sorumsuz babaya ölüp biten aile fertleri
cahillik geri kafalılıktır. insanlar kendi ayakları üzerinde durabildiklerinin farkında olmuyorlar ve bir şeylere birilerine bağımlı olarak yaşıyorlar.
saçmalıktır.
saçmalıktır.
devamını gör...
çocuklarla girilen komik diyaloglar
bir çalışma sayfasında "dört ayaklı üç tane farklı hayvan çizin." şeklinde bir yönerge var.
çocuklara dedim ki "çocuklar 3 tane dört ayaklı farklı hayvan çizmemizi istiyor, dört ayaklı hayvanlar hangileri? birlikte düşünelim."
gelen cevaplar iyi, dört ayaklı hayvanlar biliniyor, sorun yok.
bir müddet zaman veriyorum çocuklara çizmeleri için sonra masaların arasında gezinerek kontrol ediyorum.
bir öğrencim sesleniyor "öğretmenim ben üç tane kedi çizdim."
"ama neden aynı hayvanı çizdin kuzum farklı hayvanlar çizin demiştim?"
"öğretmenim bunlar birbirinden farklı zaten, biri annesi biri babası biri de yavrusu. diğer yavruları da çizecektim ama üç tane dedin diye çizmedim."*
"tamam ama sonuçta hepsi kedi değil mi? birbirinden farklı hayvan çizmemizi istiyor orada"
"öğretmenim aslan, kaplan da kedi değil mi? onları çizemediğim için kedi çizdim işte.!
evladım sen daha 5 yaşında değil misin, utanmıyor musun öğretmenine ayar vermeye. *
çocuklara dedim ki "çocuklar 3 tane dört ayaklı farklı hayvan çizmemizi istiyor, dört ayaklı hayvanlar hangileri? birlikte düşünelim."
gelen cevaplar iyi, dört ayaklı hayvanlar biliniyor, sorun yok.
bir müddet zaman veriyorum çocuklara çizmeleri için sonra masaların arasında gezinerek kontrol ediyorum.
bir öğrencim sesleniyor "öğretmenim ben üç tane kedi çizdim."
"ama neden aynı hayvanı çizdin kuzum farklı hayvanlar çizin demiştim?"
"öğretmenim bunlar birbirinden farklı zaten, biri annesi biri babası biri de yavrusu. diğer yavruları da çizecektim ama üç tane dedin diye çizmedim."*
"tamam ama sonuçta hepsi kedi değil mi? birbirinden farklı hayvan çizmemizi istiyor orada"
"öğretmenim aslan, kaplan da kedi değil mi? onları çizemediğim için kedi çizdim işte.!
evladım sen daha 5 yaşında değil misin, utanmıyor musun öğretmenine ayar vermeye. *
devamını gör...
bir idam mahkumunun son günü
victor hugo'nun eseridir. o kitabı okuduktan sonra idama bakış açım tamamen değişti. ne olursa olsun bir insanın yaşama hakkı elinden alınmamalı. ayrıca eserde ölüme çok yakın birinin yaşadıkları etkili bir dille anlatılmıştır.
devamını gör...
sahilde öylece oturup hayallere dalmış köpek
ulan bu hayvanseverler de hep kedilerle ilgileniyor diyerek mahzunlaşmıştır tahminimce.
devamını gör...
psithurism
rüzgarda hışırdayan yaprakların çıkardığı ses anlamına gelen yunanca kökenli ingilizce sözcük.
devamını gör...
normal sözlük kadınları
dizleri pot yapmış, paçaları ayağımın altında dolanan pijamam ile kezban olarak sözlükte takılıyorum ama nasıl düşmeyi bekliyorum görseniz; lunaparkta toplarla vurulup düşen ördekler gibiyim düşürebilene ödül vercem ama malum bizim o elit erkeklerimiz daha çok damacana veya zoofili tercih ettiği için düşüremedi.
