dizi bizleri, modern futbolun temellerinin atıldığı 19. yüzyılın sonlarına götürüyor. güzel bir dönem dizisi diyebiliriz. the english game için. aslında şu an futbolun nasıl sadece bir spor olarak kalmayıp bir endüstri bir kültür haline geldiğini anlamak için de güzel bir başlangıç noktası diyebiliriz.

hikayemiz bahsetmiş olduğumuz gibi 19. yüzyıl sonlarındaki ingiltere'de geçiyor. futbol o zamanlar oldukça yeni bir spor. ve bu spor aristokratların elinde diyebiliriz. futbolun kurallarını belirleyen federasyon bile özel okul mezunu zenginlerin elinde. yani hem takımları var hem de federasyon kurucuları. işte sınıf çatışması da tam olarak burda başlıyor. aristokratları temsil eden old etonians takımı ve işçileri temsil eden darwen fc ve blacburn rovers takımı.

dizi aslında, futbolun işçi sınıfının işverene karşı bir başkaldırısı olarak ortaya çıkışını gösteriyor. aynı zamanda dünyanın eski futbol organizyonu olan fa cup organizyonunu da dizinin merkezine alıyor. dizi, futbolun geleceğini değiştiren olayın, futbolun işçi sınıfının eline geçmesi olduğunu gösteriyor bizlere.
devamını gör...

bence yaşanılması gereken duyguları ne kitaplardan ne de televizyondan öğrenmemiz gerekiyor. her insan mutlu olabilir, sinirlenebilir, ağlayabilir veya aşık olabilir. her insanın yaşayabileceği duyguları neden başkalarından izleyip veya okuyup öğrenelim ki? hem en fazla ne kadar öğrenebiliriz? ben aşkı kitaplarda okudum, dizilerde izledim. ama öğrenmedim. öğrenmek için yaşamak lazım diye düşünüyorum.
not: böyle başlıklarda sanırım seçeneklerden birini seçmemiz gerekiyor. ben birini seçemedim. başlığı açan yazara ayıp olmaz umarım.
devamını gör...

bademim vardı benim. baya dayak yemiş sakat kalmıştı güzelim çocuğum üç aycık dayandı o yaralı ruhu. üç ay içinde baya güzel şeyler sığdırmaya çalıştım o gülen gözlerine, bazen kötü insanların etkileri uzun süre hayatınıza müdahale edebiliyor badem için öyle oldu. güzel uyu bademim acıların bitti.
devamını gör...

tıbbın anabilim dallarından biri. son zamanlarda artan insanlı uzay çalışmalarıyla birlikte daha da önemli hale gelmiştir. hava ve uzay personelinde ağırlıksız ortam*, vakum, basınç ve radyasyon kaynaklı meydana gelebilecek çeşitli hastalıkların tanı, teşhis ve tedavisi ile ilgilenir.
devamını gör...

uzaylıları bulalım hele dinlerini sonra sorarız be ya.
devamını gör...

"kendini anlat fakat anlayana " olurdu bence. tam uyuyor hatta. şifreyi çözdüm benjamin franklin. şimdi bittin. *
devamını gör...

dizi izlemekte olduğum için gelemediğim toplantı.

genel olarak benim dinlediğim tarz şarkılar sözlük radyolarında pek çalınmıyor. o yüzden dinlemeyebilirim yayınları ama olayı desteklediğimden emin olabilirsiniz. program yapacak tüm arkadaşlara şimdiden başarılar ve kolaylıklar diliyorum.
devamını gör...

kutsal dağdır. tanrılar her gün göbek atar orada, eros psyche ile bakışırken afrodit kıskanç kayınvalideyi oynar mesela.*
zeus da gelen geçene aşık olur orada. gerçekten büyülü demek ki.
devamını gör...

televizyonda denk geldiğim doktor (bkz: gülseren budayıcıoğlu)'nun "camdaki kız" adlı eserinden uyarlanmış dizi. ama ne dizi. cimrisinden,obsesifin, despotundan şımarık zengin çocuğunun kısacası bir sürü psikopatın toplandığı dizi. bir de masum kızımız var tabii adı nalan. dizi nalan, ve koroğlu ailesi etrafında dönüyor. nalan anneannesi ve dedesini anne babası bilerek büyüyen bir kız çocuğu. anneannesi kızını kaybettikten sonra delirip bu kızcağıza yaşatmadığını bırakmıyor. düşünün ki bekaretini kaybetmesin diye hergün korse giydirip korseyi mühürlüyor. insan izlerken bu nasıl bir psikopatlık ulan demekten kendini alamıyor. babası da annesinin aksine çok naif ve kızına çok düşkün, anlayışlı bir baba. neyse kızımız 20li yaşlarına kadar delirmemeyi başarıyor mimar oluyor ama annesinden çok korkuyor. koroğlu ailesinin yanında çalışmaya başlıyor. koroğlu ailesi de kızın ailesinden beter. adam aşırı cimri,o kadar zenginliğin içinde kahvaltıya zeytinleri sayılı koyduruyor, bunları kontrol etmesi için çalışanı bile var, onu da yetimhaneden almış. karısı bu cimriliğe dayanamıyor gizlice kıyafetler alıyor bodrumda saklıyor giyememesine rağmen. bir de ailenin selen, muzo ve sedat adında üç çocuğu var. selen ailenin akıllı kalabilen tek insanı, bir de vasıfsız bir kocası var. muzonun ise nasıl bir problemi var çözemedim, odasından çok nadir çıkıyor sedat ise tam şımarık zengin çocuğu. cana adında evli bir kadınla ilişkisi var. bunu öğrenen ailesi sedatın ayıbını kapatıp evlendirmek istiyorlar. selen de nalanı görüp "evet aradığım namuslu temiz kız bu" edasıyla yapışıyor nalana. sanki kızın yaşadıkları yetmemiş gibi,bir de bu manyak ailenin içine düşüyor. saf kızımız bir de aşık oluyor sedata. yapma etme kızım diye ekrana sarılasınız geliyor. tam aile oğlumuz nalanla evlendi kurtulduk cana belasından derken sedat ne yapıyor dersiniz? düğün günü cana ile tuvalette ilişkiye giriyor ve annesi bunu duyuyor. seyirciye bugünlük bu kadar televizyon yeter allah belanızı versin dedirtiyor adeta. sedat beyimiz doymuyor tabii nalan kızımızın da tadına bakmak istiyor, ama nalan annesinin kendisine yaşattıkları yüzünden o kadar korkuyor ki ağlayarak kaçıyor odadan. annesinin kapısına dayanıyor annesi de kapıyı yüzüne çarpıyor, sanki sizin yüzünüze çarpmış gibi oluyorsunuz. yine allah belanızı versin demekten başka çare kalmıyor.
devamını gör...

tanımlarına baktığımda, “bu ne yav? sanki ben yazmışım bunları.” dedirtecek kadar mizah çizgimiz çalışmakta gördüğüm kadarıyla. ayrıca kapak fotoğrafındaki minnoş seninse, onu her an çalabilirim haberin olsun.*
edit : çalma işi olmazsa şu mafya babasıyla takas yapabiliriz.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

nevertheless 2021 yılı yapımı netflix dizisi.
dizi bir webtoondan uyarlaması. bir grup heykel bölümü öğrencilerinin hayatlarına ortak oluyoruz. baş erkek oyuncumuz park jae eon tam bir kelebek hayranı, aynı zamanda çok yetenekli ve eğlenceli bir kişi. olumsuz yönü ise flört etmeyi sevip, ciddi ilişkiye sıcak bakmaması. baş kadın karakterimiz ise yu na bi, ismi kelebek olan bir kadın yani, heykel bölümünde öğrenci, mükemmel bir yeteneği yok ama sıfır denilemeyecek kadar da verimli. yan karakterler ise oldukça renkli seçilmiş. okul hocasından sıkıcı arkadaşa kadar var aslında ve hepsi hayatındaki bir dönem yaşanan o 'ne yapmalıyım şimdi' karmaşasından geçiyorlar.
dizinin konusunun en belirgin özeti bence bu. hani herkesin hayatında olmuştur, dönemeçlere gelirsin ve asla yapmam dediğin şeyin aslında istediğin şey olduğunu farkedersin. tabi bu farkındalığı kabul etmen zor olur ve en son ayrımda ne yapsam şimdi en doğrusu olur diye düşüncelere dalarsın ya, heh işte bu dizi o virajları anlatıyor. ana karakterlerde de, yardımcı karakterlerde de. hepsi hayatına bir yön verecek ama nasıl?

oyuncular ve oyunculuklara bakarsak;
genel olarak rolüne uymamış, eğreti duran bir karakter görmedim. hepsi cuk oturmuş. mesela dizideki en uç noktaları temsil etmesi ile en zor karakter olan oh bit na bile asla yapmacık durmuyordu.
tabi bir de ağlama sahneleri önemli, eğer ağlarken oyuncu rahatsız ediyorsa izlemeye devam edemiyorum. bu açıdan yu na bi yi canlandıran han so hee iyi bir oyuncuydu. duygu durumunu da, karmaşalarını da, mutluluğunu da çok güzel yansıtıyordu. erkek karakterimizi canlandıran song kang ise tam bir buzlar kralı. normalde de kişiliğinin soğuk ve mesafeli olduğunu düşünmeme neden olacak kadar başarılı canlandırıyor bu karakteri, tek eksik gerçekten duygu yoğunluğu olacağı anlarda bile biraz tutuk olması. yine de karakteri izlemesi kolaydı, rahatsız edici unsurlar yoktu.

