ele güne karşı
mfö grubunun 11 parçadan oluşan albümüdür.
çok ilginç ve leziz bir albümdür.
bir albümde olması gereken her şey vardır 11 şarkının 11 tanesi farklı farklı ve güzeldir.
grubun ilk albümüdür ve mfö grubunun müzik kimliğini başta belirleyen bir albümdür çok değerli ve çok başarılıdır.
albümde en sevdiğim parça.
bu sabah yağmur var istanbul’da .
çok ilginç ve leziz bir albümdür.
bir albümde olması gereken her şey vardır 11 şarkının 11 tanesi farklı farklı ve güzeldir.
grubun ilk albümüdür ve mfö grubunun müzik kimliğini başta belirleyen bir albümdür çok değerli ve çok başarılıdır.
albümde en sevdiğim parça.
bu sabah yağmur var istanbul’da .
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
ne diyordu şükrü erbaş? şöyle diyordu: kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?*
bu söze ilk temas ettiğimde açıkçası çok sarsıcıydı benim için. yine bu geceye benzer bir gece yarısıydı, yalnızdım, sıkılıyor ve en kötüsü uyuyamıyordum da. durup bu sözün üzerine düşünmeye başladım. öyle ya düşünmek için biraz durmalı derler.*
evet, durup düşündüm. şimdiye kadar kimlerin derinliğini görebildim, en azından bir kez olsun? ya kim benim derinliğimi görebildi? peki derinlik dediği şey neydi erbaş’ın? en basit haliyle ben kendi derinliğimde hangi bastırılmış hisleri muhafaza ediyordum? benim derinliğimde ne vardı? bir insanın derinliğini görürsek ne olurduk, nesi olurduk? daha kötüsü, her şeyi geçip de ben en azından kendi derinliğimi görecek göze sahip miydim?
haklısınız. hiçbir soruya cevap veremedim. fakat bu, bu cümlenin bende yarattığı etkinin sebebini de açıklıyordu. sebebi buydu, buradaydı, bu kadardı işte: bu derinlik; çoğu zaman görülemeyen, anlaşılamayan, izah edilemeyen soru işaretleri barındıran bir düğümler yumağıydı. derinliğin içini/muhtevasını görmekten ziyade bize düşen derinliğin varlığını idrak edebilmekti. bize kalan orada bir derinlik olduğunun ayırdına varmaktı, hepsi bu. en korkağımız, en cimrimiz, en telaşlımız, en talihsizimiz, en yalnız en aşağılık ve en iyi hasletlere sahip diğerlerimiz. her birimiz kıymetli bir derinliğe sahip benlikleri taşıyorduk içimizde. ve sadece bunu bilmek birçok şeye yarıyordu aslında: çabucak yargılamanın, kınamanın, hor görmenin önüne geçebilirdi mesela bu farkındalık. karşımızdakinin içinde bulunduğu durumu hesap ederek sözlerimizi sarf etmemizi sağlayabilirdi.* bizi empati yapabilen, daha anlayışlı, daha iyi seven, daha güzel kollayan kimselere dönüştürebilirdi. iyi kimselere.
yine de belki bazımız o derinliği görmek mutluluğuna erişmiştir. hatta bazımızın derinliği de görülmüştür ki onlar bizden hayli mutlu olmalılar, böylesi insanlara sahip oldukları için. diğerlerimiz, ötekilerinde sadece bir derinlik olduğunun ayırdına vardıksa ne mutlu bize. ya da bu mesele bu kadar alengirli değildir de ben tüm bunları yine zorlayarak çıkarıp sözlüğe üfürüyorumdur? öyle ya her şeyin olabileceği saatler bunlar.
velhasılı şu cümleye vardım, tüm düşündüklerimin sonunda: ‘kim kimin derinliğinin ayırdına varabilir, hem hangi kavrayışla?’
bizi bir kavrayış sahibi kıl.
bu söze ilk temas ettiğimde açıkçası çok sarsıcıydı benim için. yine bu geceye benzer bir gece yarısıydı, yalnızdım, sıkılıyor ve en kötüsü uyuyamıyordum da. durup bu sözün üzerine düşünmeye başladım. öyle ya düşünmek için biraz durmalı derler.*
evet, durup düşündüm. şimdiye kadar kimlerin derinliğini görebildim, en azından bir kez olsun? ya kim benim derinliğimi görebildi? peki derinlik dediği şey neydi erbaş’ın? en basit haliyle ben kendi derinliğimde hangi bastırılmış hisleri muhafaza ediyordum? benim derinliğimde ne vardı? bir insanın derinliğini görürsek ne olurduk, nesi olurduk? daha kötüsü, her şeyi geçip de ben en azından kendi derinliğimi görecek göze sahip miydim?
haklısınız. hiçbir soruya cevap veremedim. fakat bu, bu cümlenin bende yarattığı etkinin sebebini de açıklıyordu. sebebi buydu, buradaydı, bu kadardı işte: bu derinlik; çoğu zaman görülemeyen, anlaşılamayan, izah edilemeyen soru işaretleri barındıran bir düğümler yumağıydı. derinliğin içini/muhtevasını görmekten ziyade bize düşen derinliğin varlığını idrak edebilmekti. bize kalan orada bir derinlik olduğunun ayırdına varmaktı, hepsi bu. en korkağımız, en cimrimiz, en telaşlımız, en talihsizimiz, en yalnız en aşağılık ve en iyi hasletlere sahip diğerlerimiz. her birimiz kıymetli bir derinliğe sahip benlikleri taşıyorduk içimizde. ve sadece bunu bilmek birçok şeye yarıyordu aslında: çabucak yargılamanın, kınamanın, hor görmenin önüne geçebilirdi mesela bu farkındalık. karşımızdakinin içinde bulunduğu durumu hesap ederek sözlerimizi sarf etmemizi sağlayabilirdi.* bizi empati yapabilen, daha anlayışlı, daha iyi seven, daha güzel kollayan kimselere dönüştürebilirdi. iyi kimselere.
yine de belki bazımız o derinliği görmek mutluluğuna erişmiştir. hatta bazımızın derinliği de görülmüştür ki onlar bizden hayli mutlu olmalılar, böylesi insanlara sahip oldukları için. diğerlerimiz, ötekilerinde sadece bir derinlik olduğunun ayırdına vardıksa ne mutlu bize. ya da bu mesele bu kadar alengirli değildir de ben tüm bunları yine zorlayarak çıkarıp sözlüğe üfürüyorumdur? öyle ya her şeyin olabileceği saatler bunlar.
velhasılı şu cümleye vardım, tüm düşündüklerimin sonunda: ‘kim kimin derinliğinin ayırdına varabilir, hem hangi kavrayışla?’
bizi bir kavrayış sahibi kıl.
devamını gör...
sözlükte yazmak ama okumamak
sözlükte yazılanları okumaya layık görmemekle alakalı herhalde.
kimi yazarlar görüyorum 4 günde 300-400 entri girmiş. hiç beğendiği giri de yok; 0 oylama. emeğine sağlık yememiş içmemiş okumamış yazmış demek ki. kitap için yazıyor belli, kitap okuyacak. kitabı alsınlar durmazlar burda...
kimi yazarlar görüyorum 4 günde 300-400 entri girmiş. hiç beğendiği giri de yok; 0 oylama. emeğine sağlık yememiş içmemiş okumamış yazmış demek ki. kitap için yazıyor belli, kitap okuyacak. kitabı alsınlar durmazlar burda...
devamını gör...
salieri kompleksi
sıradan zekalıların ve yeteneklilerin aşırı çalışmasına rağmen bir işten yeterince verim alamadıklarında, zekaları ve yetenekleri sayesinde kendilerinden çok daha kısa zamanda "orjinal" bir sonuca ulaşanlara karşı gösterdikleri kıskançlıkdır.
devamını gör...
yeşil nickli yazarları beğenmiyoruz kampanyası
adamlar hak etmiş ve yapmış, niye kıskanıyorsun oralet.
devamını gör...
gereksiz abartılan şeyler
konuşanlar adlı youtube talk showudur.
devamını gör...
kız yurdunda yaşanan tuhaf olaylar
erkek yurdunda kavga çıktı. batak masasında bir çocuk diğerleri tarafından saldırıya uğruyor kaçıyor kız yurdu o zamanlar aynı alan içerisinde. kaçan şahıs kız yurduna sığınıyor. kızlar olaylara camdan ben bakacağım sen bakacaksın derken kavgaya tutuşuyor. bu sefer kız yurdunun kavgasını ayırıyor güvenlikler. buda böyle bir anımdır.
devamını gör...
6 dilim baklavayı üst üste yemek
üst üste koyup yemektense art arda birer birer yemek daha kolay olur ama siz bilirsiniz. afiyet şeker olsun.
devamını gör...
şu an duymak istediğiniz söz
bulaşıkları makinaya koydum annecim.
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin'in nick renginin sürekli değişmesi
bence 5000 karma puanını harcayan her yazar istediği rengi seçebilmeli. ben mor rengi istiyorum çok şey mi istiyorum?
(bkz: seninki de dert mi diyen psikolog)
(bkz: seninki de dert mi diyen psikolog)
devamını gör...
çocuğu ayakta sallamak
zaman zaman çocuğu sallamanın denge ve beyin problemlerine neden olacağı, bazen de kendisini anne karnında gibi güvende hissettiğini söyleyen uzmanlar yüzünden halen emin olmadığım uyutma şekli. bana göre çocukların büyük bir kısmı koşullanma yolu ile öğreniyor. bu yüzden kolik değilse hiç alistirmazsaniz farklı şekillerde uyutmak daha sağlıklı diye düşünüyorum. gecenin bir yarısı uykunuzun ortasında bebeği alıp ayakta sallamak cehennem azabı gibi olmalı.
iki çocuğumu da hiç sallamadim belki bu yüzden biraz mesafeli baktığım uyutma şekli.
iki çocuğumu da hiç sallamadim belki bu yüzden biraz mesafeli baktığım uyutma şekli.
devamını gör...
aşk
karşılıklı duyulan sevgi, saygı ve cinsel istektir esasen. temelde kimyasal bir tepkimeden ibaret olmakla birlikte, çokça söylendiği gibi aşkın platoniği olmaz, o apayrı bir mevzudur. istersen kadının/erkeğin sevdasından kendini kesecek hale gel, ismi yalnızca aşırı hoşlanma olabilir.
salt platonik de olabilir adı, saplantı da, tutku da, ama kesinlikle aşk olmaz.
"tutkulu bir aşk yaşadık" tümcesini platoniğe indirgemeye çalışırsanız aradaki çelişkiyi görmeniz mümkündür.
salt platonik de olabilir adı, saplantı da, tutku da, ama kesinlikle aşk olmaz.
"tutkulu bir aşk yaşadık" tümcesini platoniğe indirgemeye çalışırsanız aradaki çelişkiyi görmeniz mümkündür.
devamını gör...
sözlük yazarı olmak
bu pozisyonumu sadece benim gibi sözlükçü olanlar bilirler. kendimi gizli faaliyet yürüten ajan gibi hissederim.
devamını gör...
normal sözlük ilişki durumu bilgisi
devamını gör...
bisiklet yolunda yürüyen insan
yürüdüğü kaldırımda bisiklet sürenlere kafası atıp misilleme yapmak isteyen insandır.
devamını gör...
biontech vs sinovac
biontech oldum. aşı sonuçta beklediğimiz bir şeydi. hangisini olursanız her hâlükârda katkısı olacaktır diye düşünüyorum.
devamını gör...
yazarları en umutsuz anda umutlandıran sözler
what a wonderful thought it is that some of the best days of our lives haven’t happened yet.
hayatımızın en güzel günlerinin belki de hala yaşanmadığını düşünmek çok güzel bi fikir.
hayatımızın en güzel günlerinin belki de hala yaşanmadığını düşünmek çok güzel bi fikir.
devamını gör...
güne bir söz bırak
masal tadında insanlar tanıdım. bir varmış bir yokmuşlardı.
serkan karaismailoğlu
serkan karaismailoğlu
devamını gör...
tarık akan
yeşilçam'ın en yakışıklı jönlerinden biridir. gerçek hayatta toplumsal olaylara sırtını dönmeyip, işçinin, emekçinin yanında eylemlerde bolca yer alan omurgalı, yürekli bir aydın abimizdir kendisi.
sürü, yol, maden gibi toplumsal olayları anlatan filmlerde de rol almıştır. kenan evren döneminde tutuklanıp bir dönem içeride yatmıştır ve hapishanene ki o günlerini "anne kafamda bit var" kitabında ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. ruhu şad olsun.
sürü, yol, maden gibi toplumsal olayları anlatan filmlerde de rol almıştır. kenan evren döneminde tutuklanıp bir dönem içeride yatmıştır ve hapishanene ki o günlerini "anne kafamda bit var" kitabında ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. ruhu şad olsun.
devamını gör...