olmuyor, ne yaparsam yapayım bırakamıyorum. ben bir kafa sözlük bağımlısıyım. kafa sözlük bağımlılığını bıraktırma destek hattı gibi bir şey kurulsun lütfen.
devamını gör...

sadece duygusal hisler beslenen kişiye karşı cinsel istek duymak şeklinde açıklanabileceğini düşünmediğim yönelim.
yani demiseksüeller sevdikleri insanla her zaman sevişebilirler gibi bir açıklaması yok bu durumun. bu bağlamda aseksüelliğe daha yakın diye tanımlayabiliriz. kişiden kişiye değişmez, bu böyledir gibi bir iddiam tabi ki yok. ama benim araştırmalarım bu minvalde bir çıkarıma ulaştırmıştı beni.
bir demiseksüel hali hazırda birlikte olduğu, sevdiği, sevildiği duygusal birlikteliğinde duruma, ana göre cinsel istek duyabiliyor. ona söylediğiniz güzel bir söz, kalabalık içinde, herhangi bir seksi çağrışımı olmayan bir tavrınız karşınızdaki kişiye "çekici" gelebiliyor. onu baştan çıkarmaya çalıştığınız, ne yaparsanız yapın çıkaramadığınız anlar olabildiği gibi, "a aaa ne oldu şimdi yahu" diyebileceğiniz anlar da olabiliyor. anlatması çok güç.
devamını gör...

bu şekil.
devamını gör...

aşk'ın vücut bulmuş hali..fars kökenli yazar ve şair. allah aşkı ile yanıp tutuşan mansur, kendinden geçerek ene'l-hak der. bu söz ben hakkım anlamına gelir fakat mansur bu sözü, haktan başkası yok anlamında kullanmıştır. mansur'un kalbi, allah'tan başka her şeyden, tüm âlemden ayrılır..kendisindeki şiddetli sevgi, ilahi aşk sebebiyle, hatta gölgeleri dahi hakk'ın bizzat kendisi zanneder.. ene'l-hak'dan da maksat budur. yani bu sözü, mecazi anlamda kullanır. mesela birisine ay gibi parlıyorsun dediğinizde bu kişinin ay olduğunu söylemez, sadece bir benzetme yaparsınız. o şekilde ene'l-hak da, insanın davranışlarının allah'a ait olduğunu idrâktır. bir makamdır ene'l-hak. yani bu sözle, bu makamla birlikte allah'ın sıfatları idrâk edilir. bu maksatla kullanıldığında kişi küfre düşmez. fakat bu sözün herkes tarafından kullanılması uygun değildir. bu sözü, beşerî sıfatlarla değil, ilahî sıfatlarla vasfedilenler kullanır.

işte mansur da bu sözü söyleyince, tasavvuf konusunda pek bilgi sahibi olmayan âlimler karşı çıktılar. mansur'un bu sözü kullandığı haberini, halife'ye kadar getirdiler. sonuç olarak hallac-ı mansur bir yıl zindan cezasına mahkûm edildi. onu ziyaret edip sorular soran kişiler de vardı fakat daha sonra halkın mansur'u ziyaret etmesi yasaklandı. bu süre boyunca 2 kişi hariç kimse onu ziyaret etmedi. bu kişiler, ilk dönem sufîlerinden olan ibn-i atâ ve hafîfiyye silsilesinin kurucusu, sufî olan ibn hafîf idi. mansur, "ben yokum, hak vardır!" anlamında ene'l hak! sözünü kullandıysa da, bu söz, zâhiren ben hakkım manâsında anlaşıldı ve bu söz onun idamına sebep oldu.

o zindandayken bile hâlâ ene'l hak! demeye devam etmekteydi. bu zaman insanlardan bazıları, mansur'un bu sözle dinden çıktığını, diğerleri de onun bu sözle kendiliğini inkâr edip, hakkı dilediğini söyledi. mansur'a hapiste işkenceler edildi, artık bu sözü söyleme, hüve'l-hak yani hak odur de dediler. mansur bu söze, bizler için de hak odur diye karşılık verdi. ibn-i atâ, mansur'a onu zindandan çıkarmaları için özür dilemesini söyledi. mansur da, ben ne söylemişim de özür dileyeyim? ben halık'ı bırakıp da halka yalvarmam! dedi. mansur, ene'l-hak! diye inlemekteydi. daha sonra fetva verildi, bu fetva mansur'un idam edilmesi yönündeydi. bunun üzerine, hallâc-ı mansur, m.s. 26 mart 922 tarihinde, 65-66 yaşlarındayken idam edildi.

mansur'un en yakın arkadaşlarından ve ilk sufilerden olan şiblî, hallâc-ı mansur'u rüyasında görmüş ve ona, kendisine işkence eden halka, allah'ın muamelesinin nasıl olduğunu sormuştur. mansur da, "halk benim hakkımda ikiye bölünmüştü, bir kısmı benim hâlimi bilmekteydi, bana şefkat ederdi, diğer kısmıysa benim hâlimi bilmezdi, şeriatı muhafaza etmek için, allah'ın emrini yerine getirmek için bana azap ederdi, allah her iki kısma da rahmet etti, çünkü ikisi de masumdular" - diye cevap verdi.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

-cahillik
-işsizlik
-siyasal islam
-yetersiz eğitim
-paramızın hayatta kalmaya bile yetmiyor oluşu
-aşırıya kaçan fanatiklik
-herkesin kendini düşünmesi
-günlerimizin elimizden akıp gidiyor oluşu ama hiçbir şey yapamamamız
.
.
.
devamını gör...

fırında 40 derecede 10 dk civarı ön kabartma yapmayı bilmeyen kimse de olabilir.
devamını gör...

gökyüzü, geceleri mor/pembe olduğunda ertesi gün kar yağacağını bilebildiğim tahminimdir.
devamını gör...

içeriye almışken biraz terletsinler o ablaları, biraz üstlerine gitsinler mümkünse.

ah ulan eski türkiye, eskiden yapsalar bu hareketi, anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüsten içerde geberip giderlerdi ne güzel.

ülke'nin hukuk sisteminin içinden geçince malum yönetim, böyle biyolojik atıklar haber oluyor ne yazık ki.
devamını gör...

dedikodu, başkalarını çekiştirmek, kınamak üzerine kurulmuş konuşma olarak tanımlanmaktadır.
uzmanlara göre atalarımız ilk sosyalleşmeyi birbirlerinin bitlerini ayıklarken yaşamışlar. bit temizleme işlemi önceleri temizlik amacıyla yapılırken daha sonra zamanla sosyal bir işlev kazanmış. insanlar arasında fiziksel temasın sözlü iletişime bir adım olmasına ve bunun da insanları birbirlerine yaklaştırdığı düşünülmektedir. atalarımız da bence birbirlerinin bitlerini temizlemenin böyle geniş çaplı bir iletişime neden olacağını düşünmemişlerdir.
devamını gör...

akla aşağıdaki karikatürü getirmiştir:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

iticilik kişisel kavram içerdiği için kişisel beyandır. size itici gelen profil başkasına dehşet-ül vahşet gelebilir ve yazarın özel mesaj kutusu dolabilir. tabi bunun övgü ile mi yoksa sövgü ile mi dolacağı yazarın profil fotoğrafının kimine itici kimine ise çekici gelmesine bağlıdır. yani kimi, yazara profile yönelik ahlaksız teklifte bulunabilirken, kimi ise göz numaramı yerinden oynattın hay bin kunduz! diyebilir...
devamını gör...

mavi yaz akşamlarında, özgür, gezeceğim,
ayaklarımın altında nemli, serin kırlar;
başakları devşirip otları ezeceğim,
yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar.ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen düş
ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu,
çekip gideceğim, çingene gibi;
başıboş doğada,
bir kadınla birlikte gibi mutlu.

~arthur rimbaud~
devamını gör...

ben gagavuz olsam ne türkiye'yi isterim, ne rusya'yı isterim. avrupa birliği gibi bir imkan varken rusya'ya yanaşmaları tuhaf bir durum.
devamını gör...

50 kere de izlesem, tüm replikleri ezberlesem de halen sıkılmadan izleyebiliyorum, yüzümde bir tebessüm bırakabiliyor. cem yılmaz'ın belki de bir daha asla aynı kaliteyi yakalayamayacağı yapıtı.
devamını gör...

hırsızlığın küçüğü olduğunu öğrendiğimiz başlık.
devamını gör...

insanoğlu yaradılış gereği acı hissiyatına tepki vermeye programlanmıştır.
çok basittir denklemdir aslında, eğer bir şey acı veriyor ise, ondan uzak dur.
misal, eğer ateş elini yakıyor ise, bir daha dokunma veya yediğin bitki mideni ağrıttı ise bir daha onu yeme.
acı aslında vücudun bir koruma mekanizması olarak da düşünülebilir.
bir yerimizde sıkıntı çıktığında o bölge beyine sinyal yollar ve bu sinyalin karşılığı acı hissidir.
tabi bu her zaman fiziksel olmak zorunda değil, psikolojik ve duygusal kaynaklı çok ağır acılar da vardır.
can da öyle tatlıdır ki, insanlar acıdan korkmaya başlar zamanla.
fakat günümüz modern yaşam şeklinin getirdiği konfor insanları doğal yaşam alanlarından, doğanın içinden alıp betona hapis etmiştir. bunun yüzünden insanın fiziksel ve psikolojik gelişimi de değişime uğramıştır. şehir insanı yemeğini kazanmak için avlamak zorunda olmadığından veya göçebe bir hayat süremediği için ister istemez acının ne olduğunu unutmuştur aslında.
bu sebepten de, artık en ufak bir acı ihtimali bile strese sokar olmuştur onu. artık korkutuğu şey acının kendisi değil, acı yaşama fikridir. tabi burada bahsettiğim, nüfusun çoğunluğunu oluşturan şehir insanları.

bunların yanı sıra yine yaradılıştan gelen adapte olabilme/alışabilme güdüsü vardır insanoğlunun. bu da bizi evrim sürecinde ayakta tutan ve besin zincirinin en üstüne kadar çıkmamızı garantileyen bir hayatta kalma fonksiyonudur.

eğer birey yoğun ve sürekli olarak acı yaşıyor ise, adapte olma fonksiyonu zaman içerisine, yine hayatta kalma güdüsünden ötürü gelen acı fonksiyonunu baypas eder.
yani kişi elini ateşe götürdüğünde, bunun vücuda hasar verdiğini iletmek için uyarı veren, acı sinyalleri gönderen ve bunu koruma amaçlı yapan sistemin gönderdiği sinyali etkisizleştirir.
bunun nedeni ise aslında kişinin elini ateşe sokmaktan başka bir çaresinin olmadığını, adapte olma fonksiyonun algılaması fakat acı/uyarı fonksiyonunun algılayamamasıdır. kişinin akli sağlını korumak için, adapte olma fonksiyonunun, yine koruma amacı güden ama korumaktan çok zarar verdiğinin farkına varmayan acı/uyarı fonksiyonunu etkisiz hale getirmesi acıya alıştıran şeydir aslında.

bu yüzdendir ki zor günler geçiren,zor dönemler atlatmış, kayıplar vermiş insanlar, eğer hala ayaktalar ise kolay kolay yıkılmaz, etkilenmezler körpe acılardan.

üzerine kurulmuş felsefi bir okul da vardır bu düşüncenin stoa isminde.

şöyle güzel bir de sözleri vardır bu stoacıların;

"hayatın tamamı göz yaşları için ağlarken, kısımlarına ağlamak niye."
lucius annaeus seneca
devamını gör...

kuantum mekaniğinde elde edilen en küçük değeri temsil eden sabite ismini vermiş, bu çalışmasıyla 1918 yılında nobel fizik ödülünü almış, kuantum fiziğinin babası olan fizikçi.

(bkz: planck sabiti)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kendi sözlüğümü açabilirim.
o kadar müsaitim.
devamını gör...

nerdlerin gururu simon pegg’in senaryosunu yazdığı bir greg mottola filmidir. filmin başrollerinde ise muhteşem ikili simon pegg ve nick frost oynarken, seth rogen da paul’ü seslendirerek filme renk katmış.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
geek ya da nerd diye isimlendirilen ve böylelikle nedense aşağılanmaya çalışılan iki grup var dünyada. bu tanımda ikisi arasındaki ufak farklılıkları anlatmayacağım ama bu filmdeki karakterler birer geek gibi görünüyorlar, siz yine de tam emin olmayın.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
greame ve clive tam bir bilimkurgu hayranı olan ikilidir. comic-con’a gitmek için, elbette karavanları ile yola çıkarlar. akılları fikirleri hayran oldukları bilimkurgu hikayeleri ve kahramanlarında olan ikilimiz tam 51. bölgeden geçmek üzereyken uzaydan gelen ama beklendik uzaylı karakterine sahip olmayan paul ile karşılaşırlar. bu karşılaşma sırasında özellikle clive’ın tepkisi beni çok güldürmüştü.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bilimkurgu filmlerinde ve çizgi romanlarda hayran olduğumuz olayların ve kişilerin gerçek dünyada karşımıza çıktığında bize neler hissettirebileceğini ve başımıza ne sorunlar açabileceğini düşünmemize neden olacak bir film. ayrıca uzaylılara bakış açımızı da yeniden değerlendirmemiz gerekecek bence. uzaylı da olsa insan insandır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim