kalbimiz seninle denilen yazar
devamını gör...
insanı deli eden sesler
metal bir zeminde bir kayanın veya bir metal nesnenin sürtünme sesi.
devamını gör...
spawn
üst ekleme- eğer 2 günde değişmezse aylık puan tablosundan gelecek ödülü ihtiyacı olan bir yere bağışlar mısınız?
tanım: doğumgününde sözlüğe bye diyen yazar.
yeteri kadar mide bulandırıcı olayı gördükten sonra, yönetimin bir kısmına yönetimde başarılar, diğer kısmına da koruyup kolladıkları ile mutlu mesut sözlükçülük oyununda başarılar diliyorum.
20 yıldan sonra herhangi bir sözlük için bu derece kafa yoramam.*
kalın sağlıcakla.**
tanım: doğumgününde sözlüğe bye diyen yazar.
yeteri kadar mide bulandırıcı olayı gördükten sonra, yönetimin bir kısmına yönetimde başarılar, diğer kısmına da koruyup kolladıkları ile mutlu mesut sözlükçülük oyununda başarılar diliyorum.
20 yıldan sonra herhangi bir sözlük için bu derece kafa yoramam.*
kalın sağlıcakla.**
devamını gör...
sarsıntı
t: bir thomas bernhard eseri. orijinal adı verstörung. yayın evi yapı kredi yayınları çevirmeni esen tezel.
anlatı iki bölümden oluşuyor: birincisi anlatıcımız ve doktor olan babasının karşılaştığı birtakım olaylardan ve hasta ziyaretlerinden, ikincisi ise muhtemelen insomniac bir prens'in* 100 sayfalık bir monoloğundan. ilk bölümü ben tamamen prens saurau'nun monoloğuna hazırlık olarak anladım, sanıyorum ki doğru anlamışım.
ilk bölümde doktorun ve anlatıcının yaptığı yer yer derinlikli fakat çoğunlukla yüzeysel olan çıkarımlar ve düşünceler, prens bölümünde arşa çıkar. bernhard'ın halka ve vasatlığa karşı olan öfkesi prensin monoloğunda bol bol yer bulur. aslında, her eseri gibi bunda da otobiyografik ögeler vardır, şeklinde yorumlamak lazım. bernhard'ın yazdıkları hayatından bağımsız olamaz.
üsluba gelecek olursak, klasik bernhard üslubu; uzun girift cümlelerden oluşan paragraflar(özellikle prens bölümü), sık sık tekrarlar...
işlenen konular da klasik bernhard konuları.* fakat ek olarak baba-oğul çatışmasını ilk defa bu kadar yoğun işlediğini gördüm.
daha önce ilk bölümden şurada #512100 alıntılar yapmıştım. asıl sarsıcı bölüm ikincisi:
"hakikat şu ki gitgide her şey olduğuma inanıyorum, çünkü gerçekte artık hiçbir şey değilim ve dolayısıyla insani olan, insan için mümkün olan her şeyi, insan için mümkün olan her şeyi,' dedi prens, 'utanç verici buluyorum. oyundan sonra bu durumu,' dedi prens, 'özellikle şimdiye kadar algı özürlüler şeklinde nitelediğim akrabalarımla ilişkili olarak bütünüyle idrak ettim."*
"teselliyi, buna gülebilirsiniz doktor, çoğu zaman sadece tesellisizlikte buluyorum. yalnız olduğumda insan içine çıkmak istiyorum, insan içine çıktığımda yalnız olmak istiyorum. ayrıca,' dedi, 'kendi kafamdan başka kafaları anlayamıyorum. esasında yoksulum."*
anlatı iki bölümden oluşuyor: birincisi anlatıcımız ve doktor olan babasının karşılaştığı birtakım olaylardan ve hasta ziyaretlerinden, ikincisi ise muhtemelen insomniac bir prens'in* 100 sayfalık bir monoloğundan. ilk bölümü ben tamamen prens saurau'nun monoloğuna hazırlık olarak anladım, sanıyorum ki doğru anlamışım.
ilk bölümde doktorun ve anlatıcının yaptığı yer yer derinlikli fakat çoğunlukla yüzeysel olan çıkarımlar ve düşünceler, prens bölümünde arşa çıkar. bernhard'ın halka ve vasatlığa karşı olan öfkesi prensin monoloğunda bol bol yer bulur. aslında, her eseri gibi bunda da otobiyografik ögeler vardır, şeklinde yorumlamak lazım. bernhard'ın yazdıkları hayatından bağımsız olamaz.
üsluba gelecek olursak, klasik bernhard üslubu; uzun girift cümlelerden oluşan paragraflar(özellikle prens bölümü), sık sık tekrarlar...
işlenen konular da klasik bernhard konuları.* fakat ek olarak baba-oğul çatışmasını ilk defa bu kadar yoğun işlediğini gördüm.
daha önce ilk bölümden şurada #512100 alıntılar yapmıştım. asıl sarsıcı bölüm ikincisi:
"hakikat şu ki gitgide her şey olduğuma inanıyorum, çünkü gerçekte artık hiçbir şey değilim ve dolayısıyla insani olan, insan için mümkün olan her şeyi, insan için mümkün olan her şeyi,' dedi prens, 'utanç verici buluyorum. oyundan sonra bu durumu,' dedi prens, 'özellikle şimdiye kadar algı özürlüler şeklinde nitelediğim akrabalarımla ilişkili olarak bütünüyle idrak ettim."*
"teselliyi, buna gülebilirsiniz doktor, çoğu zaman sadece tesellisizlikte buluyorum. yalnız olduğumda insan içine çıkmak istiyorum, insan içine çıktığımda yalnız olmak istiyorum. ayrıca,' dedi, 'kendi kafamdan başka kafaları anlayamıyorum. esasında yoksulum."*
devamını gör...
harut ve marut
harut ve marut hikayemizin iki kahraamını melektir. başlarına gelen trajik olaylar kendilerinin iddiaları ve inatları yüzünden allah tarafından verilen ceza ile son bulmuştur. hikayemiz şöyle ki;
allah adem"i yarattığında bütün meleklere ona secde etmelerini buyurdu. şeytan dışında bütün melekler secde ettiler. daha sonra adem yeryüzüne gönderilince melekler yeryüzüne gönderilen insanoğlunun bozgunculuk yaptığını, birbirlerini katlettiği, yasak ve haram olan şeylere yöneldiğini kendi aralarında tartışmaya başladılar. tabi allah melekleri huzurunda topladı ve insanda olup kendilerinde olmayan şeyin nefs olduğunu buna rağmen bazı insanların nefslerine üstün geleceğini ve böylelikle meleklerden daha üstün olacağını söyledi. tam bu esnada bu harut ve marut isimli melekler itiraz ettiler. kendilerine nefs verildiği takdirde günaha girmeyeceklerini nefslerine hakim olacaklarını iddia ettiler. allah bu iki meleğin isteğini kabul ederek yeryüzüne babil denen yere insani bir biçimde gönderdi.
iki kafadar insan içine karışıyorlar. karınları acıkıyor, susuyorlar, uykuları geliyor ve ihtiyaçları hiç bitmiyor.. derken bir gün zühre adında güzeller güzeli bir kadınla karşılaşıyorlar. ikisi birden zühre'ye aşık oluyorlar. zühre bu iki aptal aşığı parmağında oynatıyor. sonra bu iki meleğe şarap içirip hem günaha girmelerini sağlıyor hemde kim oldukları hakkında bilgi edinmek istiyor. aptal aşıklar en sonunda kendilerini açık edip gerçekleri anlatıyor ve bir sınav için gönderildiklerini söylüyorlar. zühre fırsattan istifade öğrenilmemesi gereken her şeyi öğreniyor. en son allah'tan isteğimin geri çevrilemeyeceği bir dua söyleyin diyor. harut ve marut ism-i azam'ı söylüyor zühre'ye. zühre ism'i azam ile allah'a bir yıldız olup göğe yükselmek istediğini söyleyince zühre yıldızı (venüs) olarak göğe yükseltiliyor. harut ve marut ise babil'in kör kuyularının birinde ceza olarak baş aşağı sallandırılıyorlar.
allah adem"i yarattığında bütün meleklere ona secde etmelerini buyurdu. şeytan dışında bütün melekler secde ettiler. daha sonra adem yeryüzüne gönderilince melekler yeryüzüne gönderilen insanoğlunun bozgunculuk yaptığını, birbirlerini katlettiği, yasak ve haram olan şeylere yöneldiğini kendi aralarında tartışmaya başladılar. tabi allah melekleri huzurunda topladı ve insanda olup kendilerinde olmayan şeyin nefs olduğunu buna rağmen bazı insanların nefslerine üstün geleceğini ve böylelikle meleklerden daha üstün olacağını söyledi. tam bu esnada bu harut ve marut isimli melekler itiraz ettiler. kendilerine nefs verildiği takdirde günaha girmeyeceklerini nefslerine hakim olacaklarını iddia ettiler. allah bu iki meleğin isteğini kabul ederek yeryüzüne babil denen yere insani bir biçimde gönderdi.
iki kafadar insan içine karışıyorlar. karınları acıkıyor, susuyorlar, uykuları geliyor ve ihtiyaçları hiç bitmiyor.. derken bir gün zühre adında güzeller güzeli bir kadınla karşılaşıyorlar. ikisi birden zühre'ye aşık oluyorlar. zühre bu iki aptal aşığı parmağında oynatıyor. sonra bu iki meleğe şarap içirip hem günaha girmelerini sağlıyor hemde kim oldukları hakkında bilgi edinmek istiyor. aptal aşıklar en sonunda kendilerini açık edip gerçekleri anlatıyor ve bir sınav için gönderildiklerini söylüyorlar. zühre fırsattan istifade öğrenilmemesi gereken her şeyi öğreniyor. en son allah'tan isteğimin geri çevrilemeyeceği bir dua söyleyin diyor. harut ve marut ism-i azam'ı söylüyor zühre'ye. zühre ism'i azam ile allah'a bir yıldız olup göğe yükselmek istediğini söyleyince zühre yıldızı (venüs) olarak göğe yükseltiliyor. harut ve marut ise babil'in kör kuyularının birinde ceza olarak baş aşağı sallandırılıyorlar.
devamını gör...
su tasarrufu için öneriler
(bkz: kafa sözlük su tasarrufu hareketi) başlığında da paylaşmıştım ama yine paylaşıyorum kopyalayarak:
3 senedir el yıkama musluğunun altına küçük bir leğen(5-6 litre hacminde) koyarak ve bu suyu tuvalet için gider suyu olarak kullanarak aylık su tüketimimizi aylık ortalama 15 metreküpten, aylık ortalama 11 metreküpe düşürdük. bir öğretmenimin tavsiyesiyle başladık bu uygulamaya. 3 seneden biraz fazladır bu uygulamayı yaptığımızı varsayarsak kaba bir hesapla 36*4=144 ton suyu kurtarmış olduk.
annem ıspanak, marul, roka, göbek salatası gibi toprak yüzeyinde yetişen dolayısıyla kirlenmeye ve çinde böcek bulundurmaya müsait olan yiyecekler konusunda çok titizdir. bu sebeple en az 3 defa yıkar bu bitkileri. 1 sefer sirkeli olarak 2 sefer de normal su içinde bekleterek yapar bu işlemi. ama ne yazık ki o bilmeyerek bu suyu direkt lavabo içine döküyordu. biraz da onu darlayarak bu eyleminin yanlış olduğunu, o suyu kullanabileceğimizi söyledim. uyarılarım etkili oldu ve 4 senedir o sirkeli olan parti hariç bitki yıkama sularını leğende tutuyoruz ve bahçemizdeki büyük bir kovaya döküyoruz( leğen yaklaşık 10 litre, kova da yaklaşık 60 litre). bu suyu daha sonra bahçemizde bulunan bitkilerimizi sulamak için kullanmaya başladık. haftada en az 3 gün bu sebzeleri tükettiğimizi varsayarsak kaba bir hesapla:
haftada 3 gün ayda 12 gün yapıyor. 12 gün boyunca 10 litrelik kapta 2 sefer geri dönüşüm yapabiliyoruz. günde 20, ayda 240 litre yapıyor.
4 yılda 4*12=48 ay var.
48*240=11520 litre yapıyor yani yaklaşık 11.5 ton.
evet sayın yazar arkadaşlar. gördüğünüz üzere sadece iki basit adımla bile 4 kişilik bir aile olarak yaklaşık olarak 4 yılda, yaklaşık 155,5 ton yani 155,500 litre suyu kurtarmışız, geri dönüştürmüşüz.
yan kişi başı yaklaşık 39 ton yani 39000 litre su yapıyor.
yıllık bazda ise kişi başı yaklaşık 9,75 metreküp yani 9750 litre su yapıyor.
her birimiz her yıl bırakın 9,75 metreküpü sadece 5 metreküp suyu bile kurtarsak 410 milyon metreküp suyu yani 410.000.000 metreküp suyu kurtarmış oluruz.
çok zor bir eylem değil bunlar. su, insan hayatının temel maddesi olmasına rağmen çok sınırlı olan bir madde. yenilenebilir bir kaynak değil. petrolden de, altından da, tüm paralardan da daha değerli ama maalesef bunun bilincinde değiliz.
ortaokuldayken bir arkadaşım vardı, biraz itici bir arkadaştı ama mecbur selamlaşıyorduk. tuvaletten çıkarken suyu kapatmazdı, açık bırakıp giderdi. bir gün neden böyle olduğunu sordum kendisine. bana olabildiğince kaba bir şekilde dedi ki : 'benim cebimden mi çıkıyor sanki'. adeta yıkıldım. gözümden yaş geldi. o aralar da su kaynakları ile ilgili bir konu işliyorduk derslerde. hocamız bir belgesel izletmişti. afrikada susuzluktan kırılan insanlar, çocuklar ile ilgili. o anda bu insanlar gözümün önüne geldi. insanların ne kadar acımasız olduğunu da ilk orada anladım.
lütfen suyumuzu dikkatli kullanalım. sayın yazarlar. buraya kadar okuyan herkese çok teşekkür ederim. saygılarımla.
3 senedir el yıkama musluğunun altına küçük bir leğen(5-6 litre hacminde) koyarak ve bu suyu tuvalet için gider suyu olarak kullanarak aylık su tüketimimizi aylık ortalama 15 metreküpten, aylık ortalama 11 metreküpe düşürdük. bir öğretmenimin tavsiyesiyle başladık bu uygulamaya. 3 seneden biraz fazladır bu uygulamayı yaptığımızı varsayarsak kaba bir hesapla 36*4=144 ton suyu kurtarmış olduk.
annem ıspanak, marul, roka, göbek salatası gibi toprak yüzeyinde yetişen dolayısıyla kirlenmeye ve çinde böcek bulundurmaya müsait olan yiyecekler konusunda çok titizdir. bu sebeple en az 3 defa yıkar bu bitkileri. 1 sefer sirkeli olarak 2 sefer de normal su içinde bekleterek yapar bu işlemi. ama ne yazık ki o bilmeyerek bu suyu direkt lavabo içine döküyordu. biraz da onu darlayarak bu eyleminin yanlış olduğunu, o suyu kullanabileceğimizi söyledim. uyarılarım etkili oldu ve 4 senedir o sirkeli olan parti hariç bitki yıkama sularını leğende tutuyoruz ve bahçemizdeki büyük bir kovaya döküyoruz( leğen yaklaşık 10 litre, kova da yaklaşık 60 litre). bu suyu daha sonra bahçemizde bulunan bitkilerimizi sulamak için kullanmaya başladık. haftada en az 3 gün bu sebzeleri tükettiğimizi varsayarsak kaba bir hesapla:
haftada 3 gün ayda 12 gün yapıyor. 12 gün boyunca 10 litrelik kapta 2 sefer geri dönüşüm yapabiliyoruz. günde 20, ayda 240 litre yapıyor.
4 yılda 4*12=48 ay var.
48*240=11520 litre yapıyor yani yaklaşık 11.5 ton.
evet sayın yazar arkadaşlar. gördüğünüz üzere sadece iki basit adımla bile 4 kişilik bir aile olarak yaklaşık olarak 4 yılda, yaklaşık 155,5 ton yani 155,500 litre suyu kurtarmışız, geri dönüştürmüşüz.
yan kişi başı yaklaşık 39 ton yani 39000 litre su yapıyor.
yıllık bazda ise kişi başı yaklaşık 9,75 metreküp yani 9750 litre su yapıyor.
her birimiz her yıl bırakın 9,75 metreküpü sadece 5 metreküp suyu bile kurtarsak 410 milyon metreküp suyu yani 410.000.000 metreküp suyu kurtarmış oluruz.
çok zor bir eylem değil bunlar. su, insan hayatının temel maddesi olmasına rağmen çok sınırlı olan bir madde. yenilenebilir bir kaynak değil. petrolden de, altından da, tüm paralardan da daha değerli ama maalesef bunun bilincinde değiliz.
ortaokuldayken bir arkadaşım vardı, biraz itici bir arkadaştı ama mecbur selamlaşıyorduk. tuvaletten çıkarken suyu kapatmazdı, açık bırakıp giderdi. bir gün neden böyle olduğunu sordum kendisine. bana olabildiğince kaba bir şekilde dedi ki : 'benim cebimden mi çıkıyor sanki'. adeta yıkıldım. gözümden yaş geldi. o aralar da su kaynakları ile ilgili bir konu işliyorduk derslerde. hocamız bir belgesel izletmişti. afrikada susuzluktan kırılan insanlar, çocuklar ile ilgili. o anda bu insanlar gözümün önüne geldi. insanların ne kadar acımasız olduğunu da ilk orada anladım.
lütfen suyumuzu dikkatli kullanalım. sayın yazarlar. buraya kadar okuyan herkese çok teşekkür ederim. saygılarımla.
devamını gör...
endometrioid kistadenokarsinom
endometriozis kaynaklı over tümörlerinden biridir.
endometrium kanseri ile en sık birliktelik gösteren over tümörüdür.
endometrium kanseri ile en sık birliktelik gösteren over tümörüdür.
devamını gör...
aşk romanı
oğlan kızı görür, kavuşamaz aşk olur. romancı da bundan güzel güzel bahseder. okuyucu da bu işleri hayalinde canlandırıp hislenir.
devamını gör...
insanı bitiren şey
devamını gör...
ev yapımı kahve likörü
2 su bardağı kaynamaya yakın su
1 su bardağı granül halde kahve
4 su bardağı şeker
1 şişe votka (70 cl)
3 paket vanilya
kahve ve 4 bardak şekeri derin bir tencerede harmanlayın. üzerine 2 su bardağı kaynamaya yakın su ekleyerek (kaynar su eklemeyiniz çünkü kahvede ani lezzet değişimine sebep oluyor) karıştırın ve soğumaya bırakın. soğuduktan sonra üzerine 3 paket vanilin ve bir şişe votka dökerek tahta bir kaşıkla karıştırın. aslında kullanmanız gereken etil alkoldur ancak bulması ve seyreltimesi ev ortamında zor olduğu için, yerine zaten seyreltilmiş olan votka, kanyak ya da brendi kullanabilirsiniz. hazırladığınız karışımı tülbentle süzerek büyükçe bir şişeye doldurun ve gölge bir yerde bir ay kadar dinlenmeye bırakın. kahve likörü aslında 3 hafta içerisinde içilebilir duruma geliyor ancak lezzetin iyice çıkabilmesi için 4 hafta beklemeyi tercih edebilirsiniz. kahve likörünü likör bardağında ve buz parçaları ile servis edin.