yapım ve dizinin akışına gelecek olur isek, 10 bölümden oluşuyor ve her bölüm 1 saat civarında sürüyor. netflix yapımlarını daha önce izleyenler bilir, sakin bir ilerleyişi oluyor. sıradan, yavaş ama temposu düşük denilecek yada hint dizileri kıvamında bi yavaşlık değil. iliğinize kadar sakinlik ile dolacağınız kadar bir düşük tempo. hareketli ve yüksek tempolu yapımları izlemeyi sevenler için sıkıcı gelebilir. ama dişini sıkıp devam edersen, başarı sonlu bir dizi.

naçizane romantizmi ve üniversite hikayelerini sevenlerdenseniz izlemeden geçmeyin derim bu.
devamını gör...

antikythera düzeneği / ilk analog bilgisayar
1900'lü yıllarda girit açıklarında antikitera adası yakınlarında batmış olan bir gemi batığında sünger dalgıçları tarafından bulunan, ayakkabı kutusundan biraz büyük bir tahta kutu içerisinde ezilerek iç içe geçmiş çarklar ve bronz dişlilerden oluşan mekanik bir düzenekti bu. kutunun dışında bir çevirme kolu mevcuttu ve bunun çevrilmesiyle harekete geçen düzenek akrep ve yelkovan benzeri ibrelerle bir şeyleri belirtiyordu.

ilk olarak inceleyen arkeologlar düzeneği astronomik bir saat olarak tanımlamışlardır. daha sonraları astronomik konumlar hesaplayan bir hesap makinesi olabileceği görüşü ortaya atıldı. x-ray ve gama ışınları ile yapılan incelemeler sonucu elde edilen görüntülerden yola çıkılarak düzeneğin bir tür analog bilgisayar olduğu, güneş ve ay tutulmaları ile gezegenlerin konumlarını hesaplamak için tasarlanan bir aygıt olduğu fikri yeni bulgularla desteklenmiş oldu.
bilinen en eski çarklı düzenek olan bu mekanizma antik yunanlıların astronomi ve mekanik konularında hayal edebileceğimizden çok daha ileride olduğunu göstermektedir.
devamını gör...

bu defa can sıkıntısından bir başlık da ben açmak istedim.
bulunduğunuz ortamda devam eden sohbette ya da yanınızdan geçen insanlardan duyduğunuz belki de açık kalan ve işlemediğiniz tv den bir cümleyi yazacağınız başlık.
ilk örnek benden gelsin; peder bey anlatıyor.
- ulan 25 yıl sen oturdun biz sesimizi çıkarmadık, şurada ölümüme kaç yıl kaldı? bırak biraz da ben oturayım !!!
devamını gör...

“ey canımın güftesi, eylülün ikinci haftasıydı o sıra
bana gülümseyerek getirdiğin bir bardak suydu o sıra

hatırla denize hiç bakmadık çünkü kıyısındaydık
bir elma kendi kendine büyür dururdu o sıra

bir kıyı ikindisiyle bir elma öyle kendiliğinden
büyürler bir öfkenin ya da bir dağın yanısıra

bir kıyının beslerliği bir elmadan ayrılmaz gibi ama
elma soğuk bir kış akşamında bile yenir ısıra ısıra

bir öfkeyi diriler durmadan elma, ovadan gelir
elbet küfelerle sandıklarla hüzünlerle ardısıra

ey geçmişten gelen konuk, sonsuz düğmelerimi tut
yerlerini yadırgayan sonsuz iliklerin adına

ey canımın güftesi, denize hiç bakmadık, hatırla
tek pencereli bir odada elma yedik ısıra ısıra

elmanın topraktan süzdüğü, gemilerin denizlerde gezdiği
bir tatildi, bir geçiştirmeydi, yalnızlıktı bir kusura

neydi, ne doğruydu, nerden vardık yakışmıyor konuşmak bize
öyle barışlar okuyup yalnızlığı yaşamak kara kara

ey canımın güftesi, ey penceresi bütün sıkıntılarımızın
bizim babalarımız neden ölürlerdi hatırla sıra sıra

bu söylediğim iyi bir şarkıdır elle bile hatırlanır
yani şu, ateş ve deniz buluşurlar bir limanda arasıra

yani şu, elma yenir ve balık durmaz kaçar
ama yenilmezler artık buluştukları sıra.”

turgut uyar şiiri.
devamını gör...

baba klima yokmu be? şöyle açsak duvara karşı he olmaz mı?
devamını gör...

tadını hiç bilmememe rağmen canımın çektiği yiyecektir.

neyse videolarını izlerim.
devamını gör...

sekiz gözle beklediğim yayın, beklentiyi yüksek tutmak gerek dimi? di... işi gücü hallettik bekliyoruz yayın saatini efem.
devamını gör...

-şimdi değilse, ne zaman?
-ben değilsem, kim?
-korkmasaydım, ne yapardım?
kararsız kaldığımda beni kurtaran sorular.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

the cranberries - zombie
what's up ? - 4 non blondes
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim