normal sözlük yazarlarının başına gelmiş trajikomik olaylar
başlık "blackorpink" tarafından 26.12.2020 03:01 tarihinde açılmıştır.
21.
arkadaşla kendi arabamızı uçuruma itmiştik, erzurum'da, palandöken'de. kafalar votkalı.. saatlerce şarkı dinlemekten arabada akü makü hiçbir şey kalmamış. dedik ki: ''vurdururuz biz bunu, çalışır''.
ben arkaya geçtim, arkadaş şoför tarafına geçti, var gücümüzle itmeye başladık arabayı. ama nasıl itiyoruz.. kendimi o kadar odaklamışım ki araba itmeye, arkadaşın ayağı kaymış yere düşmüş, hiç farketmemişim. arabanın direksiyonu uçuruma doğru kırmış. ben hala arkada son gücümle itiyorum.. araba uçuruma doğru gidiyor.. sola bi baktım, arkadaşım yanımdan ''vınnnn'' diye uçarak geçti önüme, arabaya koşuyor, o an işte şok oldum bıraktım ellerimi.. öylece kaldım. arkadaş arabanın dışından uzanıp freni kökledi ve araba son saniyede durdu. uçurumda askıda kaldı. çekici çağırdık çıkarmak için. 1 saniye geç bassa frene, 50 metre yüksekten iterek atmıştık kendi arabamızı..
biraz uzakta çocuklar vardı yanımıza geldiler, ''abi'' diyorlar ''napıyorsunuz emenike?''
az daha kendi arabamızı uçurumdan atıyorduk..
ben arkaya geçtim, arkadaş şoför tarafına geçti, var gücümüzle itmeye başladık arabayı. ama nasıl itiyoruz.. kendimi o kadar odaklamışım ki araba itmeye, arkadaşın ayağı kaymış yere düşmüş, hiç farketmemişim. arabanın direksiyonu uçuruma doğru kırmış. ben hala arkada son gücümle itiyorum.. araba uçuruma doğru gidiyor.. sola bi baktım, arkadaşım yanımdan ''vınnnn'' diye uçarak geçti önüme, arabaya koşuyor, o an işte şok oldum bıraktım ellerimi.. öylece kaldım. arkadaş arabanın dışından uzanıp freni kökledi ve araba son saniyede durdu. uçurumda askıda kaldı. çekici çağırdık çıkarmak için. 1 saniye geç bassa frene, 50 metre yüksekten iterek atmıştık kendi arabamızı..
biraz uzakta çocuklar vardı yanımıza geldiler, ''abi'' diyorlar ''napıyorsunuz emenike?''
az daha kendi arabamızı uçurumdan atıyorduk..
devamını gör...
22.
şimdi dört arkadaş bir dağın başına çıkıyorlar, etraf zifiri karanlık, kafalar güzel, arabanın içi duman altı.* arkada oturanlar kafalarına göre ses falan duyuyorlar arabanın arkasından, tribe giriyorlar daha sonradan arka hoparlörlerden gelen teyip sesi olduğu anlaşılıyor, neyse kalkarken bir şekilde akünün bittiğini söylüyor şoför, gecenin zifiri karanlığında arabayı ittirmeye çalışacağız, arabanın arkasına iki eleman geçiyor, biri diğerine "orada ayı mı var lan" diyor. diğer arkadaş da "ayı mı" diyor ve göz göze geliyorlar, o sırada arabanın diğer tarafında olan kişi telefonun flashını yakıyor ve arabanın altına bakıp "nerede nerede" diye söyleniyor, bu olaya güldükten sonra arabayı ittirmeye çalışılıyor ama araba gitmiyor, şoför gülüyor, meğer el frenini indirmemiş, o dört kişi arabayı oradan çıkartıp uzun bir süre görüşmüyorlar.
devamını gör...
23.
sabahın bir körü yarı uykulu halimizle tıklım tıklım dolu dolmuşa bindik arkadaşımla, elimde bir şemsiye var ve bozuk. kimsenin bir tarafına girmesin diye sıkı sıkı tutuyorum, ıslak değil, hiç kullanmadık. kadının biri, üstünü ıslattığımı iddia etti kaba bir dille hem de. kısa sürede dolmuşta kaos ortamı oluştu falan biz gençler saygısız olduk, şoför sessizlik rica ediyor. arkadaşım kadın laf yetiştirmeye çalışıyor ve ben dolmuşta çalan şarkının sözlerine odaklanmışım eski sevgilimi falan düşünüyorum. deli miyim ben şimdi sırası mı falan diye düşünürken kadın beni baştan ayağa süzdü, süzdü... saça başa bak sürtük galiba dedi. travmam oldu resmen yeni tanıdığım herkese sence ben sürtük gibi mi görünüyorum diye soruyordum. ölüm gibi bir şeydi ama kimse ölmedi.
devamını gör...
24.
üniversitedeki ilk dersim bir amfideydi.
geçen 7 yılın ardından amfinin adını bile söylerim.
bir sonraki ders ise liseden yeni mezun olmuş benim mantığıma göre bir sonraki amfideydi. yani bir kapıdan çıkıp diğerine girmem yeterliydi benim için. ben de tam olarak öyle yaptım. ilk dersim bittikten sonra kağıdı kalemi toplayıp heyecanlı bir şekilde bir sonraki kapıdan ikinci amfiye giriş yaptım. ortalarda güzel bir yer bulup kuruldum. her şey yolundaydı. mis! hoca geldi ve hemen dersi anlatmaya başladı. girişimcilik, iktisat, ekonomi, ticaret, ithalat ihracat...
40 dakika boyunca hiç nefes almadan ders anlattı. şimdi hayal edin; soluksuz ders anlatan bir hoca, "konu acaba ne zaman sanata, edebiyata, tarihe gelecek" diye bekleyen bir edebiyat fakültesi öğrencisi ben ve bir amfi dolusu iibf öğrencisi... meğer benim güzide üniversitemin amfileri biri sağda biri solda olmak üzere iki kapılıymış ve ben ilk girdiğim dersin amfisinin sol kapısından çıkıp sağ kapısından girmişim. ayrıca üniversite dersleri 2+2 saat blok ders olarak yapılıyormuş. bana bu iki bilgiyi kimse vermediğinden dersin ortasında "sorusu olan var mı" diyen hocayı fırsat bilip "çok özür dilerim hocam. acaba bu ders hangi bölümün?" dememle hocanın yüzündeki şaşkınlık ve gelen yanıt...
"iibf"
"anladım. fakat ben sanırım yanlış geldim. çıkabilir miyim?"
"elbette, buyrun"
bu cümle ile koca bir sıradaki herkesi tek tek kaldırıp kendimi dışarı atmaya çalıştım. sağa sola çarpa çarpa inerken tam kürsünün yanında bir kıkırdama sesi duydum. o kıkırdamayla bir anda arkamı dönüp "gülün gülün... şu kapıdan çıkınca ben de güleceğim" dedim ve kendimi dışarı attım. kapıyı kapatmamla tüm amfi kahkaha sesiyle yankılandı. ben ise koşarak üç kat aşağı inip listeden doğru amfinin yerini tespit edip yine koşarak üç kat çıkıp yeni derse girdim ve 5.5 yıllık üniversite hayatım boyunca da iibf'nin önünden bir kere bile geçmedim.
yıllar oldu. muhtemelen o sıralarda oturanlar bu olayı unutmuşlardır iki dakika içinde. fakat ben tüm asosyalliğim ve anksiyetem ile koca bir fakültenin önünde teklemeden o cümleyi nasıl düşündüm, nasıl söyledim hiç bir fikrim yok. hayatımdaki en trajik, en komik, en unutulmaz ve en keyifli anıdır. üniversite için ilk 'iyi ki'mdir.
geçen 7 yılın ardından amfinin adını bile söylerim.
40 dakika boyunca hiç nefes almadan ders anlattı. şimdi hayal edin; soluksuz ders anlatan bir hoca, "konu acaba ne zaman sanata, edebiyata, tarihe gelecek" diye bekleyen bir edebiyat fakültesi öğrencisi ben ve bir amfi dolusu iibf öğrencisi... meğer benim güzide üniversitemin amfileri biri sağda biri solda olmak üzere iki kapılıymış ve ben ilk girdiğim dersin amfisinin sol kapısından çıkıp sağ kapısından girmişim. ayrıca üniversite dersleri 2+2 saat blok ders olarak yapılıyormuş. bana bu iki bilgiyi kimse vermediğinden dersin ortasında "sorusu olan var mı" diyen hocayı fırsat bilip "çok özür dilerim hocam. acaba bu ders hangi bölümün?" dememle hocanın yüzündeki şaşkınlık ve gelen yanıt...
"iibf"
"anladım. fakat ben sanırım yanlış geldim. çıkabilir miyim?"
"elbette, buyrun"
bu cümle ile koca bir sıradaki herkesi tek tek kaldırıp kendimi dışarı atmaya çalıştım. sağa sola çarpa çarpa inerken tam kürsünün yanında bir kıkırdama sesi duydum. o kıkırdamayla bir anda arkamı dönüp "gülün gülün... şu kapıdan çıkınca ben de güleceğim" dedim ve kendimi dışarı attım. kapıyı kapatmamla tüm amfi kahkaha sesiyle yankılandı. ben ise koşarak üç kat aşağı inip listeden doğru amfinin yerini tespit edip yine koşarak üç kat çıkıp yeni derse girdim ve 5.5 yıllık üniversite hayatım boyunca da iibf'nin önünden bir kere bile geçmedim.
yıllar oldu. muhtemelen o sıralarda oturanlar bu olayı unutmuşlardır iki dakika içinde. fakat ben tüm asosyalliğim ve anksiyetem ile koca bir fakültenin önünde teklemeden o cümleyi nasıl düşündüm, nasıl söyledim hiç bir fikrim yok. hayatımdaki en trajik, en komik, en unutulmaz ve en keyifli anıdır. üniversite için ilk 'iyi ki'mdir.
devamını gör...
25.
kykda kaldığım zamanlar bir gün işte uyandım hazırlandım derse gidiyorum. akşama kadar gelmem yurda, neyse gittim üniversiteye. ders mola bahçe kafe ders mola kantin böyle geçti günüm. kafeye gittik yine ders bitince akşam bi döndüm yurda herkes bizim odada. oda arkadaşlarım daha gelmemiş. ders saatlerimiz karışık. benim baza kırılmış, nasıl kırılmış allah bilir. beni idareden çağırıyorlar. sabahtan beri beni arıyorlarmış. sabah giderken yatakta bir şey yoktu şoktayım. neyseki müdür parasını benden almadı, insaflı çıktı sağolsun. kırılan yatak öyle gizemli kaldı ama. ya kat görevlisi kırdı ya da oda arkadaşım yaptı hala öğrenemedim. benim ailem de tutucudur, başıma kalsa bir ton laf yerdim yani. öyle acayipli bir olay.
devamını gör...
26.
geçen hafta kızılay'dayım. arkadaşla durağa doğru yürüyoruz. son zamanlarda meydan zaten mülteciden geçilmiyor. neyse biz yürürken bir tane adam şokolade şokolade diye bağırmaya başladı.* biz dedik ki herhalde önümüzdeki arap ya da siyahi kadınlara laf atıyor. meğer yanımızdaki çocuğun annesi bir mağazaya girmiş, görevlisi de çocuğu annesini kaybetmesin diye durdurmaya çalışıyormuş.
çok ırk annecim fjkgh. ama yine de o an komikti.
çok ırk annecim fjkgh. ama yine de o an komikti.
devamını gör...
27.
üniversite yıllarım benim için en sefil yıllardır ama hatırlayınca nedense o burukluk yerine beni gülümseten şeyler hatırlarım;
arkadaşımla birlikte hiç anlamadığımız halde tamirat işine girdik. a4 kağıtlarına el yazımızla kendi reklamımızı bile yapmıştık hatta. fotokopi çekip araba camlarına oraya buraya asıyorduk kağıtları. hatta şimdi keşke bir tanesini saklamış olsaydık diyoruz. "her türlü tamirat yapılır" gibi basit ama gereksiz özgüvenli bi slogan vardı kağıdın üzerinde, bir de numaramız. ilk arayan kişide anlamayız lan bırakalım bu işi demiştim. bir şey kaybetmeyiz diye ikna edebilmişti beni deli yürek arkadaşım. neyse ilk hastamız bozuk bir musluktu. açıkçası daha önce muslukla açıp kapatmaktan başka bir münasebetimiz olmamıştı ondan dolayı geri çekilmiştim ama arkadaşım ev sahibine bu işten çok anlayan biriymiş gibi rol kesince ben de kahkaha isteğimi bastırıp oyuna dahil olmuştum. şu an gülüyorum çünkü arkadaşım kollarını sıvamış, gözlerini kısmış ve adeta bir musluk profesörü moduna girmişti. işe koyulduk ve adam mutfaktan çıkar çıkmaz ikimiz de gülme krizine girdik, gelince birden kesildik ve aynı ciddiyetle devam ettik. arkadaşım bilip bilmeden gördüğü her şeyi yerinden söktü bir de utanmadan ev sahibine talimat veriyordu beni ise çırağı olarak tanıtmıştı. arkadaşım ne yaptığını bilmeyerek devam ederken birden boru suratına patladı o an işte tutamayıp bastık kahkahayı. ev sahibi sinir küpüne döndü ne oluyor diye sordu ama biz gerçekten kendimizi tutamıyorduk ve gülüyorduk. sinirden deliye dönmüştü ev sahibi ve bi s**tir çekip kovdu bizi. arkadaşım da adama dönüp küfür etti ve koşarak uzaklaştık. arkadaşımın üstü başı sırılsıklamdı hava da biraz soğuktu. bi köşede ateş yakan serserilerin yanına gittik ev uzak olduğu için yoksa hasta olacaktı. üstünü başını kuruttu sonra eve gidelim dedim. acıkmıştık ve ne cebimizde ne evde beş kuruş para yoktu. çünkü hesabımıza göre o gün çalıştığımızın karşılığı bize iki gün yetecekti ama işte evdeki hesap musluğa uymayınca...(bu arada yol boyunca acayip gülmüştük.). "lan!" dedi "insanın iki yumurta almaya dahi parası olmaz mı?" bu lafın üzerine yine gülme krizine girdik. yolda millet bize bakıp sarhoş sanıyordu hatta. neyse açlıktan glikoz gitmeyen beynimizle düşündük taşındık bir şey bulamadık. "aç uyuruz lan o zaman" dedim. yine güldük bayağı. yürürken bir düğün salonunun önünden geçtik, küçük bir salondu. birbirimize baktık. "yemekli midir acaba" dedi arkadaşım. aynı şeyi düşünmüştüm. sanırım aynı saniye içinde aynı şeyi düşündük evet. bastık kahkahayı yine ağlanacak halimize gülüp durduk. içeri girdik. hoş geldiniz falan dediler üstümüzü başımızı şöyle bir süzüp. çok rezil bir görüntümüz olduğunun farkında olarak girdiğimiz için çok alınmadık. zaten alınmak gibi bir lüksümüz yoktu çünkü açtık. geçip oturduk salak arkadaşım halaya girdi çünkü doğulu düğünüydü arkadaşım da batmanlı. halaya girince beni yine bi gülme tuttu ama ben de gülmemi tuttum. geldi sonra "olum doğulular düğünü yemeksiz yapmaz" dedi. umarım deyip bekledik. derken çalışanlar gelip masaları düzeltti. bu demek oluyordu ki düğün yemekli. o anki sevincimizi şimdiki hiçbir lüks yemeğe değişmem. yemekte kavurma pilav fasulye bi de salata vardı. bi güzel doyduk. hatta utanmayıp tatlı da yedik lan. eğlendik güldük. normalde düğünleri sevmeyen biri olarak ben bile çok eğlenmiştim. sonra gitmeye karar verdik. durduk. ee yarın ne yiyecektik? cesaretine hala hayranlık duyduğum arkadaşım salonun mutfağına gidip bi paket yemek istedi. sağ olsunlar verdiler de. biraz muhabbet ettik o arada işsiz güçsüz olduğumuzu öğrendiler ve bize iş ayarlayacaklarını söylediler. birkaç gün için de para vermiştiler. dualarımdalar hala. hayatında hangi günü unutmadın deseler o günü söylerim. dün o arkadaşım eşi ve üç dünya tatlısıyla bana geldi ve yine o günü anıp boyuna güldük. iyi ki varsın dostum.
arkadaşımla birlikte hiç anlamadığımız halde tamirat işine girdik. a4 kağıtlarına el yazımızla kendi reklamımızı bile yapmıştık hatta. fotokopi çekip araba camlarına oraya buraya asıyorduk kağıtları. hatta şimdi keşke bir tanesini saklamış olsaydık diyoruz. "her türlü tamirat yapılır" gibi basit ama gereksiz özgüvenli bi slogan vardı kağıdın üzerinde, bir de numaramız. ilk arayan kişide anlamayız lan bırakalım bu işi demiştim. bir şey kaybetmeyiz diye ikna edebilmişti beni deli yürek arkadaşım. neyse ilk hastamız bozuk bir musluktu. açıkçası daha önce muslukla açıp kapatmaktan başka bir münasebetimiz olmamıştı ondan dolayı geri çekilmiştim ama arkadaşım ev sahibine bu işten çok anlayan biriymiş gibi rol kesince ben de kahkaha isteğimi bastırıp oyuna dahil olmuştum. şu an gülüyorum çünkü arkadaşım kollarını sıvamış, gözlerini kısmış ve adeta bir musluk profesörü moduna girmişti. işe koyulduk ve adam mutfaktan çıkar çıkmaz ikimiz de gülme krizine girdik, gelince birden kesildik ve aynı ciddiyetle devam ettik. arkadaşım bilip bilmeden gördüğü her şeyi yerinden söktü bir de utanmadan ev sahibine talimat veriyordu beni ise çırağı olarak tanıtmıştı. arkadaşım ne yaptığını bilmeyerek devam ederken birden boru suratına patladı o an işte tutamayıp bastık kahkahayı. ev sahibi sinir küpüne döndü ne oluyor diye sordu ama biz gerçekten kendimizi tutamıyorduk ve gülüyorduk. sinirden deliye dönmüştü ev sahibi ve bi s**tir çekip kovdu bizi. arkadaşım da adama dönüp küfür etti ve koşarak uzaklaştık. arkadaşımın üstü başı sırılsıklamdı hava da biraz soğuktu. bi köşede ateş yakan serserilerin yanına gittik ev uzak olduğu için yoksa hasta olacaktı. üstünü başını kuruttu sonra eve gidelim dedim. acıkmıştık ve ne cebimizde ne evde beş kuruş para yoktu. çünkü hesabımıza göre o gün çalıştığımızın karşılığı bize iki gün yetecekti ama işte evdeki hesap musluğa uymayınca...(bu arada yol boyunca acayip gülmüştük.). "lan!" dedi "insanın iki yumurta almaya dahi parası olmaz mı?" bu lafın üzerine yine gülme krizine girdik. yolda millet bize bakıp sarhoş sanıyordu hatta. neyse açlıktan glikoz gitmeyen beynimizle düşündük taşındık bir şey bulamadık. "aç uyuruz lan o zaman" dedim. yine güldük bayağı. yürürken bir düğün salonunun önünden geçtik, küçük bir salondu. birbirimize baktık. "yemekli midir acaba" dedi arkadaşım. aynı şeyi düşünmüştüm. sanırım aynı saniye içinde aynı şeyi düşündük evet. bastık kahkahayı yine ağlanacak halimize gülüp durduk. içeri girdik. hoş geldiniz falan dediler üstümüzü başımızı şöyle bir süzüp. çok rezil bir görüntümüz olduğunun farkında olarak girdiğimiz için çok alınmadık. zaten alınmak gibi bir lüksümüz yoktu çünkü açtık. geçip oturduk salak arkadaşım halaya girdi çünkü doğulu düğünüydü arkadaşım da batmanlı. halaya girince beni yine bi gülme tuttu ama ben de gülmemi tuttum. geldi sonra "olum doğulular düğünü yemeksiz yapmaz" dedi. umarım deyip bekledik. derken çalışanlar gelip masaları düzeltti. bu demek oluyordu ki düğün yemekli. o anki sevincimizi şimdiki hiçbir lüks yemeğe değişmem. yemekte kavurma pilav fasulye bi de salata vardı. bi güzel doyduk. hatta utanmayıp tatlı da yedik lan. eğlendik güldük. normalde düğünleri sevmeyen biri olarak ben bile çok eğlenmiştim. sonra gitmeye karar verdik. durduk. ee yarın ne yiyecektik? cesaretine hala hayranlık duyduğum arkadaşım salonun mutfağına gidip bi paket yemek istedi. sağ olsunlar verdiler de. biraz muhabbet ettik o arada işsiz güçsüz olduğumuzu öğrendiler ve bize iş ayarlayacaklarını söylediler. birkaç gün için de para vermiştiler. dualarımdalar hala. hayatında hangi günü unutmadın deseler o günü söylerim. dün o arkadaşım eşi ve üç dünya tatlısıyla bana geldi ve yine o günü anıp boyuna güldük. iyi ki varsın dostum.
devamını gör...
28.
bir gün semtin alışveriş merkezinde gezerken, küçük bir çocuk baba baba diye bağırarak gelip bacağıma sarıldı.
bakıp çoğcuğa gülümsedim ama anası babası nerde acaba diye etrafa bakınırken bir dükkanın kapısında duran kadına gözüm takıldı, birde hemen yanında dükkanın kapısından kafasını uzatmış dışarı doğru bakan adama.
adam bir bana bakıyor bir kadına.
o an ne tepki vereceğimi şaşırdım, çocuk öyle sarılmışki bacağıma bir an şüphe duydum "lan acaba olabilir mi diye" neyse ki babası ile benziyormuşuz.
çömelip çocuğa bak baban orada diyip babasına yönelttim çocuğu ama çömeldiğim yerden zor ayağa kalktım dizlerimin bağı çözülmüştü.
sonra ki 6 ay o alışveriş merkezine gitmemiştim.
bakıp çoğcuğa gülümsedim ama anası babası nerde acaba diye etrafa bakınırken bir dükkanın kapısında duran kadına gözüm takıldı, birde hemen yanında dükkanın kapısından kafasını uzatmış dışarı doğru bakan adama.
adam bir bana bakıyor bir kadına.
o an ne tepki vereceğimi şaşırdım, çocuk öyle sarılmışki bacağıma bir an şüphe duydum "lan acaba olabilir mi diye" neyse ki babası ile benziyormuşuz.
çömelip çocuğa bak baban orada diyip babasına yönelttim çocuğu ama çömeldiğim yerden zor ayağa kalktım dizlerimin bağı çözülmüştü.
sonra ki 6 ay o alışveriş merkezine gitmemiştim.
devamını gör...
29.
atalarım bir gecede cahil kalmıştı.
devamını gör...
30.
üst komşumuz, oğlu aynı zamanda iş arkadaşımdı çok sakin sessiz efendi bir aile.
arkadaş yeni evlenmiş erkek kardeşi anne baba birlikte yaşıyorlar.
onların üst katına yeni birileri taşındı ve çabucak komşuları tanışıp samimi oldular.
ne zaman üst kata arkadaşın yanına gitsem üst komşu onlara misafirliğe geliyor ve her konuyu arkadaşın eşine bağlıyor, işte hanım kız böyle güzel hanım kız şöyle hamaratlı.
gel zaman git zaman
bi gün arkadaş bana; akşama yukarı gel üst komşu hayırlı bir iş için akşam bize geleceklermiş bakalım dertleri neymiş diye söylendi.
peki dedim ve akşam yukarı çıktım.
üst komşuları geldi, adam karısı ve oğlu. gayet şık giyinmişler ellerinde çikolata kutusu bir buket çiçekle.
herkes birbirine bakıyor ama kim nasıl tepki vereceğini bilmiyor.
kafalarda tek bir soru? "bunların derdi ne"
arkadaşın eşi kahveleri ikram etti, kahveler içildi üst komşuları suratında tebessüm bizim suratımız da endişe.
adam, en sonunda bombayı patlattı.
efem allah'ın emri peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz........
!!!!
hepimiz mal mal bakışıyoruz, evde kadın olarak arkadaşın annesi ile eşi var bunlar ne saçmalıyor?
arkadaşın kulağına fısıldadım, lan yaşar olm bunlar annene mi göz koydular diye pis bir espiri ile gülüştük.
arkadaşın babası, ben anlamadım bir şey siz tam olarak ne için geldiniz neyin kızından bahsediyorsunuz?
kız yok ki bizde! bu karım buda gelinim oğlumun karısı.
-----------
nasıl olduysa ne onlar sormuş bu kız neci diye, nede arkadaşın annesi lafını etmiş bu bizim gelin diye.
bunlarda böyle efendi iyimser cana yakın bir ailenin kızını kaçırmayalım umuduyla istemeye karar vermişler.
gelini bekar kız sanıp gelip arkadaşın karısını oğullarına istemişlerdi.
arkadaş yeni evlenmiş erkek kardeşi anne baba birlikte yaşıyorlar.
onların üst katına yeni birileri taşındı ve çabucak komşuları tanışıp samimi oldular.
ne zaman üst kata arkadaşın yanına gitsem üst komşu onlara misafirliğe geliyor ve her konuyu arkadaşın eşine bağlıyor, işte hanım kız böyle güzel hanım kız şöyle hamaratlı.
gel zaman git zaman
bi gün arkadaş bana; akşama yukarı gel üst komşu hayırlı bir iş için akşam bize geleceklermiş bakalım dertleri neymiş diye söylendi.
peki dedim ve akşam yukarı çıktım.
üst komşuları geldi, adam karısı ve oğlu. gayet şık giyinmişler ellerinde çikolata kutusu bir buket çiçekle.
herkes birbirine bakıyor ama kim nasıl tepki vereceğini bilmiyor.
kafalarda tek bir soru? "bunların derdi ne"
arkadaşın eşi kahveleri ikram etti, kahveler içildi üst komşuları suratında tebessüm bizim suratımız da endişe.
adam, en sonunda bombayı patlattı.
efem allah'ın emri peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz........
!!!!
hepimiz mal mal bakışıyoruz, evde kadın olarak arkadaşın annesi ile eşi var bunlar ne saçmalıyor?
arkadaşın kulağına fısıldadım, lan yaşar olm bunlar annene mi göz koydular diye pis bir espiri ile gülüştük.
arkadaşın babası, ben anlamadım bir şey siz tam olarak ne için geldiniz neyin kızından bahsediyorsunuz?
kız yok ki bizde! bu karım buda gelinim oğlumun karısı.
-----------
nasıl olduysa ne onlar sormuş bu kız neci diye, nede arkadaşın annesi lafını etmiş bu bizim gelin diye.
bunlarda böyle efendi iyimser cana yakın bir ailenin kızını kaçırmayalım umuduyla istemeye karar vermişler.
gelini bekar kız sanıp gelip arkadaşın karısını oğullarına istemişlerdi.
devamını gör...
31.
çantamı çalmaya çalışan kişinin, karşı kaldırımda bekleyen suç ortağına "yardım edin" diye bağırmıştım.
sonra işte çantamı da alıp beraber kaçtılar...
sonra işte çantamı da alıp beraber kaçtılar...
devamını gör...
32.
üç ay platonik takıldığım sevdiceği, sonunda ilk defa arkadaşları olmadan yalnız yakalamam akabinde kız yurduna yürürken yanına sokulup 10 dakika boyunca aşkımı ilan etmem, girişteki güvenlik kulübesine vardığımızda kulaklığını çıkarıp “ bi şey mi istediniz ?” diye cevap vermesi. heyecandan kulaklığını farketmemişim. dönem bitene kadar kampüste arkadaş grubuyla her yanımdan geçtiklerinde kahkahaları yeri göğü inletti.
devamını gör...
33.
böcek fobim vardı ve eve kocaman bir karasinek girmişti korkudan bağirmaya başladım sonra eşim odaya girdi elinde boncuk tabancasi vardı benimle dalga geciyodu vuriyim mi sinegi seni nasil korkutur falan diye sonra boyle dalga gecerken boncuk tabancayi sıktı bir an sineği vurdu gercekten baya uzak mesafeden olaya 2 ay hem şaşırıp hem gülmüştük
devamını gör...
34.
lise 2'de şemsiye fobimin başlamasına sebep olan o anı..
o zamanlar okulumuz yıkılmış ve yerine başka bir okulda ders gördüğümüz için öğlenci olarak gidiyoruz. haliyle çıkışımız 7-7.30 civarında. bir kış günü okuldan çıktım ama hava nasıl fırtınalı nasıl yağmurlu, zaten 40 kilo bir şeyim yolda yürüyemiyorum. kaldırım kenarlarında, yollarda hep kırılan uçan şemsiyeler var. benim de minibüse binebilmek için hem köprü altından geçmem hem de köprünün dibindeki dört yol ağzını atlatmam gerekiyor. e tabi bilirsiniz o havalarda köprü altları, dört yollar inanılmaz rüzgarlı olur. neyse köprünün altından tam çıkmışım, yüzüme doğru bir rüzgar esti ki bir adım geriye gidip 1-2 saniye duraksadım. tam devam edeyim derken karşıdan gelen bir adamın (aramızda yaklaşık 30-40m olduğunu belirtmek isterim) şemsiyesi elinden uçtu ve ben daha ne olduğunu anlamadan şemsiyenin en üst tarafındaki o çıkıntısı benim gözüme girdi. evet gerçekten gözüme girdi. şemsiye yere düşünce durumu idrak edebilmeyi başardım ve elimle gözümü tutmaya başladım. o sırada adam gelip ''iyi misin'' diye sordu. gözüne şemsiye girmiş birisi olarak ''iyiyim ya bir şeyim yok'' diyorum, bir yandan ağlıyorum acıdan. adam özür diledi birkaç kez ama onun da hatası değil adam ne yapsın şemsiye durmuyor ki insanların elinde.
sonra hiçbir şey olmamış gibi eve gittim annem gözüme bir baktı kıpkırmızı olmuş. bir telaşla ''noldu'' dedi, anlattığım zaman da gülmeye başlayıp ''ay ben de bir şey oldu sandım yaa'' deyip gitti yanımdan. e anne bir şey oldu zaten?!?!?!!? o gün bu gündür şemsiye fobim var, fırtına olmasa bile dışarıdayken şemsiye taşıyan birisinden uzak durmaya çalışıyorum her seferinde.
o zamanlar okulumuz yıkılmış ve yerine başka bir okulda ders gördüğümüz için öğlenci olarak gidiyoruz. haliyle çıkışımız 7-7.30 civarında. bir kış günü okuldan çıktım ama hava nasıl fırtınalı nasıl yağmurlu, zaten 40 kilo bir şeyim yolda yürüyemiyorum. kaldırım kenarlarında, yollarda hep kırılan uçan şemsiyeler var. benim de minibüse binebilmek için hem köprü altından geçmem hem de köprünün dibindeki dört yol ağzını atlatmam gerekiyor. e tabi bilirsiniz o havalarda köprü altları, dört yollar inanılmaz rüzgarlı olur. neyse köprünün altından tam çıkmışım, yüzüme doğru bir rüzgar esti ki bir adım geriye gidip 1-2 saniye duraksadım. tam devam edeyim derken karşıdan gelen bir adamın (aramızda yaklaşık 30-40m olduğunu belirtmek isterim) şemsiyesi elinden uçtu ve ben daha ne olduğunu anlamadan şemsiyenin en üst tarafındaki o çıkıntısı benim gözüme girdi. evet gerçekten gözüme girdi. şemsiye yere düşünce durumu idrak edebilmeyi başardım ve elimle gözümü tutmaya başladım. o sırada adam gelip ''iyi misin'' diye sordu. gözüne şemsiye girmiş birisi olarak ''iyiyim ya bir şeyim yok'' diyorum, bir yandan ağlıyorum acıdan. adam özür diledi birkaç kez ama onun da hatası değil adam ne yapsın şemsiye durmuyor ki insanların elinde.
sonra hiçbir şey olmamış gibi eve gittim annem gözüme bir baktı kıpkırmızı olmuş. bir telaşla ''noldu'' dedi, anlattığım zaman da gülmeye başlayıp ''ay ben de bir şey oldu sandım yaa'' deyip gitti yanımdan. e anne bir şey oldu zaten?!?!?!!? o gün bu gündür şemsiye fobim var, fırtına olmasa bile dışarıdayken şemsiye taşıyan birisinden uzak durmaya çalışıyorum her seferinde.
devamını gör...
35.
hangi otobüsü bekleyecek olsam en az bir saat bekliyorum. işin ilginç kısmı, bu konuyu buraya taşıyınca -yani henüz yazıyı göndermeden otobüs gelmiş oluyor. mecbur bu totemden hayata devam edeceğim. gelmez ise sinirlen ağlayabilirim. çünkü hazzaz olmak bunu gerektirir.*
devamını gör...
36.
mis gibi rakı sofrası, dostlar meclisi, muazzam muhabbet...
her şey benim için nasıl bu kadar güzel gidebilirdi, mümkün olabilir mi? mutlu mutlu uyuduğum gecenin sabahına kolum uyuşuk bir şekilde kalktım. hepimize olan şey falan diyorum geçer nasılsa. tuvalete gittim yüzümü yıkıyorum tek el. kot pantolonun düğmelerini ilikleyemiyorum falan geçmiyor bir türlü. yine de diyorum geçer. kahvaltı hazırlanmış oturduk yiyoruz sağ el bilekten parmağa yok. allah allah modlarındayız neyse abi sert yatmışsın geçer geçer. ulan 4 saat oldu saçlarım da uzun toplayamıyorum el yok hala arkadaşa saç toplatıyorum falan saçmalıklar uzuyor... gün bitti ertesi gün oldu artık dedim bu normal değil aga. yıldızda okuyorum o dönem olayı da bilmiyorum bi gittim doktora fizik tedavi verdi 3 ay sonra düzeldi. kolumun üstünde uyumuşum hiç kıpırdamadan.
her şey benim için nasıl bu kadar güzel gidebilirdi, mümkün olabilir mi? mutlu mutlu uyuduğum gecenin sabahına kolum uyuşuk bir şekilde kalktım. hepimize olan şey falan diyorum geçer nasılsa. tuvalete gittim yüzümü yıkıyorum tek el. kot pantolonun düğmelerini ilikleyemiyorum falan geçmiyor bir türlü. yine de diyorum geçer. kahvaltı hazırlanmış oturduk yiyoruz sağ el bilekten parmağa yok. allah allah modlarındayız neyse abi sert yatmışsın geçer geçer. ulan 4 saat oldu saçlarım da uzun toplayamıyorum el yok hala arkadaşa saç toplatıyorum falan saçmalıklar uzuyor... gün bitti ertesi gün oldu artık dedim bu normal değil aga. yıldızda okuyorum o dönem olayı da bilmiyorum bi gittim doktora fizik tedavi verdi 3 ay sonra düzeldi. kolumun üstünde uyumuşum hiç kıpırdamadan.
devamını gör...
37.
bir gün bana sürpriz yapmaya gelen sevgilimi tanımamıştım.
