bal porsuğu (yazar)
söylenenlere göre benim girdim yüzümden uçurulan yazar.
entry: #661883
kaynak: #786876
sil deseydin silerdim bu kadar tantana yaratmaya gerek var mıydı? senin yazılarını alt tarafı beğenmedim. fazla romantik buldum. girdim iki satır hakaretsiz yazı yazmışım. bu kadar mı kırılgansınız gerçekten ? minnacık bir eleştiriyi kaldıramayacak kadar mı egoistsiniz ? sağı solu tehdit edecek kadar mı önemsiyorsunuz internetteki bir yorumu ? acınası. gerçekten acınası ya. bu kadar insanı uğraştırdığına değdi mi? bir mesaj atamadın mı kaldır diye? ne oldu egon mu izin vermedi benden bir şey istemeye? yoksa zaten istediğimi yaptırırım diye mi hiç sorma gereği duymadın ?
aaa doğru demi herkesin seni beğenmesi gerekiyordu ? mükemmel nickaltını kirletmişim. tüh.
neyse bir şarkı göndereyim bal porsuğu kardeşime. sen seversin böyle saf romantizmi.
yoldaş almaya geldi seni benden*
entry: #661883
kaynak: #786876
sil deseydin silerdim bu kadar tantana yaratmaya gerek var mıydı? senin yazılarını alt tarafı beğenmedim. fazla romantik buldum. girdim iki satır hakaretsiz yazı yazmışım. bu kadar mı kırılgansınız gerçekten ? minnacık bir eleştiriyi kaldıramayacak kadar mı egoistsiniz ? sağı solu tehdit edecek kadar mı önemsiyorsunuz internetteki bir yorumu ? acınası. gerçekten acınası ya. bu kadar insanı uğraştırdığına değdi mi? bir mesaj atamadın mı kaldır diye? ne oldu egon mu izin vermedi benden bir şey istemeye? yoksa zaten istediğimi yaptırırım diye mi hiç sorma gereği duymadın ?
aaa doğru demi herkesin seni beğenmesi gerekiyordu ? mükemmel nickaltını kirletmişim. tüh.
neyse bir şarkı göndereyim bal porsuğu kardeşime. sen seversin böyle saf romantizmi.
yoldaş almaya geldi seni benden*
devamını gör...
kadınları etkilemenin yolları
dostlar beni anlamak ve anlaşılmak etkiliyor, aynı zamanda da incelik ve nahiflik. eğer bir kişi "gerçekten" beni, yaşadığım şeyleri ve düşüncelerimi anlıyorsa ve ben de o kişiyi ayni sekilde anlıyorsam benim için zaman durmuş demektir. aynı şekilde küçük detaylar ve incelikler beni benden alıyor. mesela gidip bir demet gül almak yerine; her gün bakabilecegim, can verecegim canlı bir çiçek alması.
küçük detaylari hatırlaması,
güzel bir şiir okumasi bile yetiyor insana. kendiniz oldugunuz sürece ve karşındaki kişiyi gerçekten sevdiğiniz sürece etkilenmesi büyük muhtemeldir. girmeyin öyle oyunlara, kendiniz olun yeter dostlar.
küçük detaylari hatırlaması,
güzel bir şiir okumasi bile yetiyor insana. kendiniz oldugunuz sürece ve karşındaki kişiyi gerçekten sevdiğiniz sürece etkilenmesi büyük muhtemeldir. girmeyin öyle oyunlara, kendiniz olun yeter dostlar.
devamını gör...
yaşanmışlıklar
bir ilişkiyi bitirirken zikredilmesi farz kelime.
örnek olarak : - peki ya bunca yaşanmışlıklar ? onlara ne olacak ?
bu cümleler sarf edilmeden ilişki bitiren çift var mıdır merak konusu.
örnek olarak : - peki ya bunca yaşanmışlıklar ? onlara ne olacak ?
bu cümleler sarf edilmeden ilişki bitiren çift var mıdır merak konusu.
devamını gör...
denemeler
başucu kitabım diyebilirim. evde görebileceğim bir yerde, iş yerimde masamın üzerinde sürekli durur. ilk kez lise yıllarımda okumuştum sanırım. ancak şuan hemen her gün öylesine bir sayfa ve başlık açarım bir kaç bölüm okurum. tam her şey berbat giderken "hadi iki bölüm denemeler okuyayım" derim ve kendime gelirim. işte böyle bir kitaptır. okurken mutlaka ya altı çizilecek, ya bir defter alınıp deftere notlar tutulacak ya da bilgisayar başında twitler atılacak bir kitap. her cümle her kelime her sayfa bir öğreti adeta.
montaigne bu kitabı yakınları için yazdığını söylüyor.yakınları hem onu daha iyi tanısın hem de faydalansınlar diye. montaigne 16. yüzyıl da yaşamış. çocukluğundan itibaren çok önemli isimlerden eğitimler almış. fransa'da felsefe eğitimi görmüştür. felsefede kuşkuculuk üzerine çalışmaları mevcut. en önemli eseri bu kitap yani denemeler'dir. yazar kitapta her biri didaktik bilgiler veren, yaşamın anlamı, bilgelik, nasıl yaşanmalı gibi konuları içeren 107 adet makale-deneme yazmış. yazıldığı çağın çok ötesinde bir ufukta olan kitap günümüzde hala bizlere ışık tutmaktadır. benim için mükemmel hayat dersleri olan bir kitap. yolda ilerlerken rehberim olma özelliği taşıyor. okuyan herkesin içinde kendi yoluna rehebrlik edecek bir makale- deneme bulacağı bir eser. montaigne'den sonra da bir çok deneme eseri yazılmıştır. montaigne-denemeler deneme türünün belki de ilk ve en iyi örneğidir. bence okullarda zorunlu ders olarak verilmesi gereken bir eser.
montaigne bu kitabı yakınları için yazdığını söylüyor.yakınları hem onu daha iyi tanısın hem de faydalansınlar diye. montaigne 16. yüzyıl da yaşamış. çocukluğundan itibaren çok önemli isimlerden eğitimler almış. fransa'da felsefe eğitimi görmüştür. felsefede kuşkuculuk üzerine çalışmaları mevcut. en önemli eseri bu kitap yani denemeler'dir. yazar kitapta her biri didaktik bilgiler veren, yaşamın anlamı, bilgelik, nasıl yaşanmalı gibi konuları içeren 107 adet makale-deneme yazmış. yazıldığı çağın çok ötesinde bir ufukta olan kitap günümüzde hala bizlere ışık tutmaktadır. benim için mükemmel hayat dersleri olan bir kitap. yolda ilerlerken rehberim olma özelliği taşıyor. okuyan herkesin içinde kendi yoluna rehebrlik edecek bir makale- deneme bulacağı bir eser. montaigne'den sonra da bir çok deneme eseri yazılmıştır. montaigne-denemeler deneme türünün belki de ilk ve en iyi örneğidir. bence okullarda zorunlu ders olarak verilmesi gereken bir eser.
devamını gör...
unutulmayan fakirlik anıları
kız kardeşim 5.sınıfta, ben ise ortaokuldaydım. 5. sınıflar bursluluk sınavına 10 tl gibi bir ücret karşılığı giriyordu. ben de kardeşime her zaman güvenirim, bu sınava girmesini çok istiyordum, kazanacağından emindim.
günlerce anneme dil döktüğümü hatırlıyorum, lütfen girsin vallahi kazanır diye. ama annem o 10 lirayı bir türlü vermedi. yoktu biliyorum ama isteseydi bulurdu bunu da biliyorum.
neyse efendim sınava başvurmak için son gün geldi çattı ama nasıl içim içimi yiyor, bir şeyler yapmam lazımdı.
o zamanlar bir arkadaş grubum vardı, hemen onlardan borç para istedim. ( ay çok fakir hissettim şu an yahuu)
neyse efendim bir arkadaşımda 5 tl vardı hemen verdi, diğer arkadaşım benim için annesinden istedi.
koştur koştur bankaya ücreti yatırdık, ve dekontu idareye teslim ettik.
peki sonra ne oldu?
kız kardeşim kazandı bursluluk sınavını, anneme söylemeyecektik parayı hep gizlice alıp ezecektik, çok heyecanlıydık.
ama öyle olmadı tabii bursu okuldan almaya veli gitmeliydi.
neyse ki annem gururlu biridir, o parayı hep kardeşimle beraber ezdik, yeri geldi kaynak kitap aldık.
bazen de kıyafet.
şimdi de kardeşim canımı istesin veririm aramızda ne paranın ne de başka bir şeyin lafı dahi olamaz.
günlerce anneme dil döktüğümü hatırlıyorum, lütfen girsin vallahi kazanır diye. ama annem o 10 lirayı bir türlü vermedi. yoktu biliyorum ama isteseydi bulurdu bunu da biliyorum.
neyse efendim sınava başvurmak için son gün geldi çattı ama nasıl içim içimi yiyor, bir şeyler yapmam lazımdı.
o zamanlar bir arkadaş grubum vardı, hemen onlardan borç para istedim. ( ay çok fakir hissettim şu an yahuu)
neyse efendim bir arkadaşımda 5 tl vardı hemen verdi, diğer arkadaşım benim için annesinden istedi.
koştur koştur bankaya ücreti yatırdık, ve dekontu idareye teslim ettik.
peki sonra ne oldu?
kız kardeşim kazandı bursluluk sınavını, anneme söylemeyecektik parayı hep gizlice alıp ezecektik, çok heyecanlıydık.
ama öyle olmadı tabii bursu okuldan almaya veli gitmeliydi.
neyse ki annem gururlu biridir, o parayı hep kardeşimle beraber ezdik, yeri geldi kaynak kitap aldık.
bazen de kıyafet.
şimdi de kardeşim canımı istesin veririm aramızda ne paranın ne de başka bir şeyin lafı dahi olamaz.
devamını gör...
kaba olmayı komik sanmak
recep ivedik, şevkat yerimdar gibi karakterlerin prim yapmasını sağlayan durum.
devamını gör...
milliyetçilik
çökmüş, köhnemiş, yozlaşmış fransa krallığı'nı ayağa kaldıran ideolojidir. milliyetçiliğin avantajı ülkenin yetenek havuzunu ve kaynak tabanını neredeyse maliyetsiz bir şekilde genişletmesidir. açalım;
modern devletin temelini ordu ve bu orduyu besleyecek vergi ve toprak rejimini sürdüren bürokrasi oluşturur. monarşilerde bu mekanizmaların yönetimi bir avuç aristokrat ve din adamının elindedir. örneğin ordu komutanlıkları ve subaylar aristokratlara ihale edilir, kilisenin elinde bol miktarda toprak vardır vs... halk bunun neresinde diye soracak olursanız, halkı ikiye ayırmak lazım. biri binlerce yıldır ezilen, sıfır siyasal hakka sahip yarı serf statüsündeki köylü, öbürü ise artık değişen teknoloji ve ticaret ile zenginleşen fakat yine de siyasi hakları olmayan burjuvazi. fransız devrimi dediğimiz şey aslında bir burjuva devrimidir. burjuva bu devrimi yapabilmek için halkı yanına çekmiş adına da halk devrimi demiştir. milliyetçilik bu dönemde doğmuştur.
ideolojinin ülke açısından yararı şudur: artık meşruiyeti sorgulanır durumda olan monarşi ve kilisenin yerini daha meşru bir yönetim yani cumhuriyet almıştır. meşruiyet toplumun hak ve sınıfları kendiliğinden kabullenmesi ve itiraz etmemesi demektir. artık kral için savaşmak istemeyen, kiliseye para vermek istemeyen tebaa, cumhuriyet sayesinde vatanları için vergi ödeyen, askerlik yapan yurttaşlara dönüştürülmüştür. bu öylesine büyük bir sinerji yaratmıştı ki, normalde asker bulmakta zorlanan dönem ordularına kıyasla napolyon savaşları döneminde fransa'da yaklaşık 2 milyon kişi askere alınmıştı. yani modern devletin en büyük eksiği olan para ve insan kaynağı sorunu giderilmişti. bu dönemde fransız yurttaşları coşkuyla askere yazılırken, ingilizler sağdan soldan topladıkları çapulcuları, suçluları zorla askere kaydettiriyor, ruslar köylerden topladıkları askerleri zincire vurarak götürüyordu.
ideolojinin ikinci yararı yetenek havuzunun genişlemesidir. eskiden komutan ve subay pozisyonları yeteneklerine bakılmaksızın aristokratların hakimiyetindeyken artık tamamen liyakatle dağıtılır hale gelmiştir. yani kendini kanıtlayan herkes sınırsız bir şekilde basamakları atlayabiliyordu. bunun en büyük örneği napolyon olsa da onunla sınırlı değildir. avrupa'nın bin yıllık tarihinde görülmemiş sayıda yetenekli komutan bu 15 yıllık kısacık dönemde fransa'dan çıkmıştır. sonuç: bütün avrupa'nın işgali.
ideoloji zamanla geri kalmış ulusların gelişmiş uluslarla arayı kapatmak için başvurdukları bir yöntem haline gelmiştir. fin, macar, balkan ve son olarak türk milliyetçiliği hep bu model üzerine kurulmuştur. toplumda büyük bir sinerji yaratan bu girişimle cehaletin kökü kazınmış, dogmacılıkla mücadele edilmiş , eğitim ve sağlık reformları hızla yapılabilir olmuştur. mesela taşra taşra gezen idealist öğretmen figürü bu dönemde ortaya çıkmıştır. alın size düşük maliyetle kalkınma.
ikinci dünya savaşından sonra kalkınmaya dayanan pozitif milliyetçilik yerini reaksiyoner milliyetçiliğe bırakmıştır. kısaca buna popülizm diyoruz. bütün sorunları "ulusun doğal düşmanları"nda gören, soyutlayıcı bir anlayış. günümüzde neredeyse bütün dünya gittikçe kangren haline gelen bu tür bir milliyetçiliğin pençesi altında.
modern devletin temelini ordu ve bu orduyu besleyecek vergi ve toprak rejimini sürdüren bürokrasi oluşturur. monarşilerde bu mekanizmaların yönetimi bir avuç aristokrat ve din adamının elindedir. örneğin ordu komutanlıkları ve subaylar aristokratlara ihale edilir, kilisenin elinde bol miktarda toprak vardır vs... halk bunun neresinde diye soracak olursanız, halkı ikiye ayırmak lazım. biri binlerce yıldır ezilen, sıfır siyasal hakka sahip yarı serf statüsündeki köylü, öbürü ise artık değişen teknoloji ve ticaret ile zenginleşen fakat yine de siyasi hakları olmayan burjuvazi. fransız devrimi dediğimiz şey aslında bir burjuva devrimidir. burjuva bu devrimi yapabilmek için halkı yanına çekmiş adına da halk devrimi demiştir. milliyetçilik bu dönemde doğmuştur.
ideolojinin ülke açısından yararı şudur: artık meşruiyeti sorgulanır durumda olan monarşi ve kilisenin yerini daha meşru bir yönetim yani cumhuriyet almıştır. meşruiyet toplumun hak ve sınıfları kendiliğinden kabullenmesi ve itiraz etmemesi demektir. artık kral için savaşmak istemeyen, kiliseye para vermek istemeyen tebaa, cumhuriyet sayesinde vatanları için vergi ödeyen, askerlik yapan yurttaşlara dönüştürülmüştür. bu öylesine büyük bir sinerji yaratmıştı ki, normalde asker bulmakta zorlanan dönem ordularına kıyasla napolyon savaşları döneminde fransa'da yaklaşık 2 milyon kişi askere alınmıştı. yani modern devletin en büyük eksiği olan para ve insan kaynağı sorunu giderilmişti. bu dönemde fransız yurttaşları coşkuyla askere yazılırken, ingilizler sağdan soldan topladıkları çapulcuları, suçluları zorla askere kaydettiriyor, ruslar köylerden topladıkları askerleri zincire vurarak götürüyordu.
ideolojinin ikinci yararı yetenek havuzunun genişlemesidir. eskiden komutan ve subay pozisyonları yeteneklerine bakılmaksızın aristokratların hakimiyetindeyken artık tamamen liyakatle dağıtılır hale gelmiştir. yani kendini kanıtlayan herkes sınırsız bir şekilde basamakları atlayabiliyordu. bunun en büyük örneği napolyon olsa da onunla sınırlı değildir. avrupa'nın bin yıllık tarihinde görülmemiş sayıda yetenekli komutan bu 15 yıllık kısacık dönemde fransa'dan çıkmıştır. sonuç: bütün avrupa'nın işgali.
ideoloji zamanla geri kalmış ulusların gelişmiş uluslarla arayı kapatmak için başvurdukları bir yöntem haline gelmiştir. fin, macar, balkan ve son olarak türk milliyetçiliği hep bu model üzerine kurulmuştur. toplumda büyük bir sinerji yaratan bu girişimle cehaletin kökü kazınmış, dogmacılıkla mücadele edilmiş , eğitim ve sağlık reformları hızla yapılabilir olmuştur. mesela taşra taşra gezen idealist öğretmen figürü bu dönemde ortaya çıkmıştır. alın size düşük maliyetle kalkınma.
ikinci dünya savaşından sonra kalkınmaya dayanan pozitif milliyetçilik yerini reaksiyoner milliyetçiliğe bırakmıştır. kısaca buna popülizm diyoruz. bütün sorunları "ulusun doğal düşmanları"nda gören, soyutlayıcı bir anlayış. günümüzde neredeyse bütün dünya gittikçe kangren haline gelen bu tür bir milliyetçiliğin pençesi altında.
devamını gör...
ağlayan bebeğin toplu taşımada verdiği rahatsızlık
ne tuhaf, en sevdiği ses bebek gülüşü olan insanlar , bir bebeğin ağlamasından ölümüne nefret ediyorlar. bebek aynı bebek.
devamını gör...
geçen yaz
ozan açıktan'ın yönettiği, başrollerinde ece çeşmioğlu, fatih şahin, halit özgür sarı, aslıhan malbora, süreyya güzel ve kubilay tunçer'in paylaştığı türk yapımı netflix filmidir.
bence eh işte bir film olmuş. az önce izleyip bitirdim. yani bilmiyorum izlerken iyi hissettim ama bir sürü şey eksik geldi. ama kafa dağıtmak için izlenebilir. çok şey vadetmeyen bir film.
öncelikle anlatılmak isteneni anlamadığım bir film oldu. yani ne anlatmaya çalışıyorsun senaryo bize ne vermek istiyor anlamadım. o yüzden eh işte diyorum.
replikler bilerek boktandı sanırım. veya 90 larda replikler genel olarak boktandı. 90 larda yaşayanlar cevap versin cidden bu kadar rezalet bir konuşma tarzı mı vardı.
-naber
+ standart
vay kaan çaydamlı.
müzikleri çok beğendim. kostümleri. içkileri. dönemin yansıtılışını beğendim. filmin rengini başlarda sevmemiştim ama sonradan alıştım. izlerken bol bol lan ne güzel bir ortam dediğim bir film oldu.
filmi anlatmak gerekirse 90 larda bodrumda tatil yapan gençlerin dünyasını anlatıyor. bir tane genç (ama ergen olanından) dostumuzun geliş gidişlerini izliyoruz. 90 larda gençler nasıl takılıyor onları görüyoruz.
tavsiye ederim ama çok iddialı değilim. kafa dağıtmak için izlenir. eh işte film.
filmin amacını vallahi anlamadım. aşık olan bir ergenin dramı mı ? veya 90 larda aşk mı ? neydi anlamadım. eleman aşık oluyor sanırım. sonra aşık olduğu kız birileriyle seviştiği için kuduruyor. kıskançlık krizlerine girip içiyor. benim gençliğim lan bu baya benim ergenliğim.
çok garip filmdi. izlerken hoşuma gitti. bazı sahnelerde cringe denen olayı yaşadım. film bittiğinde güzeldi diyemedim. kötüydü demiyorum. eh işte diyorum tamam uzatmayıp eh işte diyorum.
başroldeki genç dostumuzun oyunculuğunu ve kıvırcık hanımefendiyi çok beğendim. bence oyunculukları güzeldi. filmin sonuna doğru babanın vermek istediği mesaj boktandı. filmde en çok beğendiğim kısım ise ailesini kaybetmiş çocuğun karizmasıydı. çocuk çok karizma lan. seviyor bu hayatı. dayak yiyor sonra gülüyor. dayak yiyor çocuğa el sallıyor. kıyak insan.
ha olayın şu kısmına gelirsek bu filmi sinemada izleseydim küfür ederdim. cidden küfür ederdim. netflixte izlediğim için eh işte diyorum.
bence eh işte bir film olmuş. az önce izleyip bitirdim. yani bilmiyorum izlerken iyi hissettim ama bir sürü şey eksik geldi. ama kafa dağıtmak için izlenebilir. çok şey vadetmeyen bir film.
öncelikle anlatılmak isteneni anlamadığım bir film oldu. yani ne anlatmaya çalışıyorsun senaryo bize ne vermek istiyor anlamadım. o yüzden eh işte diyorum.
replikler bilerek boktandı sanırım. veya 90 larda replikler genel olarak boktandı. 90 larda yaşayanlar cevap versin cidden bu kadar rezalet bir konuşma tarzı mı vardı.
-naber
+ standart
vay kaan çaydamlı.
müzikleri çok beğendim. kostümleri. içkileri. dönemin yansıtılışını beğendim. filmin rengini başlarda sevmemiştim ama sonradan alıştım. izlerken bol bol lan ne güzel bir ortam dediğim bir film oldu.
filmi anlatmak gerekirse 90 larda bodrumda tatil yapan gençlerin dünyasını anlatıyor. bir tane genç (ama ergen olanından) dostumuzun geliş gidişlerini izliyoruz. 90 larda gençler nasıl takılıyor onları görüyoruz.
tavsiye ederim ama çok iddialı değilim. kafa dağıtmak için izlenir. eh işte film.
filmin amacını vallahi anlamadım. aşık olan bir ergenin dramı mı ? veya 90 larda aşk mı ? neydi anlamadım. eleman aşık oluyor sanırım. sonra aşık olduğu kız birileriyle seviştiği için kuduruyor. kıskançlık krizlerine girip içiyor. benim gençliğim lan bu baya benim ergenliğim.
çok garip filmdi. izlerken hoşuma gitti. bazı sahnelerde cringe denen olayı yaşadım. film bittiğinde güzeldi diyemedim. kötüydü demiyorum. eh işte diyorum tamam uzatmayıp eh işte diyorum.
başroldeki genç dostumuzun oyunculuğunu ve kıvırcık hanımefendiyi çok beğendim. bence oyunculukları güzeldi. filmin sonuna doğru babanın vermek istediği mesaj boktandı. filmde en çok beğendiğim kısım ise ailesini kaybetmiş çocuğun karizmasıydı. çocuk çok karizma lan. seviyor bu hayatı. dayak yiyor sonra gülüyor. dayak yiyor çocuğa el sallıyor. kıyak insan.
ha olayın şu kısmına gelirsek bu filmi sinemada izleseydim küfür ederdim. cidden küfür ederdim. netflixte izlediğim için eh işte diyorum.

devamını gör...
me11isho (yazar)
5. günün şafağında çıkıp gelmiş, başımın tatlı belası *
devamını gör...
para kazanılan en saçma eylem
letgo da çorabımın tekini sattım. makara olsun diye koydum, birisi teklif yaptı baya buluştuk elemanla parayı verdi çorabı aldı.
ne yapacaksın bunu diye sormadım korktum.
ne yapacaksın bunu diye sormadım korktum.
devamını gör...
yazarların mahlaslarının bir üst seviyesi
thecoffindancer
devamını gör...
almancanın aslında kaba bir dil olmaması
buna artık bende katılıyorum. eskiden bana da kaba bir dil gibi gelirdi. son zamanlarda izlenen alman filmlerinden olacak alışık gelmeye başladı kullağıma. hatta bir hoş gelmeye başladı. darısı ispanyolcanın başına. adamların hızına yetişemiyorum. filmleri tam alt yazılı izlemeye başlarken başlarda kapatıp türkçe dublaja çeviriyorum. çünkü ben ispanyolca'ya tahammül edemiyorum. tüm ispanyol halkından özür dilerim. biliyorum çok üzüldünüz,beni affedin..*
devamını gör...
gülümseten normal sözlük yazarları
hiçbir listede bulunmayarak yine kafa sözlük tarihine geçtiğimi anladığım başlıktır.
devamını gör...
üzgünken yapılanlar
üzgünken üzülmek artı hiçbir şey yapmamak. hasıraltı etmek çözüm değil. bu duygular ileri bir tarihte olmayacak zamanda evrim geçirerek karşımıza çıkacaktır. mutluysam sonuna kadar yaşarım çocuklar gibi eğlenirim. üzgünsem karalar bağlarım bir müddet kendime izin veririm . *
devamını gör...
yazarların takipçilerine söylemek istedikleri
canlarım hepinize iyi tatiller.
devamını gör...
(tematik)
zerre
umut_yazar isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.
sözlükte ''çok ufak, parçacık halinde olan'' anlamına gelen sözcüktür.
sözlükte ''çok ufak, parçacık halinde olan'' anlamına gelen sözcüktür.
devamını gör...
rögar kapağı
bir ülkenin gelişmişlik düzeyini anlamak için nelere bakmak gerekir?
önemsiz bir gösterge olarak düşünülse de rögar kapaklarının da kesinlikle bir kıstas olduğu düşüncesindeyim.

kendi gözlerimle rögar kapağı çıkıntısını farkedemeyen motosiklet sürücüsünün düşüşüne tanık olduğum için bu tanımı girmek istedim. belediyelerimiz malesef futbol kulüpleri, konser gibi işler peşinde koşuyor. asıl böyle meselelere eğilmesi gerekmektedir.

8 milyon üniversite öğrencimiz var diye övünüyoruz fakat rögar kapağını düzgün takabilecek kadar kalifiye değiliz. rögar kapaklarının yol ile aynı seviyede yapılabildiği zaman ülkemin iyiye gittiğine kanaat getireceğim.
önemsiz bir gösterge olarak düşünülse de rögar kapaklarının da kesinlikle bir kıstas olduğu düşüncesindeyim.

kendi gözlerimle rögar kapağı çıkıntısını farkedemeyen motosiklet sürücüsünün düşüşüne tanık olduğum için bu tanımı girmek istedim. belediyelerimiz malesef futbol kulüpleri, konser gibi işler peşinde koşuyor. asıl böyle meselelere eğilmesi gerekmektedir.

8 milyon üniversite öğrencimiz var diye övünüyoruz fakat rögar kapağını düzgün takabilecek kadar kalifiye değiliz. rögar kapaklarının yol ile aynı seviyede yapılabildiği zaman ülkemin iyiye gittiğine kanaat getireceğim.

devamını gör...