teoman
salinger'ın the cathcer in the rye kitabını okuduktan sonra, ki en sevdiği kitaptır, gönülçelen'i bestelemiş sanatçıdır. hatta sözlerini kitabın arkasına yazmıştır.
---gönülçelen---
"kırıklarını aldırdım kalbimin
zırhımı çıkarttım astım portmantoya
güzel vücutlar boş suratlar
benimse yenmiş tırnaklarım
titrek ellerim var
evet dedi ben de seni aldattım
bir kez de değil üstelik
çünkü beni çok kanattın
çok sevdiğim bir yalandın
gönülçelen, gönülçelen
aynı anda utanmadan
hem kırıcı hem kırılgan
yordun beni gönülçelen..."
---gönülçelen---
"kırıklarını aldırdım kalbimin
zırhımı çıkarttım astım portmantoya
güzel vücutlar boş suratlar
benimse yenmiş tırnaklarım
titrek ellerim var
evet dedi ben de seni aldattım
bir kez de değil üstelik
çünkü beni çok kanattın
çok sevdiğim bir yalandın
gönülçelen, gönülçelen
aynı anda utanmadan
hem kırıcı hem kırılgan
yordun beni gönülçelen..."
devamını gör...
ayşe kulin
1941 yılında istanbulda gözlerini dünyaya açan ayşe kulin, amerikan kız koleji’nde okumuş olmasının verdiği izleri eserlerinde barındıran bir yazardır. ve bu okulda okurken yazar olmaya karar verir. londra’ya yerleşir velondon school of economics’te sosyoloji eğitimi alır.
öykülerinden oluşan ilk kitabı 1984 yılında yayımlanan 'gülizar'adlı öyküdür, bu öykünün 1987'de filmi nisan akman tarafından çekilmiş ve kültür bakanlığı ödülü’nü kazanmıştır.
1997 'adı: aylin' ile istanbul iletişim fakültesinin yılın yazarı olarak işaret ettiği kişi olarak seçilmiştir ayşe kulin. adeta bu kitapla adını duyurmuştur diyebiliriz.
2001'de yayımlanan köprü adlı romanıyla türkiye’nin doğusunda yaşanan trajediye değinmiştir. 2006 – 2008 yıllarında tv dizisine uyarlanmıştır.
2004'te yazdığı gece sesleri romanı, 2008 ve 2009 yılları arasında dizi olarak çekilmiştir. 2009'da çıkan tek ve tek başına türkan biyografik romanı, 2010 ve 2011 yıllarında ekranlara yansımıştır yine.
veda isimli romanı, aynı şekilde 2012 yılında ekranlara sunulmuştur.
ayşe kulin tam bir cumhuriyet kadınıdır ve unıcef türkiye iyi niyet elçisi'dir. yazarlığı dışında düzgün karakteriyle örnek gösterilecek bir insandır.
ve benim kendileriyle tanışmam 2014 yılında yazdığı handan romanıyla olmuştur.
tabi o dönemler düşünce yapım çok gelişmemiş ve hayatta durduğum yeri pek belirleyememişim. ne olduğum yerde mutlu ne de bir adım atıp öteki tarafa geçecek kadar cesaretliyim. açıkçası bir tarafta değilim. değişen canım memleketimi fener görmüş tavşan misali izleye duruyorum.
bir kitapçıya girdim ve ismi handan olan o kitaba uzandı elim. ablamın ismi olma hasebiyle mi yoksa beni çeken başka bir şey mi bilemem? bir şekilde karma karışık olduğum bir dönemde aldım ve okumaya başladım. sonrasında bir çok romanı ve öyküsü süsledi kitaplığımı ve bir şeyler fısıldadı çakılıp kalmış hayatıma.
yalnız bir kadın mutlu olabilir mi?
“aşklarını kendileri yaratır, sonra da elleriyle yok mu ederdi bütün kadınlar, yoksa ben mi böyle tuhaftım?
yalnız bir kadın güçlü olabilir miydi? mutlu olabilir miydi?”
başına buyruk haliyle; hataları, sevapları, acıları, sakarlıkları, sonsuz içtenlikteki aşkları ve zaaflarıyla hepimizden bir şeyler taşıyan, ama aynı ölçüde özgün, benzersiz bir karakter, handan…
70’lerin çocuğu handan, hayatının son derece hassas bir noktasında (yaralı bereli orta yaşında), halide edib adıvar’ın ölümsüz eseri handan’ın eşliğinde bir keşif, bir hesaplaşma yolculuğuna çıkmaya zorlanır. bu yolculuk ki aşklar, aldatmalar, aldanmalar, ölümler ve entrikalardan geçecek, dahası, istanbul’un tarihinin en hareketli, en renkli ve en “gazlı” günlerini, hem de tam ortadan kat edecektir…
ayşe kulin her güçlüğe, her şarta göğüs geren ve “asla pes etmeyen” bir kadının, handan’ın sıra dışı, şakrak ve capcanlı hayat mücadelesine davet ediyor okurları.
kitabı okuyalım çok olduğu için akılda kalanları yalan yanlış ifade etmek istemedim ve bir alıntı bıraktım yukarıya.
ruhumu saran, sarsan bir kadındı handan. belki ben içimde bulunduğum kargaşayla ona çok başka anlamlar kattım bilemem. orasını daha objektif okuyabilenler karar verecek.
işin ilginç yanı ben her okuduğum kitap her izlediğim film her tanıştığım insanda bir mesaj arar bana bir iz bırakmasını bekler ve bana ışık olmasını umarım. haliyle beklenti bu olunca algılar o yönde olduğundan pekte etkilenirim. işte handa da beni bu duygularla çekip çevirdi. neyse keyifli okumalar diyelim.
eserleri;
geniş zamanlar (öykü) 1998
sevdalinka (roman) 1999
füreya (biyografik roman) 2000
köprü (roman) 2001
nefes nefese (roman) 2002
kardelenler (araştırma) 2004
gece sesleri (roman) 2004
bir gün (roman) 2005
bir varmış bir yokmuş (öykü)2007
veda (roman) 2008
türkan,(biyografik roman) 2009
gizli anların yolcusu (roman) 2011
bora'nın kitabı (roman) 2012
dönüş, (roman) 2013
handan (roman) 2014
tutsak güneş (roman) 2015
kanadı kırık kuşlar (roman) 2016
kördüğüm 2017
hüzün - hüzün dürbünümde kırk sene (1964-1983) hayat - hüzün birleştirilmiş hali 2017 ayrı ayrı 2011
son 2018
her yerde kan var 2019
hayal insan alemde hayal ettiği müddetçeyaşar 2020
hazan 2021
ve unuttuğum, atladığım, gözden kaçırdığım bir çok eseri. okudukça okuyasınız gelir pek kıymetli yazarımız ayşe kulin'i.
öykülerinden oluşan ilk kitabı 1984 yılında yayımlanan 'gülizar'adlı öyküdür, bu öykünün 1987'de filmi nisan akman tarafından çekilmiş ve kültür bakanlığı ödülü’nü kazanmıştır.
1997 'adı: aylin' ile istanbul iletişim fakültesinin yılın yazarı olarak işaret ettiği kişi olarak seçilmiştir ayşe kulin. adeta bu kitapla adını duyurmuştur diyebiliriz.
2001'de yayımlanan köprü adlı romanıyla türkiye’nin doğusunda yaşanan trajediye değinmiştir. 2006 – 2008 yıllarında tv dizisine uyarlanmıştır.
2004'te yazdığı gece sesleri romanı, 2008 ve 2009 yılları arasında dizi olarak çekilmiştir. 2009'da çıkan tek ve tek başına türkan biyografik romanı, 2010 ve 2011 yıllarında ekranlara yansımıştır yine.
veda isimli romanı, aynı şekilde 2012 yılında ekranlara sunulmuştur.
ayşe kulin tam bir cumhuriyet kadınıdır ve unıcef türkiye iyi niyet elçisi'dir. yazarlığı dışında düzgün karakteriyle örnek gösterilecek bir insandır.
ve benim kendileriyle tanışmam 2014 yılında yazdığı handan romanıyla olmuştur.
tabi o dönemler düşünce yapım çok gelişmemiş ve hayatta durduğum yeri pek belirleyememişim. ne olduğum yerde mutlu ne de bir adım atıp öteki tarafa geçecek kadar cesaretliyim. açıkçası bir tarafta değilim. değişen canım memleketimi fener görmüş tavşan misali izleye duruyorum.
bir kitapçıya girdim ve ismi handan olan o kitaba uzandı elim. ablamın ismi olma hasebiyle mi yoksa beni çeken başka bir şey mi bilemem? bir şekilde karma karışık olduğum bir dönemde aldım ve okumaya başladım. sonrasında bir çok romanı ve öyküsü süsledi kitaplığımı ve bir şeyler fısıldadı çakılıp kalmış hayatıma.
yalnız bir kadın mutlu olabilir mi?
“aşklarını kendileri yaratır, sonra da elleriyle yok mu ederdi bütün kadınlar, yoksa ben mi böyle tuhaftım?
yalnız bir kadın güçlü olabilir miydi? mutlu olabilir miydi?”
başına buyruk haliyle; hataları, sevapları, acıları, sakarlıkları, sonsuz içtenlikteki aşkları ve zaaflarıyla hepimizden bir şeyler taşıyan, ama aynı ölçüde özgün, benzersiz bir karakter, handan…
70’lerin çocuğu handan, hayatının son derece hassas bir noktasında (yaralı bereli orta yaşında), halide edib adıvar’ın ölümsüz eseri handan’ın eşliğinde bir keşif, bir hesaplaşma yolculuğuna çıkmaya zorlanır. bu yolculuk ki aşklar, aldatmalar, aldanmalar, ölümler ve entrikalardan geçecek, dahası, istanbul’un tarihinin en hareketli, en renkli ve en “gazlı” günlerini, hem de tam ortadan kat edecektir…
ayşe kulin her güçlüğe, her şarta göğüs geren ve “asla pes etmeyen” bir kadının, handan’ın sıra dışı, şakrak ve capcanlı hayat mücadelesine davet ediyor okurları.
kitabı okuyalım çok olduğu için akılda kalanları yalan yanlış ifade etmek istemedim ve bir alıntı bıraktım yukarıya.
ruhumu saran, sarsan bir kadındı handan. belki ben içimde bulunduğum kargaşayla ona çok başka anlamlar kattım bilemem. orasını daha objektif okuyabilenler karar verecek.
işin ilginç yanı ben her okuduğum kitap her izlediğim film her tanıştığım insanda bir mesaj arar bana bir iz bırakmasını bekler ve bana ışık olmasını umarım. haliyle beklenti bu olunca algılar o yönde olduğundan pekte etkilenirim. işte handa da beni bu duygularla çekip çevirdi. neyse keyifli okumalar diyelim.
eserleri;
geniş zamanlar (öykü) 1998
sevdalinka (roman) 1999
füreya (biyografik roman) 2000
köprü (roman) 2001
nefes nefese (roman) 2002
kardelenler (araştırma) 2004
gece sesleri (roman) 2004
bir gün (roman) 2005
bir varmış bir yokmuş (öykü)2007
veda (roman) 2008
türkan,(biyografik roman) 2009
gizli anların yolcusu (roman) 2011
bora'nın kitabı (roman) 2012
dönüş, (roman) 2013
handan (roman) 2014
tutsak güneş (roman) 2015
kanadı kırık kuşlar (roman) 2016
kördüğüm 2017
hüzün - hüzün dürbünümde kırk sene (1964-1983) hayat - hüzün birleştirilmiş hali 2017 ayrı ayrı 2011
son 2018
her yerde kan var 2019
hayal insan alemde hayal ettiği müddetçeyaşar 2020
hazan 2021
ve unuttuğum, atladığım, gözden kaçırdığım bir çok eseri. okudukça okuyasınız gelir pek kıymetli yazarımız ayşe kulin'i.
devamını gör...
bek
kafkas türkleri bey kelimesi yerine bek kelimesini kullanıyor. imam hamzat bek, hamza bey.
belki özbek kelimeside özbey'dir.
belki özbek kelimeside özbey'dir.
devamını gör...
sözlük yazarlarını en çok eğlendiren başlıklar
devamını gör...
kuantum intiharı ve kuantum ölümsüzlüğü
kuantum mekaniğinde, atom altı parçacıkların davranışlarına ilişkin bir düşünce deneyi. kuantum mekaniğinin çoklu dünyalar yorumunun doğruluğunu tartışmak için ortaya atılmıştır. daha önce hakkında başka çalışmalar yapılmışsa da, ilk kez max tegmark tarafından bir makaleyle yayımlanmıştır.
kuantum mekaniğinde bir ölçüm yapıldığında ve bir parçacık, dalga fonksiyonunun sahip olduğu tüm durumlardan sadece 1 tanesine "çökertildiğinde", çoklu dünyalar yorumuna göre, ölçümde çıkabilecek diğer tüm sonuçlar, aslında farklı evrenlerde gerçekleşir. schrödinger'in kedisi deneyini düşünelim; kutuyu açıp baktığımızda ve kedinin hayatta olduğunu gördüğümüzde, kedinin hayatta kalma ya da ölmüş olma olasılıklarından sadece biri gerçekleşmiş olur. çoklu dünyalar yorumuna göre, diğer sonuç, yani kedinin ölmüş olması durumu, başka bir evrende gerçekleşmiş olur.
***
deneyin çeşitli versiyonlarına rastlayabilirsiniz. ben bir tanesi üzerinden anlatayım konuyu. adamımız elinde silahıyla bir ölçüm cihazının içerisinde oturuyor. silahı da kafasına doğrultmuş. cihaz her saniye ölçüm alıyor ve ölçümlerde 2 sonuç çıkması ihtimali var: a durumu ölçülürse silah ateş alacak ve adam ölecek, b durumu ölçülürse hiçbir şey olmayacak.
burada silahtaki merminin bir kuark olduğunu farz edelim. ölçülen a durumu, kuarkın saat yönlü spini, b durumu da saatin tersi yönlü spini olsun.
şimdi ihtimallere bakalım. adamımız tetiği çekiyor ve bam! a durumu ölçüldü ve adam öldü. bu ihtimal her zaman mümkün.
...ya da adamımız tetiği çekiyor ve klik! silah ateş almıyor. yani b durumu ölçüldü ve adam sağ kaldı. 1 saniye sonra yeniden ölçüm alınıyor ve klik... silah yine ateş almadı. 3. ölçüm, 50. ölçüm vesaire derken adam her seferinde sağ kalıyor.
iyi ama en baştaki ölçüm sonucunda adamımız çoktan ölmüştü? nasıl oldu da şimdi hayatta? çünkü ilk ölçümün alındığı anda adam ölürken zamanda bir "dallanma" meydana geldi ve adam bir başka evrende sağ olarak deneye devam ediyor. bu durum diğer evrende de aynı şekilde sürüyor ve meydana gelen her dallanma sonucunda adam bir evrende hayatta kalırken diğerinde ölüyor. işte bu deneye kuantum intiharı ve bu teorik sonuca kuantum ölümsüzlüğü diyoruz.
***
tabi burada gerçek anlamda bir ölümsüzlükten bahsetmiyoruz. yani evde denemeyiniz. bu sonuç, aslında daha çok parçacık dünyasıyla ilgili ve tıpkı schrödinger'in kedisi gibi, aslında bir anlamda süperpozisyon ilkesinin olası sonuçlarına ışık tutuyor. çoklu dünyaların varlığını kanıtlamak adına bu deneyin gazına gelmemek gerektiğini yineleyeyim.
kuantum mekaniğinde bir ölçüm yapıldığında ve bir parçacık, dalga fonksiyonunun sahip olduğu tüm durumlardan sadece 1 tanesine "çökertildiğinde", çoklu dünyalar yorumuna göre, ölçümde çıkabilecek diğer tüm sonuçlar, aslında farklı evrenlerde gerçekleşir. schrödinger'in kedisi deneyini düşünelim; kutuyu açıp baktığımızda ve kedinin hayatta olduğunu gördüğümüzde, kedinin hayatta kalma ya da ölmüş olma olasılıklarından sadece biri gerçekleşmiş olur. çoklu dünyalar yorumuna göre, diğer sonuç, yani kedinin ölmüş olması durumu, başka bir evrende gerçekleşmiş olur.
***
deneyin çeşitli versiyonlarına rastlayabilirsiniz. ben bir tanesi üzerinden anlatayım konuyu. adamımız elinde silahıyla bir ölçüm cihazının içerisinde oturuyor. silahı da kafasına doğrultmuş. cihaz her saniye ölçüm alıyor ve ölçümlerde 2 sonuç çıkması ihtimali var: a durumu ölçülürse silah ateş alacak ve adam ölecek, b durumu ölçülürse hiçbir şey olmayacak.
burada silahtaki merminin bir kuark olduğunu farz edelim. ölçülen a durumu, kuarkın saat yönlü spini, b durumu da saatin tersi yönlü spini olsun.
şimdi ihtimallere bakalım. adamımız tetiği çekiyor ve bam! a durumu ölçüldü ve adam öldü. bu ihtimal her zaman mümkün.
...ya da adamımız tetiği çekiyor ve klik! silah ateş almıyor. yani b durumu ölçüldü ve adam sağ kaldı. 1 saniye sonra yeniden ölçüm alınıyor ve klik... silah yine ateş almadı. 3. ölçüm, 50. ölçüm vesaire derken adam her seferinde sağ kalıyor.
iyi ama en baştaki ölçüm sonucunda adamımız çoktan ölmüştü? nasıl oldu da şimdi hayatta? çünkü ilk ölçümün alındığı anda adam ölürken zamanda bir "dallanma" meydana geldi ve adam bir başka evrende sağ olarak deneye devam ediyor. bu durum diğer evrende de aynı şekilde sürüyor ve meydana gelen her dallanma sonucunda adam bir evrende hayatta kalırken diğerinde ölüyor. işte bu deneye kuantum intiharı ve bu teorik sonuca kuantum ölümsüzlüğü diyoruz.
***
tabi burada gerçek anlamda bir ölümsüzlükten bahsetmiyoruz. yani evde denemeyiniz. bu sonuç, aslında daha çok parçacık dünyasıyla ilgili ve tıpkı schrödinger'in kedisi gibi, aslında bir anlamda süperpozisyon ilkesinin olası sonuçlarına ışık tutuyor. çoklu dünyaların varlığını kanıtlamak adına bu deneyin gazına gelmemek gerektiğini yineleyeyim.
devamını gör...
ülkemizde kaçaklarla birlikte 300 bin afgan olabilir
içerisindeki sayısının en az ikiyle çarpılması gereken beyan.
devamını gör...
quentin tarantino
bence bir deli. akıllı kafadan böyle işler çıkmaz, çıkamaz.
devamını gör...
yaprak sarma
bir çeşit dolmadır. zira yapraklar da sarılmadan önce doldurulur. bu sebepten iki şekilde de bahsedilebilir. aksi şekilde düşünürseniz midye dolma yerine de midye kapatma demek gerek.
devamını gör...
nokta koyulmamış tanımın değeri
havada kalmış, uzay boşluğunda süzülen bir tanımdır noktasız tanım. nokta koymak önemlidir.*
devamını gör...
atm'nin kartı yutması
kısa süreli kalp krizi yaşatan, işinizin yarıda kalmasına ve banka sahibinin annesinin kulaklarını çınlatacak durumdur. süresi biten kartları ve inaktif edilmiş kartları yuttuğunu biliyorum da, para çekmek isteyen bendenizin yepisyeni kartını niçin yuttun eyy akbank?
devamını gör...
latife
osmanlı zamanındaki zekaya dayalı, ince esprilere verilen isim. latifelerde kaba güldürü ve aşağılayıcı unsurlar olmaması esastı.
devamını gör...
hayat felsefeniz olan sözler
hayatındaki herkes sana zarar verecek, sen sadece kimin acıya değer olduğunu bulmalısın.
devamını gör...
hayatın sevgilisiz daha güzel olduğu gerçeği
hayatını paylaşabileceği bir yol arkadaşı bulduğunda bu fikrinden vazgeçecek yazar beyanıdır. keza aşk sevgi çok güzel şeylerdir. insana değer katar, insanı hayata bağlar.
devamını gör...
karısını canlı canlı yakan iğrenç varlık
iki gün sonra serbest bırakılacaktır.
her seferinde " daha ne kadar vahşileşebilirler? " diyorum, ama artık böyle şeyler şaşırtmıyor. cani dolu ülke, ve de hepsi sokaklarda rahat rahat geziyor.
bu durumda birilerinin işine geliyor.
her seferinde " daha ne kadar vahşileşebilirler? " diyorum, ama artık böyle şeyler şaşırtmıyor. cani dolu ülke, ve de hepsi sokaklarda rahat rahat geziyor.
bu durumda birilerinin işine geliyor.
devamını gör...
zencilerin kızarmış tavuk sevmesi
tavuğun etini bırak, ayaklarını bile kilo ile torbalarda satıyorlar ve kapış kapış gidiyor.
devamını gör...
gece denize girmek
lisede 4 yaz boyunca muğla akyakada günlük tur teknelerinde çalısmıştım.
günlük programı şöyle anlatayım;
saat 7.30 8.00 gibi uyandırdık aramızdaki en genç gemiciye para verip pastaneye poğaça simit aldırmaya gönderiridik. o sırada aşçımız hemen kahvaltılılıkları hazırlarken geri kalanımızda masaları silip, küllükleri masalara atıp geceden aldığımız rezervasyonları kişi sayısına göre kağıtlara yazıp masaların üstündeki küllüğün altına yerleştirirdik.
bizim çaylak gemici gelincede bir güzel kahvaltımızi yapardık.
saat 9 a doğru teknenin kıç kısmındaki platfotma gelip müsterilerin gelmesini beklerdik. gelenlerinde sahil güvenliğe aktaracağımız bilgilerini alıp tekneye yerleştirirdik.
tekne kapasitesi 200 kişi ama sahil güvenliğin bize verdiği taşıma kapasitesi 170 olduğundan 170 kisiyi doldurunca sefere başlama işaretini kaptan bana vira diyerek verir, bende arkadan halatlar çözülünce çapayı çekemeye başlardım.
saat 10.30 da sefere başladıktan sonra iki farklı koyda 45 er dakikalık yüzme molası verip saat 12 1 doğru sedir adası açıklarında tekneyi alarga pozisyonunda bırakıp yemek servisine başlardık. 170 kişinin yemeğini yaklaşık 40 dakikada verip sedir adası iskelesine yanaşırdık.
sedir adasına bağlı olarak 2 saat kalırdık, o sırada yolcular adada gezerken bizde yemek servisinin ardındaki temizliğe girişirdik.
sonra ben yine platforma çıkar tekneye giren yolcuları saymaya başlardım. yolcular tam olduğunda yine vira komutuyla sefere devam ederdik.
3 koyda daha yüzme molası verdikten sonra yavaş yavaş dönüs yoluna başlar o sırada da okanla birlikte bar hesaplarını toplamaya başlardım. (tur ücretine sadece yemek dahil. içecekler extra konsepte çalışıyorduk)
limana gelip tekneyi sağ salim bağladıktan sonra yolcuları uğurlardık.
5 10 dakika mola verip sigara içip kaptanın gelip hadi geçmiş olsun tayfa demesini beklerdik. kaptan gelip günlük değerlendirmeyi yaptıktan sonra gider okanda herkese görevini söyleyip teknenin arkasına geçip yarinki turun rezervasyonlarını almaya başlardı. tabi benim görevimde 2 motoru ve 2 jeneratörü kontrol edip yağına suyuna kayışlarına bakmaktı. varsa bi arıza kaptana bildirmekti.
neyse gelelim başlığın konusuna.
yukarıda anlattıklarımı okudunuz. günler çok yoğun geçerdi. hatta sadece teknik kısımları anlattım birde insanlarla uğraşma, onları memnun etme olayları var onlar başka bir entry konusu.
tüm bu olanlardan sonra gece denize girmek benim için o kadar rahatlatıcı o kadar dinlendirici gelirdi ki sormayın.
gece denize girip sahilden bir miktar açılıp suyun üstünde sırt üstü yatıp gökyüzündeki milyonlarca yıldızı izlemek...
anlayamazsınız
günlük programı şöyle anlatayım;
saat 7.30 8.00 gibi uyandırdık aramızdaki en genç gemiciye para verip pastaneye poğaça simit aldırmaya gönderiridik. o sırada aşçımız hemen kahvaltılılıkları hazırlarken geri kalanımızda masaları silip, küllükleri masalara atıp geceden aldığımız rezervasyonları kişi sayısına göre kağıtlara yazıp masaların üstündeki küllüğün altına yerleştirirdik.
bizim çaylak gemici gelincede bir güzel kahvaltımızi yapardık.
saat 9 a doğru teknenin kıç kısmındaki platfotma gelip müsterilerin gelmesini beklerdik. gelenlerinde sahil güvenliğe aktaracağımız bilgilerini alıp tekneye yerleştirirdik.
tekne kapasitesi 200 kişi ama sahil güvenliğin bize verdiği taşıma kapasitesi 170 olduğundan 170 kisiyi doldurunca sefere başlama işaretini kaptan bana vira diyerek verir, bende arkadan halatlar çözülünce çapayı çekemeye başlardım.
saat 10.30 da sefere başladıktan sonra iki farklı koyda 45 er dakikalık yüzme molası verip saat 12 1 doğru sedir adası açıklarında tekneyi alarga pozisyonunda bırakıp yemek servisine başlardık. 170 kişinin yemeğini yaklaşık 40 dakikada verip sedir adası iskelesine yanaşırdık.
sedir adasına bağlı olarak 2 saat kalırdık, o sırada yolcular adada gezerken bizde yemek servisinin ardındaki temizliğe girişirdik.
sonra ben yine platforma çıkar tekneye giren yolcuları saymaya başlardım. yolcular tam olduğunda yine vira komutuyla sefere devam ederdik.
3 koyda daha yüzme molası verdikten sonra yavaş yavaş dönüs yoluna başlar o sırada da okanla birlikte bar hesaplarını toplamaya başlardım. (tur ücretine sadece yemek dahil. içecekler extra konsepte çalışıyorduk)
limana gelip tekneyi sağ salim bağladıktan sonra yolcuları uğurlardık.
5 10 dakika mola verip sigara içip kaptanın gelip hadi geçmiş olsun tayfa demesini beklerdik. kaptan gelip günlük değerlendirmeyi yaptıktan sonra gider okanda herkese görevini söyleyip teknenin arkasına geçip yarinki turun rezervasyonlarını almaya başlardı. tabi benim görevimde 2 motoru ve 2 jeneratörü kontrol edip yağına suyuna kayışlarına bakmaktı. varsa bi arıza kaptana bildirmekti.
neyse gelelim başlığın konusuna.
yukarıda anlattıklarımı okudunuz. günler çok yoğun geçerdi. hatta sadece teknik kısımları anlattım birde insanlarla uğraşma, onları memnun etme olayları var onlar başka bir entry konusu.
tüm bu olanlardan sonra gece denize girmek benim için o kadar rahatlatıcı o kadar dinlendirici gelirdi ki sormayın.
gece denize girip sahilden bir miktar açılıp suyun üstünde sırt üstü yatıp gökyüzündeki milyonlarca yıldızı izlemek...
anlayamazsınız
devamını gör...
fakirlik belirten detaylar
bi yerde okumuştum "buzdolabının yanında sini varsa fakirsiniz" yazıyordu. kesinlikle katılıyorum. benim evde var.
devamını gör...
sevmediğin biri tarafından sevilmek
bugda birakan durumdur.
düşünsene seviliyorsun bundan daha lüks ne olabilir ? seviliyorsun ama sevmediğin biri tarafından. eee sevmediğin biri ha sevmiş ha sevmemiş, ne önemi var?
belki de ömrün boyunca sevilmediğin kadar çok sevileceksin, bir türlü sev(e)mediğin biri tarafından. bir şans vermeye değer mi? işte bu çok büyük kumar. ya karşılıklı olacak bu sevme işi ya da olmayacak. deneme yanılma yoluyla anca tadacaksın bir şeyleri.
sevmiyorsan ilgini de çekmiyordur zaten. ama nasrettin hoca hesabı. ya sende onu seversen? ya kalbinde mayaladığı yoğurt tutarsa?
bilemiyorum altan bilemiyorum...
lükse bak lan seviyorsun,seviliyorsun yine yaranamıyorsun.
düşünsene seviliyorsun bundan daha lüks ne olabilir ? seviliyorsun ama sevmediğin biri tarafından. eee sevmediğin biri ha sevmiş ha sevmemiş, ne önemi var?
belki de ömrün boyunca sevilmediğin kadar çok sevileceksin, bir türlü sev(e)mediğin biri tarafından. bir şans vermeye değer mi? işte bu çok büyük kumar. ya karşılıklı olacak bu sevme işi ya da olmayacak. deneme yanılma yoluyla anca tadacaksın bir şeyleri.
sevmiyorsan ilgini de çekmiyordur zaten. ama nasrettin hoca hesabı. ya sende onu seversen? ya kalbinde mayaladığı yoğurt tutarsa?
bilemiyorum altan bilemiyorum...
lükse bak lan seviyorsun,seviliyorsun yine yaranamıyorsun.
devamını gör...
recep tayyip erdoğan üniversitesi hukuk fakültesi
hukuku iktidarın fahişesi yapan iktidarın başkanının adını taşıyan üniversite ve fakültedir.
dolayısı ile ismi ile bizimle alenen dalga geçmektedir.
dolayısı ile ismi ile bizimle alenen dalga geçmektedir.
devamını gör...