çok kötüydü abi.
manzaralı bir yerdeyim, arabada içiyorum, o günde arkadaşlarım ispanya’dan gemiyle içecek bir şeyler getirmişlerdi bana. 100 euro para saymıştım. neyse siparişleri aldım limandan, akşam geldim çarpıştırıyorum. içimdeki sesi dinleyerek arabanın yan koltuğuna geçtim. müzik açık falan birden arabanın yanına bir araç yanaştı. bir baktım polisler. “aha” dedim “taklake”
camdan baktım, “napıyon?” dediler, “iyi abi takılıyorum” dedim, gözlerim ateş ediyor o sıra, elimde bira var, “sen mi kullanıyorsun senin mi araç?” dediler, “benimde, arkadaşım var yukarı markete gitti” dedim. “tamam kardeşim bizde yukardayız” dediler, biraz arabanın etrafını dolaşıp içeri falan baktılar, ruhsatıma baktılar, bir gbt, sonra çıktılar yukarı. kontrole başladılar orada.
ulan normalde tekim, düşünüyorum bir yandan arkadaşı mı çağırsam o mu sürse falan, çokta kötüyüm, tam düşüncelerin ortasındayken biri açtı arabanın kapısını. “sürpriiizz!!” dedi.
şöyle bir baktım, tanıyor gibiyim de, tanımıyor da gibiyim.. sesi de tanıdık geliyor. boş boş bakıyorum. ilişkinin başları daha, bir türlü çıkartamadım. “tanımadın galiba..” dedi kız, “valla çıkaramadım” dedim, hava da karanlık, gerçekten çıkartamıyorum kim olduğunu.
kapattı kapıyı.
arabadan çıktım bir baktım sevgilim. bir aydır izmirdeydi bana sürpriz yapmak istemiş, takıldığım yeri de öğrenmiş arkadaştan gelmiş.
hay anasını dedim.
kız üzüldü sarıldı falan ama üzüldü yani, 5 dk durup “gitmem lazım seni görmeye gelmiştim” dedi gitti. peşinden gitmek istedim yukarda polis pusuda, gidemedim de, öyle kaldım.
sevgilimi tanıyamadım anasını satıyım.
o akşam arabada yatıp sabah 6:30’da gidebildim mekandan.
çok kötüydü abi.
manzaralı bir yerdeyim, arabada içiyorum, o günde arkadaşlarım ispanya’dan gemiyle içecek bir şeyler getirmişlerdi bana. 100 euro para saymıştım. neyse siparişleri aldım limandan, akşam geldim çarpıştırıyorum. içimdeki sesi dinleyerek arabanın yan koltuğuna geçtim. müzik açık falan birden arabanın yanına bir araç yanaştı. bir baktım polisler. “aha” dedim “taklake”
camdan baktım, “napıyon?” dediler, “iyi abi takılıyorum” dedim, gözlerim ateş ediyor o sıra, elimde bira var, “sen mi kullanıyorsun senin mi araç?” dediler, “benimde, arkadaşım var yukarı markete gitti” dedim. “tamam kardeşim bizde yukardayız” dediler, biraz arabanın etrafını dolaşıp içeri falan baktılar, ruhsatıma baktılar, bir gbt, sonra çıktılar yukarı. kontrole başladılar orada.
ulan normalde tekim, düşünüyorum bir yandan arkadaşı mı çağırsam o mu sürse falan, çokta kötüyüm, tam düşüncelerin ortasındayken biri açtı arabanın kapısını. “sürpriiizz!!” dedi.
şöyle bir baktım, tanıyor gibiyim de, tanımıyor da gibiyim.. sesi de tanıdık geliyor. boş boş bakıyorum. ilişkinin başları daha, bir türlü çıkartamadım. “tanımadın galiba..” dedi kız, “valla çıkaramadım” dedim, hava da karanlık, gerçekten çıkartamıyorum kim olduğunu.
kapattı kapıyı.
arabadan çıktım bir baktım sevgilim. bir aydır izmirdeydi bana sürpriz yapmak istemiş, takıldığım yeri de öğrenmiş arkadaştan gelmiş.
hay anasını dedim.
kız üzüldü sarıldı falan ama üzüldü yani, 5 dk durup “gitmem lazım seni görmeye gelmiştim” dedi gitti. peşinden gitmek istedim yukarda polis pusuda, gidemedim de, öyle kaldım.
sevgilimi tanıyamadım anasını satıyım.
o akşam arabada yatıp sabah 6:30’da gidebildim mekandan.
devamını gör...
38.
şu aralar her şey trajikomik.
en basitinden şey diyeceğim;
rapor vermek isterdim ama yazıcım yok.
bana yazıcı alarak ekstra başka raporlar
da düzenlememi istiyorsanız 1’i,
yazıcı sana kurban olsun hiçbir şeye gerek yok diyorsanız 2’yi,
sen benimle dalga mı geçiyorsun demek için 3’ü tuşlayınız.
sağlıklı günler dilerim. *
en basitinden şey diyeceğim;
rapor vermek isterdim ama yazıcım yok.
bana yazıcı alarak ekstra başka raporlar
da düzenlememi istiyorsanız 1’i,
yazıcı sana kurban olsun hiçbir şeye gerek yok diyorsanız 2’yi,
sen benimle dalga mı geçiyorsun demek için 3’ü tuşlayınız.
sağlıklı günler dilerim. *
devamını gör...