normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
4921.
zamanın berinde bir zamanlar bir kral varmış. bu kral her kral gibi sert mizaçlı acımasız yav.ş.ın tekiymiş. on tane vahşi köpeği varmış. insanları cezalandıracağı zaman bu köpeklerin önüne atar ve parçalanmalarını izlermiş. yine bir gün bu kralın hizmetçilerinden bir tanesi bir kusur işlemiş. kral derhal hizmetçinin köpeklere yem edilmesini emretmiş. hizmetçi efendim beni bağışlayın desede kral merhamet göstermemiş hizmetçi bari bana on gün mühlet verin sonra cezalandırın deyince kral kendinden beklenmeyen bir şey yapmış ve sana on gün mühlet veriyorum demis. hizmetçi köpekleri eğiten adamı bulmuş ve köpeklerin eğitimini on gün üstlenmek istediğini söylenmiş. üstelik bu hizmeti karşılıksız yapacağını ve beş gümüş vereceğini söylemiş. bakıcı canıma minnet der gibi bir bakış atarak teklifi kabul etmiş. hizmetçi her gün köpeklerin yiyeceğini verir ve onların başını okşayıp sevgi gösterirmiş. eski bakıcı gibi köpeklere gaddar ve zalim davranmazmış. nihayet on gün süre dolunca kral infazın yerine getirilmesini istemiş. hizmetçi köpeklerin önüne atılmış. ama garip şeyler olmaya başlamış. köpekler hizmetçiyi parçalamak yerine ayak uçlarına kadar gelip hizmetçinin ayaklarını yalamaya başlamışlar. kral şaşkın neler oluyor bu köpeklere deyince hizmetçide taşı gediğine koymanın tam zamanı diyerekten, efendim size on yıldır hizmet ederim fakat tek bir yanlışımda beni cezalandırmak istediniz ve vahşi köpeklerin önüne attınız. ben onlara yalnızca on gün hizmet ettim ve bu hizmetimi unutmadılar beni parçalamak yerine sevgi ve merhamet gösteriyorlar demiş. hikaye bu kadar. kral affetmişmi affetmemişmi orasını bilmiyorum. ben sadece hikayenin ana fikrine değindim. insanoğlu çoğunlukla yapılan iyilikleri bir çırpıda silen ve görmezden gelen bir yapıya sahiptir.
devamını gör...
4922.
ben kimseyi karalamam. evet.
devamını gör...
4923.
her gün, olur bir gün, özlenir.
yoo. yani güzel durdu öyle söyleyince tabi ama, sanki böyle şeyli gibi, kendinden tevriyeli çatal bıçak setiymişcesine canısı. ama dii. yazıyorum, ihtimaldir ki sarhoşum, ondan. sessizliği bozmak niyetim dii.
akışımı kaybetmişim, bulan olursa cenk bahçe, muhabbet sokağı numara doksan. içim ürperiyor, ya evren yoksa? var gibi-yim. bi yerde, bi şekilde. içeride hâlâ yaşıyor gibi, cenk, nimo, bart, zart, zurt. içeride hâlâ yaşıyor gibi, sen, diğeri, öbürü (not -sü). çıkaları yok gibi, bi var gibi, sonra yine yokmuşcasına. arada kafayı uzatıp çıkalım mı diyorlar, oturun oturduğunuz yerde. kıt o-tur. yok gibiyim, varlığın tanımını yapabilmekten çok uzak. ama iyiyim, diyelim olalımdan hallice. hiç üveys-el karani’de haşlama yedin mi? ihtimalini öpeyim. türkçeyi gereksiz iyi kullanan kürt şairleri de.
neyse. haydi artık gidelim bu kahırdan, ışık söndü, ayaz bastı; gördüm. anı-yanlar nerden diye sormadan, terk edelim sokağını, döndüm.
iddialı bir söylem oldu, ama bi yere değil; kendi üzerime. sekizi de döneyim, dönebilirsem. salını da salını da düştüm içime, hadi çıkarı çıkarabilirsem.
yoo. yani güzel durdu öyle söyleyince tabi ama, sanki böyle şeyli gibi, kendinden tevriyeli çatal bıçak setiymişcesine canısı. ama dii. yazıyorum, ihtimaldir ki sarhoşum, ondan. sessizliği bozmak niyetim dii.
akışımı kaybetmişim, bulan olursa cenk bahçe, muhabbet sokağı numara doksan. içim ürperiyor, ya evren yoksa? var gibi-yim. bi yerde, bi şekilde. içeride hâlâ yaşıyor gibi, cenk, nimo, bart, zart, zurt. içeride hâlâ yaşıyor gibi, sen, diğeri, öbürü (not -sü). çıkaları yok gibi, bi var gibi, sonra yine yokmuşcasına. arada kafayı uzatıp çıkalım mı diyorlar, oturun oturduğunuz yerde. kıt o-tur. yok gibiyim, varlığın tanımını yapabilmekten çok uzak. ama iyiyim, diyelim olalımdan hallice. hiç üveys-el karani’de haşlama yedin mi? ihtimalini öpeyim. türkçeyi gereksiz iyi kullanan kürt şairleri de.
neyse. haydi artık gidelim bu kahırdan, ışık söndü, ayaz bastı; gördüm. anı-yanlar nerden diye sormadan, terk edelim sokağını, döndüm.
iddialı bir söylem oldu, ama bi yere değil; kendi üzerime. sekizi de döneyim, dönebilirsem. salını da salını da düştüm içime, hadi çıkarı çıkarabilirsem.
devamını gör...