yok tabi öyle bir olay sonuçta sabah akşam vpn ile porno sitelerinde gezenler gelmiş burada kızlar hakkında atıp tutuyor! bazen bilgi içerikli tanımlara bakıyorum ardından altta görünen nick kesin kadın iken ne kadar fikir belirtmeyen sazan türü başlıklar varsa onlarda erkeklerden çıkıyor. kompleksli şeyler.
yok tabi öyle bir olay sonuçta sabah akşam vpn ile porno sitelerinde gezenler gelmiş burada kızlar hakkında atıp tutuyor! bazen bilgi içerikli tanımlara bakıyorum ardından altta görünen nick kesin kadın iken ne kadar fikir belirtmeyen sazan türü başlıklar varsa onlarda erkeklerden çıkıyor. kompleksli şeyler.
devamını gör...
tapduk emre
1200-1300'lü yılarda aksaray'da yaşadığı rivayet edilmektedir. hacı bektâş-ı veli ve mevlana gibi önemli isimlerle aynı çağda yaşamış bir derviştir. aynı zamanda yunus emre'nin dervişlik yolunda mürşidi, akıl hocası olmuştur.
yunus emre'nin hocasıyla tanışmasının nasıl gerçekleştiği şu kıssadan hisseyle anlatılır:
hocasıyla tanışmasının nasıl gerçekleştiği şu kıssadan hisseyle anlatılır:
yunus çiftçilikle geçinen fakir biridir. yaşadığı beldede bir kıtlık yaşanır. daha da fakirleşen yunus bir çok kerametlerini duyduğu hacı bektâş-ı veli'den yardım almak ister. sığırının üstüne bir miktar yabani koyup dergaha gelir.
piri ziyaret ederek, hediyesini verir ve bir miktar buğday ister. hacı bektaş-ı veli ona lütuf ile muamele ederek bir kaç gün dergahta misafir eder. yunus geri dönmek için acele eder. dervişler pir’e yunus’un acelesini anlatırlar.
o da “buğday mı ister yoksa erenler himmeti mi? diye haber gönderir. gafil yunus, buğday ister. bunu duyan pir “isterse o alıçın her tanesine nefes edeyim” der. yunus buğdayda ısrar eder. hacı bektâş-ı veli üçüncü kez haber gönderip “isterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim” der. yunus yine buğday ister.
buğdayı alıp, köye doğru yola koyulan yunus’u yolda pişmanlık duygusu kaplar. derhal geri dönerek kusurunu itiraf eder. hacı bektaş-ı veli onun kilidini tapduk emre’ye verdiğini bu yüzden isterse ona gitmesini söyler.
eli böğründe dönen yunus yüzgeri gider tapduk’un kapısına. tapduk’a adeta kul olur. yıllar yılı şeyhine odun taşır. yıllar yılı ondan feyz alır. olgunlaşır ve pişer.
yunus’un şeyhine taşıdığı odunların içinde hiç eğri bulunmaması tapduk’un gözünden kaçmaz. sonra yunus’a odunluktaki odunları gösterir:
“ey yunus der. bakıyorum dağdan kestiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. meraklandım. acaba ormanda hiç eğri odun yok mu?”
yunus emre gülümser ve cevaplar;
“ormanda eğri odun var olmasına var amma sizin dergahınızdan içeri odunun bile eğrisi giremez efendim.”
daha öncesinde fırsatı kaçıran yunus, o himmete nail olabilmek için tam kırk yıl tapduk emre dergahında hizmet eder.
taptuk’un tapusunda
kul olduk kapusunda
yunus miskin çiğ idi
pişdük elhamdülillah.
taptuk eydür bu yunus’a
bu aşk hakk’a irerse
kamulardan ol yücedir.
ben ana nice ireyim.
baktuğum yüzde gördüm
taptukum’un nurunu
maksudum bugün bildim
niderem ben yarını.
aşk sultanı taptuk dürur
yunus gedadır kapuda
gedalar lütfeylemek
kalde dürur sultana.
şeyh-ü danişmend-ü veli
cumlesi birdir er yolu
yunus dur dervişler kulu
taptuk gibi serveri var.
sorun taptuklu yunus’a
bu dünyadan ne anladı.
bu dünyanın kararı yok
sen neyimiş ben neyimiş
yine esirdi yunus
taptuk yunus’u gözler.
meğer anın gönlünden
bir cür’a şerbet içti.
yunus sen taptuk’una kıl dualar
dime kim nu kılam bu aşk elinden.
taptuk diyem cümie dile
ananmışam değme kula
yunus dahi hod kim ola
bu sözleri diyen benem.
yunus emre'nin hocasıyla tanışmasının nasıl gerçekleştiği şu kıssadan hisseyle anlatılır:
hocasıyla tanışmasının nasıl gerçekleştiği şu kıssadan hisseyle anlatılır:
yunus çiftçilikle geçinen fakir biridir. yaşadığı beldede bir kıtlık yaşanır. daha da fakirleşen yunus bir çok kerametlerini duyduğu hacı bektâş-ı veli'den yardım almak ister. sığırının üstüne bir miktar yabani koyup dergaha gelir.
piri ziyaret ederek, hediyesini verir ve bir miktar buğday ister. hacı bektaş-ı veli ona lütuf ile muamele ederek bir kaç gün dergahta misafir eder. yunus geri dönmek için acele eder. dervişler pir’e yunus’un acelesini anlatırlar.
o da “buğday mı ister yoksa erenler himmeti mi? diye haber gönderir. gafil yunus, buğday ister. bunu duyan pir “isterse o alıçın her tanesine nefes edeyim” der. yunus buğdayda ısrar eder. hacı bektâş-ı veli üçüncü kez haber gönderip “isterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim” der. yunus yine buğday ister.
buğdayı alıp, köye doğru yola koyulan yunus’u yolda pişmanlık duygusu kaplar. derhal geri dönerek kusurunu itiraf eder. hacı bektaş-ı veli onun kilidini tapduk emre’ye verdiğini bu yüzden isterse ona gitmesini söyler.
eli böğründe dönen yunus yüzgeri gider tapduk’un kapısına. tapduk’a adeta kul olur. yıllar yılı şeyhine odun taşır. yıllar yılı ondan feyz alır. olgunlaşır ve pişer.
yunus’un şeyhine taşıdığı odunların içinde hiç eğri bulunmaması tapduk’un gözünden kaçmaz. sonra yunus’a odunluktaki odunları gösterir:
“ey yunus der. bakıyorum dağdan kestiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. meraklandım. acaba ormanda hiç eğri odun yok mu?”
yunus emre gülümser ve cevaplar;
“ormanda eğri odun var olmasına var amma sizin dergahınızdan içeri odunun bile eğrisi giremez efendim.”
daha öncesinde fırsatı kaçıran yunus, o himmete nail olabilmek için tam kırk yıl tapduk emre dergahında hizmet eder.
taptuk’un tapusunda
kul olduk kapusunda
yunus miskin çiğ idi
pişdük elhamdülillah.
taptuk eydür bu yunus’a
bu aşk hakk’a irerse
kamulardan ol yücedir.
ben ana nice ireyim.
baktuğum yüzde gördüm
taptukum’un nurunu
maksudum bugün bildim
niderem ben yarını.
aşk sultanı taptuk dürur
yunus gedadır kapuda
gedalar lütfeylemek
kalde dürur sultana.
şeyh-ü danişmend-ü veli
cumlesi birdir er yolu
yunus dur dervişler kulu
taptuk gibi serveri var.
sorun taptuklu yunus’a
bu dünyadan ne anladı.
bu dünyanın kararı yok
sen neyimiş ben neyimiş
yine esirdi yunus
taptuk yunus’u gözler.
meğer anın gönlünden
bir cür’a şerbet içti.
yunus sen taptuk’una kıl dualar
dime kim nu kılam bu aşk elinden.
taptuk diyem cümie dile
ananmışam değme kula
yunus dahi hod kim ola
bu sözleri diyen benem.
devamını gör...
kuşlar gerçek değildir
e ben uçuyorum ama fiziksel olarak olmasada...
devamını gör...
kimse tarafından sevilmemek
insan gözüne güzel gelmeyeni sev(e)miyor.
bir yaştan sonra pek takmamak lâzım.
zamanla geçer.
bir yaştan sonra pek takmamak lâzım.
zamanla geçer.
devamını gör...
beni öp sonra doğur beni
önce aşkını göster, kadınlığını/erkekliğini sun bana. sonra şefkatinle annem gibi sar sarmala.
bu dizeleri okuyunca aklıma hep şu tablo geliyor;
~the kiss- gustav klimt
bu dizeleri okuyunca aklıma hep şu tablo geliyor;
~the kiss- gustav klimt
devamını gör...
erdoğan'ın dünyada ekonomisi en hızlı büyüyen ülke olduk demesi
gerizekalı yerine koyulduğumuzun bir kanıtıdır.
devamını gör...
tanım beğenen favoriye ekleyenden daha az beğenir gerçeği
anladığımı düşünüyorum ve arttırıyorum, beģenmek: aferin deyip elini sıkmak, favoriye eklemek: aferin len deyip alnından öpmektir.
devamını gör...
sabah sabah tat kaçıran şeyler
büyük bir iştah ile aldığın simitin içinden çıkan kıl, hepinizin iştahı kaçtı değilmi.
devamını gör...
askerlik anısı
askerliğin bitmesinin üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin asla bitmeyen anıdır. askerlik ne kadar sürerse sürsün anılar asla bitmez. anlattıkça anlatasın gelir insanın. on sekiz gün bedelli yapan adamların 5 yıl anı anlatmışlığına şahit olunmuştur.
o yüzden anlatan içim eğlenceli dinleyenlerin çoğu içinse anlamsız ve sıkıcıdır. anlatılmamasında fayda vardır.
kurayı çekip gemlik askeri veteriner okulunda asteğmen olarak gönderildiğimde sade ve heyecansız bir askerlik geçireceğime inanmıştım, öyle olmalıydı. ama olmadı.
yüzlerce anı arasında en büyük kahramanlık gösterdiklerimden birini ömrüm boyunca unutmam mümkün olmayacak. askerliğimin bitmesine iki ay kala artık domino taşı asteğmen olmaktan kurtulmuş ve bir aydır yıldız taşıyan bir teğmen olmuştum.
veteriner hekim olan komutanım klinikte görevlendirilince de dünyalar benim olmuştu, çünkü o an itibariyle kısım amiri olmuştum ve yapacağım tek şey her fırsatta arazi olmaktı. ben de bunu layıkıyla yaptım.
bir gün gezip tozma fırsatı yakalayamadan bir emri imzalatmak için komutanımın yanına gitmem gerekti ve hemen kliniğe doğru yola çıktım. kliniğe geldiğimde askere binbaşının nerde olduğunu sordum:
iob: komutanım nerde?
asker: içeride komutanım.
iob: tamam ben onu bir göreyim.
asker: komutanım, şu an görmeyin isterseniz.
iob: oğlum işim gücüm var aç kapıyı.
asker-: komutanım, girmeyin bence içeri.
iob: oğlum sinirlendirme beni, aç kapıyı.
asker: emredersiniz komutanım.
bu saçma sohbetin üzerine asker kapıyı açtı ve ben içeri girince kör olmak istedim, askerliğe lanet ettim, beynime peş peşe balyoz darbeleri yedim. çünkü komutanımın kolu nerdeyse omzuna kadar ineğin makatında idi.
ben bayılmamak için kendimi tutmaya çalışırken komutanım kahkaha atıyordu bir yandan:
komutan: ne oldu teğmen?
iob: komutanım ne yapıyorsunuz?
komutan: ineği muayene ediyorum.
iob: komutanım, kolunuz hayvanın içindeydi.
komutan: ne yapayım, hayvana neyi olduğunu mu sorayım teğmen?
iob: haklısınız komutanım.
komutan: iyi misin teğmen?
iob: iyiyim komutanım.
bunun üzerine komutanım çok da şakacı olduğu için “ seni çok üzdüm, gel el sıkışıp barışalım” diyerek elimi sıkmasaydı belki anı bu kadar kötü kokmazdı.
ama komutan böyle bir şaka yapınca ben durur muyum? yapıştırdım cevabı:
“ emredersiniz komutanım!”
o yüzden anlatan içim eğlenceli dinleyenlerin çoğu içinse anlamsız ve sıkıcıdır. anlatılmamasında fayda vardır.
kurayı çekip gemlik askeri veteriner okulunda asteğmen olarak gönderildiğimde sade ve heyecansız bir askerlik geçireceğime inanmıştım, öyle olmalıydı. ama olmadı.
yüzlerce anı arasında en büyük kahramanlık gösterdiklerimden birini ömrüm boyunca unutmam mümkün olmayacak. askerliğimin bitmesine iki ay kala artık domino taşı asteğmen olmaktan kurtulmuş ve bir aydır yıldız taşıyan bir teğmen olmuştum.
veteriner hekim olan komutanım klinikte görevlendirilince de dünyalar benim olmuştu, çünkü o an itibariyle kısım amiri olmuştum ve yapacağım tek şey her fırsatta arazi olmaktı. ben de bunu layıkıyla yaptım.
bir gün gezip tozma fırsatı yakalayamadan bir emri imzalatmak için komutanımın yanına gitmem gerekti ve hemen kliniğe doğru yola çıktım. kliniğe geldiğimde askere binbaşının nerde olduğunu sordum:
iob: komutanım nerde?
asker: içeride komutanım.
iob: tamam ben onu bir göreyim.
asker: komutanım, şu an görmeyin isterseniz.
iob: oğlum işim gücüm var aç kapıyı.
asker-: komutanım, girmeyin bence içeri.
iob: oğlum sinirlendirme beni, aç kapıyı.
asker: emredersiniz komutanım.
bu saçma sohbetin üzerine asker kapıyı açtı ve ben içeri girince kör olmak istedim, askerliğe lanet ettim, beynime peş peşe balyoz darbeleri yedim. çünkü komutanımın kolu nerdeyse omzuna kadar ineğin makatında idi.
ben bayılmamak için kendimi tutmaya çalışırken komutanım kahkaha atıyordu bir yandan:
komutan: ne oldu teğmen?
iob: komutanım ne yapıyorsunuz?
komutan: ineği muayene ediyorum.
iob: komutanım, kolunuz hayvanın içindeydi.
komutan: ne yapayım, hayvana neyi olduğunu mu sorayım teğmen?
iob: haklısınız komutanım.
komutan: iyi misin teğmen?
iob: iyiyim komutanım.
bunun üzerine komutanım çok da şakacı olduğu için “ seni çok üzdüm, gel el sıkışıp barışalım” diyerek elimi sıkmasaydı belki anı bu kadar kötü kokmazdı.
ama komutan böyle bir şaka yapınca ben durur muyum? yapıştırdım cevabı:
“ emredersiniz komutanım!”
devamını gör...
salda gölü'ne mescit yapılacağı müjdesi
eğer yanına bir kilise, cemevi ve sinagog yapacaklarsa olumlu karşılayacağım karar.
aksi takdirde siyasal islam'ın şerefsizce, iki yüzlü, ötekileştirici hareketlerinden birisi olacaktır.
aksi takdirde siyasal islam'ın şerefsizce, iki yüzlü, ötekileştirici hareketlerinden birisi olacaktır.
devamını gör...
(tematik)
atardamar kanaması
kanın açık renkli olduğu ve kalp atımına uyumlu şekilde fışkırdığı görülen kanamalardır.
devamını gör...
bir insanın kalitesiz olduğunu gösteren detaylar
patronuna yaratıcısıymışçasına tapmak.
devamını gör...
virgül
bir babanın kızına isim olarak verip devamı gelecek mesajı verdiği noktalama işaretidir.
devamını gör...

