ağaca çıkabilen yazar
çocukluğu trabzon'un göğe varan ağaçlarının tepesinde geçen, babaannesi 70 yaşına kadar ağaca çıkan, mahlasında köylülük olan yazar.
bizim orda, en tatlı meyve ağaçta yenen meyvedir.
bizim orda, en tatlı meyve ağaçta yenen meyvedir.
devamını gör...
yazarların kendilerini teselli etmek için kullandığı cümleler
her işte bir hayır vardır. kader, gayrete aşıktır. umut var ol. dene. bir daha dene. olmaz deme bir olduran vardır. sabret.dayan.daha güzel günler yakın.
devamını gör...
kitap alıntıları
dünya, bizleri kurtarma ve bize iyilik etme aşkıyla dolu insanlar tarafından hep kana bulandı. tarihteki bütün savaşları yürekleri iyilikle dolup taşan, kendini bir dava uğruna feda ettiğini düşünen kurtarıcılar çıkardı.
hitler almanları, stalin işçileri, mao köylüleri kurtarmak için dünyayı kana buladı. milyonlarca insan kurtarıcıların şefkat dolu ellerinde can verdi. onlar hep “biz” dediler, hiç ''ben'' deyip kendilerini düşünmediler. ama bilim, zenginlik, hayatı kolaylaştıran, yaşanır kılan her türlü buluş, bilgi, kendi çıkarları için çalışan, işini iyi yapan bencilerin eseriydi. onlar hiçbir zaman biz olmadılar. sadece işlerini iyi yapmaya çalıştılar ve bizlere rağmen başardılar.
ayn rand/hayatın kaynağı
hitler almanları, stalin işçileri, mao köylüleri kurtarmak için dünyayı kana buladı. milyonlarca insan kurtarıcıların şefkat dolu ellerinde can verdi. onlar hep “biz” dediler, hiç ''ben'' deyip kendilerini düşünmediler. ama bilim, zenginlik, hayatı kolaylaştıran, yaşanır kılan her türlü buluş, bilgi, kendi çıkarları için çalışan, işini iyi yapan bencilerin eseriydi. onlar hiçbir zaman biz olmadılar. sadece işlerini iyi yapmaya çalıştılar ve bizlere rağmen başardılar.
ayn rand/hayatın kaynağı
devamını gör...
seni aldattım diyen sevgiliye söylenecek ilk söz
tarihin başından beri ne erkekler kadınları anlayabilmiştir ne de kadınlar erkekleri. fakat zamanla bazı coğrafyalarda kadın-erkek ilişkileri gelişim göstermiştir. insanlar birbirlerine fırsat vermeye tanımaya başlamıştır.
bazı coğrafyalarda bu olmuştur, bizimkinde de bir nebze olmuştur belki ama genel anlamda bizdeki kadın-erkek ilişkilerinde bir gerginlik, bir tutarsızlık, bir rahatsızlık olduğu aşikar.
bunun bir çok nedeni var tabi. bakıldığında kadınlar erkekleri bir çok konuda suçluyorlar, genelleme yapıyorlar. erkekler kadınları bir çok konuda suçluyorlar ve genelleme yapıyorlar.
genelleme yapılmasını yanlış buluyorum tabi her iki durumda da.
bazı coğrafyalarda bu olmuştur, bizimkinde de bir nebze olmuştur belki ama genel anlamda bizdeki kadın-erkek ilişkilerinde bir gerginlik, bir tutarsızlık, bir rahatsızlık olduğu aşikar.
bunun bir çok nedeni var tabi. bakıldığında kadınlar erkekleri bir çok konuda suçluyorlar, genelleme yapıyorlar. erkekler kadınları bir çok konuda suçluyorlar ve genelleme yapıyorlar.
genelleme yapılmasını yanlış buluyorum tabi her iki durumda da.
devamını gör...
emre aydın
her zaman ve daima hüzünlü söz yazarı ve müzisyenimiz sevgili emre aydın 02 şubat 1981 ısparta doğumludur.
ben ne zaman emre aydın dinlesem derdim sanki azmış gibi daha da üzülürüm. çok sevmekle beraber bitmek bilmeyen bir karanlıklara sürüklenme, bir melankoli hali gibi geliyor bana ki ben de genel olarak biraz hüzünlü bir insanım. tamam biraz değil epey hüzünlü olabilirim ama konumuz ben değilim emre aydın.
bizi hüzünlere gark eden adam olan emre aydın ilk olarak 6.cadde isimli grubuyla 2002 yılında "sing your song" beste yarışmasına katıldı ve türkiye birincisi oldu. tarihler ekim 2003'ü gösterdiğinde hem solistliğini hem de sarkı yazarlığını üslendiği grubu ile yalnızca bir albüm yaptılar ve devamında emre aydın gruptan ayrılarak internet üzerinden "belki bir gün özlersin" isimli şarkısını yayınladı.
solo kariyerinin ilk albümünü ise ekim 2006'da "afili yalnızlık" ismiyle sony music 'ten çıkarttı.
kariyerine afili yalnızlık, kağıt evler (2010) ve eylül geldi sonra (2013) albümleri dışında bir çok single ve düet de sığdıran emre aydın;
nilüfer ile "son perde",
model grubu ile "bir pazar kahvaltısı",
çağan şengül ile "beni anla" ve
çelik şarkıları albümünde de "hercai"şarkısını seslendirmiş ve özellikle bu şarkı seçimiyle bizi hiç mi hiç şaşırtmamıştır.
2019 yılında 6.cadde ile ortak "uyut beni" albümünü yapmıştır.
en son çalışması ise daha çok yeni, 08 ekim tarihinde yayınlanmaya başlayan "söz müzik onur can özcan" albümünde yer alan "hırka" isimli parçadır. hırkan ömrüme asılı hala...
şarkılarını severim ama yukarıda da bahsettiğim gibi uzun süre dinleyince karanlıklara düşüyorum ve oradan çıkmam gerçekten zor oluyor o yüzden ara ara dinlemeye çabalıyorum. yok yok gerçekten çabalıyorum çünkü dinlemeye başlayınca sıyrılmak gerçekten zor oluyor.
bence herkesin bir emre aydın limiti olmalı ve o limit aşılmamalı!
benim en sevdiğim ilk üç şarkısı sanırım şu şekilde;
1- "dayan yalnızlığım" mutlu muyduk ki? sade nefes aldık...
2- "çocuğum belki" bana beni geri ver...
3- "soğuk odalar" aynı gökyüzünde ayrıydı güneşin...
bu satırlarla bitirmek istiyorum sanırım bu tanımı...
çocuğum belki, elimde tahtadan bi kılıç
ve kırgınım sana ben, haberin de olmayacak...
ben ne zaman emre aydın dinlesem derdim sanki azmış gibi daha da üzülürüm. çok sevmekle beraber bitmek bilmeyen bir karanlıklara sürüklenme, bir melankoli hali gibi geliyor bana ki ben de genel olarak biraz hüzünlü bir insanım. tamam biraz değil epey hüzünlü olabilirim ama konumuz ben değilim emre aydın.
bizi hüzünlere gark eden adam olan emre aydın ilk olarak 6.cadde isimli grubuyla 2002 yılında "sing your song" beste yarışmasına katıldı ve türkiye birincisi oldu. tarihler ekim 2003'ü gösterdiğinde hem solistliğini hem de sarkı yazarlığını üslendiği grubu ile yalnızca bir albüm yaptılar ve devamında emre aydın gruptan ayrılarak internet üzerinden "belki bir gün özlersin" isimli şarkısını yayınladı.
solo kariyerinin ilk albümünü ise ekim 2006'da "afili yalnızlık" ismiyle sony music 'ten çıkarttı.
kariyerine afili yalnızlık, kağıt evler (2010) ve eylül geldi sonra (2013) albümleri dışında bir çok single ve düet de sığdıran emre aydın;
nilüfer ile "son perde",
model grubu ile "bir pazar kahvaltısı",
çağan şengül ile "beni anla" ve
çelik şarkıları albümünde de "hercai"şarkısını seslendirmiş ve özellikle bu şarkı seçimiyle bizi hiç mi hiç şaşırtmamıştır.
2019 yılında 6.cadde ile ortak "uyut beni" albümünü yapmıştır.
en son çalışması ise daha çok yeni, 08 ekim tarihinde yayınlanmaya başlayan "söz müzik onur can özcan" albümünde yer alan "hırka" isimli parçadır. hırkan ömrüme asılı hala...
şarkılarını severim ama yukarıda da bahsettiğim gibi uzun süre dinleyince karanlıklara düşüyorum ve oradan çıkmam gerçekten zor oluyor o yüzden ara ara dinlemeye çabalıyorum. yok yok gerçekten çabalıyorum çünkü dinlemeye başlayınca sıyrılmak gerçekten zor oluyor.
bence herkesin bir emre aydın limiti olmalı ve o limit aşılmamalı!
benim en sevdiğim ilk üç şarkısı sanırım şu şekilde;
1- "dayan yalnızlığım" mutlu muyduk ki? sade nefes aldık...
2- "çocuğum belki" bana beni geri ver...
3- "soğuk odalar" aynı gökyüzünde ayrıydı güneşin...
bu satırlarla bitirmek istiyorum sanırım bu tanımı...
çocuğum belki, elimde tahtadan bi kılıç
ve kırgınım sana ben, haberin de olmayacak...
devamını gör...
normal sözlük için öneriler
üst üste tanım beğendiğimizde bu yazara yakın zamanda çok fazla beğeni yaptığınız için oyunuz kaydedilmedi * uyarısı yerine hele otur bir soluklan yeğenim şeklinde bir uyarı çıksa ne güzel olur.
devamını gör...
kişinin büyüdüğünü fark ettiği anlar
etrafınızdaki insanların ölebileceklerini fark ettiğiniz andır.
devamını gör...
24 mayıs 2021 habertürk süleyman soylu yayını
mehmet akif "tek tek sorulsa daha iyi olur" diyerek ilk olumlu işini yaptı.**
devamını gör...
bir masum mor menekse
aktroll. uluda da yapıyor aynı trollüğü.
devamını gör...
kendini ifade etmeye üşenmek
zaten anlamayacaklar düşüncesinin tezahürü olarak ortaya çıkar. ben dahil birçok insanda gözlemlediğim durumdur.

resim kaynağı

resim kaynağı
devamını gör...
uzaylı görünce söylenecek ilk şey
biraz kaba olacak ama büyük harflerle evrene gönderdiğim mesajları sen mi yedin ayı? diye sormak istiyorum.
devamını gör...
hematokrit
bu değer bazen de çok yanıltabilir. hasta o kadar çok kanar ki çok fazla sıvı kaybından hematokrit değeri düşmemiş gibi gözükür hemokonsantrasyon denilen durum oluşur yani. göreceli olarak azalmaz bu değer kanama yok gibi gözükür. bu durumda beyaz küre değerine bakılmalı ki beyaz kürede artış gözükür.
devamını gör...
urlalı
tanımlarını sevdiğim, samimi bulduğum sözlük yazarı. ayrıca sohbeti de bir o kadar içtendir. severek takip etmekteyim efendim.*
devamını gör...
alışveriş raflarının arasından çıkan 3 metrelik piton
avustralya'ya gitme imkanım olsa sırf bu yüzden gitmem yemin ederim.
tuhaf devasa böcekler, garaja giren timsahlar, klozetten çıkan yılanlar, kafam kadar uçan hamamböcekleri vs. bunlarla bir arada yaşamak için orada doğmak gerekli gerçekten.
tuhaf devasa böcekler, garaja giren timsahlar, klozetten çıkan yılanlar, kafam kadar uçan hamamböcekleri vs. bunlarla bir arada yaşamak için orada doğmak gerekli gerçekten.
devamını gör...
kafa sözlük
bazı arkadaşlar hala olumsuz olumsuz yazıyorlar fakat yazdıkları yer hala burası.
beğenmiyorsanız gidersiniz arkadaş. kafa sözlükte zorlama yoktur. kimisi hayal kırıklığı yazmış kimisi şu zaman bu zaman ömür biçmiş. nasıl hayalleriniz var, ne yaşıyorsunuz iç dünyanızda yada bu kahinlik nereden geliyor anlayabilmiş değilim. hayallerin mi yıkıldı git kumdan tekrar inşa et. ömrü sana göre kısaldı mı, ölürse biterse içinde hapsolurum diye korkma bir önce gidiver. sanal alem bir derya, gidin ötede bir yerde bayılın ya..
buralarda azınlıksınız, sizin gibilerin onlarca katı buraya yazmaktan ve buraya yazılanları okumaktan memnun. format belli arkadaş şu çerçevenin dışına çıkmayacaksınız denmiş mi? denmiş.. çerçevenin dışına çıkmakta ısrarcıysanız buyurun buradan.
beğenmiyorsanız gidersiniz arkadaş. kafa sözlükte zorlama yoktur. kimisi hayal kırıklığı yazmış kimisi şu zaman bu zaman ömür biçmiş. nasıl hayalleriniz var, ne yaşıyorsunuz iç dünyanızda yada bu kahinlik nereden geliyor anlayabilmiş değilim. hayallerin mi yıkıldı git kumdan tekrar inşa et. ömrü sana göre kısaldı mı, ölürse biterse içinde hapsolurum diye korkma bir önce gidiver. sanal alem bir derya, gidin ötede bir yerde bayılın ya..
buralarda azınlıksınız, sizin gibilerin onlarca katı buraya yazmaktan ve buraya yazılanları okumaktan memnun. format belli arkadaş şu çerçevenin dışına çıkmayacaksınız denmiş mi? denmiş.. çerçevenin dışına çıkmakta ısrarcıysanız buyurun buradan.
devamını gör...
u stambulu na bosforu
istanbul boğazı'nın üzerinde / anlamına gelen "u stambulu na bosforu " bosna'da (bkz: sevdalinka) denen bir halk şarkısıdır. hangi dönemde ve neyden kaynaklandığı bilinmemektedir /şiir, paşanın ölümü üzerine eşinin üzüntüsünü anlatıyor. bu şarkı çok farklı sevdalinka sanatçıları tarafından seslendirilse de şimdiki hali (bkz: zaim ımamovic)tarafından seslendirilmiştir.
sevdiğim yorumlardan bir tanesi:
sözleri:
u stambolu na bosforu bolan paša lezi,
duša mu je na izmaku, crnoj zemlji tezi.
molitva je njemu sveta,
dok mujezin s minareta
uci glasom svim:
"allah illallah, selam alejkjum"!
"dok ste vjerno sluge moje sluzili moj harem,
neka od vas svako uzme sedam zena barem".
iz oka mu suza kanu,
pa na minder mrtav pa´nu,
stari musliman.
"allah illallah, selam alejkjum"!
kad je cula pašinica za tu tuznu vijest,
da se paša preselio na ahiret svijet.
iz oka joj suza kanu,
pokraj paše mrtva pa´nu,
ljubav pašina.
"allah illallah, selam alejkjum"!
çeviri*
ıstanbul boğazında paşa hasta yatıyor.
ruhu çöküyor ve kara toprağın hasretini çekiyor.
ibadet onun için kutsal, müezzin minarede
sesleniyor;
"allah, illallah, selam aleyküm "
"allah,illallah,selam aleyküm "
"hizmetkarlarım haremime içtenlikle hizmet ettiğiniz için her biriniz en az bir kadın alabilirsiniz "
paşanın gözünden bir damla yaş düştü ve divanın üzerine düşüp kaldı.
yaşlı müslüman ;
"allah, illallah, selam aleyküm "
"allah, illallah, selam aleyküm "
paşanın karısı kötü haberi duyduğunda,
paşanın ahirete göç ettiği haberini
onun da gözünden bir damla yaş düştü ve o da divanın üzerine düşüp kaldı
paşanın sevgilisi;
"allah, illallah, selâm aleyküm"
"allah, illallah, selam aleyküm"
sevdiğim yorumlardan bir tanesi:
sözleri:
u stambolu na bosforu bolan paša lezi,
duša mu je na izmaku, crnoj zemlji tezi.
molitva je njemu sveta,
dok mujezin s minareta
uci glasom svim:
"allah illallah, selam alejkjum"!
"dok ste vjerno sluge moje sluzili moj harem,
neka od vas svako uzme sedam zena barem".
iz oka mu suza kanu,
pa na minder mrtav pa´nu,
stari musliman.
"allah illallah, selam alejkjum"!
kad je cula pašinica za tu tuznu vijest,
da se paša preselio na ahiret svijet.
iz oka joj suza kanu,
pokraj paše mrtva pa´nu,
ljubav pašina.
"allah illallah, selam alejkjum"!
çeviri*
ıstanbul boğazında paşa hasta yatıyor.
ruhu çöküyor ve kara toprağın hasretini çekiyor.
ibadet onun için kutsal, müezzin minarede
sesleniyor;
"allah, illallah, selam aleyküm "
"allah,illallah,selam aleyküm "
"hizmetkarlarım haremime içtenlikle hizmet ettiğiniz için her biriniz en az bir kadın alabilirsiniz "
paşanın gözünden bir damla yaş düştü ve divanın üzerine düşüp kaldı.
yaşlı müslüman ;
"allah, illallah, selam aleyküm "
"allah, illallah, selam aleyküm "
paşanın karısı kötü haberi duyduğunda,
paşanın ahirete göç ettiği haberini
onun da gözünden bir damla yaş düştü ve o da divanın üzerine düşüp kaldı
paşanın sevgilisi;
"allah, illallah, selâm aleyküm"
"allah, illallah, selam aleyküm"
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
*
devamını gör...
yaş ilerledikçe azalan şeyler
insanların inandırıcılığı...
devamını gör...
ağrıdağı efsanesi
tasvirlerden öyle çok etkilendim ki kitap biter bitmez küp gölü'nün, ağrı dağı'nın fotoğraflarına baktım. sonra da ağrı buradan ne kadar sürer acaba diye merak ettim ama bir gün gidersem baharın gelişini görmek isterim tabii.
etkilendiğim bir diğer kısım da; hikayenin, yaşandığı zaman dilimine ve yalnızca o yere ait oluşuydu. bu sayede, gerçeküstü öğelere rastlamadığınız hâlde masalsı bir tat bırakıyor insanda.
hikaye akıp giderken yalnızca gülbahar ve ahmet'i değil, diğer karakterleri de yeterince tanıyabileceğiniz bir boşluk mutlaka buluyorsunuz. memo için üzülüyor, yusuf'un korkusuna hayret ediyor, mahmut paşa'dan nefret ediyor ve sufi'den ağrı dağı'nın öfkesi'ni dinlemek istiyorsunuz. demirci hüso'yla demir dövmek.. yok, bu fazla oldu. neyse efendim anlayacağınız, empatik biriyseniz "ata da yazık yahu oradan oraya sürüklendi gariban." diye bile hüzünlerden hüzün seçeceğiniz bir kitap. *
o yörenin geleneklere bağlılığı ve sembollere yüklediği anlama da ayrıca hayran kaldım. doğru ya da yanlış diyemem ama kitabı o zamanın şartlarıyla değerlendirince masalsı havayı veren unsurlardan biri olduğunu söyleyebilirim. hatta verilmek istenen mesajlardan birinin de gelenekler konusunda olduğunu düşünüyorum. bence kitap diyor ki; gelenekleri özümseyerek bağlılık duymak, korku ve toplum baskısıyla duyulan bağlılıktan daha iyidir. başınıza gelen felaketler aslında doğaüstü şeyler değil, sizin lanetiniz değil. doğru olanı anlamayışınızdan ileri gelen felaketlerdir.
spoilerlı kısma gelecek olursam...
bence ahmet'in kitabın sonundaki tavrı aslında gülbahar'ı aynı duygu yoğunluğuyla sevememiş olmasından kaynaklanıyor. zindandaki umutsuzluk anında bir şeylere tutunmak, sevmek, sevilmek daha kolaydı onun için. öyle olmasa, gülbahar onun yanına ilk geldiğinde "memo bu kapıyı sana neyin karşılığında açtı? beni görmene nasıl izin verdi?" diye de sorabilirdi ama o zaman bunları göz ardı edecek kadar umutsuzdu. hâlbuki gülbahar öyle mi? o her şeyi göze aldı. memo da öyle. bu kitapta bir değil iki karşılıksız aşk vardı bana kalırsa. yahu mahmut paşa bile atını daha çok sevdi be adam!
eh hadi bir de ağrı dağı'nın öfkesi'ni bırakayım:
etkilendiğim bir diğer kısım da; hikayenin, yaşandığı zaman dilimine ve yalnızca o yere ait oluşuydu. bu sayede, gerçeküstü öğelere rastlamadığınız hâlde masalsı bir tat bırakıyor insanda.
hikaye akıp giderken yalnızca gülbahar ve ahmet'i değil, diğer karakterleri de yeterince tanıyabileceğiniz bir boşluk mutlaka buluyorsunuz. memo için üzülüyor, yusuf'un korkusuna hayret ediyor, mahmut paşa'dan nefret ediyor ve sufi'den ağrı dağı'nın öfkesi'ni dinlemek istiyorsunuz. demirci hüso'yla demir dövmek.. yok, bu fazla oldu. neyse efendim anlayacağınız, empatik biriyseniz "ata da yazık yahu oradan oraya sürüklendi gariban." diye bile hüzünlerden hüzün seçeceğiniz bir kitap. *
o yörenin geleneklere bağlılığı ve sembollere yüklediği anlama da ayrıca hayran kaldım. doğru ya da yanlış diyemem ama kitabı o zamanın şartlarıyla değerlendirince masalsı havayı veren unsurlardan biri olduğunu söyleyebilirim. hatta verilmek istenen mesajlardan birinin de gelenekler konusunda olduğunu düşünüyorum. bence kitap diyor ki; gelenekleri özümseyerek bağlılık duymak, korku ve toplum baskısıyla duyulan bağlılıktan daha iyidir. başınıza gelen felaketler aslında doğaüstü şeyler değil, sizin lanetiniz değil. doğru olanı anlamayışınızdan ileri gelen felaketlerdir.
spoilerlı kısma gelecek olursam...
bence ahmet'in kitabın sonundaki tavrı aslında gülbahar'ı aynı duygu yoğunluğuyla sevememiş olmasından kaynaklanıyor. zindandaki umutsuzluk anında bir şeylere tutunmak, sevmek, sevilmek daha kolaydı onun için. öyle olmasa, gülbahar onun yanına ilk geldiğinde "memo bu kapıyı sana neyin karşılığında açtı? beni görmene nasıl izin verdi?" diye de sorabilirdi ama o zaman bunları göz ardı edecek kadar umutsuzdu. hâlbuki gülbahar öyle mi? o her şeyi göze aldı. memo da öyle. bu kitapta bir değil iki karşılıksız aşk vardı bana kalırsa. yahu mahmut paşa bile atını daha çok sevdi be adam!
eh hadi bir de ağrı dağı'nın öfkesi'ni bırakayım:
devamını gör...