141.
hepsini okuduğuma göre ufkumun zirve yapması...
devamını gör...
142.
derisi dikenlilerin kalbi yoktur.
devamını gör...
143.
doğalgazın kendine ait bir kokusu olmadığı için, içine sarımsağa benzeyen bir koku katıp şebekeye salarlar ki kaçak olduğu zaman fark edilebilinsin diye.
devamını gör...
144.

outlook ya da word'de bir şey yazarken capslock tuşunu açık unutup yazmaya devam ettiyseniz yazıyı silip yeniden yazmanıza gerek yok. ( eğer melih gökçek iseniz bundan sonrasını okumayın )
yazdığınız kısmı seçin. shift + f3 tuşuyla yazıyı küçültebilir, tekrar yaparsanız kelimelerin baş harflerini de büyütebilir, tekrar yaparsanız melih gökçek gibi yazmaya devam edebilirsiniz.

devamını gör...
145.
lotr'daki gandalf'i kurtlar vadisindeki laz ziya'nin seslendirmesi.
devamını gör...
146.
gassendi'nin aslında birçok şeyi önceden ortaya koyması ama zamanında umursanmadığından dolayı yaptıklarının yıllar sonra başkaları tarafından bulunması. belki de ben küçük gassendiyimdir.
devamını gör...
147.
kelimeleri aslında bir bütün olarak okuyor oluşumuz.


bri ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış. ardakai hfraliren srısaı krıaışk osla da ouknyuorumş.çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bri btüün oalark oykuorumuşz.
devamını gör...
148.
aslında insan biyolojik olarak 26 yaşından sonra yaşlanmaya başlar.
devamını gör...
149.
insanoğluna güvenmemek.
devamını gör...
150.
tanım :formula 1 yarış araçlarının motor özellikleri

emniyet kemerlerimizi ve kaskımızı takmışsak formula 1 gezimiz başlıyor.

formula 1; tek kişilik, açık tekerlekli otomobil yarışlarının en yüksek düzeyini oluşturan yarışlar dizisidir.

isminin formula olmasının nedeni 2. dünya savaşından sonra motor üreticilerinin bir araya gelmesi ile aldıkları ortak kararlar ve uyulması zorunlu kuralları belirlemesi nedeniyledir.

formula 1 alınan ilk kararların adı olmasına karşın zaman içinde organizasyonun ismi olarak kalmıştır.

formula 1 in formülü yani takımların uymak zorunda oldukları kurallar her sene yeniden belirlenir. kuralların belirlenmesi oy çokluğu ile değil tüm takımların onaylaması ile olur.
yeni bir kural eklenecek ise tek bir muhalif oy olması bile o kuralın eklenmesine mani olur.

en son köklü değişiklikler 2014 yılında olmuştur. yapılan değişiklikler ile 6 silindirli ve 1600 cc motor kullanılması zorunlu hale gelmiştir

10 hatta 12 silindirli 3000 cc yi aşan hacimli araçlardan 1600 cc ye geçiş oldukça sıra dışı bir karardı. bu düşüş tek sene de olmamış olsa da formula 1 için alınmış ciddi riskli bir karardı. çünkü
1600 cc lik hibrid motorlu araçlar alıştığımız ve sevdiğimiz formula 1 araçlarından çok farklıydı. hem de bu fark o kadar belirgin ki, gözünüz kapalıyken bile anlayabilirsiniz. aşağı da 2013 yılı ve 2014 yılındaki formula 1 araçlarının çıkardıkları sesleri duyacaksınız.



2013 de azametle kükreyen o motor sesi gitmiş yerine yüksek sesle çalışan bir elektrik süpürgesi gelmiş gibi

biz büyüdük ve kirlendi dünya
nerede o eski f1 araçları
nostaljisi yerine şu soruyu sormak daha eğlenceli

iyi de nasıl oluyor?
geçtiğimiz yıllarda çoğu yarışta pist rekorları kırıldı.
1600 cc ile 340 km/h yaklaşan hızlara nasıl ulaşılıyor?

opel vectra 1.6 motorlu versiyonları mesela 100 hp güç üretiyor
f1 motoru nasıl 800 hatta 1000 hp gücü aynı hacimde üretiyor?
bu motorları bu kadar verimli yapan ne?

bu sorunun yanıtı birden çok birleşenli

ilk fark sıradan otomobillere göre formula 1 araçlarının verimlerindeki fark

sıradan otomobiller en iyi sürüş koşulların da yakıttan elde edilen gücün en fazla yüzde 30 unu tekrerleklere aktarabilirken formula 1 araçlarında bu oran yüzde 50 yi aşıyor.

arada yüzde 20 lik fark var diye düşünmeyin
50 30'dan yüzde 66 daha fazladır.

1600 cc ama verimlik açısından 2600 cc lik motordan alınabilecek güç elde ediliyor.

bu büyük bir fark.
tek fark bu değil tabi ki,

bu araçlar motor hacmi küçük olsa da çok fazla yakıt yakabiliyorlar.

standart bir 1.6 araba 100 km de 6-7 lt yakıt tüketirken
formula 1 aracları 100 km de 45-50 lt arası yakıt tüketir.

yani çok fazla yakıttan elde edilen güç çok verimli biçimde tekerlere iletildiği için f1 araçları bu kadar hızlı ve güçlüymüş.

burada iki sık bilinen yanlışı düzeltmek lazım.
formula 1 araçlarına yarış sırasında pit stoplarda yakıt takviyesi yapılmaz. bu motorun yüksek sıcaklığı ve olası riskler nedeniyle yasaktır. f1 araclarının deposu yarış öncesi doldurulur. ve mühürlenir. ek yakıt ya da katkı konulmaz.

formula 1 araçları jet yakıtı ya da ethanol gibi farklı yakıtlar kullanmaz. bizim normal araçlarda kullandığımız benzini kullanır.

f1 araclarının her yarış için 110 kg yakıt limiti vardır. birim lt değil kg. bunun nedeni hacmin ısıya göre değişmesi. her aracın yakıtı bir hacim ölçüsü olan litre yerine kg ile sınırlandırılmıştır. 110 kg benzin yaklaşık 157 lt eder. f1 yarışları genelde 305 km dir.

standart 1.6 araçlar 100 hp gucundeyken
f1 araçlarının nasıl onlardan 7- 10 kat kadar fazla güç üretiyor olduğu böylece
anlamış olduk.

çok yakıyor ve yaktığını tekere daha iyi iletebiliyor.

(son yıllarda hibrid motorlu f1 araclarının ortaya çıkması ile 160 hp de elektrik motorundan sürücünün istediğinde bir süre ilave edebileceği güç olduğunu da unutmayalım.)

peki bu nasıl olabiliyor?

formula 1 araçları nasıl aynı silindir hacmindeki motorlarla 7 kat fazla yakıtı yakabiliyor?

cevap yine çok katmanlı

1- ölü boşluklar neredeyse hiç yok.
formula bir araçları belirli ısı değerinde çalışmak üzere dizayn edilmiştir. motorları anahtarı çevirip çalıştıramazsınız. çünkü pistonlar hareket etmez. sadece pistonlar değil bir çok hareketli parça belirli bir ısı değerine ulaşıldığında metallerde oluşan genleşme sonrasında hareket edebilecek şekilde dizayn edilmiş. bunun için f1 araçlarının motoru yarış öncesi harici yöntemler ile ısıtılır. genleşme olduktan sonra motorun pistonlarının hareket edebileceği boşluk oluşur.

ölü hacim neredeyse yok diyordum ya! işte bu kadar yok :)

2-) f1 araclarının motor deviri çok yüksektir. dakika 18.000 devire kadar çıkan f1 araçları var. bizler araçlarımızı genelde 2500 3000 devirde kullanıyoruz

normal araçlardan 6 7 kat yakıtı aynı hacimde nasıl yakabildiğini bu sayede anladık.

1.6 lt hacmin neredeyse tamamını kullanıyor ve normal araçtan 5-6 kat daha fazla devir yapıyor.
bilale anlatır gibi anlatırsam hacim aynı ama f1 araçları pistonu 1.6 hacimle 5-6 defa inip kalkarak 8lt hacimde benzini yakarken
normal araçlar 1.6 lt nin 1480 lt ni kullanıp bir defa inip kalkıyor.
daha çok yakıt bu farklar sayesinde aynı hacimde yakılabilmiş oluyor.

peki bu nasıl sağlanıyor? nasıl bu kadar yüksek devire ulaşılabiliyor?

1- f1 araçlarının piston uzunluğu normal araçlara göre oldukça kısadır. inip çıkma mesafesi az olunca çok daha hızlı inip kalkabiliyorsun.
2- f1 araçlarının turbo besleme sistemleri normal araçlara göre oldukça gelişmiştir. hatta son yıllarda kullanılan turbo beslemede egoz gazlarının kinetik enerjisi dışında hibrit motorun güç ünitesinden alınan elektrik enerjisi de turbo fanın dönüşüne yardım etmektedir.
bu kadar fazla yakıtı bu kadar kısa süre de bu kadar yüksek verimde yakabilmek için ortama gelen oksijenin yeterli olması için çok sofistike turbo ünite ihtiyacı zaten tartışılmaz bir zorunluluk.

