yazar: oğuz atay
yayım yılı: 1971
türk edebiyatının değerli isimlerinden biri olan oğuz atay'ın ilk romanıdır. değeri sonradan anlaşılan eser içerisinde alışılmışın dışında bir teknik ve kurguyla yazılmış 3 öykü barındırmaktadır; tutunamayanlar'ın, turgut özben'in ve selim ışık'ın öyküsünü.
selim ışık'ın intihar ettiğini gazetelerden öğrenen arkadaşı turgut özben'in ''neden'' arayışını konu alır.
yayım yılı: 1971
türk edebiyatının değerli isimlerinden biri olan oğuz atay'ın ilk romanıdır. değeri sonradan anlaşılan eser içerisinde alışılmışın dışında bir teknik ve kurguyla yazılmış 3 öykü barındırmaktadır; tutunamayanlar'ın, turgut özben'in ve selim ışık'ın öyküsünü.
selim ışık'ın intihar ettiğini gazetelerden öğrenen arkadaşı turgut özben'in ''neden'' arayışını konu alır.
- 1970 trt roman ödülü
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "muck the system" tarafından 16.11.2020 18:29 tarihinde açılmıştır.
41.
tutunamayanlar, insan düşüncelerinin karmaşık yapısını ve derin duygularını içeren bir kitaptır. en çok satanlarda bulunup aynı zamanda her insanın kitabın ağırlığını kaldırabileceği bir kitap olmadığı için pek fazla okunmaz. oysaki herkesin okuması gereken bir kitaptır.
[[alıntı]]
"büyük ve güzel şeylerin dışarı çıkmasına izin vermiyoruz. korkuyoruz. düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. insan olmaktan korkuyoruz. insan yerine bir yığın kuklalar yaratıyoruz. insana benzetirsek, onlara acımaktan korkuyoruz."
[[alıntı]]
"büyük ve güzel şeylerin dışarı çıkmasına izin vermiyoruz. korkuyoruz. düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. insan olmaktan korkuyoruz. insan yerine bir yığın kuklalar yaratıyoruz. insana benzetirsek, onlara acımaktan korkuyoruz."
devamını gör...
42.
ağır depresyondayken okunmaması gereken eserdir. birkaç sene önce, kitabın ağırlığı altında ezilip ara verecekken şu anda ayrı olduğum sevgilimin iteklemeleri sayesinde bitirmiştim.
selim ışık'ı tanımak hem güzel hem de üzücüydü.
selim ışık'ı tanımak hem güzel hem de üzücüydü.
devamını gör...
43.
oğuz atay farkı diyorum. yazarı anlamak emek ister. okumaksa sabır. oldukça zor bir kitap olmasına rağmen tadından yenmeyendir. intiharı tiiye alan, okurken konunun konuyu açtığı bir anda bambaşka satırlar ve olaylara alıp götüren bir kitaptır. adı gibi kitaba tutunması da zordur. oğuz atay kitaplarını ne zaman okusam kafamda aynı soru belirir. "kim üzdü seni bu kadar?"
devamını gör...
44.
çize çize bitiremediğim kitaptır. içerisinde gerçekten çok anlamlı sözler ve diyaloglar vardır. sırf gerçeği çat diye yüzümüze vurduğu için bile okunması gerektiğini düşünüyorum. ayrıca kitabın bir tarafından sanki toplumsal sorunlarımızı yüzümüze vuruyormuş havası alıyorum.
devamını gör...
45.
bu kitap hakkında çok şey söylemek geçiyor içimden, hatta belki de içimde bütün sayfalara ayrı ayrı yorum yapma isteği de fazlaca bulunuyor. lakin ne sözcükler belirli bir sıra içerisinde cümleleri oluşturuyor aklımda ne de benim sözcüklerim 29 harften oluşuyor. sanki aklımda bazı tilkiler dönüyor lakin bu tilkilerin rengi mavi. anlatabildim mi? bence hayır ama sanırım anlatabildim. en azından anlatamayacağımı göstermiş olduğumu düşünüyorum, bu da bir şeydir...
çoğu kişi gibi ilk okuyuşumda bitiremedim kitabı. sanırım 2 hatta 3. başlayışım olacak ama 3 başlangıç anca bir son edebildi. neyse anlatamayacağımı düşündüğüm bir konu üzerinde fazlaca ve gereksiz sözler söylemenin bir anlamının olmadığını düşünerek kısa keseceğim.
kitabı çok beğendim; hiç beğenmedim
çok etkilendim; hiç düşünmedim
hep sustum; çok söz söyledim
bu kitabı çok yazdım ve hiç okuyamadım...
çoğu kişi gibi ilk okuyuşumda bitiremedim kitabı. sanırım 2 hatta 3. başlayışım olacak ama 3 başlangıç anca bir son edebildi. neyse anlatamayacağımı düşündüğüm bir konu üzerinde fazlaca ve gereksiz sözler söylemenin bir anlamının olmadığını düşünerek kısa keseceğim.
kitabı çok beğendim; hiç beğenmedim
çok etkilendim; hiç düşünmedim
hep sustum; çok söz söyledim
bu kitabı çok yazdım ve hiç okuyamadım...
devamını gör...
46.
hayatın koordinatlarını aramayanların baş ucu kitabı. papatyalı rüyaların tekinsizliğine inananların ve korkunca şarkılar uydurup nice destanlar yaratanların ateş böceği.
ve türk edebiyatının ve dilinin en nadide eserlerinden biri.
okunmasının zorluğu kısmına ben girmek istemiyorum katılmıyorum çünkü. ben her yıl yeni baştan okurum belki biraz uzun soluklu ve karmaşık bir zihinsel macera olabilir ama okumanın verdiği keyif eşsizdir her defa.
mesela öyle derin nükteler, telmihler, manalar içerir ki her okuduğunda yeni şeyler fark eder insan...
daha çok överim de, yeter yine manas destanı gibi entry girmeyeyim.
neyse işte uzun lafın kısası okuyalım, okutalım. *
ve türk edebiyatının ve dilinin en nadide eserlerinden biri.
okunmasının zorluğu kısmına ben girmek istemiyorum katılmıyorum çünkü. ben her yıl yeni baştan okurum belki biraz uzun soluklu ve karmaşık bir zihinsel macera olabilir ama okumanın verdiği keyif eşsizdir her defa.
mesela öyle derin nükteler, telmihler, manalar içerir ki her okuduğunda yeni şeyler fark eder insan...
daha çok överim de, yeter yine manas destanı gibi entry girmeyeyim.
neyse işte uzun lafın kısası okuyalım, okutalım. *
devamını gör...
47.
başlayıp da bir türlü sonunu getiremediğim kitap.
daha önce de yine aynı yazarın tehlikeli oyunlar kitabında böyle olmuştu .
neyse şans verdiğime göre demekki benlik değilmiş bunu öğrendim.
daha önce de yine aynı yazarın tehlikeli oyunlar kitabında böyle olmuştu .
neyse şans verdiğime göre demekki benlik değilmiş bunu öğrendim.
devamını gör...
48.
o 720 sayfayı (yanlış hatırlamıyorsam eğer çünkü lise dönemimde okumuştum en son) ben burada nasıl anlatayım ki şak diye ama okumayı seven bir insanın bu eseri bitirmeden bu dünyayı terk etmesi eksik gitmesi demektir ağırdır tavsiye edilir.
devamını gör...
49.
hem en çok okunan hem de en çok yarım bırakılan kitaplar arasında yer alıyor.
kendini vererek okunacaksa muhteşem bir kitap olur. yok eğer baştan savma okunursa sıkılarak, yarım bırakılır.
ama ölmeden önce okunması gereken kitaplardan bir tanesi diyebilirim.
kendini vererek okunacaksa muhteşem bir kitap olur. yok eğer baştan savma okunursa sıkılarak, yarım bırakılır.
ama ölmeden önce okunması gereken kitaplardan bir tanesi diyebilirim.
devamını gör...
50.
bir iki ay kadar önce bana aşağıdaki satırları yazdıran kitap.
öncelikle ben tutunamayanlar’ı eleştirecek yetkinlikte bir okur değilim. tutunamayanlar benim için tam şu an ki haleti ruhiyeme uygun hatta yer yer ürkütücü derecede benim davranış kalıplarımı andıran bölümleri barındıran bir roman kendisi. selim ışık gibi kendimi hiçbir yere uyduramamış hiçbir kalıba sokamamış bir adamım. zannetmeyin ki bundan haz alıyorum. çekiniyorum korkuyorum. kitabı ilk okumayı denediğim de hiç farkında değildim bunun bir bilinmeze yolculuk olduğunun. ikinci seferde de gene bir klasik olduğu okunması gerektiği fikrine kapılarak okudum. çünkü her satırı anlamaya çalıştım. bu da tabiki en fazla 200 sayfa dayanmamı sağladı. fakat nihayet üçüncü seferimde düşüncelerimin olgunlaşmasıyla ve kitaba yargılayıcı bir tavır takınmadan dostça bir şekilde beni istediği yöne çekmesine izin verdim. fakat gene de tetikte olmanızı gerektiren bir roman tutunamayanlar. öncelikle sanılanın aksine asla sıkılmıyorsunuz. sürekli bir güldürü ögesi barındırıyor dil. fakat acı bir mizah bu tabiki. her zaman gülen kahkaha atan insanların daha depresif olduğunu düşünürüm. sanırım bunda haklıyım. kitap üzerine çok fazla akademik okuma yapmadım. zaten biraz kişisel bir hissiyat oluşturduğunu düşündüğümden çok fazla resmi bir dil kullanamayacağım. zaten herkes kitabın bir aydın eleştirisi yaptığından bahsediyor. selim kendini topluma dahil etmeyi denemiş bir münevver eskilerin deyimiyle. selim yer yer onlara üstten bakıyor. fakat çoğu zaman da onlara ihtiyacını kabul ediyor. yazar da bu arada kalmış “mustarip ruhla” sık sık alay ediyor hem de ettiriyor. hiç bilmeyen yoktur diye çat diye girdim ama kitap turgut adlı bir mühendisin ki bu detay önemli başka bir mühendis olan arkadaşı selim’in intiharını araştırırken kendi kişisel gelişimini anlatıyor. aslında olay denebilecek sekanslar çok az. soyadları da çok manidar bu ikilinin. özben ve ışık. özben zaten malum benliği ifade ediyor. ışık ise kitapta başından sonuna kadar yer alan isa figürüyle ilintili. oğuz atay’ın batıda bahsedilen kurtarıcı isa figürünü kullanması da o dönemde son derece okumalarını batıda bu figürden yararlanan yazarlara kaydırmasıyla alakalı diye düşünüyorum. tutunamayanlar bir yandanda çok iyi bir okur roman yazsa nasıl olurun cevabı gibi. o kadar çok kitaba atıf yapılıp metinlerarası bağ kuruluyor ki bunun hakkında ayrı kitap var yahu. bu kadar bilgi yeter herhalde. dikkatimi çeken kısımlardan bahsedeyim. kitap başında turgutla selimin oynadığı bir oyun var. biyografi yazmaca daha doğrusu düzmece. ve aslında bu oyunla da bitiyor kitap. eski dille yazıyor selim metni. gereksiz bir detaycılık var. bu bana okuduğum sıkıcı osmanlı tarihi kitaplarını hatırlatıyor. bu kitaplarda üslup kısmını beceremediklerinden mi olsa gerek sık sık ayrıntıyı çoğaltırlar. bu sebeple genel mesajı veremezler. tabi özel bir alandan bahsediliyorsa ayrıntı gereklidir. halil inalcık braudel gibi iyi tarihçiler buna ihtiyaç duymuyor. tabi sen ne kadar tarihçi okudun ki diyebilirsiniz. o da sizin bileceğiniz bir iş. selim bunu komik bir şekilde yaptığın kahkaha atmıştım kütüphanede okurken. herhalde bunu yaparak asıl bu akademik dile olan eleştiriyi düşünmemi bir süre engelledi kitap. ben gülünce tabi garip karşılandım kütüphanede tuğla gibi bir kitabı okurken kahkaha atılır mı hiç? entelektüel havamız iner sonra. buradan sonra kitabın en önemli bölümü ankara’nın fethi kısmı var. ben fetih diyorum. çünkü şarkılar olric kitap boyunca selim’in kafasını kurcalayan birçok düşünce silsilesinden burada bahsediliyor. süleyman kargu beliriyor. turgut’a selim’in manastırının anahtarlarını teslim ediyor.”selim ışık tek ve türk” aslında bir tezat da barındırıyor bu dize komünal bir hayat süren bir türk toplumuna zıt olan selim bir başına sürdürüyor tutunma eylemini. selim sık sık zayıflığından bahsediyor çocukluğundan itibaren. bir ölçü de kendine acımak istiyor. başkası acısın diye değil kendisi kendisine acısın diye uğraşıyor. sonra geleneksel dinle ilişkisini anlatan kısımlar öne çıkıyor. selim inanmak istiyor. fakat bu iş için bile yeterli kudreti görmüyor kendinde. oysaki birçoklarına göre çocukken inanmak dindar olmak oldukça kolaydır. bundan sonra ileride açıklayacağı hayat fasıllarını anlatıp geçiyor. aslında kendini ele vermekten korktuğu halde belki bir gün okunur hevesiyle bir sürü açıklamalar yazıyor süleyman kargu’nun ağzından. bir ton da kavram kişi icat ediyor. ama hepsi onunla alakalı.haleti ruhiyesini anlatırken bizden bile saklanıyor selim ışık. hatta en çok korktuğu kişi okur olabilir. onu yargılamasınlar diye her gece kendisine müebbet veren adamın korkması çekinmesi pek tabi. bu kısımlarda sol hareketi eleştiren bir kısım mevcut o da okuması keyifli bir kısım. bunları okuyana kadar henüz turgut’ta pek değişiklik sezemedim. sadece bir hüzün var içinde. ama sıradan selim’i anlamadan duyulan bir hüzün. bir fotoğraf görürsünüz deprem sonrası vah vah dersiniz içiniz parçalanır neden böyle oldu diye düşünürsünüz. öyle bir hissiyata sahip. şarkıları okuduktan sonra da metinle karşılaşıyor. turgut beraber geneleve meyhaneye gidiyorlar. turgut burada kadim yoldaşı olricle karşılaşıyor. genelevde tam manasıyla bir tutunamayan oluyor turgut. ama oldukça cüretkar bir disconnectus erectus bu. cezalandıracak herkesi. selimin aslında elinin altında uzun yıllar önce bulunması gereken kaba kuvvet. kuzeyli bir ilah gibi biçmek istiyor onları. onlar onlar onlar onlar. onlar kim mi? bilirsiniz işte gözü kör olasıcalar. hayatta bir emel elde edinmeyi başarmış tipler. bizim gibi kitapların soyut güvenli dünyasında kaybolmayanlar. yani oblomovdaki stolz gibiler. okusalar bile işine gelenleri aradan çekip bu dünyadan toz olanlar. kitapları bile kullanmaya kıyıp onlardan kitap çıkarmaya kıyamıyorum derken selim ışık başka kitaplardan sık sık bahseden bir romanın ana kahramanı kahraman demeye dilim varmıyor olarak nasıl da yazarın ağına düşüyor. oğuz atay eminim üzülmemiştir selim için. çünkü selim her ne kadar herkesi suçlasa da ben ve diğer tutunamayanlar da biliyor ki selim kendi seçti. itirazlar yükselebilir onlar yüzünden denebilir. ama siz bana başka bir tutunamayana inanın. ankara seyahatinden sonra bir süre demleniyor yeni tutunamayanın fikirleri. metinin hainliğini kanıtlayacak bir mektup istiyor. neden mi hain? çünkü turgut’tan daha fazla tanıdığından selimi masum olmayan huylarını da gösteriyor. bu bana en azından iyi bir insanım diye kendi başarısızlıklarımı sık sık geçiştirmemi hatırlatıyor. selime bazı yönlerden çok benziyorum. ama pek hoşnut değilim bu durumdan. oblomova benzediğimi düşününce de rahatsız olmuştum. bazı insanlar kendilerini bu karakterle özdeşleştirmeyi seviyor. bense allah korusun demekten kendimi alamıyorum. selim diyordu ya bu tür türdaşlarını hiç sevmez. bizimkisi de o hesap. dur önemli bir şeyi atladım. bu mektuptan önce günseli hatırlatıyor selimi bizim küçük burjuva turgut’a. tabi bir kadınla ilişkisi olmasına çok şaşırıyor. tekrar adapte olmayı yer yer başardığı çoğu zaman da artık böyle yaşamayacağının farkına varan turgut bir süre kadını aramıyor. esat’a selim’in entelektüel gelişimini sürdürdüğü mabede gidiyor. selimin burada okuduğu kitapların nasıl izler bıraktığını görüyoruz onun yol haritasında. manavın beni aldatmasına bile bile kanıyor selim. fakat hayat denen oyunun sahiciliğine bir türlü inanamıyor. turgut ise inanıyor uzun bir süre. sonra onu matrixden çıkaran gene neo gibi isa temsili olan selim ışık geliyor. oysa uyanmaması lazımdı belki dalıp gittiği simulakradan. ama ne pahasına olursa olsun gerçeği bilmek istedi turgut. bir pozitif bilimci olarak salt gerçekle ilgilendiğinden olsa gerek bu oyunu sürdürmeyi bıraktı. toplumun denen devasa binanın ne kadar malzemeden çalınarak inşa edildiğinin farkına vardı. her ne kadar öfkeli de olsa selim gibi onlar onlar diye haykırmadı. insanlıkla eski bir dostluğundan dolayı sadece projeye onay veren mühendise sövmekle yetindi. bundan sonra günseli selim ve turgut üçlüsünün bestelediği bir koro bölümü bulunuyor. fakat hep bir ağızdan değil tek tek meramını anlatarak çalınıyor senfoni. buradaki futbolla bitiştirerek yapılan bir anlatıma bayıldım. hasbelkader herkes bu sporu bildiğinden uyumluluğunu hissediyor oynanan sahneyle maçın. bundan sonra turgut’un tüm cesaretini toplayıp selimin günlüklerini okumak amacıyla çıktığı yolculuk ve kapanış var. turgut istanbul’dan büyük şehirden aslında toplumdan ayrılıyor. yolda uğradığı kasabadan bu sefer okumak için kitap alıyor. yanındaki tek kişi olric. günlüklerde nihayete kavuşuyor demeyeceğim tabiki. günlükler aslında okunsun diye yazılmış. ısrarla reddetse de selim. turguta çok az yer vermesi bu sayfalarda benim bile canımı sıkıyor. bazen o kadar dövmek istiyorum ki seni selim. ama sana benzemek korkusu alıkoyuyor beni. tutunamayanlar ansiklopedisinin kayıp kahramanı turgut da eklenir. ve son perde kapanır. aslında bu yaptıklarım laf salatası. tutunamamak fiili çok güzel ifade ediyor. sakın ha romantik dram arabesk bir şekilde bu kitaptan bahsetmeyin bahsettirmeyin. hoşça kalın. hayata bütün gücünüzle tutunun.
olayın sıcağı sıcağına yazdığım için fikrim hala aynı değil. daha dingin kafayla belki bir şeyler daha ekleyebilir veya çıkartabilirim. aslında pek spoiler yok. genede spoilerlı diye yayınlamak daha doğru. bunu insan okuyacak kardeşim deyip okumama hakkınız var tabi. biraz uzun bir yazı.
ek: buradan metnin videoya dönüştürdüğüm haline bakabilirsiniz.
öncelikle ben tutunamayanlar’ı eleştirecek yetkinlikte bir okur değilim. tutunamayanlar benim için tam şu an ki haleti ruhiyeme uygun hatta yer yer ürkütücü derecede benim davranış kalıplarımı andıran bölümleri barındıran bir roman kendisi. selim ışık gibi kendimi hiçbir yere uyduramamış hiçbir kalıba sokamamış bir adamım. zannetmeyin ki bundan haz alıyorum. çekiniyorum korkuyorum. kitabı ilk okumayı denediğim de hiç farkında değildim bunun bir bilinmeze yolculuk olduğunun. ikinci seferde de gene bir klasik olduğu okunması gerektiği fikrine kapılarak okudum. çünkü her satırı anlamaya çalıştım. bu da tabiki en fazla 200 sayfa dayanmamı sağladı. fakat nihayet üçüncü seferimde düşüncelerimin olgunlaşmasıyla ve kitaba yargılayıcı bir tavır takınmadan dostça bir şekilde beni istediği yöne çekmesine izin verdim. fakat gene de tetikte olmanızı gerektiren bir roman tutunamayanlar. öncelikle sanılanın aksine asla sıkılmıyorsunuz. sürekli bir güldürü ögesi barındırıyor dil. fakat acı bir mizah bu tabiki. her zaman gülen kahkaha atan insanların daha depresif olduğunu düşünürüm. sanırım bunda haklıyım. kitap üzerine çok fazla akademik okuma yapmadım. zaten biraz kişisel bir hissiyat oluşturduğunu düşündüğümden çok fazla resmi bir dil kullanamayacağım. zaten herkes kitabın bir aydın eleştirisi yaptığından bahsediyor. selim kendini topluma dahil etmeyi denemiş bir münevver eskilerin deyimiyle. selim yer yer onlara üstten bakıyor. fakat çoğu zaman da onlara ihtiyacını kabul ediyor. yazar da bu arada kalmış “mustarip ruhla” sık sık alay ediyor hem de ettiriyor. hiç bilmeyen yoktur diye çat diye girdim ama kitap turgut adlı bir mühendisin ki bu detay önemli başka bir mühendis olan arkadaşı selim’in intiharını araştırırken kendi kişisel gelişimini anlatıyor. aslında olay denebilecek sekanslar çok az. soyadları da çok manidar bu ikilinin. özben ve ışık. özben zaten malum benliği ifade ediyor. ışık ise kitapta başından sonuna kadar yer alan isa figürüyle ilintili. oğuz atay’ın batıda bahsedilen kurtarıcı isa figürünü kullanması da o dönemde son derece okumalarını batıda bu figürden yararlanan yazarlara kaydırmasıyla alakalı diye düşünüyorum. tutunamayanlar bir yandanda çok iyi bir okur roman yazsa nasıl olurun cevabı gibi. o kadar çok kitaba atıf yapılıp metinlerarası bağ kuruluyor ki bunun hakkında ayrı kitap var yahu. bu kadar bilgi yeter herhalde. dikkatimi çeken kısımlardan bahsedeyim. kitap başında turgutla selimin oynadığı bir oyun var. biyografi yazmaca daha doğrusu düzmece. ve aslında bu oyunla da bitiyor kitap. eski dille yazıyor selim metni. gereksiz bir detaycılık var. bu bana okuduğum sıkıcı osmanlı tarihi kitaplarını hatırlatıyor. bu kitaplarda üslup kısmını beceremediklerinden mi olsa gerek sık sık ayrıntıyı çoğaltırlar. bu sebeple genel mesajı veremezler. tabi özel bir alandan bahsediliyorsa ayrıntı gereklidir. halil inalcık braudel gibi iyi tarihçiler buna ihtiyaç duymuyor. tabi sen ne kadar tarihçi okudun ki diyebilirsiniz. o da sizin bileceğiniz bir iş. selim bunu komik bir şekilde yaptığın kahkaha atmıştım kütüphanede okurken. herhalde bunu yaparak asıl bu akademik dile olan eleştiriyi düşünmemi bir süre engelledi kitap. ben gülünce tabi garip karşılandım kütüphanede tuğla gibi bir kitabı okurken kahkaha atılır mı hiç? entelektüel havamız iner sonra. buradan sonra kitabın en önemli bölümü ankara’nın fethi kısmı var. ben fetih diyorum. çünkü şarkılar olric kitap boyunca selim’in kafasını kurcalayan birçok düşünce silsilesinden burada bahsediliyor. süleyman kargu beliriyor. turgut’a selim’in manastırının anahtarlarını teslim ediyor.”selim ışık tek ve türk” aslında bir tezat da barındırıyor bu dize komünal bir hayat süren bir türk toplumuna zıt olan selim bir başına sürdürüyor tutunma eylemini. selim sık sık zayıflığından bahsediyor çocukluğundan itibaren. bir ölçü de kendine acımak istiyor. başkası acısın diye değil kendisi kendisine acısın diye uğraşıyor. sonra geleneksel dinle ilişkisini anlatan kısımlar öne çıkıyor. selim inanmak istiyor. fakat bu iş için bile yeterli kudreti görmüyor kendinde. oysaki birçoklarına göre çocukken inanmak dindar olmak oldukça kolaydır. bundan sonra ileride açıklayacağı hayat fasıllarını anlatıp geçiyor. aslında kendini ele vermekten korktuğu halde belki bir gün okunur hevesiyle bir sürü açıklamalar yazıyor süleyman kargu’nun ağzından. bir ton da kavram kişi icat ediyor. ama hepsi onunla alakalı.haleti ruhiyesini anlatırken bizden bile saklanıyor selim ışık. hatta en çok korktuğu kişi okur olabilir. onu yargılamasınlar diye her gece kendisine müebbet veren adamın korkması çekinmesi pek tabi. bu kısımlarda sol hareketi eleştiren bir kısım mevcut o da okuması keyifli bir kısım. bunları okuyana kadar henüz turgut’ta pek değişiklik sezemedim. sadece bir hüzün var içinde. ama sıradan selim’i anlamadan duyulan bir hüzün. bir fotoğraf görürsünüz deprem sonrası vah vah dersiniz içiniz parçalanır neden böyle oldu diye düşünürsünüz. öyle bir hissiyata sahip. şarkıları okuduktan sonra da metinle karşılaşıyor. turgut beraber geneleve meyhaneye gidiyorlar. turgut burada kadim yoldaşı olricle karşılaşıyor. genelevde tam manasıyla bir tutunamayan oluyor turgut. ama oldukça cüretkar bir disconnectus erectus bu. cezalandıracak herkesi. selimin aslında elinin altında uzun yıllar önce bulunması gereken kaba kuvvet. kuzeyli bir ilah gibi biçmek istiyor onları. onlar onlar onlar onlar. onlar kim mi? bilirsiniz işte gözü kör olasıcalar. hayatta bir emel elde edinmeyi başarmış tipler. bizim gibi kitapların soyut güvenli dünyasında kaybolmayanlar. yani oblomovdaki stolz gibiler. okusalar bile işine gelenleri aradan çekip bu dünyadan toz olanlar. kitapları bile kullanmaya kıyıp onlardan kitap çıkarmaya kıyamıyorum derken selim ışık başka kitaplardan sık sık bahseden bir romanın ana kahramanı kahraman demeye dilim varmıyor olarak nasıl da yazarın ağına düşüyor. oğuz atay eminim üzülmemiştir selim için. çünkü selim her ne kadar herkesi suçlasa da ben ve diğer tutunamayanlar da biliyor ki selim kendi seçti. itirazlar yükselebilir onlar yüzünden denebilir. ama siz bana başka bir tutunamayana inanın. ankara seyahatinden sonra bir süre demleniyor yeni tutunamayanın fikirleri. metinin hainliğini kanıtlayacak bir mektup istiyor. neden mi hain? çünkü turgut’tan daha fazla tanıdığından selimi masum olmayan huylarını da gösteriyor. bu bana en azından iyi bir insanım diye kendi başarısızlıklarımı sık sık geçiştirmemi hatırlatıyor. selime bazı yönlerden çok benziyorum. ama pek hoşnut değilim bu durumdan. oblomova benzediğimi düşününce de rahatsız olmuştum. bazı insanlar kendilerini bu karakterle özdeşleştirmeyi seviyor. bense allah korusun demekten kendimi alamıyorum. selim diyordu ya bu tür türdaşlarını hiç sevmez. bizimkisi de o hesap. dur önemli bir şeyi atladım. bu mektuptan önce günseli hatırlatıyor selimi bizim küçük burjuva turgut’a. tabi bir kadınla ilişkisi olmasına çok şaşırıyor. tekrar adapte olmayı yer yer başardığı çoğu zaman da artık böyle yaşamayacağının farkına varan turgut bir süre kadını aramıyor. esat’a selim’in entelektüel gelişimini sürdürdüğü mabede gidiyor. selimin burada okuduğu kitapların nasıl izler bıraktığını görüyoruz onun yol haritasında. manavın beni aldatmasına bile bile kanıyor selim. fakat hayat denen oyunun sahiciliğine bir türlü inanamıyor. turgut ise inanıyor uzun bir süre. sonra onu matrixden çıkaran gene neo gibi isa temsili olan selim ışık geliyor. oysa uyanmaması lazımdı belki dalıp gittiği simulakradan. ama ne pahasına olursa olsun gerçeği bilmek istedi turgut. bir pozitif bilimci olarak salt gerçekle ilgilendiğinden olsa gerek bu oyunu sürdürmeyi bıraktı. toplumun denen devasa binanın ne kadar malzemeden çalınarak inşa edildiğinin farkına vardı. her ne kadar öfkeli de olsa selim gibi onlar onlar diye haykırmadı. insanlıkla eski bir dostluğundan dolayı sadece projeye onay veren mühendise sövmekle yetindi. bundan sonra günseli selim ve turgut üçlüsünün bestelediği bir koro bölümü bulunuyor. fakat hep bir ağızdan değil tek tek meramını anlatarak çalınıyor senfoni. buradaki futbolla bitiştirerek yapılan bir anlatıma bayıldım. hasbelkader herkes bu sporu bildiğinden uyumluluğunu hissediyor oynanan sahneyle maçın. bundan sonra turgut’un tüm cesaretini toplayıp selimin günlüklerini okumak amacıyla çıktığı yolculuk ve kapanış var. turgut istanbul’dan büyük şehirden aslında toplumdan ayrılıyor. yolda uğradığı kasabadan bu sefer okumak için kitap alıyor. yanındaki tek kişi olric. günlüklerde nihayete kavuşuyor demeyeceğim tabiki. günlükler aslında okunsun diye yazılmış. ısrarla reddetse de selim. turguta çok az yer vermesi bu sayfalarda benim bile canımı sıkıyor. bazen o kadar dövmek istiyorum ki seni selim. ama sana benzemek korkusu alıkoyuyor beni. tutunamayanlar ansiklopedisinin kayıp kahramanı turgut da eklenir. ve son perde kapanır. aslında bu yaptıklarım laf salatası. tutunamamak fiili çok güzel ifade ediyor. sakın ha romantik dram arabesk bir şekilde bu kitaptan bahsetmeyin bahsettirmeyin. hoşça kalın. hayata bütün gücünüzle tutunun.
olayın sıcağı sıcağına yazdığım için fikrim hala aynı değil. daha dingin kafayla belki bir şeyler daha ekleyebilir veya çıkartabilirim. aslında pek spoiler yok. genede spoilerlı diye yayınlamak daha doğru. bunu insan okuyacak kardeşim deyip okumama hakkınız var tabi. biraz uzun bir yazı.
ek: buradan metnin videoya dönüştürdüğüm haline bakabilirsiniz.
devamını gör...
51.
sadece tutunamayanlar'ı okuyacaksanız okumayın sıkılırsınız.
bana göre başucu kitabıdır. çünkü bir olay yok. özellikle reading slupm döneminizdeyseniz hiç tavsiye etmem ya da dediğim gibi 10-15 sayfa okursunuz. bir şeyimler de anlamazsınız.*
bana göre başucu kitabıdır. çünkü bir olay yok. özellikle reading slupm döneminizdeyseniz hiç tavsiye etmem ya da dediğim gibi 10-15 sayfa okursunuz. bir şeyimler de anlamazsınız.*
devamını gör...
52.
allahım o şiirler nedir?
o nokta koymadan alıp başını giden cümle?
asıl başka bir şeyden bahsedeceğim sana sevgili tutunamayanlar okur adayı.
bu kitabı biriyle aynı anda oku. ama böyle seni terk edecek biri olsun.
ah tadından yenmiyor.
tutunamayan oğuz atay'ın, tutunurum umuduyla icat ettiği tehlikeli oyunları da unutma.
ama araya biraz zaman koy.
az ama.
keyifli okumalar.
o nokta koymadan alıp başını giden cümle?
asıl başka bir şeyden bahsedeceğim sana sevgili tutunamayanlar okur adayı.
bu kitabı biriyle aynı anda oku. ama böyle seni terk edecek biri olsun.
ah tadından yenmiyor.
tutunamayan oğuz atay'ın, tutunurum umuduyla icat ettiği tehlikeli oyunları da unutma.
ama araya biraz zaman koy.
az ama.
keyifli okumalar.
devamını gör...
53.
hayatımın kitabı diyebileceğim kitap. bir arkadaşım ile tehlikeli oyunlar okumaya karar verip onu kütüphanede bulamamamla tanıştım tutunamayanlarla. üniversite sınav senem bir de, herkes ölmedim saçmalama oğuz atay okumaya bu kitapla mı başlanır hem de sınav senesinde diye başımın etini yiyor. ama o kadar içine çekiyor ki beni bırakamıyorum. zaten her zaman olduğu gibi ders çalışmaktan da kaçma iç güdüm var, kendime de bir çıkış bulmuşum nasıl bırakayım? ne anlatıyorsun ölmedim sen dediğinizi duyar gibiyim ama gerçekten sanki bana bir imdat kolu gibi gönderilmiş gibi hissediyorum bu kitap için, o yüzden bu saçma anımsı şeyi anlattım.
3 kere okudum bu kitabı, 2'si aynı sene içinde hem de. her defasında başka bir yere takıldım, her defasında başka bir tarafını gördüm. her zaman selim ışık ile kendimi bir gördüm, her seferinde onunla özdeşleştirdim kendimi. onun iç çatışmaları, hayattan kaçmaları o kadar tanıdıktı ki kitap beni içine çekip durdu. bazen benim için bir kişisel gelişim kitabı oldu, bazen şiir kitabı bazen başka bir tür. her seferinde daha da sevdim, daha da düştüm batağına. sonra bir bakmışım okumasam da her zaman yanımda olmasını istiyorum, kötü hissedince açıp bir yerine okuma ihtiyacı ile doluyorum. hatta bazen o kadar beni anlatıyor ki kendi cümlelerim ile değil kitaptaki cümleler ile cevap veriyorum. ama o her yerde dolaşan cümleler ile değil, kitabın içine gizlenen ve benim için küçük dünyalara bedel cümlelerle.
bu arada yukarıdan da anlaşıldığı gibi ,genelde karşılatıklarımın aksine, ben her zaman selim ışık tarafındaydım kitapta, her okuduğumda da biraz daha o tarafa çekildim. çünkü gerçekten aşırı bir hissettim onunla. o iç karmaşası, yaşadığı olaylara bakış açısı nedense benim yapabileceğim şeyler gibi. turgut özben asla o kadar samimi gelemedi.
bu kitapta tek rahatsız olduğum şey saçma sapan bir aşk romanı sanılması ve kitapta olmayan alıntılar ile popülerleşmesi. onları gördükçe içim acıyor yahu, ciddi anlamda oğuz atay için üzülüyorum. sen o kadar emek verip yaz, noktalama bile kullanmadan sayfalarca kendini ifade et sonra biri gelsin yazmadığın bir şeyi kitabınla bağdaştırıp ismini kullansın. ne kadar üzücü bir durum.
son olarak kitapta geçen ve asla dilimden düşmeyen, içinde sayfalarca anlam içerimesine rağmen iki satıra sığan bir kesitle bitirmek isterim tanımımı;
kelime ve yalnızlık hayatın tadı tuzu
kucaklamak isterdi ölümü ve sonsuzu
3 kere okudum bu kitabı, 2'si aynı sene içinde hem de. her defasında başka bir yere takıldım, her defasında başka bir tarafını gördüm. her zaman selim ışık ile kendimi bir gördüm, her seferinde onunla özdeşleştirdim kendimi. onun iç çatışmaları, hayattan kaçmaları o kadar tanıdıktı ki kitap beni içine çekip durdu. bazen benim için bir kişisel gelişim kitabı oldu, bazen şiir kitabı bazen başka bir tür. her seferinde daha da sevdim, daha da düştüm batağına. sonra bir bakmışım okumasam da her zaman yanımda olmasını istiyorum, kötü hissedince açıp bir yerine okuma ihtiyacı ile doluyorum. hatta bazen o kadar beni anlatıyor ki kendi cümlelerim ile değil kitaptaki cümleler ile cevap veriyorum. ama o her yerde dolaşan cümleler ile değil, kitabın içine gizlenen ve benim için küçük dünyalara bedel cümlelerle.
bu arada yukarıdan da anlaşıldığı gibi ,genelde karşılatıklarımın aksine, ben her zaman selim ışık tarafındaydım kitapta, her okuduğumda da biraz daha o tarafa çekildim. çünkü gerçekten aşırı bir hissettim onunla. o iç karmaşası, yaşadığı olaylara bakış açısı nedense benim yapabileceğim şeyler gibi. turgut özben asla o kadar samimi gelemedi.
bu kitapta tek rahatsız olduğum şey saçma sapan bir aşk romanı sanılması ve kitapta olmayan alıntılar ile popülerleşmesi. onları gördükçe içim acıyor yahu, ciddi anlamda oğuz atay için üzülüyorum. sen o kadar emek verip yaz, noktalama bile kullanmadan sayfalarca kendini ifade et sonra biri gelsin yazmadığın bir şeyi kitabınla bağdaştırıp ismini kullansın. ne kadar üzücü bir durum.
son olarak kitapta geçen ve asla dilimden düşmeyen, içinde sayfalarca anlam içerimesine rağmen iki satıra sığan bir kesitle bitirmek isterim tanımımı;
kelime ve yalnızlık hayatın tadı tuzu
kucaklamak isterdi ölümü ve sonsuzu
devamını gör...
54.
iyi kitap neden okuyucuyu rahatsız eder sözünün türk edebiyatındaki huzur’la beraber örneği olan kitaptır.
öncelikle belirtmek isterim ki, bende, okunmadığı halde çok fazla dillendirildiği için okumayı sürekli erteledim ve saat 3.11 itibariyle bitirdim. huzur’u nasıl bu kadar zaman okumam diye kızdıysam(21 yaşındayken okumuştum ve hayat görüşüm komple değişti diyebilirim) aynı şekilde tutunamayanlar içinde kızmaya başladım. kesinlikle okumak için ertelenmemesi bir kitap.
alışılmış bir kitap değil, benim okuduklarım arasında benzeri yok diyebilirim. neden alışılmış değil ? çünkü okuyucu olarak romandan daha çok bir olay örgüsü bekliyoruz ancak tutunamayanlarda net bir olay örgüsü yok, bir yere varamıyoruz. evet bir olay var, turgut özben selim ışık’ın ölümü sonrasında onun hayatını araştırıyor, çeşitli insanlarla selim ışık’ın ilişkisini çözüyor ancak kitap okuyucuyu öyle yerlere sürüklüyor ki, bir yerden sonra olay, kahraman, kurgu vb. kalmıyor; sadece bir durum ve düşünceler kalıyor elimizde. mesela kitabın bir bölümünde 76 sayfa boyunca nokta, virgül, paragraf vb. hiçbir şey yok, öylesine karışık bir bölüm ki, okuyucunun niteliği ne olursa olsun “ben ne okuyorum” noktasına geliyor, bende öyle oldu.
bu yüzden tutunamayanlar türk yazının en çok yarım bırakılan romanı olabilir: olay merkezde değil, durum olaydan önce geliyor.
(not: 76 sayfalık bölümde selim günseli’ye yolladığı mektup muazzamdır, tekrar tekrar okuyun.)
türk romanı bir tutunamayanlar daha çıkarır mı bilmiyorum ama şundan eminim: bir selim ışık kesinlikle çıkaramaz.
inanın çok fazla şey yazmak isterdim. o kadar muğlak bir duruma düştüm ki, tek kelime daha yazmak zor geliyor.
okuyunuz, yarım bırakırsanız özben’inizin ışık’ını kaybedersiniz.
öncelikle belirtmek isterim ki, bende, okunmadığı halde çok fazla dillendirildiği için okumayı sürekli erteledim ve saat 3.11 itibariyle bitirdim. huzur’u nasıl bu kadar zaman okumam diye kızdıysam(21 yaşındayken okumuştum ve hayat görüşüm komple değişti diyebilirim) aynı şekilde tutunamayanlar içinde kızmaya başladım. kesinlikle okumak için ertelenmemesi bir kitap.
alışılmış bir kitap değil, benim okuduklarım arasında benzeri yok diyebilirim. neden alışılmış değil ? çünkü okuyucu olarak romandan daha çok bir olay örgüsü bekliyoruz ancak tutunamayanlarda net bir olay örgüsü yok, bir yere varamıyoruz. evet bir olay var, turgut özben selim ışık’ın ölümü sonrasında onun hayatını araştırıyor, çeşitli insanlarla selim ışık’ın ilişkisini çözüyor ancak kitap okuyucuyu öyle yerlere sürüklüyor ki, bir yerden sonra olay, kahraman, kurgu vb. kalmıyor; sadece bir durum ve düşünceler kalıyor elimizde. mesela kitabın bir bölümünde 76 sayfa boyunca nokta, virgül, paragraf vb. hiçbir şey yok, öylesine karışık bir bölüm ki, okuyucunun niteliği ne olursa olsun “ben ne okuyorum” noktasına geliyor, bende öyle oldu.
bu yüzden tutunamayanlar türk yazının en çok yarım bırakılan romanı olabilir: olay merkezde değil, durum olaydan önce geliyor.
(not: 76 sayfalık bölümde selim günseli’ye yolladığı mektup muazzamdır, tekrar tekrar okuyun.)
türk romanı bir tutunamayanlar daha çıkarır mı bilmiyorum ama şundan eminim: bir selim ışık kesinlikle çıkaramaz.
inanın çok fazla şey yazmak isterdim. o kadar muğlak bir duruma düştüm ki, tek kelime daha yazmak zor geliyor.
okuyunuz, yarım bırakırsanız özben’inizin ışık’ını kaybedersiniz.
devamını gör...
55.
önemli bir kitaptır ayrıca 3 senedir peşinde olduğum, indirimde gördüğüm an aldığım fakat 1 seneden fazladır kitaplığımda duran kitaptır.
2-3 sene içinde 300 e yakın kitap bitirdim. bu eserlerin içinde çok önemli birçok klasik var fakat yine de tutunamayanlar'a başlamak için yeterli değil gibi geliyor.
umarım birgün kendimde başlamak için gerekli cesareti bulabilirim öyle alelade okunacak bir eser değil çünkü.
2-3 sene içinde 300 e yakın kitap bitirdim. bu eserlerin içinde çok önemli birçok klasik var fakat yine de tutunamayanlar'a başlamak için yeterli değil gibi geliyor.
umarım birgün kendimde başlamak için gerekli cesareti bulabilirim öyle alelade okunacak bir eser değil çünkü.
devamını gör...
56.
başucu kitaplarımdan biridir.
kitabın kendine has tamlamaları ve şekli ile döneminde anlaşılmamış bir kitaptır. tehlikeli oyunlarda yazarımız buna sitem eder hikmet'in dilinden "ben bir kitap değilim albayım, öldükten sonra beni nasıl anlayacaklar"
satır aralarında oğuz atay'ın hayatından parçalarını umudunu ve umutsuzluğu, en çokta pişmanlıklarını bulabilirsiniz.
okumaya başlayıp devam edemeyenler yazarın üslubuna alışmak için önce tehlikeli oyunlar kitabını okuyabilir veya daha hafif ve hikayelerinden oluşan korkuyu beklerken ile oğuz atay serüvenine katılabilir.
kitabın kendine has tamlamaları ve şekli ile döneminde anlaşılmamış bir kitaptır. tehlikeli oyunlarda yazarımız buna sitem eder hikmet'in dilinden "ben bir kitap değilim albayım, öldükten sonra beni nasıl anlayacaklar"
satır aralarında oğuz atay'ın hayatından parçalarını umudunu ve umutsuzluğu, en çokta pişmanlıklarını bulabilirsiniz.
okumaya başlayıp devam edemeyenler yazarın üslubuna alışmak için önce tehlikeli oyunlar kitabını okuyabilir veya daha hafif ve hikayelerinden oluşan korkuyu beklerken ile oğuz atay serüvenine katılabilir.
devamını gör...
57.
yirmili yaşlarda başlayıp kırklı yaşlarda bitirdiğim tek kitap. baştan başladım tabii.
tutunamayanları bitiremeyenlerden değilim nihayet.
tıpkı 1984 gibi yaşamın içinde ara ara kendini hatırlatan bir etkisi var.
çok romantik ve sanatsal bir roman.
benim için şöyle bir ifadesi var; sisteme adapte olmuş olmanın da bir bedeli var.
romantik bulduğum özben"in selim'le etkileşimi.
sistemin dışında kalmak romantik değil. sevdiklerinden ve aldığın sorumluluklardan kaçmak aklı başında bir iş değil.
yaşın kaç olursa olsun değişebilmek öpülesi.
tutunamayanları bitiremeyenlerden değilim nihayet.
tıpkı 1984 gibi yaşamın içinde ara ara kendini hatırlatan bir etkisi var.
çok romantik ve sanatsal bir roman.
benim için şöyle bir ifadesi var; sisteme adapte olmuş olmanın da bir bedeli var.
romantik bulduğum özben"in selim'le etkileşimi.
sistemin dışında kalmak romantik değil. sevdiklerinden ve aldığın sorumluluklardan kaçmak aklı başında bir iş değil.
yaşın kaç olursa olsun değişebilmek öpülesi.
devamını gör...
58.
öylesine okunacak bir kitap değildir. özellikle postmodern türüne pek aşina değilseniz adapte olmak bayağı bir zorlaşacaktır, maalesef ki bende de öyle olmuştu
devamını gör...
59.
genellikle hiç kimsenin ilk okuyuşta bitiremediği, defalarca kez başladığı kitaptır. fakat bir kez tadına varan, kitapta biraz ilerleyebilen herkesin en sevdiği yazar ve kitap listesi alt üst olmakta, o birkaç kez yeniden başlanan kitap defalarca baştan sona okunmaktadır.
devamını gör...
60.
başlarken mutlu bir evliliğim var sanıyordum. mutlu değil de işte kendimi sessize almış yaşayıp gidiyodum. yarısına geldiğimde boşandım. selim ışık gibi anlaşılmadan ölmek istemedim. eşim beni bırak anlamayı hiç tanımıyordu bile. bu yüzeysellige daha fazla katlanamadım. o göl, ben okyanustum. gölde birlikte yaşamaktansa okyanusta yalnız yaşamayı tercih ettim.
bu kitaptan sonra tehlikeli oyunlar'ı okuyacağım. o hayatımda neler değiştirecek, meraktayım.
bu kitaptan sonra tehlikeli oyunlar'ı okuyacağım. o hayatımda neler değiştirecek, meraktayım.
devamını gör...