4924.
ehliyet kursundaki ilk dersimin 10. dakikasından sonrasına tampon birkaç yerden bağlanmış olarak devam etmek zorunda kaldık.babam hep söylenirdi gel bizim arabada azcık alıştırma yap diye yapmadıysam bir bildiğim varmış demek ki. bugün anlamış oldu.
devamını gör...
4925.
bir müzik duyarsın inceden, ağır ağır çalar kafanda. genellikle bu dans ettiren, motive eden 9/8’lik oynak ritimli müziklerden değildir. insana ruhunun ne denli ağır olduğunu hissettiren “cenaze marşı” edasında bir müziktir. bir bakıştan, bir hareketten tetiklenir ve seni “ne yapıyorum ben burada”, “ ne olacak bunun sonu” ya da “nasıl bir hayattır bu” şeklinde düşündürür. hayatı sorgularsın yani, kısa metrajlı bir film gibi yaşadıkların gözlerinin önüne gelir. işte o müziği hep duyuyoruz.
adaletsiz bir durum oluyor, plak pikaba yerleşip dönmeye başlıyor. haksızlığa uğruyoruz çalıyor. yetişemiyoruz, kaybediyoruz, geç kalıyoruz, devam ediyor. zihnimizi böylelikle boşaltmış oluyoruz. belki bir sigara yakıp denize bakıyoruz o melodiyle. belki de ağlıyoruz. boyun büküyoruz, böyle gelmiş böyle gidecek diyoruz. bir mezar taşında adımız yazana kadar bu yalan dünyayı omuzlarımızda taşıyacağız, biliyoruz.
yaşamak için bir nedenimiz olması gerek. bu dünyaya zevk içinde yüzmeye mi geldik? dert okyanuslarında boğulmaya mı geldik? ikisi de değil işte. öleceğimizi bilerek geldik buraya. ama öleceğimizi bilerek yaşamıyoruz. bazıları yemeye, bazıları sevişmeye, bazıları gezmeye geldiğini sanıyor. her şeye sahip olmak için çalışıyor, ya da her şeye sahip olma uğruna ölüp gidiyor. her şeye sahip olduğunda ne oluyor peki? uçsuz bucaksız bir boşluk. her şeye sahip olduğunda seni şeytan bir dağın başında bekleyecek işte. ondan sonra adam öldürmek nasıl bir histir denemek isteyeceksin. eroin kafası nasıldır denemek isteyeceksin. bir hayatı mahvetmek nasıl bir histir bunu denemek isteyeceksin ve başaracaksın da. sonunda da tahtalıköyü boylayacaksın. ne uğruna geçip gittin buralardan, neler yaptın dersen. sadece nefsini coşturdun yaşamadın ki.
californication diye bir dizi vardı gençlik zamanlarımda çok defa izlemiştim. kaliforniya’da, los angeles’ta geçer dizi ve içinde her türlü iğrençliği barındırır. ama hepsi yaşanmış olaylardır. adam multimilyonerdir her şeye erişimi vardır. ama nasıl ölür bilir misiniz? erotik asfiksiden ölür. ölümünü görenler kahkaha atar o derece saçma sapan bir ölümdür. çünkü adamın artık ulaşacak bir amacı yoktur. günahlar şehrinde kendini heyecanlandıracak bir şey kalmamıştır.
kendinizi neye yönelttiğiniz hangi yoldan geçtiğiniz veya geçeceğiniz o kadar önemlidir ki. inancınız olsa da olmasa da erdemli bir yolu seçmeniz gerekli. inançlıysanız kimseye düşmanlaşmadan yaşamanız, hoşgörülü olmanız lazım. inançsızsanız da öyle inançlılara nefret duymamanız gerekli. herkes kendinden mesulse ve herkes kendi hesabını verecekse bu böyle olmalıdır. inançlı kesim şunu unutuyor öyle bir ailede ya da ülkede doğarsın ki ateizmden başka bir şansın olmaz. ya da yahudi doğarsın, hristiyan doğarsın, budist doğarsın. bunu sen seçmedin ki. doğdun ve genellikle müslüman bir coğrafyada doğdun o yüzden müslüman oldun. inançsız kesim de inançsız bir ailede doğdu veya çevresinden etkilendi de inancını kaybetti. iyi örnekler ve kötü örnekler hayatta her zaman karşımıza çıkar.