3- f1 araçları çok yüksek sıcaklık değerinde çalışır. çok yüksek derken hayal ettiğimizden çok daha yüksek. piston başlarında ısı 2700 dereceyi aşmaktadır. bu güneş yüzey sıcaklığının yarısına yakındır.

yani özetlersek f1 araçlarında yakıt özel dizayn edilmiş enjektörler ile genişliği fazla yüksekliği az neredeyse güneş kadar sıcak yanma odasına şahane biçimde havalandırılmış olarak püskürtürerek yakılır.
bu yüzden motor hem çok verimli, aynı zamanda çok hızlıdır.

madem f1 motorları bu kadar iyi neden normal araçlarımızda da bu motorları kullanmıyoruz?

çünkü çok pahalı
çünkü kullanılan malzeme 2700 derece sıcaklığa dayanabilmeli
her bir piston 4 fili havaya kaldıracak kadar güçlü olmalı
bu güç dakika da 18000 defa seni ittirdiği halde kırılmadan bükülmeden bu gücü diğer parçalara aktaracak kadar sağlam krank milin ve diğer aktarım organları olmalı.
tüm bunlar çok özel alaşımların ve çok birinci sınıf üretim tekniklerini gerekli kılıyor. bu yüzden oldukça maliyetli. bir f1 motoru 10 milyon dolardan fazla

tamam, fiat egea ya, polo'ya bu motordan koymayalım ama seri üretim olursa maliyetler düşer, bmv falan kullansın bu motoru

malesef o da pek mümkün değil. çünkü çok güçlü ve özel alaşımlar kullanılıyor olsa da bu motorların kullanım ömrü 5000 ile 10000 km arasında.

ve tüm bu sorunların yanında asıl büyük sorun bu araçlat çok ama çok fazla yakıyor.
tüp takarak falan bile kurtaramaz.
şöyle düşünelim
opel astranın deposu 56lt
f1 motoru 56 litre ile 100 km ancak gider.

her 100 km de bir depoyu fullemek, her 10000 km de bir motoru değiştirmek ve her motor değiştiğinde 10 milyon dolar vermek isteyen kimse olmayacağı için normal araçlara f1 motoru kullanmıyoruz

formula 1 aslında bir formül dedik. belirli kurallar çerçevesinde yapılan hız, dayanıklılık yarışı dedik ama neden bir formüle ihtiyaç duyulmuş?

"herkesin motoruna hiç kimse karışamaz."

"en hızlımız kim ise o kazanır?

neden denmiyor da; kanat açısı 30 derecenin üstüne çıkmayacak, yakıt deposu yerden şu kadar yüksekte olacak, pistonlarda sadece dökme demir ya da çelik kullanılacak, fren diski çapı şunu geçmeyecek vs gibi herşey belirli standartlar arasına sıkıştırılmış?

bu sorunun en güzel yanıtı
"kontrolsüz güç güç değildir."
ya da
"bu bir motor yarışı gladyatör dövüşü değil"

pilotların güvende olması
takımların ekonomik olarak bu işi sürdürülebilir biçimde devam ettirebilmesi için
yarış belirli çerçeve içinde yapılıyor.

en hızlı değil en iyi olan bulunmaya çalışılıyor.

araçlardan bahsettik birazda pilotlardan bahsedelim.

daracık bir kabinin içinde
yarı yatar vaziyette
kafasında 1 kg ayırdığın da bir kask ile
üzerinde 2 kat tulumla
yarış boyunca
yere doğru sürekli hissedilen 2-5 g arasında bir basınç altında ezilirken
her virajda sağa ya da sola 3-5 g hızında savrulma. her frende öne her gaza bastığında geriye doğru yapışma.
100 km den 0 a 2 sn de duruyor
0 dan 160 km'ye 4 sn de ulaşıyor.

korkunç bir basınç ile dayak söz konusu.
kafadaki kask bu dayak esnasında en çok zorlayan şeylerden biri. çünkü 1kg ağırlığında olsa da ağrılığı 5 kg dan fazla hissedildiği oluyor. bu yüzden f1 pilotları boyun kaslarını geliştirici egzersizleri yoğun olarak yaparlar. kafalarının kendisi ve kaskla birlikte 6, 5 kg olan ağırlığın virajlarda 30-40 kg olarak sağa ve sola doğru hareket etmeye çalışmasına engel olacak kas yapısı çok ama çok önemli
bunun için boyun etrafına ağırlık takımları takarak çalışıyorlar.

f1 pilotlarının çok iyi geliştirmeleri gereken bir diğer fiziksel özellik ise kardiyovasküler sistemleri
1.5 saatte yakın süreler boyunca hiç dinlenme imkanı olmadan 150-190 arası kalp atışı hızını tolerans göstermek oldukça zor.

bunun için bol bol koşu ve bisiklet antrenmanı yapıyorlar.

antrenman yaparken oldukça sistematik çalışmaları gerekiyor. çünkü f1 de her 1 kg fazlalık yarış için önemli
f1 pilotlarından bazıları bu duruma yakın zamanda isyan ettiler.

mark webber “beş yıldır yemek yemedim” diye tepki gösterdi.

ingiliz pilot jenson button ise “fitness antremanını seviyorum ama kilomu korumak için yapamayacağım şeyler var, karbonhidrat yiyemiyorum, kas yapamıyorum”

boyları 1.80 üzerinde olan f1 pilotlarının 72 kg ın üzerine çıkması hoş karşılanmıyor.

sauber-ferrari takımından nico hulkenberg kilo aldığı için sözleşmesi neredeyse fesh ediliyordu.

yani f1 pilotu olmak ozan tufan'ın yapabileceği bir iş değil. hem yarış anında hem yarış dışında yüksek adanmışlık istiyor

her takım 600 e yakın çalışanı ile her sene daha iyisi için mücadele ediyor.

hem birbirlerini ile hemde kendi çizdikleri çerçeve (formula) sınırları içinde kalıp sınırları aşmak için

centilmence ama rekabetci
devamını gör...
151.
para kazanmak için para gereklidir.

çünkü paranız olduğunda daha çok para kazanmak için paranızla yatırım yapabilirsiniz.

yatırımlarınız para kazandıkça o paralarla yatırım yapar ve o paralarda para kazanmaya başlar.

sonrasında yeni paralar yeni para kazanır onlar da yep yeni paralar kazanır.

öyle bir noktaya gelirsiniz ki,
yaptığınız bazı yatırımlar para kazanmasa hatta zarar etse bile para kazanma döngünüz kırılamaz.

işte o nokta zenginliktir.

peki paranız yoksa ne yapabilirsiniz?

cevap veriyorum. hiçbir şey...
emek gücü asla paranın gücü ile savaşamaz.

neyse ki, zengin olmanın tek yolu para sahibi olmak değil

fakir olmamanız kaydı ile zengin bir zihin sahibi olabilirsiniz. hem de sadece emek gücü ile

malcolm x der ki,

"gececi gardiyanlar, kontrol amaçlı her odanın önünden bir saatlik aralıklarla geçerlerdi. yaklaşan ayak seslerini her duyduğumda, yatağa atladım ve uyuyormuş numarası yaptım. gardiyanlar geçer geçmez yatağımdan çıkıp yerdeki ışık huzmesinin yansıdığı yere giderek geri gelmelerine kalan 58 dakikada kitap okumaya devam ederdim. bu her sabah saat üçe veya dörde kadar devam etti. bir gecede geri kalan üç- dört saatlik uyku benim için yeterliydi. "

bilgi de para gibi kapitalisttir. bilgili olmak için bilgi sahibi olmalısınız. her bilgi bilmediğinizi daha çok gösterecek sizi yeni bilgilere götürecektir. yeni bilgilerde yep yeni bilgilere.. "
devamını gör...
152.
sevmek ve sevilmek. bunları öğrendiğinde ikiyi geç, arşa değer ufkun.
devamını gör...
153.
cunnigham yasası

sherlock holmes the great game'de “insanlar size bir şeyler söylemekten hoşlanmaz; onlar sizinle çelişmeyi seviyorlar ”. bu nedenle akıllı cevaplar istiyorsanız soru sormayın. bunun yerine, yanlış bir cevap verin veya bir soruyu zaten yanlış bilgileri içerecek şekilde sorun.
insanların sizi düzeltmesi kuvvetle muhtemeldir. sorarak elde edemeyeceğiniz yanıtları bu şekilde alabilirsiniz.

cunnigham yasası olarak tanımlanan olgunun en basit açıklaması: insanlar genellikle yardımcı olmak istemezler, ancak odadaki en zeki kişi olmak isterler.

bu yasanın uygulamasını en net çocuklarda gözlemleyebilirsiniz. sizle konuşmayan, utanmış ya da başka bir sebeple sessizce kendi içine büzülmüş bir çocuğa bir filin resmini gösterin ve "bu nedir?" diye sorun.
kendi içine daha da büzülecek, ağlayacak ya soruyu duymamış gibi sessizce durmaya devam edecektir.

oysa aynı çocuğa bir fil resmi gösterip aaa bak ne güzel bir zürafa derseniz o heyecanla
hayır o bir fil diyecektir.

hortumunu gösterip ama bak boynu ne kadar uzun derseniz o
hayır o burnu diyecek ve buradan açılan kapıdan filler ve zürafalar ile ilgili konuşmaya başlayabileceksiniz.

amerika da yapılan bir araştırmaya göre başkalarını düzeltme yönündeki bu insan eğilimi, sınıfta öğretmen kullanması durumunda öğrencilerin derse katılımını% 80 oranında artırdığı gösterilmiş. kimi öğretmenler öğrencilerin dikkatini canlı tutmak için bu stratejiyi kullanabiliyor.

bu yöntem ev işlerinde anne içinde oldukça yardımcı olabilir. odasında oyun oynayan ve odasını toplamak istemeyen çocuğunuzun odasını birlikte düzenleme teklifine de olumsuz yanıt almışsanız. odaya girip anlamsız hareketler ve saçma ve yanlış biçimde odayı düzeltmeye çalıştığınızda çocuk istemsizce size yardım etmeye başlayacaktır.

cunnigham yasasının son günlük hayat uygulaması ise ilk buluşmada sohbet konusu açamıyorsanız ya da dm den konuşma başlatmaya çalışıyorsanız konuşmaya çalıştığınız kişinin kayıtsız kalamayacağı bir yanlış önerme getirin.
diş hekimi birine siz çürümüş dişleri çekersiniz dediğinizde
muhtemelen hayır biz diş çekmeyiz dişleri tedavi ederiz. zaten çürümüş diş yanında şişmiş diş eti de varsa çekilmez. önce ilaç tedavi ile enfeksiyonu geçiririz. sonra dişe gerekli tedaviler uygularız. en son çare diş çekimidir. parmağınız kaşındığında parmağınızı kesiyormusunuz? dişte hasta olunca tedavi edilir. son çaredir çekim gibi bir yanıt alırsınız.

oysa ilk sorunuz "diş hekimisiniz sanırım" olsa
yanıt evet olurdu.

cunnigham yasası öğretimde, çocukların okulda yaşadıkları ama size anlatmadıkları şeyleri öğrenmede eşinize ya da çocuklara ev işlerinde size yardımcı olmalarını sağlamada masada sohbet tıkanmışsa tıkanıklığı gidermede işe yarar bir yöntemdir.

abartmadan kullanmakta fayda var.
devamını gör...
154.
kalem pil kullanılması gereken bir cihazınız var ve elinizde sadece ince pil varsa alt ve kanerlarda kalan boşluğu aluminyum folyoyla doldurun.
devamını gör...
155.
1962 yılında tanzanya’da bir gülme salgını ortaya çıkmış ve 1.5 yıl sürmüş. 18 ay boyunca 14 okulda eğitime ara verilmiş.
devamını gör...
156.
tc kimlik nolarımızın son rakamları çifttir.

bir yerlerde angarya bir tc kimlik no verme durumu olurda sallarsanız , en azından son rakamı çift olsun...
devamını gör...
157.
yaşam standardınızı en ucuz yükseltecek etkinliğin evinizi düzenlemek olduğu

bunu artık büyük bir öz güven ve yüksek sesle söyleyebilirim ki,

"artık düzenli bir insanım."

lakin hayatımın çoğunda kesinlikle değildim. hâlâ her zaman olduğum gibi tembel bir insanım. birden "tembel olmayı bırakmaya" karar vermedim. sadece bir şeyi fark ettim.

düzenli yatak odamda yatağıma oturup rahat bir nefes aldığımda kendimi çok iyi hissediyorum. üstelik bu iyi his için para ödememe gerek yok. bedava değil, sonuçta evi düzenli tutmanın bedeli olarak bir emek veriyorum. ama para ödemiyorum.

hayat bazen çılgın ve kaotik olabiliyor, ancak temiz evimde oturmak ve evrenin en azından bu küçük köşesinin bana huzur getirdiğini bilmek her zaman iyi hissettiriyor. bunlar, düzenli bir evde yaşadığımda fark ettiğim şeyler.

pandemi dönemi ve karantina koşulları bana tutumlu olmayı öğretti. ev düzeni ve onun getirdiği konfor için para ödemesem de bedava olmadığını söylemiştim. emek bedeli ödüyordum. bu bedeli düşürmek, konforu ucuza getirmek için bazı kısa yollar oluşturmam gerektiğini anladım.

bende işe yarayan bu kısa yollardan biraz bahsedeceğim. bu yöntemlerle tembel olmayı sürdürürken aynı zamanda öz güvenim yüksek biçimde ben artık düzenli biriyim diyebiliyorum.

birincisi
zemin öldürücüdür. yere düşen her şey ölüyor. benim evimin zemini halı olan kısım olsun parkeler olsun, banyo , mutfak fark etmez. zemine düşen herşey ölür.

evin zemini topraktan çok daha hızlı biçimde yok edici. sizin evinizde de öyle mi bilmiyorum?

bir kağıt, bir fatura, sigara paketi, pil, diş fırçası, çorap, kravat, şarj aleti, her ne olursa olsun zeminde kalırsa eziliyor. tozlanıyor. kirleniyor. kırılıyor. parçalanıyor. vıccığı çıkıyor.

o yüzden savaşmam gereken birinci konunun zemine düşen şeyleri zeminde can çekişmelerine izin vermemek olduğuna karar verdim. bir şeyleri yere bırakmıyorum. (telefonumun kendisini, sarj aletini, kullaklığını, televizyon kumandasını, kahve bardağımı, çoraplarımı, çıkardığım pijamayı, çorabı, sigara paketini, portakal kabuklarını, çekirdek kabuklarının durduğu tabağı, kül taplasını)

yerde ise de en yakın yer olmayan yüzeye kaldırıyorum. bu genelde orta sehpa, yatak odasındaki komodinin üzeri, banyoda lavabonun yanındaki dolabın üstü, çalışma odamda kitaplık falan.

kural basit. zemine koyma, zemine düşeni yukarı kaldır.

bu basit adım çok şeyi değiştirdi. bir kere artık hiçbir şey ezilmiyor. vıccığı çıkmıyor. ayağımın çarpıp düşme, dökülme, kırılma dağılma riski olmuyor.

ikinci değişiklik zeminden bir şeyi alıp toplamak çok zor. ama yüksekte duran bir şeyleri elimde tepsi vazifesi gören bir şey ile gezip toplamak sonra toplanan yığını ilgili odalara götürmek çok kolay

üçüncü değişiklik. canım ister ve bir sebepten yeri süpürmek istersem istediğimde yeri süpürebiliyorum. dikey şarjlı süpürgem var. koltuk üzerine kül falan dökülünce içeriden alıp geldiğimde yerde hiçbir şey olmayınca şarjı bitene kadar halıda orada burada ileri geri hareket ettirmek zor olmuyor. şarjı bitene kadar odanın yarısından fazlası süpürülmüş oluyor.

birinci savaşta başarılı olunca ikinci bir savaş cephesi açtım.

evi dağıtan, dağınık ve kirli gösteren en önemli şey çöpler. çöpler hem kirlenme döngüsünün tetiğini çekiyor. hem kendileri kirlilik oluşturuyor. bu yüzden çöplere karşı savaş açtım. evimde ortalıkta duran çöp istemiyorum.

bunun için iki çöp kutusu bir de kutu aldım.
banyoya bir çöp kutusu koydum.
çalışma odasına bir çöp kutusu koydum.
bir de salonda hep üzerinde oturduğum koltuğun hep oturduğum köşesinin altına ittirebileceğim incelikte bir kutu.
koltuklarım ayaklı. o yüzden altına ayakkabı kutusu yüksekliğinde bir kutu sığdı. ikea'dan aldım. deri gibi bir şey ile kaplı.

en çok çöp ürettiğim üç alanda 3 çöp kutum var. böylece evde oluşan çöpler çok hızlı biçimde ev habitatında dağılmak yerine çöplere gidiyor. banyodaki ve çalışma odamdaki çöp uzun gidiyor. koltuk altı kutusu uzun süre dayanmıyor. 2-3 günde bir mutfaktaki çöp kutusuna boşaltıyorum.

bu kol mesafesindeki çöp kutularım büyük bir başarı sağladı.

ev zemininin doğal bir parçası olan bira şişesi kapağı artık zeminin doğal bitki örtüsüne dahil değil. mc donals pipetinin etrafını saran kağıt, adana kebapçısının ıslak mendil paketi, sigara paketi jelatini ve diğerleri de.

savaşlardan galip ayrılınca kendimi cengizhan gibi hissedip "neden yeni savaşlar açmayım ki! "düşüncesi oluştu.

çünkü anladım ki,
temizlik ile temiz olma arasında fark var.
benim yıllarca dağınık ve pis olmam annemden gördüğüm verimsiz temizlik fikirlerini sorgulamadan doğru kabul etmem nedeniyle olmuş. annem her gün ortalığı toparlar, yerleri süpürür, sonra ucunda ıslak bir şeylerin sarktığı sopa ile (vileda demiyorum. vileda başlıkları eskir onun yerine tişört havlu gibi bir şeylerden yaptığı garip nesneleri kullanırdı) yerleri silerdi. sabah olduğunda sisifosun kayası gibi aynı şey yeniden ve yeniden başlar. o her gün ulaşılması imkansız olan temizlik çabası ile tüm gününü harcardı. benim hem o kadar zamanım yok. hemde o kadar çalışkan değilim. o halde dağınık ve kirli olabilirim diyordum. ve temizlik bedelini ödememek için dağınık ve pis olmanın bedeline razı oluyordum. neydi bu bedeller?
dışarıdan eve geldiğimde bir otel odasına girdiğimde hissettiğim o düzen hissi olmuyor.
sıklıkla eşyalarım kayıp oluyor.
evime misafir gelmesin diye insanlarla hep dışarıda buluşuyorum. pandemi döneminde bu daha ciddi bir sorun ve asosyallik anlamına geldi.
ev dağınık ve kirli olduğunda kıyafetlerimde kirli ve dağınık oluyor. ömürleri daha kısa sürüyor.
ev özellikle mutfak kirli ve dağınık olması dışarıdan yemek siparişi vermeme yol açıyor. sağlıksız, bol kalorili pahalı ve her gün aynı şeyleri yememe yol açıyor.

ama tüm bu bedeller annemin temizlik çabası için verdiği mücadeleyi düşününce şuan olsa yine ödemeyi kabul edeceğim bedeller. asla annem gibi temizlik yapmam. kimse bu konuda beni ikna etmeye çalışmasın. çöplükte yaşarım ama onu yapmam.

fakat temizlik yapmadan da temiz ve dağınık olmamayı başarmak mümkün. bir ara yol var. böyle bir yolun olduğunu yıllarca fark etmemiş olmam çok garip.

ben bu yola temizlik yapmak ve düzenlemek değil kirlilik ve dağınıklık istiflememek diyorum.

ve bu kelimeyi kullandıktan sonra 3. savaş cephesi olarak şunu belirledim.
"minimal istifçi olduğumla yüzleşmek"

iki yıldan fazla süredir youtube'ı açıp tamir videolarına bakarak bozulan masa lambasını tamir etmediğim gibi ilerleyen dönemde de etmeyeceğim. zaten yerine yenisini aldım. eski bozuk olanı atabilirim.

bundan 10 sene önce tıp fakültesinde kullandığım anatomi atlasları evet çok güzelsiniz ama işime asla yaramayacaksınız. parmak ucundaki kaslardan birinin isminin ne olduğuna bakma ihtiyacım hiçbir zaman olmayacak.

kalın perdeler. sizleri yıkamadığım gibi aynı zamanda hiç kullanmıyorum da, tül ve güneşlik ikilisi ile geçiyor günlerim. duvarın kenarında karanlık bir kirlilik olarak varlığınızı devam ettirmenizin bir anlamı yok.

en zor kısımlar odamdaki oraya buraya sıkışmış 2000'li yılların çeşitli dönemlerinde popüler olmuş mucize karın kası yaptıran spor aletleri. hiç birinizi mucize gerçekleştirmediniz. zaten ben hiçbirinizi 2 aydan fazla kullanmadım. artık evimde bir işe yaramıyorsunuz.
motorunu kullanır oyuncak yaparım diye atmadığım tıraş makinesi eskileri, matkaplar sizlerde artık benimle değilsiniz.

bunlar gibi o kadar fazla şey evden atabildim ki!
evimde 8 tane sandalye varmış.

benim evime gelen herkes koltuğa oturur. ve koltuklar asla tam olarak dolmaz.
bu sandalyeler kimler için var?

mutfakta kullanmak için 3 tane bıraktım. zaten mutfak masasının etrafında koltuk var. sandalye lazım olmuyor. ama ya olursa diye 3 tane bıraktım.

balkonda duran kirli ve kırık okuma koltuğu, senin yüzünden balkonda hep ayakta duruyorum. seni hiç bir zaman tamir ettirmeyeceğime göre defoolll. zaten güneş seni cilt kanseri yapmış. iğrenç bir şeye dönüşmüşsün.

ve saksılarda duran çiçeklik vasfını yitirmiş garip şeyler. üzgünüm. ben evde çiçek bakamıyorum.

evden ciddi bir azaltma ve sadeleştirme politikası ve zeminlerdeki halı miktarını azaltma stratejim ile ev aydınlandı.

evet, çekmecelerin içindeki kalabalıklar bile evin içine ışık girmesine mani oluyor.
sahiden.

gardrop, çorap çekmecesi, iç çamaşırı çekmecesi içindeki boş alan miktarı dolu alan miktarını aşınca çamaşırları yıkadıktan sonra çamaşırları kurutucuda bırakmak ve ihtiyaç olunca alıp ütüleme rutinim, çamaşırlar yıkanınca kurutma makinesinden al yatağın üstüne koy. sonra sirkeledikten sonra yerlerine koy. üzerinden çıkardıklarını da çamaşır makinesi at halini aldı.

çamaşır makinemin az çamaşır özelliği varmış. kirliler kirli sepeti yerine makinede birikiyor. kirli sepetindeki dağı yıkadığım için bu az çamaşır özelliğini hiç kullanmazdım. şimdi makinede birikiyor. arada canım sıkılıyor. çalıştırıyorum. içinde yıkanan az olduğu için bitince çekmece ve dolaplara yerleştirmek zor olmuyor.

aynı şeyler bulaşıklar içinde gerçerli.
bulaşıkları tencere falan ne varsa makineye atıyorum. çünkü üzeri çizik çizik tavalarımı attım. 2 tane tavam kaldı. tüm lüksemburg halkına kahve ikram edebilme şansı vercek kahve kupalarım artık yok. beşten fazla arkadaşım gelirse bir kısmı cam bardan kahve içecek. mutfak malzemesi az olması harika bir şey. çekmece ve dolapların içinde boş alanların olması.

makineyi asla tam dolmasını beklemeden çalıştırıyorum. çünkü tam dolmasını beklersem ihtiyacım olan bazı şeyler henüz yıkanmamış olur.

miminalleşme savaşını da kazanınca

4. savaş oldukça keyifliydi.

evi sık sık havalandırmak.
günde en az bir kere

size saçma gelecek. ama ben bunu eskiden hiç yapmıyordum.
balkon kapısından ne kadar hava gelirse.

şuan evim temiz mi?
pırıl pırıl değil.

ama içeri girdiğinizde görebileceğiniz anlamlı bir dağınıklık yok. evimde boş alanlar çok sayıda var.

düzenli ve nispeten temiz olduğumu şuradan daha iyi anlıyorum. düzenli ve minimalist bir estetiğe sahip olmayan bir arkadaşın evine girdiğimde rahatsız oluyorum. oysa evi düzenli birinin evine gidince kendimi iyi hissediyorum. hele bu ev ilk kez girdiğim bir ev ise, düzenli bir evin ev sahibi ile ilgili çok fazla şey söylediğini onları tanıma fırsatı verdiğini düşünüyorum. düzenli evi olanlar ilgi alanları gururla sergileniyor. saksı bitkilerini ve doğa sanatlarını görüyorum ve doğayı sevdiklerini görüyorum, gitarlarını ve çalmayı sevdiklerini tahmin edebiliyorum ve şu anda zevk aldıkları kitapları sehpalarında görebiliyorum.

bunlar benim evimde de artık görülebiliyor. kitap sayım daha az. ama hem daha çok okuyorum. hemde okuduğum kitaplar elimin altında.

ve şundan eminim. evimde çalışmayan hiçbir şey yok.
ve evime akşam gelmek isterseniz. sizin için yapmam gereken tek hazırlık çay için çaydanlığa su koymak.

dünya oldukça kaotik bir yer kafamın içi de ama evim değil.

bu beni çok iyi hissediriyor. üstelik bunun için para ödemem de gerekmedi.
devamını gör...
158.
terleyebilmemizin avcılıkta işimize yaraması.
şöyle ki insan kadar terleyebilen bir memeli bulunmamakta terleyebilmemiz sayesinde vücudumuzu hayvanlara göre çok daha hızlı bir şekilde soğutabiliyoruz bu da bizim kondisyonumuzu arttırıyor ve daha uzun süre efor harcayabiliyoruz.
avcı toplayıcı topluluklar bu özelliğimizi kullanarak avlarını uzun süre takip edip kovalıyorlardı hayvanlar bizden daha hızlı olsalar bile vücutları sıcağa bizim kadar dayanaklı olmadığı için en sonunda sıcaktan bayılıp yakalanıyorlardı.

kaynak: insan vücudunun öyküsü
devamını gör...
159.
ayrıştırdığınız tüm insanlar aynı sizin gibi kendi farklı yaşam koşullarından geçerek edindiģ bilgilerle sahip olduğu inançları sizin aynı şekilde sahip olduğunuz inançlarla aynı derecede önemli veya önemsiz. ortak bir paydanız var, herkes bir şeylere inanıyor.
bu yüzden insanları sevmemen ya da nefret etmen için bir neden yok. nefret etmeye hak görürsen nefret edilmeyi hak etmeyi kabul etmiş olursun.

dönüştürmeye de çalışmamalısın, kendi inancına sahip çık ve kendin için yaşa en sonunda ise sadece öl. sen bundan ibaretsin.
devamını gör...
160.
her daim yer, mekan isimlerinin nereden
geldiğini çok merak ederim.kum tefrikaları kitabında okuyup internette teyit ettiğim bilgiye göre ;
cumhuriyetinn kurulmasıyla beraber muğla iline bağlanan ilçenin ismi meğri iken, 1934 yılında;(1913 yılında şam'dan havalanarak bir süre sonra teberiye yakınlarında uçağı düşürülerek şehit olan ilk pilotlarımızdan fethi bey'in ismi anısına) fethiye olarak değiştirilmiştir.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim