61.
#2465557 güncelleme yapıyorum. bugün terkedildim arkadaşlar. birbirimizi çok sevmemize rağmen bıraktı beni. bana karşı duyguları eskisi kadar yoğun değilmiş.
4 gün sonra 5. yılımızı kutlayacaktım hediyesini alıp restorant arıyordum.
çok canım yanıyor, hala inanamıyorum. uyanmak istiyorum bu rüyadan.
4 gün sonra 5. yılımızı kutlayacaktım hediyesini alıp restorant arıyordum.
çok canım yanıyor, hala inanamıyorum. uyanmak istiyorum bu rüyadan.
devamını gör...
62.
bir kaç sene sonra kendi paramızı kazandığımızda falan diye girmiş eleman.
üzüldüm lan.
üzüldüm lan.
devamını gör...
63.
#2569065
bu gece de bu olaya üzüleceğim sanırım. sevdiğin insandan ayrılması zor oluyor maalesef. ayrılma sebebi de oldukça tuhaf olmuş. onca seneden sonra, o senelerin de mi hatrı yok? neyse gece gece kaiser yazarımızı da üzmeyelim.
sevmeyi bilmeyen insanların, güzel seven insanlara denk gelmemesi ve hatta bu tür insanların hiç sevmemesi dileğiyle...
bu gece de bu olaya üzüleceğim sanırım. sevdiğin insandan ayrılması zor oluyor maalesef. ayrılma sebebi de oldukça tuhaf olmuş. onca seneden sonra, o senelerin de mi hatrı yok? neyse gece gece kaiser yazarımızı da üzmeyelim.
sevmeyi bilmeyen insanların, güzel seven insanlara denk gelmemesi ve hatta bu tür insanların hiç sevmemesi dileğiyle...
devamını gör...
64.
bence binde veya beş yüzde bir rastlanılan bir durumdur.
devamını gör...
65.
evlenirdim evlenmesine de lise bitince beni hakir gördü. malum yatılı okuyorum, anadolunun bi köyünden çıkıp gelmişim, ileride kazansam kazansam ne kazanırmışım. geleceğini düşünmek zorundaymış ve sevgi karın doyurmuyormuş. yani tamam ilerisini düşünmesi, bu adam bana evine çoluğuna çocuğuna bakabilir mi diye düşünmesi normalde daha 17-18 yaşlarında da bu denli gelecek kaygısıyla dolu olması insanı düşündürüyor. hayır ne yaşadın da bu hale geldin diyesi geliyor insanın.
bi erkeği maddi sebeple terk ederseniz o yaşlarda(özellikle çirkin bir erkeği) hırsa kesip çok iyi kazanıyor. seneler sonra merak ettim ne yaptı acaba, sevgilisi kocası nasıl biri diye ve gittim o zamanlar ortak arkadaşımız olan kadınla flörtleşmeye başladım. hakkında ne var ne yok bir bir anlattı bana.* hatta bir gün onunla konuşurken yanında denk geldi (biliyordum aslında bunun olacağını) yok o zamanlar çocuktum, şöyle oldu da böyle oldu, bi çocuğum olursa senin adını verecem affet vs. aslında ufak bi macera yaşardım onunla da ne bileyim, klişeyi bozmak içimden gelmedi.
bu konuşmayı yapalı neredeyse bi 7-8 sene oluyor. gidip bi baksam mı acaba adaşım bi oğlu olmuş mu, tutmuş mu sözünü.
bi erkeği maddi sebeple terk ederseniz o yaşlarda(özellikle çirkin bir erkeği) hırsa kesip çok iyi kazanıyor. seneler sonra merak ettim ne yaptı acaba, sevgilisi kocası nasıl biri diye ve gittim o zamanlar ortak arkadaşımız olan kadınla flörtleşmeye başladım. hakkında ne var ne yok bir bir anlattı bana.* hatta bir gün onunla konuşurken yanında denk geldi (biliyordum aslında bunun olacağını) yok o zamanlar çocuktum, şöyle oldu da böyle oldu, bi çocuğum olursa senin adını verecem affet vs. aslında ufak bi macera yaşardım onunla da ne bileyim, klişeyi bozmak içimden gelmedi.
bu konuşmayı yapalı neredeyse bi 7-8 sene oluyor. gidip bi baksam mı acaba adaşım bi oğlu olmuş mu, tutmuş mu sözünü.
devamını gör...
66.
şimdi eskiden olsa ah canım ne güzel falan derdim de şimdi diyemiyorum... o kadar emek verdim hadi evlenelim o kadar zaman boşa gitmesin hesabı yapılıyor gibi geliyor bana.. tersi de mümkün tabi de.. 17 yaşında insan aldığı kararları sorguluyor yani mesela..
devamını gör...
67.
uzun vadeli hisse senedi yatırımı gibi. aklıma şu geldi ayrılmadığın sürece zararda değilsin.
devamını gör...
68.
eşimle yapmış olduğumuz eylem.
bazı yazarlara katılıyorum, ben de "evleneceğim adamı 18 yaşında bulmuş olamam hayır." diyip, üniversitede ara verdim. iyi ki de öyle yapmışım. eşim çok gereksiz bulsa da bence birbirimizi tanımamız için de, karakterlerimizi tanımamız için de çok gerekliydi. başkalarını da görüp, tanıyıp, ondan başkasıyla olamayacağımdan emin olmuş oldum.
ondan başka kimse kız çocuklarına öyle şefkatle ve aşkla bakmadı. hep kızı olsun istedi, oldu. şimdi kızıma bakışlarını izliyorum.
bazı yazarlara katılıyorum, ben de "evleneceğim adamı 18 yaşında bulmuş olamam hayır." diyip, üniversitede ara verdim. iyi ki de öyle yapmışım. eşim çok gereksiz bulsa da bence birbirimizi tanımamız için de, karakterlerimizi tanımamız için de çok gerekliydi. başkalarını da görüp, tanıyıp, ondan başkasıyla olamayacağımdan emin olmuş oldum.
ondan başka kimse kız çocuklarına öyle şefkatle ve aşkla bakmadı. hep kızı olsun istedi, oldu. şimdi kızıma bakışlarını izliyorum.
devamını gör...
69.
evlenmede nadiren imrendiğim olaylardan. (:
sebebi de doğru kişiyi erken bulmuşsun, onunla birlikte çokça anılar biriktirirken birlikte büyüyorsun. sevdiğin insanın o dönemlerden yetişkin olana dek hayatında olmak bana göre lütuf. tabi bunun bir lütuf olmasının farkına varmak önemli. aptalca ziyan edilme olayları da oluyor o yüzden diyorum.
ben o dönemde birini sevmiştim ama uzaktan. sanırım o yüzden lütuf gözüyle bakıyorum çünkü onu istediğimde göremiyordum, sesini duyamıyordum, birlikte hiç vakit geçiremiyorduk, sevgim çoktu ama özlemin yanında hiçbir şey. çevresindeki insanları kıskanıyordum bu yüzden. annesinden bile kıskanmıştım ama aşırıya kaçacak şekilde değil tabi ki. sevdiğim insanlarda cimriliğimin boyutu büyük. ayıp olmasa "benden çok konuştuğun veya daha çok vakit geçirdiğin annen olsa bile bunu yapma." diyesim geliyordu ama kıskançlık güzel olsa da olumsuz tarafı da var ve bunu törpüleyip ayarı tutturmak çok önemli. onu kendime saklamak istediğim zamanlarda (özlemden çaresiz olduğum zamanlarda) bile çizgim belliydi. sevmek kıskançlıkla hayatı dar etmeye değil daha güzel ve değerli hissettirmeye yaramalı. bir de kendisi de aksi yönde kıskançlık yapamazdı çünkü izin vermezdim. kıskançlık üstünlük kurmak ya da boyun eğdirmek değil çünkü. ki gereken çoğu şeyde benzerdik.
