21.
"hiçbir şeye sâhib olmaman, hiçbir şeyin de sana sâhib olmamasıdır" şeklinde tarif edilen temel islam bilimi.
devamını gör...
22.
uyduruk arap mitolojisinin bir parçası olan işe yaramaz sözde ilim.
devamını gör...
23.
anadolu'da dervişlerin mensubu olduğu akım.
devamını gör...
24.
kendi görüntüsünü geçip, görüntüyü görünür kılan aynanın arkasındaki sırlı kısma ulaşmak isteyen kişinin girdiği yoldur.
aynanın karanlık sırrı yüzeyinde ışığı var eder. kişi kendini görmek için karanlığın yüzeyine bakması gerekir, kendini bulması içinse görüntünün öbür tarafındaki karanlığın içine dalması gerekir.
sır, kendi içinde bilinmezlik öğesi barındırır. ayna metaforu ''bilinen, bilinmeyen sayesinde bilinir'' anlamı da taşır. görüneni görünür kılana ulaşma çabası heyecanlı olduğu kadar tehlikelidir de çünkü girilen karanlık umman kişiyi yutabilir, kişi kaybolabilir, hiç bir şey olmazsa vaktini boşa harcar. bu nedenle o bilinemezliğe daha önce dalmış birinin rehberliği esastır. rehber, kişiyi kendisine gitmesine yardım eder, kapıları gösterir, kişi kendi o kapılardan ya geçer, ya da geçmez.
sadece aynadan yansıyan dünyayı algılamaya yarayan zihin orada fonksiyon dışıdır. kişi; zihnin ötesindeki bir varoluşa yelken açarken şimdi artık güvenip yaslandığı tek varlığı kalbidir, rehberin gösterdiği yolda kalbiyle yürüyecektir. kalbinde bencillik, haset, zalimlik... gibi negatif yükleri olanın yol alması mümkün olamaz, çünkü bunlar kalbi güvenilmez kılar. güvenilenin saf ve sağlam olması gerekir. ne de olsa yalnızca 'iyi' olana güvenilir.
ezcümle tasavvuf 'ben' limanından 'bensizlik' okyasuna açılan gemidir.
aynanın karanlık sırrı yüzeyinde ışığı var eder. kişi kendini görmek için karanlığın yüzeyine bakması gerekir, kendini bulması içinse görüntünün öbür tarafındaki karanlığın içine dalması gerekir.
sır, kendi içinde bilinmezlik öğesi barındırır. ayna metaforu ''bilinen, bilinmeyen sayesinde bilinir'' anlamı da taşır. görüneni görünür kılana ulaşma çabası heyecanlı olduğu kadar tehlikelidir de çünkü girilen karanlık umman kişiyi yutabilir, kişi kaybolabilir, hiç bir şey olmazsa vaktini boşa harcar. bu nedenle o bilinemezliğe daha önce dalmış birinin rehberliği esastır. rehber, kişiyi kendisine gitmesine yardım eder, kapıları gösterir, kişi kendi o kapılardan ya geçer, ya da geçmez.
sadece aynadan yansıyan dünyayı algılamaya yarayan zihin orada fonksiyon dışıdır. kişi; zihnin ötesindeki bir varoluşa yelken açarken şimdi artık güvenip yaslandığı tek varlığı kalbidir, rehberin gösterdiği yolda kalbiyle yürüyecektir. kalbinde bencillik, haset, zalimlik... gibi negatif yükleri olanın yol alması mümkün olamaz, çünkü bunlar kalbi güvenilmez kılar. güvenilenin saf ve sağlam olması gerekir. ne de olsa yalnızca 'iyi' olana güvenilir.
ezcümle tasavvuf 'ben' limanından 'bensizlik' okyasuna açılan gemidir.
devamını gör...
25.
devamını gör...
26.
