orijinal adı: the bus driver who wanted to be god
yazar: etgar keret
yayım yılı: 2001
kısa öykülerden oluşan eser, hayattaki anlam, saygı, ölüm ve sonrası gibi konulara değinmektedir.
yazar: etgar keret
yayım yılı: 2001
kısa öykülerden oluşan eser, hayattaki anlam, saygı, ölüm ve sonrası gibi konulara değinmektedir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ivan dimitriç" tarafından 25.04.2021 21:55 tarihinde açılmıştır.
1.
etgar keret'in okuduğum ilk kitabı. kitap 2001 yılında yayınlanmasına rağmen türkçeye ancak 2010 yılında avi pardo tarafından kazandırılmıştır. kitapta yer alan kısa kısa öyküler, müthiş bir zeka ve ironi içermesinin yanında yazım dilinin sadeliği kitabın keyifle okunmasını sağlıyor.
en güzel öykü bence cehennemden bir hatıra.
yüz yılda bir cehennemden bir günlük çarşı iznine çıkan kükürt kokan insanlar. ve onların yanmaya ara verdikleri bu tek günde almak istediklerini onlara satan bir kadın...
yazarın bence en iyi numarası her öyküyü yarım bırakması böylece öykünün sonunu gönlüne göre yazabiliyorsun.
e-kitap okuyanlara özellikle tavsiye ederim.
öyküler kısa ve okuması kolay olduğundan toplu taşımada da benim yaptığım gibi işyerinde de çok rahat okunabiliyor
en güzel öykü bence cehennemden bir hatıra.
yüz yılda bir cehennemden bir günlük çarşı iznine çıkan kükürt kokan insanlar. ve onların yanmaya ara verdikleri bu tek günde almak istediklerini onlara satan bir kadın...
yazarın bence en iyi numarası her öyküyü yarım bırakması böylece öykünün sonunu gönlüne göre yazabiliyorsun.
e-kitap okuyanlara özellikle tavsiye ederim.
öyküler kısa ve okuması kolay olduğundan toplu taşımada da benim yaptığım gibi işyerinde de çok rahat okunabiliyor
devamını gör...
2.
çocukluğunuzda mutlaka aklınızda bir meslek vardır ve o meslekte kendinizi hayal eder durursunuz. bu meslek bazı insanlarda gelgeç bir hevestir ve durmadan değişebilir. bir sene boyunca pilot olma hayaliyle gözünü gökyüzünden ayırmayan ayran gönüllüler, sonraki sene mimar olmaya karar verdiği için gözlerini biraz daha aşağılara odaklayarak binalar üzerinde gezinebilir ve sonunda iki meslekle de alakası olmayan bir mesleği mutlu mesut sürdürebilir. bazı insanlar ise bu çocukluk aşkı mesleğini ömür boyu bir takıntı haline getirip, başka mesleğe meyletseler bile akıllarının bir bölümü sürekli o meslekle meşguldür. mesela yazar olma hevesiyle yanıp tutuşan biri öğretmen olsa dahi, bir gün pulitzer’i alacağı düşüncesiyle yazar durur. ya dakik ve prensip sahibi olan bir otobüs şoförü tanrı olma düşüncesinden hiç vazgeçmeden direksiyon sallayabilir. etgar keret’in kitabına ismini veren öykü de tanrı olmayı kafasına takmış bir otobüs şoförünün hikayesini anlatırken ona ilk inanan olma yolunda ilerleyen bir adamın secdesini de anlatmakta.
bir mağaradan -isterseniz bunu platon’un mağarası sayın isterseniz mephisto’nun- insanlar yüzyılda sadece bir kez dışarı çıkma hakkına sahiptirler. bu insanlar mahkum değillerdir, bir suç işledikleri kesindir ancak mahkumiyet pek söz konusu değildir. onlar tuzağa kapılmış insanlardır. ve bu tuzağı kuran da hiç birimizin içimizi bir korku sarmadan kafa tutamayacağımız tanrı’dır. insanlar bu cehennemden, evet orası cehennemdir, dışarı çıktıklarında bir gün boyunca hayattaymış gibi geçirirler zamanlarını. genelde bir şeyler yemek ve amaçsızca dolaşmak olsa da günü geçirmek için seçtikleri eylem, bir tanesi daha tensel bir keyife davet edilir henüz ölmemiş bir kadın tarafından ve sonrası “cehennemden bir hatıra” öyküsünde anlatılır bize, keyifle okumamız için.
çocukluk dönemlerimizde dedelerimiz bizim için önemli figürlerdir. onlar yaz tatilinde gördüğümüz, bayramlarda ziyaret ettiğimiz ve bizim için büyük ihtimalle yüklü harçlıklar anlamına gelen ekseriyetle sakallı ya da bastonlu, ziyadesiyle tonton, sevimli ve her zaman bizim tarafımızda oldukları için anne ve babalarımızın zaman zaman bizi şımartmakla suçladıkları büyük insanlardır. onlar hayatta olduklarını bu güzel çağrışımları yansıtırlar bize onlardan uzakta olduğumuz zaman. ama artık hayatta olmadıklarında derinde kalan ve hiç unutulmayan hatıralardır. “ayakkabılar” öyküsündeki küçük arkadaşımızın dedesi ise, yeni alınmış ayakkabılar olarak zaman geçirir torunuyla. hatta attığı bir golden sonra “ne goldü ama!” türünden böbürlenmelerini bile dinler.
bu müthiş üç hikaye dışında bir sürü öykü var etgar keret’in öykü kitabında ve hepsinin konusu birbirinden orijinal ve özgün. farklı bir hayal dünyasına sahip olan yazar eklediği mizah unsurlarıyla bize tadından yenmez bir kitap hediye etmiş. hele sonuna koyduğu uzun öykü dondurmanın üzerine dökülen çikolata sosu gibi olmuş.
bir mağaradan -isterseniz bunu platon’un mağarası sayın isterseniz mephisto’nun- insanlar yüzyılda sadece bir kez dışarı çıkma hakkına sahiptirler. bu insanlar mahkum değillerdir, bir suç işledikleri kesindir ancak mahkumiyet pek söz konusu değildir. onlar tuzağa kapılmış insanlardır. ve bu tuzağı kuran da hiç birimizin içimizi bir korku sarmadan kafa tutamayacağımız tanrı’dır. insanlar bu cehennemden, evet orası cehennemdir, dışarı çıktıklarında bir gün boyunca hayattaymış gibi geçirirler zamanlarını. genelde bir şeyler yemek ve amaçsızca dolaşmak olsa da günü geçirmek için seçtikleri eylem, bir tanesi daha tensel bir keyife davet edilir henüz ölmemiş bir kadın tarafından ve sonrası “cehennemden bir hatıra” öyküsünde anlatılır bize, keyifle okumamız için.
çocukluk dönemlerimizde dedelerimiz bizim için önemli figürlerdir. onlar yaz tatilinde gördüğümüz, bayramlarda ziyaret ettiğimiz ve bizim için büyük ihtimalle yüklü harçlıklar anlamına gelen ekseriyetle sakallı ya da bastonlu, ziyadesiyle tonton, sevimli ve her zaman bizim tarafımızda oldukları için anne ve babalarımızın zaman zaman bizi şımartmakla suçladıkları büyük insanlardır. onlar hayatta olduklarını bu güzel çağrışımları yansıtırlar bize onlardan uzakta olduğumuz zaman. ama artık hayatta olmadıklarında derinde kalan ve hiç unutulmayan hatıralardır. “ayakkabılar” öyküsündeki küçük arkadaşımızın dedesi ise, yeni alınmış ayakkabılar olarak zaman geçirir torunuyla. hatta attığı bir golden sonra “ne goldü ama!” türünden böbürlenmelerini bile dinler.
bu müthiş üç hikaye dışında bir sürü öykü var etgar keret’in öykü kitabında ve hepsinin konusu birbirinden orijinal ve özgün. farklı bir hayal dünyasına sahip olan yazar eklediği mizah unsurlarıyla bize tadından yenmez bir kitap hediye etmiş. hele sonuna koyduğu uzun öykü dondurmanın üzerine dökülen çikolata sosu gibi olmuş.
devamını gör...
3.
etgar keret'in ilk okuduğum ve okurken kendisine aşık olduğum kitabıdır. sonradan öğrendim ki karısı, çocuğu falan varmış çok kırdı kalbimi. bu sevdadan vazgeçtim ama hâlâ her yazdığı kitabı okuyup kendisini uzaktan stalklıyorum.
not: yedi güzel yıl kitabi ile evliliğini gözüme gözüme soktuğu için teessüf ediyorum kendisine.
şaka bir yana aşk diyemesekte başka bir ülkede, başka bir dil konuşan bir adam, sadece tek bir kitabını okumamla bana yanımda oturan ve pek çok zamanı paylaştığım adamdan daha yakın geldiyse bu işte bir yanlışlık var diye düşündürmüştü.
sonuç: yuva yıkan kitaptır!
ama yine de mutlaka okuyunuz.
not: yedi güzel yıl kitabi ile evliliğini gözüme gözüme soktuğu için teessüf ediyorum kendisine.
şaka bir yana aşk diyemesekte başka bir ülkede, başka bir dil konuşan bir adam, sadece tek bir kitabını okumamla bana yanımda oturan ve pek çok zamanı paylaştığım adamdan daha yakın geldiyse bu işte bir yanlışlık var diye düşündürmüştü.
sonuç: yuva yıkan kitaptır!
ama yine de mutlaka okuyunuz.
devamını gör...