeleştirdi?
küçüğüm daha çok küçüğüm şarkısını mırıldanan kişi, öztürkçe "köpeğim daha çok köpeğim" dediğinin farkında mı?
mesela;
c türkçe'de bu harf yok
f, h, j, l, m, n, p, r, ş, v, z.. türkçe'de bu harflerle başlayan kelime yok. (bkz: onomatopoeia)
sallama değil; inanmayan "yok artık" diyen, bizzat kemalist sol cenahın "sözlerin ilahı" olarak tanımladığı orhan hançerlioğlu'nun türk dili sözlüğüne bakabilir. türkçe'de 29 harften 12 sinin olmadığını söylüyor.
varolan 17 harfle başlayan; aramiceden yunancaya, çince'den ermenice'ye kadar.. yukarıda örnekleri verilen binlerce kelime var.
buradan da anlaşılacağı üzre; sıkıntı ve kin sadece islami röflesi olana işlemiş.
sonuç: ülke olarak multikültür düzeyindeyiz.
phonetics'i zorlamayla fonetik'e evriltip; ingilizce terimle, halihazırdaki türkçeyi savunmak.
konuşulan lisan zaten türkçeydi. osmanlıca denilen arap/fars aşure lisanı, saray çevresi (bkz: entelijansiya) ve resmi yazışmalarda kullanılıyordu.
harf devrimiyle amaçlanan şey; türkçeye geçiş ve türkçe kelimeler kullanmak idiyse, mevcut alfabeyle ne kazanıldı?
çiçekten nebata, karanfilden mügeye.. laleye kadar.
timsah, fare, zürafa, akrep'ten pitona.. kukumavdan jaguara kadar
çorbadan yahniye, lahmacundan kebapa.. keşkülden palamuta oradan milföye kadar.
malatyadan tarsusa, edirneden karsa.. manisadan antalyaya.. trabzon, kayseri, keşan, sivas.
ahmet, osman, hasan, hüseyin, ali, veli, melisa, fulya, tayfun.. hepsini çağırsak buraya sığmaz.
devrim neyi türkçeleştirdi?
küçüğüm daha çok küçüğüm şarkısını mırıldanan kişi, öztürkçe "köpeğim daha çok köpeğim" dediğinin farkında mı?
mesela;
c türkçe'de bu harf yok
f, h, j, l, m, n, p, r, ş, v, z.. türkçe'de bu harflerle başlayan kelime yok. (bkz: onomatopoeia)
sallama değil; inanmayan "yok artık" diyen, bizzat kemalist sol cenahın "sözlerin ilahı" olarak tanımladığı orhan hançerlioğlu'nun türk dili sözlüğüne bakabilir. türkçe'de 29 harften 12 sinin olmadığını söylüyor.
varolan 17 harfle başlayan; aramiceden yunancaya, çince'den ermenice'ye kadar.. yukarıda örnekleri verilen binlerce kelime var.
buradan da anlaşılacağı üzre; sıkıntı ve kin sadece islami röflesi olana işlemiş.
sonuç: ülke olarak multikültür düzeyindeyiz.
devamını gör...
8.
değerli yurttaşlarım ve kafa sözlük moderatörleri hazretleri;
ismet inönü’nün hatıralar kitabının 223. sayfasından alıntı yapıyoruz diye gerçek dışı yazılar yayınlanıyor. tarih yaşanmıştır ve gerçektir, somuttur. gerçekler er geç ortaya çıkar.
çarpıtılmaya çalışılan sözlere dair hatıralar kitabı 223. sayfasındaki paragrafı şöyledir;
“harf inkılabı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. okuma yazma kolaylığı enver paşa’yı tahrik eden sebeptir. ama, harf inkılabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. ister istemez arap kültüründen koptuk. arap kültürünün ve arap dilinin tesiri hakkında, yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler. bir misal olarak söylemek isterim: benim çocukluğumda kültür sahibi adamlar, türk dilinin kifayetsizliğinden, eksikliğinden meyus olarak bahsederlerdi ve bunun için cemiyet içinde hem türk diye bir millet olarak araptan ayrılığı kaldırmalıydık., hem de sağlam bir dile kavuşmak maksadıyla arapça’yı kabul etmeliydik, derlerdi. yani vaktiyle devleti kurarken ve türk dilini yaparken arap dilini kabul etmek doğru olacaktı, görüşünü hararetle savunurlardı.
anadolu’da ilk türk devletini kuranların hepsi türk beyi olarak devlet başına geçmişler ve milli hususiyetlerini muhafaza etmişlerdir. sonra osmanlılar devrinde, edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı arap dili üzerinde işlemek hevesi milli kültürü zayıflatmıştır. bizim devrimizde latin harflerine geçmek türk dilini ve milli kültürünü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur. ”
yukarıdaki paragraflar ismet paşa'nın 1985 basımı iki ciltlik kitabında 2. cildin 221. sayfasından itibaren hasıl olmaktadır. harf inkılabı konusunda osmanlı imparatorluğu'nda pek çok kez ıslahatlar denenmiş fakat başarılı olunamamıştır. başka bir kaynakta bu durum açıkça ifade edilmektedir;
"... bu gelişmelerin başlangıcı, osmanlı döneminde osmanlıca harflerin ıslahına ilişkin ilk kez 1862’de münif paşa’nın bir konuşmasında ortaya atılır. ikinci meşrutiyet döneminde bazı jön türk yazarları ( (gbkz: hüseyin cahit yalçın), celal nuri ileri, abdullah cevdet gibi), latin alfabesinin kabulünü savunurlar. enver paşa ise, osmanlıca harflerin ıslah edilmiş bir şeklini orduda dener. cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren, dile yönelik çalışmaların hız kazandığı görülür. 1923’ten sonra izmir iktisat kongresi’ndeki ve şubat 1924’te millet meclisi’ndeki tartışmalar latin harflerinin kabulüne karşı muhalefetin izlerini taşır."
mustafa kemal atatürk hazretlerinin ve prof. dr. afet inan hanımefendinin yazdığı "yurttaşlar için medeniyet bilgisi" kitabı her türkiye cumhuriyeti yurttaşının bilmesi gereken medeni bilgiler içermektedir. bu kitap bu ülkede birileri tarafından sansürlenmiştir. hainler içimizde, onlarla aynı çeşmeden su içiyoruz. yalanlarıyla insanları kandırıyorlar, girdikleri her yeri mahvediyorlar, her güzel şeyin sonunu getirenler onlar.
yönünüz belli olsun, bayrağımızdaki hilal ve yıldız boşuna değil. en karanlık gecede yıldızlar ve ay çok daha parlak olur.
ekleme: harf devrimi tartışılacak bir konu değildir. cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan'ın da dediği gibi "çatlasanız da patlasanız da" bu iş oldu ve artık önümüze bakalım. ayrıca latin harflerine geçilmesi batıya entegrasyon içindir. bugün bazı asya ülkeleri elektronik ortamda latin harfleriyle iletişim kurmakta. neymiş efendim "göktürkçe" olmalıymış. dünya ileriye gidiyor geriye değil. harf devrimi tartışılamaz. değerli vaktinizi böyle şeyleri düşünerek harcamayın; gidin ingilizce öğrenin.
arapça konuşulan ülkelerin hali ortada, hindistanı görün. abd'deye göç etmiş çinli, hintli, afrikalı göçmenleri düşünün. herifler doğdukları ülkeye lanet ediyorlar. sizin gibiler yüzünden eksisözlük'te "türkiye'den s****r olup gitmek" gibi başlıklar açılıyor. çocuklarımızın hayali "alman vatandaşı" olmak. bütün cemaatçiler, ümmetçiler, dinciler el birliğiyle ülkeyi bu hale getirdiniz. bravo
ismet inönü’nün hatıralar kitabının 223. sayfasından alıntı yapıyoruz diye gerçek dışı yazılar yayınlanıyor. tarih yaşanmıştır ve gerçektir, somuttur. gerçekler er geç ortaya çıkar.
çarpıtılmaya çalışılan sözlere dair hatıralar kitabı 223. sayfasındaki paragrafı şöyledir;
“harf inkılabı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. okuma yazma kolaylığı enver paşa’yı tahrik eden sebeptir. ama, harf inkılabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. ister istemez arap kültüründen koptuk. arap kültürünün ve arap dilinin tesiri hakkında, yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler. bir misal olarak söylemek isterim: benim çocukluğumda kültür sahibi adamlar, türk dilinin kifayetsizliğinden, eksikliğinden meyus olarak bahsederlerdi ve bunun için cemiyet içinde hem türk diye bir millet olarak araptan ayrılığı kaldırmalıydık., hem de sağlam bir dile kavuşmak maksadıyla arapça’yı kabul etmeliydik, derlerdi. yani vaktiyle devleti kurarken ve türk dilini yaparken arap dilini kabul etmek doğru olacaktı, görüşünü hararetle savunurlardı.
anadolu’da ilk türk devletini kuranların hepsi türk beyi olarak devlet başına geçmişler ve milli hususiyetlerini muhafaza etmişlerdir. sonra osmanlılar devrinde, edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı arap dili üzerinde işlemek hevesi milli kültürü zayıflatmıştır. bizim devrimizde latin harflerine geçmek türk dilini ve milli kültürünü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur. ”
yukarıdaki paragraflar ismet paşa'nın 1985 basımı iki ciltlik kitabında 2. cildin 221. sayfasından itibaren hasıl olmaktadır. harf inkılabı konusunda osmanlı imparatorluğu'nda pek çok kez ıslahatlar denenmiş fakat başarılı olunamamıştır. başka bir kaynakta bu durum açıkça ifade edilmektedir;
"... bu gelişmelerin başlangıcı, osmanlı döneminde osmanlıca harflerin ıslahına ilişkin ilk kez 1862’de münif paşa’nın bir konuşmasında ortaya atılır. ikinci meşrutiyet döneminde bazı jön türk yazarları ( (gbkz: hüseyin cahit yalçın), celal nuri ileri, abdullah cevdet gibi), latin alfabesinin kabulünü savunurlar. enver paşa ise, osmanlıca harflerin ıslah edilmiş bir şeklini orduda dener. cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren, dile yönelik çalışmaların hız kazandığı görülür. 1923’ten sonra izmir iktisat kongresi’ndeki ve şubat 1924’te millet meclisi’ndeki tartışmalar latin harflerinin kabulüne karşı muhalefetin izlerini taşır."
mustafa kemal atatürk hazretlerinin ve prof. dr. afet inan hanımefendinin yazdığı "yurttaşlar için medeniyet bilgisi" kitabı her türkiye cumhuriyeti yurttaşının bilmesi gereken medeni bilgiler içermektedir. bu kitap bu ülkede birileri tarafından sansürlenmiştir. hainler içimizde, onlarla aynı çeşmeden su içiyoruz. yalanlarıyla insanları kandırıyorlar, girdikleri her yeri mahvediyorlar, her güzel şeyin sonunu getirenler onlar.
yönünüz belli olsun, bayrağımızdaki hilal ve yıldız boşuna değil. en karanlık gecede yıldızlar ve ay çok daha parlak olur.
ekleme: harf devrimi tartışılacak bir konu değildir. cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan'ın da dediği gibi "çatlasanız da patlasanız da" bu iş oldu ve artık önümüze bakalım. ayrıca latin harflerine geçilmesi batıya entegrasyon içindir. bugün bazı asya ülkeleri elektronik ortamda latin harfleriyle iletişim kurmakta. neymiş efendim "göktürkçe" olmalıymış. dünya ileriye gidiyor geriye değil. harf devrimi tartışılamaz. değerli vaktinizi böyle şeyleri düşünerek harcamayın; gidin ingilizce öğrenin.
arapça konuşulan ülkelerin hali ortada, hindistanı görün. abd'deye göç etmiş çinli, hintli, afrikalı göçmenleri düşünün. herifler doğdukları ülkeye lanet ediyorlar. sizin gibiler yüzünden eksisözlük'te "türkiye'den s****r olup gitmek" gibi başlıklar açılıyor. çocuklarımızın hayali "alman vatandaşı" olmak. bütün cemaatçiler, ümmetçiler, dinciler el birliğiyle ülkeyi bu hale getirdiniz. bravo
devamını gör...
9.
1 kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "yeni türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanun"un kabul edilmesi ve 3 kasım 1928 günü resmî gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girerek cumhuriyet devrimimizin en önemli basamaklarından birisidir. bu yasanın kabulüyle o güne kadar kullanılan arap harfleri esaslı osmanlı alfabesinin resmiyeti son buldu ve latin harflerini esas alan türk alfabesi yürürlüğe kondu. (wikipedia + kişisel yorum)
tanzimat dönemi itibari ile başlayan 'dil' tartışmalarına, namık kemal'in de "latince harfler tam manasıyla dilimizi karşılayamaz." ifadeleriyle karşı çıktığı olmuştur. ayrıca kurucu kadroda yer alan (bkz: kazım karabekir) tarafından da şiddetle karşı çıkılmasını ise dönem içi iktidar kıskançlığına yormaktan başka bir seçenek gelmiyor aklıma.
bizden 5-6 sene evvel latin alfabesine geçen azerbaycan faktörü de yadsınamaz bir gerçek. özellikle, stalin'in türk devletlere kiril alfabesini zor koştuğu bir dönemi hesaba alırsak.
neyse; bugün yıl dönümü. ota boka saygı duymak zorunda bırakıldığımız bir dönemde, belki birilerinin dikkatini çeker, birilerinin hatırlamasına vesile olur diye düşündüm.
"bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: yeni türk harflerini çabuk öğrenmek... kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz."
-mustafa kemal atatürk.
tanzimat dönemi itibari ile başlayan 'dil' tartışmalarına, namık kemal'in de "latince harfler tam manasıyla dilimizi karşılayamaz." ifadeleriyle karşı çıktığı olmuştur. ayrıca kurucu kadroda yer alan (bkz: kazım karabekir) tarafından da şiddetle karşı çıkılmasını ise dönem içi iktidar kıskançlığına yormaktan başka bir seçenek gelmiyor aklıma.
bizden 5-6 sene evvel latin alfabesine geçen azerbaycan faktörü de yadsınamaz bir gerçek. özellikle, stalin'in türk devletlere kiril alfabesini zor koştuğu bir dönemi hesaba alırsak.
neyse; bugün yıl dönümü. ota boka saygı duymak zorunda bırakıldığımız bir dönemde, belki birilerinin dikkatini çeker, birilerinin hatırlamasına vesile olur diye düşündüm.
"bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: yeni türk harflerini çabuk öğrenmek... kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz."
-mustafa kemal atatürk.
devamını gör...
10.
yıllar önce yazdığım bir öykünün adıdır.
savaş nasıl başladı hiç kimse bilmez ama rivayet odur ki; bir ilkokul öğretmeni, etrafını boş boş seyreden ve gözünü kapıdan ayırmayan küçük çocukların önünde tahtaya ilk olarak bir "a" harfi çizdiğinde cepheleşme ve savaş hazırlıkları beklenmedik bir şekilde başlamıştı.
ilk yazılan harf yandaşlarını toplayarak etrafına, güçlerinin farkına varmaları konusunda uyarmıştı. onlar güçlüydüler. onlarsız diğer harfler varlıklarını ispatlayamazlardı. çünkü kurallar gereği bir harfin kabul görmesi için anlaşılır bir biçimde bir sözcükte geçmesi gerekirdi. bunu yapabilenler ise sekiz kişiydiler ve diğerlerinden farklı olmalıydılar. kendi aralarında kurdukları küçük grup seçkin harflerden oluşuyordu. lider olarak a kendini seçtirmişti ardından da iki tane ulu seçilmişti. bunlardan biri o diğeri ise ö idi. yalnız o hem daha yükseklerde gözü olduğu için ve hem de tek başına bir sözcük hatta cümle bile olabildiği için daha baskın, daha gözü açık ve daha işini bilirdi. ö ise o’nun arkasında ezik büzük görünse de her an bir patlamaya neden olabilecek bir lav birikintisi gibiydi.
bu sekiz kişilik yöneten grubu arasında dalkavuklukta kimseye pabuç bırakmayan her an liderin peşinde dolaşan ve en az onun kadar etkili olan e geliyordu. her konuda a kadar bazen de daha fazla söz sahibiydi ama asla ön plana çıkmaz, asla göze batmazdı. grubun kirli işlerinde yardımcı olarak kullandıkları iki harfse ı ve i harfleriydi. bütün harfler kirli işlere ortak olurlardı ama ı ve i bu işten büyük bir zevk alırdı her türlü kirli sözcükte görülmek onlar için şandı, şerefti. ve figüranlar u ve ü. etliye sütlüye karışmayan her an gökyüzüne çevirdikleri başlarıyla gayet sofu olan, istemeyerek de olsa ve sofulukları gereği bu toplulukta bulunan bu ikili zaman zaman karanlık işlerde boy gösterirlerdi. e ve a ile birlikte bir tecavüz olayında adı geçen ü, sonradan yine e ile birlikte bir rüşvet çetesine yardım ve yataklıkla suçlanmıştı. bu iki durum birliğin adını iyiden iyiye kirletse de güçleri ölçüsünde masumdular. onları suçlayacak kendilerinden daha güçlü birileri çıkana kadar da öyle kalacaklardı. grubun bilgeleri ise o ve ö adında iki kocaydı. bunlar göbeklerinin büyüklüğü ölçüsünde bilge ve her an her yöne kayabilecek kadar kaypak olmalarıyla tanınıyorlardı. bu özellikler de grupta etkin olmaları için yeterliydi.
grup üyelerinin bembeyaz bir ovada toplandıkları gün a ufak işlerle uğraşmanın onlara bir şey kazandırmayacağını, artık çok daha önemli işlerle girişmenin zamanının geldiğini iletti. herkes dinliyordu, bir şeyler geçmekteydi akıllarından. sofular dini bir dayanak aramaya, e kendine bir yarar yontmaya uğraşmakta, bilgeler sonuçları ve elde edecekleri karı planlamaktaydılar. kirli işlerin adamları ise kaç cinayet işlemeleri gerekeceğini kurup bu esnada alacakları zevki hayal etmekteydiler.
a anlattı; harfler arası eşitliğin yalan olduğunu, üstün olduklarını ve bu üstünlüğü kabul ettirmeleri gerektiğini, bunun içinse ne gerekiyorsa yapılacağını. güçlüydüler. a, beyaz ovanın mavi çizgileri arkasına gizlenmiş 5 kişiyi çağırdı. sırasıyla dizildiklerinde hükümranlığa giden yolda ilk adım atılmıştı ve düşman belliydi. bu sekiz harf ve işbirlikçileri dışındaki bütün harfler köle yapılmalıydı bunu içinde önce s ve sonrada ikinci hain v yan yana geldiler. s’nin ikiz kardeşi ve yılan kardeşlerin en ılımlısı ş de en sonda yerini aldı. önce kimseye bir şey ifade etmeyen bu diziliş a’nın da aralarına girmesiyle anlam kazanmaya başladı. ortalık bir anda toza bulandı ova alt üst oldu. ortalıkta kaçışan harfler ne yapacağını bilmez haldeydi. d gibi, r gibi hamile harfler bile tehlikedeydi. küçük harflere zarar vermekten bile çekinmiyorlardı. ölüm her yerdeydi. l ve m yerle bir. ilk onlar rehin alınmıştı zaten.
ortalık durulduğunda b ve r harfleri bir tepenin üzerine çökmüş. yanlarında arkadaşlarından kurtulabilenlerle birlikte kara kara düşünüyorlardı. g harfi iyice kıvrılmıştı olduğu yerde. kimseye hayrı yokmuş gibi duruyordu. l, k ve z dik duruşlarını hiç bozmasalar da onlar da epey düşünceliydi. bir şeyler yapılması gerekliydi. a ve çetesi diğer harfleri ele geçirmişti. şu an ellerinde güçlü bir silah yoktu. ama güçleri ortadaydı. konuşarak çözüm bulmak zorundaydılar. b yanına kimseyi almadan a ve çetesine gitti. a onu esirlerinin kapalı tutulduğu sayfanın hemen önünde karşıladı. b konuşarak bir çözüm yolu bulmaları gerektiğini ve bunun için huzuruna geldiğini söyleyince a iyice kurumlanarak oturması için tam karşısını işaret etti. b gösterilen yere ilişti gözleri esir alınan arkadaşlarındaydı.
b söze doğrudan girdi. bu işin savaşla çözülemeyeceğini, konuşmanın tek yol olduğunu ve bunca yıldır sürüp giden düzenin bozulmaması gerektiğini anlattı. herkesin önünde, tüm alfabenin toplandığı bir yerde toplanıp tartışırlarsa çoğunluğun desteğini alanın galip geleceği bir yarışma yapabilirlerdi. a biraz düşündü, aslında düşünür gibi yaptı. sonra bilgelere göz attı. fikirlerini sorar gibi yaptı, onlar fikir beyan etmek gibi bir gaflete düşmeyecek kadar bilgeydiler. yüzlerini kafalarını gökyüzüne doğru kaldırmış mırıldana sofulara çevirip sıralarını saldılar. ellerinden hala kan damlayan ı ve i ise buna tümüyle karşıydılar ama fikirlerini soran yoktu.
a’nın kararı zaten verilmişti. hemen kabul etti. b çok şaşırmıştı. kabul edileceğini ummuyordu teklifinin. çünkü tarihte zorbalar hiçbir zaman konuşmaktan yana olmamışlardı. hiçbir zorba elinde bulundurduğu gücü konuşarak ziyan etmemişti. hiçbir zorba sözcüklere muhtaç olsa da onların değerini bilmemişti. tarihi zorbalar yazmıştı ama sözcüklerle değil. şekillerle daha çok ve fotoğraflarla. cesetlerle, vurulan insanların donuklaşan karelerde kalan suretleriyle yazmışlardı ve silinmesini imkânsız kıldıklarını düşünmüşlerdi böylelikle. b bunları düşünmeye dalmanın sırası olmadığını ayrımsadığında etraflarında bir kalabalık toplanmıştı bile. tepede bekleyenler de inmişlerdi. herkes genişçe bir alanda toplanmıştı. a ve b karşılıklı oturmuş birbirlerine bakıyorlardı.
a söze başlaması için b’ye işaret etti. b önce yerinde biraz kımıldandı. sonra kalabalıkta gezdirdiği gözlerini a’nın sert bakışlı gözlerine odakladı ve söze başladı;
zorbalık, dedi, bugüne kadar kimseye yarar getirmemiştir. üstün gelmeye çalıştığın harflerin senden hiçbir farkları yok. yalnızca gün ışığına çıkarken bazı zorluklarla karşılaşıp öyle hayat buluyorlar. senin gibi hiçbir engele takılmadan gelemiyorlar bulundukları yere ve bu onların ayıbı değil, senden üstün olan yönleridir. sen onların yaşadığının yarısını bile yaşamadın buna rağmen ne hakla üstün olduğunu iddia edersin?
a sanki sözlerin muhatabı değilmiş, sanki başka birine söylenmiş sözlere kulak misafiri olmuş gibi davranıyordu. sonra sesinin gür çıkmasına gayret ederek cevapladı:
ben, dedi, ve arkadaşlarım seçilmiş harfleriz. eğer hiçbir zorluk yaşamadan geldiysek bu dünyaya bunu bir nedeni olmalı. neden sen değil, ya da arkadaşların değil de biz? düşün bence bunu. düşün senin gibi kaç harf bizsiz sözcük olabilir. ama biz size ihtiyaç duymadan cümle bile oluyoruz. hemen arkama yerleşen bir ünlem işaretiyle cümle kurabilirim sana ama sen cümle noktalama işaretlerini kullansan da bir halt olamazsın.
b ne söyleyeceğini şaşırmış gibiydi. kalabalıktaki dalgalanma huzursuz etmişti b’yi. sözü aldı ve devam etti;
söylediklerin, dedi, manasız şeyler. bizde siz olmadan sözcük cümle hatta paragraf bile olabiliriz. gelişmeleri takip etmiyorsun. yazık sana cehaletini gidermek için zorbalığın işe yaramıyor değil mi?
a şaşırmıştı ve tabii diğerleri de. b’nin iddiası bir devrime sebebiyet verebilirdi. herkes pür dikkat ve bazıları da pür telaş b’nin söyleyeceklerine kilitlenmişlerdi. b tadını çıkararak devam etti;
algıda tamamlama, dedi, eminim hiç duymamışsındır. siz olmadan da derdimizi anlatabiliriz. sen bizden çaldığın harflerle ilan ettin savaş’ı şimdi ben. senden ş harfini istiyorum yalnız. eğer o da kabul ederse.
dünden razı görüne ş hemen taraf değiştirdi. ve b onu da yanına alarak yepyeni bir kelime yazdı. ortalık buz kesti. kimseden ses seda çıkmıyordu. sofular secdeye vardılar varacaklar. bilgeler o kadar bilge olmadıklarının ayırdında. ı ve i üzgün ve öfkeli. a şaşkın ve de yenik, ezik büzük. kalanlar mutlu, yüzlerinde huzurlu bir tebessüm. herkes b’ye ve yanındaki arkadaşlarına bakıyor.
yan yana, kol kola üç harf. yalnız üç tane ve her şeyi değiştiren bir sözcük. brş. zorbalar olmadan kurulan bir sözcük. bütün harfleri eşit kılan bir sözcük. düzeni alt üst eden ama yeniden kurmaktan korkmayan bir sözcük.
sözcük yazıldıktan sonradır ki, a dâhil tüm harfler eşitlik ve özgürlük konusunda uzlaştı. o günden beridir, alfabede harfler alt alta değil yan yana dizilirler.
savaş nasıl başladı hiç kimse bilmez ama rivayet odur ki; bir ilkokul öğretmeni, etrafını boş boş seyreden ve gözünü kapıdan ayırmayan küçük çocukların önünde tahtaya ilk olarak bir "a" harfi çizdiğinde cepheleşme ve savaş hazırlıkları beklenmedik bir şekilde başlamıştı.
ilk yazılan harf yandaşlarını toplayarak etrafına, güçlerinin farkına varmaları konusunda uyarmıştı. onlar güçlüydüler. onlarsız diğer harfler varlıklarını ispatlayamazlardı. çünkü kurallar gereği bir harfin kabul görmesi için anlaşılır bir biçimde bir sözcükte geçmesi gerekirdi. bunu yapabilenler ise sekiz kişiydiler ve diğerlerinden farklı olmalıydılar. kendi aralarında kurdukları küçük grup seçkin harflerden oluşuyordu. lider olarak a kendini seçtirmişti ardından da iki tane ulu seçilmişti. bunlardan biri o diğeri ise ö idi. yalnız o hem daha yükseklerde gözü olduğu için ve hem de tek başına bir sözcük hatta cümle bile olabildiği için daha baskın, daha gözü açık ve daha işini bilirdi. ö ise o’nun arkasında ezik büzük görünse de her an bir patlamaya neden olabilecek bir lav birikintisi gibiydi.
bu sekiz kişilik yöneten grubu arasında dalkavuklukta kimseye pabuç bırakmayan her an liderin peşinde dolaşan ve en az onun kadar etkili olan e geliyordu. her konuda a kadar bazen de daha fazla söz sahibiydi ama asla ön plana çıkmaz, asla göze batmazdı. grubun kirli işlerinde yardımcı olarak kullandıkları iki harfse ı ve i harfleriydi. bütün harfler kirli işlere ortak olurlardı ama ı ve i bu işten büyük bir zevk alırdı her türlü kirli sözcükte görülmek onlar için şandı, şerefti. ve figüranlar u ve ü. etliye sütlüye karışmayan her an gökyüzüne çevirdikleri başlarıyla gayet sofu olan, istemeyerek de olsa ve sofulukları gereği bu toplulukta bulunan bu ikili zaman zaman karanlık işlerde boy gösterirlerdi. e ve a ile birlikte bir tecavüz olayında adı geçen ü, sonradan yine e ile birlikte bir rüşvet çetesine yardım ve yataklıkla suçlanmıştı. bu iki durum birliğin adını iyiden iyiye kirletse de güçleri ölçüsünde masumdular. onları suçlayacak kendilerinden daha güçlü birileri çıkana kadar da öyle kalacaklardı. grubun bilgeleri ise o ve ö adında iki kocaydı. bunlar göbeklerinin büyüklüğü ölçüsünde bilge ve her an her yöne kayabilecek kadar kaypak olmalarıyla tanınıyorlardı. bu özellikler de grupta etkin olmaları için yeterliydi.
grup üyelerinin bembeyaz bir ovada toplandıkları gün a ufak işlerle uğraşmanın onlara bir şey kazandırmayacağını, artık çok daha önemli işlerle girişmenin zamanının geldiğini iletti. herkes dinliyordu, bir şeyler geçmekteydi akıllarından. sofular dini bir dayanak aramaya, e kendine bir yarar yontmaya uğraşmakta, bilgeler sonuçları ve elde edecekleri karı planlamaktaydılar. kirli işlerin adamları ise kaç cinayet işlemeleri gerekeceğini kurup bu esnada alacakları zevki hayal etmekteydiler.
a anlattı; harfler arası eşitliğin yalan olduğunu, üstün olduklarını ve bu üstünlüğü kabul ettirmeleri gerektiğini, bunun içinse ne gerekiyorsa yapılacağını. güçlüydüler. a, beyaz ovanın mavi çizgileri arkasına gizlenmiş 5 kişiyi çağırdı. sırasıyla dizildiklerinde hükümranlığa giden yolda ilk adım atılmıştı ve düşman belliydi. bu sekiz harf ve işbirlikçileri dışındaki bütün harfler köle yapılmalıydı bunu içinde önce s ve sonrada ikinci hain v yan yana geldiler. s’nin ikiz kardeşi ve yılan kardeşlerin en ılımlısı ş de en sonda yerini aldı. önce kimseye bir şey ifade etmeyen bu diziliş a’nın da aralarına girmesiyle anlam kazanmaya başladı. ortalık bir anda toza bulandı ova alt üst oldu. ortalıkta kaçışan harfler ne yapacağını bilmez haldeydi. d gibi, r gibi hamile harfler bile tehlikedeydi. küçük harflere zarar vermekten bile çekinmiyorlardı. ölüm her yerdeydi. l ve m yerle bir. ilk onlar rehin alınmıştı zaten.
ortalık durulduğunda b ve r harfleri bir tepenin üzerine çökmüş. yanlarında arkadaşlarından kurtulabilenlerle birlikte kara kara düşünüyorlardı. g harfi iyice kıvrılmıştı olduğu yerde. kimseye hayrı yokmuş gibi duruyordu. l, k ve z dik duruşlarını hiç bozmasalar da onlar da epey düşünceliydi. bir şeyler yapılması gerekliydi. a ve çetesi diğer harfleri ele geçirmişti. şu an ellerinde güçlü bir silah yoktu. ama güçleri ortadaydı. konuşarak çözüm bulmak zorundaydılar. b yanına kimseyi almadan a ve çetesine gitti. a onu esirlerinin kapalı tutulduğu sayfanın hemen önünde karşıladı. b konuşarak bir çözüm yolu bulmaları gerektiğini ve bunun için huzuruna geldiğini söyleyince a iyice kurumlanarak oturması için tam karşısını işaret etti. b gösterilen yere ilişti gözleri esir alınan arkadaşlarındaydı.
b söze doğrudan girdi. bu işin savaşla çözülemeyeceğini, konuşmanın tek yol olduğunu ve bunca yıldır sürüp giden düzenin bozulmaması gerektiğini anlattı. herkesin önünde, tüm alfabenin toplandığı bir yerde toplanıp tartışırlarsa çoğunluğun desteğini alanın galip geleceği bir yarışma yapabilirlerdi. a biraz düşündü, aslında düşünür gibi yaptı. sonra bilgelere göz attı. fikirlerini sorar gibi yaptı, onlar fikir beyan etmek gibi bir gaflete düşmeyecek kadar bilgeydiler. yüzlerini kafalarını gökyüzüne doğru kaldırmış mırıldana sofulara çevirip sıralarını saldılar. ellerinden hala kan damlayan ı ve i ise buna tümüyle karşıydılar ama fikirlerini soran yoktu.
a’nın kararı zaten verilmişti. hemen kabul etti. b çok şaşırmıştı. kabul edileceğini ummuyordu teklifinin. çünkü tarihte zorbalar hiçbir zaman konuşmaktan yana olmamışlardı. hiçbir zorba elinde bulundurduğu gücü konuşarak ziyan etmemişti. hiçbir zorba sözcüklere muhtaç olsa da onların değerini bilmemişti. tarihi zorbalar yazmıştı ama sözcüklerle değil. şekillerle daha çok ve fotoğraflarla. cesetlerle, vurulan insanların donuklaşan karelerde kalan suretleriyle yazmışlardı ve silinmesini imkânsız kıldıklarını düşünmüşlerdi böylelikle. b bunları düşünmeye dalmanın sırası olmadığını ayrımsadığında etraflarında bir kalabalık toplanmıştı bile. tepede bekleyenler de inmişlerdi. herkes genişçe bir alanda toplanmıştı. a ve b karşılıklı oturmuş birbirlerine bakıyorlardı.
a söze başlaması için b’ye işaret etti. b önce yerinde biraz kımıldandı. sonra kalabalıkta gezdirdiği gözlerini a’nın sert bakışlı gözlerine odakladı ve söze başladı;
zorbalık, dedi, bugüne kadar kimseye yarar getirmemiştir. üstün gelmeye çalıştığın harflerin senden hiçbir farkları yok. yalnızca gün ışığına çıkarken bazı zorluklarla karşılaşıp öyle hayat buluyorlar. senin gibi hiçbir engele takılmadan gelemiyorlar bulundukları yere ve bu onların ayıbı değil, senden üstün olan yönleridir. sen onların yaşadığının yarısını bile yaşamadın buna rağmen ne hakla üstün olduğunu iddia edersin?
a sanki sözlerin muhatabı değilmiş, sanki başka birine söylenmiş sözlere kulak misafiri olmuş gibi davranıyordu. sonra sesinin gür çıkmasına gayret ederek cevapladı:
ben, dedi, ve arkadaşlarım seçilmiş harfleriz. eğer hiçbir zorluk yaşamadan geldiysek bu dünyaya bunu bir nedeni olmalı. neden sen değil, ya da arkadaşların değil de biz? düşün bence bunu. düşün senin gibi kaç harf bizsiz sözcük olabilir. ama biz size ihtiyaç duymadan cümle bile oluyoruz. hemen arkama yerleşen bir ünlem işaretiyle cümle kurabilirim sana ama sen cümle noktalama işaretlerini kullansan da bir halt olamazsın.
b ne söyleyeceğini şaşırmış gibiydi. kalabalıktaki dalgalanma huzursuz etmişti b’yi. sözü aldı ve devam etti;
söylediklerin, dedi, manasız şeyler. bizde siz olmadan sözcük cümle hatta paragraf bile olabiliriz. gelişmeleri takip etmiyorsun. yazık sana cehaletini gidermek için zorbalığın işe yaramıyor değil mi?
a şaşırmıştı ve tabii diğerleri de. b’nin iddiası bir devrime sebebiyet verebilirdi. herkes pür dikkat ve bazıları da pür telaş b’nin söyleyeceklerine kilitlenmişlerdi. b tadını çıkararak devam etti;
algıda tamamlama, dedi, eminim hiç duymamışsındır. siz olmadan da derdimizi anlatabiliriz. sen bizden çaldığın harflerle ilan ettin savaş’ı şimdi ben. senden ş harfini istiyorum yalnız. eğer o da kabul ederse.
dünden razı görüne ş hemen taraf değiştirdi. ve b onu da yanına alarak yepyeni bir kelime yazdı. ortalık buz kesti. kimseden ses seda çıkmıyordu. sofular secdeye vardılar varacaklar. bilgeler o kadar bilge olmadıklarının ayırdında. ı ve i üzgün ve öfkeli. a şaşkın ve de yenik, ezik büzük. kalanlar mutlu, yüzlerinde huzurlu bir tebessüm. herkes b’ye ve yanındaki arkadaşlarına bakıyor.
yan yana, kol kola üç harf. yalnız üç tane ve her şeyi değiştiren bir sözcük. brş. zorbalar olmadan kurulan bir sözcük. bütün harfleri eşit kılan bir sözcük. düzeni alt üst eden ama yeniden kurmaktan korkmayan bir sözcük.
sözcük yazıldıktan sonradır ki, a dâhil tüm harfler eşitlik ve özgürlük konusunda uzlaştı. o günden beridir, alfabede harfler alt alta değil yan yana dizilirler.
devamını gör...
11.
katliamdır!
devamını gör...
12.
13.
dilimizi ilgilendiren önemli devrimlerden biridir. bütün dil uzmanları bir araya gelerek dilimizin etimolojik ve ses yapısı başta olmak üzere, her bir özelliğini tek tek elden geçirdiler. yazım ve söyleyiş kuralları belirlendi. sonrasında da türk dil kurumu kurularak memleket çapında büyük bir kültürel hamle başlatılmıştır.
devamını gör...
