çalıntı tanım girmek
çalıntı ya da hırsız ağır ithamlar. kaynak belirtmeden/alıntı yapmadan tanım girmek diyebiliriz.
bahsi geçen yazarın sözlükten gitmesine üzüldüm ama evernevergreen'in haksız olduğunu söyleyemeyiz. tamamen haklı da değil.
bir yazarın tanımlarının neredeyse çoğu copy/paste idi. adını hatırlamıyorum. kullanılan siteyi ve örnek tanımları moderatöre gönderdim. tanımlarına kaynak eklemesi yaptı.
basit bir şekilde çözülecek şeylerin linç kültürüyle dallanıp budaklanması hoş değil.
bahsi geçen yazarın sözlükten gitmesine üzüldüm ama evernevergreen'in haksız olduğunu söyleyemeyiz. tamamen haklı da değil.
bir yazarın tanımlarının neredeyse çoğu copy/paste idi. adını hatırlamıyorum. kullanılan siteyi ve örnek tanımları moderatöre gönderdim. tanımlarına kaynak eklemesi yaptı.
basit bir şekilde çözülecek şeylerin linç kültürüyle dallanıp budaklanması hoş değil.
devamını gör...
namus belası
cem karaca şarkısı.
düştüm maphus damlarına
öğüt veren bol olur
toplasam o öğütleri
burdan köye yol olur
ana baba bacı kardaş
dar gününde el olur
namus belasına kardaş
yatarız zından bizim
kız gelinim suna boylum
olamadan biz bize
besmeleyle yüzün açıp
oturmadan diz dize
almış kaçırmışlar seni
çökertmişler ıssıza
namus belasına kardaş
verdiğimiz can bizim
düştüm maphus damlarına
öğüt veren bol olur
toplasam o öğütleri
burdan köye yol olur
ana baba bacı kardaş
dar gününde el olur
namus belasına kardaş
yatarız zından bizim
kız gelinim suna boylum
olamadan biz bize
besmeleyle yüzün açıp
oturmadan diz dize
almış kaçırmışlar seni
çökertmişler ıssıza
namus belasına kardaş
verdiğimiz can bizim
devamını gör...
bülent ersoy
bu şarkıda tüylerimi diken diken yapan efsane sanatçıdır. sesi kıyaslanmaz.
devamını gör...
türkiye'nin düzelmesinin tek yolu
keşke tc numarası olan herkes, insanlık sınavına sokulsa, ve herkes geçer not alana kadar tekrar tekrar sınava girse,
belki bu şekilde öğrenirler, okumak zorunda kalırlarsa öğrenirler...
okumayı anlamayı öğrenirler, düşünmeyi öğrenirler, okuma yazma öğretmek yeterli değil, düşünmeyi anlamayı öğretmek lazım,
herkes eğitim demiş de, eğitim evet ama ne eğitimi... eğitimi düzelttin verdin, ee.. güya eğittiğin kişi öğrenecekmi, anlayacakmı, uygulayacak cesareti bulacakmı...
insanlar varlıklarının farkında değil, kimse önce ailesine karşı bile sınırlarını bilmiyor, koruyamıyor,
"bir insana fiziksel olarak tecavüz edilmesi ile kişisel haklarına tecavüz edilmesi aynı yaraları açar..."
nerede okuduğumu kimin söylediğini unuttum ama tam olarak böyle, nihan kaya büyük ihtimalle
dolayısıyla her zaman söylediğim bir şey var, biz saygı adı altında, maalesef sömürülmek için "kandırıldık"
bize sürekli saygı adı altında, büyüklere yaşlılara, anaya babaya, öğretmene, müdüre, milletvekiline, bakana, cumhurbaşkanına, saygı diye başlayarak, söyledikleri herşeyin altında, bizim haklarımıza tecavüz vardı,
saygıyı, bize saygı göstererek, öğretmediler... bir şekilde anne, baba, öğretmen, müdür, bakan vs olanların hepsi, saygıyı "menfaati" için kullandı, çünkü toplumda bu mevkilere tapılıyor, ve hepsi de sonuna kadar kullanıyor, hala, maalesef bu bilinçsiz kesimin yeni nesil çocuklarının çocukları da böyle yetişiyor, çok da değişen bir şey yok...
genelde hiçbir yerde otorite kuramayan insanlar, yada çok kolay mevki sahibi olmuş insanlar, eşlerini ve çocuklarını da maddi manevi yönetme eğiliminde oluyorlar, (bir şekilde eğitimi ve yeterliliği olmadan, küçük yaşta devlet memuru olup, haketmeden yetki sahibi olan, kolay para kazanan kişiler gibi, evlenmek ve çocuk yapmak dışında ürettiği hiçbir değer olmayan, olsada farkedilmeyen annelerimiz gibi)
anne baba da olsa kimse kimsenin yerine düşünme, karar verme hakkına sahip değildir, türkiyede ailelerdeki en önemli sorun, iyiliğini düşünme adı altında, çocukları "rahat bırakmamalarıdır"
çocuklar "kendisi olma"nın ne olduğunu öğrenemiyor, bilmiyor, çünkü rahat bırakılmıyor... baskıyı "normal" bir şey olarak tanıyor çocuklar, ve rahatsız edilmeye alışıyorlar, baskıya alışıyorlar, mecbur olduklarını öğreniyorlar, çünkü başka bir alternatif görmüyorlar, hep içinden düşünüyor, fikrini söylemek saygısızlık olarak öğretiliyor...
önce evde, sonra okulda, sonra işyerinde susuyor, bu böyle devam ediyor...
dar gelirli de böyle, zengin aile de böyle bence, çünkü anne babaların kendi kişisel hayatları yok, anne babalık, geçim/gelir dışında bireysel bir hayatları, mevzuları yok, kendilerini tanımaya, vakitleri, halleri de olmamış zaten, karakterleri oturmamış...
şuraya gelicem, dolayısıyla çocukluktan itibaren, kişisel haklarının gasp edilmesini normal bir şey olarak öğreniyor çocuklar, ev dışında da sesini çıkaramıyor, yeni kuşaklarda da bir fark göremiyorum, dışarıda polis durdurduğu zaman, bize ne sorabilir, nelere hakkı yok bilmiyoruz, evde de bilmiyoruz, dışarıda da bilmiyoruz...
çünkü çocuklara ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyor, bize ilk öğretilen şey "susmak" hep öğretilen şey "söz dinlemek" ve sözü sorgulamamak, çünkü devam edecek tartışmaya tahammül yok...
çocuklar ciddiye alınmıyor, çocuklara saygı duyulmuyor, ama bolca isteniyor, sınırsız, koşulsuz, bedelsiz, sürekli saygı isteniyor... hemde zorla... çünkü alışmışlar ekmeğini yemeye...
çocuklar saygı görmenin ne olduğunu öğrenmiyor, hatta saygı gördüğünde tanımıyor, zayıflık zannediyor, şımarıyor, kendini şaşırıyor doğal olarak ve gördüğünde de ilk yaptığı şey suistimal etmek oluyor, bunu fırsat olarak görüyor, çünkü kendisine öyle davranılarak büyümüş...
bütün televizyon kanallarının yayınlarını durdurup ekrandanmı okumalı, ülke genelinde elektriği kesip, camilerdenmi bağırmalı bilmiyorum, ama okuldaki eğitimle olacak iş değil bu, eğitim veren insanlarda da bu bilinç yok, herkeste bir bekleyiş, herkeste bir oturduğu yerden söylenmek, bir şeyler oluyor ve onun üzerine konuşuluyor, herkes yorum yapıyor, hep vakit kaybı, ya bu damızlık çoğunluğun dinlediği hocalardan birini konuşturmak lazım, yada yine bu ahalinin dinlediği bir hocanın adıyla kitap basıp dağıtmak lazım, çünkü fanatikler, din konusunda da fanatikler, ben bakıyorum dindar insanlara 7/24 bir dua okuma hali, o da anlayarak değil, öyle görünmek için, göstere göstere ibadet ediyorlar, onu da bilinçli yapmıyorlarki, bakınız futbol fanatikliği de, ekonomik durumdan bağımsız, çok fazladır, genel olarak fanatik olma hali sapkın bir ruh halidir, zaten sağlıklı bir insan bence hiçbirşeyin fanatiği olmaz, ordan anlayın işte...
evet resmen, tamda manipülasyon yapmaktan bahsediyorum, başka yolu yok, onlara muhalefet olarak yaklaşıp konuşunca, kapatıyorlar devreleri, nereyi dinliyorlarsa, nerden anlıyorlarsa, maalesef oralardan girmek zorundayız, bir övüp, bir allah peygamber diyip, bir bunlar zaten senin hakkın ne bu kadar minnet ediyorsun, elektrik faturanın yarısından fazlası vergi dememiz lazım,
bazen diyorumki ülkedeki akp lileri omuzlarından tutup silkeleyip şunları söylesek;
"bana bak, sen var ya, tek başına, hakları olan bir insansın, sen varsın, herkes seni görmek zorunda, kimse sen yokmuşsun gibi davranamaz, hiçbirşey yapmasanda, oy vermesende, kendi sınırların var, sen değerlisin, annenin babanın sana değer verme mecburiyeti var, menfaatsiz... sen çocuklarına değer vermek zorundasın, menfaatsiz, verdiklerini aldıklarını hesaplamadan, sahip olduğun ev araba eşyayı düşünmeden, insan olarak kendi varlığına saygı duyman, kendine değer vermen ve haklarının farkında olman lazım, kimse senden üstün değil, kimse hiçbir makamla, altın koltukları, sarayları haketmiyor, kimse kimseden büyük değil, kimsenin kıldığı namaz için senin sevinmen gerekmiyor, senin kıldığın namaza rt nin bir katkısı yok, ak parti giderse, kuran okumak yasaklanmıycak, kimse kuran okuyor diye oy vermen gerekmiyor, zaten senin hakkın olanı, senden aldıkları parayla, sana lütfeder gibi veriyorlar, kendi sınırlarını çiz, farket, ve oradaki özgürlüğüne kimsenin senden izinsiz yaklaşmasına bile izin verme..."
şimdi yazınca daha iyi anladım, hep düşünüyorum bunları ama, gerçekten de işimiz çok zor, açlıkla, yoklukla bile, nelere sebep olduklarının farkında olmayan insanların, değişmesi çok zor, ama imkansız değil,
benim önerim büyük bir sivil itaatsizlik düşünmek, bulmak, yapmak...
ama akıllıca bir hareket olması lazım, malum iktidarın elinde, gözünün üstünde kaşın var bile diyerek, hatta hiçbirşey demeyerek bile tutuklama kozu var..
baya akıllıca bir hareket olması lazım...
çok "ince" olmak lazım...
tanıdığınız "ince" karakterli insanlar varsa onlara sorun, bazı insanlar gerçekten çok "ince" oluyor... ben hatırı sayılır "incelikler"le karşılaştım hayatım boyunca, ama yinede kafam öyle çalışmıyor, bunların hakkından gelmek için "ince"nin önde gideni olmak lazım , bi düşünün bakalım, sonu silivride bitmeyecek bir hareket...
edit:
ince ; argoda ihanet eden, yarı yolda bırakan, satan anlamında kullanılan küfürün yerine koyduğum kelime, cinsel tercih anlamında değildir.
(daha iyi anlatan başka sıfat bulamadığım için, kullandığım tek küfür olan kelimenin kendimce şıklaştırmaya çalıştığım hali)
belki bu şekilde öğrenirler, okumak zorunda kalırlarsa öğrenirler...
okumayı anlamayı öğrenirler, düşünmeyi öğrenirler, okuma yazma öğretmek yeterli değil, düşünmeyi anlamayı öğretmek lazım,
herkes eğitim demiş de, eğitim evet ama ne eğitimi... eğitimi düzelttin verdin, ee.. güya eğittiğin kişi öğrenecekmi, anlayacakmı, uygulayacak cesareti bulacakmı...
insanlar varlıklarının farkında değil, kimse önce ailesine karşı bile sınırlarını bilmiyor, koruyamıyor,
"bir insana fiziksel olarak tecavüz edilmesi ile kişisel haklarına tecavüz edilmesi aynı yaraları açar..."