afiyet olsun…
1 su bardağı granül halde kahve
4 su bardağı şeker
1 şişe votka (70 cl)
3 paket vanilya
kahve ve 4 bardak şekeri derin bir tencerede harmanlayın. üzerine 2 su bardağı kaynamaya yakın su ekleyerek (kaynar su eklemeyiniz çünkü kahvede ani lezzet değişimine sebep oluyor) karıştırın ve soğumaya bırakın. soğuduktan sonra üzerine 3 paket vanilin ve bir şişe votka dökerek tahta bir kaşıkla karıştırın. aslında kullanmanız gereken etil alkoldur ancak bulması ve seyreltimesi ev ortamında zor olduğu için, yerine zaten seyreltilmiş olan votka, kanyak ya da brendi kullanabilirsiniz. hazırladığınız karışımı tülbentle süzerek büyükçe bir şişeye doldurun ve gölge bir yerde bir ay kadar dinlenmeye bırakın. kahve likörü aslında 3 hafta içerisinde içilebilir duruma geliyor ancak lezzetin iyice çıkabilmesi için 4 hafta beklemeyi tercih edebilirsiniz. kahve likörünü likör bardağında ve buz parçaları ile servis edin.
afiyet olsun…
devamını gör...
185 cm altı kişilerin yaşam amacı
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
devamını gör...
life of brian
1979 yılı ingiliz yapımı absürt komedi filmidir. monty python isimli güldürü ekibinin öncülüğünde, isa mesih'in yan komşusu brian'ın hayatı üzerinden hristiyanlığın tiye alındığı bir sinema yapıtıdır. filmin adı "monty python's life of brian" olarak da geçmektedir.
filme ilişkin bir görüş de, sadece hristiyanlıkla değil, aslında hristiyanlık üzerinden tüm semavi dinlerin ortaya çıkışıyla ve tüm semavi dinlerle dalga geçtiği üzerinde birleşir.
vizyona girdiği dönemde büyük polemiklere sebep olan ve bazı ülkelerde gösterimi yasaklanan film, aynı zamanda kült sinema yapıtlarından biri olarak görülür.
devamını gör...
klasik müziğin metal müziğe harmanlanması
kesinlikle bir şans verin.
devamını gör...
seksi asal
yks sınavında çıkıp çıkmayacağı merak konusu olan bir değişik asal sayılardır.
devamını gör...
türkiye'nin en iyi üniversitesi
odtü
devamını gör...
gelin ve damat düğünde dans ederken ne konuşuyorlar sorunsalı
net hatırlıyorum. herkes bize bakıyor bitse de gitsek demişti çaktırmadan. ben de senin tokattan gelen enişte nası kilitledi kapıyı odadan seni çıkartmayayım diye, bu devirde böyle adet mi kaldı, gitti 100 dolar demiştim içim acıyarak sahte gülüşlerle.
kamera çekiyo tabi bi yandan, zoomda yapıyormuş bizim yüzlere, düğünden sonra seyredenler diyo ki çok romantik adam, karısının gözlerine bakarken gözünden yaş gelmiş sevinçten. diyemedim kimseye 100 dolardan o diye
kamera çekiyo tabi bi yandan, zoomda yapıyormuş bizim yüzlere, düğünden sonra seyredenler diyo ki çok romantik adam, karısının gözlerine bakarken gözünden yaş gelmiş sevinçten. diyemedim kimseye 100 dolardan o diye
devamını gör...
bas bariton
emre yücelen ahmet kaya'yı örnek vererek nankör kedi şarkısında karşılaştırma yapmıştı. hakikaten bir insanın sesi güzel olmalı, tenor olsun bas bariton olsun farketmez. ortaya çok güzel şeyler çıkabiliyor. buyrun efendim buradan
devamını gör...
kadın sözlük yazarı hesapları yönetimin fake hesapları mı sorunsalı
hayır aslında hepimiz uzaylıyız* fakat kadın kılığına girip gözlem yapıyoruz. yakında deneylere başlayacağız. ilk deneklerimiz de salak saçma ayrıştırıcı başlıklar açanlar olacak.
devamını gör...
kolay gibi görünen ama çok zor olan şeyler
otobüste veya minibüste dengeyi kaybetmeden ayakta durmak.
tanım: kolay gözüken ama kolay olmayan şeyleri paylaştığımız başlık.
tanım: kolay gözüken ama kolay olmayan şeyleri paylaştığımız başlık.
devamını gör...