laiklik din kavramları nedense hep bulamaç oluyor aklımızda. dinlerle kimsenin bir derdi olmamalı. buradan hıristiyan arkadaşlarımızı da kendileriyle ilgili yayın yapmaya çağırıyorum. ne zamanki bir din allahla o birey arasında olur bunda bir sorun yoktur. ama iş ben bu dine inanıyorum sizde inanacaksınız olursa ki kafa sözlükte de böyle başlıklarla karşılaşabiliyoruz bu hoş bir şey değil.
devamını gör...

her hangi bir şey hakkında olumlu veya olumsuz düşünce belirtilmesi durumudur.
devamını gör...

arkadaş karpuzun iyisini kötüsünü anlamak için bıçaklarsın, tipi sana zarar vermeyen birini niye bıçaklarsın?!! hadi diyelim tipsiz, kendi tipine mahkum yaşıyor , yaşayacak, sana ne oluyor da adamı kendi görüntüsü için yaralıyordun? ha?!!! tipsiz!
devamını gör...

t: türk dizi tarihinin kendi alanındaki en başarılı dizisi

zamanında, üçüncü sezon sonrası kendisi için bir yazı yazmıştım bir yerlerde. buraya aktarayım. biraz spoiler vardır, izlemeyenler ona göre aksiyon alırlarsa güzel olur.

leyla ile mecnun’u komedi dizisi sananlar…

yazı başlığından devamla, sanmaya devam edebilirler… fakat beklenti çıtalarını yüksek tutmamaları önemle rica olunur.

leyla ile mecnun’u neden şimdi yazıyorum bilmiyorum. üçüncü sezon finali olabilir mi? kendisini, etrafımdaki birçok kişinin aksine ilk bölümden beri takip ediyorum, hem de severek. ilk zamanlar ben de komedi, daha doğrusu “absürt” komedi olarak görüyordum kendisini. nasıl görmeyeyim? çölde leyla’sını ararken bulduğunu düşünüp neredeyse bir kutup ayısına sarılan mecnun vardı ortada. karşısına çıkan ak sakallı dedenin ağzından çıkan ilk sözler meşhur lost sayılarımızdı. gecesinde ise o rüyadaki dede mecnun’un odasında peyda oluyor ve kay azıcık şöyle kıçlı başlı yatalım diyordu. normaldi yani komedi kıvamında düşünmem kendisini.

fakat işin rengi başkaydı. yukarıda bahsedilen ve ilk bölümde absürt komedi sahnelerine yer veren dizi yine aynı bölümde mecnun’un “içim yanıyor be içim” sözünden sonra iskender’in dudaklarından şu cümleleri zerk ediyordu dertli bünyelere :

“yanar bilirim, yanar, yanar… bir gün biri çıkar karşına, bütün dünyan alt üst olur. ne diyeceğini, ne söyleyeceğini şaşırırsın. doğru düzgün düşünemezsin bile, bütün dünyan o olur. yanındayken bile bir gün çekip gidecek diye korkarsın. ne öpmeye kıyabilirsin, ne koklamaya. ne zaman onu düşünsen, sol kaburgan ağrır. ağlamak istersin, ağlayamazsın…”

bu cümlelerin etkisi ahmet mümtaz taylan’ın müthiş oyunculuğu ile birleşince birkaç kat daha artıyor. onunla beraber izleyenin de boğazı düğümleniyor. her ne kadar bir sonraki sahnede bizi ters köşeye yatırıp güldürse de leyla ile mecnun’un buram buram dram koktuğu ta ilk bölümden belliymiş. zaten ismindeki acıklı hikâye ile müsemma olmayacaksa bu dizi ne anlamı var ki mecnun’un mecnun olmasının, leyla sürekli yanı başındayken leyla’sızlığının. bu dizinin hamurunda leyla’sızlık, senaryosunda dram var.