bir insanın öğretmeni kötüyse o dersi de kötüdür. matematik öğretmeninin yaklaşımı, öğretme tarzı, diyaloğu nasılsa o derece dersi sever ve öğrenirsin sonuçta. bu da böyle bir şeydir. dini insanlara kötü örneklerle aktardıklarından her müslüman cadı gibi gözüküyor inançsızlara. ya da her inançsız ne kadar ahlaklı olursa olsun sırf içki içtiği için taşlanmalı olarak algılanıyor inançlı kesim tarafından. iki kutba ayırmışlar insanlığı ve onlar birbiriyle çatışıyor. bu savaşın galibi yoktur oysa. öldüğümüzde doğrusu neymiş anlayacağız. ama o zamana dek kimseye hayatı zindan etmemeliyiz. suç bireyseldir, inanç bireyseldir. bunu anlayabilmeliyiz.
o cenaze marşını her zaman duyacağız kulaklarımızda. vazgeçmek isteyeceğiz, içimizdeki biraz umut kırıntısı vazgeçirmeyecek. uzaklara dalacağız, yaşanan ve yaşanmayan şeyleri düşüneceğiz. sonra işimize devam edeceğiz. o müzik çalıyorsa mola zamanıdır. tank dolmuştur ve musluğu açıp biraz boşaltmak gerekiyordur.
böyle gelmiş, böyle gider diye bir şey olamaz. sen kendini değiştireceksin ve dünyanın değiştiğini göreceksin. herkes kapısının önünü süpürse mahalle ne kadar temiz olurdu değil mi?
adaletsiz bir durum oluyor, plak pikaba yerleşip dönmeye başlıyor. haksızlığa uğruyoruz çalıyor. yetişemiyoruz, kaybediyoruz, geç kalıyoruz, devam ediyor. zihnimizi böylelikle boşaltmış oluyoruz. belki bir sigara yakıp denize bakıyoruz o melodiyle. belki de ağlıyoruz. boyun büküyoruz, böyle gelmiş böyle gidecek diyoruz. bir mezar taşında adımız yazana kadar bu yalan dünyayı omuzlarımızda taşıyacağız, biliyoruz.
yaşamak için bir nedenimiz olması gerek. bu dünyaya zevk içinde yüzmeye mi geldik? dert okyanuslarında boğulmaya mı geldik? ikisi de değil işte. öleceğimizi bilerek geldik buraya. ama öleceğimizi bilerek yaşamıyoruz. bazıları yemeye, bazıları sevişmeye, bazıları gezmeye geldiğini sanıyor. her şeye sahip olmak için çalışıyor, ya da her şeye sahip olma uğruna ölüp gidiyor. her şeye sahip olduğunda ne oluyor peki? uçsuz bucaksız bir boşluk. her şeye sahip olduğunda seni şeytan bir dağın başında bekleyecek işte. ondan sonra adam öldürmek nasıl bir histir denemek isteyeceksin. eroin kafası nasıldır denemek isteyeceksin. bir hayatı mahvetmek nasıl bir histir bunu denemek isteyeceksin ve başaracaksın da. sonunda da tahtalıköyü boylayacaksın. ne uğruna geçip gittin buralardan, neler yaptın dersen. sadece nefsini coşturdun yaşamadın ki.
californication diye bir dizi vardı gençlik zamanlarımda çok defa izlemiştim. kaliforniya’da, los angeles’ta geçer dizi ve içinde her türlü iğrençliği barındırır. ama hepsi yaşanmış olaylardır. adam multimilyonerdir her şeye erişimi vardır. ama nasıl ölür bilir misiniz? erotik asfiksiden ölür. ölümünü görenler kahkaha atar o derece saçma sapan bir ölümdür. çünkü adamın artık ulaşacak bir amacı yoktur. günahlar şehrinde kendini heyecanlandıracak bir şey kalmamıştır.
kendinizi neye yönelttiğiniz hangi yoldan geçtiğiniz veya geçeceğiniz o kadar önemlidir ki. inancınız olsa da olmasa da erdemli bir yolu seçmeniz gerekli. inançlıysanız kimseye düşmanlaşmadan yaşamanız, hoşgörülü olmanız lazım. inançsızsanız da öyle inançlılara nefret duymamanız gerekli. herkes kendinden mesulse ve herkes kendi hesabını verecekse bu böyle olmalıdır. inançlı kesim şunu unutuyor öyle bir ailede ya da ülkede doğarsın ki ateizmden başka bir şansın olmaz. ya da yahudi doğarsın, hristiyan doğarsın, budist doğarsın. bunu sen seçmedin ki. doğdun ve genellikle müslüman bir coğrafyada doğdun o yüzden müslüman oldun. inançsız kesim de inançsız bir ailede doğdu veya çevresinden etkilendi de inancını kaybetti. iyi örnekler ve kötü örnekler hayatta her zaman karşımıza çıkar.
bir insanın öğretmeni kötüyse o dersi de kötüdür. matematik öğretmeninin yaklaşımı, öğretme tarzı, diyaloğu nasılsa o derece dersi sever ve öğrenirsin sonuçta. bu da böyle bir şeydir. dini insanlara kötü örneklerle aktardıklarından her müslüman cadı gibi gözüküyor inançsızlara. ya da her inançsız ne kadar ahlaklı olursa olsun sırf içki içtiği için taşlanmalı olarak algılanıyor inançlı kesim tarafından. iki kutba ayırmışlar insanlığı ve onlar birbiriyle çatışıyor. bu savaşın galibi yoktur oysa. öldüğümüzde doğrusu neymiş anlayacağız. ama o zamana dek kimseye hayatı zindan etmemeliyiz. suç bireyseldir, inanç bireyseldir. bunu anlayabilmeliyiz.
o cenaze marşını her zaman duyacağız kulaklarımızda. vazgeçmek isteyeceğiz, içimizdeki biraz umut kırıntısı vazgeçirmeyecek. uzaklara dalacağız, yaşanan ve yaşanmayan şeyleri düşüneceğiz. sonra işimize devam edeceğiz. o müzik çalıyorsa mola zamanıdır. tank dolmuştur ve musluğu açıp biraz boşaltmak gerekiyordur.
böyle gelmiş, böyle gider diye bir şey olamaz. sen kendini değiştireceksin ve dünyanın değiştiğini göreceksin. herkes kapısının önünü süpürse mahalle ne kadar temiz olurdu değil mi?
devamını gör...
4926.
kalbimin ilk defa bu kadar sıkıştığını hissediyorum.
acı çekmek böyle bir şeymiş sanırım.
aldığım nefes yetmiyor.
acı çekmek böyle bir şeymiş sanırım.
aldığım nefes yetmiyor.
devamını gör...
4927.
31
evet.
evet.
devamını gör...
4928.
hayatımda ilk defa birinin yanında aşırı marjinal kaldım. hani ne sigaram vardır, ne alkolüm ama öyle damarıma basan bir arkadaşım var ki kendimi yanında alkolik gibi hissediyorum. normalde içkiyle işim olmaz lakin bugün ona inat konuşurken sarhoş olup naralar atmak, ne bileyim içkiliyken havuza çıplak atlamak falan istedim. bu arada kesinlikle ağzına alkol almayan biri falan da değil ama bir sabah uyanıp alkolden nefret etmeye mi karar veriyor, bilmiyorum...bir şekilde sohbet ederken beni en sarhoş, en toplum düşmanı tüm kötülüklerin anası gibi hissettirmeyi başardı. üstelik bu beni berbat hissettirdiği tek konu da değildi.
toplumsal baskılardan kurtulmam, iki yüzlülüğünü reddetmem ve kendimi olabilecek en cesur en filtresiz şekilde ifade edilmek için kabuğumu kırmam zaman aldı. bazen hala her insan gibi rol yapmak zorunda kalacağım alanlarda sıkışmış hissediyorum. o yüzden de hayatımdaki insanların yanında saçmalamak, gülmek, yahu içimden geliyorsa sarhoş olabilmek, ne bileyim en saçma sapan fikirlerim, en derin korkularım için yargılanmamayı istiyorum. ailem, sevgilim, arkadaşlarım da bilir ki kimseden maddi bir şey istemem. kimseyi herhangi bir tercihi için yargılamam. anlamak isterim, dinlerim, akıl danışmak isterse sınırları aşmadan yardımcı olmaya çalışırım ama iş bana gelince dün eskortla-jigolo ile olmuş insanlar en namuslu, iki gün önce koca bira bardağı ile içkisini yudumlayanlar en yeşilaycı oluyor.
bana göre her insan kendi içinde birer ev taşıyor. benim evim maşallah ne olursan ol yine gel tadında gelen bir soyunuyor, dört duvar arasında her şeyi yapıyor çünkü biliyor ki ben o mahremiyete saygı duyuyorum. konu birkaç tanesinin evini ziyarete gitmek olunca ayakkabılarını çıkar tadço, ayağına galoş giy bari tadço, ne bileyim soyunma ayıp tadço, evimde içme ben içiyorum ama bende olmaz tadço oluyor. yahu ben iki dirhem bir çekirdek köşede put gibi duracak olsaydım sokakta dikilirdim. senin iki göz oda, bir sofa evinde neden rahat etmeye hakkım yok benim? en basitinden ayaklarımı uzatmak istiyorum ama öyle bir evim nedense hiç olamıyor.
sevgiyle anlamaya çalıştığım insanların bir kadeh şampanya için dostluğumu gözden geçirmeme sebep olmasını kaldıramıyorum.
toplumsal baskılardan kurtulmam, iki yüzlülüğünü reddetmem ve kendimi olabilecek en cesur en filtresiz şekilde ifade edilmek için kabuğumu kırmam zaman aldı. bazen hala her insan gibi rol yapmak zorunda kalacağım alanlarda sıkışmış hissediyorum. o yüzden de hayatımdaki insanların yanında saçmalamak, gülmek, yahu içimden geliyorsa sarhoş olabilmek, ne bileyim en saçma sapan fikirlerim, en derin korkularım için yargılanmamayı istiyorum. ailem, sevgilim, arkadaşlarım da bilir ki kimseden maddi bir şey istemem. kimseyi herhangi bir tercihi için yargılamam. anlamak isterim, dinlerim, akıl danışmak isterse sınırları aşmadan yardımcı olmaya çalışırım ama iş bana gelince dün eskortla-jigolo ile olmuş insanlar en namuslu, iki gün önce koca bira bardağı ile içkisini yudumlayanlar en yeşilaycı oluyor.
bana göre her insan kendi içinde birer ev taşıyor. benim evim maşallah ne olursan ol yine gel tadında gelen bir soyunuyor, dört duvar arasında her şeyi yapıyor çünkü biliyor ki ben o mahremiyete saygı duyuyorum. konu birkaç tanesinin evini ziyarete gitmek olunca ayakkabılarını çıkar tadço, ayağına galoş giy bari tadço, ne bileyim soyunma ayıp tadço, evimde içme ben içiyorum ama bende olmaz tadço oluyor. yahu ben iki dirhem bir çekirdek köşede put gibi duracak olsaydım sokakta dikilirdim. senin iki göz oda, bir sofa evinde neden rahat etmeye hakkım yok benim? en basitinden ayaklarımı uzatmak istiyorum ama öyle bir evim nedense hiç olamıyor.
sevgiyle anlamaya çalıştığım insanların bir kadeh şampanya için dostluğumu gözden geçirmeme sebep olmasını kaldıramıyorum.
devamını gör...
4929.
fotoğraf çıkartacaktım galerimi bi baştan sona dolandım.ne çok anım varmış. hep birilerinin sofrasında afiyetteymişim. ama artık ne masa,sofra kaldı ne de o insanlar. eski ben de yok zaten. şuanda yüzüne bile bakmayacağım insanlarla çok güzel fotoğraflarım varmış. onlara da kıyamadım muhtemelen çıkartacağımda eklerim.
devamını gör...
4930.
4931.
tüm kandırıkçı küçük çocuklara gelsin.
yetişkin bedenlerin içerisinde debelenen oyuncu çocuklara
gözlerindeki ışıltının kaybolmadığı gecelerde
gökyüzüne bakıp bir sigara patlatan o amansız ruhların adına
ince bir keman sesinde kaybolan saç tellerime
kalıcı rujumun ağır korkusuna
parmaklarımın ucundaki müziğin ağzına
yağmurda esen kahpe rüzgara
tüm kandırıkçı çocuklara gelsin
kaşların ortasındaki çizginin derinliğine
aşkın yapay kokusuz olduğu zamanlara
anne karnındaki huzura
ve tüm kandırıkçı hayata bir direniş şeklinde
ve tüm kandırıkçı söylemlere küfürle
ve tüm kandırıkçı sistemin üstüne üstüne
bir anarşistin eskimesi gibi
hüzünlü, hüzünlü, çok hüzünlü gibi
susmayan ağaçların iğnelerinden akanlara
kan ağlayan denizlerin dibindeki kara kutulara
gökyüzünü delen iradenin adına
tüm kandırıkçı çocuklara gelsin
yetişkin bedenlerin içerisinde debelenen oyuncu çocuklara
gözlerindeki ışıltının kaybolmadığı gecelerde
gökyüzüne bakıp bir sigara patlatan o amansız ruhların adına
ince bir keman sesinde kaybolan saç tellerime
kalıcı rujumun ağır korkusuna
parmaklarımın ucundaki müziğin ağzına
yağmurda esen kahpe rüzgara
tüm kandırıkçı çocuklara gelsin
kaşların ortasındaki çizginin derinliğine
aşkın yapay kokusuz olduğu zamanlara
anne karnındaki huzura
ve tüm kandırıkçı hayata bir direniş şeklinde
ve tüm kandırıkçı söylemlere küfürle
ve tüm kandırıkçı sistemin üstüne üstüne
bir anarşistin eskimesi gibi
hüzünlü, hüzünlü, çok hüzünlü gibi
susmayan ağaçların iğnelerinden akanlara
kan ağlayan denizlerin dibindeki kara kutulara
gökyüzünü delen iradenin adına
tüm kandırıkçı çocuklara gelsin
devamını gör...
4932.
önce bu tanımı yazmışım #2694797 sonra da yaklaşık bir yıl önce ikinci tanımı girmişim #2904374. sözlükleri bu yüzden seviyorum. ne yazarsan yaz gitmiyor. insanın geçmişte hangi yazıyı nasıl bir ruh halinde yazdığı kabak gibi duruyor orada. bir kağıda yazsam bulamam. zaman tüneli misali.
mental sağlığımda pek değişen bir şey yok. sorunun temeli geçmişe duyduğum özlem. onun bilincindeyim. insan özlüyorum ben. o insanlara olan özlemim beni öyle bir içine çekti ki herkesten ve her şeyden uzaklaştım. belki de çevremdeki insanlar içinde bulunduğum ruh halinden dolayı benden uzaklaştı. bir adım geriye ben, bir adım geriye onlar. bilemiyorum ama ben bunun farkına çok geç vardım. bir yıl öncesine nazaran tamamen kendimi soyutladım. bir türlü çözmem lazım bu meseleyi.
son zamanlarda durduk yere geceleri uyanıyorum. sigara içip tekrar yatıyorum. ev içerisinde yaptığım en zevkli aktivite bu oldu. aklım hemen başka şeylere kaydığı için dizi-film izleyemez oldum. sadece belgesel izleyebiliyorum. eski keyif aldığım aktiviteleri geri kazanmam lazım. bana ve özellikle hayatıma zarar yazan bütün düşüncelerden kurtulmam lazım. lazım da lazım.
şimdi sigaram bitti ve yatıyorum. sabah günaydın sözlük başlığında şiirlerinizi okumak istiyorum. full kafein etkisi yaratıyor bende.
ortalama bir yıl sonra yine bu başlıkta görüşürüz. * * *
mental sağlığımda pek değişen bir şey yok. sorunun temeli geçmişe duyduğum özlem. onun bilincindeyim. insan özlüyorum ben. o insanlara olan özlemim beni öyle bir içine çekti ki herkesten ve her şeyden uzaklaştım. belki de çevremdeki insanlar içinde bulunduğum ruh halinden dolayı benden uzaklaştı. bir adım geriye ben, bir adım geriye onlar. bilemiyorum ama ben bunun farkına çok geç vardım. bir yıl öncesine nazaran tamamen kendimi soyutladım. bir türlü çözmem lazım bu meseleyi.
son zamanlarda durduk yere geceleri uyanıyorum. sigara içip tekrar yatıyorum. ev içerisinde yaptığım en zevkli aktivite bu oldu. aklım hemen başka şeylere kaydığı için dizi-film izleyemez oldum. sadece belgesel izleyebiliyorum. eski keyif aldığım aktiviteleri geri kazanmam lazım. bana ve özellikle hayatıma zarar yazan bütün düşüncelerden kurtulmam lazım. lazım da lazım.
şimdi sigaram bitti ve yatıyorum. sabah günaydın sözlük başlığında şiirlerinizi okumak istiyorum. full kafein etkisi yaratıyor bende.
ortalama bir yıl sonra yine bu başlıkta görüşürüz. * * *

devamını gör...
4933.
taşıdığım bu kalp, vicdan artık bana ağır geliyor. sık sık ölümü düşünüyorum yeniden. artık fikir bile beyan edemiyorum. eskiden bkuyla kavga eden insandım. şimdi ise kavgayı geçtim kendimi bile açıklayamıyorum. sanki dünyadaki en yalnız kişi benmişim gibi geliyor. kendi hayatımda bile figüran gibiyim. çok yoruldum. her şeyden bıkkınlık ve tiksinti duyuyorum. eskiden yeni şeyler deneyebilirdim, yeni insanlar tanıyabilirdim. şimdi arkadaşlarımla ailemle var olanlarla bile iletişim kuramıyorum. insan sesine tahammül edemiyorum. artık yapabileceğim hiç bir şey kalmadığına her şeyi çok erken tüketip, kendimi çok hızlı yıprattığımı düşünüyorum. artık ölmek istiyorum.
devamını gör...
4934.
4935.
gidip geliyorum.
olaylar arasında, insanlar arasında, yaşanan ve yaşanacaklar arasında
bilmiyorum, her şey tamam gibi görünse de değil.
neyin olmadığını da bilmiyorum.
özellikle gece saatlerinde beynime üşüşen her şeye garezim var.
her şey fazla yapay geliyor, gerçek yok gibi bir şey
sabah saçmaladığımı düşüneceğim, gece yine hak vereceğim.
olaylar arasında, insanlar arasında, yaşanan ve yaşanacaklar arasında
bilmiyorum, her şey tamam gibi görünse de değil.
neyin olmadığını da bilmiyorum.
özellikle gece saatlerinde beynime üşüşen her şeye garezim var.
her şey fazla yapay geliyor, gerçek yok gibi bir şey
sabah saçmaladığımı düşüneceğim, gece yine hak vereceğim.
devamını gör...
4936.
dış hatlardaki free shop gibi bir araftasın. hiç bir yere ait değilsin gibi.
yada şöyle anlatayım.
yaşamıyorsan zaten ölemiyorsun.
yada şöyle anlatayım.
yaşamıyorsan zaten ölemiyorsun.
devamını gör...
4937.