nerede okuduğumu kimin söylediğini unuttum ama tam olarak böyle, nihan kaya büyük ihtimalle
dolayısıyla her zaman söylediğim bir şey var, biz saygı adı altında, maalesef sömürülmek için "kandırıldık"
bize sürekli saygı adı altında, büyüklere yaşlılara, anaya babaya, öğretmene, müdüre, milletvekiline, bakana, cumhurbaşkanına, saygı diye başlayarak, söyledikleri herşeyin altında, bizim haklarımıza tecavüz vardı,
saygıyı, bize saygı göstererek, öğretmediler... bir şekilde anne, baba, öğretmen, müdür, bakan vs olanların hepsi, saygıyı "menfaati" için kullandı, çünkü toplumda bu mevkilere tapılıyor, ve hepsi de sonuna kadar kullanıyor, hala, maalesef bu bilinçsiz kesimin yeni nesil çocuklarının çocukları da böyle yetişiyor, çok da değişen bir şey yok...
genelde hiçbir yerde otorite kuramayan insanlar, yada çok kolay mevki sahibi olmuş insanlar, eşlerini ve çocuklarını da maddi manevi yönetme eğiliminde oluyorlar, (bir şekilde eğitimi ve yeterliliği olmadan, küçük yaşta devlet memuru olup, haketmeden yetki sahibi olan, kolay para kazanan kişiler gibi, evlenmek ve çocuk yapmak dışında ürettiği hiçbir değer olmayan, olsada farkedilmeyen annelerimiz gibi)
anne baba da olsa kimse kimsenin yerine düşünme, karar verme hakkına sahip değildir, türkiyede ailelerdeki en önemli sorun, iyiliğini düşünme adı altında, çocukları "rahat bırakmamalarıdır"
çocuklar "kendisi olma"nın ne olduğunu öğrenemiyor, bilmiyor, çünkü rahat bırakılmıyor... baskıyı "normal" bir şey olarak tanıyor çocuklar, ve rahatsız edilmeye alışıyorlar, baskıya alışıyorlar, mecbur olduklarını öğreniyorlar, çünkü başka bir alternatif görmüyorlar, hep içinden düşünüyor, fikrini söylemek saygısızlık olarak öğretiliyor...
önce evde, sonra okulda, sonra işyerinde susuyor, bu böyle devam ediyor...
dar gelirli de böyle, zengin aile de böyle bence, çünkü anne babaların kendi kişisel hayatları yok, anne babalık, geçim/gelir dışında bireysel bir hayatları, mevzuları yok, kendilerini tanımaya, vakitleri, halleri de olmamış zaten, karakterleri oturmamış...
şuraya gelicem, dolayısıyla çocukluktan itibaren, kişisel haklarının gasp edilmesini normal bir şey olarak öğreniyor çocuklar, ev dışında da sesini çıkaramıyor, yeni kuşaklarda da bir fark göremiyorum, dışarıda polis durdurduğu zaman, bize ne sorabilir, nelere hakkı yok bilmiyoruz, evde de bilmiyoruz, dışarıda da bilmiyoruz...
çünkü çocuklara ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyor, bize ilk öğretilen şey "susmak" hep öğretilen şey "söz dinlemek" ve sözü sorgulamamak, çünkü devam edecek tartışmaya tahammül yok...
çocuklar ciddiye alınmıyor, çocuklara saygı duyulmuyor, ama bolca isteniyor, sınırsız, koşulsuz, bedelsiz, sürekli saygı isteniyor... hemde zorla... çünkü alışmışlar ekmeğini yemeye...
çocuklar saygı görmenin ne olduğunu öğrenmiyor, hatta saygı gördüğünde tanımıyor, zayıflık zannediyor, şımarıyor, kendini şaşırıyor doğal olarak ve gördüğünde de ilk yaptığı şey suistimal etmek oluyor, bunu fırsat olarak görüyor, çünkü kendisine öyle davranılarak büyümüş...
bütün televizyon kanallarının yayınlarını durdurup ekrandanmı okumalı, ülke genelinde elektriği kesip, camilerdenmi bağırmalı bilmiyorum, ama okuldaki eğitimle olacak iş değil bu, eğitim veren insanlarda da bu bilinç yok, herkeste bir bekleyiş, herkeste bir oturduğu yerden söylenmek, bir şeyler oluyor ve onun üzerine konuşuluyor, herkes yorum yapıyor, hep vakit kaybı, ya bu damızlık çoğunluğun dinlediği hocalardan birini konuşturmak lazım, yada yine bu ahalinin dinlediği bir hocanın adıyla kitap basıp dağıtmak lazım, çünkü fanatikler, din konusunda da fanatikler, ben bakıyorum dindar insanlara 7/24 bir dua okuma hali, o da anlayarak değil, öyle görünmek için, göstere göstere ibadet ediyorlar, onu da bilinçli yapmıyorlarki, bakınız futbol fanatikliği de, ekonomik durumdan bağımsız, çok fazladır, genel olarak fanatik olma hali sapkın bir ruh halidir, zaten sağlıklı bir insan bence hiçbirşeyin fanatiği olmaz, ordan anlayın işte...
evet resmen, tamda manipülasyon yapmaktan bahsediyorum, başka yolu yok, onlara muhalefet olarak yaklaşıp konuşunca, kapatıyorlar devreleri, nereyi dinliyorlarsa, nerden anlıyorlarsa, maalesef oralardan girmek zorundayız, bir övüp, bir allah peygamber diyip, bir bunlar zaten senin hakkın ne bu kadar minnet ediyorsun, elektrik faturanın yarısından fazlası vergi dememiz lazım,
bazen diyorumki ülkedeki akp lileri omuzlarından tutup silkeleyip şunları söylesek;
"bana bak, sen var ya, tek başına, hakları olan bir insansın, sen varsın, herkes seni görmek zorunda, kimse sen yokmuşsun gibi davranamaz, hiçbirşey yapmasanda, oy vermesende, kendi sınırların var, sen değerlisin, annenin babanın sana değer verme mecburiyeti var, menfaatsiz... sen çocuklarına değer vermek zorundasın, menfaatsiz, verdiklerini aldıklarını hesaplamadan, sahip olduğun ev araba eşyayı düşünmeden, insan olarak kendi varlığına saygı duyman, kendine değer vermen ve haklarının farkında olman lazım, kimse senden üstün değil, kimse hiçbir makamla, altın koltukları, sarayları haketmiyor, kimse kimseden büyük değil, kimsenin kıldığı namaz için senin sevinmen gerekmiyor, senin kıldığın namaza rt nin bir katkısı yok, ak parti giderse, kuran okumak yasaklanmıycak, kimse kuran okuyor diye oy vermen gerekmiyor, zaten senin hakkın olanı, senden aldıkları parayla, sana lütfeder gibi veriyorlar, kendi sınırlarını çiz, farket, ve oradaki özgürlüğüne kimsenin senden izinsiz yaklaşmasına bile izin verme..."
şimdi yazınca daha iyi anladım, hep düşünüyorum bunları ama, gerçekten de işimiz çok zor, açlıkla, yoklukla bile, nelere sebep olduklarının farkında olmayan insanların, değişmesi çok zor, ama imkansız değil,
benim önerim büyük bir sivil itaatsizlik düşünmek, bulmak, yapmak...
ama akıllıca bir hareket olması lazım, malum iktidarın elinde, gözünün üstünde kaşın var bile diyerek, hatta hiçbirşey demeyerek bile tutuklama kozu var..
baya akıllıca bir hareket olması lazım...
çok "ince" olmak lazım...
tanıdığınız "ince" karakterli insanlar varsa onlara sorun, bazı insanlar gerçekten çok "ince" oluyor... ben hatırı sayılır "incelikler"le karşılaştım hayatım boyunca, ama yinede kafam öyle çalışmıyor, bunların hakkından gelmek için "ince"nin önde gideni olmak lazım , bi düşünün bakalım, sonu silivride bitmeyecek bir hareket...
edit:
ince ; argoda ihanet eden, yarı yolda bırakan, satan anlamında kullanılan küfürün yerine koyduğum kelime, cinsel tercih anlamında değildir.
(daha iyi anlatan başka sıfat bulamadığım için, kullandığım tek küfür olan kelimenin kendimce şıklaştırmaya çalıştığım hali)
devamını gör...
regl anıları
eveet bazı tanımlarda "regl" teriminin normalleştirilmesiyle dalga geçmişler. ya kardeşim kanlı pedlerimizi anlımıza yapıştırıcaz demiyoruz bir sakin olun. doğal olan bir dengeyi iğrenç bir şeymiş gibi karşılayan insanlara kızıyoruz. regl olduğumuzda "kirli" olarak adlandırılmaya kızıyoruz. hayatında bir kez bile regl sancısı yaşamayanların "yav ne abarttınız" demesine kızıyoruz. neyse
***
regl olduğum bir gün markete gittim arka ceplerini birinde ne olur ne olmaz diye ped diğerinde para var. a101 kasiyerine ped uzattım. bakıştık bir süre. anlık utandığım sonrasında çok güldüğüm bir anıdır.
***
regl olduğum bir gün markete gittim arka ceplerini birinde ne olur ne olmaz diye ped diğerinde para var. a101 kasiyerine ped uzattım. bakıştık bir süre. anlık utandığım sonrasında çok güldüğüm bir anıdır.
devamını gör...
kanal tedavisi
eğer diş çürümüş ya da darbe vb gibi bir durumda zarar görmüşse eğer vücut ölmüş sinirleri yabancı bir cisim olarak görür. bundan dolayıda intihap/irin oluşturur. işte bu durum ya da durumlar olmasın diye o ölmüş olan siniri alıp bir dolgu malzemesi ile doldurmamız gerekir. buna kanal tedavisi denir arkadaşlar. güzel bir anestezi ile hiç bir ağrı hissetmezseniz. duruma göre uzun ya da kısa sürebilir. korkulacak bir işlem olmamakla birlikte geceleri sizi uyutmayan ağrılardan, sızlanmalardan kurtulmanız için harika bir yöntemdir. diş hekimiyim soruları alabilirim. (mesleğimide ifşa ediyorum)
devamını gör...
kitap alıntıları
"haklı olanı güçlü kılamadığımız için güçlü olanı haklı kılıyoruz."
serenad-zülfü livaneli
serenad-zülfü livaneli
devamını gör...
pandemide kendini geliştiren insan
sinsi gibi dil öğrenip, ders falan çalışan tiptir. bu ne hırs aslanım tamam dünyayı sen kurtaracaksın.
devamını gör...
28 aralık 2020 türkiye'de uygulanan çin aşısında yan etki açıklaması
--- alıntı ---
çin'de üretilen covid-19 aşısının gönüllü olarak testlerine katılan akdeniz üniversitesi rektörü prof. dr. özlenen özkan, "hastanemizde çalışmaya katılan 280 kişide mutlulukla söyleyebilirim ki ciddi bir yan etki olmadı. etkilerini bir iki hafta içinde daha net göreceğiz. aşıdan ümitliyim, öngörüm aşının işe yaradığı ile ilgilidir" dedi.
--- alıntı ---
buradan
çin'de üretilen covid-19 aşısının gönüllü olarak testlerine katılan akdeniz üniversitesi rektörü prof. dr. özlenen özkan, "hastanemizde çalışmaya katılan 280 kişide mutlulukla söyleyebilirim ki ciddi bir yan etki olmadı. etkilerini bir iki hafta içinde daha net göreceğiz. aşıdan ümitliyim, öngörüm aşının işe yaradığı ile ilgilidir" dedi.
--- alıntı ---
buradan
devamını gör...
türkiye'nin en kötü sözlüğü
amma bokladınız be ekşi sözlüğü. 21 yıllık sözlük orası, sen kimsin diye sormazlar mı.
devamını gör...
eski fotoğraflar
1990ların ortasına trabzonda kunduracılar caddesinin meydan çıkışında
eski ayaklı bir fotoğraf makinası olan yaşlı bir amca vardı.
siyah beyaz resim çeker satardı
takım elbise giyerdi.
aklıma o yaşlı amcayı getirdi.
eski ayaklı bir fotoğraf makinası olan yaşlı bir amca vardı.
siyah beyaz resim çeker satardı
takım elbise giyerdi.
aklıma o yaşlı amcayı getirdi.
devamını gör...
28 nisan 2021 formula 1'in türkiye'ye dönmesi
allah'ımmm, geri döndü..!!
gerçek mi bu..? müthiş haber..!! nihayet geri döndü..!!
umarım önümüzdeki senelerde de sadece formula 1 değil, bir çok uluslararası motor sporları organizasyonlarına ev sahipliği yapar..
bir kez daha türkiye'de..
(bkz: hayatta güzel şeylerin de olması)
gerçek mi bu..? müthiş haber..!! nihayet geri döndü..!!
umarım önümüzdeki senelerde de sadece formula 1 değil, bir çok uluslararası motor sporları organizasyonlarına ev sahipliği yapar..
bir kez daha türkiye'de..
(bkz: hayatta güzel şeylerin de olması)

devamını gör...
yoldaş ile sahur programı
devamını gör...
4-3-3 oynatan aykut
2017-2018 sezonunda yani aykut kocaman'ın fenerbahçe'deki son sezonunda, ilk sekiz haftada üçlü ortasaha ile ve 4-3-3 sistemiyle oynadığımızı hatırlıyorum. tabi işler hesaplandığı gibi gitmemiş ve aykut hoca istifanın eşiğine gelmişti.
sonra da sistemi 4-2-3-1'e çevirdi ve fizik üstünlüğünün ön planda olduğu bir anlayış benimsedi.
hatta rakiplerimizi fiziksel gücümüzle bükeceğiz gibilerinden açıklamalarını hatırlıyorum.
işte 4-3-3 oynatan aykut hocanın oynatmak istediği ama şartların elvermediği idealizmi yansıtıyor.
işin tuhafı az önce şu web sayfasından baktım. hoca hiç 4-3-3 oynatmamış ya 4-2-3-1 ya da 4-4-2 oynatmış.
bir şekilde yanlış hatırlamışım demek ki. şaşırdım doğrusu.
yine de imkanı olsa aykut hoca 4-3-3 oynatır diye düşünüyorum. belki de yanılıyorumdur.
siz isterseniz bana 4-2-3-1 oynatan aykut da diyebilirsiniz.
sonra da sistemi 4-2-3-1'e çevirdi ve fizik üstünlüğünün ön planda olduğu bir anlayış benimsedi.
hatta rakiplerimizi fiziksel gücümüzle bükeceğiz gibilerinden açıklamalarını hatırlıyorum.
işte 4-3-3 oynatan aykut hocanın oynatmak istediği ama şartların elvermediği idealizmi yansıtıyor.
işin tuhafı az önce şu web sayfasından baktım. hoca hiç 4-3-3 oynatmamış ya 4-2-3-1 ya da 4-4-2 oynatmış.
bir şekilde yanlış hatırlamışım demek ki. şaşırdım doğrusu.
yine de imkanı olsa aykut hoca 4-3-3 oynatır diye düşünüyorum. belki de yanılıyorumdur.
siz isterseniz bana 4-2-3-1 oynatan aykut da diyebilirsiniz.
devamını gör...
istanbul'da yaşayanların başka şehirlerde yaşayanları insan yerine koymaması
öncelikle kullanılan kelimenin "adam" değil "insan" olmasını isterdim...
doğma büyüme istanbul'luyum ben de ama kendimi bildim bileli de gitme hayali kurup henüz bir adım bile uzaklaşamadığım şehrimdir istanbul. çünkü ailem burada, sevdiklerim burada, işim, arkadaşlarım, alıştığım düzen ve düzensizlik burada, keşmekeş, kalabalık burada, trafiğin alası burada ama sahil de burada, özgürce gezebilen kediler, köpekler de... adalar'mış yok efendim orası şöyle güzel, burası böyle güzelmiş konularına hiç girmeyeceğim.
benim alıştığım her şey istanbul aslında. bazen lanet etsem de, isyan bayraklarını çekip "ne yapıyorum ben kendime?", "yetti" desem de kopmak zor bu şehirden. ama başka şehirlerde sakin sakin yaşayan insanlara imrenmiyor değilim. yani efendim sezen aksu'nun dediği gibi "ne böyle senle ne de sensiz"dir bu şehir. ama bir yandan da ben a şehrindeyim sen b şehrindesin diye birbirimizi üzmeye gerek var mı? matematik problemi çözer gibi aradaki mesafeleri bulmaya ya da iki resim arasındaki 7 fark gibi farklarımızı gözler önüne sermeye? üstünlük yarışına girmeye? umalım ki herkes memnun olsun yerinden... *
sevgiler herkese *
doğma büyüme istanbul'luyum ben de ama kendimi bildim bileli de gitme hayali kurup henüz bir adım bile uzaklaşamadığım şehrimdir istanbul. çünkü ailem burada, sevdiklerim burada, işim, arkadaşlarım, alıştığım düzen ve düzensizlik burada, keşmekeş, kalabalık burada, trafiğin alası burada ama sahil de burada, özgürce gezebilen kediler, köpekler de... adalar'mış yok efendim orası şöyle güzel, burası böyle güzelmiş konularına hiç girmeyeceğim.
benim alıştığım her şey istanbul aslında. bazen lanet etsem de, isyan bayraklarını çekip "ne yapıyorum ben kendime?", "yetti" desem de kopmak zor bu şehirden. ama başka şehirlerde sakin sakin yaşayan insanlara imrenmiyor değilim. yani efendim sezen aksu'nun dediği gibi "ne böyle senle ne de sensiz"dir bu şehir. ama bir yandan da ben a şehrindeyim sen b şehrindesin diye birbirimizi üzmeye gerek var mı? matematik problemi çözer gibi aradaki mesafeleri bulmaya ya da iki resim arasındaki 7 fark gibi farklarımızı gözler önüne sermeye? üstünlük yarışına girmeye? umalım ki herkes memnun olsun yerinden... *
sevgiler herkese *
devamını gör...
1 yıl sonraki kendine not
vazgeç vazgeç! bazı şeylerin peşini bırak artık hayır yok sana oralardan.
devamını gör...
clint mansell
loving vincent (film) ile tanıştığım usta müzisyen. iyi ki de loving vincent ile tanışmışım çünkü en iyi albümü de bu bana kalırsa. black swan (film), black mirror (dizi), the fountain (film), moon (film), requiem for a dream (film) için müzikler yapmıştır. pop will eat itself'in eski solistidir ayrıca. iyi ki de grubu dağılmış diyorum bazen film müziklerini dinleyince.
the sower with setting sun:
five sunflowers in a vase: *
waves crashing on distant shores of time:
nina's dream:
lux aeterna:
together we will live forever:
the sower with setting sun:
five sunflowers in a vase: *
waves crashing on distant shores of time:
nina's dream:
lux aeterna:
together we will live forever:
devamını gör...
biyolojik determinizm
insan davranışlarını sadece biyolojik ve/veya genetik faktörlerlere dayandıran bir yaklaşımdır. erkek ve kadın özelliklerinin farklılığında kromozomların ve hormonların etkisi vurgulanır ve hem kendi cinsiyetleri arasındaki benzerlikler hem de diğer cinsiyet ile farklılıkları biyolojik nedenlere dayandırılır. bu yaklaşımda, kadının annelik yetisine (hormonlar) sahip olmasından dolayı sevecen, erkeklerinse annelik (biyolojik yeterlilik yok, duygu da ortaya çıkmıyor) duygusuna sahip olmadıkları için soğuk olabilmeleri gibi basit çıkarımlar söz konusudur.
devamını gör...
snatch
türkçe'ye çevrildiğinde komikliğini kaybedeceğini düşündüğüm şu diyaloğu, netflix'in köpek yerine küpek yazarak beni kahkahalara boğduğu filmdir.
mickey : good dags. d'ya like dags?
tommy : dags?
mickey : what?
mrs. o'neil : yeah, dags.
tommy : oh, dogs. sure, i like dags. i like caravans more.
mickey : good dags. d'ya like dags?
tommy : dags?
mickey : what?
mrs. o'neil : yeah, dags.
tommy : oh, dogs. sure, i like dags. i like caravans more.
devamını gör...