yazar: oğuz atay
yayım yılı: 1971
türk edebiyatının değerli isimlerinden biri olan oğuz atay'ın ilk romanıdır. değeri sonradan anlaşılan eser içerisinde alışılmışın dışında bir teknik ve kurguyla yazılmış 3 öykü barındırmaktadır; tutunamayanlar'ın, turgut özben'in ve selim ışık'ın öyküsünü.
selim ışık'ın intihar ettiğini gazetelerden öğrenen arkadaşı turgut özben'in ''neden'' arayışını konu alır.
yayım yılı: 1971
türk edebiyatının değerli isimlerinden biri olan oğuz atay'ın ilk romanıdır. değeri sonradan anlaşılan eser içerisinde alışılmışın dışında bir teknik ve kurguyla yazılmış 3 öykü barındırmaktadır; tutunamayanlar'ın, turgut özben'in ve selim ışık'ın öyküsünü.
selim ışık'ın intihar ettiğini gazetelerden öğrenen arkadaşı turgut özben'in ''neden'' arayışını konu alır.
- 1970 trt roman ödülü
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "muck the system" tarafından 16.11.2020 18:29 tarihinde açılmıştır.
21.
dikey eksende okuma zorluğu, yatay eksende okuma gerekliliğinin yer aldığı bir grafikte orijinden çıkan 45 derecelik pozitif eğimli bir doğrunun temsil ettiği, türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri.
söylendiği kadar vardır. her babayiğidin harcı değildir bu eseri okumak. zamanı gelmeden elinize almayın. size de esere de yazık olabilir.
mesela ben, üniversitede elime almış ikimize de yazık etmiştim.
yıllar sonra hakan günday'dan "az"ı bitirdikten hemen sonra, zamanı geldi deyip pc başına geçmiş ve siparişimi vermiştim.
çok dolu, farklı ve üstün bir zihnin ürünü.
söylendiği kadar vardır. her babayiğidin harcı değildir bu eseri okumak. zamanı gelmeden elinize almayın. size de esere de yazık olabilir.
mesela ben, üniversitede elime almış ikimize de yazık etmiştim.
yıllar sonra hakan günday'dan "az"ı bitirdikten hemen sonra, zamanı geldi deyip pc başına geçmiş ve siparişimi vermiştim.
çok dolu, farklı ve üstün bir zihnin ürünü.
devamını gör...
22.
nasıl ki her sebze meyvenin bir mevsimi varsa, o mevsimden önce yendiği vakit gerçek lezzetini vermez, yaramazsa, bazı kitapların da bir zamanı vardır. zamandan kastettiğim şey, zihnin o kitabı işleyebilmesi için gerekli altyapıya sahip olup olmamasıdır. eğer zihin o altyapıya sahip değilse, zamandan önce okumak, kitaptan bir şey anlamamakla sonuçlanacaktır. mesela düşünün, eğer tıp eğitimi almadıysanız, tıpla ilgili akademik bilgilerin yer aldığı bir kitap okumaya kalktığınızda, hiçbir şey anlamazsınız. sayfalarda yazan yazıları telaffuz edersiniz en fazla. yani, kitaptaki yazıları seslendirmiş olursunuz sadece. ama zihniniz o bilgiyi işlemez. çünkü o alana dair bir bilgi yoktur içinde. sadece böyle bilimsel kitaplarda değil, edebiyat alanındaki bazı kitaplar için de böyledir bu. tutunamayanlar mesela bu tür kitaplardan biridir. oğuz atay'ın, daktilosunun başına oturup "dur şöyle bir olay belirleyeyim, sonra da birkaç karakter belirleyip o olayın içine sokayım ve bu karakterleri ile birbiriyle şöyle şöyle ilişkilendirip ortaya bir kitap çıkarayım" diye yazdığı bir kitap değil tutunamayanlar. bambaşka bir teknik söz konusu. insanı yoran, zihin teri dökmeyi gerektiren bir kitap. elbette okunan her kitap için zihin teri dökmek gerek anlamak için bu ayrı. sonuçta anlamak çaba ister. ama demek istediğim, tutunamayanlar için o teri daha da fazla dökmek, beyni daha da fazla yormak lazım. ben iki kere okudum tutunamayanlar eserini. okurken yeri geldi oğuz atay'a söylendim, sinirlendim. mesela nokta kullanmadığı ve selim'in şarkılarının bulunduğu bölümlerden hiçbir şey anlamadım. sadece telaffuz ettim o bölümlerde sayfalarda yazan yazıyı. haliyle söylendim ve sinirlendim durdum. üçüncü defa okur muyum bilmiyorum ama eğer okursam, epey zaman sonra kalkışırım bu defa okumaya.
velhasıl, okumak için acele edilmemesi gereken kitaplardan biridir. sosyal medyada kahvenin yanına obje olarak koyarak fotoğraf malzemesi olarak kullananları görüp de hemen acele etmeyin okumak için. ki fotoğraf malzemesi olarak kullananların da okuduklarını, okusalar da bir şey anladıklarını sanmıyorum. ki okumaya kalkanların da çoğunun yarım bıraktığına eminim.
velhasıl, okumak için acele edilmemesi gereken kitaplardan biridir. sosyal medyada kahvenin yanına obje olarak koyarak fotoğraf malzemesi olarak kullananları görüp de hemen acele etmeyin okumak için. ki fotoğraf malzemesi olarak kullananların da okuduklarını, okusalar da bir şey anladıklarını sanmıyorum. ki okumaya kalkanların da çoğunun yarım bıraktığına eminim.
devamını gör...
23.
her birimizin hayata tutunma çabası içinde kendimizi arayışımızın, tutunamayanların anlatıldığı her okuyanın kendinin kayıp birkaç parçasını bulabileceği gözde büyüyen ve büyümesi de gereken ilk yarıda ne okuyorum amk ben dedirten, noktasız yaklaşık 75 sayfalık kısımda böyle cümle mi olur ya adamın saramago'yu bile geçmiş atay dediğiniz, son 300 sayfasında elinizden bırakmak istemeyecek kadar bağımlılık yapan ve kitap bittiğinde içerdiği anlam yüklü satırlar dolayısıyla ne okudum bee diye gözlerinizi kapatıp kitap hakkındaki makalelere gömüldüğünüz nacizane bir kitap
devamını gör...
24.
bütün sanat eserlerinde olduğu gibi estetik özne olan izleyici/alıcı yani bizler de üretilen sanatın/eserin bir parçasıyız. edebiyat da bunu dışında değil. yani bir kitabın yazarı kadar okur da bu zincirin ayrılmaz bir parçası. amacım okur goygoylamak değil ama tutunamayanları okuyan, okumaya çalışan, okuyup yarım bırakanlara yazık değil mi sevgili sözlük? hele o hiç noktalama işaretinin kullanılmadığı bölüm! tamam oğuz abi, müthişsin, sayısalcısın, kafa zehir gibi... ama peki biz zavallı okurlar noolcaz? niye bize bu kadar eziyet ediyorsun? buyrun klasiklere bakalım, modern klasiklere bakalım, artık iyice boku çıkmış modern edebiyatı bir kenara bırakırsak, en az tutunamayanlar kadar ilgi görmüş eserlerde okuru böyle pataklayan bir kurgu, böyle yoran bir anlatım biçimi kaçında var?
tutunamayanlar, hemen hemen en çok satan kitaplar arasında, görebildiğim kadarıyla. ismine, görünürlüğüne, çevrimde olan bağlamından kopuk alıntılara bakarak benim gibi birçok insan bu kitabı okumaya heves etmiştir. ben, bitirebilen fânilerdenim ama tahmin ediyorum ki satıldığı miktarda okunan bir kitap değildir tutunamayanlar.
kitabı henüz okumamış birisi bu yazıyı okuyorsa sakın ha bu kitaptan başlamayın oğuz atay okumaya. korkuyu beklerken adındaki öykülerini okuyun örneğin, diğer kitaplarına bakın. belki en son okuyun tutunamayanları. hayatın anlamını filan da vermiyor, beklentinizi de yükseltmeyin, derim.
tutunamayanlar, hemen hemen en çok satan kitaplar arasında, görebildiğim kadarıyla. ismine, görünürlüğüne, çevrimde olan bağlamından kopuk alıntılara bakarak benim gibi birçok insan bu kitabı okumaya heves etmiştir. ben, bitirebilen fânilerdenim ama tahmin ediyorum ki satıldığı miktarda okunan bir kitap değildir tutunamayanlar.
kitabı henüz okumamış birisi bu yazıyı okuyorsa sakın ha bu kitaptan başlamayın oğuz atay okumaya. korkuyu beklerken adındaki öykülerini okuyun örneğin, diğer kitaplarına bakın. belki en son okuyun tutunamayanları. hayatın anlamını filan da vermiyor, beklentinizi de yükseltmeyin, derim.
devamını gör...
25.
t: tutunamayanlar oğuz atay'ın 1970 yılında trt roman ödülünü kazanan, unesco tarafından 20. yüzyıl türk edebiyatının en seçkin eseri olarak seçilen ilk romanıdır.
öyle bir kitaptır ki her okuyuşunuzda başka bir anlam çıkarırsınız. sizi kendi içinizde bir seyahate çıkarır hiç bilmediğiniz duygularla yüzleşirsiniz. hele bazı cümleler vardır ki saatlerce hayatı sorgulatır size :
“yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım”
gibi. canım oğuz atay kalemine sağlık.
öyle bir kitaptır ki her okuyuşunuzda başka bir anlam çıkarırsınız. sizi kendi içinizde bir seyahate çıkarır hiç bilmediğiniz duygularla yüzleşirsiniz. hele bazı cümleler vardır ki saatlerce hayatı sorgulatır size :
“yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım”
devamını gör...
26.
oğuz atay'ın durup durup ilk seferde turnayı gözünden, okuyucuyu kalbinden vurduğu romanı.
bir insan zaman içinde nasıl hassasiyetle dolar, içindekileri bir anda kusar ve sonra tükendiğini kendi göremez/farkedemez ya; işte aynen bu şekilde.
bir insan zaman içinde nasıl hassasiyetle dolar, içindekileri bir anda kusar ve sonra tükendiğini kendi göremez/farkedemez ya; işte aynen bu şekilde.
devamını gör...
27.
okumaya çalışıyorum ama oğuz atay sağolsun 70 sayfalık bilinç akışına gelene kadar kim konuşuyor hangisi selim hangisi diğeri karıştırdığım için bırakıyorum. her kitabın bir zamanı var, o da zamanını bekliyor işte.
devamını gör...
28.
başıma bir iş gelmeyecekse beğenmediğim, fazla abartıldığını düşündüğüm kitaptır. bir kere kurgusu çok zayıf, dağınık ve yorucu bir eserdir.
bu kitaptan cımbızlanan (hep aynı) aforizmalar sosyal medyada milyonlarca kez paylaşınca insanlar kitaba bir başyapıt muamelesi yapıp adeta tapınmaya başladılar.
fakat kesinlike bir başyapıt değildir sevgili dostlar.
oğuz atay'ın mizahi ve bazı bazı melankolik hezeyanlarını karmaşık bir kurguyla okuyucuya sunduğu ortalama bir kitaptan fazlası değildir.
bu kitaptan cımbızlanan (hep aynı) aforizmalar sosyal medyada milyonlarca kez paylaşınca insanlar kitaba bir başyapıt muamelesi yapıp adeta tapınmaya başladılar.
fakat kesinlike bir başyapıt değildir sevgili dostlar.
oğuz atay'ın mizahi ve bazı bazı melankolik hezeyanlarını karmaşık bir kurguyla okuyucuya sunduğu ortalama bir kitaptan fazlası değildir.
devamını gör...
29.
ilk 100 sayfasını zorla okuduğum kitap. herkes çok övdüğü için merak edip almıştım. birkaç defa başlayıp ilk 50 sayfasını zorla okudum. son kez elime aldığımda ise kendi kendime bu sefer bu kitabın tamamını okuyacağım dedim ama ancak 100 sayfa kadar dayanabildim. kitap ilerlemiyordu, genellikle karakterlerin iç dünyasına hapsolmuş gibi bir izlenim bıraktı bende. eğer benim gibi macera kitapları seviyorsanız tavsiye etmeyeceğim bir kitap.
devamını gör...
30.
türk edebiyatı'nın tarışmasız en iyi romanı olmasıyla beraber okuduğum en iyi modernist romanlardandır ayrıca. kitabın sonuna geldiğimde selim ışık'ı gerçek hayatımda tanıdığım bazı kişilerden daha iyi tanıdığımı, ona daha yakın hissettiğimi düşünmüştüm. hakkında söylenebilecek binlerce şey var, edebiyat severlerin okuması gereken başlıca kitaplardan. ingilizce çevirisinin durumu ise üzücüdür.
devamını gör...
31.
okumayanlar için tek söyleyebileceğim şey mutlaka okumaları gerektiği. insanın kim olduğunu belirleyen şeyin, aslında bizi tanıdığını düşünen insanlar kadar olabileceği fikrinden hareketle “tutunamayan” bir örgü. biz aslında bizi tanıyanlardan daha fazlasıyız.
devamını gör...
32.
ortaokulda alıp okuyamadığım, geçen aylarda tekrar başlayıp bitirdiğim kitaptır. açıkçası okurken bir yerde işkence çekiyorum gibi hissettim ancak bırakmak da istemedim. bitirdiğimde ise beğendiğimi fark ettim. bence bazı bölümleri aşırı sıkıyor, olay akışını takip edesi de gelmiyor insanın. ancak bazı bölümler o kadar hoşuma gitti ki bu eksikliği kapatıyor gözümde.
ancak bir başyapıt diyecek kadar güzel olduğunu düşünmüyorum.
"bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır."
ancak bir başyapıt diyecek kadar güzel olduğunu düşünmüyorum.
"bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır."
devamını gör...
33.
en çok yarıda bırakılan kitaplar arasında bulunan bir türk romanı. odaklanma, geniş vakit ve sakin bir zihin gerektiğinden ben de bu kervana katıldım. ne zaman giriftli kısma gelecek diye çabaladım ama olmadı. ancak hâlâ masamda yeni şansını bekliyor.
devamını gör...
34.
yakın zamanda okuyup bir yükten kurtulduğumu düşündüren kitaptır.
bilişsel bir yük. herhangi bir sohbet labirentinde oğuz atay ve tutunamayanlar'ı karşıma çıktığında "okudun mu", " ondan etkikenmişsin sanki", " muhakkak okumalısın", "kendini bulacaksın" gibi dialogların ağırlığını göğüslemek zorunda kalmaktan usanmıştım. nihayetinde okudum. bencilliğe övgü'nün ( şimdi kitabın yılmaz savunucuları nasıl bir bencillik diye üşüşürler, maddi bir bencillikten bahsetmiyorum, "herkes beni sevsin, herkes beni anlasın bencilliği". öyle bir herkes ki bu, hakkın rahmetine kavuşmuş yazarlar düşünürler ve daha sonra gelecekler de dahil buna). işte bu bencil takıntı karakterlerin "disconnectus erectus" sıfatıyla kendilerini ödüllendirmelerine kadar götürüyor.
olmayacak korkuları, kaygıları kendilerine dert edinmiş ve bunu matah bir şeymiş gibi zaman zaman şiirle, destanla, kurmaca öykülerle donatmış yazar. okuduktan sonra kimsenin ne selim'i,ne turgut'u, ne günseli'yi ne de başka bir karakteri anladığını sanmıyorum. tam bir "kral çıplak" illüzyonu var. entelektüel birikimine b.k sürdürmek istemeyen bir deli kuyuya " hepimiz bir tutunamayanız, kitap bizi bize anlatıyor" demiş ve ardından gelen herkes benzer kaygılarla birbirine çok yakın cümleler kurarak aynı söylemi telaffuz etmiş. tutunamayanlarıbirhaltbellemişgillerden olmaya lüzum yok. kitabın bana göre güzel yanı, okuyanı birşeyler öğrenmek bilmek dürtüsüyle coşturması. adı geçen yazarları merak ettiriyor, onları tanımak okumak isteği uyandırıyor.
ayrıca eklemek zorundayım, oğuz atay'ın bazı bölümlerde hayata, insana dair enfes tanımları/tespitleri var. şöyle ki;
"
insan akıllı bir görünüşle, en saçma sözleri bırakabilir çevresindeki insanların yarattığı boşluğa.
"
tutunamayanlar s.403
bilişsel bir yük. herhangi bir sohbet labirentinde oğuz atay ve tutunamayanlar'ı karşıma çıktığında "okudun mu", " ondan etkikenmişsin sanki", " muhakkak okumalısın", "kendini bulacaksın" gibi dialogların ağırlığını göğüslemek zorunda kalmaktan usanmıştım. nihayetinde okudum. bencilliğe övgü'nün ( şimdi kitabın yılmaz savunucuları nasıl bir bencillik diye üşüşürler, maddi bir bencillikten bahsetmiyorum, "herkes beni sevsin, herkes beni anlasın bencilliği". öyle bir herkes ki bu, hakkın rahmetine kavuşmuş yazarlar düşünürler ve daha sonra gelecekler de dahil buna). işte bu bencil takıntı karakterlerin "disconnectus erectus" sıfatıyla kendilerini ödüllendirmelerine kadar götürüyor.
olmayacak korkuları, kaygıları kendilerine dert edinmiş ve bunu matah bir şeymiş gibi zaman zaman şiirle, destanla, kurmaca öykülerle donatmış yazar. okuduktan sonra kimsenin ne selim'i,ne turgut'u, ne günseli'yi ne de başka bir karakteri anladığını sanmıyorum. tam bir "kral çıplak" illüzyonu var. entelektüel birikimine b.k sürdürmek istemeyen bir deli kuyuya " hepimiz bir tutunamayanız, kitap bizi bize anlatıyor" demiş ve ardından gelen herkes benzer kaygılarla birbirine çok yakın cümleler kurarak aynı söylemi telaffuz etmiş. tutunamayanlarıbirhaltbellemişgillerden olmaya lüzum yok. kitabın bana göre güzel yanı, okuyanı birşeyler öğrenmek bilmek dürtüsüyle coşturması. adı geçen yazarları merak ettiriyor, onları tanımak okumak isteği uyandırıyor.
ayrıca eklemek zorundayım, oğuz atay'ın bazı bölümlerde hayata, insana dair enfes tanımları/tespitleri var. şöyle ki;
"
insan akıllı bir görünüşle, en saçma sözleri bırakabilir çevresindeki insanların yarattığı boşluğa.
tutunamayanlar s.403
devamını gör...
35.
thomas bernhard'un düzelti'siyle tesadüfen art arda okuyup paralellikleri karşısında şaşırdığımdır. insana dair şeyler en nihayetinde ama gerek kurgu gerek öfke bakımından yakın tatları vermeleri belki de benim birinin etkisiyle diğerine bakmamdandır.
devamını gör...
36.
postmodern roman kategorisinde üniversitede okuyup tahlil etmiştik. postmodern romanlar gerçekten okunması ve anlaşılması zordur. olaydan ziyade kişilerin iç dünyası, kurmaca karmaşası ,anlatıcı ve bakış açılarının çokluğu romanı zorlaştırır.
beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. tedirgin etme beni. bu sefer geride bir şey bırakmadım. tasımı tarağımı topladım geldim. neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim.
bu kısmı en hoşuma giden kısımlardandı.
beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. tedirgin etme beni. bu sefer geride bir şey bırakmadım. tasımı tarağımı topladım geldim. neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim.
bu kısmı en hoşuma giden kısımlardandı.
devamını gör...
37.
ne okunması zorunluluktur ne de okumamak cahilliktir bu kitabı. zaten edebi türlerden bahsediyorsak günümüzde kitap satan bir dükkana gidip çok satanlar kısmını incelesek, ruhumuza bir sıkıntı çöker uzaklara dalarız ve deriz ki neden tanrım neden?
neyse
tutunamayanlara dönecek olursak, tutunamayanlar içinde barındırdığı anlamlar ile bence facebooktaki birkaç saçma sapan paylaşıma meze olmaktan fazlasını hak eden bir kitap. peki neden? ben bunları entel dantel görünmek ''bakın en çok ben anladım kitabı'' demek için yazmıyorum. evet ben de kitabı alıp okuduğumda kavrayamadım. sayfalarca süren duygu durumları, herkesin bahsettiği noktalamasız kısım, içindeki şiirler, mektuplar vs vs peki pes ettim mi? hayır.
gittim baktım. bu oğuz atay kimdir necidir? nasıl bir hayatı var? ailesi var mı? başka kitabı var mı? diğer kitaplarını okudum. yıldız ecevit'in oğuz atay incelemesini okudum. internetteki diğer incelemeleri okudum. kitabı okumuş bitirmişim ama o kadar çok detayı kaçırmışım ki...
oğuz atay bugün yazdıkları üzerinden yapıldığı sözleri evirip çevirip duygu pornosu yapmıyor kitapta. sorduğu sorular çok basit aslında. yaptığı çıkarımlar her bireyin oturup düşündüğünde yapabileceği işler. e peki bu adam niye ünlü oldu kardeşim? niye okuyan ya çok seviyor ya ''bu ne ya'' deyip atıyor kitabı? çünkü sevgili sözlükçü, kimse bu soruları sormuyor. kimse oturup hayata kafa yormuyor. zaten yoranlar çoğunlukla tutunamıyor. hayat üstüne kafa yorulacak kadar önemli bir şey mi? bilmiyoruz. belki de cevabı yok. ama selim ışık yoruyor işte. selim ışık yoruyor ve bulamıyor. ilkokulda hocası tiyatrodaki piyes için neden onu arka plana itiyor bilmiyor.
turgut özben selim genç yaşta başka bir yola girene kadar tutunan birisi. yani işe gidiyor, evli, çocukları var. durumu da iyi hani. selimin başına gelenden sonra o da duruyor. tutunamamaya başlıyor. selimin ayak izlerini takip ediyor. ilk başta o da bizden biri. oku evlen çocuk yap büyüt öl. bizden istenen döngü bu. çoğumuz araya birkaç parça kendimizden bir şeyler sıkıştırabilirsek şanslı sayıyoruz kendimizi. işte tutunamayanlar daha ilk adımda tökezliyorlar. oku diyorsun, neden? diyorlar. okumanın amacı ne? biriyle evlenmek hatta ondan çocuklar yapmak... büyük bir şevkle evet dedikten sonra nikah dairesinde senelerce kavga etmek. sabahları kalkınca 5 dk yüzüne bakmamak için mi? ama sevgi var. herkes böyle değil? evet değil belki ama tutunamayanlar böyle...
farkındayım pek derli toplu bir yazı da olmadı pek bilgilendirici de olmadı ama zaten üstüne 100 sayfadan uzun bir inceleme kitabı yazılmış bir kitaptan bahsediyoruz.
bu saatten sonra okumak da okumamak da yine kişiye kalmıştır.
hem ne diyor oğuz atay:
''ben burdayım sevgili okur. sen neredesin?''
neyse
tutunamayanlara dönecek olursak, tutunamayanlar içinde barındırdığı anlamlar ile bence facebooktaki birkaç saçma sapan paylaşıma meze olmaktan fazlasını hak eden bir kitap. peki neden? ben bunları entel dantel görünmek ''bakın en çok ben anladım kitabı'' demek için yazmıyorum. evet ben de kitabı alıp okuduğumda kavrayamadım. sayfalarca süren duygu durumları, herkesin bahsettiği noktalamasız kısım, içindeki şiirler, mektuplar vs vs peki pes ettim mi? hayır.
gittim baktım. bu oğuz atay kimdir necidir? nasıl bir hayatı var? ailesi var mı? başka kitabı var mı? diğer kitaplarını okudum. yıldız ecevit'in oğuz atay incelemesini okudum. internetteki diğer incelemeleri okudum. kitabı okumuş bitirmişim ama o kadar çok detayı kaçırmışım ki...
oğuz atay bugün yazdıkları üzerinden yapıldığı sözleri evirip çevirip duygu pornosu yapmıyor kitapta. sorduğu sorular çok basit aslında. yaptığı çıkarımlar her bireyin oturup düşündüğünde yapabileceği işler. e peki bu adam niye ünlü oldu kardeşim? niye okuyan ya çok seviyor ya ''bu ne ya'' deyip atıyor kitabı? çünkü sevgili sözlükçü, kimse bu soruları sormuyor. kimse oturup hayata kafa yormuyor. zaten yoranlar çoğunlukla tutunamıyor. hayat üstüne kafa yorulacak kadar önemli bir şey mi? bilmiyoruz. belki de cevabı yok. ama selim ışık yoruyor işte. selim ışık yoruyor ve bulamıyor. ilkokulda hocası tiyatrodaki piyes için neden onu arka plana itiyor bilmiyor.
turgut özben selim genç yaşta başka bir yola girene kadar tutunan birisi. yani işe gidiyor, evli, çocukları var. durumu da iyi hani. selimin başına gelenden sonra o da duruyor. tutunamamaya başlıyor. selimin ayak izlerini takip ediyor. ilk başta o da bizden biri. oku evlen çocuk yap büyüt öl. bizden istenen döngü bu. çoğumuz araya birkaç parça kendimizden bir şeyler sıkıştırabilirsek şanslı sayıyoruz kendimizi. işte tutunamayanlar daha ilk adımda tökezliyorlar. oku diyorsun, neden? diyorlar. okumanın amacı ne? biriyle evlenmek hatta ondan çocuklar yapmak... büyük bir şevkle evet dedikten sonra nikah dairesinde senelerce kavga etmek. sabahları kalkınca 5 dk yüzüne bakmamak için mi? ama sevgi var. herkes böyle değil? evet değil belki ama tutunamayanlar böyle...
farkındayım pek derli toplu bir yazı da olmadı pek bilgilendirici de olmadı ama zaten üstüne 100 sayfadan uzun bir inceleme kitabı yazılmış bir kitaptan bahsediyoruz.
bu saatten sonra okumak da okumamak da yine kişiye kalmıştır.
hem ne diyor oğuz atay:
''ben burdayım sevgili okur. sen neredesin?''
devamını gör...
38.
çok abartılmış kitaptır. kitabı yere göğe sığdıramayanlara bakmayın siz.
üslûbu bir süre sonra tekdüzeliğinden bayar. aslında bir olay yaşanmaz. hep turgut vardır. aforizma desen yok, olay yok, kaliteli bir durum yok, tasvir yok. ne var?
selim'in saçma sapan yazdıkları ile şişirilme ve bomboş bir gizem. sanat yönetmenliği de iyi değil.
ama yine de okutuyor kendini kereta. mizahı iyi, yer yer durumlar iyi. öyle işte.
üslûbu bir süre sonra tekdüzeliğinden bayar. aslında bir olay yaşanmaz. hep turgut vardır. aforizma desen yok, olay yok, kaliteli bir durum yok, tasvir yok. ne var?
selim'in saçma sapan yazdıkları ile şişirilme ve bomboş bir gizem. sanat yönetmenliği de iyi değil.
ama yine de okutuyor kendini kereta. mizahı iyi, yer yer durumlar iyi. öyle işte.
devamını gör...
39.
bir kez okuduğum kitap. ikinci defada okumam lazım.
tutunamayan arkadaşı selim ışık'i kaybeden turgut özben'in yaşadığı duygu durumundaki git gel ile geçmişte beraber yaşadıkları ile kendisini avutmaya çalışma çabaları ile hayatta tunacak bir şey arayışları.
tekrar okumak lazım.
tutunamayan arkadaşı selim ışık'i kaybeden turgut özben'in yaşadığı duygu durumundaki git gel ile geçmişte beraber yaşadıkları ile kendisini avutmaya çalışma çabaları ile hayatta tunacak bir şey arayışları.
tekrar okumak lazım.
devamını gör...
40.
altını çizerek okuduğum,
okurken hakkını verdiğim,
bitirdiğimde bulunduğum yıla nasıl döneceğimi düşündüğüm,
hala okumayanları ilk okuduklarında yaşayacakları his yüzünden deli gibi kıskandığım,
selim ışıkla yatıp kalktığım, oğuz atayla içten içe sohbet ettiğim, turgut özben gibi dost aradığım,
ara ara açıp çizdiğim yerleri okuyarak her kelimesini beynime kazımaya çalıştığım harika eser.
okuyun.
okutturun.
“tutunacak bir dalımız kalmıyor. tutunamıyoruz.”
ah oğuz atay.
okurken hakkını verdiğim,
bitirdiğimde bulunduğum yıla nasıl döneceğimi düşündüğüm,
hala okumayanları ilk okuduklarında yaşayacakları his yüzünden deli gibi kıskandığım,
selim ışıkla yatıp kalktığım, oğuz atayla içten içe sohbet ettiğim, turgut özben gibi dost aradığım,
ara ara açıp çizdiğim yerleri okuyarak her kelimesini beynime kazımaya çalıştığım harika eser.
okuyun.
okutturun.
“tutunacak bir dalımız kalmıyor. tutunamıyoruz.”
ah oğuz atay.
devamını gör...