27.
son yıllarda toplumsal ve siyasal etkisini artıran tarikatlar iktidarın gücünü de arkalarına alarak nüfuzlarını artırdılar. istedikleri konferansı iptal ettirip festivalleri yasaklatabiliyor, hedeflerine aldıkları akademisyenleri istifa ve emekli ettirebiliyorlar. farklı anlayıştaki çevrelerin televizyon kanalını reklam ambargosu uygulatarak kapattırabiliyor, birtakım mealler hakkında yasak ve imha kararları çıkarttırabiliyorlar. insanların giyimine kuşamına müdahale etme hakkını kendilerinde görüyor, kadınların yaşama katılması konusunda ciddi itirazlar yükselterek istanbul sözleşmesinin hukuksuz biçimde tedavülden kaldırılmasını sağlayabiliyorlar. peki bu tarikatların kendilerini nispet ettikleri tasavvuf nedir ve nasıl bir gelişim seyri göstererek bugünlere gelmiştir bir özetlemek istiyorum. birçok kaynağı taramakla birlikte ana kaynak olarak celaleddin vatandaş'ın vahiyden kültüre adlı çalışmasını kullandım.
tasavvufun ortaya çıkışını ve gelişimini yüzyıllara bölerek ele almak anlamayı kolaylaştıracaktır:
1.yüzyıl: hz. peygamberin vefatından sonra bilhassa 3. halife osman dönemiyle başlayıp hz. ali dönemiyle devam eden iç karışıklık ve savaşlar sürecinde yaşananları fitne olarak değerlendirip bundan uzak kalmak isteyen birtakım müslümanlar içe kapanmayı tercih etti. ilk yüzyıl kişisel zühd dönemi olarak geçti. siyasi olaylar ilk dönem zahidleri sadece ahireti önceleyerek yaşamaya sevk etti.
bu dönemde tasavvuf felsefesinin önemli kavram ve fikirleri henüz piyasada yoktu. mesela; zahir-batın ayrımı, fena, beka, şeyh, marifet, keşf, tarikat, şath, veli, keramet vb...
2.yüzyıl (700'lü yıllar): zühd eğilimli kişilerin toplumun genelinden farklı olduklarını gösterme eğilimi başladı. sufi terimi ilk kez kullanıldı. zahidlerin dayanağı olan ve haram ve helalleri gözeterek yaşama anlamına gelen takva kavramı dünyayla ilişkiyi asgariye indirgemeye dönüştü. mesela; "bir kadının kokusunu duymaktansa bir cesedin kokusuyla burun deliklerimi doldurmayı tercih ederim." yaklaşımı veya allah sevgisini kimseyle paylaşmak istemediği için hiç evlenmemek (hasanı basri, rabiatül adeviyye)
bu dönemde inzivaya çekilme de yaygınlaştı.(ilklerinden biri (gbkz: ibrahim ethem)'dir)
3.yüzyıl (800'lü yıllar): ilk iki asırdaki zühd anlayışı islam inancı içerisinde kalmışken bu yüzyılda farklı kültürlerden bazı inançlar alınarak tasavvufa yerleştirilir. ruhun değişik varlıkların vücutlarında hayatına devam etmesi anlamına gelen `tenasüh` ve tanrının bir insan veya hayvan suretinde bedenlenmesi demek olan `hulul` inancı gibi.
allah sevgisinin ilahi aşk'a dönüşmesi de yine bu dönemde gerçekleşir. bilgiyi aracısız allah'tan alma demek olan "keşf" anlayışı ilahi aşk ile bağlantılı olarak geliştirilmiştir.
zahir- batın ayrımı da belirginleşir 3. yüzyılda.
zünnun el mısritasavvufi düşünceyi sistemleştirmeye girişir. allah'a ait bilgiye vecd yoluyla ulaşılacağını iddia eder.
bu döneme damga vuranlardan biri de "şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır." sözünün sahibi beyazıd bestamiadlı sufidir. vahdet-i vücut düşüncesinin habercisi niteliğindeki hint kökenli bir'de yok olma gibi yeni bir inanç getirir. buna göre ruhi ve bedeni imtihanlardan geçen ve başarılı olan kişi tanrı ile bir olma makamına erişir. (el-fena fi't-tevhid)
bestami'nin kavramlarından biri de sufinin kendinden geçtiği, cezbe halinde iken söylediği ve naslara aykırı görünen sözler anlamındaki şathlardır. cezbe ve vecd halindeki sufi duyular aleminin dışına çıktığı için duyular alemiyle uyuşmayan sözler sarf eder.
peygamber, sahabe ve tabiunda görülmeyen bu inanışları bu dönem sufileri, allah'la bir olacak kadar yüceldikleri şeklinde açıklarlar.
4. yüzyıl (900'lü yıllar): "enel hakk" sözünün sahibi hallac-ı mansur'un damga vurduğu yüzyıldır. birçok batıni unsurun ve hint mistisizminin tasavvuf bünyesine eklendiği dönemdir. keramet inancı da bu yüzyılda gelişir. yeni birtakım ibadet şekilleri yerleşirken raks ve müzik ibadet takviyesi olarak kullanılmaya başlar.
5. yüzyıl 1000'li yıllar): türkler kanalıyla şaman etkiler tasavvufa girer. dünün şamanları o günün dervişleri olur. eski inanç ve davranışlarını devam ettirmek için en ideal yol olan tasavvuf türkler için sığınak işlevi görür.
tasavvufun halk seviyesine inip kitleler tarafından kabul gördüğü dönem aynı zamanda seçkinlerin tasavvufunun felsefileştiği bir dönemdir.
tasavvuf gazzali tarafından çekidüzen verilerek ana damar olan sünniliğe dahil edilir.
6. yüzyıl (1100'lü yıllar): gazzali'yi bu döneme de dahil edebiliriz. ayrıca ibni arabi ve suhreverdi de döneme damga vuranlardandır.
fars kökenli suhreverdi, tasavvufa mani-zerdüşt dinlerinden taşıma yapar. plotinus'tan aldığı sudur düşüncesiyle panteizm inancının son basamağı olur. inançlar mozayiği gibi biridir. selahaddin eyyübi tarafından 36 yaşındayken idam ettirilir. öğrencisi muhyiddin arabi bayrağını devralır, düşüncelerini ileri taşır.
zühd hareketi olarak başlayıp ilkel toplumlardan büyü, sihir, efsunları, yunan'dan felsefeyi, hint ve fars'tan mistisizmi ve islamın bazı unsurlarını bir potada eriterek orijinal bir inanç haline gelen tasavvufun üstad-ı azamı ibni arabi'dir.
o yüzden ibni arabi'den biraz bahsedelim;
yeri geldiğinde "kur'an en büyük dayanaktır." diyen ibni arabi, bir başka zaman da dinin naslarının sembolik olduğunu, çoğunun gerçekle ilgisinin bulunmadığını, sadece halkı düzene sokmak için ifade edildiğini söylemekten çekinmez. ona göre cehennemdeki azap bile semboliktir.
önceleri gaybtan sesler duyuyorken zamanla hızır'la görüştüğünü iddia etmeye başlar. sonra peygamberle görüşüp ondan bazı talimatlar aldığını sonrasında da allah'ı rüyasında görüp direkt ondan talimatlar aldığını iddia eder. miraca bile çıkar. ilahi olduğunu düşündüğü kitabı fütühat'ı allah'ın istek ve iradesiyle yazdığını söyler. ilk akıl olan allah ile ilişkide olan kutuplar vardır ve bunlar her devirde sadece bir tane çıkar. bunlar insan-ı kamil'dir. allah onu kendi suretinde yaratmıştır. dünyada allah'ın gölgesidir. insan-ı kamil bu makama belli bir çalışma sonucunda ulaşmıştır. oysa peygamberler seçilmiştir. o yüzden insan-ı kamil peygamberlerden üstündür. kendisi haliyle insan-ı kamildir. hatemül evliyadır.
vahdet-i vücut ibni arabi'de zirveye çıkar. ona göre yaratan ve yaratılan iki varlık vardır fakat bunlar aynı varlıklardır. tanrı ve kainat bütünleşmiş tek varlıktır. o nedenle vahdet-i vücut'cu için görünen ve hissedilen alemden başka varlık yoktur. arifuddin tilemsani adlı sufi için, yaratan ve yaratılan iki farklı varlıktan bahseden kur'an şirkle dolu bir kitaptır.
ibni arabi için tanrı ile kainat bir olduğuna göre firavun bile allah'a ibadet etmiş kamil bir mümindir. zira taptığı şey de allah'ın bir parçasıdır. dolayısıyla puta tapan da allah'a tapmış olmaktadır.
7.yüzyıl (1200'lü yıllar): vahiy islam'ından ziyade kültür islam'ı olarak gelişen tasavvuf, haçlı ve moğol istilaları dönemindeki başıboşlukta halkın sığınağı haline gelir. halk bir yerlere tutunmak ister. bu dönemde tarikatlar kurularak kurumsallaşır. tekke, zaviye, hankâh gibi mekanlar tarikatların idari ve merkezleri olur. bu birimlerde faaliyet gösteren şeyh, derviş, veli unvanlı şahsiyetler aynı zamanda siyasi güç de elde ederler. ilk tarikat bağdat'ta 7. yüzyılın sonlarında abdulkadir geylanitarafından kurulan kadiri tarikatıdır.
türkistan bozkırlarında türkler şaman unsurların baskın olduğu yeseviye tarikatını kurarlar. birçok eren, derviş, baba, abdal, veli bu dönemde yesevi tarikatından icazet alarak anadolu'ya akın eder.
bu dönemde yaşayan celaleddin rumi (mevlana) desteğini ve onayını uzun süre moğollardan yana koyar. mana aleminin sultanı için madde aleminin sultanının kim olduğunun bir önemi yoktur. o yüzden moğollar'ı onaylamakta beis görmez. tasavvufun sistemleşmesi celaleddin rumi ile tamama ererek başlı başına bir inanç ve yaşam sistemi haline gelir.
bu inanç sisteminin belli başlı özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
1-vahdet-i vücut artık yerleşmiştir ve sufilerin çoğu tarafından tanrı-tabiat birliği tartışılmaz bir gerçeğe dönüşmüştür.
2- sufiler arasında vahdet-i vücud inancının yanı sıra hulûl ve dinlerin birliğine de inananlar çoğunluktadır.
3-hint mistisizminden alınan tenasüh inancı yaygınlaşmıştır. niyazi mısri'ye göre bir sufinin bulut, yağmur, bitki, hayvan olması normaldir.
4-bilginin doğrudan allah'tan alınacağı inancı yerleşmiştir. keşfve marifet denilen bu inanış ibni arabi ve celaleddin rumi'de direkt yazdıkları eserlerin ilahi olduğu iddiası biçiminde tezahür eder. (şeyhülislam ebu suud efendi bunu açık küfür olarak niteler, bunu inanarak söyleyenin katlinin vacip olduğu fetvasını verir.)
5-batıni yorumlarla birtakım nasların ve ibadetlerin anlam ve muhtevaları değiştirilmiştir. şamanist türklerden alınan vecd halinde gaybdan haber alma, marifet makamına ulaşmak için duyular aleminden sıyrılmak için musikiyi kullanma, ibadet takviyesi olarak dizayn edilen raks ve sema, hint'ten alınan nefes kontrolü ve gıda rejimi vs. vs.
ayrıca; düşünce ve inançlardan işine geleni alıp bünyesine katarak sistemleşen, eklektik inanç ve yaşantılar bütünü olan tasavvufta herkesin mürşide ihtiyacı vardır. mürid mürşidinin elinde gassalın önündeki ceset gibi olmalıdır. hiçbir şekilde mürşide itiraz etmemeli, onu eleştirmemelidir.
tasavvuf çeşitli inanç ve düşüncelerden etkilenmiştir:
felsefeden vahdet-i vücut (panteist düşünce) nazariyesini, sudur, kamil insan vb. düşünceleri almıştır.
hint mistisizminden ruh göçü anlamına gelen tenasüh inancı ve kainatın tanrı'nın tecellisi olduğu inancını, bazı sihirleri ve sayılarla ilgili inançları, tanrı'ya erişmek ve bir olmak anlamındaki fena-beka inancını sayabiliriz. tesbih, hırka giyme, zikir ve ayin sırasında düzenli nefes alıp verme usullerinin kaynağı da büyük oranda hint'tir.
şamanizmden, şeyhlerin duyular ötesi alemle ilişki kurabilmeleri, gaybdan haberler vermesi, insan kılığından hayvan kılığına girebildiği inancını, uçabilmesi, suda yürümesi, ateşte yanmaması gibi inanışları almışlardır. vecd haline geçebilmek için müzik aleti çalmak, sema, raks, ilahi gibi şeylerden yararlanmak, muskalarla kötülüklerden korunmak, kitabi bilgiye sahip olanları aşağılamak, şeyhe kayıtsız şartsız itaat de şaman kültüründen geçen unsurlardır.
hıristiyanlardan sufi adının türetildiği yün elbisenin yanı sıra, dünyadan el etek çekme, kuşak bağlama, hulul, mehdi inanç ve uygulamaları alınmış.
fars kültürü ve zerdüştlükten bilhassa üstün insan, tanrı'nın sıfatlarını kazanmış insan veya tanrı'nın kendisine hulul etmesiyle yücelmiş insan anlayışı geçmiştir.
tasavvufun ortaya çıkışını ve gelişimini yüzyıllara bölerek ele almak anlamayı kolaylaştıracaktır:
1.yüzyıl: hz. peygamberin vefatından sonra bilhassa 3. halife osman dönemiyle başlayıp hz. ali dönemiyle devam eden iç karışıklık ve savaşlar sürecinde yaşananları fitne olarak değerlendirip bundan uzak kalmak isteyen birtakım müslümanlar içe kapanmayı tercih etti. ilk yüzyıl kişisel zühd dönemi olarak geçti. siyasi olaylar ilk dönem zahidleri sadece ahireti önceleyerek yaşamaya sevk etti.
bu dönemde tasavvuf felsefesinin önemli kavram ve fikirleri henüz piyasada yoktu. mesela; zahir-batın ayrımı, fena, beka, şeyh, marifet, keşf, tarikat, şath, veli, keramet vb...
2.yüzyıl (700'lü yıllar): zühd eğilimli kişilerin toplumun genelinden farklı olduklarını gösterme eğilimi başladı. sufi terimi ilk kez kullanıldı. zahidlerin dayanağı olan ve haram ve helalleri gözeterek yaşama anlamına gelen takva kavramı dünyayla ilişkiyi asgariye indirgemeye dönüştü. mesela; "bir kadının kokusunu duymaktansa bir cesedin kokusuyla burun deliklerimi doldurmayı tercih ederim." yaklaşımı veya allah sevgisini kimseyle paylaşmak istemediği için hiç evlenmemek (hasanı basri, rabiatül adeviyye)
bu dönemde inzivaya çekilme de yaygınlaştı.(ilklerinden biri (gbkz: ibrahim ethem)'dir)
3.yüzyıl (800'lü yıllar): ilk iki asırdaki zühd anlayışı islam inancı içerisinde kalmışken bu yüzyılda farklı kültürlerden bazı inançlar alınarak tasavvufa yerleştirilir. ruhun değişik varlıkların vücutlarında hayatına devam etmesi anlamına gelen `tenasüh` ve tanrının bir insan veya hayvan suretinde bedenlenmesi demek olan `hulul` inancı gibi.
allah sevgisinin ilahi aşk'a dönüşmesi de yine bu dönemde gerçekleşir. bilgiyi aracısız allah'tan alma demek olan "keşf" anlayışı ilahi aşk ile bağlantılı olarak geliştirilmiştir.
zahir- batın ayrımı da belirginleşir 3. yüzyılda.
zünnun el mısritasavvufi düşünceyi sistemleştirmeye girişir. allah'a ait bilgiye vecd yoluyla ulaşılacağını iddia eder.
bu döneme damga vuranlardan biri de "şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır." sözünün sahibi beyazıd bestamiadlı sufidir. vahdet-i vücut düşüncesinin habercisi niteliğindeki hint kökenli bir'de yok olma gibi yeni bir inanç getirir. buna göre ruhi ve bedeni imtihanlardan geçen ve başarılı olan kişi tanrı ile bir olma makamına erişir. (el-fena fi't-tevhid)
bestami'nin kavramlarından biri de sufinin kendinden geçtiği, cezbe halinde iken söylediği ve naslara aykırı görünen sözler anlamındaki şathlardır. cezbe ve vecd halindeki sufi duyular aleminin dışına çıktığı için duyular alemiyle uyuşmayan sözler sarf eder.
peygamber, sahabe ve tabiunda görülmeyen bu inanışları bu dönem sufileri, allah'la bir olacak kadar yüceldikleri şeklinde açıklarlar.
4. yüzyıl (900'lü yıllar): "enel hakk" sözünün sahibi hallac-ı mansur'un damga vurduğu yüzyıldır. birçok batıni unsurun ve hint mistisizminin tasavvuf bünyesine eklendiği dönemdir. keramet inancı da bu yüzyılda gelişir. yeni birtakım ibadet şekilleri yerleşirken raks ve müzik ibadet takviyesi olarak kullanılmaya başlar.
5. yüzyıl 1000'li yıllar): türkler kanalıyla şaman etkiler tasavvufa girer. dünün şamanları o günün dervişleri olur. eski inanç ve davranışlarını devam ettirmek için en ideal yol olan tasavvuf türkler için sığınak işlevi görür.
tasavvufun halk seviyesine inip kitleler tarafından kabul gördüğü dönem aynı zamanda seçkinlerin tasavvufunun felsefileştiği bir dönemdir.
tasavvuf gazzali tarafından çekidüzen verilerek ana damar olan sünniliğe dahil edilir.
6. yüzyıl (1100'lü yıllar): gazzali'yi bu döneme de dahil edebiliriz. ayrıca ibni arabi ve suhreverdi de döneme damga vuranlardandır.
fars kökenli suhreverdi, tasavvufa mani-zerdüşt dinlerinden taşıma yapar. plotinus'tan aldığı sudur düşüncesiyle panteizm inancının son basamağı olur. inançlar mozayiği gibi biridir. selahaddin eyyübi tarafından 36 yaşındayken idam ettirilir. öğrencisi muhyiddin arabi bayrağını devralır, düşüncelerini ileri taşır.
zühd hareketi olarak başlayıp ilkel toplumlardan büyü, sihir, efsunları, yunan'dan felsefeyi, hint ve fars'tan mistisizmi ve islamın bazı unsurlarını bir potada eriterek orijinal bir inanç haline gelen tasavvufun üstad-ı azamı ibni arabi'dir.
o yüzden ibni arabi'den biraz bahsedelim;
yeri geldiğinde "kur'an en büyük dayanaktır." diyen ibni arabi, bir başka zaman da dinin naslarının sembolik olduğunu, çoğunun gerçekle ilgisinin bulunmadığını, sadece halkı düzene sokmak için ifade edildiğini söylemekten çekinmez. ona göre cehennemdeki azap bile semboliktir.
önceleri gaybtan sesler duyuyorken zamanla hızır'la görüştüğünü iddia etmeye başlar. sonra peygamberle görüşüp ondan bazı talimatlar aldığını sonrasında da allah'ı rüyasında görüp direkt ondan talimatlar aldığını iddia eder. miraca bile çıkar. ilahi olduğunu düşündüğü kitabı fütühat'ı allah'ın istek ve iradesiyle yazdığını söyler. ilk akıl olan allah ile ilişkide olan kutuplar vardır ve bunlar her devirde sadece bir tane çıkar. bunlar insan-ı kamil'dir. allah onu kendi suretinde yaratmıştır. dünyada allah'ın gölgesidir. insan-ı kamil bu makama belli bir çalışma sonucunda ulaşmıştır. oysa peygamberler seçilmiştir. o yüzden insan-ı kamil peygamberlerden üstündür. kendisi haliyle insan-ı kamildir. hatemül evliyadır.
vahdet-i vücut ibni arabi'de zirveye çıkar. ona göre yaratan ve yaratılan iki varlık vardır fakat bunlar aynı varlıklardır. tanrı ve kainat bütünleşmiş tek varlıktır. o nedenle vahdet-i vücut'cu için görünen ve hissedilen alemden başka varlık yoktur. arifuddin tilemsani adlı sufi için, yaratan ve yaratılan iki farklı varlıktan bahseden kur'an şirkle dolu bir kitaptır.
ibni arabi için tanrı ile kainat bir olduğuna göre firavun bile allah'a ibadet etmiş kamil bir mümindir. zira taptığı şey de allah'ın bir parçasıdır. dolayısıyla puta tapan da allah'a tapmış olmaktadır.
7.yüzyıl (1200'lü yıllar): vahiy islam'ından ziyade kültür islam'ı olarak gelişen tasavvuf, haçlı ve moğol istilaları dönemindeki başıboşlukta halkın sığınağı haline gelir. halk bir yerlere tutunmak ister. bu dönemde tarikatlar kurularak kurumsallaşır. tekke, zaviye, hankâh gibi mekanlar tarikatların idari ve merkezleri olur. bu birimlerde faaliyet gösteren şeyh, derviş, veli unvanlı şahsiyetler aynı zamanda siyasi güç de elde ederler. ilk tarikat bağdat'ta 7. yüzyılın sonlarında abdulkadir geylanitarafından kurulan kadiri tarikatıdır.
türkistan bozkırlarında türkler şaman unsurların baskın olduğu yeseviye tarikatını kurarlar. birçok eren, derviş, baba, abdal, veli bu dönemde yesevi tarikatından icazet alarak anadolu'ya akın eder.
bu dönemde yaşayan celaleddin rumi (mevlana) desteğini ve onayını uzun süre moğollardan yana koyar. mana aleminin sultanı için madde aleminin sultanının kim olduğunun bir önemi yoktur. o yüzden moğollar'ı onaylamakta beis görmez. tasavvufun sistemleşmesi celaleddin rumi ile tamama ererek başlı başına bir inanç ve yaşam sistemi haline gelir.
bu inanç sisteminin belli başlı özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
1-vahdet-i vücut artık yerleşmiştir ve sufilerin çoğu tarafından tanrı-tabiat birliği tartışılmaz bir gerçeğe dönüşmüştür.
2- sufiler arasında vahdet-i vücud inancının yanı sıra hulûl ve dinlerin birliğine de inananlar çoğunluktadır.
3-hint mistisizminden alınan tenasüh inancı yaygınlaşmıştır. niyazi mısri'ye göre bir sufinin bulut, yağmur, bitki, hayvan olması normaldir.
4-bilginin doğrudan allah'tan alınacağı inancı yerleşmiştir. keşfve marifet denilen bu inanış ibni arabi ve celaleddin rumi'de direkt yazdıkları eserlerin ilahi olduğu iddiası biçiminde tezahür eder. (şeyhülislam ebu suud efendi bunu açık küfür olarak niteler, bunu inanarak söyleyenin katlinin vacip olduğu fetvasını verir.)
5-batıni yorumlarla birtakım nasların ve ibadetlerin anlam ve muhtevaları değiştirilmiştir. şamanist türklerden alınan vecd halinde gaybdan haber alma, marifet makamına ulaşmak için duyular aleminden sıyrılmak için musikiyi kullanma, ibadet takviyesi olarak dizayn edilen raks ve sema, hint'ten alınan nefes kontrolü ve gıda rejimi vs. vs.
ayrıca; düşünce ve inançlardan işine geleni alıp bünyesine katarak sistemleşen, eklektik inanç ve yaşantılar bütünü olan tasavvufta herkesin mürşide ihtiyacı vardır. mürid mürşidinin elinde gassalın önündeki ceset gibi olmalıdır. hiçbir şekilde mürşide itiraz etmemeli, onu eleştirmemelidir.
tasavvuf çeşitli inanç ve düşüncelerden etkilenmiştir:
felsefeden vahdet-i vücut (panteist düşünce) nazariyesini, sudur, kamil insan vb. düşünceleri almıştır.
hint mistisizminden ruh göçü anlamına gelen tenasüh inancı ve kainatın tanrı'nın tecellisi olduğu inancını, bazı sihirleri ve sayılarla ilgili inançları, tanrı'ya erişmek ve bir olmak anlamındaki fena-beka inancını sayabiliriz. tesbih, hırka giyme, zikir ve ayin sırasında düzenli nefes alıp verme usullerinin kaynağı da büyük oranda hint'tir.
şamanizmden, şeyhlerin duyular ötesi alemle ilişki kurabilmeleri, gaybdan haberler vermesi, insan kılığından hayvan kılığına girebildiği inancını, uçabilmesi, suda yürümesi, ateşte yanmaması gibi inanışları almışlardır. vecd haline geçebilmek için müzik aleti çalmak, sema, raks, ilahi gibi şeylerden yararlanmak, muskalarla kötülüklerden korunmak, kitabi bilgiye sahip olanları aşağılamak, şeyhe kayıtsız şartsız itaat de şaman kültüründen geçen unsurlardır.
hıristiyanlardan sufi adının türetildiği yün elbisenin yanı sıra, dünyadan el etek çekme, kuşak bağlama, hulul, mehdi inanç ve uygulamaları alınmış.
fars kültürü ve zerdüştlükten bilhassa üstün insan, tanrı'nın sıfatlarını kazanmış insan veya tanrı'nın kendisine hulul etmesiyle yücelmiş insan anlayışı geçmiştir.
devamını gör...
28.
sufilik veya sufizm olarak da bilinen islami terim, görüş, yaşam biçimi. aynı zamanda müzik olarak da karşımıza çıkar. (bkz: tasavvuf müziği)
saflaşma anlamında "safâ" kökünden
yün elbise giyinme anlamında "suf" kökünden geldiği söylenir.
ben hem kalp hem bedenim, ateşten ruhum benim, aşk şarabı içelim, kendimizden geçelim.
kafile
saflaşma anlamında "safâ" kökünden
yün elbise giyinme anlamında "suf" kökünden geldiği söylenir.
ben hem kalp hem bedenim, ateşten ruhum benim, aşk şarabı içelim, kendimizden geçelim.
kafile
devamını gör...
29.
ezcümle tasavvuf 'ben' limanından 'bensizlik' okyasuna açılan gemidir.
yukarıdaki yazar arkadaşımız doğru bir şekilde konuyu özetlemiş. ancak burada "ben olma duygusunun yok edilmesi", insan onurunun yok edilmesi tehlikesini de beraberinde getiriyor. "şeyhin önünde musalla taşında yatan ölü gibi teslim ol" anlayışı insan aklının ve onurunun inkar edilmesine kadar giden yolları açmakta.
elbette mevlana, yunus emre veya eski zaman dervişleri insan onuruna saygılı insanlardı ve tasavvufun bir anlamı da insana saygı idi. insanı kabe gibi görürdü.
ama bir de bunun karanlık yönü var. hatta buna (bkz: kara tasavvuf) adını verebilirim.
nasıl mı? alın size örnekler
(bkz: şah ismail) aynı zamanda safevi tarikatının lideriydi. şah olduktan sonra tebriz'de şii akideyi kabul etmeyen sünnileri kazanlara atıp pişirip öldürtmüştü. hatta bu uygulamaya "ham idiler şimdi piştiler" denmişti. müritleri ve askerleri sorgusuz sualsiz bunu uygulamıştı. yani tasavvuftaki ham olma ve pişerek belli bir mertebeye gelme hali, bir katliamın gerekçesi olarak kullanıldı.
ikinci örnek, (bkz: adnan oktar) ve (bkz: kedicik) olayları. kadınları örgüt sistemine dahil etmek için kullanılan yol tamamen iğrençliklerle doludur. kadınlar enaniyet (benlik duygusu) sahibi insanlardır. tasavvuf yolunda enaniyetin kırılması gerekir. bunun için de en etkili yol, anal ve oral yoldan cinsel ilişkidir. birden fazla kişi tarafından cinsel yoldan sömürülen insanlar kendilerine saygılarını ve onurlarını kaybederler. bu yolla fenafillah'a ulaşılır.
üçüncü örnek (bkz: menzil tarikatı), müritleri şeyhin yolunda köpek gibi havlıyorlardı. hani insan onuruna saygı? bir tarikatta insan onurunu yok eden talepler varsa artık orada kara tasavvuf vardır ve derhal uzak durulmalıdır.
dördüncü örnek (bkz: fetö). bir cemaatin bir terör örgütüne dönüşünü zaten biliyorsunuz. bunlara üye olanın vatanına olan sevgisi ve saygısı yoktur. son zamanlarda da yurt dışında yaşayan kişiler (bkz: dünya vatandaşlığı) gibi bir zırvayı savunmaktadırlar.
daha bursa'daki şeyhin birinin müritlerini oral yoldan cinsel ilişkiye zorlamasını söylemedim bile. örnekleri artırmak mümkündür.
devamını gör...
30.
"niye biz düşünecekmişiz, derdi veren düşünsün dermanını..."
devamını gör...
31.
tüm dinlerin heterodoks (kural dısı) yorumudur .tasavvuf yalniz tek tanrili dinlerle sınırlı degildir.
devamını gör...
32.
apolitik sürüler yetiştirme enstitüsü.
devamını gör...
33.
din yutturmacasının felsefe sosuyla servisidir. aslında din dışıdır. ama dini malzeme kılarak adresi yine din olarak verip kendine yaşam alanı yaratır. dinin yasakladığı ve reddettiği her şey tasavvufla dinselleştirilir. bu durum gönülsüz görülmekle birlikte dinin de işine gelir. çünkü din, yetersizliğini ve akıl dışılığını ancak tasavvufla maskeleyebilir..
devamını gör...
34.
safsatadır. kendilerince dini yoğurup başka bir hale getirmeye çalışır bu tasavvufçular. en büyük örneği de mevlana'dır. adam o kadar kendini kaptırmış ki mesnevi'nin ön sözünde "bu kitap kutsal eller tarafından yazılmıştır. bu kitap allah'ındır. " tarzında* cümleler kurar. komik olan ise bu cümlelerin kuran'da geçen ayetler olmasıdır. adam kendi kitabını kuran ilan etmiş, büyük bir topluluk da buna tapıyor. garip.
devamını gör...
35.
cok ilginc 1 yapilanma ve kavram.
devamını gör...
36.
tasavvuf: tanrının varlığını, birliğini, niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliğiyle, yaratılanla yaratanın bir oluşu, aynı kaynaktan gelişi anlayışıyla açıklayan dinsel ve felsefi akım, islam gizemciliği.
bin senede okusam ne biliyorsun diye sorsalar bana haddimi bilirim derim.
mevlana.
bin senede okusam ne biliyorsun diye sorsalar bana haddimi bilirim derim.
mevlana.
devamını gör...