öz güveni zedeleyen öğretmen
başlık "gloriathehippo" tarafından 09.12.2020 16:04 tarihinde açılmıştır.
121.
isini severek yapip yapmadigini düşündüren öğretmendir.
bir hocam da bana kirli sakalin var manken olsan demişti. kibarca senden olma deme sekliydi bu ama olsun sayesinde guzel gunler gördük..
bir hocam da bana kirli sakalin var manken olsan demişti. kibarca senden olma deme sekliydi bu ama olsun sayesinde guzel gunler gördük..
devamını gör...
122.
lisedeki matematik öğretmenim. sınıfın ortasında rencide edici şekilde sürekli benimle matematik hep hayatta karşına çıkacak vs vs konuşma yapardı. durup durup benimle uğraşırdı. ben de o zamanki ergen kafayla sevmediğimi söyleyip sınıfı terk etmiştim. eheheh şu an köpek gibi ales matematik çalışıyorum ama o kadının öğrettiğinden çok daha iyi öğreniyorum mesela...
devamını gör...
123.
öz güvenimi zedeleyen bir öğretmenim olmamıştı galiba ama babam, "teşekkür alacağım." dediğimde; "pırasayı alırsın." demişti bana; orta 3'teydi yanlışım yoksa. o dönem teşekkür alıp kendisine kapağı takmıştım. *
devamını gör...
124.
öz güvenimi zedeleyemedi de canimi sıkmıstı lisedeki matematik hocam ;matematiksiz universiteyi kazanamayacagimi soylemisti
tm ciydim hic matematik sorusu yapmadan ilk giriste kazandim türkoloji bölümünü
tm ciydim hic matematik sorusu yapmadan ilk giriste kazandim türkoloji bölümünü
devamını gör...
125.
devamını gör...
126.
özgüveni yoktur. kendi ezikliğini de çoluk çocuğu ezerek tatmin etmeye çalışıyordur. kendinden zayıfı ezen insan kadar zavallı çok az insan var gerçekten. yaptığı şeyin aynısını yapacaksın ki, hizaya gelsin. bunlar kendinden güçlü birini gördüğü zaman kuzu olur çünkü. öyle de, karaktersizlerdir.
devamını gör...
127.
çocukken öğretmenlerimden zorbalığa çok maruz kaldım ya. biraz asi bir çocuk olunca haksızlığa uğradığımı hissettiğim an hocalarla uğraşmaya başlıyordum, onlar da çocuk çocukla ego savaşı verecek kadar aciz oldukları için bunu sürdürüyorlardı. okul bitse de kurtulsam, neredeyse hiç güzel okul anım yok.
devamını gör...
128.
herkese babasının mesleğini soran öğretmendir.
benim gözümde
işe yarar birileri var mı diye bakan,
eğer babası zengin veya ileri gelen biri ise çocuğuna ona göre muamele edecek olan çakal bir tip canlanıyor.
benim gözümde
işe yarar birileri var mı diye bakan,
eğer babası zengin veya ileri gelen biri ise çocuğuna ona göre muamele edecek olan çakal bir tip canlanıyor.
devamını gör...
129.
muhtemelen kendi öz güveni zedeli öğretmendir.
devamını gör...
130.
daha önce yazmıştım bunu ama olsun.
bundan yıllar önce o zamana kadar çok sevdiğim bir öğretmenimiz vardı. ara sıra sınıftan birini yollar kendine bir büfeden tost aldırırdı. çocuğu babası görüp okul saatinde dışarıda ne yaptığını sorunca çocuk da anlatıyor, e doğal olarak babası "öğretmenine selam söyle bir daha seni göndermesin" diyor.
bir gün bir derste (adı ahmet olsun) "ahmet git bana bir tost al gel" dedi.
ahmet "öğretmenim babam gitmeme izin vermiyor, okulun dışına çıkmayacakmışım" dedi.
"ulan bu sınıfın öğretmeni ben miyim yoksa baban mı" diye öğretmen çocuğu bir dövmeye başladı. kaç yaşına geldik hala içim ürperiyor. tam bir ders boyunca çocuğu dinlene dinlene dövdü it herif.
ağzı burnu resmen yer değiştirdi garibimin üç gün okula gelemedi. ellerine kan bulaştı gömleğinin manşetine kan bulaştı o sokuk mavi gömleğinde kırmızı kırmızı kan damlaları vardı.
çünkü ahmet'in babası bir garip kamyoncu, ne bir çevresi var ne bir akrabası var. 14 yaşında muavin girdiği meslek hayatı yollarda geçmiş.
sebep artık dayak mı yoksa kırılan gururu mu yoksa ikisi birden mi bilmiyorum.
sınıfta o gün kaç kişiysek hepimizde içeride bir yerler her tokat sesinde "çıt, çıt" sesleri ile kırıldı ve bir daha iyileşmedi.
en çok ahmet kırıldı biliyorum çünkü hiçbirimizle görüşmüyor çocuk okuldan sonra resmen hepimizle ilişkiyi kesti utancından.
ahmet kurban psikolojisine girdiği için, bizim ise tokken 35 kg çekmeyecek bir arkadaşımız gözümüzün önünde parçalanırcasına dövüldüğü için o gün hepimizde büyük bir yara bıraktı.
hiçbir şey yapamamanın verdiği eziklik öyle bir duygu ki başkasının başına gelen bir şeye öyle şahit olmak insanda öz güven de dahil bir çok şey götürüyor.
ben ileride savunma sporlarına o yüzden yöneldim muhtemelen, özgür vardı son sınıfı yalvar yakar başka okula giderek bitirdi, ibrahim vardı ahmet'in en yakın arkadaşı okula ağlayarak geldiğini gördük kaç sefer, derya vardı okul birincisi ilk defa o dönem zayıf üstüne zayıf aldı, fatma vardı inanılmaz bir hafıza ve yetenek ile okulda piyeslerin bir numaralı oyuncusu, imam hatibe gitti hafız oldu.
ulan bahar vardı (ilk aşkım) çizdiği resimler ne güzeldi, olaydan sonra hep bir karatahta önünde dev gibi öğrencilerle minicik öğretmenler çizdi hep.
göğsüm şişti, içim mengeneyle sıkılıyor sanki.
yazamıyorum.
son sözüm:
senin ben en sevdiklerini en kutsallarını s**eyim vedat c****n. umarım bu dünyada cehennemi yaşıyorsundur.
bundan yıllar önce o zamana kadar çok sevdiğim bir öğretmenimiz vardı. ara sıra sınıftan birini yollar kendine bir büfeden tost aldırırdı. çocuğu babası görüp okul saatinde dışarıda ne yaptığını sorunca çocuk da anlatıyor, e doğal olarak babası "öğretmenine selam söyle bir daha seni göndermesin" diyor.
bir gün bir derste (adı ahmet olsun) "ahmet git bana bir tost al gel" dedi.
ahmet "öğretmenim babam gitmeme izin vermiyor, okulun dışına çıkmayacakmışım" dedi.
"ulan bu sınıfın öğretmeni ben miyim yoksa baban mı" diye öğretmen çocuğu bir dövmeye başladı. kaç yaşına geldik hala içim ürperiyor. tam bir ders boyunca çocuğu dinlene dinlene dövdü it herif.
ağzı burnu resmen yer değiştirdi garibimin üç gün okula gelemedi. ellerine kan bulaştı gömleğinin manşetine kan bulaştı o sokuk mavi gömleğinde kırmızı kırmızı kan damlaları vardı.
çünkü ahmet'in babası bir garip kamyoncu, ne bir çevresi var ne bir akrabası var. 14 yaşında muavin girdiği meslek hayatı yollarda geçmiş.
sebep artık dayak mı yoksa kırılan gururu mu yoksa ikisi birden mi bilmiyorum.
sınıfta o gün kaç kişiysek hepimizde içeride bir yerler her tokat sesinde "çıt, çıt" sesleri ile kırıldı ve bir daha iyileşmedi.
en çok ahmet kırıldı biliyorum çünkü hiçbirimizle görüşmüyor çocuk okuldan sonra resmen hepimizle ilişkiyi kesti utancından.
ahmet kurban psikolojisine girdiği için, bizim ise tokken 35 kg çekmeyecek bir arkadaşımız gözümüzün önünde parçalanırcasına dövüldüğü için o gün hepimizde büyük bir yara bıraktı.
hiçbir şey yapamamanın verdiği eziklik öyle bir duygu ki başkasının başına gelen bir şeye öyle şahit olmak insanda öz güven de dahil bir çok şey götürüyor.
ben ileride savunma sporlarına o yüzden yöneldim muhtemelen, özgür vardı son sınıfı yalvar yakar başka okula giderek bitirdi, ibrahim vardı ahmet'in en yakın arkadaşı okula ağlayarak geldiğini gördük kaç sefer, derya vardı okul birincisi ilk defa o dönem zayıf üstüne zayıf aldı, fatma vardı inanılmaz bir hafıza ve yetenek ile okulda piyeslerin bir numaralı oyuncusu, imam hatibe gitti hafız oldu.
ulan bahar vardı (ilk aşkım) çizdiği resimler ne güzeldi, olaydan sonra hep bir karatahta önünde dev gibi öğrencilerle minicik öğretmenler çizdi hep.
göğsüm şişti, içim mengeneyle sıkılıyor sanki.
yazamıyorum.
son sözüm:
senin ben en sevdiklerini en kutsallarını s**eyim vedat c****n. umarım bu dünyada cehennemi yaşıyorsundur.
devamını gör...
131.
orta okul 1. sınıfta, matematik dersi vermesi için bizim okula atanan vekil öğretmendir. mesleği öğretmenlik de değildi bu sersemin.
"mutlak değer" konusunu anlattıktan* sonra, "anlamayan var mı?" diye sordu ve ben de anlamadığımı soyledim. allah razı olsun bi' zahmet tekrar geveledi bir şeyler. "şimdi anlamışsındır!" dedi. "hayır anlamadım" dedim.
derin ve öfkeli bir nefes aldı ve verirken dedi ki: "sen gerizekalı isen benim yapabileceğim bir şey yok! anlamasan da olur."
35 kişilik sınıfta, yüksek sesle bana sarfedilen bu sözcüklere öylesine inandım ki; o günden sonra ders çalıştığımı hatırlamıyorum. çünkü gerizekalı olduğumdan emindim. boşuna çalışmama gerek yoktu.
ironik bir şekilde, ingilizce, arapça, türkçe ve coğrafya derslerinde de ortalama üstü norlarim vardı. onlara da çalışmıyordum ama öyleydi.
ilköğretim zamanında okul birincisi iken, yaklaşık bir yıl sonra dünyanın en saçma öğrencisi olmuştum. hatta orta okula başladığım ilk hafta, fen bilgisi öğretmeninin sorduğu bir soruyu, sınıfta sadece ben cevapladigim için sözlüme ilk haftadan "5" vermişti; ara tatile girerken, fen bilgisi dersinde adımı okudu ve şunu sordu "ben senin sözlüne 5 vermişim, niye verdim bunu, sen hatırlıyor musun?" izah ettim sebebini, baştan aşağıya süzdü beni. o kadar tanımıyor ki, her halinden belli dhsdhjd.
bu böyle üçüncü sınıfa kadar devam etti, matematik dersim kepazelerce bir durumda, fen bilgisi notlarım arada başını kaldirsa da iştahla"günaydın, doğdu güneşim" demiyor derken; branşı matematik ve branşı fen bilgisi olan iki öğretmenin dikkatine takıldım.
kendileri beni öğretmenler odasına çağırıp bir toplantı yaptılar mini. "müthiş potansiyel var, neden olmuyor?" diye soruyorlar.
bu sorunun sebebi de şu; dedim ya ders çalışmayı bıraktım, derslere katılmıyorum, hatta boş boş mesai dolduran devlet memuru ayarindayim... böyle iken bir fen bilgisi sınavı esnasında, öğretmenin 30 puan değer biçtiği bir soruyu nakış işler gibi çözerken, kendisinin başımda belirmesiyle "müthiş" diyerek eklemesi, hem onun hem de kendimin bu olaya tanık olurken benim kendime onun gözlerine inanamamasiydi. oysa ders calismamistim yine.
neyse işte beni bir proje gibi gördü bu iki öğretmen, üzerime titrediler, ders çalışmayı vedahi derse katilamayi aşılamak için çok çaba sarf ettiler. ama ben ölesiye inanmıştım her sayısal derse katildigimda rezil olduğuma, gerizekalı olduğuma.
öyle böyle bitti o lanet okul. üç yıl yalvardım beni bu okuldan alın diye, tabii nafile. taşrada çocuk iseniz kimse sizi dikkate almaz genelde ve genelde böyle durumlarda hatalı sizsinizdir. yani aslında kendimi gerizekalı sanmamim tek sebebi bu sersem de degildi.dilengetirdigim her sorun "şımarıklık" olarak adlandırıldığı için ben de vazgeçmiştim.
lisede ise tam tersi bir ivme ile bütün sayısal derslerde yine benim de anlayamadığım bir başarı durumu söz konusuydu. iflah olmaz bir gerizekalı olarak tabii ki yine ders çalışmıyordum. bir gün, okulun ilk zamanlari, biyoloji öğretmeni şu soruyu sordu "üniversitede hangi bölümü düşünüyorsun?" verdiğim cevapla derin dehşete düştü sonra. dedim ki "ne üniversitesi hocam, ben kazanamam sınav falan, zeki biri değilim". hayretler içinde bana bakıp dedi ki "bu saçmalıkları nasıl oturttum zihnine bilmiyorum ama ben sınavdan 5 dakikada çıkıp 90 alan öğrenciye her zaman rastlamiyorum."
buna ek olarak, türkçe dersine yeni atanan öğretmenle ilk dersimizde, sorduğu bir soruya mantık yürütüp oturduğum yerden cevap vermiştim. "kimdi o?" diye sormasiyla yine beni korku sarmıştı. çünkü sadece mantık yürüttüm ama mantığına güvenimin derecesini de yukarıda anlattım. rezil oldum düşüncesi ile çekinerek ayağa kalktım. "okula yeni gelen kız" olarak zaten dikkatler üzerindeydi, şimdi bir de "okula yeni gelen kız da gerizekaliymis " diye dönecekti muhabbet.
tahtaya çıkıp anlatmamı istedi. çıktım, anlattim, eklerine köklerine ve ünlü düşmesine değindim ve ekledim: "böyle düşündüm hocam". korkuyordum çünkü "mal mısın kızım?" diye sormasından dhndhsjsj.
yanıma geldi, ceketini ilikledi ve tokalaştı benimle. şaşırdım. dedi ki: "bundan sonra türkçe ile ilgili bir sorum olursa sana da soracağım, ben bu soruyu üniversitede çözememiştim".
üç yıl boyunca her konuda paramparça olmuş öz guvenim, lisedeki öğretmenlerinin bana olan inancı ve takdiri ile yerine gelmişti. yaklaşık on yıldır "fen bilimleri" bölümü açılmamış bir okuldu; imza toplayıp ben açtırdım. o bölimden de okul birincisi oldum. hem de eski alışkanlık olarak, fazla ders çalışmadan.
öğretmenlik, gerçekten kutsal bir meslek. herkes olamamali.
"mutlak değer" konusunu anlattıktan* sonra, "anlamayan var mı?" diye sordu ve ben de anlamadığımı soyledim. allah razı olsun bi' zahmet tekrar geveledi bir şeyler. "şimdi anlamışsındır!" dedi. "hayır anlamadım" dedim.
derin ve öfkeli bir nefes aldı ve verirken dedi ki: "sen gerizekalı isen benim yapabileceğim bir şey yok! anlamasan da olur."
35 kişilik sınıfta, yüksek sesle bana sarfedilen bu sözcüklere öylesine inandım ki; o günden sonra ders çalıştığımı hatırlamıyorum. çünkü gerizekalı olduğumdan emindim. boşuna çalışmama gerek yoktu.
ironik bir şekilde, ingilizce, arapça, türkçe ve coğrafya derslerinde de ortalama üstü norlarim vardı. onlara da çalışmıyordum ama öyleydi.
ilköğretim zamanında okul birincisi iken, yaklaşık bir yıl sonra dünyanın en saçma öğrencisi olmuştum. hatta orta okula başladığım ilk hafta, fen bilgisi öğretmeninin sorduğu bir soruyu, sınıfta sadece ben cevapladigim için sözlüme ilk haftadan "5" vermişti; ara tatile girerken, fen bilgisi dersinde adımı okudu ve şunu sordu "ben senin sözlüne 5 vermişim, niye verdim bunu, sen hatırlıyor musun?" izah ettim sebebini, baştan aşağıya süzdü beni. o kadar tanımıyor ki, her halinden belli dhsdhjd.