bazen "arkadaşlarına, özellikle kız arkadaşlarına bir şey demiyorum ama senle ben daha vakit geçiremezken onlar geçiyor, daha bana o kadar gülmedin, onlara da gülme olur mu? yani gül ama çok olmasın. ıhm el sıkma dışında temassal bir yakınlık yok zaten." gibisinden belli ediyorduk. her şeyde önceliği onlar almışken bir de sarılmaya kalksınlar da kolsuz kalsınlar. sarılma olayı benim için çok önemliydi bunda özel ve ilk olayım bir zahmet. kollarına atılmak isteyenler oluyordu, "sevdiğim var." diye açık açık söylüyor ama "kimse yok hayatımda, sarılalım." demiş gibi davranıyorlardı. ne münasebet? sevdiğim kişi açıkça söylüyorsa ve karşısındakine insani saygıdan aşırıya kaçmıyorsa ben gayet kaçarım. (kadınlara çok aşırıya kaçmadıkları sürece doğru düzgün davranmak zorunda. tabi ben söylememişim bunu, ama yapmıyor olsaydı soğurdum açıkçası. böyle tiplere hiç gelemem.) çünkü benim hem cinsim. o onları itemez ya da sert davranamaz. ben varken ahtapotlaşıyorsa olay tamamen benle onun arasında artık. sebebi de ben yanında olmama rağmen göz koyabilme ve de gereken cevabı almasına rağmen ahtapotluktan vazgeçmemesi. "sen haddini bildirmeden bir yere gitmiyorum." diyor yani. "o hâlde gel buraya." diyorum ben de.
"sana başka amaçla dokunmaya çalışırlarsa ya da dokunurlarsa çok kötü olur." demiştim açıkça. bu yüzden ara ara onlardan kaçıyordu. kaçmasına rağmen aşırı ısrarcı olanların ismini veya hesabını veriyordu. çünkü o ısrarcı olanı saklamıştı ve kız neymiş ona kendi elleriyle pasta yapmış ve yedirmek istemiş. "o lokma boğazından geçerse elimden bir abur cubur bile yiyemezsin." gibi bir şey demiştim. ve o kızı öldürmek istemiştim ya. 2-3 saat ona bıkmadan usanmadan yedirmeye çalışmış. bağırıp çağırmış ama arsıza yetmemiş. o gün o piknikli gezide olmayı ne çok istemiştim anlatamam. gözcümü harekete geçirmiştim. "o kızın haddini bildir ve ona yedirmek istediği pastayı yenmeyecek hâle getir. ve burada olmayan sevdiğinin selamı var de" demiştim. kendi arkadaşıydı ama benim daha çok arkadaşım olmuştu. kız dayanışması böyle bir şey. o kız ise yokluğumu fırsat biliyordu, pislik.
sevdiği var anlamıyorsun, reddediliyorsun anlamıyorsun, açıkça ve defalarca kez istenmediğini duyuyorsun ulan hiç mi haysiyetin yok?
bir de sevdiğiniz yanınızda olduğunda da özlemeye devam ediyorsunuz. birlikte vakit geçirmek azaltmıyor hep az geliyor. günün 24 saatini onunla geçirsem sanki gün 30 saatmiş gibi diğer 6 saati de nasıl onunla geçirebilirim diye düşünürdüm. 3-4 saat konuşsak ve 5 -10 saniye sessizlik olsa sanki gün boyunca sesini duymamışım gibi gelirdi.
her şeyi konuşurduk o yüzden olumsuz konularda bazen o bazen ben ağlardım. o ağlıyınca otomatikman ben de ağlıyordum. iyiyim ve bir şeyim yok aslında ama bilmiyorum. çoğu zaman dayanamıyordum ve ondan daha çok ağlıyordum.
benim ağladığım vakitlerde onun gözleri doluyordu, özlemden de yakındıysak tamam ikimizde salya sümük olurduk. (:
kıymet bilmek zor değil ya, ya da imkansız değil. sevdiğiniz yanınızdaysa daha ne olsun istiyorsunuz anlamıyorum.
en çok onu sevdim ama en az onu gördüm. ve 2 saat denk gelebilmiştik 1.5 yıl içinde. o zaman da görüntülü arama yoktu. yılda anlık 1-2 defa yüzünü gördün gördün, göremedin yok. ama o görüyordu en azından, ben utançtan hiç bakmamıştım. ki kaçmamak için zor tutuyordum kendimi sebebi de onun şansını elinden almamak. kendi şansımı ben istemsiz değerlendiremiyordum, gidersem hakkını yemiş gibi olurdum. ve her şeyimiz ortaktı. mutluluğu beni de mutlu ediyordu. göremesem de bu yine de iyi hissettiriyordu. her şeye ya ortak karar verirdik ya da öncelik bazı şeylerde bendeyse bazı şeylerde de onda olurdu. her türlü denge sağlanmak zorundaydı. aksi bana her türlü ters; ne üstte ne de altta olmayı kabul ederim.
bir şekilde ayrıldık ve neredeyse 10 yıl oldu. ikimizde birbirimize dönmüyoruz ve kimseyi hayatımıza almıyoruz. dönmeme olayı, o birkaç gelmişti ama geç kalmıştı o yüzden kabul etmedim, edemem de.
kendi de eksik ya da zamansız açıklamalardan çekiyor. kendisi bizim 8.5 yılımızı boş ve sancılı geçirtti. ben onun anlarına muhtaçken o beni onsuz o kadar yıl bıraktı. bunu hiç sindiremeyeceğim. o yaptığını bile sindirebilirim belki (normalde asla sindiremeyeceğim bir şey) ama bu zaman olayını asla. sen özlemimi dindirmek için kullanmadın o yılları. beni yıktın, tek başıma kıyamet ortasında bıraktın. aradığım yerde ve aradığım zaman yoktun. sana ilk ve son sarıldığımda son olacağını bilseydim utançtan 3-4 saniye durup sonra geri çekilmezdim, sen giderken bana vedayı bile çok gördün. insanlar sevdiklerine veda ederek gider ve veda ederek gitmeli de. sen bana herkes muamelesi yaptın, aferin. bunu sevdiklerimden görmeye bayılırım (!), hâlâ biliyor musun bilmiyorum.
ayrıldığımızda bile veya sonrasında hiç aklıma başkası gelmemişti. "onu unutup başkanı severim ya." diye hiç düşünmedim. ağladım aylarca ve gelmeni bekledim. yemin ediyorum her şeye rağmen bekledim ama sen istediğim gibi gelmedin. o zaman bile aklımdan o tarz şeyler geçmedi. biliyor musun ne zaman ve nasıl geçti, o aptal kızın defterimize ortak edip defterim hakkında ileri geri konuşmasına neden olduğunda "sana saygısı yok, eşyana ve de özeline de saygısı yok. nasıl da değersizleştirip basitleştirdi ama, söylesene bu çocuk onun yokluğunu bile sevmeni hak ediyor mu? özsaygının ve değerlerinin içine edip seni kevaşelerin diline düşürdü. ya kendini seçeceksin ya da haysiyetini ve gururunu bırakacaksın." gibi şeyler demişim. biliyor musun özsaygım kazandı. onu çok zorladım, perişan ettim vs. ama başardık. en üstte sen vardın ama artık o var ve seni o kız istemiyor. sen onda un ufak olmamış tek parça bile bırakmadın. gözlerini o un ufak olmuşlara da dikip tamamen yok etmek istedin.
ister dünya'nın en iyi insanı ol, en kıymet bileni ol vs. ama benim hayatımda olmayacaksın. dünya'yı bırak cenneti ayaklarımın altına sersen kırgınlığım yine geçmez. sen bir kadının başına gelebilecek en talihsiz erkek versiyonlarından birisin.
bir gün bana ne yaptığını anla istiyorum sadece. beddua etmiyorum, hayatına kimseyi alamasın demiyorum. dua ediyorum ve alsın diyorum. bu ne kadar zor zerre fikrin yok. ama amacın da bu değil miydi zaten, başkasını hayatına alman? o yüzden al. bende olmayıp onda olan neydi, özel kelimelerimizi de ona kullanır mı, kollarını değiştiremezsin ama o kelimeleri değiştir. ben bu tarz şeyleri ara ara düşünüp kahrolacağım ama biliyor musun bu aralarında alışılması gereken en kolay şey. bu kolay geliyorsa neler yaptın bir düşün.
mutlu ol, sevdiğin olsun ve onunla yakından anı biriktir. ama öncesinde beni anlamış ol. sevdiğin olurken tamamen geçmişte kalayım. anına ya da geleceğine zerre taşınmak istemiyorum. sana saygimdan değil o kadına olan saygımdan. ve talihsiz biri olmayı da bırak. başka birine böyle yapmayı aklından geçirme. kendim için sana küfürü bırak hakaret bile etmedim ama aynı şeyleri başkasına yaşattığını duyarsam senin öyle bir ağzına ederim ki, cehenneme koşa koşa gidersin. kadınlara seviyeli ve kaliteli davranmayı öyle böyle öğreneceksiniz. kadın diye ayrıştırıyorum çünkü insan denilince aklınıza, o kıt aklınıza sadece erkekler geliyor, kadınlar insan altı sanki.
mutlu ol, hayalleri başkasıyla yaşa. o kadar içine ederken bari birimiz mutlu olsun da ben haklı yere bu kadar şeyi çekmiş olayım. gerçekten mutlu olmak için beni mahvettiğini bileyim.
ikimiz gece gündüze bağlamışken seni parçalayasım geliyor. geceyi çıkar ve gündüzüne gündüz bul...
sebebi de doğru kişiyi erken bulmuşsun, onunla birlikte çokça anılar biriktirirken birlikte büyüyorsun. sevdiğin insanın o dönemlerden yetişkin olana dek hayatında olmak bana göre lütuf. tabi bunun bir lütuf olmasının farkına varmak önemli. aptalca ziyan edilme olayları da oluyor o yüzden diyorum.
ben o dönemde birini sevmiştim ama uzaktan. sanırım o yüzden lütuf gözüyle bakıyorum çünkü onu istediğimde göremiyordum, sesini duyamıyordum, birlikte hiç vakit geçiremiyorduk, sevgim çoktu ama özlemin yanında hiçbir şey. çevresindeki insanları kıskanıyordum bu yüzden. annesinden bile kıskanmıştım ama aşırıya kaçacak şekilde değil tabi ki. sevdiğim insanlarda cimriliğimin boyutu büyük. ayıp olmasa "benden çok konuştuğun veya daha çok vakit geçirdiğin annen olsa bile bunu yapma." diyesim geliyordu ama kıskançlık güzel olsa da olumsuz tarafı da var ve bunu törpüleyip ayarı tutturmak çok önemli. onu kendime saklamak istediğim zamanlarda (özlemden çaresiz olduğum zamanlarda) bile çizgim belliydi. sevmek kıskançlıkla hayatı dar etmeye değil daha güzel ve değerli hissettirmeye yaramalı. bir de kendisi de aksi yönde kıskançlık yapamazdı çünkü izin vermezdim. kıskançlık üstünlük kurmak ya da boyun eğdirmek değil çünkü. ki gereken çoğu şeyde benzerdik.
bazen "arkadaşlarına, özellikle kız arkadaşlarına bir şey demiyorum ama senle ben daha vakit geçiremezken onlar geçiyor, daha bana o kadar gülmedin, onlara da gülme olur mu? yani gül ama çok olmasın. ıhm el sıkma dışında temassal bir yakınlık yok zaten." gibisinden belli ediyorduk. her şeyde önceliği onlar almışken bir de sarılmaya kalksınlar da kolsuz kalsınlar. sarılma olayı benim için çok önemliydi bunda özel ve ilk olayım bir zahmet. kollarına atılmak isteyenler oluyordu, "sevdiğim var." diye açık açık söylüyor ama "kimse yok hayatımda, sarılalım." demiş gibi davranıyorlardı. ne münasebet? sevdiğim kişi açıkça söylüyorsa ve karşısındakine insani saygıdan aşırıya kaçmıyorsa ben gayet kaçarım. (kadınlara çok aşırıya kaçmadıkları sürece doğru düzgün davranmak zorunda. tabi ben söylememişim bunu, ama yapmıyor olsaydı soğurdum açıkçası. böyle tiplere hiç gelemem.) çünkü benim hem cinsim. o onları itemez ya da sert davranamaz. ben varken ahtapotlaşıyorsa olay tamamen benle onun arasında artık. sebebi de ben yanında olmama rağmen göz koyabilme ve de gereken cevabı almasına rağmen ahtapotluktan vazgeçmemesi. "sen haddini bildirmeden bir yere gitmiyorum." diyor yani. "o hâlde gel buraya." diyorum ben de.
"sana başka amaçla dokunmaya çalışırlarsa ya da dokunurlarsa çok kötü olur." demiştim açıkça. bu yüzden ara ara onlardan kaçıyordu. kaçmasına rağmen aşırı ısrarcı olanların ismini veya hesabını veriyordu. çünkü o ısrarcı olanı saklamıştı ve kız neymiş ona kendi elleriyle pasta yapmış ve yedirmek istemiş. "o lokma boğazından geçerse elimden bir abur cubur bile yiyemezsin." gibi bir şey demiştim. ve o kızı öldürmek istemiştim ya. 2-3 saat ona bıkmadan usanmadan yedirmeye çalışmış. bağırıp çağırmış ama arsıza yetmemiş. o gün o piknikli gezide olmayı ne çok istemiştim anlatamam. gözcümü harekete geçirmiştim. "o kızın haddini bildir ve ona yedirmek istediği pastayı yenmeyecek hâle getir. ve burada olmayan sevdiğinin selamı var de" demiştim. kendi arkadaşıydı ama benim daha çok arkadaşım olmuştu. kız dayanışması böyle bir şey. o kız ise yokluğumu fırsat biliyordu, pislik.
sevdiği var anlamıyorsun, reddediliyorsun anlamıyorsun, açıkça ve defalarca kez istenmediğini duyuyorsun ulan hiç mi haysiyetin yok?
bir de sevdiğiniz yanınızda olduğunda da özlemeye devam ediyorsunuz. birlikte vakit geçirmek azaltmıyor hep az geliyor. günün 24 saatini onunla geçirsem sanki gün 30 saatmiş gibi diğer 6 saati de nasıl onunla geçirebilirim diye düşünürdüm. 3-4 saat konuşsak ve 5 -10 saniye sessizlik olsa sanki gün boyunca sesini duymamışım gibi gelirdi.
her şeyi konuşurduk o yüzden olumsuz konularda bazen o bazen ben ağlardım. o ağlıyınca otomatikman ben de ağlıyordum. iyiyim ve bir şeyim yok aslında ama bilmiyorum. çoğu zaman dayanamıyordum ve ondan daha çok ağlıyordum.
benim ağladığım vakitlerde onun gözleri doluyordu, özlemden de yakındıysak tamam ikimizde salya sümük olurduk. (:
kıymet bilmek zor değil ya, ya da imkansız değil. sevdiğiniz yanınızdaysa daha ne olsun istiyorsunuz anlamıyorum.
en çok onu sevdim ama en az onu gördüm. ve 2 saat denk gelebilmiştik 1.5 yıl içinde. o zaman da görüntülü arama yoktu. yılda anlık 1-2 defa yüzünü gördün gördün, göremedin yok. ama o görüyordu en azından, ben utançtan hiç bakmamıştım. ki kaçmamak için zor tutuyordum kendimi sebebi de onun şansını elinden almamak. kendi şansımı ben istemsiz değerlendiremiyordum, gidersem hakkını yemiş gibi olurdum. ve her şeyimiz ortaktı. mutluluğu beni de mutlu ediyordu. göremesem de bu yine de iyi hissettiriyordu. her şeye ya ortak karar verirdik ya da öncelik bazı şeylerde bendeyse bazı şeylerde de onda olurdu. her türlü denge sağlanmak zorundaydı. aksi bana her türlü ters; ne üstte ne de altta olmayı kabul ederim.
bir şekilde ayrıldık ve neredeyse 10 yıl oldu. ikimizde birbirimize dönmüyoruz ve kimseyi hayatımıza almıyoruz. dönmeme olayı, o birkaç gelmişti ama geç kalmıştı o yüzden kabul etmedim, edemem de.
kendi de eksik ya da zamansız açıklamalardan çekiyor. kendisi bizim 8.5 yılımızı boş ve sancılı geçirtti. ben onun anlarına muhtaçken o beni onsuz o kadar yıl bıraktı. bunu hiç sindiremeyeceğim. o yaptığını bile sindirebilirim belki (normalde asla sindiremeyeceğim bir şey) ama bu zaman olayını asla. sen özlemimi dindirmek için kullanmadın o yılları. beni yıktın, tek başıma kıyamet ortasında bıraktın. aradığım yerde ve aradığım zaman yoktun. sana ilk ve son sarıldığımda son olacağını bilseydim utançtan 3-4 saniye durup sonra geri çekilmezdim, sen giderken bana vedayı bile çok gördün. insanlar sevdiklerine veda ederek gider ve veda ederek gitmeli de. sen bana herkes muamelesi yaptın, aferin. bunu sevdiklerimden görmeye bayılırım (!), hâlâ biliyor musun bilmiyorum.
ayrıldığımızda bile veya sonrasında hiç aklıma başkası gelmemişti. "onu unutup başkanı severim ya." diye hiç düşünmedim. ağladım aylarca ve gelmeni bekledim. yemin ediyorum her şeye rağmen bekledim ama sen istediğim gibi gelmedin. o zaman bile aklımdan o tarz şeyler geçmedi. biliyor musun ne zaman ve nasıl geçti, o aptal kızın defterimize ortak edip defterim hakkında ileri geri konuşmasına neden olduğunda "sana saygısı yok, eşyana ve de özeline de saygısı yok. nasıl da değersizleştirip basitleştirdi ama, söylesene bu çocuk onun yokluğunu bile sevmeni hak ediyor mu? özsaygının ve değerlerinin içine edip seni kevaşelerin diline düşürdü. ya kendini seçeceksin ya da haysiyetini ve gururunu bırakacaksın." gibi şeyler demişim. biliyor musun özsaygım kazandı. onu çok zorladım, perişan ettim vs. ama başardık. en üstte sen vardın ama artık o var ve seni o kız istemiyor. sen onda un ufak olmamış tek parça bile bırakmadın. gözlerini o un ufak olmuşlara da dikip tamamen yok etmek istedin.
ister dünya'nın en iyi insanı ol, en kıymet bileni ol vs. ama benim hayatımda olmayacaksın. dünya'yı bırak cenneti ayaklarımın altına sersen kırgınlığım yine geçmez. sen bir kadının başına gelebilecek en talihsiz erkek versiyonlarından birisin.
bir gün bana ne yaptığını anla istiyorum sadece. beddua etmiyorum, hayatına kimseyi alamasın demiyorum. dua ediyorum ve alsın diyorum. bu ne kadar zor zerre fikrin yok. ama amacın da bu değil miydi zaten, başkasını hayatına alman? o yüzden al. bende olmayıp onda olan neydi, özel kelimelerimizi de ona kullanır mı, kollarını değiştiremezsin ama o kelimeleri değiştir. ben bu tarz şeyleri ara ara düşünüp kahrolacağım ama biliyor musun bu aralarında alışılması gereken en kolay şey. bu kolay geliyorsa neler yaptın bir düşün.
mutlu ol, sevdiğin olsun ve onunla yakından anı biriktir. ama öncesinde beni anlamış ol. sevdiğin olurken tamamen geçmişte kalayım. anına ya da geleceğine zerre taşınmak istemiyorum. sana saygimdan değil o kadına olan saygımdan. ve talihsiz biri olmayı da bırak. başka birine böyle yapmayı aklından geçirme. kendim için sana küfürü bırak hakaret bile etmedim ama aynı şeyleri başkasına yaşattığını duyarsam senin öyle bir ağzına ederim ki, cehenneme koşa koşa gidersin. kadınlara seviyeli ve kaliteli davranmayı öyle böyle öğreneceksiniz. kadın diye ayrıştırıyorum çünkü insan denilince aklınıza, o kıt aklınıza sadece erkekler geliyor, kadınlar insan altı sanki.
mutlu ol, hayalleri başkasıyla yaşa. o kadar içine ederken bari birimiz mutlu olsun da ben haklı yere bu kadar şeyi çekmiş olayım. gerçekten mutlu olmak için beni mahvettiğini bileyim.
ikimiz gece gündüze bağlamışken seni parçalayasım geliyor. geceyi çıkar ve gündüzüne gündüz bul...
devamını gör...
70.
işler hayal ettiği gibi gitmedi hikayesi.
devamını gör...
71.
hayatımdaki keşkelerimden bir tanesi
devamını gör...
72.
7.8 milyar insan, 149 milyon km2 alanda ruh eşin liseden sınıf arkadaşın çıkıyor.
(bkz: cool story bro)
(bkz: cool story bro)
devamını gör...
73.
isterdim. evet.
devamını gör...