kendisini özel yapan şey sadece absürt komedi gibi görünüp altında dram yatması da değil. çok özel bir yere sahip kendisi. karakterleri, oyunculukları, oyunculukların dibine kadar insanın zihnine işlemesi, zihnin onlarla bütünleşmesi, her gün akıp giden hayatta hepsinin birilerinin yerine konulması, bunların da ötesinde kendimizi bir karakterin yerine koymamız. shakespeare’den tiratlar, attila ilhan, oğuz atay ve nicelerinden göndermeler, şiirler. şiirler, kitaplar. filmlere, şarkılara, kişilere dokundurmalar. düzeni eleştirmeler, eleştireni eleştirmeler.

tabi bu eşsiz yapıtın arkasında sağlam kale olarak senaryo ve o senaryonun arkasındaki burak aksak var. piyasa şartlarında çok zor tutunacak bir eser ortaya çıkarıyor bana göre. trt’den başka bir kanalda yayımlanabileceğini de düşünmüyorum açıkçası. yönetmenlerimizin de hakkını yemeyelim, hepsinin yeri ayrı. fakat onur ünlü bir başka elbette. üç sezondur bekleyen yazı şimdi kotarılmaya çalışılırsa böyle olur işte, toparlaması güçleşir, uzadıkça uzar. bu nedenle yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum kendisinin ne olduğu ve ne olmadığı hakkındaki düşüncelerimi aktararak. onu seven çok seviyor, sevmeyen ise sevmiyor (nokta).

yazı uzayacak ama, zira ortada bir üçüncü sezon finali var. sonradan izlediğim için yorumlamak, daha doğrusu yapabildiğimin en iyisi olarak kendisinden bahsetmek ancak şimdi kısmet oluyor. leyla ile mecnun bu sezon finalinde yüksek ihtimalle kendisini tutabilenlerin boğazını düğümlemiş ve o düğümü şöyle sıkısından, kolayca açılmayanından atmış, kendisini tutamayanları ise salya sümüğe boğmuştur. hissettiriyordu esasında üç, dört bölümdür böyle olacağını. fakat bu kadarını kimse beklemiyordu sanırım. kızanı vardır, söveni vardır, takdir edeni, yereni vardır. bu kadar da olmaz, sıktı artık, bitmeli diyeni de çoktur. diyenleri anlayışla karşılar, iyi yolculuklar dileriz.

komedi dizisinden beklenen şeyler değil zaten bu sezon finalleri ya da dram yüklemeleri. kendisini işte tam da bu nedenle sevenleri çok seviyor. bu dönüm noktaları, hayal mi gerçek mi belli olmayan yanılsamaları , karakterlerin düştüğü bu içler acısı durumlar daha da bağlıyor kendisini bize. güneşli bir günde, masmavi bir gökyüzü altında, saçlarını yalayan denizden gelen serin rüzgâra rağmen mutsuz olanların dizisidir kendisi. melankolik olmayanların işi yok bu gemide…

şu noktadan sonra okumaya devam edenler olacaksa eğer mutlaka üçüncü sezon finalini izlemiş olsunlar. tek tek yazmak çok zor olan biteni, en azından hepsini. ben biraz ana karakterler etrafında dolanacağım. hemen aklınıza leyla ve mecnun gelmesin, onlar zaten hikâyede kendilerine biçilen rolü oynuyorlar. esas leyla artık yok, diğerleri ise birer yanılsamadan ibaret. mecnun ise dedemizin söylediği üzere kaderini yaşıyor, tercihini değil. görünen çöl bir bahane, mecnun için artık her yer çölün ta kendisi. yine dedemizin ifadesiyle o çölde hapis kendisi.

benim bahsedeceğim ana karakterler hırsız yavuz, erdal bakkal ve ismail abi. iskender de var elbette fakat diğer üçlümüz için daha ağır sınavlar vardı sezon finalinde. yavuz için alman pastasını bir daha yemek bir hayal mi sadece? sonbahar mevsimine veda mıdır bu? neredeyse bir sezon boyunca çocuğunu bekleyen erdal için “oglini” ve nurten’i aynı ayna kaybetmek nasıl bir sınavdır peki? o hastane sahnesi adeta balyoz etkisine sahip, cevapsız kalan iskender ve erdal’la birbirlerine sarılmaları. erdal’ın durumunun azıcık benzerini yaşayanlar için durum ne kadar zorsa, iskender’in cevapsızlığı benzerlerini yaşayanlar için de bir o kadar zordur. işte o anlarda kelimeler çıkıyor aradan…

ismail abi için ayrı bir paragraf gerekiyor. saflığın temsilcisi ismail abi. insanlar derde düştüğünde “abim” diye söze başlayan ismail abi. beklenen değil, hep bekleyen olan ismail abi. burak aksak’ın, cengiz aytmatov’un beyaz gemi’sinden esinlenerek yazdığı ismail abi. içinde zerre kadar kötülük barındırmayan, beyaz bir sayfa ismail abi. artık bir gidene daha tahammülü olmadığı için dayanamayıp mavi sulara gömülen ismail abi. mecnun için leyla ne ise, ismail abi için gemi odur. daha doğrusu gemi perdesi ile beklediği babası odur. gerçek gemi asla gelmeyecek, diğer gemiler ise sadece birer yanılsamadan ibaret. ismail abi için artık her yer denizin ta kendisi. o denizde mahkumdur kendisi.

güzel de çekilmiş kendisini denize bıraktığı sahne. handel’in sarabande’si eşliğinde ağır çekimle önce bir döndü ismail abi, sonra o güneşli havada, masmavi gökyüzü altında, esen rüzgâra karşı bıraktı kendisini denize. mutlu değildi elbette, yılgındı. gidenlerin dönmeyeceğini bilme yılgınlığıydı bu. “söyleme dönüp dönmeyeceğini” derken içimde bir umut kalsın demek istiyordu. gittiğini bildikleri ayrı, dönmeyeceklerini bildikleri ayrı, öldüğünü bildikleri ayrıdır insan için. bazı gidişler ölümden beterdir ya. ölüm bir süre üzer, beklemek, umut etmek, dönmeyeceğini bile bile beklemekse her gün. bir gemi düdüğü duyulur, bu sefer tepkisiz kalmak olmaz, serin sular bekliyordur.

sezon finali ile bir beklenti daha başladı. bir sonraki sezon muhtemelen bu leyla’mızla da vedalaşacağız. tabi bizi ara ara ters köşeye yatıran burak aksak başka şeyler planlıyorsa bilemem. bakalım mecnun’un serabı gerçekliğe dönüşte nasıl olacak.
devamını gör...

beyaz gömleği, jöleli saçları, kliplerindeki karizmatik duruşu ile 90’ların güzel çıkış yapan seslerindendir.

o bilmese bile pek çok anım vardır kendisiyle. çocukken bu adama hayrandım ben. mesela yaşandı bitti şarkısı benim için tam bir efsanedir. onu da o başlıkta anlatırım. *

bu adamı sevdiğim günler ne güzel günlermiş. kıymet bilememişiz.
devamını gör...

boyle kanunu (boyle's law), sabit bir sıcaklıktaki gazın basıncının ve hacminin birbirleriyle ters orantılı olduğunu belirtir. barotravmanın temel patofizyolojisidir.
devamını gör...

son zamanlarda oldukça gönül verdiğim, vermişken işim gereği bazı hastalarıma da önerdiğim, bu doğrultuda da hakkında araştırma yaptığım bir dikkat, kompleks düşünsel süreç oyunu.

özellikle dikkatimi çekenlerden biri de şu oldu, bazı eğitim gören kişilerin veya sınavlara hazırlanan belli bir insan grubunun uyarıcı ilaçlara gereksinim duyduğunu, bunları biz psikiyatristlerden talep ettiğini görüyorum. bununla ilgili literatürü biraz taradığımda satrançla ilgili olarak yapılmış zihinsel süreç çalışmalarına baktım.

2017'de yapılan bir çalışmada ayrı ayrı metilfenidat(ritalin, concerta), modafinil(modiwake), kafein alan ve hiçbir ilaç almayan sağlıklı kişiler satranç performansları açısından nöropsikolojik olarak kontrol edilmiş. ortaya çıkan sonuç aslında ilginç, çünkü satranç zaman kısıtlı bir oyun, yani çoğunlukla "rapid, bullet, ultrabullet" gibi turnuvalar yoğunlukta son zamanlarda gördüğüm üzere, haliyle bu zaman kısıtlı turnuvalarda bu uyarıcı maddeleri kullanmanın satranç performansında olumsuz yaratabildiği görülmüş.

satrançta hamle başına olan düşünme sayısı artmış ve kişilerin buna bağlı zaman kısalığı nedeniyle performansları düşmüş.

zamansız yapılan oyunlardaysa performans her 3 uyarıcı madde verilen grupta da artış göstermiş. yani burada aslında işler iyi, doğru düşünme kısmında geliştirme sağlamış demek ki. ama yine de zaman önemli.

burdan da şuna geleceğim, sınavlar gibi yine zaman odaklı hadiselerde düşünme süresinin artması nedeniyle aslında bu uyarıcı maddeler zamanı doğru kullanamamaya sebebiyet verip kişide başarıya giden yolda zorluk oluşturabilir, hemen bu maddelere sarılmamak lazım.

satrancı seviyorum, kognitif geliştirmeler için yapılacak çalışmalarını zevkle takip ediyorum. çoğu çalışmada demansiyel sürecin de belirgin önüne geçtiği gösterilmiş. yani bunama için ya da zihinsel tembellik için de birebir.

umarım hamle kayıplarına, uyumalara rastlamadan güzelce oyunu oynayabiliriz.

saygılarımla, sağlıklı günler.
devamını gör...

istanbulu ilk kez kuşatan türk devletidir. toplamda 2 kere kuşatmışlardır ancak başarılı olamamışlardır.

ayrıca hristiyanlığı benimseyen ilk türk devletidirler.
devamını gör...

daha önce rast gelmediğim fotoğraflar olmasıyla beraber, nerede ve ne zaman çekildiğini bizlere sunduğu için çok değerli bulduğum kültür bakanlığı arşividir.
devamını gör...

iki sene önce bu ihtimali öğrendim, yapabileceğim bir şey yok şu an bunun için ama bayağı üzüldüm.. çünkü doktorum çok kesin konuştu çocuğumun olmama ihtimali konusunda. başka doktorlar daha olumlu konuşsa bile kime inanacağımı şaşırdım. sonra alıştım bu duruma çünkü sevgi evlerindeki çocukların koşullarını biliyorum, onlardan birini evlat edinebilirim. tabii evleneceğim kişinin beni onaylayıp, destek vermesi gerek. evlilik şu an için çook uzak bir ihtimal benim için çünkü adayım bile yok. ama öğrendiğimden beri aralıklarla tedavi oluyorum. umarım çocuğum olur çünkü çok seviyorum çocukları. yani gerçekten anne nasıl olunur bunu çocuğuma yaşatmak istiyorum.. benim içimde sonsuz bir sevgi var ve bunu hak edecek tek kişi belki de kendi evladım /evlatlığım.. hayırlısı olsun..
devamını gör...

yaz/kış saati uygulaması terk edildikten sonra edası kışın daha kolay olan namazdır. ülkenin en doğusu olan ığdır'da 07:05'e kadar kılınabilir. batıda durum daha esnek. izmir'de 08:05'e kadar kılınabiliyor. o saatte iş için evden çıkmış oluyorsun çoğu zaman. hal böyleyken "yataktan kalkmak zor" gibi bir bahane kabul edilebilir değil.

gerçi şöyle bir durum var kılmak isteyen zaten şartlar ne olursa olsun kılıyor. içinde olsun yeter. kılanın namazını allah kabul etsin, kılmayan da kendi tercihidir. bir şey söylemek bize düşmez.
devamını gör...

türk edebiyatının ağır bedeller ödetilmiş, gamlı kadın yazarlarından. benim çok sevdiğim yazar. kitapları, yaşadığımız çağlar için acı bir fotoğraf gibidir.
1976 yılında, sadece 40 yaşındayken hayata veda etmiştir.
eşi; mümtaz soysal'dır.
keşke daha çok kalsaydı ve daha çok yazsaydı.

eserleri: yürümek, yenişehir'de bir öğle vakti, şafak, hoş geldin ölüm, tutkulu perçem, barış adlı çocuk, venüslü kadınların serüvenleri, bakmak, beş paralık roman, tante rosa, yıldırım bölge kadınlar koğuşu, türkiye'nin kalbi kabul günleri
devamını gör...