bu böyle üçüncü sınıfa kadar devam etti, matematik dersim kepazelerce bir durumda, fen bilgisi notlarım arada başını kaldirsa da iştahla"günaydın, doğdu güneşim" demiyor derken; branşı matematik ve branşı fen bilgisi olan iki öğretmenin dikkatine takıldım.
kendileri beni öğretmenler odasına çağırıp bir toplantı yaptılar mini. "müthiş potansiyel var, neden olmuyor?" diye soruyorlar.
bu sorunun sebebi de şu; dedim ya ders çalışmayı bıraktım, derslere katılmıyorum, hatta boş boş mesai dolduran devlet memuru ayarindayim... böyle iken bir fen bilgisi sınavı esnasında, öğretmenin 30 puan değer biçtiği bir soruyu nakış işler gibi çözerken, kendisinin başımda belirmesiyle "müthiş" diyerek eklemesi, hem onun hem de kendimin bu olaya tanık olurken benim kendime onun gözlerine inanamamasiydi. oysa ders calismamistim yine.
neyse işte beni bir proje gibi gördü bu iki öğretmen, üzerime titrediler, ders çalışmayı vedahi derse katilamayi aşılamak için çok çaba sarf ettiler. ama ben ölesiye inanmıştım her sayısal derse katildigimda rezil olduğuma, gerizekalı olduğuma.
öyle böyle bitti o lanet okul. üç yıl yalvardım beni bu okuldan alın diye, tabii nafile. taşrada çocuk iseniz kimse sizi dikkate almaz genelde ve genelde böyle durumlarda hatalı sizsinizdir. yani aslında kendimi gerizekalı sanmamim tek sebebi bu sersem de degildi.dilengetirdigim her sorun "şımarıklık" olarak adlandırıldığı için ben de vazgeçmiştim.
lisede ise tam tersi bir ivme ile bütün sayısal derslerde yine benim de anlayamadığım bir başarı durumu söz konusuydu. iflah olmaz bir gerizekalı olarak tabii ki yine ders çalışmıyordum. bir gün, okulun ilk zamanlari, biyoloji öğretmeni şu soruyu sordu "üniversitede hangi bölümü düşünüyorsun?" verdiğim cevapla derin dehşete düştü sonra. dedim ki "ne üniversitesi hocam, ben kazanamam sınav falan, zeki biri değilim". hayretler içinde bana bakıp dedi ki "bu saçmalıkları nasıl oturttum zihnine bilmiyorum ama ben sınavdan 5 dakikada çıkıp 90 alan öğrenciye her zaman rastlamiyorum."
buna ek olarak, türkçe dersine yeni atanan öğretmenle ilk dersimizde, sorduğu bir soruya mantık yürütüp oturduğum yerden cevap vermiştim. "kimdi o?" diye sormasiyla yine beni korku sarmıştı. çünkü sadece mantık yürüttüm ama mantığına güvenimin derecesini de yukarıda anlattım. rezil oldum düşüncesi ile çekinerek ayağa kalktım. "okula yeni gelen kız" olarak zaten dikkatler üzerindeydi, şimdi bir de "okula yeni gelen kız da gerizekaliymis " diye dönecekti muhabbet.
tahtaya çıkıp anlatmamı istedi. çıktım, anlattim, eklerine köklerine ve ünlü düşmesine değindim ve ekledim: "böyle düşündüm hocam". korkuyordum çünkü "mal mısın kızım?" diye sormasından dhndhsjsj.
yanıma geldi, ceketini ilikledi ve tokalaştı benimle. şaşırdım. dedi ki: "bundan sonra türkçe ile ilgili bir sorum olursa sana da soracağım, ben bu soruyu üniversitede çözememiştim".
üç yıl boyunca her konuda paramparça olmuş öz guvenim, lisedeki öğretmenlerinin bana olan inancı ve takdiri ile yerine gelmişti. yaklaşık on yıldır "fen bilimleri" bölümü açılmamış bir okuldu; imza toplayıp ben açtırdım. o bölimden de okul birincisi oldum. hem de eski alışkanlık olarak, fazla ders çalışmadan.
öğretmenlik, gerçekten kutsal bir meslek. herkes olamamali.
devamını gör...
132.
kendi özgüvenini kasmıştır.
devamını gör...