hund kuralı
elektronların orbitallere yerleşimi ile ilgili düzenleme getiren kural.
elektronlar kendi eksenleri etrafında döner ve buna spin hareketi deriz. bir elektron ekseni etrafında saat yönünde dönüyorsa spini +1/2, saatin tersi yönde dönüyorsa spini -1/2'dir.
her orbitalde en fazla 2 elektron bulunabilir ve aynı orbitalde + ya da - 1/2 spinli 2 elektron aynı anda yan yana gelemez. [ ayrıca (bkz: pauli dışarlama ilkesi) ] bu nedenle elektronlar, belirli bir sırayla yerleşir orbitallere.
örnek verelim. diyelim ki 3 tane boş ve eş enerili orbitalimiz var, 4 tane de elektronumuz var. hund kuralına göre bunları kafamıza göre 2'şer 2'şer dolduramayız orbitallere. şöyle olur:
- ilk orbitale bir tane +1/2 spinli elektron yerleşir.
- ikinci orbitale bir tane +1/2 spinli elektron yerleşir.
- üçüncü orbitale bir tane +1/2 spinli elektron yerleşir.
- 3 orbital de yarım dolduğundan tekrar başa dönülür ve ilk orbitale bir tane -1/2 spinli elektron yerleşir ve 4 elektron böylece yerleşmiş olur.
eğer elimizde başka elektronlar da olsaydı, 3 orbitalde toplam 6 elektron olacak şekilde bunları 2'şer 2'şer yerleştirirdik ve her orbitalde bir tane +1/2, bir tane de -1/2 spinli elektron olurdu.
özetle; elektronlar normal şartlarda eş enerjili orbitallere yerleşirken, önce aynı spinlerle birer birer tüm orbitallere sırayla yerleşirler. daha sonra arta kalan elektron varsa, bunlar da baştan aynı sırayla orbitallere, bu kez zıt spinli olacak şekilde yerleşirler.
elektronlar kendi eksenleri etrafında döner ve buna spin hareketi deriz. bir elektron ekseni etrafında saat yönünde dönüyorsa spini +1/2, saatin tersi yönde dönüyorsa spini -1/2'dir.
her orbitalde en fazla 2 elektron bulunabilir ve aynı orbitalde + ya da - 1/2 spinli 2 elektron aynı anda yan yana gelemez. [ ayrıca (bkz: pauli dışarlama ilkesi) ] bu nedenle elektronlar, belirli bir sırayla yerleşir orbitallere.
örnek verelim. diyelim ki 3 tane boş ve eş enerili orbitalimiz var, 4 tane de elektronumuz var. hund kuralına göre bunları kafamıza göre 2'şer 2'şer dolduramayız orbitallere. şöyle olur:
- ilk orbitale bir tane +1/2 spinli elektron yerleşir.
- ikinci orbitale bir tane +1/2 spinli elektron yerleşir.
- üçüncü orbitale bir tane +1/2 spinli elektron yerleşir.
- 3 orbital de yarım dolduğundan tekrar başa dönülür ve ilk orbitale bir tane -1/2 spinli elektron yerleşir ve 4 elektron böylece yerleşmiş olur.
eğer elimizde başka elektronlar da olsaydı, 3 orbitalde toplam 6 elektron olacak şekilde bunları 2'şer 2'şer yerleştirirdik ve her orbitalde bir tane +1/2, bir tane de -1/2 spinli elektron olurdu.
özetle; elektronlar normal şartlarda eş enerjili orbitallere yerleşirken, önce aynı spinlerle birer birer tüm orbitallere sırayla yerleşirler. daha sonra arta kalan elektron varsa, bunlar da baştan aynı sırayla orbitallere, bu kez zıt spinli olacak şekilde yerleşirler.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
devamını gör...
pamuk gibi yapan şeyler
-duştan sonra bornozla oturup soda içmek.
-tavşanımın uykuya dalmasını seyretmek.
-özleyince daha çok keyif veren yeterince soğuk bira.
-sert orgazm.
-tavşanımın uykuya dalmasını seyretmek.
-özleyince daha çok keyif veren yeterince soğuk bira.
-sert orgazm.
devamını gör...
kötü iş hayatı
insanın işe giderken ayaklarının geri gitmesine neden olacak durumdur.
devamını gör...
leğen gibi poposuyla dar pantolon giyen kadın
devamını gör...
kaplan sendromu
romatoid artrit ile pnömokonyoz(silika, kömür işçisi insanlarda) birlikteliği sonucu oluşan sendromdur.
devamını gör...
yazarların yazarları rahat bırakmaması
o niye bunu yazdı, bu niye buraya yazdı, şu niye yazmıyor. herkes işini gücünü bırakmış diğer yazarları yönlendirme sevdasında.
devamını gör...
eurovision saati radyo yayını
özlettiğini fark ettiğimiz yayın, şahane bir şarkıyla başlamıştır an itibariyle. ***
devamını gör...
krzysztof kieslowski
üç renk, dekalog, veronika'nın ikili yaşamı gibi harika filmlerin 1941 polonya doğumlu muhteşem yönetmeni. filmleri gibi röportajları da hayat hakkında uzun uzun düşünmenize ve gözünüzün önünde duran detayları keşfetmenize sebep olur.
devamını gör...
tonalite
üst başlık: (bkz: merdivenaltı_müzisyen ile müzik teorisi 101)
müziğe yeni başlayanlar için hep kafa karıştıran bir konudur. en basite indirgemek gerekirse, parçanın "rengini" belirler. biraz daha detaya girersek o müziğin hangi notada yükseldiğini, hangi notada durgun olduğunu, hangi notada "eve varmış" hissettirdiğini belirleyen şeydir. donanımdaki diyez ve bemoller tonaliteyi belirtir. diyezlerin sıralanışı fa'dan başlayarak beşliler çemberini saat yönünde takip ederken, bemoller si'den başlayarak çemberi saat yönünün tersine takip eder.
en son konulan diyezden bir sonraki nota o donanımın majör tonudur.
en son konulan bemoldedn bir önceki bemol o donanımın majör tonudur.
her majör tonun bir minör altılısı ise o tonun minör tonudur.
peki nedir bu majörler minörler hocam?
en basite indirirsek, parçanın "eve varmış" hisettirdiği, gerilimin çözüldüğü akor eğer majör bir akor ise o parçanın tonalitesi de majördür. minör ise de minördür. veya, parça mutlu ise majör, depresif ise minördür.
yan bilgi: minör tonu da genelde doğal minör, armonik minör ve melodik minör olarak üçe ayırırız ama onları saygıdeğer başlıklarında inceleyelim, kafa karışmasın daha fazla.
yan yan bilgi: barok müziğine kadar, yani rönesans dahil rönesans dönemine kadar tonalite hep mod [müzik] üzerine dayalı olmuştur. bu modlardan iki tanesi günümüze majör ve minör olarak gelmiştir ama yine, onları da saygıdeğer başlıklarında inceleyelim, çok derin konular.
ayrıca bkz:
(bkz: gam)
(bkz: majör gam)
(bkz: minör gam)
müziğe yeni başlayanlar için hep kafa karıştıran bir konudur. en basite indirgemek gerekirse, parçanın "rengini" belirler. biraz daha detaya girersek o müziğin hangi notada yükseldiğini, hangi notada durgun olduğunu, hangi notada "eve varmış" hissettirdiğini belirleyen şeydir. donanımdaki diyez ve bemoller tonaliteyi belirtir. diyezlerin sıralanışı fa'dan başlayarak beşliler çemberini saat yönünde takip ederken, bemoller si'den başlayarak çemberi saat yönünün tersine takip eder.
en son konulan diyezden bir sonraki nota o donanımın majör tonudur.
en son konulan bemoldedn bir önceki bemol o donanımın majör tonudur.
her majör tonun bir minör altılısı ise o tonun minör tonudur.
peki nedir bu majörler minörler hocam?
en basite indirirsek, parçanın "eve varmış" hisettirdiği, gerilimin çözüldüğü akor eğer majör bir akor ise o parçanın tonalitesi de majördür. minör ise de minördür. veya, parça mutlu ise majör, depresif ise minördür.
yan bilgi: minör tonu da genelde doğal minör, armonik minör ve melodik minör olarak üçe ayırırız ama onları saygıdeğer başlıklarında inceleyelim, kafa karışmasın daha fazla.
yan yan bilgi: barok müziğine kadar, yani rönesans dahil rönesans dönemine kadar tonalite hep mod [müzik] üzerine dayalı olmuştur. bu modlardan iki tanesi günümüze majör ve minör olarak gelmiştir ama yine, onları da saygıdeğer başlıklarında inceleyelim, çok derin konular.
ayrıca bkz:
(bkz: gam)
(bkz: majör gam)
(bkz: minör gam)
devamını gör...
takipçisi olmayan yazar
(bkz: yes , ı am here)
peki bu durum beni üzüyor mu ? (bkz: not yet)
peki ileride üzebilir mi? (bkz: why not)
sonradan gelen edit: halime acıyıp beni takibe alan 1 adet koca yürekli yazarımıza burdan teşekkürlerimi sunuyorum.
peki bu durum beni üzüyor mu ? (bkz: not yet)
peki ileride üzebilir mi? (bkz: why not)
sonradan gelen edit: halime acıyıp beni takibe alan 1 adet koca yürekli yazarımıza burdan teşekkürlerimi sunuyorum.
devamını gör...
2002 yılındaymış gibi yazmak
anneeeeee! ben ne zaman doğacağım yaaaa!
tanım : 2002 yılındaymış gibi yazdığımız başlık.
tanım : 2002 yılındaymış gibi yazdığımız başlık.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
çileleri sorsanız mutlaka yazacak bir şeyler bulurdum.
devamını gör...
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
hayat bir hikayedir.
ve bir insanı sevmek,
onun hikayesini sevmektir.
ve bir insanı sevmek,
onun hikayesini sevmektir.
devamını gör...
berlin'de hakimler var
adaletin ne olduğunu en iyi anlatan hikayelerden biridir berlin'de hakimler var hikayesi. sunay akın yorumuyla işte o hikaye:
--- (alıntı) ---
1750 yılında, alman prusya kralı büyük ıı. frederick,
berlin yakınlarındaki postdam ormanlarında gezinirken,
bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur.
değirmenin olduğu yeri satın alacağını ve yerine bir saray yaptıracağını söyler.
kralın adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.
fakat adam değirmenini satmak istemez.
adamları gelip kral'a durumu anlatırlar;
kral bunun üzerine değirmenciyi huzuruna çağırtır.
değirmenci gelip, kral'ın karşısında durur.
- "yanlış anladınız beni herhalde beyefendi, ben satın almak
istiyorum orayı. kaç para?" der, önce.
sonra değirmen için değerinin kat ve kat üstünde bir ücret ödemeyi teklif eder.
- "hayır yanlış anlamadım, adamların da bunu söyledi. satmıyorum!"
- "beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim."
- "sen koskoca kralsın, paran çok. git almanya'nın her yerine saray yap.
burayı benden önce babam işletiyordu. ona da babasından kalmış,
ben de çocuğuma bırakacağım. satmıyorum!"
bunun üzerine sinirlenen kral frederick ayağa kalkar ve;
“sen benim prusya kralı friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye gürler.
değirmenci;
-“senin kral olduğunu biliyorum.
ama ben de bu değirmenin ve arazinin sahibi sans-souci’yim.”
kral iyice köpürür ve;
- “madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi
de biliyor olmalısın. bakalım o zaman ne yapacaksın?
benim binlerce askerim var. senin kimin var?” der.
değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden tarihe geçecek
o ünlü sözü söyler:
-“berlin’de hâkimler var. ben de onlara güveniyorum.”
kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletinin
kendi aleyhine bile güvenildiğini anlar ve
tarihe geçen şu ünlü sözünü söyler:
"hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir.
hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz."
kral ikinci friedrich bu yel değirmeninin prusya krallığı devam
ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını
diker ve adını da değirmencinin ismi olan sans-souci sarayı koyar.
*
saray ve değirmen günümüzde hala orada bir "adalet simgesi"
olarak yan yana ve birlikte durmaktadır.
ne güzel bir adalet ki, kralın arka bahçesinde bir değirmenci...
adalet, bir kralı ve bir değirmenciyi dost etmiştir.
ve belki kim bilir, sabahları prusya kralı ıı. frederick arka bahçeye
çıktığında değirmenci seslenir ona;
- "hey frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?"
ve belki, prusya kralı ıı. frederick der ki;
- "adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi."
***
yıllar sonra genç bir osmanlı subayı, berlin'de bir davete katılır.
arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır ve sonra da derki;
"haydi gidelim ve bu sarayı görelim. değirmen hala duruyormuş."
kimse o soğukta dışarı çıkmak istemez. bir tek o subay gider.
sarayın karşısına geçer ve tek başına bu eşsiz eseri izler.
işte o genç subay, türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu mustafa kemal atatürk'tür.
ve mahkeme salonlarında hakimin hemen arkasındaki duvarda yazılı olan,
“adalet, mülkün temelidir” sözünün gerçek anlamını anlatır bu hikaye...
--- (alıntı) ---
1750 yılında, alman prusya kralı büyük ıı. frederick,
berlin yakınlarındaki postdam ormanlarında gezinirken,
bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur.
değirmenin olduğu yeri satın alacağını ve yerine bir saray yaptıracağını söyler.
kralın adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.
fakat adam değirmenini satmak istemez.
adamları gelip kral'a durumu anlatırlar;
kral bunun üzerine değirmenciyi huzuruna çağırtır.
değirmenci gelip, kral'ın karşısında durur.
- "yanlış anladınız beni herhalde beyefendi, ben satın almak
istiyorum orayı. kaç para?" der, önce.
sonra değirmen için değerinin kat ve kat üstünde bir ücret ödemeyi teklif eder.
- "hayır yanlış anlamadım, adamların da bunu söyledi. satmıyorum!"
- "beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim."
- "sen koskoca kralsın, paran çok. git almanya'nın her yerine saray yap.
burayı benden önce babam işletiyordu. ona da babasından kalmış,
ben de çocuğuma bırakacağım. satmıyorum!"
bunun üzerine sinirlenen kral frederick ayağa kalkar ve;
“sen benim prusya kralı friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye gürler.
değirmenci;
-“senin kral olduğunu biliyorum.
ama ben de bu değirmenin ve arazinin sahibi sans-souci’yim.”
kral iyice köpürür ve;
- “madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi
de biliyor olmalısın. bakalım o zaman ne yapacaksın?
benim binlerce askerim var. senin kimin var?” der.
değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden tarihe geçecek
o ünlü sözü söyler:
-“berlin’de hâkimler var. ben de onlara güveniyorum.”
kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletinin
kendi aleyhine bile güvenildiğini anlar ve
tarihe geçen şu ünlü sözünü söyler:
"hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir.
hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz."
kral ikinci friedrich bu yel değirmeninin prusya krallığı devam
ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını
diker ve adını da değirmencinin ismi olan sans-souci sarayı koyar.
*
saray ve değirmen günümüzde hala orada bir "adalet simgesi"
olarak yan yana ve birlikte durmaktadır.
ne güzel bir adalet ki, kralın arka bahçesinde bir değirmenci...
adalet, bir kralı ve bir değirmenciyi dost etmiştir.
ve belki kim bilir, sabahları prusya kralı ıı. frederick arka bahçeye
çıktığında değirmenci seslenir ona;
- "hey frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?"
ve belki, prusya kralı ıı. frederick der ki;
- "adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi."
***
yıllar sonra genç bir osmanlı subayı, berlin'de bir davete katılır.
arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır ve sonra da derki;
"haydi gidelim ve bu sarayı görelim. değirmen hala duruyormuş."
kimse o soğukta dışarı çıkmak istemez. bir tek o subay gider.
sarayın karşısına geçer ve tek başına bu eşsiz eseri izler.
işte o genç subay, türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu mustafa kemal atatürk'tür.
ve mahkeme salonlarında hakimin hemen arkasındaki duvarda yazılı olan,
“adalet, mülkün temelidir” sözünün gerçek anlamını anlatır bu hikaye...
devamını gör...
kitap alıntıları
bu dert onu ağır ağır kemiriyor, biliyorum.kendini tutmaya çalışıyor; avunmayı da derdinin içine gömülmeyi de beceremiyor bu yüzden.
jean paul sartre
la nausee
jean paul sartre
la nausee
devamını gör...
yazarların en eften püften başarıları
tanımların beğeni alması.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ruh halleri
şaşkın. hep böyle. geçmeyen bir şaşkınlıkla sınanıyor ruhum. uyuyunca geçen şeylerden değil sanırım. okudukça, öğrendikçe ve hatta mümkünse anladıkça da geçmiyor.
devamını gör...