14.
gazi paşa tekirdağ’da, eczacı ekrem bey'in eczanesi önüne geldiğinde eski cami imamı mevlâna
mustafa özeren'e saygıyla seslendi: 'hocaefendi’… eski cami imamı hemen gelmiş. gazi'nin yanına
sokulmuştu. birlikte merkez eczanesine girilmiş, bir masanın etrafına geçilmişti.
atatürk:
"hoca efendi! yaz bakalım. vettini vezzeytüni ve turi sinin ve hazelbeledil emin”
hoca efendi, özenle kur'andan bu âyeti yazmıştı. mustafa kemal paşa, gözlerini hocanın gözlerine dikerek 'hocam, ben bu yazdıklarını “ valtin vaiziton” olarak okuyorum. ne dersin?" dedi.
gazi, arap harfleri ile âyeti etrafındakilere okutmuş, her biri başka türlü bir şey söylemişti. aynı ayeti latin harfleriyle yazdı.
atatürk "görüyorsun hoca efendi, yeni harflerin şeddesi maddesi yok. hem bak bu harflerle ne kadar kolay ve yanlışsız okunuyor." dedi.
atatürk devamla
"sevgili hocam biz işte bunu düşünerek ve okuma yazma bilenin çoğalması, milletimizin hızla kalkınması için …”, “arapça türk diline uymuyor, bütün cihana lisanımızı kolaylıkla öğretebilmek için latin harflerini kabul ediyoruz. buna ne dersiniz?”
eski cami imamı çok mutlu olmuştu,
“çok güzel efendim, çok güzel. böylece yazı meselemiz çözülür. diyecek bir şey yok, allah muvaffak etsin.” dedi.
gazi ayrılırken gene eski cami imamına:
“sevgili hocam, sizden de yeni türk yazısını öğrenmenizi isterim, öğrenin, öğretin.” demişti.
inkılâplara inanmış olan bu ihtiyar din adamı birkaç ay zarfında bu harfleri öğrenmiş, yeni yazıyla atatürk'e bunu bildirmişti. bu bilge hoca efendi, gazi’nin kendisine hediye ettiği el yazısının bulunduğu küçük kağıdı, hayatının en kıymetli hatırası olarak saklamıştı.
kaynak: ata’nın büyük inkılabı elifbe’den alfabeye, ömer sami coşar, milliyet, 10. 11. 1960
buradan inceleyebilirsiniz.
ek: yazıyı olduğu gibi aldım, düzenlemek istemedim. tarihten ötürü günümüz dil kurallarına göre yazım yanlışları olabilir. mazur görün.
devamını gör...
15.
16.
bir anda olmamış bir şeydi. 1900'ün başlarından beri hatta daha öncesinde dahi cılız tartışmalar vardı.
bir kısım insanlar özellikle fevzi çakmak, ismet inönü gibi isimler arap ve fars kültüründen kopacağımızı düşünüyordu. hatta mevcut kitap, belge, arşiv ve dökumanların çevirisinin 25 yıl süreceğini söylüyordu. aslında 3000 yıllık türk tarihinin sadece 25 yılda çevrilebiliyor olmasının ne kadar az kayıt tutulduğunu anlayabiliyoruz.
bir kısım insan ise komple harfleri değiştirmektense arap harflerinde iyileştirme yapılmasının yeterli olduğunu düşünüyordu.
ilk defa mecliste eğitim bütçeleri görüşülürken dile geldi harf devrimi. ardından berlin'de bulunan türk öğrenciler çalıştay kurup destek verebileceklerini belirtti. asıl kırılma ise azerbaycan'ın 1926 yılında latin harflerine geçmesi ile oldu. fakat yanlış hatırlamıyorsam 1940'da vazgeçtiler sscb etkisi altında da olmalarından dolayı. 1926 yılında olan bu kongreye bizden bir heyet de gitmişti. yine yanlış hatırlamıyorsam atatürk de vardı. konferanstaki uzman türkologların türkiye heyeti ile konuşmalarından sonra atatürk ve heyetin aklına epey yattı harf değişikliği.
zaten bu konferans öncesi türkiye'de büyük bir kesim dünyada bunun bir örneği olmadığını dile getirirdi. hatta yapılan ankette öğretmenlerin büyük bir kısmı yani %90'ı harf değişikliğini istememişti. bu azerbaycan konferansı fikirlerin değişmesinde etkili oldu.
hatta ve hatta bugün dahi örnek gösterilen tartışma konuları o gün de vardı. bu örneklerden biri japonya o kadar müşkül durumuna rağmen alfabe değişikliğine gitmeden ticaret, eğitim gibi konularda bir zorluk yaşamadığı örneğiydi.
uzman türkolog ekibinin titiz çalışmasıyla harfler düzenlendi ve 1928 yılında kabul edildi.
eğer zihnim beni yanıltmıyorsa harflerden önce rakamlar değişti. kimse rakam değişimini tartışmaz. 1931 yılında kendi içimizde dahi her yerde farklı olan ağırlık, uzunluk ölçü birimleri de uluslararası standartlara uyduruldu. mesela kimse bir gecede "ağırlık ölçemez hale geldik" demez.
demek istediğim bir kısım insanların empoze ettiği gibi hop bir anda değişim olmadı. bu değişim öyle bir kesimin tarif ettiği gibi atatürk ol dedi ve oldu gibi diktatörvari de değildi. bu tartışmalar osmanlı'da da vardı cılız bir şekilde olsa da. hatta şu an adını hatırlamadığım bir alman generalinin mektuplarından oluşturulmuş bir kitapta alman generalinin orta düzey askerin bile okuma yazma bilmediğinden hayretle bahseder karşı tarafa.
şunu kabul etmek gerekiyor ki bir harf düzenlemesi gerekiyordu zamanında. gerekliydi ki bu tartışmalar dönem dönem alevleniyordu. sadece harfleri değişitirdik oldu bitti diye düşünmektense ortada bir dış dünya uyumsuzluğu da varmış bu da bir gerçek. fakat her şeyin avantajı olduğu kadar dezavantajı da olmuş bu da bir gerçek. ben de isterdim bundan 200 yıl önce yazılmış bir kitabı alıp orjinal metniyle okumak. fakat olmamış. buna da olduğu kadarıyla denir. o dönemin kültür etkileşiminde arap ve fars kültüründen kopma endişelerinde epey haklılarmış çünkü gerçekten koptuk. ha bu kopuş iyi mi olmuş? bence iyi olmuş. 100 yıl öncesine göre kopuk kültürde yetişmiş olmamın da elbette iyi olmuş dememde büyük bir tesiri var fakat olan ölene çare yok varsayımla hareket etmeye de gerek yok. gerçekleri bilmek yeterli.
benim bugün kızdığım nokta ise olayları bağlamından koparıp, tabiri caizse cımbızla seçip dogru bile olsa eksik anlatımlar. işte bu kötü.
bir kısım insanlar özellikle fevzi çakmak, ismet inönü gibi isimler arap ve fars kültüründen kopacağımızı düşünüyordu. hatta mevcut kitap, belge, arşiv ve dökumanların çevirisinin 25 yıl süreceğini söylüyordu. aslında 3000 yıllık türk tarihinin sadece 25 yılda çevrilebiliyor olmasının ne kadar az kayıt tutulduğunu anlayabiliyoruz.
bir kısım insan ise komple harfleri değiştirmektense arap harflerinde iyileştirme yapılmasının yeterli olduğunu düşünüyordu.
ilk defa mecliste eğitim bütçeleri görüşülürken dile geldi harf devrimi. ardından berlin'de bulunan türk öğrenciler çalıştay kurup destek verebileceklerini belirtti. asıl kırılma ise azerbaycan'ın 1926 yılında latin harflerine geçmesi ile oldu. fakat yanlış hatırlamıyorsam 1940'da vazgeçtiler sscb etkisi altında da olmalarından dolayı. 1926 yılında olan bu kongreye bizden bir heyet de gitmişti. yine yanlış hatırlamıyorsam atatürk de vardı. konferanstaki uzman türkologların türkiye heyeti ile konuşmalarından sonra atatürk ve heyetin aklına epey yattı harf değişikliği.
zaten bu konferans öncesi türkiye'de büyük bir kesim dünyada bunun bir örneği olmadığını dile getirirdi. hatta yapılan ankette öğretmenlerin büyük bir kısmı yani %90'ı harf değişikliğini istememişti. bu azerbaycan konferansı fikirlerin değişmesinde etkili oldu.
hatta ve hatta bugün dahi örnek gösterilen tartışma konuları o gün de vardı. bu örneklerden biri japonya o kadar müşkül durumuna rağmen alfabe değişikliğine gitmeden ticaret, eğitim gibi konularda bir zorluk yaşamadığı örneğiydi.
uzman türkolog ekibinin titiz çalışmasıyla harfler düzenlendi ve 1928 yılında kabul edildi.
eğer zihnim beni yanıltmıyorsa harflerden önce rakamlar değişti. kimse rakam değişimini tartışmaz. 1931 yılında kendi içimizde dahi her yerde farklı olan ağırlık, uzunluk ölçü birimleri de uluslararası standartlara uyduruldu. mesela kimse bir gecede "ağırlık ölçemez hale geldik" demez.
demek istediğim bir kısım insanların empoze ettiği gibi hop bir anda değişim olmadı. bu değişim öyle bir kesimin tarif ettiği gibi atatürk ol dedi ve oldu gibi diktatörvari de değildi. bu tartışmalar osmanlı'da da vardı cılız bir şekilde olsa da. hatta şu an adını hatırlamadığım bir alman generalinin mektuplarından oluşturulmuş bir kitapta alman generalinin orta düzey askerin bile okuma yazma bilmediğinden hayretle bahseder karşı tarafa.
şunu kabul etmek gerekiyor ki bir harf düzenlemesi gerekiyordu zamanında. gerekliydi ki bu tartışmalar dönem dönem alevleniyordu. sadece harfleri değişitirdik oldu bitti diye düşünmektense ortada bir dış dünya uyumsuzluğu da varmış bu da bir gerçek. fakat her şeyin avantajı olduğu kadar dezavantajı da olmuş bu da bir gerçek. ben de isterdim bundan 200 yıl önce yazılmış bir kitabı alıp orjinal metniyle okumak. fakat olmamış. buna da olduğu kadarıyla denir. o dönemin kültür etkileşiminde arap ve fars kültüründen kopma endişelerinde epey haklılarmış çünkü gerçekten koptuk. ha bu kopuş iyi mi olmuş? bence iyi olmuş. 100 yıl öncesine göre kopuk kültürde yetişmiş olmamın da elbette iyi olmuş dememde büyük bir tesiri var fakat olan ölene çare yok varsayımla hareket etmeye de gerek yok. gerçekleri bilmek yeterli.
benim bugün kızdığım nokta ise olayları bağlamından koparıp, tabiri caizse cımbızla seçip dogru bile olsa eksik anlatımlar. işte bu kötü.
devamını gör...
17.
ittihat terakki cemiyeti'ne dayanır. hatta atatürk'ün ittihat terakki cemiyeti çalışmalarında dahi aklının hep bir köşesinde bu düşüncenin olduğuna yönelik iddialar vardır. iddialar da boş değildir ha.
devamını gör...
18.
devrime gerek yoktu. tanzimattan beri zaten özellikle esnaf tabelaları falan çift dilli kullanılıyordu. hem arap alfabesi hem de latin alfabesi şeklinde yani. aynı şekilde bunu eğitim sistemi içine sokarak devam edilebilirdi. hem yeni nesillere büyük bir zihin esnekliği sağlanırdı, hem de süleymaniye kütüphanesinde bekleyen milyonlarca eseri okuyarak ve zihinlere aktararak kendi kültürümüzün dokümanlarını çoktan çıkartmış olurduk.
şu an süleymaniye kütüphanesi internete açılmasına rağmen okuyacak kapasitede adam yok. gerçi amerikalılar okuyor bizim okumamıza ne gerek var? onlar ingilizceye çevirsin biz onlardan öğreniriz..
şu an süleymaniye kütüphanesi internete açılmasına rağmen okuyacak kapasitede adam yok. gerçi amerikalılar okuyor bizim okumamıza ne gerek var? onlar ingilizceye çevirsin biz onlardan öğreniriz..
devamını gör...
19.
hayatta verilebilecek en salakça kararı alıp verdiklerini düşündüğüm değişim.
kelimelerin arapça ama yazımı latin alfabesiyle olması ise başka bir salaklık değil mi sizce?
resmen avrupa özentisi olmanın tecellisi.
neyse göte giren şemsiye açılmaz.
kelimelerin arapça ama yazımı latin alfabesiyle olması ise başka bir salaklık değil mi sizce?
resmen avrupa özentisi olmanın tecellisi.
neyse göte giren şemsiye açılmaz.
devamını gör...
20.
devamını gör...
"harf devrimi" ile benzer başlıklar
ekim devrimi
22