#3385356
dostum bu hissiyatın geçici olduğunu, kurtulmak için biraz mücadele edip sonunda kurtulabileceğini bil. ölüm bir çözüm değil. hayatta kötü zamanlar kadar iyi zamanlar da oluyor. eski dönemlerini hatırlayıp şu andan iyi diye değerlendirebiliyor ve şu an daha kötü diyorsun. ama önümüzdeki süreçte eskisi gibi daha güzel dönemlere tekrar girebilirsin. insanın kendine verebileceği en büyük zarar kendinden umudu kesmektir. bu hayat, her insan gibi sadece bir defa yaşayabileceğin bir hayat. o yüzden seni ayağından aşağıya çeken her neyse, ailen, çevren, içinde bulunduğun ortam. bunlardan sıyrılıp istediğin hayatın peşinden koş.
dostum bu hissiyatın geçici olduğunu, kurtulmak için biraz mücadele edip sonunda kurtulabileceğini bil. ölüm bir çözüm değil. hayatta kötü zamanlar kadar iyi zamanlar da oluyor. eski dönemlerini hatırlayıp şu andan iyi diye değerlendirebiliyor ve şu an daha kötü diyorsun. ama önümüzdeki süreçte eskisi gibi daha güzel dönemlere tekrar girebilirsin. insanın kendine verebileceği en büyük zarar kendinden umudu kesmektir. bu hayat, her insan gibi sadece bir defa yaşayabileceğin bir hayat. o yüzden seni ayağından aşağıya çeken her neyse, ailen, çevren, içinde bulunduğun ortam. bunlardan sıyrılıp istediğin hayatın peşinden koş.
devamını gör...
4938.
son bir kaç yıldır daha sorgulayıcı bir insan oldum,ama sadece öyle "ya nolcak bu ülkenin hali" * değil,hayata dair her türlü şeyi sorgular oldum bu bozulan sosyolojik yapıda insanların davranışları,tavırları,hareketleri ve geldikleri,içinde bulundukları bu durumları da sorgular oldum çünkü öyle gereksiz ve özünde saçma olan durumlara rastlıyorum ki söylenmemek elimde değil bu durumlardan çok iğrenir oldum bu toplum ve insan yapısından sıkıldım açıkçası.bunu sadece herhangi bir psikolojik rahatsızlık olarak da değerlendirmiyorum ama o da olabilir kendi sıkıntılarımız ve ülkede yaşananlardan dolayı hangimizin ruh hali dört dörtlük ki allah aşkına.
çoğu zaman "ya biz ne yaşıyoruz" "bunlar için mi uğraşıyoruz,didiniyoruz" modunda dolaşıyorum ve bu durumla ilgili çok söylenir oldum.
çoğu zaman "ya biz ne yaşıyoruz" "bunlar için mi uğraşıyoruz,didiniyoruz" modunda dolaşıyorum ve bu durumla ilgili çok söylenir oldum.
devamını gör...
4939.
yaşadığım ülkede ne kadar iğrenç şeyler oluyor ve artık midem kaldırmaz oldu. bir spor zevkimiz vardı onuda saolsunlar kulüp başkanları yöneticiler algılarla skandal açıklamalarıyla içine ettiler. bizim insanımızdaki en önemli eksik ahlak ve karakter. biz ne ara böyle olduk anlamıyorum. nenelerimizden, dedelerimizden ne güzel hikayeler dinlerdik. geleneklerimizle övünür gurur duyardık. şimdi ne oldu bu ülkenin insanına. sabah programları desen berbat. ahlaksızlığı haysiyetsizliği insanın gözüne gözüne sokuyorlar. eskiden dizilerde bir edep vardı. bırakin edebi edilen küfür bile seviyesizleştiki o bib sesi yerine küfür duysam yeminle daha iyi.
yahu biz gavura rezil oluyoruz. adamların tek eksiği kelime şahadet getirmemek. titanik gemisi batarken gemi kaptanı hata benim dedi ve onca filika varken gemiyi terk etmedi. titanicle beraber battı. izmit körfez köprüsü yapımında çalışan jepon mühendis halat koptu hata benim diye bileklerini keserek intihar etti bu ülkede. biz bunlara şahit olduk. sonra kartalkayada otel yandı. otel sahibi 78 ölüm ve içlerinde küçücük çocuklar varken personel dahil herkesi suçladı ve yüzsüzce kendisini savundu. insanlar birbiriyle sidik yarıştırıyor şuursuzca ve bunun sonu nereye varacak tahmin edemiyorum. siz bu hayatı kimin için yaşıyorsunuz kendiniz içinmi yoksa bu dünyaya dünyada kalacak şeyleri biriktirmek içinmi yaşıyorsunuz. sizin yaşantınız batsın. tepeden tırnağa herkesin dilinde yalan dolan vaatler yersen. iğrendim ve bu ülkeden nefret etmeye başladım.
yahu biz gavura rezil oluyoruz. adamların tek eksiği kelime şahadet getirmemek. titanik gemisi batarken gemi kaptanı hata benim dedi ve onca filika varken gemiyi terk etmedi. titanicle beraber battı. izmit körfez köprüsü yapımında çalışan jepon mühendis halat koptu hata benim diye bileklerini keserek intihar etti bu ülkede. biz bunlara şahit olduk. sonra kartalkayada otel yandı. otel sahibi 78 ölüm ve içlerinde küçücük çocuklar varken personel dahil herkesi suçladı ve yüzsüzce kendisini savundu. insanlar birbiriyle sidik yarıştırıyor şuursuzca ve bunun sonu nereye varacak tahmin edemiyorum. siz bu hayatı kimin için yaşıyorsunuz kendiniz içinmi yoksa bu dünyaya dünyada kalacak şeyleri biriktirmek içinmi yaşıyorsunuz. sizin yaşantınız batsın. tepeden tırnağa herkesin dilinde yalan dolan vaatler yersen. iğrendim ve bu ülkeden nefret etmeye başladım.
devamını gör...
4940.
iç sesimizle kendimize hitap ederken dikkatli olmamız gerekiyormuş.
mesela kendimizle konuşurken -meli, -malı eklerinden uzak dur-malıymışız, ne bileyim bir sürü şey okudum hatırlaması çok yorucu geldi. içimden en son ne zaman kendime hitap ettim onu bile hatırlamıyorum, kendimi kendime hitap ederken nasıl yakalarım da kelimelerimi hizaya çekerim bilmiyorum. belki de o basit uğraşla, takip etme, kontrol etme çabasıyla alakalı bir kazançtır her ne kazanılacaksa. belki de safsatadır, anlamıyorum ki. daha doğrusu anlamak zorunda kalmamayı çok istiyorum; köpek gibi anlarım çünkü. son 2 haftada 2 kere sosyal medya hesaplarımı kapattım, sonra tekrar açtım. birilerine temas etmek istiyorum belli. yanımdaki yöremdekiler kesmiyor değil, başkaları da kesmiyor. aslında çok da temas etmek istemiyorum. yıllar olmuştu şunları hissetmeyeli, yani pek bir şey hissetmeyeli. anlamıyorum.
ne olup bittiğini bir yakalasam, denklemi kurar öteki tarafına ulaşırım ama ipin ucu nerede kaçtı bir türlü tespit edemiyorum. yolunda gitmeyen şeyler olsa bile yolunda gitmeyişleri gayet yolundaydı, yepyeni şeyler değildi. bazı şeyleri yaparken çok yoruluyorum, bazen "aa hiç yorulmuyorum bunu yaparken" diye mutlu olduğum anda geliyor, yaptığım neyse soğuyorum.
zamana bıraksam zaman de pürüzsüz, kaygan ve ta$akları olan bir nesne değil ki girip çıktığı yerde keyif yaratsın. zaten böyle bir keyfe de teşne değilim. benim dilim neler söylir. neyse, zaman bazen çok keskin, sipsivri dikenleri var. zaman bazen pamuktan çekilen pıtrak gibi temas ettiğinde biraz koparıyor. zamanla geçiyor ama zamanla geride pek bir şey kalmıyor. bazen.
mesela kendimizle konuşurken -meli, -malı eklerinden uzak dur-malıymışız, ne bileyim bir sürü şey okudum hatırlaması çok yorucu geldi. içimden en son ne zaman kendime hitap ettim onu bile hatırlamıyorum, kendimi kendime hitap ederken nasıl yakalarım da kelimelerimi hizaya çekerim bilmiyorum. belki de o basit uğraşla, takip etme, kontrol etme çabasıyla alakalı bir kazançtır her ne kazanılacaksa. belki de safsatadır, anlamıyorum ki. daha doğrusu anlamak zorunda kalmamayı çok istiyorum; köpek gibi anlarım çünkü. son 2 haftada 2 kere sosyal medya hesaplarımı kapattım, sonra tekrar açtım. birilerine temas etmek istiyorum belli. yanımdaki yöremdekiler kesmiyor değil, başkaları da kesmiyor. aslında çok da temas etmek istemiyorum. yıllar olmuştu şunları hissetmeyeli, yani pek bir şey hissetmeyeli. anlamıyorum.
ne olup bittiğini bir yakalasam, denklemi kurar öteki tarafına ulaşırım ama ipin ucu nerede kaçtı bir türlü tespit edemiyorum. yolunda gitmeyen şeyler olsa bile yolunda gitmeyişleri gayet yolundaydı, yepyeni şeyler değildi. bazı şeyleri yaparken çok yoruluyorum, bazen "aa hiç yorulmuyorum bunu yaparken" diye mutlu olduğum anda geliyor, yaptığım neyse soğuyorum.
zamana bıraksam zaman de pürüzsüz, kaygan ve ta$akları olan bir nesne değil ki girip çıktığı yerde keyif yaratsın. zaten böyle bir keyfe de teşne değilim. benim dilim neler söylir. neyse, zaman bazen çok keskin, sipsivri dikenleri var. zaman bazen pamuktan çekilen pıtrak gibi temas ettiğinde biraz koparıyor. zamanla geçiyor ama zamanla geride pek bir şey kalmıyor. bazen.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2