big brother is watching you.
devamını gör...

günaydın,
yılın son haftası ve masama geldim oturdum. hafif bir yağmur var havada. arazide yapılması gereken tespitler de var. güne hızlı bir başlangıç yapacağız. herkese mutlu bol gülücüklü günler.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok romantik bir şarkı seçtim*. kayıtları göndermeyen kalmasın efenim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

unutulmak.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

söz, fazla uzatmayacağım..*

sigmund freud'un ilk olarak cinsel dürtülerle ilişkilendirdiği ancak sonraki yazılarında insanın tüm içgüdüsel fizyolojik ve ruhsal enerjisini belirtmek için ortaya koyduğu bir kavram olan libido* ile zeka/entelektüellik seviyesinin ilişkisini ortaya koymaya çalıştığım bir tartışma başlığıdır. yeni fikirlere açığım.

yüksek libido ile yüksek zeka arasında pozitif korelasyon bulunduğuna dair veriler mevcutmuş ancak bu durum, bu kişilerin girdikleri ilişki sayıları ile alakalı değil, yanlış anlaşılmasın. bu da aslında zeka seviyesi arttıkça kişinin libidosunu başka işlere kanalize ettiğini düşündürüyor. örneğin; nicola tesla, isaac newton, henry cavendish... bilime yön vermiş bu manyak* insanlar adeta kaçmışlar kadınlardan.. hele leonardo da vinci kaçmış da kaçmış.. şöyle bir sözü var hatta: "üreme eylemi ve onunla alakalı herhangi bir şey çok iğrençtir.."

olay aslında cinsel isteksizlik değil bence. yüksek zeka ve entelektüellik seviyesi* ile meydana gelen kontrol gücündeki artmanın*, libido üzerindeki yönlendirici etkisi. bir de alınan karar sonrası sonunu hesap edebilme yeteneği gibi faktörler de bu karar mekanizmasını etkiliyor. yapılan bir çalışmada üniversite mezunlarının lise mezunlarına göre daha az sayıda partnere sahip oldukları gösterilmiş. çok partnerlilik sağlık ve toplum üzerinde yozlaşma yaratabildiğinden, bu kişiler bunu hesap edebiliyor.. yani; öyle ben çok partnere sahibim, coolum, açık ilişkiye açığım gibi cümleler pek de havalı gibi durmuyor..

neyse bu konu çok uzatılır. ben ana fikri verdiğime göre kaçabilirim.
devamını gör...

bu beyefendiyle kavuştuk sonunda.
edit: güzel dilekleriniz için çoook teşekkür ederiim. bu minnoş yeni doğmadı abileri ablaları, ben yeni kavuşabildim..
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"bir hapishane hayal edin: öyle büyük ki içinde hücreler ve koridorlar, ormanlar, şehirler ve denizler var. bir mahkûm hayal edin: belleği yok, dışarı'dan geldiğine emin, oysa hapishane yüzyıllardır kapalı ve şimdiye kadar oradan kaçabilen yalnızca tek bir kişi var.

bir kız hayal edin: bir malikânede, zamanın yasaklandığı bir toplumda yaşıyor; bilgisayarlarla yönetilen bir 17. yüzyıl dünyasına kapatılmış, istemediği bir evliliğe mahkûm, hem korktuğu hem de gerçekleşmesini arzuladığı bir suikast komplosuna karışmış.

biri içeride, diğeri dışarıda… ama ikisi de tutsak. incarceron'u hayal edin. hem ürkütücü hem çok çekici ve bağımlılık yaratacak yeni bir serinin başlangıcı.

dikkat çekici bir fütürist roman, nefes kesici bir tempo, zekice kurgulanmış bir olay örgüsü ve her iki mekânın tasarımında harika detaylar... zamanlaması mükemmel, şaşırtıcı olaylar ve muhteşem bir son. kesinlikle okunmalı."
-the booklist-"

catherine fisher'ın yazdığı harika roman. pegasus yayınevi yayınlıyordu en son. bu da traileri (evet kitabın trailer videosu var heheh). filmi de yapılacaktı ama hala yapılacak olarak bekliyor.

devam kitabı için (bkz: sapphique)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim